SAĞLIK
YEMEK
ASTROLOJİ
GÜZELLİK

Nişanlanmanın hukuki niteliği

1. Nişanlanma Nedir?

Nişanlanma, aralarında evlenme engeli bulunmayan farklı cinsten iki kişinin evlenme vaadiyle yaptıkları evlilik öncesi bir ön sözleşmedir.

Nişanlanma için belirli bir yaş sınırı bulunmamaktadır. Tarafların, ayırt etme gücüne sahip olması nişanlılık için yeterlidir. Ancak MK 118 gereğince nişanlanma, yasal temsilcilerinin rızası olmadıkça küçüğü veya kısıtlıyı bağlamaz. Bu kapsamda küçük veya kısıtlı, yasal temsilcisinin rızası olmadan nişanlılık yapsa da maddi sonuçları olmayacaktır.

Nişanlılığın kurulmasında belirli bir süre şartı bulunmamaktadır. Bu kapsamda taraflar hiçbir sınırlama olmadan nişanlılık süresini belirleyebilir.

2. Nişanlanmanın Şartları Nelerdir?

MK 118 gereğince nişanlanma, evlilik vaadiyle kurulur. Bu sebeple nişanın kurulabilmesi için öncelikli koşul, tarafların birbirlerine evlilik vaadinde bulunmuş olmasıdır. Evlilik vaadi olmaksızın kurulacak birlikteliklerin nişanlılık olarak değerlendirilmesi mümkün değildir.

Nişanlanacak kişilerin aralarında evlilik engelinin bulunmaması ve farklı cinsiyetlere sahip olması da gerekir. Nitekim nişanlanma evlilik vaadiyle yapıldığı için aralarında evlenme engeli bulunan kişilerin bu vaatte bulunabilmesi hukuken mümkün değildir.

Nişanlıların evlilik vaadini bizzat yapması gerekir. Nitekim nişanlanma, şahsa sıkı sıkıya bağlı haklardandır. Bu sebeple hukuki temsilci, anne ve babası veya aile büyüğünün temsili ile yapılan nişanlanma geçerli değildir.

3. Nişanlanmanın Şekil Şartları Nelerdir?

Kural olarak nişanlanma, bir şekil şartına tabi değildir. Nitekim MK 118’de nişanlılığın kurulmasında herhangi bir şekil şartından da söz edilmemiştir. Bu sebeple nişanlanma iradesi sözlü veya yazılı olabileceği gibi, açık veya zımni olarak da ortaya konulabilir. Söz gelimi taraflardan birisinin diğerine evlilik teklifinde bulunması ve teklif alanın bu teklifi kabul etmesi sonrasında taraflar arasında nişanlılık ilişkisi kurulmuş olur. Yine benzer şekilde taraflardan birisinin diğerine evlenme vaadiyle yüzük hediye etmesi ve diğer tarafın da aynı düşünceyle yüzüğün parmağına takması sonrasında da nişanlılık ilişkisi hukuken kurulur.

Yargıtay tarafından yapılan bir değerlendirmede ise nişanın hukuken geçerli olması için belli bir ritüel içinde yapılmış olması, nişanın duyurulması ve aile bireylerinin şahitliği gerektiği değerlendirilmiştir. Yargıtay tarafından yapılan bu değerlendirme, taraflar arasında nişanlanma ilişkisinin kurulduğunun ispatı bakımından önem arz etmektedir. Ancak nişanlılık ilişkisinin kurulabilmesi için aileler arasında bir nişan merasiminin yapılmasına ihtiyaç bulunmamaktadır.

4. Nişanlıların Hak Ve Yükümlülükleri Nelerdir?

Nişanlanma, evlilik vaadiyle kurulduğu için, tarafların öncelikli yükümlülüğü evliliğin kurulmasında üzerine düşenleri yerine getirmektir. Tarafların bu konudaki ödevlerine uygun hareket etmesi gerekir. Ancak taraflardan birisinin, nişanlandıktan sonra evlilik kurulmasından vazgeçmesi halinde diğerini evliliğe zorla hakkı bulunmamaktadır. Nitekim MK 119’da açıkça, nişanlılık evlenmeye zorlamak için dava hakkı vermez denilmektedir. Bu kapsamda taraflar, evlenmeden kaçınma hâli için öngörülen cayma tazminatı veya ceza şartı dava edemezler. Ancak yapılan ödemeler de geri istenemez.

Nişanlanma sonrasında tarafların, birbirlerine karşı sadakat yükümlülüğü başlar. Bu yükümlülük örf adet kuralları ile dürüstlük kurallarının bir sonucudur.

Nişanlılık, evlilik öncesi bir ön sözleşmedir. Bu sebeple kanunda evlilik için tanınan bazı ayrıcalıkları nişanlılık için de tanınmıştır. Bu kapsamda nişanlılardan birisinin haksız fiil sonucu ölmesi halinde sağ kalan nişanlı, destekten yoksun kalma davası açabilir. Yine benzer şekilde nişanlılardan birisinin ölümü üzerine sağ kalan nişanlı, ölüme sebep olan kişiden manevi tazminat isteminde bulunabilir.

Ayrıca nişanlıların tanıklıktan çekinme hakkı bulunmaktadır. Bu kapsamda nişanlılardan birisi hakkında açılan ceza ya da hukuk davalarında tanıklık yapmak istemediğini bildirip tanıklıktan çekinebilir.

5. Nişanlılık Hangi Durumlarda Sona Erer?

Nişanlılık, nişanlıların birbirleriyle ya da başka bir kişi ile evlenmeleri, anlaşarak nişanlılıklarını sona erdirmeleri, nişanlılardan birinin ölmesi, evlilik için belirlenen şartın gerçekleşmemesi, nişanlılardan birinin akıl hastalığına tutulması, nişanlılardan birisinin cinsiyet değişikliği veya nişanlıların kardeş olduğunun ortaya çıkması gibi evlenme engellerinin ortaya çıkması durumlarında sona erer. Bu nedenler dışında nişanlılardan birisinin nişanı haklı veya haksız şekilde bozması sonrasında da nişanlılık sona erer.

Av. Yaşar ÖKSÜZ

Yazının devamı...

Düğün Takılarının İadesi

1. Düğün Takıları Kime Aittir?

Evlilik birliğinin kuruluşunda, gelin ve damada yakın çevresi tarafından takılan ziynet eşyaları ile nakit paraların kime ait olduğu konusunda açık bir kanun maddesi bulunmamaktadır. Yargıtay güncel içtihatlarına göre kural olarak, düğün sırasında takılan ziynet eşyaları, kim tarafından ve kime takılırsa takılsın kadına bağışlanmış sayılmaktadır. Bu kapsamda düğünde takılan ziynet eşyaları, hangi ailenin taktığına ya da geline mi damada mı takıldığına bakılmaksızın TMK 220 gereğince kadının kişisel malıdır. Ancak istisnai olarak damada hediye edilen kol saati gibi kişisel eşyalar, erkeğin kişisel malıdır.

2. Düğün Takılarının İadesi Nasıl Sağlanır?

Düğün takılarının erkekte bulunması durumunda kadın, kişisel eşyanın iadesi istemiyle dava açabilir. Düğün takılarının iadesi davasında en önemli husus, iadesi istenilen ziynet eşyalarının cins, nitelik, ayar, gram, miktar ve değerlerinin ayrı ayrı gösterilmesidir. Bu konularda eksiklik bulunması halinde mahkeme, davacıya kesin süre vererek açıklama yapmasını isteyecektir.

Düğün takılarının iadesine ilişkin davalar, nispi harca tabidir. Bu sebeple talep edilen ziynet eşyalarının değeri üzerinden belirli bir harç yatırılması gerekmektedir. Nispi harcın dava açılırken yatırılmamış olması durumunda mahkeme, davacıya kesin süre vererek eksik harcı tamamlamasını isteyecektir.

Ziynet eşyalarının iadesine ilişkin davalar, boşanmanın fer’i niteliğinde değildir. Bu sebeple eşler arasında boşanma davası olmasa da ziynet eşyalarının iadesinin talep edilmesi mümkündür.

Bu davalarda ziynet eşyasının mümkün ise aynen; olmadığı takdirde ise bedelinin iadesi terditli (kademeli) olarak talep edilebilir. Düğün takılarının aynen iadesine ilişkin talepler yönünden herhangi bir zamanaşımı süresi bulunmamaktadır. Nitekim ziynet eşyasının aynen iadesine dair talepler, niteliği itibari ile mülkiyet hakkına dayanmaktadır. Düğün takılarının nakdi olarak iadesine ilişkin talepler ise tazminat niteliğindedir. Bu sebeple ziynet eşyalarının nakden iadesine ilişkin talepler bakımından, boşanma kararının kesinleşmesinden itibaren 10 yıllık zamanaşımı süresi vardır.

3. Düğün Takılarının İadesine İlişkin Davalar Nasıl İspat Edilir?

Düğün takılarının iadesine ilişkin davalarda ispat külfeti davacı üzerindedir. Davacı, öncelikle dilekçelerinde cins, nitelik, ayar, gram, miktar ve değerlerini ayrı ayrı belirttiği ziynet eşyalarının varlığını ispat etmelidir. Bu husus düğün videoları, düğün fotoğrafları, çeyiz senedi, tanık anlatımları, yemin ve benzeri deliller ile ispat edilebilir. Bu davalarda düğün video ve fotoğraflarının dosyaya sunulması sonrasında kuyumcu bilirkişiden rapor alınmaktadır. Kuyumcu bilirkişi tarafından hazırlanacak bu raporda düğün takılarının değerleri tespit edilmektedir.

Bu davalarda davacı, dava konusu düğün takılarının erkekte olduğunu da ispatlaması gerekir. Bu husus ise tanık anlatımları, taraflar arasındaki konuşma ve mesajlaşma kayıtları, banka hesap hareketleri, yemin ve benzeri deliller ile ispat edebilir.

4. Konutu Terk Eden Kadının İspat Konusunda Dikkate Etmesi Gerekenler Nedir?

Ziynet eşyaları, rahatlıkla saklanabilen, taşınabilen, götürülebilen eşyalardır. Bu sebeple Yargıtay, bu eşyaların kadın üzerinde olmasının ya da evde saklanmış olmasının müşterek hayat tecrübelerine uygun olduğu değerlendirmiştir. Yine bu değerlendirmede ziynet eşyalarının erkeğe teslim edilmiş olmasının hayatın olağan akışına ters olduğu belirtilmiştir. Yapılan bu değerlendirmeler sonrasında ise Yargıtay, evden ayrılmayı tasarlayan kadının, ziynet eşyalarını önceden götürmesi veya gizlemesinin her zaman mümkün olduğu içtihadında bulunmuştur. Bu kapsamda kural olarak evi kendi rızası ile terk eden kadının, ziynet eşyasını da birlikte götürdüğü kabul edilmektedir. Bu sebeple evi terk eden kadın, ziynet eşyasının evde kaldığını ispatlamak zorundadır. Ancak konuttan kovulan veya şiddete maruz kalıp kendi ailesine sığınmak zorunda kalan kadının, ziynet eşyalarını yanında götürdüğünü kabul etmek mümkün değildir.

5. Düğün Masrafları ya da Evin Giderleri İçin Harcanan Düğün Takılarının İadesi Gerekir Mi?

Düğün takılarının; düğün masrafları, ortak konutun giderleri veya erkeğin borçları için kullanılması ihtimal dahilindedir. Bu tür durumlarda kadının düğün takılarını iade alıp alamayacağı önemli bir sorundur. Burada belirleyici olan husus, düğün takılarının iade edilmek üzere verilip verilmediğidir. Yargıtay içtihatlarına göre kadının, ziynet eşyalarını geri iade almak koşuluyla verdiği kabul edilir. Bu sebeple bu tür durumlarda erkek, kadın tarafından kendisine verilen ziynet eşyalarının geri ödenmek koşuluyla verilmediğini ispat etmek zorundadır. Aksi durumda erkek, düğün takılarını iade etmekle mükellef olacaktır.

Mutlu Günler

Av. Yaşar ÖKSÜZ

avyasaroksuz@gmail.com

Yazının devamı...

Terk Nedeniyle Boşanma

1.Terk Nedeniyle Boşanma Nedir?

Eşlerden birisi, evlilik birliğinden doğan yükümlülüklerini yerine getirmemek maksadıyla diğerini terk ettiği veya haklı bir sebep olmadan ortak konuta dönmediği takdirde terk edilen eş, MK 164 gereğince terk nedeniyle boşanma davası açabilir.

Terk nedeniyle boşama, özel ve mutlak bir boşanma nedenidir. Bu sebeple terk nedeniyle boşanmanın şartları oluşmuşsa eşler bakımından evlilik birliğinin çekilmez hale gelip gelmediği araştırılmayacaktır.

2. Hangi Durumlarda Terk Nedeniyle Boşanma Davası Açılır?

Terk nedeniyle boşanma davası açılabilmesi için eşlerden birisinin, veya gerekir. Benzer şekilde eşlerden birinin diğerini evden kovması ve eve almaması durumunda da terk nedeniyle boşanma davası açılabilir.

Eşlerden birisinin, iş seyahatine çıkması, hastalık sebebi ile bir hastanede uzun süreli tedavi görmesi, eşlerin ayrı yaşamak konusunda mutabakatı ya da askerlik gibi nedenlerle konuttan ayrılması durumundan MK 164 çerçevesinde terk nedeniyle boşanma davası açılamaz. Ancak başlangıçta var olan bu haklı sebep sonradan ortadan kalkmış ise terk nedeniyle boşanma davası açılabilmesi mümkündür. Söz gelimi eşlerden birisi kısa süreli bir iş seyahati için ortak konuttan ayrılmasına rağmen sürenin sonunda konuta dönmezse terk nedeniyle boşanma davası açılması mümkündür.

3. Ayrı Yaşama Hakkı Olan Eşe Karşı Terk Nedeniyle Boşanma Davası Açılır Mı?

Evlilik birliği içerisinde ayrı yaşamanın haklı görüldüğü bazı durumlar vardır. Söz gelimi MK 197 gereğince ortak hayat sebebiyle kişiliği, ekonomik güvenliği veya huzuru ciddi biçimde tehlikeye düşen eşin ayrı yaşama hakkı vardır. Benzer şekilde boşanma davası açıldığında da eşlerin ayrı yaşama hakkı doğmaktadır. Ayrı yaşamanın haklı görüldüğü bu tür durumlarda terk nedeniyle boşanma davası açılması mümkün değildir.

4. Terk Nedeniyle Boşanma Davasında Süreler Nasıl Hesaplanır?

Terk nedeniyle boşanma davası açılabilmesi için ortak yaşama ara vermenin toplamda en az 6 ay boyunca devam etmesi gerekmektedir. Burada belirtilen 6 aylık süre, ortak yaşamın sona ermesinden itibaren 4 ay ve yapılan ihtarın tebliğinden itibaren 2 ay olacak şekilde hesaplanmaktadır. Görüleceği üzere ilk dört aylık süre ihtarın gönderilmesinden önce; iki ay da ihtarın tebliğinden sonra doldurulmalıdır.

Altı aylık süre asgari süre olup; bu sürenin dolmasından sonra her zaman dava açılabilir. Terk nedeniyle boşanma davası açmanın bir üst sınırı yoktur.

Evi terk eden eş, yapılan ihtar sonrasında ya da altı ay dolmadan ortak konut konuta dönebilir. Bu tür durumlarda süreler dolmadığı için terk edilen eşin MK 164 gereğince terk nedeniyle boşanma davası açma dava hakkı olmaz. Ancak terk eden eş, eve geldikten sonra yeniden evi terk ederek hakkını kötüye kullanıyorsa terk nedeniyle boşanma davası açılacağını kabul etmek gerekir.

5. Terk Eden Eşe İhtarda Bulunurken Dikkat Edilmesi Gerekenler Nelerdir?

Terk nedeniyle boşanma davası açılabilmesi için, ortak konutu terk eden eşe, iki ay içinde ortak konuta dönmesi ve dönmediği takdirde doğacak sonuçların ihtar edilmesi gerekir. İhtar, herhangi bir Aile Mahkemesinden talep edilebileceği gibi herhangi bir noterden de yapılabilir. Talebi alan mahkeme veya noter, terk eden eşe ihtarın tebliği tarihinden itibaren iki ay içinde eve dönmesini ve dönülmediği takdirde diğer eşin boşanma davası açma hakkı kazanacağı detaylı olarak ihtar edecektir.

İhtarnamenin hüküm ifade etmesi için samimi olması gerekir. Bu sebeple davet edilen eşe, uygun miktarda yol giderinin gönderilmesi ve paranın gönderildiğinin de ihtarda belirtilmesi gerekir. Yine aynı şekilde müşterek konutun anahtarının bulunduğu yer de gösterilmelidir. Benzer şekilde, davet edilen konutun, yaşam için asgari koşulları yerine getirecek nitelikte olması gerekir.

Mutlu Günler

Avukat Yaşar ÖKSÜZ

Yazının devamı...

Boşanmada Manevi Tazminat

1.Boşanmada Manevi Tazminat Nedir?

MK 174/2 gereğince boşanmaya sebep olan olaylar yüzünden kişilik hakkı saldırıya uğrayan taraf, kusurlu olan diğer taraftan manevi tazminat olarak uygun miktarda bir para ödenmesini isteyebilir. Boşanma sırasında istenen manevi tazminat, genel hükümlere göre istenen haksız fiil tazminatının özel bir türüdür.

Boşanmada manevi tazminat, açılacak boşanma davasının içerisinde talep edilebileceği gibi boşanma davası sonuçlandıktan sonra da talep edilebilmektedir. Manevi tazminatın, boşanma davası ile birlikte talep edilmesi halinde ayrıca bir harç ödemek gerekmeyecek, kabul veya reddi durumuna göre bir avukatlık ücreti de çıkmayacaktır. Ancak boşanma davası sonuçlandıktan sonra açılacak bir dava ile manevi tazminat talebinde bulunulması halinde, bu davalar nispi harca tabi olacaktır. Bu sebeple bu davalarda, dava değeri üzerinden harç ile kabul veya red oranında avukatlık ücreti ödenmesi gerekecektir.

Kural olarak manevi tazminat, Türk Lirası olarak belirlenmektedir. Ancak tarafların, manevi tazminatın yabancı para birimleri ile ödenmesi konusunda mutabakata varmaları mümkündür.

2. Boşanmada Manevi Tazminatın Şartları Nelerdir?

Boşanma davasında manevi tazminata hükmedilebilmesi için şu şartların gerçekleşmesi gerekir:

Boşanma davasının reddine karar verilmesi durumunda evlilik devam edeceği için, manevi tazminata hükmedilmesi mümkün değildir.

Manevi tazminat talebinde bulunulması halinde hakim, talebi aşmayacak ve orantılı olacak şekilde manevi tazminata hükmedebilir.

Eşlerden birisinin, diğerinin kişiliğine, ailesine, saygınlığına, onur ve şerefine yönelik saldırılarda bulunması sonrasında bu şart gerçekleşir.

Manevi tazminat talep eden eşin dava az kusurlu olması yeterli kabul edilmektedir. Bu sebeple talep eden eşin tamamen kusursuz olması gerekmemektedir.

Eşin boşanmaya neden olan davranışı iradi davranışından kaynaklanmıyorsa (akıl hastalığı gibi) bu durumda manevi tazminata hükmedilmesi mümkün değildir.

3. Boşanmada Manevi Tazminat Nasıl Belirlenir?

Manevi tazminat, olarak hükmedilecektir. Bu sebeple kusurlu eşe ait bir malvarlığını ayni ile diğer eşe devredilmesi veya kusurlu eşin özür dilemesi şeklinde bir hüküm kurulması mümkün değildir.

Manevi tazminat miktarı, ile dikkate alınarak belirlenmektedir. Bu hususlar ise her olayın özelinde değişiklik göstermektedir. Bu sebeple manevi tazminat taleplerinde eşlerin kusuru ile ilgili delillerin toplanması kadar, tarafların ekonomik durumlarının tespiti de büyük öneme sahiptir. Bu hususlarda yapılacak araştırma sonrasında hakim, kendisine tanınan geniş takdir hakkını kullanarak ve orantılı olacak şekilde manevi tazminatı belirleyecektir. Ancak burada manevi tazminat miktarının, diğer eşin zenginleşmesine neden olmayacak, talebi aşmayacak ve orantılı olacak şekilde belirlenmesi gerekir.

4. Boşanmada Manevi Tazminatın Ödeme Şekli Nasıldır?

Boşanmada manevi tazminatın tek defada ödenecek şekilde hükmedilmesi zorunludur. Bu sebeple manevî tazminatın irat biçiminde ödenmesine karar verilemez.

Manevi tazminatın irat olarak ödenmesine karar verilemeyeceği için alacaklı tarafın yeniden evlenmesi ya da evliymiş gibi yaşaması, taraflardan birinin ölümü ya da haysiyetsiz hayat sürmesi durumlarında mahkeme kararı ile kaldırılması mümkün değildir.

Talepte bulunulması halinde, boşanma hükmünün kesinleştiği tarihten itibaren başlayacak yasal faize hükmedilmesi mümkündür. Boşanmada manevi tazminat hükmedildiğinde faiz hesaplaması, boşanma hükmünün kesinleştiği tarihten itibaren hesaplanacaktır.

Ayrıca dava dilekçesinde talep edilen manevi tazminat miktarının ıslah edilerek artırılması mümkün değildir.

5. Boşanmada Manevi Tazminat Zamanaşımına Uğrar Mı?

Boşanmadan sonra açılacak manevi tazminat davasının, boşanma hükmünün kesinleşmesinden itibaren 1 yıl içerisinde açılması gerekir. Aksi durumda karşı tarafın, MK 178 gereğince zamanaşımı itirazında bulunması mümkündür.

Mutlu Günler

Avukat Yaşar ÖKSÜZ

Yazının devamı...

Aile Konut Şerhi

1. Aile Konut Şerhi Nedir?

Aile konutu olarak özgülenen meskende oturan ve fakat bu konutun maliki olmayan eş, kanundan kaynaklanan haklarının muhafazası için tapu müdürlüğüne başvurarak “şerh” konulmasını isteyebilir. Tapu müdürlüğü, talebi aldıktan ve şartları oluştuğunu tespit ettikten sonra aile konutu üzerine tapuda “aile konut şerhi” tescil edecektir.

Aile konut şerhi, malik olmayan eşin rızası olmadan taşınmaz üzerinde tasarruf yetkilerinin sınırlanmasını sağlamaktadır. Aile konutu şerhi, kurucu değil; açıklayıcı niteliktedir. Zira burada malik olmayan eşin, aile konutuna dair hakları MK 194 gereğince kanundan kaynaklanmaktadır. Aile konut şerhi konulması, bu hakların üçüncü kişilere açıklanmasını sağlamaktadır.

2. Aile Konut Şerhi Nasıl Konulur?

Malik olmayan eş; güncel nüfus kayıt örneği, aile konutunda eşlerin yaşamlarını birlikte sürdürdüklerini gösteren muhtarlık evrakı ve nüfus cüzdanı ile birlikte Tapu Sicil Müdürlüğü’ne müracaat ederek aile konut şerhi konulmasını isteyebilir. Belirtmiş olduğumuz evrakların tamamlanması sonrasında yapılacak başvuru neticesinde, koşulların oluştuğu tespit edilirse aynı gün aile konut şerhi konulmaktadır. Tapuya işlenen aile konut şerhi, malik olan eşe bildirilmektedir.

3. Paylı Mülkiyete Aile Konut Şerhi Konulur Mu?

Eşlerin paylı mülkiyetinde olan taşınmaz üzerinde de aile konutu şerhi konulabilmesi mümkündür. Ancak paylı mülkiyette, ortaklığın giderilmesi davası açılması da ihtimal dahilindedir. Bu tür durumlarda Yargıtay, aile konutu şerhi konulan taşınmazın artık ortak bir amaca özgülendiğini, bu sebeple aile konut şerhinin terkin edilmediği müddetçe ortaklığın giderilmesini talep etmenin mümkün olamayacağına karar vermiştir. Bu sebeple paylı mülkiyet konusu taşınmaz üzerinde aile konutu şerhi bulunması halinde, ortaklığın giderilmesini talep etmek mümkün olamayacaktır.

4. Aile Konutu Şerhi Konulmadan Yapılan İşlemler Geçerli Midir?

Malik olmayan eşin başvurusu sonrasında konulduğunda malik eş, tapuda artık hiçbir tasarruf işleminde bulunamayacaktır. Ancak uygulamada malik eşin, henüz aile konut şerhi konulmadan aile konutunu satması-devretmesi gibi durumlar da yaşanmaktadır. Bu durumlarda malik olan eşin, diğer eşin rızasını almadan yapacağı tasarruf işlemleri tümüyle geçersizdir. Yapılan bu devir ile üçüncü kişi adına taşınmazın tescili, yolsuz tescil olarak nitelendirilmektedir.

Aile konutu üzerinde malik olmayan eşin rızası dışında yapılan işlemlerdeüçüncü kişinin iyi niyetli olup olmamasının da herhangi bir önemi bulunmamaktadır. Yargıtay güncel içtihatlarında, aile konutu üzerinde işlem yapan üçüncü kişi, iyi niyetli olsa dahi yapılan işlemin geçersiz olduğuna karar vermiştir. Bu tür durumlarda şerhin konulmuş olmasının da bir önemi bulunmamaktadır.

5. Aile Konutu Üzerinde Yapılan Geçersiz İşlemlere Karşı Ne Yapılması Gerekir?

Aile konutu üzerinde diğer eşin rızası alınmadan yapılan geçersiz işleme karşı rızası alınmayan eş, yapılan işlemin iptali için dava açabilir. Bu kapsamda MK 194 gereğieşlerden biri, diğer eşin açık rızası bulunmadıkça;
kira sözleşmesinin feshinin geçersizliğine dair bir tespit davası açılabilir.

üçüncü kişi adına tescil edilmiş tapunun iptali ile malik olan eş adına tescili için tapu iptali ve tescil davası açılabilir. MK 194 kapsamında açılacak tapu iptali ve tescil davasında hem devri gerçekleştirilen malik eşin, hem de taşınmazı devralan kişinin davalı olarak gösterilmesi gerekmektedir. Bu davalarda görevli mahkeme aile mahkemeleridir. Bu davalar, gayrimenkulün aynına ilişkin olduğu için taşınmazın bulunduğu yer mahkemeleri kesin yetkilidir.

(ipotek gibi) yapılan bu sınırlandırmanın iptali davası açılabilir.

MK 194 gereğince açılacak davalarda zamanaşımı veya hak düşürücü süreye tabi değildir. Bu davalar bakımından isteğin evlilik birliği devam ettiği sürece ileri sürülmesi mümkündür. Ancak açılan bu davalar esnasında taraflar arasındaki evlilik birliğinin sona ermesi durumunda,davaya konu taşınmaz aile konutu olmaktan artık çıkacaktır. Bu tür durumlarda ise açılan davalar konusuz kalacak ve konusuz kalan dava hakkında karar verilmesi gerekecektir.

Av. Yaşar ÖKSÜZ

Yazının devamı...

Ayrılık Davası ve Sonuçları

1. Ayrılık Davası Nedir?

Ayrılık, boşanmaya neden olacak olayların ispat edilmesine rağmen karı-koca arasındaki ortak hayatın yeniden kurulma ihtimalinin bulunması durumunda, evliliğin bir yıl ile üç yıl arasında tatil edilmesidir. Bu kapsamda açılan davalara da ayrılık davası denilmektedir.

Boşanma davası açılmışsa hâkim, eşlerin barışma niyetlerini değerlendirerek şartlarının oluşması durumunda ayrılığa ya da boşanmaya karar verebilir. Boşanma davası içerisinde ayrılık kararı verilebilmesi için, eşlerin barışma ve birlikte yaşama niyetlerinin olup olmadığının özenle incelemesi gerekir.

Ayrılık davası açılmış ise yalnızca ayrılık kararı verilebilir; bu tür durumlarda şartlar oluşsa dahi boşanma kararı verilemez.

2. Ayrılık Kararı Ne Kadar Süre İçin Verilebilir?

MK 171 gereğince ayrılı kararı, en az bir yıl en çok üç yıl için verilebilir. Bu kapsamda hâkim, en az bir yıl, en fazla üç yıl süreyi vicdani kanaatine göre belirleyerek evliliği tatil edecektir. Hâkim tarafından belirlenecek bu süre, ayrılık kararının kesinleşmesi ile başlamakta ve sürenin dolması ile birlikte kendiliğinden ortadan kalkmaktadır. Hükmedilen ayrılık süresi uzatılamayacağı gibi, ikinci bir ayrılık süresi de verilemez.

Ayrılık kararının sona ermesine rağmen ortak hayat kurulamamışsa eşlerden her biri kusurlu olup olmadığına bakılmaksızın boşanma davası açabilir. Açılacak bu boşanma davasında boşanmanın sonuçlarına karar verilirken, ayrılığa konu olan olaylar ve ayrılık süresinde ortaya çıkan durumlar göz önünde tutulur. Eşler ayrılık süresi içerisinde de boşanma davası açabilme hakkına sahiptir.

Ayrılık kararı verilmesi durumunda ortak yaşam tatil edildiği için, taraflardan birisinin ayrılık kararı içerisinde müşterek konuttan ayrılması terk anlamına gelmeyecektir.

3. Ayrılık Kararı ile Boşanma Kararının Farkları Nelerdir?

Ayrılık kararı ile boşanma kararının hukuki sonuçları tamamen farklıdır. Boşanma kararı sonrasında eşler arasındaki evlilik birliği sona erer. Buna rağmen ayrılık kararı sonrasında eşler arasındaki evlilik birliği, belirli bir süre için tatil edilmiş olur. Bu sebeple boşanma kararı sonrasında eşler, birbirlerine mirasçı olamazken, ayrılık davalarında eşlerin birbirlerine mirasçılıkları devam edecektir. Yine boşanma kararı sonrasında eşlerin birbirlerine sadakat borcu kalmaz. Ayrılık kararı verilmesi durumunda ise eşlerin sadakat borçları devam etmektedir. Benzer şekilde boşanma kararı sonrasında kadın kendi soyadını taşıyacak olmasına rağmen; ayrılık kararı sonrasında kadın kocasının soyadını taşımaya devam edecektir.

4. Ayrılık Kararının Sonuçları Nelerdir?

Ayrılık davası açılınca hâkim, davanın devamı süresince gerekli olan, özellikle eşlerin barınmasına, geçimine, eşlerin mallarının yönetimine ve çocukların bakım ve korunmasına ilişkin geçici önlemleri alacaktır.

Dava sonunda ayrılık kararı verilmesi durumunda hâkim, tarafların var ise müşterek çocuklarının velayetinin kime ait olacağı ve ayrılık süresi içerisinde velayet kendisine verilmeyen eşin, müşterek çocuklar ile ne şekilde ilişki kuracağını düzenler. Yine ayrılık kararı verilmesi durumunda hâkim, tarafların ekonomik durumu, müşterek çocukların ihtiyaçları ve sosyo-ekonomik hayat standartlarını göz önüne alarak uygun şekilde nafakaya hükmedecektir.

Ayrılık kararı sonrasında taraflar arasındaki evlilik birliği belirli bir süre tatil edilir. Ancak bu süreçte taraflar, evli kalmaya devam ederler. Bu sebeple ayrılık kararı içerisinde kadın, kocasının soyadını taşımaya devam edecektir. Bu süreçte eşlerin sadakat borçları ve ekonomik yükümlülükleri de aynen devam edecektir.

5. Ayrılık Kararının Mal Rejimine Etkisi Nedir?

MK 180 gereğince hâkim, eşler arasında mal rejimi sözleşmesi varsa, bunun kaldırılmasına karar verebilir. Hakimin böyle bir karar vermesi halinde eşler arasında, hükmüm metninden çıkan anlama göre, yasal mal rejimi olan edinilmiş mallara katılma rejim uygulanır. Kanun koyucu burada ayrılık kararını veren hâkime takdir hakkı tanımıştır. Ancak bu düzenleme, tarafların ayrılık süresi içerisinde edindikleri mallar bakımından birbirlerine maddi ve manevi katkıları bulunması sebebi ile eleştirilmektedir.

Mutlu Günler

Av. Yaşar ÖKSÜZ

avyasaroksuz@gmail.com

Yazının devamı...

Aile Konutu

1. Aile Konutu Nedir?

Bir konutun, aile konutu olarak nitelendirilebilmesi için; eşlerin söz konusu yeri mesken olarak kullanma niyeti taşıması, konutu ailenin ortak kullanımına özgülemiş olması ve konutun ailevi faaliyetlerin merkezi haline gelmiş olması gerekir. Bu sebeple ikincil nitelikte olan ve geçici konaklamalar yapılan yazlık, kışlık, yayla evi, dağ evi, devre mülk gibi meskenler aile konutu olarak nitelendirilemeyecektir.

Eşler, aile konutunu MK 186 gereğince birlikte seçebilecekleri gibi, birisinin seçtiği konuta diğerinin onay vermesi ile de aile konutunun seçilmesi mümkündür. Burada önemli olan konutun, eşlerin yaşantısının merkezinde bulunması ve bütün yaşam faaliyetlerini gerçekleştirmek için özgülenmiş olmasıdır.

2. Aile Konutuna Dair Korumalar Nelerdir?

Aile konutu, taşıdığı sosyal ve ekonomik önem sebebi ile MK 194’de koruma altına alınmıştır. Nitekim Bu kapsamda;

mülk sahibi eşin kişisel malı olsa bile, aile konutu olarak özgülenen taşınmazda diğer eşin açık rızası olmadan satış, bağış, ipotek tesisi ve benzeri tasarruflarda bulunulamayacaktır. Ancak MK 194 çerçevesinde sağlanan koruma, malik olan eşin sadece tasarruf işlemlerini engellemektedir. Aile konutunun maliki olan eşin, işlemleri bakımından MK 194 hükmünün uygulanması mümkün değildir. Bu sebeple malik olan eşin borçlarından ötürü cebri icra yolu ile aile konutunun satılması, aile konutunun kamulaştırılması, konutun yıkılması ve benzeri şekillerde gerçekleşen işlemlerde MK 194 gereğince koruyucu hükümlerin uygulanması mümkün değildir.

kira sözleşmesinin tarafı olmayan eşin, rızası olmadan kira sözleşmesinin feshedilmesi mümkün değildir. Sözleşmenin tarafı olmayan eş, kiralayana yapacağı bildirimle sözleşmenin tarafı haline gelebilir. Bu durumda kiralayan, kendisine bildirimde bulunan eşin rızasını almadan kira sözleşmesini feshedemeyecektir. Ayrıca kiralayana bildirimde bulunan eş, yapacağı bu bildirimle kira sözleşmesinin tarafı olduğu için eşi ile birlikte müteselsilen sorumlu olacaktır. Bu hususta aynı yönde düzenleme yapan BK 349’da kira sözleşmesinin tarafı olmayan eşin, bildirimle sözleşmeye taraf olması durumunda, kiraya verenin fesih bildirimi ile fesih ihtarına bağlı bir ödeme süresini kiracıya ve eşine ayrı ayrı bildirmek zorunda olduğunu ortaya koymuştur.

Hem MK 194 hem de BK 349 hükmünde sadece kiracılık sıfatına sahip olan eşin, kira sözleşmesini feshedemeyeceğinden söz edilmiştir. Bu kapsamda kiraya verenin, genel nedenlerle kira sözleşmesini feshetmesi durumunda MK 194’ün uygulanma imkanı ortadan kalkacaktır. Söz gelimi kira bedellerinin ödenmemesi sebebi ile kiraya veren, kira sözleşmesinin feshi için yasal yollara başvurabilir. Artık burada MK 194 korumasından bahsetmek mümkün değildir. Ancak bu durumda kiraya veren, fesih bildirimini veya ilgili ihtarları hem kiracıya ve hem de bildirimde bulunan eşe ayrı ayrı yapmak zorundadır.

3. Diğer Eşin İzin Vermemesi Durumunda Ne Yapılabilir?

Yukarıda da ifade ettiğimiz üzere eşlerden biri, diğer eşin açık rızası bulunmadıkça, aile konutu ile ilgili kira sözleşmesini feshedemez, aile konutunu devredemez veya aile konutu üzerindeki hakları sınırlayamaz. Bu kural emredici niteliktedir. Diğer eş tarafından verilecek rıza, işlem yapılırken verilebileceği gibi yapılan işlemden sonra da verilebilir. Burada verilecek rızanın olması şarttır. Ancak rızanın yazılı olması gibi bir zorunluluk bulunmamaktadır.

Rızayı sağlayamayan veya haklı bir sebep olmadan kendisine rıza verilmeyen eş, hakimin müdahalesini isteyebilir. Söz gelimi aile konutunun satılmaması durumunda ailenin ekonomik olarak zorluk yaşayacağını ispat edebilecek eş, hakimin müdahalesini isteyebilecektir.

4. Aile Konutuna Dair Korumalar Ne Zaman Başlar?

Aile konutuna dair korumalar, evlilik birliğinin resmi olarak kurulması ile birlikte başlamakta ve evlilik birliği süresince de devam etmektedir. Yargıtay içtihatlarına göre malik olmayan eşin, müşterek konutu terk etmesi durumunda dahi evlilik birliği devam ettiği için taşınmazın aile konutu olma özelliği devam etmektedir.

5. Aile Konutuna Dair Korumalar Ne Zaman Sona Erer?

Evliliğin birliğinin boşanma, ölüm veya evliliğin iptali gibi nedenlerle sona ermesi durumunda aile konutuna dair korumalar kendiliğinden ortadan kalkacaktır. Benzer şekilde tarafların, evlilik birliği süresince oturdukları konutu aile konutu olmaktan çıkarmaları durumunda da aile konutuna dair korumalar, bu konut bakımından ortadan kalkacaktır. Bu tür durumlarda artık, malik olan eş, diğer eşin rızasına gerek duymadanaile konutu ile ilgili kira sözleşmesini feshedebilir, aile konutunu devredebilir veya aile konutu üzerindeki hakları sınırlayabilir.

Av. Yaşar ÖKSÜZ

Yazının devamı...

Velayet Kime Verilir?

1. Velayet Nedir?

Velayeti ilişkin konular, sadece çocuğun geleceğini değil toplumu da ilgilendirmektedir. Bu sebeple velayete ilişkin dava ve talepler kamu düzenindendir.

Yine velayet, niteliği itibari ile bir bütündür. Bu sebeple velayet hakkı sahibi olan taraf, çocuğun bakımı, eğitimi, korunması ve temsili gibi konularda tek başına karar alabilme hakkına sahiptir.

2. Velayeti Kim Kullanır?

Çocuğun evlilik birliği içerisinde dünyaya gelmesi durumunda velayet hakkını anne-baba birlikte ve eşit olarak kullanılır. Anne ve baba dışındaki kişilere velayet hakkının verilmesi kural olarak mümkün değildir. Bu sebeple çocuk üzerinde ne kadar emeği ya da yakınlığı olursa olsun amca, hala, teyze, dede, büyükanne, büyükbaba gibi akrabalar velayet hakkı sahibi olamaz. Bu kişiler ancak şartları oluşması halinde vasi olabilir.

Anne ve baba dışında kişilerin velayet hakkı sahibi olamayacağı kuralının tek istisnası, evlat edinmedir. Her ne kadar anne-baba olmasa da evlat edinenin de çocuk üzerinde velayet hakkı bulunmaktadır.

Çocuğun, evlilik birliği dışında dünyaya gelmesi durumunda ise velâyet, anneye aittir. Ancak annenin küçük veya kısıtlı olması durumunda hâkim, çocuğun menfaatine göre vasi atayabileceği gibi velâyeti babaya da verebilir.Çocuğun, evlilik birliği dışında dünyaya gelmesi durumunda çocuk ile baba arasında soybağı, çocuğun annesi ile evlenmesi, çocuğu tanıması veya hakim kararı sonrasında mümkündür.

Evlilik birliği içerisinde eşlerden birisinin vefat etmesi durumunda ise velayet, hayatta kalan eş tarafından kullanılır.

3. Velayetin Kime Verileceği Nasıl Belirlenir?

Velayetin kime verileceği konusunda hakimin geniş bir takdir hakkı bulunmaktadır. Bu takdir hakkı çerçevesinde hakim, velayetin kime verileceğini belirlerken özellikle çocuğun üstün menfaatini göz önüne alacaktır. Bununla birlikte hakim, çocuğun ihtiyaçlarını, yaşını ve tarafların ruhsal, fiziksel, sosyal, ahlaki ve kültürel yönden standartlarını da bir bütün olarak değerlendirecektir.

Uygulamada, bu hususların tespiti bakımından pedagog, psikolog ve sosyal hizmet uzmanları görevlendirilmektedir. Görevlendirilen uzmanlar, taraflar ve müşterek çocuk ile görüşerek bir rapor hazırlamaktadır. Ancak hazırlanan bu rapor, hakim bakımından bağlayıcı olmayıp; sadece yol gösterici niteliktedir.

4. Velayet Belirlenirken Çocuğun Görüşü Alınır mı?

Uluslararası sözleşme hükümleri ve Yargıtay güncel içtihatlarında kendisini ilgilendiren davalarda çocuğa, görüşünü ifade etmesine müsaade edilmesi ve yüksek çıkarına açıkça ters düşmediği takdirde ifade ettiği görüşe gereken önemin verilmesi gerektiği bildirilmiştir. Bu sebeple boşanma, ayrılık ve velayet davasında hakim, özellikle 8 yaşının üzerindeki çocukları mahkeme huzurunda bizzat dinlemekte ve çocukların görüşlerine önem vermektedir. Çocuğun görüşü alınırken tarafların aralarındaki uyuşmazlıklardan ziyada, velayet hakkının kime verilmesini istediği, hangi okula gittiği, kimin yanında kalmak istediği gibi sorular sorulmaktadır. Çocuğun, hakim karşısındaki beyanları ve istekleri, yüksek çıkarına açıkça ters düşmediği takdirde belirleyici olmaktadır.

5. Hangi Durumlarda Velayetin Değiştirilmesi Davası Açılabilir?

Velayet hakkı sahibinin, çocuk üzerinde hakları olduğu kadar sorumlulukları da bulunmaktadır. Bu kapsamda velayet, kendisine bırakılmayan taraf, velayete dair sorumluluklara uygun hareket edilmediğini, velayetin kötüye kullanıldığını veya velayet hakkı sahibinin görevlerini savsakladığını iddia ederek velayetin değiştirilmesi davası açabilir.

Örneğin velayet hakkı sahibinin çocuğa sürekli şiddet uygulaması, eğitim hakkını elinden alması, sağlığına ciddi zarar vermesi, ahlak dışı bir yaşama sevk etmesi, başıboş bırakması, kişisel ilişkiyi engellemesi gibi durumlarda velayetin değiştirilmesi davası açılması mümkündür.

Ayrıca MK 183 gereğince anne veya babanın başkasıyla evlenmesi, başka bir yere gitmesi veya ölmesi gibi yeni olguların zorunlu kılması hâlinde hâkim, kendiliğinden veya istem üzerine gerekli önlemleri alır.

Velayete ilişkin davalarda görevli mahkeme aile mahkemeleridir. Bu davalarda yetkili mahkeme ise davalının yerleşim yeri ve çocuğun oturduğu yer mahkemesidir. Ancak velayet davalarında yetki kesin değildir. Bu sebeple davanın yetkisiz mahkemede açılması sonrasında, davalı tarafça ilk itirazda bulunulması gerekmektedir. Aksi durumda yetkisiz mahkemede dava açılmışsa dahi o mahkeme yetkili olacaktır.

Av. Yaşar ÖKSÜZ

Yazının devamı...

© Copyright 2025

Türkiye'den ve Dünya’dan son dakika haberler, köşe yazıları, magazinden siyasete, spordan seyahate bütün konuların tek adresi milliyet.com.tr; Milliyet.com.tr haber içerikleri izin alınmadan, kaynak gösterilerek dahi iktibas edilemez, kanuna aykırı ve izinsiz olarak kopyalanamaz, başka yerde yayınlanamaz.