SAĞLIK
YEMEK
ASTROLOJİ
GÜZELLİK

İçinde Ege Türküsü Çalıyorsa, Halay Çekmek Zorlar

Sana kim olman gerektiğini, ne iş yapman gerektiğini, nasıl davranman gerektiğini sürekli kulağına fısıldayan ebeveynin ya da elâlem denen gizli örgütten özgürleşme vaktin geldi çocuk. Çocuk diyorum çünkü bunlardan hâlâ etkilenen yanın, çocukluk kayıtların. Ebeveynlerin elbette çocukları için güzel istekleri, güzel öğütleri, güzel öğretileri vardır ama hepsi doğru değildir. Ya da onlara göre doğru, zamana göre doğru olabilir; ama şimdi işe yaramayabilir... Senin için en doğru fikir de olabilirO Peki, nasıl bileceksin bunu? Kendini tanıyarak tabii kiOElâlemin fikri, tavsiyesi, yargısı zaten bitmez tükenmez bir kaynak gibidir. İstediklerini yaparsam alkış gelir, yapmazsam yargı gelir korkusuyla yaşanmış bir hayat da yaşanmamış demektir. Kendini bilse bile insan, korku ayağına prangalar vurur.

Senden istenen doğru ya da güzel bir şey olsa bile sen “o” değilsen yaptığın, üstüne oturmayan bir elbise gibi seni sürekli huzursuz eder. Senin içinde doktor olma ruhu yoksa doktor olmak seni zorlar, mutsuz eder. Senin içinde mühendis olma ruhu yoksa mühendis olmak seni zorlar, mutsuz eder. Senin ruhunda özgürlük, yaratıcılık varsa rutin bir iş, seni zorlar. Senin ruhunda araştırmak, gezip görmek varsa bir eve hapsolmak seni zorlar. Senin ruhunda gerçekleştirebileceğin hayallerin varsa gelenekler içinde yaşamak seni zorlar. Senin içinde fark yaratmak varsa herkes gibi olmak seni zorlar… Evet çocuğum, halay çekmek de güzeldir ama senin içinde Ege türküsü çalarken halay çekmek seni zorlar. Kısaca ruhunda hangi şarkı çalıyorsa onu oyna ve kendini gerçekleştir. :) Çünkü bunun için geldik bu dünyaya… Sürekli başkalarını dinlersen hep onların sana çaldığı şarkıyı duyarsın. Oysa duyman gereken senin ruhunun şarkısı…

NLP Uzmanı & Yaşam Koçu ICF PCC
Arzu Bıyıklıoğlu

www.arzubiyiklioglu.com

instagram.com/arzu.biyiklioglu/

facebook.com/arzubiyikliogluofficial/

@arzu.biyiklioglu

Yazının devamı...

Bugüne El Koyarsan, Daha Az Bağlı Kalacaksın Yarına!

“Evet, öyle yap, kendin için kazan kendini. Şimdiye değin senden zorla alınan ya da çalınan ya da boşuna akıp giden zamanına sarıl, iyi kullan onu. Kimi zamanımız bizden zorla kapılıyor, kimisi sinsice çalınıyor, kimisi de boşuna akıp gidiyor. Umursamadığımız için uğradığımız kayıp da en yüz kızartıcı olanı. Dikkat edersen hayatımızın en büyük bölümü kötü iş yapmakla geçiyor, büyük bir bölümü hiçbir iş yapmamakla… Zamana değer veren, günün değerini bilen, her gün biraz daha ölmekte olduğunu anlayan bir kimse gösterebilir misin bana? Yanıldığımız bir nokta var; sanıyoruz ki ölüm önümüzdedir, oysa ölümün büyük bir kısmı şimdiden geçip gitmiştir. Hayatımızın gerimizde kalan kısmını ölüm geçirmiştir eline. O halde sarıl bütün saatlerine. Bugününe el koyarsan, daha az bağlı kalacaksın yarına. Böyledir bu iş: Yaşamak ertelendi mi, hızla akar geçer…” (Lucius Annaeus Seneca-Ahlaki Mektuplar eseri)

Seneca’nın bu sözlerinden sonra benim zaman veya hayat üzerine bir şeyler yazmama gerek var mı bilemedim. :) Ama tabii ki kalemi elime almışken birkaç kelam etmeden duramayacağım. :)

İnsanın kırklı yaşlarına geldiğinde en çok iç çekişli cümleleri, “Hayat kısa” ya da “zaman ne çabuk geçiyor” oluyor. İşte tam bu noktada başka bir açıya geçip bakarsak; acaba bu kısalık bizim zamanı, hayatı yaşayış şeklimizden dolayı mı bize böyle geliyor. Seneca’nın da dediği gibi çalınmasına izin verdiğimiz zamanlar, boş ve anlamsız işlerle geçirdiğimiz zamanlar, zorunluluklarla geçirdiğimiz zamanlar ya da zorunlu olduğumuzu sandığımız işlerle ziyan ettiğimiz zamanlar… Gerçekten hiç durup da hesap yaptın mı, hiç tam olarak neye, neden, ne kadar zaman harcıyorsun farkında mısın? Ben yaptım, tam on yıl önce sıkı bir hesap yaptım ve gördüklerim karşısında dehşete düştüm. Bu düştüğüm dehşetten sonra da her anımı hazine gibi yaşamaya başladım. İyi ki de yapmışım :) Çünkü gerçekten yaşamaya başladığımı hissettim, yaşam enerjim yükseldi, hayatın tadı, bereketi arttı, zaman genişledi… Hayatın içinde sadece benim için anlamlı ve değerli olanlar kaldı, bir de gerçekten zorunlu olanlar (gerçekten zorunlu olanların da aslında bizim için mutlaka bir anlamı vardır, bunu fark edersek hiçbir şey zorunlu olmuyor).

Evet zamanı geri getirmek mümkün değil, hakkı verilerek yaşanmış bir gün de ziyan olmuş bir gün de bir çeşit ölüm. O zaman her gün yaşarken bir gün daha ölüyoruz. O zaman bir yerde yaşam şeklimiz aynı zamanda ölüm şeklimiz. Ve yaşam sadece şu anda. O zaman Seneca’nın dediği gibi “O halde sarıl bütün saatlerine, bugününe el koyarsan, daha az bağlı kalacaksın yarına.”

NLP Uzmanı & Yaşam Koçu ICF PCC
Arzu Bıyıklıoğlu

www.arzubiyiklioglu.com

instagram.com/arzu.biyiklioglu/

facebook.com/arzubiyikliogluofficial/

@arzu.biyiklioglu

Yazının devamı...

Gelecek Şimdide Yaratılır

Bugün sahip olduğumuz kariyer, başarı, maddi manevi imkânlar, değişim ve dönüşümler yıllar öncesinin emekleriyle, yıllar öncesinde atılmaya başlanan ve istikrarlı atılan adımların sonucunda elde edilmiştir. Böyle baktığımızda bugün geçmişin meyvelerini topluyoruz diyebiliriz. Ancak geçmiş dediğimiz ana dönersek o an “şimdi”dir. Bu da demektir ki gelecek şimdide yaratılıyor. Var olan hiçbir şey, bir anda hooop diye olmadı ama her an şimdide inşa edildi :)

Biraz karışık gibi gözüküyor olabilir ama durum aslında çok basit. Diyelim ki şu anda bir proje yapmayı hayal ediyorsunuz ya da kilo vermeyi veya okulu bitirmeyi istiyorsunuz. Bütün bunların gerçekleşmesi için bugün, şimdide atacağınız her adım, bu isteğiniz doğrultusunda yapacağınız her seçim, bir gün bu isteğinize ulaşmanızı sağlayacak yapı taşıdır. O zaman gelecek şimdide yaratılıyor diyebiliriz. Peki, hayal ettiğimiz hedefimize ne zaman ulaşırız :) Yine ulaştığımız gün “şimdi” olacak… Ama her şey o anda mı oldu? Hayır, tabii ki :)

O zaman şimdi ne yapıyorsak ya da yapmıyorsak geleceğimizi o şekilde oluşturuyoruz diyebiliriz. (Bunu her an hatırlamamız çok önemli.) Hayallerimiz, hedeflerimiz varken şimdi sadece isteme modunda kalıyorsak gelecekte hâlâ istemeyi yaratıyoruz. Zayıflamak isterken şimdi pasta börek seçiyorsak kilo almayı yaratıyoruz. Okulu bitirmek isterken sosyal medyada geziyorsak sosyal medya bağımlılığını yaratıyoruz. Sonra o gelecekteki gün gelip “şimdi” olduğunda da “Ama şimdi olmadı. Ama şimdi yok!” diye sızlanıyoruz…

Şimdi herkes hayallerini, hedeflerini düşünsün, evet düşünün bakalım neler istiyorsunuz, kendinizde hayatınızda neler değişsin istiyorsunuz? Hatta bunları bir kâğıda yazıp göz önünde bir yere koyun. Her gün bakın bakalım şimdide ne yapıyorsunuz, şimdi yaptıklarınız bu isteklerinizle örtüşüyor mu örtüşmüyor mu? Şimdide yaptığınızla hangi geleceği yaratıyorsunuz?

Şimdinin farkındalığında güzel bir hafta dilerim… Sevgi ve sağlıkla ilerleyin

NLP Uzmanı & Yaşam Koçu ICF PCC
Arzu Bıyıklıoğlu

www.arzubiyiklioglu.com

instagram.com/arzu.biyiklioglu/

facebook.com/arzubiyikliogluofficial/

@arzu.biyiklioglu

Yazının devamı...

İçinde Ergen Olan Erginler

Ergin olmak gelişimini tamamlamış, olgunlaşmış, haklarını kendi kullanabilen, yetişkin kişi demektir. Ama bu sadece on sekiz yaşını aşmakla olmuyor :) Yaşı otuza, kırka dayanmasına rağmen bir yanı hâlâ ergenlikte kalmış nice insan var. Ebeveynler çok iyi bilir, ergenlik döneminin ne kadar zor ve uzun bir dönem olduğunu. Zaman zaman korku ve gerilim filmlerini aratmayan sahneler bile yaşanır :) Beynin geliştiği, hormonların zıp zıp oynadığı, kişiliğin ve cinsiyetin oturmaya çalıştığı, çocuk musun yetişkin misin belli olmayan, bedenin orantısız gelişimleri, ses tellerine kadar her yerin ayarlarının oynadığı bir dönem :) Ve tabii ki ani tepkisel hareketler, karamsar düşünceler, isyanlar ve ani durulmalar….

Şimdi bakalım içimizde nerelerde hâlâ bir ergen yatıyor :) Ya da yakınlarımızda anlaşılmayı bekleyen ergin ergenler var mı? :)

Eğer;
Hemen küsüp alınıyorsan
Bir şey almak istediğinde anne babandan ya da eşinden, sevgilinden para bekliyorsan
Bir şeyi yapamadığında, başaramadığında birilerini ya da durumları suçluyorsan
Terk edildiğinde hayata küsüyorsan
İstemediğin durumlar oluştuğunda kendini veya başkalarını suçluyorsan
Sık sık ne istediğin konusunda fikir değiştiriyorsan
Bir gün sevdiğini başka bir gün sevmiyorsan
Bedeninle barışık değilsen
Başkalarından onay, takdir, alkış beklentisi içindeysen
Başkalarının fikirlerini sorgulamadan alıp kendi fikrin gibi kabul ediyorsan
Elâlem denen örgütten ödün patlıyorsa
Hatalarınla yüzleşmemek için kulaklarını tıkayıp “lala la la la la” der gibi kendi kendini sabote edip direnç gösteriyorsan
Kızınca kapıları, telefonu çarparak kapıyorsan, o kişiyi hemen engeller koyup arkadaş listenden sepetliyorsan
Ya da hemen başka bir arkadaşına koşup diğerini evire çevire şikâyet ediyorsan
Bitmez tükenmez sahip olma duygunla ve sahip oldukça, marka değeri arttıkça daha iyi olacağını düşünerek alışveriş yapma isteğine hâkim olamıyorsan…
Bunlardan hangisini yapıyorsan güzel insan işte tam o noktada bir ergen yatıyor :) Ve seni kontrol ediyor. Artık onun büyüme vakti gelmedi mi? Onu büyütebilecek tek kişi SENSİN!

NLP Uzmanı & Yaşam Koçu ICF PCC


Arzu Bıyıklıoğlu

www.arzubiyiklioglu.com

instagram.com/arzu.biyiklioglu/

facebook.com/arzubiyikliogluofficial/

@arzubiyiklioglu

Yazının devamı...

Kadını Reddeden İnsanlığı Reddeder!

Bir erkek kadını hor görüyorsa, annesini, kız kardeşini, olan ya da olacak kız çocuğunu reddediyordur. Tanırının yarattığı insanlığın yarısını reddediyordur. Kendi içindeki dişi yanını reddediyordur… Dolayısıyla kendini reddediyor, varoluşu reddediyordur… Aynı durum kadın için de geçerli. Kadının de erkeği üstün veya aşağı görmesi, tüm dengeleri baştan bozmaktadır. Sadece işte değil, evde, sosyal hayatta yerimizi bilmenin zamanı gelmiştir. Savaşarak, yarışarak, hırslanarak değil cesaretle, sevgiyle, bağışlayıcı, destekleyici, şefkatli yanımızla, bilgeliğimizi, duygusal zekamızı, sabrımızı, sezgilerimizi ve farkındalığımızı kullanarak yapacağız…

Şu anda toplumumuzda durdurulmayı bekleyen kadın cinayetleri, kadına şiddet, çocuk tecavüzleri ve çocuk gelinler sorunları var. Bunun çözümü için de çok sayıda aklı selim kadın ve erkeğe ihtiyacımız var. Yani İNSANA! Biz birlikte insanlığı oluşturuyoruz. Bir an önce ilkel yanımızı temsil eden alt benliklerimizden kurtulup üst benliklerimizle hareket eden aklı selim insanlar olmalı ve bu sayının çoğalmasını desteklemeliyiz. BEŞER fazlaca şaşmış durumda!

Hepimiz çocukluğumuzdan bu yana standart bir döngüye kodlanarak büyüdük. Bugün burada olanların döngüsü oku, bir meslek sahibi ol, evlen, çocuk sahibi ol, sonra onlar için çalış, emekli ol, sonra da bir kenarda ölümü bekle… Ve bunları toplumun sana biçtiği kadın ve erkek rolün ne gerektiriyorsa o şekilde yap! Oysa düşünülmesi, deneyimlenmesi gereken nice sorular var. Yaşam nedir? İnsan nedir? Ben niye bu dünyadayım? Ben kimim? Erdem nedir? İnsan olmak nedir? Bunları soramadık, konuşamadık. Ama biz kadını çok konuştuk. Kıyafetini konuştuk, namusunu konuştuk, cinayetini konuştuk, tacizini konuştuk, kaç çocuk doğuracağını konuştuk, nikâhını konuştuk, kaç yaşında evleneceğini konuştuk, dayağı hak edip etmediğini konuştuk…

Kadın ve erkeğin yaradılıştan gelen biyolojik cinsiyet farklılıkları yerine toplumların kendi kültürlerine göre oluşturdukları toplumsal cinsiyet ayrımcılığıyla konuştuk yıllarca. Biyolojik cinsiyet farklılıkları insan denen canlının zenginliğidir, dengesidir. Yaradan ne güzel yaratmış diyemedik! İnsanlığın bütününü göremedik. Çünkü gözümüz hep toplumsal cinsiyeti gördü.

Kültürlerin yarattığı, kadına ve erkeğe roller, etiketler dağıttığı cinsiyeti gördük. Ancak gözden kaçan bir şey var: kültürü oluşturan da insandır, kültür insanı oluşturmaz. Kendi yarattığımıza kendimiz inandık. Ama artık uyanalım, bugün yüzyıllar öncesinden gelen kültürel, toplumsal cinsiyet yüklemelerinden, etiketlerinden ayrılmanın zamanı gelmiştir. Bunlara sıkı sıkıya tutunmanın bir manası yoktur. Zaten çok yoğun bir şekilde bunun zararlarını görmekteyiz. Artık hangi çağda yaşadığımızın farkında olmalıyız. Dünyada teknoloji almış başını gidiyor, insanların yerine robotlar geçmeye başlamış, biz hâlâ kadın ve erkeği yan yana koyamamışız.

Şu an bu yazıyı okuyorsanız siz bilinçlenmiş kadın ve bilinçlenmiş erkeklerdensiniz. Ve siz de farkındasınız ki bizim vereceğimiz her türlü destek çok önemli. Kendi aile ve akrabalarımıza, sivil toplum örgütlerine, imza kampanyalarına, çocuklarımıza, kadınlarımıza vereceğimiz her türlü destek, bu sorunların gelecek yıllarda çözülmesine bir katkı sağlayacak. Bugün on yıl sonrasındaki bir değişimi düşündüğünüzde çok uzakmış gibi gelebilir ama bugün beğenmediğimiz her türlü sistem ya da durum, onlarca yıl öncesinden beslenmeye başladı, taşlar o zamanlarda döşendi ve bugün de karşımıza çıktı. Bizler de geleceği ancak “şimdi”de değiştirebiliriz.

İnsanlık ne tek başına erkekle ne de tek başına kadınla var olabilir. Biz kadın ve erkek olarak insanlığın iki farklı tezahürüyüz. Birimiz eksik kalırsa insanlık eksik kalır. Bu işte birlikteyiz ve BİZ birlikte GÜZELİZ!

“Erkek dişi sorulmaz muhabbetin dilinde. Hakk’ın yarattığı her şey yerli yerinde. Bizim nazarımızda kadın erkek farkı yok. Noksanlık da eksiklik de senin görüşünde…”
Hacı Bektaş Veli

NLP Uzmanı & Yaşam Koçu ICF PCC
Arzu Bıyıklıoğlu

www.arzubiyiklioglu.com

instagram.com/arzu.biyiklioglu/

facebook.com/arzubiyikliogluofficial/

@arzu.biyiklioglu

Yazının devamı...

Bence Kadın Olmak

“BEN İNSANLIĞIN KADIN HALİNDE TEZAHÜRÜYÜM!” Bilirim ki insanlık sadece ne erkekle var olur ne de sadece kadınla… İşte bu yüzden insanlık tamamlansın diye kadın olmanın hakkını veririm. Bilirim yerkürede birlikte, kadın-erkek yan yana yürüyebilmenin aslında insanlığın tek yürüyüşü olduğunu. İşte bu yüzden kendimi bilirim, ne aşağıda ne yukarıda, kadın-erkek aynı göz hizasında.

Feda-kârlık yapmam! Çünkü bir çıkar uğruna kendimi feda etmek insanlığıma yakışmaz. Veriyorsam özümden, gönlümden veririm, çünkü bilirim içimde bitmez tükenmez bereketin kaynağı var… Bana sevgiyle ikram edileni geri çevirmem, gurur yapmam, alırım, ama vereni de verileni de onurlandırmayı bilirim. Tıpkı toprağın tohumu filize dönüştürerek onurlandırdığı gibi… Hele kendi onurumu hiç kaybetmem! Kadınlık onurum, benim tacımdır. Beni baştacı eden de kraldır.

Yeri geldiğinde içimdeki savaşçı kadını kullanırım, çalışıp, çabalar, kimseye muhtaç olmadan ayaklarımın üstünde dururum. Yeri geldiğinde içimdeki anaç kadını kullanırım, besler, üretir, bağışlar, sevgimle şifalandırırım. Yeri geldiğinde içimdeki prenses kadını kullanır, gelen yardımı kabul eder ve ben de başka bir cana elimi uzatırım. Hem öğrenir hem öğretirim, en çok da sevgi ve şefkat yayarım. Bilirim çünkü ben aşktan yaratıldım.

Erkeği ne üstün görürüm ne de rakip. Bilirim ki ben insan tezahürünün dişi temsilcisiyim. İnsanlık, sadece ne erkekle var olur ne de sadece kadınla. İşte bu yüzden her kadının içinde bir erkek, her erkeğin içinde de bir kadın vardır. Muhtaç olduğumdan ya da kendimi ispat için değil, dengeyi sağlamak için uzatırım elimi bir erkeğe... Bilirim ki bir kadın aydınlandığında bir erkek uyanır bu dünyada…

Ben insanlığın kadın halinde tezahürüyüm, bilirim ki kadınlığın hakkını verdikçe insanlığı tamamlarım…

Ey güzel kadın! Güzelliğin suretinden değil siretindendir. Sahip oldukların ya da olmadıkların eksiklikten değil farklılığındandır. Çünkü sen insanlığın kadın halinde tezahürüsün. Kadın olmanın hakkını ver, ver ki insanlık eksik kalmasın!

NOT: Bu yazı kendi varoluş sebebini ve içindeki gücü yeniden hatırlayan kadınların dilinden yazılmıştır ve tüm kadınlara hediye edilmiştir… Yolumuz bilge kadın olma yoludur!

NLP Uzmanı & Yaşam Koçu ICF PCC

Arzu Bıyıklıoğlu

www.arzubiyiklioglu.com

instagram.com/arzu.biyiklioglu/

facebook.com/arzubiyikliogluofficial/

@arzu.biyiklioglu

Yazının devamı...

Söz Söyleme Değil Olma Zamanı

Son birkaç yıldır neredeyse tüm sosyal medya hesapları filozofların, ünlülerin, din adamlarının… özlü sözleriyle doldu taştı. Pek çok insan retorik yapar oldu :) Her paylaşımla, “bak ben buyum, ben buna inanıyorum ya da sen busun” gibi subliminal veya açık mesajlar savruldu sanal dünyada ve hâlâ devam etmekte. Peki, kaç kişinin hayatı değişti? Kaç kişi paylaştığı, beğendiği sözü gerçek anlamda yaşıyor? Kaç kişi söylediği sözü içselleştirip o sözü uyguladı?

Artık bilmekten yapmaya, yapmaktan olmaya geçmenin zamanı geldi. Akıl vererek, özlü sözleri beğenerek bir yere gidemediğimiz aşikâr. İster din olsun, ister felsefe ya da kadim bilgelikler bize hep ritüeller sunarlar. Bu ritüeller, istikrarlı tekrarlarla kişide içsel dönüşüm sağlamak içindir. Örneğin, teknik olarak basketbolun tüm kurallarını bilmeniz sizi iyi bir basketbol oyuncusu yapmaz, sporcu kaslarınızın olmasını da sağlamaz. Bunlara sahip olmak için defalarca antreman yapmanız gerekir. İşte, zihnimizle beğenip alkışladığımız sözlerin sahibi olmamız için de uygulamalar yaparak içsel dönüşüm sağlamalıyız. Yoksa gerçek hayatlar, sosyal medya duvarıyla maskelenmeye devam ederken yaşanan sadece kendini kandırmak olacaktır.

Doğu felsefesinde öğrendiklerini uygulayıp hayatlarına geçiren insanlara LANU diyorlar. Bizim kültürümüzde MÜRİT. İnsanın lanu veya mürit olması için özel bir doktrine bağlı olması da gerekmez. Bir karakter erdemini ya da bir sözü içselleştirmek, o sözle dönüşmek için de Lanu ya da mürit olabilirsiniz. İşte o zaman, hayat değişmeye başlıyor yoksa bil bil... Nereye kadar? Evet, bilenle bilmeyen bir olmaz, ama bilenle yapan da hiçbir olmaz :). Bilgiyi taşıyandan bilgiyi işleyen olma zamanı artık güzel insan. Uygulama şart :) Fark Et, Uygula, Değiş!

Uygulayıcı olduğun bir hafta olsun güzel insan…

NLP Uzmanı & Yaşam Koçu ICF PCC

Arzu Bıyıklıoğlu

www.arzubiyiklioglu.com

instagram.com/arzu.biyiklioglu/

facebook.com/arzubiyikliogluofficial/

@arzu.biyiklioglu

Yazının devamı...

Zihin Körlüğü

Nice amalar vardır fizik âlemi göremeyip manaların derinliklerini görebilen. Nice fizik âlemi gören gözler vardır ama manaya hiç dokunamamış. Ya da Mevlana’nın dediği gibi “Nice insanlar vardır üstünde elbise olmayan, nice elbiseler vardır içinde insan olmayan.” İnsan en çok görme duyusuna inanır, oysa en çok yanıltan gözdür :) Gördüğüne yorum yapar ki yaptığı yorum çoğu zaman sadece bir önyargıdan ibarettir, sonra da sımsıkı tutunur yargısına “tek gerçek budur” diye.

Kimdir bu gören? Gören göz, zihin gözü... yorumlayan kim? Ben, ego benliği… Ego kim? Tüm öğrenilmiş çaresizliklerimiz, tüm düşünce kalıplarımız, tüm savunma mekanizmalarımız… Ve sonuç “yalan dünya”; her birimizin kurduğu illüzyon içinde yaşadığımız yalan dünyalar. Merak ediyorum daha nereye kadar gidebilir insanlık bu zihin körlüğüyle? Zihin gözünü açmadan kalp gözü açılır mı? Zihin körlüğünden kurtulmak için ne yapmalı?

Kadim bilgelikler ve saf din temelinde bize hep aynı çağrıyı yapar: “Yargılarından, hırslarından, kibir ve korkularından arın, arın, arın” diye seslenir… Yani zihnindeki egondan arın. Yeniden bak hayata, insana… Sıfırdan bak, şu an şimdide yeniden tanı olup biteni sevginin ışığında. İyi-kötü diye etiketlemeden, ben-sen demeden, eski düşünce kalıp yargılarını kenara bırakıp yeniden, gerçekten sıfırdan düşünerek bak olup bitene… Bağlanma bu kadar yargılarına, fikirlerine… kaybetmekten, haksız olmaktan, yanlış anlamış olmaktan korkma … Zihnini kalıplardan kurtar ki gönül gözün açılsın, yüreğini sevgiyle doldur ki gönül gözünle görebilesin… diye seslenirler bize.

Seçim yine bizim güzel insan. Ya zihin aması olarak mutsuz ve huzursuz ayrılacağız bu dünyadan ya da acı yüzleşmeleri yaşama cesareti göstererek, kendi zihinlerimizi arındırarak yeniden, sıfır noktasından görmeye başlayacağız. Gönül gözümüzü açıp hakikat yolunda huzurla ilerleyeceğiz… Ya gerçek sandığımız yalan dünyalarımızın labirentlerinde hapsolacağız ya da hakikat yolunda benliklerimizi yakarak ruhlarımızı özgürleştireceğiz…

Yeniden, sıfır noktasından görebildiğimiz bir hafta olsun :)

Arzu Bıyıklıoğlu

NLP Uzmanı ve Yaşam Koçu

www.arzubiyiklioglu.com

instagram.com/arzu.biyiklioglu/

facebook.com/arzubiyikliogluofficial/

Yazının devamı...

© Copyright 2025

Türkiye'den ve Dünya’dan son dakika haberler, köşe yazıları, magazinden siyasete, spordan seyahate bütün konuların tek adresi milliyet.com.tr; Milliyet.com.tr haber içerikleri izin alınmadan, kaynak gösterilerek dahi iktibas edilemez, kanuna aykırı ve izinsiz olarak kopyalanamaz, başka yerde yayınlanamaz.