SAĞLIK
YEMEK
ASTROLOJİ
GÜZELLİK

Yorgun Hayatların Perde Arkası

Bazı insanlar bitmez tükenmez bir enerjiyle yaşarken neden bazıları çok daha yorgun ve bitkin bir halde yaşama mücadelesi içinde? Herkesin derdi, yaşam yükü kendine göre ağırdır. Hiç birimizin hayatı sadece saf bir güllük gülüstanlık içinde değil. Olmayacak da :)

Yaşam bir denge meselesidir. Denge de insana huzur verir :) Kimileri bu dengeyi yaratmak için uğraşırken bitkin, yorgun, tükenmişlik sendromları içinde olur, kimileri de bitmez tükenmez bir yaşam enerjisi içinde olur. Farkı yaratan nedir sorusunun cevabını Alman yazar, düşünür Goethe şöyle verir ‘’İnandığı şeyi yapan insanın enerjisi asla tükenmez ‘’ . Bu sözü gerçekten ben de çok beğeniyorum ve hayatımda inandığım şeyleri yapmaktan dolayı enerjimi hep yukarıda tutabiliyorum. Tabii ki yoruluruz ve dinleriz ama yine toparlanıp yola devam edebiliriz. İnsanın kendisi için ya da başkaları için doğru olduğuna inandığı, sevdiği, faydalı bir amaç uğruna çalışması, zamanını ve emeğini vermesi içsel kaynaklarını hep ateşleyerek enerji üretebilmesine sebep oluyor. Ama zorunluluk listelerini yerine getirmek, işe yararlılığına ya da değerine inanmadığı, kendisine katkı sağlayacağına inanmadığı işleri yapması hep enerji tüketiyor. Şimdi bazılarınız diyecek ki :) şuna buna zorunluyum nasıl bırakabilirim ki? Ya da ben şuna inanıyorum, bunu seviyorum ama onu yaparsam bunu kaybederim?… gibi pek çok mazeret sunabilirsiniz.

Ben de eğer gerçekten o işin sizin için en doğru iş olduğuna inanıyorsanız bu mazeretleri sunmazsınız diyeceğim :) Belki bir günde olmayacak değişim ama emek verilirse zamanla olacak. Burada asıl önemli nokta doğruluğuna inandığımız, bizim için iyi olacağına inandığımız şeyin gerçekten iyi bir şey olduğuna ve niyetimizin iyi olduğuna emin olmamızdır. Gerisi teferruattır :)

Diyeceğim şu ki bir insan her ne yapıyorsa yapsın mutlaka yaşamının en azından bir kenarından da inandığı şeyin ucundan tutsun ve peşinden gitsin :) İşte o zaman içsel enerji kaynaklarımız bizi sürekli ateşleyerek yolda tutacaktır.

ICF PCC & Nlp Eğitmeni
Arzu Bıyıklıoglu
www.arzubiyiklioglu.com

Yazının devamı...

Beyninizi Ne Sıklıkla Besliyorsunuz?

“Her gün bir koşuşturmacadır yaşanıp geçiyor, önüme ne çıkıyorsa yaşıyor geçiyorum, işler güçler, bir şey öğrenmeye vakit yok’’ diyenlerden misiniz? Yoksa özellikle kendinizi geliştirmek, yeni bir şeyler öğrenmek için vakit harcayanlardan mısınız?

Birinci gruptansanız hayat tekerrüre girmiş, beyniniz kısır döngülerinden kendini imha etmeye hazırlanıyor olabilir; aman dikkat :) Gülümsedim ama şaka bir yana gerçeklik payı da çok. Yeni bağlantılar üretmeyen beyin sınırlı kullanıma girdiğinde yavaş yavaş kendini küçültüyor, hareket alanımızı kısıtlıyor, bakış açımızı, yaşamımızı küçültüyor. Beyinle, psikolojiyle ilgili hastalıklar ne kadar da çok artıyor; farkındasınızdır.

İBN-İ Haldun der ki “İnsan beyni değirmen taşına benzer, içine yeni bir şeyler atmazsanız, kendi kendini öğütür durur.” İş kadını, ev kadını fark etmez, emekli, çalışan fark etmez, 20 ya 70 yaş fark etmez. Yeni bir şeyler öğrenmeye devam. Böylelikle hem beynimiz gelişir, hem hayatımız zenginleşir. En güzeli de aklımızı daha iyi kullanmayı öğreniriz :) Emanet akıllara ihtiyacımız yok değil mi :)

Beyin hepimizde var, hem de bedava ama ne kadar kullanırsak, onu ne kadar beslersek o kadar iyi çalışıyor ve bize hizmet ediyor. Artık çağımız, emanet akıl alma çağı değil bilgileri araştırıp, inceleyip sonra öğütüp kendi aklımızla kullanma ve yeni düşünceler üretme zamanı. “Vakit yok” cevabı da sadece bir mazeretten ibarettir, öğrenmek isteyen her an her yerde öğrenir ve bu fırsatı yaratır :) Sen de bunu biliyorsun :) Kim bilir hayatında çıkarılmayı bekleyen ne çok gereksiz, anlamsız, enerji düşüren, tembellik yaratan işler vardır.

Dur ve düşün!

Gününü baştan aşağı, dakikası dakikasına incele. Mutlaka bir şeyleri eleyip hayatının dışına atabilirsin ve beynini beslemen için yer açılır :) Mesela; gereksiz telefon konuşmaları, sosyal medyada takılmalar, alışveriş siteleri, dedikodu kahveleri, diziler, yarışmalar, katkı sağlayacak bir şeye hizmet etmeyen kadın programları gibi. Sen sana hizmet etmeyen neyi çıkarmak istersin hayatından güzel insan? Ya da neleri çıkardın hayatından? Bizimle paylaş lütfen… :)

Dingin bir hafta diliyorum güzel insan, sevgiyle ilerleyin :)

NLP Uzmanı & Yaşam Koçu ICF PCC
Arzu Bıyıklıoğlu

www.arzubiyiklioglu.com

@arzu.biyiklioglu

Yazının devamı...

Ön Yargılarım Değil, Ön Kabullerim Var

Profesyonel bir koç olarak koçluk almaya gelen her insan için ön kabullerim var ??

1) Her insan eşsiz ve farklıdır.

2) Her insan kendi değişimini yaratmak için ihtiyacı olan içsel kaynaklara sahiptir.

3) Şimdiye kadar hayatında neyi seçmiş, ne yapmış ise o an için kendisi için en iyi olanı seçmiştir.

4) Yeni açılara geçip, esnek düşünerek çok daha iyi seçimleri yapacaktır

5) Her insan saygın ve değerlidir.. O da benim gibi tekamül eden bir ruhtur

6) Her insanın yaratıcı ve özel yetenekleri vardır

7) Herkesin kendi sorunu ve gerçekleştirmek istediği amacı kıymetlidir.

8) Her insan ihtiyacı olan çözümü ve yöntemi kendi içinde barındırır, ben sadece bunu bulmasına yardımcı olurum. Çünkü herkesin kendi aklı kendine yeter bilincindeyim.

9) Kişinin kim olduğunun benim için bir önemi yoktur , önemli olan kişinin kendisinin kim olduğunu bilmesidir.

10) Benim amacım koçluk alanın amacını gerçekleştirmesidir.

11) Koçluk alan kişiye ilk saniyeden itibaren güvenirim. O kendisine güvenmese bile güvenirim; çünkü bilirim ki kendisine en kısa sürede güvenecektir.

Ve bu 11 madde tarafımdan sözde değil özde uygulanır… Yaşayanlar bilir. Bu yazdığım maddelerin çoğu Dünyada uygulanan Koçluk ön kabulleri ve etik kurallarıdır. Eğer bir gün koçluk almak isterseniz koçunuzu seçerken bu maddeleri göz önünde bulundurun. Ayrıca ICF onaylı akredite koç olmasına dikkat edin derim. Bu arada ön bir müjde vereyim İstanbul takipçilerim için Ekim ayında kendinize koçluk yapma becerilerini kazanabileceğiniz grup çalışmalarımız başlayacak. Bireysel ve online seanslar zaten tam hız devammm.


ICF PCC & Nlp Eğitmeni
Arzu Bıyıklıoglu
www.arzubiyiklioglu.com

Yazının devamı...

Neden Mutlu ve Huzurlu Olamıyor İnsan?

İnsanlığa baktığımızda yoğun olarak iki tip görüyoruz: Sürekli yeni bir arayış, yeni bir hedef peşinde koşanlar ve “kal gelmiş” gibi yerinde dönüp duranlar. İkisi de mutsuz ve huzursuz. Birinci tip, egonun bitmez tükenmez ve tatmin olmaz istekleri peşinde koşarken bir gün geliyor ve yorgun düşüyor. Bazıları yeniden koşmaya devam ediyor, bazıları da ikinci gruba yani “kal gelmiş” moduna transfer oluyor. Bir de aradan sıyrılanlar var.

Sürekli hareket halinde ama egonun istekleri peşinde değil. Daha dingin, akışta tatlı bir hareket. İstekler var ama egosal değil, gönülden, anlamlı, bir manaya hizmet eden, içinde bir erdem barındıran. Sonucu elde etmeye değil, yolun kendisine odaklı, yoldan zevk alan. İçinde pozitif bir merak barındıran, bilgiye değil bilgeliğe âşık.

Bu dünyada yapacağının en iyisini yapmaya çalışırken hem kendine hem de bütüne hizmet eden. Zıtlıklar dünyasını kabul edip dengede duran, düştüğü zaman kalktığında daha güçlü olacağını bilen ve kalkıp yoluna yine aşk ile devam edebilen. Tatminin maddede, sahip olmada ya da etikette değil manada olduğunu bilen ve manayı her gün genişleten. Kin, nefret, öfke ya da kıskançlıktan değil hoşgörü, alçakgönüllük ve sevgiden beslenen. İşte biz bu insanlara dingin insan diyoruz, o huzurlu, o mutlu… :)

Dingin bir hafta diliyorum güzel insan, sevgiyle ilerleyin :)

NLP Uzmanı & Yaşam Koçu ICF PCC
Arzu Bıyıklıoğlu

www.arzubiyiklioglu.com

@arzu.biyiklioglu

Yazının devamı...

Ölüyoruz Yavaş Yavaş

Her gün biraz daha ölüyoruz yavaş yavaş. Bedenler yaşıyor içi boş kavanozlar gibi, bitkisel hayattan daha beter. Bitki hareket etmiyor ama hiç olmazsa bir duruşu, bir özü var kendini gerçekleştirdiği. Nefes almanın dışında rengiyle, kokusuyla, canlılığıyla, vitamini ya da fotosenteziyle bir katkı sağlıyor yaşama. Oysa insanlar ölüyor yavaş yavaş beyinleri uyuşarak televizyonların, sanal ortamların karşısında. Ölüyor insanlar hiçbir sorgulama yapmadan büyüklere anlatılan masallarda ninnilenerek. Ya da kendini tekrar eden düşünce kalıplarının içinde düşündüm sanarak, okumayarak, bir klasik müzik eseri dinlemeyerek. Ölüyor insanlar dedikodu çemberinde fırıldak gibi dönerek ya da en son model telefonu alma hayaliyle uykuya dalarak...

Dün bir arkadaşım şunu sordu: “dedim, çünkü onlar ölü şu anda sadece nefes alıyorlar, nefes bedeni canlı tutuyor ama akıllı, gönlü canlı tutamıyor. Sadece bedenleri ayakta tutmak için gelmemiş olmalıyız bu dünyaya. Ve eğer mutluluk olduğun yerde dönüp durup, karnını doyurup, uyuyup, üreyip, güzele “yaşasın” kötüye “kahrolsun” demekse ya da bana neye inanacağımı, ne yapacağımı söyleyen birilerinin olmasıysa mutlu olmak da istemem. Zaten mutluluk da bu değil, yaşamak da bu değil.

Ölüyor insanlar yavaş yavaş. Sınırlarda silahlarla bedenlere dönen namluları istemiyoruz, savaş olmasın diyoruz da sınırlar içinde okumadan, sorgulamadan, televizyon karşısında diziler ve magazin seyrederken uyuşa uyuşa ölüyor zihinler. Sanal âlemde sanal mutluluklarla yarışıp gülemeyen yürekleri gülücük emojileriyle örtmeye çalışırken ölüyor insanlar. Oysa kutsal görev alanı olan dünya vatanında uyumak için değil uyanmak için, akılları öldürmek için değil kullanmak için, nefes almak için değil birbirimize nefes olmak için buradayız... Ve bunu yapabildiğimiz kadar yaşıyoruz, bunu yapabildiğimiz kadar mutluyuz... Eğer yavaş yavaş ölenler daha mutluysa parmak kaldırsın ya da ölü taklidi yapanlar... :)

NLP Uzmanı & Yaşam Koçu
Arzu Bıyıklıoğlu

www.arzubiyiklioglu.com

@arzu.biyiklioglu

Yazının devamı...

Genç Kalmanın Formülleri

Bazı insanlar yaşlarından çok daha genç görünürken bazıları da daha yaşlı gözükebiliyor. Peki, nedir bu durumun aslı? Tabii ki dıştan yapılan estetik operasyondan bahsetmiyorum, içsel operasyondan bahsediyorum :) Genetik etkiler olabilir ama yine de tek başına yeterli değil…

Şimdi genç kalmanın içsel formüllerine birlikte bakalım:
Bu konuda zihin algısının “genç kalma”da olması çok önemli.( Yaşlanmaktan korktukça hızla yaşlanan insanları görür; kendinizi bu yöne sürüklersiniz. )
Olumsuz duyguları içinizde biriktirmemeli, onları yaşayıp bir an önce dönüştürmek.
Meditasyon, yoga, reiki gibi yaşam enerjinizi besleyecek kişisel çalışmalardan birine düzenli olarak vakit ayırmak.
Doğa ile düzenli bir ilişki içinde olup yaşam enerjinizi yükseltmek.
Klasik müzik, meditasyon müziği gibi frekansınızı yükseltecek, sizi dinlendirecek müzikler dinlemek.
Spor yaparak mutluluk hormonlarını aktive etmek ve bol oksijen alarak toksinleri yakmak, atmak.
Özsevgi, özsaygı, özdeğer sahibi olmak.
Yaşamda anlamlı ve değerli bir amaca bağlanmak.
İçinden geldiği gibi dans edip şarkı söylemek.
Âşık olmak ama aşkın kendisini sevmek
İnanarak, umutlu, pozitif dua etmek.
Kaliteli ve yeterli beslenmek.
Gece uykusunu 6-8 saat arasında düzenli almak.
Bol bol gülümsemek ve kahkahalar atabilmek.
Yaşama karşı meraklı ve heyecan dolu olmak.
Affetmek.
Geçmişin olumsuz anılarından özgürleşmek…

Evet, bunlardan kaçını düzenli olarak uyguluyorsunuz? İçsel estetik yaparak (hem de bedava) daha geç görünebilirsiniz. İçinizdeki ışıkları yakmış olmanız yaşam enerjinizi ve yaşam sevincinizi yükseltir. Ve bu enerji de hücrelerinizi canlandırır, daha parlak ve daha genç kalırsınız aşk ile

NLP Uzmanı & Yaşam Koçu

Arzu Bıyıklıoğlu

www.arzubiyiklioglu.com

@arzu.biyiklioglu

Yazının devamı...

Ölçülülük Erdemi

Yunancada erdem kavramının karşılığı olan “arete” sözcüğü “iyi huy” anlamına gelir. Kişiyi olgunluğa ulaştıran, sonradan kazanılan karakter erdemleri vardır Yunan Filozof Aristoteles’e göre. Ayrıca her türlü erdemin aşırılıktan uzak durularak orta yolda gerçekleştiğine vurgu yapar, “ölçülük” erdemini en başa koyar. Buna da “mesotes” yani aşırı uçlardan uzak durmak bir erdemdir, der. Aynı konu dini öğretilerimizde de ifrat ve tefritten uzak durarak orta yolu bulmak, itidalde kalmak olarak öğretilir. İsraf yüksek uç ifrata gider, cimrilik alçak uç tefrite gider. Orta yol “cömertlik” erdemidir.

Ölçülülük, itidalde olma durumu, erdemlerde olduğu kadar duygularımız için de geçerlidir. İnsanız; hepimiz olumlu ya da olumsuz duyguları deneyimliyoruz. Bize kendimizi iyi hissettirmeyen duyguları tavan seviyelerde (hem yoğunluk hem de süre bakımından) yaşarsak ölçüyü kaçırıp ifrata gideriz ki bu, bizim için de etrafımızdakiler için de iyi bir durum değildir. Olumlu duygular için de aynı durum geçerli, manik bir duruma girmemeliyiz ya da tepkisiz bir insan olmamalıyız. Tepkisiz duran insanlar ya duygularını içe doğru bastırırlar (ki bu da tefrite doğru gidiyor) ya da ermiş, bilge insanlardır. Kaçımız erdik, kaçımız bilgeyiz

Ölçülü olmak, dengede olmaktır, adalet de denge demektir. O zaman erdemlerimiz, davranışlarımız, duygularımız konusunda ölçülü olabilmeyi öğrenirsek hem kendi içimizde adaletli olacağız hem de dış dünyamızda Bir de şu açıdan bakalım: Yaşadığımız dünya zıtlıklar dünyası, her şeyin zıttı var, artı, eksi sonuç nötr. Biz bir yerden artı ya da eksiyle oynadıkça (ifrat ve tefrite kaçtıkça) evren bir şekilde nötrlemenin yolunu bulacak Belki de bu yol, pek hoşumuza gitmeyecek O zaman mümkün olduğu kadar ölçülü olalım, itidalde kalalım.

Ölçülü, itidalde olduğumuz bir hafta olsun güzel insan…

NLP Uzmanı & Yaşam Koçu ICF PCC

Arzu Bıyıklıoğlu

www.arzubiyiklioglu.com

@arzu.biyiklioglu

Yazının devamı...

© Copyright 2025

Türkiye'den ve Dünya’dan son dakika haberler, köşe yazıları, magazinden siyasete, spordan seyahate bütün konuların tek adresi milliyet.com.tr; Milliyet.com.tr haber içerikleri izin alınmadan, kaynak gösterilerek dahi iktibas edilemez, kanuna aykırı ve izinsiz olarak kopyalanamaz, başka yerde yayınlanamaz.