SAĞLIK
YEMEK
ASTROLOJİ
GÜZELLİK

HAYIR Diyebilmek Yaşam Kalitesini Arttırıyor

''HAYIR olamaz, bu bencillik olur'', '' ben kolay kolay kimseye hayır diyemem'' diyenleriniz varsa içinizde, bu itirazın nerelere kadar ulaştığına, bu HAYIR diyememenin altında nelerin yatabileceğine bir bakalım.

-Kendime ''hayır'', başkalarının isteklerine ''evet''!

-Kendime yeteri kadar saygı duymuyorum.

-Başkalarının isteklerini yerine getirmezsem beni sevmezler, onları kaybedebilirim.

-Önemli olan onlar, ben önemli değilim.

-İsteklerimin arkasında duramıyorum, tam olarak ne istediğimi de bilmiyorum.

-Önce kendi isteklerime önem verirsem, bencil olduğumu düşünürler.

-Bana kızarlar, küçükken hep böyle olmuştu...

Evet, başkalarına HAYIR diyememek bilinçaltında buna benzer pek çok inanva dayanır. Bu, kişiden kişiye değişir. Bu, genelde çocukken ya da gelişim sürecinde öğrenilmiş bir şeydir. Zamanla kişi kendisine olan saygısını daha da yitirir ve yaşam amacını -kendisi olma amacını- gerçekleştiremediği için bir iç huzursuzluk, mutsuzluk başlar. Artık '' hayır'' diyememek, başkalarının isteklerine öncelik vermek bir alışkanlık haline gelmiştir. Alışkanlıklarımız da yaşam kalitemizi ya yükseltir ya da düşürür. Bu, yaşam kalitesini düşüren bir alışkanlıktır.

Peki, bunu nasıl değiştirebiliriz? Öncelikle altında yatan sebebi bulursanız çok daha hızlı bir değişim olur. Bulamazsanız üzülmeyin, çok istekliyseniz yine de değiştirebilirsiniz.

Hayır demek istediğinizde '' hayır'' diyebilmek, evet demek istediğinizde de '' evet'' diyebilmek özdeğer ve özsaygınızı arttıracaktır. Bu egzersizin devamını ve teknikleri '' fark et uygula değiş'' adlı kitabımda bulabilirsiniz. Uygulamaları yaptıktan sonra kendinizi çok daha iyi hissedeceksiniz :)

Sevgi ve sağlıkla ilerleyin...

NLP Uzmanı ve Yaşam Koçu

Arzu Bıyıklıoğlu

www.arzubiyiklioglu.com

Yazının devamı...

Affedebilmenin Gücüyle Özgürleşin

Herkes anne ya da baba olma deneyimini yaşar mı yaşamaz mı, bilemiyorum. Ama hepimiz bir zamanlar çocuktuk. Hatta hâlâ bir yarımız çocuk, hepimizin içinde büyümemiş ve asla büyümeyecek bir çocuk var. İlgi bekler, sevgi bekler... Derinlerde bir yerlerde kendine bir mekân tutmuş öylece durur. Bazen ağlar, bazen güler... Anlamadıkları, daha doğrusu anlayamadıkları, acıları, hüzünleri… var.

Bugün, çoğu yetişkinin hâlâ anne-babasıyla neden derdi var? "SEN bana ... yaptın" ya da "SEN bana … yapmadın" gibi başlayan suçlayacı cümleler. Ebeveynin her haline kendini mal eden cümleler… Kızgınlık, isyan, öfke... Şimdi her ne kadar sular durulmuş gibi gözüküyor olsa da hayatın herhangi bir anında fırtınaya, deli dalgalara dönüşebilecek gizli affedilemezlikler.

Annen ya da baban, her ne yaptıysa ya da yapmadıysa hiç onun ayakkabılarını giyip de baktın mı dünyaya?

Hiç annenin (babanın) sadece senin annen (baban) olmadığını, aynı zamanda bir kadın (erkek) olduğunu düşündün mü? Düşündün de anladın mı? Herhangi bir kadın (erkek), tıpkı şu an senin olduğun gibi bir kadın (erkek). İstekleri, arzuları, zaafları, tutkuları, korkuları olan. İşte o an o senin annen/baban değil. O sadece bir kadın/erkek!

Hiç annenin (babanın) aynı zamanda bir iş kadını (iş adamı) kimliğininde olduğunu anladın mı? İşinde başarılı olmak, para kazanmak ya da çalışmaya mecbur kalmak gibi durumları olan. Hırsları, korkuları ya da yetersizlik hissi olan... İşte o an senin annen/baban değil, sadece bir çalışan, iş adamı/iş kadını.

Hiç annenin (babanın) sadece bir çocuk olduğunu, tıpkı senin gibi herhangi bir çocuk olduğunu, anladın mı? Onun içine girip içindeki çocuğun şımarıklığını, mızmızlığını, heyecanını, acılarını, korkularını anladın mı?

Anenin/babanın sana kötü davrandığını mı düşünüyorsun? Neye göre? Belki sadece bildiği oydu? Doğru yaptığına inanıyordu? Şimdi, sor kendine: "Sen çok mu iyisin?"

Baban mı anneni aldattı? Yoksa babanın erkek rolü annenin kadın rolünü mü aldattı? Neden, bilemezsin. Belki de annenin/babanın her rolünü kendinle bağlamasan daha rahat edersin. Bir denemek istemez misin? Belki de affedersin. İçinde tutuğun o ağır acıyı serbest bırakıp rahatlarsın. Önün açılır, işlerin, hayatın yoluna girer birden. Pek çok kişi affetti ve affediyor…

Bir an annene/babana dışarıdan bak, serbest bırak onları. Bir kadın (erkek), bir insan olarak gör onları. Senden bağımsız, herhangi bir insan; tıpkı senin gibi, benim gibi. Kopar etiketleri. O da sadece yaşamaya çalışan, ayakta kalmaya çalışan, geçmişin izleriyle giden ya da geçmişin izlerini temizlemeye çalışan bir insan.

Şimdi, özgür bırak onları ve kendini. Evet, istersen affedebilirsin… Biraz zaman alabilir ama istersen affedebilirsin. Bir iyilik yap kendine… :)

Özgürleş!

Sevgi ve sağlıkla ilerleyin....

Arzu Bıyıklıoğlu

NLP Uzmanı ve Yaşam Koçu

www.arzubiyiklioglu.com

Yazının devamı...

Mükemmel Halinizi Yaratarak Rahatlayın

''Mükemmel BEN''ni yaratın ve ona bağlanın; Burada söz konusu olan mükemmellik, henüz gerçekleştirmediğiniz ama gerçekleştirme potasiyelinizin olduğu, sizin kendi içinizde mümkün olabilecek en iyi halinizdir. Herkes şu an olduğu halinden çok daha fazlası olabilir. Yeterki bunu hayal edebilsin.

Mükemmel halim nasıl olurdu? diye düşünün. Hatta düşünmeklede kalmayın kağıdı-kalemi alın ve yazmaya başlayın. Bu egzersizi ilk yaptığınızda zorlanabilirsiniz, belki de bugüne kadar hiç düşünmediğiniz hallerinizi hayal etmek sizi zorlayacaktır. Mükemmel ben egzersizin ilk kez yaptığınızda zihninizde kendinizle ilgili olan sınırlarınızı farkedeceksiniz. Eğer her bir bölüm için vereceğiniz ayrıntılı bir cevap yoksa ya da verdiğiniz cevaplar sizi heyecanlandırmıyorsa zihninizde kendi kişsel gelişiminizle ve değişimizle ilgili çok sınırlar var demektir. Sizin şu ankinden daha iyi bir duruma gidebilmeniz için zihininizin gideceği yeri görmesi gerekir. Ama bu bir sorun değil, hayal gücünüzü olumlu yönde kullandıkça, mükemmel halinizi görmekte ustalaşacak ve onu düşünmekten zevk alacaksınız.

FİZİKSEL GÖRÜNÜMÜM: Daha uyumlu, daha bana yakışan, daha bakımlı giyiniyor olsaydım nasıl olurdum? Kişisel bakımlarımı, saçlarımı, kilo durumumu daha ideal bir noktaya getirmiş olsam nasıl olurdum? ( bu sorulara cevap verirken hepsi sanki olmuş gibi, zihninizde kendinizi net bir şekilde görün. Eğer görmekte zorlanıyorsanız tek tek görüntülere odaklanın, önce saçlarınızın değiştiğini görün, sonra kıyafetlerinizin, sonra kilonuzun....)

Egzersizi sağlıklı haliniz, ilişkileriniz, kariyeriniz, aşkınız, sosyal çevreniz...için de yapabilirsiniz. Bu egzersizin devamını '' Fark et Uygula Değiş'' adlı kitabımda ayrıntılarıyla bulabilirsiniz.Size özel tasarlanmış kişisel gelişim defteriniz de kitabın son bölümünde yer almaktadır.

Sevgi ve sağlıkla ilerleyin :)

NLP Uzmanı Ve Yaşam Koçu

Arzu Bıyıklıoğlu

www.arzubiyiklioglu.com

Yazının devamı...

Aktif Ve Olumlu Zihin Hayat Verir

“Her insan, bir kitaptır okumasını bilirsen.” Çok güzel bir cümle değil mi? Her insanın ilginç bir hikâyesi vardır. Sizin için ilginç olmayan bir hayat hikâyesi, başka birisi için ders verici, motive edici olabilir. Çünkü herkes kendi ihtiyacına ve farkındalık seviyesine göre bir bakış açısına sahiptir. Ve göreceği kadarını görür, alacağı kadarını alır.

Bugün sizlere, geçen günlerde bir çay sohbetinde tanıma fırsatı bulduğum, yaşlı bir hanımdan bahsetmek istiyorum. Çünkü 78 yaşındaki pek çok insandan, hatta kendinden genç olanlardan çok daha aktif, neşe dolu, keyifli bir insan olduğu fark ediliyordu. Mutlaka böyle olmasının bir sebebi vardı, tabii ki pek çok sebep olabilirdi; ama ben, onun kafasının içinde ne var, merak edip kendisinden dinlemek ve taze taze sizlerle paylaşmak istedim.

78 yaşında ve tüm işlerini kendisi halledebiliyor.

Hâlâ müthiş bir hafızası var.

Haftada iki gün şirkete giderek, beş gün de evden çalışarak bir firmaya danışmanlık veriyor.

Çocuk, genç ya da yetişkin herkesle iletişim kurup, yardım edebiliyor.

Geleceğe gülümseyerek bakabiliyor.

Tecrübelerinin ve bilgeliğinin farkında, sohbet etmekten keyif alıyor ve keyif veriyor.

Hâlâ kitap okuyor, öğreniyor, müzik dinleyip tadını çıkarıyor hayatın...

Herkes gibi onun da acıları, sorunları, hastalıkları olmuş ama hâlâ “hayat ..... dır” boşluğunu “hayat güzeldir” diye doldurabiliyor. Zamanında evli ve çocuklu olmasına rağmen okumuş, hatta üniversitede profesör olmuş. Kariyer de yapmış çocuk da… :)

Pek çok insan kırklı yaşlarda iş hayatında yaşını sorun ederken hâlâ çalışıyor. Zamanında omuriliğinde tümör oluşmuş, felçli kalmış bir müddet. Doktorlar, iki yıla kalkarsın demiş; ama o iki aya ayağa kalkmış. Hemen sordum yaşlı değerli hanıma; “hastalandığında ne düşündün” diye. ÇOK GÜZEL BİR CEVAP VERDİ: “Bu durumda yani yatarken vaktimi nasıl değerlendiririm, ne yapabilirim diye sordum. Hep okudum, araştırdım, bilgi birikimi yaptım kendime. Bir yandan da ‘zaten ben iyileşip ayağa kalkacağım; hiç değilse bu vakti değerlendireyim’ diye kendimi telkin ettim ve de doktorların tahmininden çok daha önce ayağa kalktım” dedi.

“Hayatla ilgili başka ne dersin, senin bakış açın nedir biraz anlatır mısın bana, merak ediyorum” dedim.

- “Ben hep kendimle yarışırım, kendimi aşmak için çalışırım. Hep hedeflerim var, hep ileriye bakarım. Sıradanlığı sevmem, yenilik, değişiklik ararım. Hep öğrenirim bak hâlâ öğreniyorum” dedi.

- “Benim de herkes gibi sorunlarım, sıkıntılarım oldu ama hep aklımı bu sorunu nasıl çözerim, nasıl hallederim diye çalıştırdım. Hiçbir zaman pes etmedim etmem de, bir yolu vardır diye ileriye bakarım” dedi.

- “Dedikoduyla vakit kaybetmem, değerli sohbetleri tercih ederim, içtiğim bir bardak çaydan bile keyif alırım, bir saygısızlık gördüğümde dönüp yoluma yürürüm , hiç takmam” dedi.

Sohbetimiz çok tatlıydı, kendisini tanıdığıma çok memnun oldum. Okumayı sevdiği için kendisine kitabımı hediye ettim. “Benim yazdıklarımın çoğunu siz zaten yapmışsınız” diye de ekledim. Ertesi gün kitabımı yarılamıştı bile… :)

Emekli profesör hanım zihninin içindeki olumlu programla bugünlere kadar pişmanlık duymadan, kendini geliştire geliştire gelmiş pek çok insanın da hayatında önemli değişimlere sebep olmuştu. Onları da başka bir gün paylaşacağım sizinle. Hâlâ hayata ve kendine güzel gözlerle umutla, mutlulukla bakıyordu. Bir nevi kendi yaşamının koçu olmuştu… :)

Herkesin kendi yaşamının koçu olması umuduyla…

Sevgiyle ilerleyin...

Arzu Bıyıklıoğlu

NLP Uzmanı ve Yaşam Koçu

www.arzubiyiklioglu.com

WW WW

Yazının devamı...

Kendini İyi Hissetmenin Zihin Yolu

Geçtiğimiz günlerde pek çoğunuz gibi ben de bayram ziyaretlerimi yaptım. Bu arada şehir dışında olduğum için pek çok yeni insanla tanışma fırsatı da buldum. Bunlardan birini sizinle paylaşmak istedim. Eminim sizin de hayatınızda bu modele benzeyen birileri vardır, belki de size benziyordur.

Evet, bu kişi içimizden biri, mutsuz, sık sık hastalanıyor, omuzlar çökmüş, bakışlar karanlık ve hayat da ondan yana hareketler yapmıyor. Tabii ki bu duruma ben hiç şaşırmıyorum. Çünkü beraber olduğumuz yaklaşık bir saat içinde en çok nelere sinir olduğunu, nelere kızdığını, nelerden nefret ettiğini anlattı. Konuşmalarının başında “ben neye sinir oluyorum biliyor musun...” ya da “ben şu duruma acayip gıcık oluyorum” gibi insanın içini daraltan, gözünü gönlünü karartan, insana kendini kötü hissettiren olumsuz duygulara boğuluyordu. Tabii ki etrafındaki insanlar da bundan etkileniyordu. Etrafındaki insanların yanlış davranışları, hayatındaki talihsizlikler ve nice olumsuz durum, onu rahatsız ediyordu. Kendini hep haklı görüyor, suçu başkalarında ya da durumlarda buluyordu. Kullandığı kelimelerin çoğu “kötü, berbat, rezalet, felaket, sıkıntı, problem...” gibi olumsuz duygu ve enerji taşıyan kelimelerdi. Böyle düşüncelere odaklanmış, olumsuz bir beyin algısı taşıyan bir kişinin sık sık hastalanması, mutsuz olması, hatta kendine olumsuzlukları çekmesi çok doğaldır.

Etrafınızdaki mutlu ve mutsuz insanların konuşmalarına odaklanın, kullandıkları kelimelere bakın. Kendi kelime seçimlerinize de dikkat edin. Ağzınızdan en çok hangi kelimeler çıkıyor? Farkı çok kolay görebilirsiniz. Kullandığımız kelimeler, konuştuğumuz konular, bizim zihin programımızla ilgili önemli ipuçları verir.

Bütün gün etrafta şikâyet ederek, “nefret ettiklerini”, “sinir olduklarını” konuşarak geçiren bir insanın gün içinde veya gün sonunda mutlu olması, iyi duygular hissetmesi ya da hayatına güzel sürprizler davet etmesi mümkün değildir. İçteki neyse dıştaki de o dur. Mevlana’nın dediği gibi: “Testinin içinde ne varsa dışına o sızar.”

Kendinizde olun, farkında olun… :)

Bugün kendinize odaklanın ve gün boyunca ağzınızdan çıkan ya da aklınızdan geçen kelimeleri tespit edin.

Sevgi ve sağlıkla ilerleyin...

Arzu Bıyıklıoğlu

NLP Uzmanı ve Yaşam Koçu

www.arzubiyiklioglu.com

Yazının devamı...

RS 2 ile Sakinleşin

“Rahat ve Sakin Olmanın Yolları” başlıklı yazımı okumadıysanız lütfen önce onu okuyunuz.

Evet, RS olmayı zihninizde net olarak tanımlayıp, nasıl bir his olduğunu bedeninizde ve yüreğinizde hissettiyseniz bu ruh halindeyken “rahat ve sakin, rahat ve sakin” diyerek ya da “RS, RS” diyerek kendinizi çapalayın. Bu durumu sıklıkla yanınızda bulunan birine de anlatırsanız size yardımcı olabilir. Çünkü şunları yapmalısınız: RS halinizi gün içinde 5-10 kere sadece bir dakikalığına yaşamak ve stresli olduğunuz, sinirlendiğiniz, öfkelendiğiniz anlarda kendi kendinize “RS, RS” diyerek telkin vermek.

Sizin hatırlamadığınız anlarda, yakınınız devreye girip size “RS, RS” diyerek komut verebilir. Zihniniz RS halinizi hatırlayıp yavaşça sinir katsayınızı, temponuzu düşürecektir. Eğer kendi kendinizi kontrol etme evresine gelirseniz zamanla öfke, sinir, stres haline girmek üzereyken, önceden RS komutunu vererek kendinizi kolaylıkla sakinleştirebilirsiniz.

Zihin egzersizlerini bir oyun gibi düşünün, hani çocukken lades oynardık ve hep “aklımda, aklımda” diyerek hatırlatma yapardık. Onun gibi düşünün. Sistem rahatlıkla çalışıyor. En önemli adım, bir önceki yazımda bahsettiğim gibi, rahat ve sakin olma halinizi kendinize tanımlamış olmanızdır. Ve zihinsel, bedensel olarak RS olduğunuz anda “RS, RS, RS…” diyerek kendinizi RS kısaltmasına çapalamaktır. Böylelikle zihin RS’yi duyduğu zaman rahat ve sakin olma halinizi hatırlayacak; size otomatik olarak yardımcı olacaktır.

Hepinize RS bir gün diliyorum… :)

Sevgi ve sağlıkla ilerleyin...

Arzu Bıyıklıoğlu

www.arzubiyiklioglu.com

Yazının devamı...

Rahat ve Sakin Olmanın Yolu

Harika bir gün, yazın limonata kıvamında dedikleri günlerinden birindeyim. Tatlı bir huzur içinde etrafımdaki insanları ve kendimi gözlemliyorum. Gördüğüm her insanda, tanımadan, sadece karşıdan gördüğüm kadarıyla bir iyilik, bir güzellik aramakla meşgulüm. Son zamanlarda bu egzersiz çok hoşuma gidiyor. Size de tavsiye ederim. Çevreme bakıyorum ve bu kişiyle ilgili iyi bir şey, bir güzellik fark etmek istiyorum diye zihnime soru yöneltiyorum. Ve güzel bir şeyler buluyorum; bu da beni daha hoşgörülü ve olumlu yapıyor. Egonun törpülenmesi için de harika bir egzersiz.

Bir an yanımda oturan, yeni tanıştığım bir arkadaş bana “ben artık rahat ve sakin olmak istiyorum, öfke ve sinirimden arınmak istiyorum” diyor. Tabii ki ben de her zamanki gibi ona bir soruyla karşılık veriyorum: “Peki, sen rahat ve sakin olan halini biliyor musun? Sen rahat ve sakin bir insan olsan nasıl olurdun? Şu an kendini nasıl hissederdin? Şu an nasıl oturuyor olurdun, benimle nasıl bir ses tonuyla konuşurdun? Yanıt: “Hım, bunu açıkçası bilmiyorum.”

İnsan, değişmek ister, ister ama değişmiş halinin nasıl olacağını bilemiyorsa, onu içinde hissedemiyorsa nasıl değişir? Zihnine, bedenine nasıl olmak istediğini tanımlayamıyorsa nereye gideceğini nasıl bilir? Tabii ki bilemez.

Sonra dedim ki; “sana beş dakika veriyorum içinde, zihninde ve bedeninde çok rahat ve sakin bir insan olduğunu hisset; sonra ayağa kalk ve kafeden kendine bir kahve almaya git. Buraya dönene kadar RS (rahat ve sakin) olarak yürü.” Hemen uygulamaya başladı ve beş dakika sonra “yapamıyorum, ne kadar da zormuş” dedi. Hayretler içinde “ben rahat ve sakin bir insan olmak istiyorum ama rahat ve sakin olmak nasıl bir şeymiş onu bilmiyorum” dedi. “Tamam, o zaman önce RS olmanın ne demek olduğunu zihnine tanımla ki zihnin ve bedenin nereye gideceğini, nereye kodlanacağını bilsin” dedim.

Kendimizde değiştirmek istediğimiz her şey için aynı durum geçerli. Nasıl olmak istiyorsak önce onun ne anlama geldiğini biliyor olmamız gerekir. Yoksa eski sistem, istenmeyen davranış hep kendini alışkanlık olarak tekrarlayacaktır. Tıpkı bu örnekte olduğu gibi... Ortada hiçbir sorun yokken bedende bir gerginlik, zihnin algısında da sinirlenecek, öfkelenecek durumları yakalayan bir zihin işleyişi.

Hepinize RS bir gün deneyimlemenizi diliyorum. RS’ye ihtiyacı olanlar işbaşına… :)

Sevgi ve sağlıkla ilerleyin...

Arzu Bıyıklıoğlu

NLP Uzmanı ve Yaşam Koçu

www.arzubiyiklioglu.com

ww ww

Yazının devamı...

Ne İstediğiniz Değil Neye İnandığınız Önemli

Hayatınızda istediğiniz şeyleri gerçekleştiremiyorsanız kaderi ya da evrensel adaleti mi suçluyorsunuz? Yoksa ailenizi, eşinizi, dostunuzu mu? Eğer bu yöntemi kullanıyorsanız suçlayarak hiçbir şeyi değiştirememiş olduğunuzun da farkındasınızdır.

İstediklerinize sahip olamıyor ya da gerçekleştiremiyorsanız o konuyla ilgili inançlarınızı test edin, neye inanıyorsunuz farkında olun. Daha iyi bir iş isterken içinizde böyle bir iş bulamayacağınıza inanıyorsanız inancınızı yaşayacaksınız. Güzel bir ilişki yaşamak istiyorsanız ama bu arada karşı cinsle ve ilişkilerle ilgili olumsuz inançlarınız varsa yalnız kalmaya ya da yanlış ilişkiyi yaşamaya devam edeceksiniz. Daha fazla para isterken paranızın olmadığına ve parayı bulamayacağınıza inanıyorsanız parasızlığı deneyimlemeye devam edeceksiniz. İnançlar evrensel emirlerdir. Er ya da geç kendini doğrulayacaktır. O yüzden istediğiniz he ne ise o konuyla ilgili olumsuz inançlarınızın farkına varın ve onları değiştirin.

Danışanlarımla yaptığım en temel çalışma budur. Çünkü istediğinizle ilgili olumsuz inancı değiştirmedikçe ne yaparsanız yapın kalıcı sonuç alamazsınız. İstekler değil inançlar kazanır. Geçmiş hayatınıza dönüp bir bakın, siz ne isterken ne olmuş? Ya da istediğiniz bir şey nasıl gerçekleşmiş? İkisi arasındaki zihinsel, duygusal farkı görün, anlayın. Neden bir istediğiniz olurken diğeri olmamış? Farkındalıkla kendinize dönerseniz zaten siz de doğru cevabı bulacaksınız.

Bugün kendinize şöyle bir test yapın: Önce hayatınıza sokmak istediğiniz, gerçekleşmesini istediğiniz şeyleri yazın. Tabii ki sadece size bağlı olan durumları… Sonra bu isteğinizi söyledikten sonra “ama …” bağlacını ekleyin. Bakalım, ama’yı nasıl bir cümle takip ediyor. Olumsuz bir düşünce kalıbı geliyorsa işte değiştirmeniz gereken inanç odur. Ya da şu soruyu sorun: “Bu isteğimin tam tersi yönde neye inanıyorum?”

Kaderi, olayları, şahısları suçlamaktan vazgeçip kendi hayatınızın her türlü sorumluluğunu alın. Her şey eskisi gibi devam etmek zorunda değil. “Böyle gelmiş böyle gider”, “insan yedisinde neyse yetmişinde de odur”, “bende şans yok…” gibi cümlelere de inanabilirsiniz. Haklısınız; çünkü bunlar da inançtır ve kendini doğruladığı için de haklı olacaksınız… Artık şansınızın döndüğüne, değişimin her yaşta olabileceğine, zihninizi daha etkin kullanabileceğinize de inanabilirsiniz. O zaman da bunun sonuçlarını yaşarsınız. Yine haklısınız… :) Çünkü inanç neyse sonuçta odur.

Sevgi ve sağlıkla ilerleyin...

Arzu Bıyıklıoğlu

NLP Uzmanı ve Yaşam Koçu

www.arzubiyiklioglu.com

Yazının devamı...

© Copyright 2025

Türkiye'den ve Dünya’dan son dakika haberler, köşe yazıları, magazinden siyasete, spordan seyahate bütün konuların tek adresi milliyet.com.tr; Milliyet.com.tr haber içerikleri izin alınmadan, kaynak gösterilerek dahi iktibas edilemez, kanuna aykırı ve izinsiz olarak kopyalanamaz, başka yerde yayınlanamaz.