SAĞLIK
YEMEK
ASTROLOJİ
GÜZELLİK

Hayır sen değil, öteki

Kişisel marka ve girişimci marka konusunda yaptığımız atölyelerde değindiğim çok önemli bir konu var. Kişisel markanız ya da girişimci markanız sadece sizden ya da sadece ürün ve hizmetinizden oluşmaz. Takım arkadaşlarınız da o markanın bir parçasıdır. Gelin görün ki bu nokta genelde atlanır ya da daha az önem verilen bir konu olarak geri planda kalır. Oysa kendi kişisel deneyimlerimize bakınca aramızda hep şöyle sohbet ederiz:

Restoranın için yemekleri güzel ama garsonların asık suratı yüzünden gitmiyorum.

Bir daha o banka ile çalışmam. Gişedeki memur neredeyse beni azarladı.

O özel okulun müdürü asla çocuklarla iletişim kurmuyor. Göndermeyin siz de çocuğunuzu oraya.

Belediyeye işim düştü, bana ters davrandılar. Bir daha oy filan yok.

Otel güzel ama çalışanları çok ilgisiz. Tatile gidilmez.

O markete gitmiyorum. Kasiyerinin davranışları çok kaba. İnsanın yüzüne de bakmıyor.

Tam tersi, iyi örnekler de var. Eski mahallemde sucu Erkan vardı. Sorsanız hangi marka su sattığını hiç hatırlamıyorum. Suyundan memnun muydum onu bile bilmiyorum. Su bayinin sahibi filan değil, sadece bir çalışan… Ama o adam tek başına tüm gün mahallede koşuşturur, neredeyse herkes suyu ondan alır, almasa bile tanır. Özelliği ne? Selam vermekle kalmaz, bir yere yetişirken bile mutlaka hal hatır sorar. Elinde poşet veya çanta varsa yardım teklif eder. Gözlerinin içinin parlamasından samimiyetini anlarsınız. Su siparişi ile birlikte “Şu fırından da bir ekmek alıp getiriver” dese bir mahalleli, “Tabii abla/abi” der. “Başka bir şey lazım mıydı?” diye de ekler. Elinden gelen ne ise yapar. Ama en önemlisi, her daim gülen yüzüdür. Ben Sucu Erkan’ı hiç asık suratlı görmedim. Erkan mahallede hizmet veren su markasının önünde diyebilirim. Zaman zaman deriz ya şu güler yüzün hatırına diye… Sizin markanızı temsil edenler de markanız kadar hatta hizmet sektöründe daha önemli.

Ekibinizi mutlaka sık sık gözlemlemek, başkalarından çalışanlarınız hakkında geri bildirim almak ve aldığınız yorumları değerlendirmeyi ihmal etmemeli. Çalışan gelişimini önemsemek, onları yetiştirmek mutlu çalışma ortamları yaratmak da onların verimli çalışmaları için önemli. Kendi adıma sadece işini harika yapıyor diye güler yüzden ve nezaketten uzak biri ile çalışmayı ve hizmet almayı tercih etmem.

Güler yüzün ve nezaketin eksik olmadığı bir dünyada yaşamak dileğiyle….

Yazının devamı...

Çok biliyoruz

Çocukluğuma dönüp bakınca hep çok bilmiş bir çocuk görüyorum. Gözlüklü, her şeyi bilen, her şeye karşı bir çocuk. Oysa büyüdükçe anladım çok bilmiş olmanın aslında pek de bir şey bilmemekten geldiğini… Gerçekten bilmeye başlayınca da anlıyorsun ki aslında hiçbir şey bilmiyorsun. Daha az konuşuyor, doğrusunu söylesen fayda etmeyecek kişiler karşısında bile susuyorsun. Sadece içinden “Çok biliyorsun” deyip geçiyorsun.

Sanırım toplumca çok biliyoruz.

Taksiye biniyorum, bir telefon geliyor. Konuşma bitince konu sağlık, ekonomi, eğitim vb. ne olursa olsun, “Abla” diye başlıyor taksici, bir uzman edasında akıllar veriyor.

Dost ortamında bir sohbet açılıyor. Konunun uzmanı arkadaşa soru soruluyor ama en çok da soruyu soran ve diğerleri yanıtlıyor. Uzman arkadaş pek oralı olmuyor.

Hangi hizmeti verirseniz verin, aynı durum…

İşinizi tamamladınız/teslim ettiniz. İki gün sonra müşteriden bir telefon: “Bizim Ahmet abi dedi ki, ‘şunu da şöyle yapsalardı’. Ahmet abi kim? Hangi bilgi ve birikimle yorum yapıyor? “İşte daha önce yapmış” ya da “O da bilmemkinden duymuş.”

Arama motoru sonuçlarına bakarak öğrendiği şeyleri doğru sayanları söylemiyorum bile.

Eskiden böyle miydi? İşin uzmanı varsa saygı duyulur, dinlenirdi. Şimdi hepimizin her konuda bir fikri var. Ama doğru ama yanlış…

Merak etmek, araştırıp öğrenmek kendini geliştirmek için muhteşem bir şeydir. Altını çizeyim, “Kendini geliştirmek için”. Yoksa iki kitap okumak biraz araştırmak bizi hiçbir şeyin uzmanı yapmaz. Öğrendiği sığ bilgileri birilerine empoze etmeye çalışmak ve kendince uygulamak, kaş yapayım derken göz çıkarmaya en iyi örnek olacaktır bence.

Bilginin kıymetini bilerek doğru kullandığımız bir dünyada yaşamak dileğiyle.

Yazının devamı...

Kendinden alışveriş yap

Pazarlama dünyasında yaşıyoruz, gün geçmiyor ki aramıza yeni ürünler, yeni girişimciler katılmasın… Çığ gibi büyüyen bu pazarda ürünümüzü doğru

konumlandırma ile ilgili uzmanlardan destek alıyor, araştırıp soruşturuyoruz. Peki yeni

bir girişimcinin ya da girişimci adayının, kendi ürün/hizmet süreçlerini sorgulaması için

şöyle bir yöntem nasıl olurdu?

Hizmetinizi satın almak üzere kendinize bir başvurun bakalım. Satın alma süreçlerinde

neler hoşunuza gidecek nelere sinir olacaksınız? Artık hangi platformdan satıyorsanız

sipariş oluşturun. İletişim, tedarik, paketleme, kargo vs her aşamayı böylelikle en basit yoldan test etmiş olursunuz.

Süreçte aksaklıklar oldu mu? Neler yolunda gitti? Sizin yerinize bir tanıdığınıza alış veriş yaptırıp tüm süreci onun üzerinden de test edebilirsiniz.

Siz işin içindeyken, çözülmesi gereken sorunlarla uğraşırken, dışardan bir göze ihtiyacınız oluyor. Ekibiniz çok iyi olabilir. Bu durum arada bazı şeylerin onların dikkatinden kaçmayacağı anlamına gelmiyor ki bir müşterimiz daha çok yeni böyle bir deneyim yaşadı. Internet sitesindeki bir yanlışlığı gösterdiğimizde “Ekip de fark

etmemiş” dedi. Dışardan bakacak detaycı bir çift göz yoksa sıyrılmaya çalışın kendi

kimliğinizden ve başlayın kendinizi eleştirmeye ya da beğendiğiniz yönlerinizi takdir

etmeye. Kolay değil ama buradaki en önemli kural tamamen ön yargısız ve tarafsız olmaya çalışmak.

Tarafsız ve ön yargısız bir şekilde kendinizin müşterisi olursanız önünüzde artıları eksileri görebileceğiniz harika bir pencere açılacaktır.

Zaman zaman günlük işlerden sıyrılıp işin gidişatına bakmanın birçok sorunun önüne

geçmenin dışında size yeni fikirler, yeni çözüm önerileri getireceğine inanıyorum.

O zaman ilk ödev kendime! Uzun zamandır yapmayı ihmal ettiğim bir şey. Kişisel markamı analiz etmek üzere hemen bizim ajanstan bir teklif isteyeceğim.

Hepimize kolay gelsin…

Yazının devamı...

Yapboz parçası

Rekabetin sıkı olduğu bir dünyada yaşıyoruz. Rekabet ettiğimiz alanlar artıyor, yeni yeni alanlar çıkıyor. Son yıllarda sosyal medyadaki rekabet çılgınlar gibi büyüyor. Ee pasta büyüdükçe herkes bir bazen birkaç dilim alma peşinde koşuyor ama unutulan bir konu, pasta hiçbirimize ait değil. Üstelik para vermek de yetmiyor.

Bir dolu şey daha isteniyor bizden. Kaliteli içerik, yaratıcılık, bağ kurma, farklılaşma… En önemlisi de zamanımızı vermemiz isteniyor, en kıymetli şeyimizi… Hepsine razı oluyor, dijital dünyada var olmaya çalışıyoruz. Peki, dijital dünyada sadece var olmak mı önemli, yoksa nasıl var olduğun mu?

Ürün/hizmetini pazarlayan birçok kişinin sosyal medya dünyasına girdiğinde odağını kaybettiğini sıkça gözlemliyorum. Markasını, markasının amacını, iletmesi gereken mesajı unutuyor. A kişisi yapmış, ben de yapayım. Rakibim B paylaşmış benim sayfamda da aynısı olsun. İşte markaya zarar burada başlıyor. Aynı ürünü üretiyor aynı hizmeti veriyor olsanız bile potansiyel müşterileriniz, markanızın ulaşacağı hedefler, sizin işi yapma şekliniz aynı mı? Aynı olacaksanız zaten marka olmazasınız. Rakibinizi yaşatan gölgesi olursunuz.

Marka yaratmayı ben puzzle parçalarına benzetirim. Önce bir resim önünüze koyarsınız, bu sizin hayalinizdir. Sonra nereden başlayacağınız, hangi renklere göre ayıracağınız konusu sizin yol haritanız olur. Başlangıçta her şey yolunda gidebilir. Zaman geçtikçe dikkatiniz dağılmaya ve bulduğunuz her parçayı denemeye başlarsınız. Markanızı oluşturma sürecinde de öyle elinize geçen her parçayı kullanamazsınız. O parça tek başına veya rakipte ne kadar hoş durursa dursun, sizin marka bütünlüğünüze hizmet etmezse hiçbir işe yaramayacaktır.

Elbette ki rakiplerinizi takip edin, ne yaptıklarına bakın. Ama en önemlisi siz hayalinizdeki büyük resme odaklanın. Yapbozunuzun eksiklerini ona uygun parçalarla tamamlayın.

Tüm hayallerinizin gerçek olması dileğiyle…

Yazının devamı...

Bir dilek

Hepimizin hayatı birer yolculuk; deneyimledikçe devam eden… Hepimiz aynı

gemideyiz ama verdiğimiz tepkiler farklı. Kimimiz bir fırtınada ne olacak şimdi diye

güvertede koşuştururken, kimimiz de gemi batmak üzereyken bile içerde şarap

eşliğinde müzik dinliyor.

Aynı gemideyiz ama deneyimlerimiz farklı, alanlarımız farklı...

Bazılarımız hızlı ve yorucu seyahatlere çıkarken kimisi sakin, güvenli, bildiği limanda

kalır. İşte fark tam da buradadır.

İki seçim arasındaki gizli kelime; cesaret. Cesur insanları, gözlerinden de tanırsınız.

Ortak özellikleri sadece cesaret değildir.

Her yıkıldığında yeniden ayağa kalkarlar.

Her düştüğünde dizleri kanasa bile acılarına rağmen dik dururlar.

Karşındakinin kim olduğuna, söylediklerinin neye yol açacağını göze alarak, bildiği

doğrudan şaşmaz.

Boyun eğmez.

Çizgisi vardır. Devrin insanı değildir.

Hayal dünyaları geniştir, hayallerinden güç alırlar.

Kalıpları yoktur. Farklı bakarlar, farklı dururlar, kalabalıklarda yanlızdırlar.

Çocukla çocuk yaşlı ile yaşlı olurlar.

Nazik, alçak gönüllüdür, hava atmayı bilmez. Yolculuk ona çok şey öğretmiştir.

Hepimizin içinde böyle biri var olmasına rağmen herkes cesaret edemez ortaya

çıkarmaya.

Yolculuklar her zaman harika olmayabilir ama cesurlar için aynı limanda kalmaktansa

yola koyulmak her zaman yeğdir.

Yeni yıl cesaretli tarafınızı ortaya koyup yola çıktığınız bir yıl olsun...

Yazının devamı...

Hayallere yolculuk

Öncelikle hayaliniz nedir?

Peki, hayalinizi gerçekleştirmek için adım attınız mı? Yoksa henüz harekete geçmediniz mi? Veya belki de ne yapacağınız konusunda net değilsiniz. Seçtiğiniz şeyin doğru olup olmadığından emin değilsiniz.

İsterseniz en baştan başlayalım, seçiminiz doğru mu?

Kendinize şu soruları sorabilirsiniz:

Çocukken yapmaktan en keyif aldığınız şey neydi?

Neler sizi heyecanlandırır?

Nelerden konuşmaktan keyif alırsınız? Uzun süre hangi konuda konuşabilirsiniz sıkılmadan?

Bir kitapçıya gittiğinizde hangi türlere yönelirsiniz?

İnsanlar size en çok hangi konuda gelir?

Eğer sadece bir işi yapmak için yaparsanız başarılı olmanız zor olabilir ama sizi heyecanlandıran bir iş yapıyorsanız başarısız olmanız bence neredeyse imkânsızdır.

Yukarıda sorduğunuz soruların cevapları sizi ilk sorumuzdaki hayalinize yönlendiriyorsa aynen devam!

Yapmak istediğiniz şeyden emin olmak için -ben de uygularım bunu- bir işaret isteyin. Genelde arka arkaya tesadüf görünümünde işaretler gelecektir. Zaten tesadüf diye bir şey yoktur.

Hayaliniz konusunda netsiniz, kararınızı verdiniz. Hemen şimdi birkaç cümle ile hayalinizi yazın lütfen. Nasıl bir şey istiyorsunuz? İlla iş olacak değil ya, mutlu ve uzun soluklu bir ilişki ya da başka bir şey de olabilir; yazın. Bu konuda kendinize sınır koymayın. Ve şu çok önemli; “nasıl olacak” kısmına takılmayın. Çünkü kontrolcü beyniniz size “hop dur bakalım, istiyorsun da nasıl olacak” diyecek ya da bir sonraki aşamada önünüze engeller çıkaracak. Şimdilik zihninizi duymamaya çalışın. Biliyorum söylemesi kolay. Başlarda ben de zorlandım ama denedikçe uzmanlaşacaksınız, yeter ki kararlı olun.

Gerçek olmasını istediğimiz şeyi yazdık, sıra geldi işaretleri takip etmeye. Hemen ardından harekete geçmeye!

Hareket geçmek için bazen küçücük bir adım bile yeterli olur. Bu minik adım, arkasından çorap söküğü gibi gelecek olayların başlangıcı olabilir. Bu atölyeye katılmanız da bir ilk adım!

Harekete geçerken önemli konulardan bir tanesi de size manevi olarak destek olmayacak, size inanmayan insanlarla hayalinizi paylaşmamanız. Çünkü onlar size inanmayacak, korkularını sizin üzerinizden yaşayacak. Sizinle heyecanlanacak, yapabileceğinize yürekten inanacak insanlara söylemenizi öneriyorum. Bu konuyu çok önemsediğim için kitabımda detaylı yer vermiştim.

Bu arada zihinsel hazırlığımızı pekiştiriyoruz. Yukarıda yazdığım gibi, nasıl olacağına değil, gerçekleşmiş haline! Bunu kolaylaştırmak için taktikler:

Mutlu bir ilişki ise istediğiniz, sorunlu ilişkiler yaşan insanlardan uzak durup mutlu çiftlere yakın durmak. Mutlu aşk hikayeleri okumak, izlemek vs… Ürün veya hizmetinizden bir marka mı yaratmak istiyorsunuz? Markaların doğuş hikayelerini okuyun, başarılı girişimcilerle ilgili filmleri izleyin, bol bol başarı hikayesi okuyun. Yapmak istediğiniz şeyi başarıyla yapan biri varsa onu sosyal medyadan takip edin, hatta mümkünse ondan ürün/hizmet alın. Bu işi nasıl yapıyor, neyi farklı yapıyor, ne söylüyor, bir bakın. Mutlu ve başarılı olduğunu düşündüğünüz insanlar nasıl yaşıyor?

Bunları düzenli yaptıkça “nasıl olacak” diyip olumsuzlukları sıralayan, bahane üreten o sevgili korumacı zihnimizi ters köşeye yatırmış olacak, zihnimizi hayalimize destek verir hale getireceğiz.

Hayalinizi gerçekleştirdiğiniz harika bir yıl diliyorum.

Yazının devamı...

Girişimci nasıl desteklenir?

Çevrenizde, hayallerini gerçekleştirmek üzere yola çıkmış girişimciler vardır. İçlerinde arkadaşınız olanlar varsa en zorlandığı konulardan birinin daha fazla kişiye sesini duyurmak, olduğunu bilirsiniz.

Danışanlarım bana hayallerini anlatırken genellikle şöyle bir cümle ekliyor: “Şu kadar arkadaşım var, hepsi beni destekliyor. Sen yap, biz arkandayız diyorlar.” Ben de, “Ne kadar güzel. Ancak arkadaşlarınıza güvenerek yola çıkmayın. Hayalinize ve kendi çabalarınıza güvenin!” yanıtını veriyorum.

Etrafımızdaki girişimciler arkadaşımız bile olsa onlar için bir şeyler yapmayı akıl edemiyoruz ya da unutuyoruz. Belki de nasıl faydalı olacağımızı bilmiyoruz. Hatta bazen farkında olmadan köstek oluyoruz. Onu desteklemek yerine ondan bedavaya faydalanmaya çalışmaktan bahsediyorum. Birkaç örnek paylaşayım.

Diyelim ki arkadaşınız bir kitap yazdı. Onu tebrik ettikten sonra "Bir imzalı kitabını yollarsın artık" diyerek talepte bulunmak. Bir kitaptan ne olacak diye düşünebiliriz ancak 1 kitapla sınırlı kalmayacağı gibi kendisi de matbaadan kitapları para vererek alıyor. (Kontenjanı olan ünlü bir yazar değilse).

El emeği göz nuru seramikler üreten arkadaşınızın atölyesine gidip "Şuradan 2 kupa alıyorum” diye emrivaki yapmak. Hadi emeğini es geçtiniz, malzeme ve fırın vs masrafları var.

Profesyonel fotoğrafçılık yapmaya başladı, “Beni de çek”. Yetmedi, “Bizim kuzen de istiyordu” diyerek akrabanızın işini de aradan çıkarmaya çalışmak.

İnsan arkadaşı için işin maliyetini sorun etmeyebilir ancak işin asıl büyük bir faturası var. Bir girişimciye, bir sanatçıya, bir hizmet üreticisine "Benden de para isteyecek değilsin ya” benzeri bir yaklaşım, her şeyden önce kendisini ve yaptığı işi değersiz hissettirir.

Arkadaşınızın işi ve sektörüyle ilgili bilgi ve deneyiminiz olmadığı halde, “Senin iyiliğin için söylüyorum” diyerek sürekli yorum yapmanız onun için moral bozucu olabilir. Özellikle önerileriniz yeni bir masraf gerektiriyorsa… Bunları arkadaşınız da düşündü belki ama küçük bütçelerle iş yaptığı için bazı şeyleri işini geliştirince hayata geçirebilecektir.

Peki işlerine destek olmak ve yalnız olmadıklarını hissetmeleri için neler yapılabilir?

Sattıkları ürün veya hizmet, her ne ise kendi çevrenize tavsiye edebilirsiniz.

Bütçeniz el veriyorsa satın alabilirsiniz. Hediye edilebilir bir şey ise, satın alıp hediye edebilirsiniz.

Sosyal medya sayfalarını takibe alıp paylaşımlarına olumlu yorumlar yazarak, paylaşımı “kaydet” yaparak, kendi hikayenizde paylaşarak hem etkileşimine, hem de pazarlamasına destek olabilirsiniz. Birkaç yakın arkadaşınızdan da bunu yapmasını rica edebilirsiniz.

Web sitesi bülteni hazırlıyorsa bülten aboneliğine üye olabilirsiniz.

Arkadaşınızı arayıp “Senin için yapabileceğim bir şey var mı?” diye sorabilirsiniz. Örneğin ihtiyaç duyduğu bir konuda ona yardımcı olacak birini tanıyorsunuzdur.

Hayalleri için yola çıkan kişileri desteklemek zor değil. Bir arkadaşım bir iş mi kurmuş? Kitap mı çıkarmış? Albüm mü yapmış? Hemen onun için bir girişimde bulunurum. Kişisel olarak, böyle bir destek vermek için illa tanıdığım olması da gerekmiyor. Instagram’da bu tarz girişimcileri desteklemeye çalışıyorum.

Hepimiz aynı gemideyiz. Bugün birinin hayallerini gerçekleştirmesine siz destek oluyorsanız yarın da birileri sizin içi çaba gösterecektir. İyi şeyler yaparsak iyi şeyler yayılır.

Tüm hayallerinizin gerçek olması dileğiyle

Yazının devamı...

Nasıl taşınılır?

Taşınma Sürecinden Çıkardığım Dersler

Yakın zamanda taşınmış biri olarak deneyimlerimi paylaşmak istiyorum.

Oldukça sancılı bir süreç yaşadım. Olayın en önemli kısmının ev bulmak olduğunu düşündüğüm için iki ayım ev aramak ile geçti. Çünkü istediğim bölgede kentsel dönüşümden dolayı ev yoktu. Düzgün bir ev arıyorsanız neredeyse 20 kişi aynı anda eve bakıyor, ev sahibi kimi isterse ona veriyor. Öyle ev sahipleri ile karşılaştım ki insan birlikte olacağı insanda o kadar kriter aramaz:

1 yıl sonrası için tahliye kağıdı

Karı koca memur olacak, iki de memur kefil getirecekler

6 aylık, 1 yıllık kira peşin

Evli ama çocuksuz

Baktığım dairelerden biri, komisyoncunun 20 yıllık bina dediği, meğer 40 küsur yıllıkmış. “Bilmiyorduk” diyorlar bir de. Bilmemesi mümkün mü? Bence hiç değil. Çıkarılacak ders: Önce evin sigortasını isteyip binanın yapım yılını mutlaka kontrol edin. Kontrollerinizi bitirmeden parasını ödemeyin.

Neyse tüm bu saçmalıklar arasında iki ay geçti, sonunda bir ev bulabildim. Çok içime sindi mi? Elbette hayır. Aradığım kriterlere en yakın olan buydu. Eve sığabilmek için de eşya azalttım.

Kontrat yapıldı, depozit, komisyon vs. için paralar ödendi. Evde ufak tefek eksiklikler var, demirbaş olarak. “Biz halledeceğiz” dedi emlakçı. Bekle ki gelsin. Adam ortada yok. Çıkarılacak ders: Bütün işler bitmeden parayı tam ödeme.

Eh artık yapacak bir şey yok, boyacı ve ustalar getirildi, ödemeleri yapıldı. Neyse boyacı evi sorunsuz teslim etti ama onun da parası önden verilmemeli. Sıra taşınmada. Referanslı bir nakliye şirketi ile anlaştık.

-Dolabı monte ediyor musunuz?

-Tabii yapıyoruz montaj.

-Şu hizmetiniz var mı?

-Evet, var.

-Tamam o zaman. Ben kutuların üstüne yazdım, okuyup ait oldukları odaya koyarsınız.

-Peki.

Eşyalar evden çıkarken her şey sarıldı, toplandı, gayet güzel boşaltıldı. Yeni eve eşyalar çıkarıldıktan sonra ise kâbus başladı. Bütün kolileri salona yığdılar. Yeni boya yapılmış duvarlar çizildi. Girişten buzdolabını hiç bakmadan geçirmeye çalışırken kartonpiyerin bir bölümü kırıldı. Çamaşır makinesini güya bağladılar ama hortum sıkıştığı için makine çalışmadı. Yapacaklarını söyledikleri hiçbir şeyi yapmadılar. Çıkarılacak ders: Nakliye firması ile mutlaka yapılacakların tek tek yazıldığı bir sözleşme yap.

Taşınma yarım yamalak olunca yapılacak işler arttı ve her bir iş için ayrı usta çağırmak gerekti. Birinin, “Bu üç lira, bu beş lira” diye gösterdiği malzemeye “beş liralık olsun” deyip arkamı döndüğümde ucuzunu taktığını tesadüfen gördüm. İşi yarım bırakıp “Malzeme bitti, sonra geleyim” diyen de cabası. Çıkarılacak ders: Fiyat sormadan başlatma, malzeme kullanırken başında durup ne kullandıklarına dikkat et. İşi bitirmeden ücret ödeme. Ben yandım, siz yanmayın.

Önceki taşınmamda tüm tadilat işleri için becerikli bir usta ile anlaşmıştım ve o kadar rahat etmiştim ki… Eğer bulabiliyorsanız bir kişi ile tüm işler için anlaşın, çok daha hızlı ve temiz iş çıkıyor. Stres yaşamıyorsunuz. Fiyat olarak da daha uygun oluyor. Ama, işinin ehli olmayan “Onu da yaparım, bunu da hallederim” diyenlere karşı dikkatli olmak gerekiyor. İş yarım kalıyor, iki kere para ödüyorsunuz ve kazıklandığınız için sinirleriniz yıpranıyor. Temizlik konusuna hiç girmiyorum, dışardan kim gelirse gelsin evde galoş takmak filan nerede? Evi arındırayım derken o eller bir hafta sudan çıkmıyor.

Ne yaparsanız yapın 15 günden önce yerleşemiyorsunuz. Tam yerleşmek ise iki ay diyebilirim. Artık bitirmem lazım, usta sesleniyor. İyi şeylerle bitirelim. Yeni evin güzel enerjiler, uğur ve şans getireceğine inanıyorum.

Çünkü iyi şeyler hep olur.

Yazının devamı...

© Copyright 2025

Türkiye'den ve Dünya’dan son dakika haberler, köşe yazıları, magazinden siyasete, spordan seyahate bütün konuların tek adresi milliyet.com.tr; Milliyet.com.tr haber içerikleri izin alınmadan, kaynak gösterilerek dahi iktibas edilemez, kanuna aykırı ve izinsiz olarak kopyalanamaz, başka yerde yayınlanamaz.