SAĞLIK
YEMEK
ASTROLOJİ
GÜZELLİK

İBS Anne Bebek Çocuk Fuarı 2017'nin Ardından

15-17 Aralıkta, geçtiğimiz cumadan pazara gerçekleşti bu yılki anne bebek çocuk fuarı. Ben de cumartesi günü Pembenar standındaydım. Ekip hazır, stand renkliydi :) Fuar oldukça yoğun ve hareketliydi. Anneler, babalar, büyükanneler, çocuklar, ilgilenen herkes gelmişti.

Fuarda annelik ve çocuk yetiştirme konusunda ben de varım diyenler de oradaydı. Emzirme destek ürünleri, bebek arabaları, Montessori bebek yatakları, oda tasarımları, bebek bezi, ıslak mendil markaları, ev aletleri, eğitim setleri, ahşap oyuncaklar, anne-bebek dergileri, yayıncılar, organik, doğal yiyecekler, bağışıklık destekleyici ürünler, ... Oldukça farklı alanda birçok ürünü bir arada görmek mümkündü.

Anne bebek çocuk konusunda çeşitli ürünleri bir arada inceleme fırsatı buldu katılımcılar. Bizzat marka sahipleriyle konuşup ürünle ilgili sorularınıza cevap almak da mümkündü. Anne olduktan sonra kendinin ve çocuğunun ihtiyaçlarından yola çıkarak oluşturulan markaların anne girişimcileriyle tanışmak da benim için ayrıca keyifliydi.

Çocuğuma etkinlik arıyorum diyenler için drama etkinlikleri, etkinlik sokağı, çocuklara uygun mini bir spor salonu bile vardı :) Eğitici bir şeyler arıyorum diyenlere eğitim setleri, ahşap oyuncaklar, kitaplar, eğitici kartlar üreten çeşitli markalar da oradaydı.

Yeme içme konusunda titizlenen ebeveynler için organik makarnalar, doğal ürünler, propolis, arı sütü gibi destekleyicileri de bulmak mümkündü. Aynı zamanda giyim konusunda da organik, doğal, pamuk ya da farklı stil birçok bebek-çocuk giyim markası da ürünleriyle oradaydı.

Diğer yandan uzmanlarla, ünlü annelerle, doktorlarla söyleşiler devam etti. Konuyla ilgilenenler bu söyleşilere katılıp bilgilendiler. İmza etkinlikleriyle de katılımcılar kitap yazarı ünlü anneler, blogger anneler ve uzmanlarla tanışıp görüşme fırsatı buldu. Ve tabi ki Milliyet Pembenar ve köşe yazarları... Okuyorum ama bi kanlı canlı göreyim, ya da birkaç sorum olacak diyenler için biz de oradaydık :)

Özetle, fuar yoğun, hareketli, çeşitli ve keyifliydi. Harika bir gün geçirdim. Teşekkürler Pembenar :)

Eğitimci, Ebeveyn Danışmanı

www.aysegulkarahan.com

Facebook /@aysegulkarahanBilincliAileler

Yazının devamı...

Çocuğunuzun dikkatini arttıracak öneriler

TV, tablet olunca çocuğunuz nasıl da dikkatini veriyor değil mi? Peki onlar olmadığı zaman durum nasıl? Zorlanıyor musunuz? Bu konuda bilinçlenip ne yapacağınızı bilmek, işinizi çok kolaylaştıracak.

Öncelikle şu tv, telefon, tablet işini netleştirelim. Çocuğa bunu sunan biz yetişkinleriz, bunu kabul edelim. O izlerken bi kahvemi içeyim derken iyi gelmiş olabilir. Ama zamanla konuşması gecikirse, tepkileri değişirse, izlediklerinden öğrendikleri olumsuzlukları birebir yapmaya başlarsa "Eyvah ben ne yaptım" demeyin. Ya da deyin deyin, neresinden dönsek kârdır.

Tavsiyem, daha başlamadıysanız, en azından iki yaşına kadar tv, tablet, vb. hiçbirini sunmayın. Ne kadar geç tanışırsa o kadar iyi. İki yaşından sonraysa, illa izletecekseniz kendi fotoğrafına, videosuna bakıp o gün neler yaptığını karşılıklı konuşarak anlatabilirsiniz (bir parmak hareketiyle hızlıca art arda kaydırarak değil). Bu hem hafızasını güçlendirir hem de yaptıklarını tekrar edip pekiştirmiş olur. Bir çizgi film izletecekseniz, mutlaka ne izleyeceğini önceden kontrol edin. Birkaç dakikalık, yemeğini kendi yemek, kendi giyinmek gibi konuların anlatıldığı kısa çizgi filmler var. Gerekirse onlardan bir bölüm izlemek gibi önceden anlaşabilirsiniz. Zaman kavramı daha gelişmemiş olduğu için yarım saat derseniz anlamayabilir. İzlediklerinin içeriğinde şiddet, cinsiyetçi roller, canavarlar, mikroplar gibi algılayamadığı soyut konular, olumsuz cümleler, ödül ceza, kıyaslama, gibi unsurların olmadığına dikkat edin. İzlerken yanında olun, nasıl anlaştıysanız onu uygulayın.

Bu konuyu sınırlandırıp çerçeveyi çizdiğinize göre, şimdi bakalım, çocuğunuzun odaklanmasını arttırmak için neler yapabilirsiniz...

Öncelikle ona saygı duyulan, sevildiği ve kabul gördüğü bir ortam sunun. Bir şeyle ilgilenmek istediğinde eleştiri, engelleme, yorum yapılmadan istediği gibi uğraşsın. " vb. bolca cümleniz varsa bir durun. Ulaşmasını istemediğiniz bir şeyi ya oraya hiç koymayın, koyuyorsanız da engellemeye çalışmayın. Şunu hep hatırlayın: Bu çocuğun çok güzel bir keşfetme enerjisi var. Bunu en iyi şekilde akıtmasını sağlayın. Siz o yolu sunmazsanız, o kendine bulur... Yolunu açın, güvenli bir şekilde aksın. Öfke gibi başka şekillere dönüşmesin...

Bulunduğu ortam düzenli olsun. Düzenden kastım sadece temizlik değil. O da olsun da, bu düzen, Montessori yöntemindeki düzen. Yani odada çocuğun boyuna uygun masa, sandalye, materyallerin açık bir şekilde, sınıflandırılmış ve derli toplu olarak bulunması. Tüm parçaların tam olması. Örneğin yap-bozu varsa parçaların birazı bu kovanın içinde, birazı koltukların altında darma dağınık olmamalı. Bir tepsinin içinde, tüm parçaları bir arada ve istendiği zaman kolayca alıp çalışmak üzere etkinlik rafında olsun.

Çocuk işine kendini verdiği anda artık siz sessizce, sadece gözlemleyin. Dikkatini ne kadar süre odakladığını ölçebilirsiniz, gelişimiyle ilgili gözlemlediklerinizi gelişim defterine not edebilirsiniz. "Oraya değil, buraya koyacaksın, olmadı" gibi sözlerle dikkatini bölmeyin. En önemli kısım zaten hata yapabilmesi, sonra bunu fark edip düzeltmesi. Bunu ona siz sunarsanız o neyi keşfedecek?

Çalışmayı seçtiği materyale kolaylıkla ulaşsın, özgürce istediği kadar çalışsın. Tabi işi bitince yine derli toplu bir şekilde aldığı yere bırakacak. Dökülen saçılan bir şeyler varsa ortamda bulunan bez, boyuna uygun fırça gibi malzemelerle temizliğini de yapacak ve döngüyü böylece tamamlayacak. İşte bu disiplin, özgürlük. Bu içsel motivasyon, doyum. Çocuk kendi seçti, karar verdi, yaptı, tekrar yerine koydu, temizledi ve bitirdi. Kendi başardı. Bu başarının hazzını alan çocuk tekrar tekrar başka şeylerle çalışmak isteyecek, her geçen gün dikkatini daha da iyi yoğunlaştıracaktır.

Eğitimci, Ebeveyn Danışmanı

www.aysegulkarahan.com

Yazının devamı...

Çocukla Etkili İletişim İçin 10 Tavsiye

Bizim çocuk bizi parmağında oynatıyor, istediğini alana kadar durmuyor, laftan almıyor, vb. gibi sözler söylediğiniz oluyor mu? Öyleyse nasıl iletişim kurduğunuzu bi gözden geçirmenin zamanı gelmiştir. Çünkü çocuklar bizim aynamız, bizi olduğu gibi geri yansıtıyorlar :) Çocukla iletişim kurarken bazı noktaları fark etmiyor olabilirsiniz. İşte sizi rahatlatacak 10 tavsiye:

1. Çocuğunuzun boyuna inip, gözlerine bakarak konuşun.

Bu, ona kendini değerli hissettirir. Olduğunuz yerden tepeden bakarak konuşmak çocuğu tehdit ediyor ya da emir veriyor gibi anlaşılabilir ve çocuğunuzda farklı tepkiler doğurabilir.

2. Sevgi dolu ve kabul eden bir tonda yaklaşın.

Çocuğunuz her zaman onu sevdiğinizden ve kabul ettiğinizden emin olmalı. Bu nedenle ona yaklaşımınızın sevgi dolu olduğundan emin olun. Bağırmak, şuraya götürmem, küserim gibi tehdit eden, azarlayan, konuşmalar "gibi inançlar geliştirmesine neden olabilir.

3. Ona saygı duyun.

Çocuğunuzun bir birey olduğunun farkında olarak ona saygı duyun. Sözlerine, fikirlerine ve davranışlarına değer verin. gibi sözler, yasaklar, engellemeler yerine gibi sorularla anlattırmaya çalışın.

4. Dikkatle dinleyin.

Tam telaffuz edemediği sözleriyle alay etmeden, sözlerine değer vererek dinleyin. Ona değer verdiğinizi hissetsin. 2 yaşında bile olsa size harika fikirler sunabilirler, algılarınızı açın :)

5. Sınırlarınızı belirleyin.

Çocukla iletişim kurarken çerçeveyi çizmek herkesi rahatlatır. Örneğin çocuğunuzun vurma, itme gibi bir eğilimi varsa, böyle bir davranışa rastladığınızda "vurmak, itmek yok." diye bir sınır koyabilirsiniz. Tabi herkes uyacak bu kurallara. Sınırlar ihtiyacınız ve aile düzenine göre değişebilir.

6. Dürüst olun.

Çocuğunuza karşı dürüst olun. Böylece size güveni devam eder. gibi ifadeler çocuğu korkutup ruh sağlığına zarar verebilir. gibi bir ifade hem dürüst hem de çocuk için anlamlı olur.

7. Tutarlı olun.

Bir konuda bugün söyledikleriniz ve yaptıklarınızla sonrakiler arasında bir uyum olsun. Örneğin dediğinizde her zaman siz de bağırmamalı, sakin konuşmalısınız. Bugün böyle yarın başka davranırsanız çocuk üzerinde inandırıcılığınız azalacaktır.

8. Verdiğiniz sözleri tutun.

dediğinizde o unutsa da bu sözünüzü hatırlatıp yerine getirmelisiniz. Çocuğu geçiştirmek için deyip yapmazsanız çocuk artık sözlerinizi umursamamaya başlar.

9. Engelleyici değil destekleyici bir tavırda olun.

gibi sözlerle çocukları engellemeyin. Koşarken kendini nasıl koruyacağını, nasıl daha iyi tırmanacağını, çatal bıçağı nasıl güvenle kullanabileceğini gösterin. İşte size bir sürü etkinlik :) Ona uygun malzemelerle çalışın, örneğin kasap bıçağı yerine kesmeyen bir bıçak verin. Et doğramasına gerek yok, güvenli bir şekilde meyve doğrasın. diyerek cesaretlendirin, nasıl yapacağını gösterin ona.

10. Yasaklamak yerine uygun ortamı hazırlayıp özgür bırakın.

Devamlı yasaklanan engellenen çocuk bir zaman sonra artık bir şey yapamaz hale gelir. Çocuğun gelişimi ve güvenliği için uygun ortamı hazırlayıp özgürce keşfetmesini sağlayın. Özgürlük karar vermeyi, sorumluluk almayı, iradeyi geliştirir. Böylece aranızdaki iletişim "yapma, etme, gitme" noktasından "Ne güzel yapmışsın, eline sağlık, gördüm, kendini korudun" eksenine kayar, herkesin yüzü güler :)

Eğitimci, Ebeveyn Danışmanı

www.aysegulkarahan.com

Facebook /@aysegulkarahanbilincliaileler

/@aysegulkarahanbilincliaileler

Yazının devamı...

Şimdi O Anneyi Mutlu Edin

Bebek ana rahmine düştüğü andan itibaren her şeyin bambaşka olduğu bir deneyim annelik. Aman çocuğunuzla güvenli bağlanın, bol bol sarılın, severek ihtiyaçlarını karşılayın, aman travma yaşamasın, kendine yetsin, ona saygı duyun..... ve daha birçok öneri yazıyoruz. Bunların hepsi harika. Tamam da bunların hepsini bir arada yapabilmek büyük emek ve çaba, kendinden emin, mutlu bir kadın istiyor. Hepsi bir arada nasıl olacak?

Tamam çocuğum birey olsun, örneğin yemeğini kendi yesin. Hem de Montessori Yöntemi'ni uygulayan biri olarak daha altı aylıkken bile kaşıkla. Daha el-göz koordinasyonu, kaslara söz geçirebilme yeni gelişiyorken hem de... Zaten bunun için kaşık, bardak kullanılıyor. Nasıl oluyor bu iş? Hem de çok güzel oluyor. Şöyle ki, birinci yoğurtlu kaşık hooop kaş-göz-alnına, tam isabet; ikinci kaşık hoooop kulağa, tabi o arada yoğurt bulaşan eller saçlara, e tabi haliyle hatırı sayılır bir miktar yoğurt da halı-parke artık ne varsa zemine.... Bir de elleriyle kaseye dalarsa da hayırlı olsuuuun :) Güler misin, ağlar mısın??? Gülersin gülersin, çocuktur yapar der, siler temizlersin sabırla. İşte annenin o gülen yüzüne sabrına en çok ihtiyaç olan anlardan biri...

Evden çıkmadan önce tüm günü önden bir yetişkin olarak çocuk aklıyla düşünür, an an yaşar ve çantayı hazırlarsın. Şu giysiler uygun olabilir, ama olur da çiş kaçar, çamura batar, su dökülür vs. değiştirmek gerekirse birer takım yedek de bulundurmak lazım. Hatta iki takım daha da iyi olur. Biraz serin olursa diye üstüne bu yeleği, güneş çıkarsa diye bu şapkayı, susarsa diye su şişesini, acıkırsa diye yemeğini, kaşık, çatalını, ara öğünü için meyvesini, cevizini, kaldı mı eksik? Eminim kalmıştır... Ne kadar düşünürsem düşüneyim ben daha tam bir çanta hazırlayamadım :) Tam parkta oynarken sevdiği bir oyuncağını da salıncakta sallayası gelir mesela... Tüh be, bi onu almamıştık... Ne, yoruldun mu? Sakın, gülümsüyoruz sabırla, sevgiyle...

Bir gün yolda gidersiniz tatlı tatlı, kaldırım aralarındaki karıncaları bulup seyretmişsinizdir, dökülen yaprakları toplayıp incelemişsinizdir, yoldan geçen abilere ablalara selam vermiş sohbet etmişsinizdir, artık yol dönüş yoludur. Bir ağlama krizi, beni kucağına al feryadı kopar... E çünkü yoruldu artık, gezerken de uyumadı oyundan geri kalmayayım diye, bebek arabasına da oturmak istemiyor seni istiyor.... Tüm sakarlığı, halsizliğiyle; ama o masumluğu, sıcacıklığıyla işte kucağında... İşte o an: Eve 50 metre kala kucakta uyuyakalan bir çocuk, bir eliyle bebek arabası ittiren öbür eliyle kucağında çocuğunu taşıyan yorgun bir anne...

Akşam olur, bi bakarsın zaman geçmiyor gibi olmuş ama geçivermiş (çocuğa adapte olmuş ağır çekime alıyorsun ya ondan). Sen gün boyu dökülen yoğurtları sildin, kırıntıları süpürdün, çişli kakalı lekesi çıkmayan pamuklu zıbınlar çitiledin, uyku saatleri hesapladın, bebeğinle arka sokağa kadar her adımda yerleri gökleri inceleye inceleye ağır çekim 3 saatte gittin geldin, bi de akşam yemeğini yaptın yapabildiysen... "Oh bi yatıp dinlensem" diyorsun değil mi? Gece mesaisi rahatsa neden olmasın? Yoksa bebeğin sık sık uyandığı için gece bütün uyuyamıyor musun? O uyanmasa da üstü açıldı mı üşüdü mü diye kalkıp bakmaktan gene mi uyuyamıyorsun? İşte o, annelik...

İşte en önemli bölüm: Merhaba anne yakınları, sözüm size :) Artık eş, arkadaş, anneanne babaanne kim varsa... Bir bünye geceli gündüzlü hakkıyla çocuk bakımını kolay kaldıramıyor, devamlı böyle giderse de tükeniyor. Uykusuz gözler, değişen hormonlar, ara verdiğimiz belki ertelediğimiz kariyerler, kitaplar, diziler, kahveler, arkadaşlar var ya, işte bunların hepsi mutlulukla gözyaşı arasında ince bir çizgide. Bir çocuk tek başına değil, hep birlikte büyütülüyor. Babası, komşusu, ablası, teyzesi kim varsa herkes dahil buna. O güzel evlat sadece annenin evladı değil, hepinizin evladı. Sadece güvenli limanı annesi , dünyayı ona sığınarak keşfediyor. O yüzden o limana iyi bakın.

Siz siz olun o anneyi dinlendirin. Ona bir gün verin, çocuk hızında değil de kendi ritminde yaşasın, kendi sessizliğini dinlesin, kendi hızında sokakta yürüsün, kendi kendine yemek yesin, arkadaşlarıyla buluşsun, kendine vakit ayırsın. Ona ne kadar emek harcadığını, çok değerli olduğunu, onu çok sevdiğinizi söyleyin.

Ona destek olun, yükünü paylaşın. Kendi işinizi kendiniz görün mesela. Çayınızı ayağınıza beklemeyin, "Ben çay alacağım, sen de ister misin?" deyiverin. Bi deneyin, durduk yere mutlu olursunuz. Bak benden söylemesi. Gömleğim ütülenmemiş diye hayıflanmayın. Açıverin internetten bir ütü nasıl yapılır videosu, öğrenmesi en fazla iki dakikanızı alır, yaparken de stres atarsınız hem. Malum, iş çok stresli ya...

Çocuğunuzla siz de baş başa zaman geçirin. Çocuk için herkes başka bir zenginlik, hem o da size çok şey öğretir tertemiz pırıl pırıl aklıyla, tazelenirsiniz. İmkanınız varsa evdeki işlere yardım etsin diye bir yardımcı bulun. Yoksa bir gün birkaç saatliğine de olsa eş-dost-akraba kontenjanından mutlaka çıkar birileri ona destek olacak. O kişiyi bulun, o anneye yardım edin. Bebek uyurken evin hangi işine koşsam diye düşünmesin o anne, kendi de uyusun, dinlensin. Malum, çocuk için de kendi için de güzel enerji lazım. O güzel evlat gülen gözler ister. Her saniye gözünün içine bakar, sizden sevgi, ilgi, sabır, şefkat, hoşgörü ve daha bir çok şey bekler. Çünkü o, "sizin" yavrunuz.

Sevgiyle...

Ayşegül Karahan Ertuğrul

Anne, Eğitimci, Ebeveyn Danışmanı

www.aysegulkarahan.com

Facebook www.facebook.com/aysegulkarahanBilincliAileler

Instagram

Yazının devamı...

Bağlanmayı Neler Etkiliyor?

Merhaba, bir önceki yazımda bebeklerde ilk iki yılda kurulan ve devam eden bağlanma türlerine (güvenli, kaçınmacı, direnmeci, örgütsüz/yönelimsiz) göz atmıştık. Ne olduğunu bilmek iyi bir adım, ne yapacağını bilmekse daha da güzeli :) Peki bağlanmayı neler etkiliyor, ne yapalım da bebeğimiz güvenli bağlansın, şimdi de bunlara bakalım. Çocuğun bağlanma fırsatı, bebek bakımının niteliği, bebek özellikleri, aile koşulları ve anne babaların kendi içinde işleyen modelleri bebeklerin bağlanmasını etkiliyor.

Bunu önemsiyoruz, çünkü güvenli bağlanan bebekler sonraki yıllarda daha yüksek kendine saygı, empati, daha olumlu akran ilişkileri, ileri düzeyde bir duyusal anlayış, daha güçlü ahlaki sorumluluk duygusu, daha iyi toplumsal beceri, daha yüksek eğitim düzeyi ve okulda daha yüksek bir başarma güdüsüne sahip oluyorlar. Yani yolun başında çatıyı sağlam kuruyorsunuz, sonrasını keyifle karşılıyorsunuz.

Bebeğin en yakın bakıcısıyla yakın duygusal ilişki kurması, ilgili ve duyarlı, sabit bir bakıcıya sahip olması. Örneğin, bebeğin bakımını bir ay anneanne, bir ay babaannenin üstlenmesi gibi çözümler maalesef bebeği olumsuz etkiliyor.

Bakımın bebeğe duyarlı bir şekilde gerçekleşmesi, bakıcının (duygusal yakının) bebeğin işaretlerine zamanında, tutarlı ve uygun tepki vermesi. Onu yumuşak ve dikkatli bir şekilde kucağa alma, besleme, oynama, duygusal uyum kurma, onunla konuşma, altını değiştirme gibi tüm ihtiyaçlarının zamanında ve sevecen bir şekilde karşılanması. Aman kucağa alışır demeyin, kendini güvende hissetmesi için bu onun ihtiyacı, sarılın :)

Annenin kaygısının da etkisiyle bebeğin de kaygılı, gergin, kızgın olması gibi değişen çocuk sorunları. Bir anlamda anne-bebek tepki uyumsuzluğu. Anne kendini bebeğe uyumlarsa büyük ölçüde bağlanma da güvenli olarak gerçekleşiyor. Başka bir deyişle, bebeğin planlı ve istenen bir bebek olmasından, hamilelik sürecinde kızdığınız şeylere kadar hepsi bebeğinizin ruh halini etkiliyor. Hamileyken onun bedeninde kanınızı dolaştırıyorsunuz. Kanınızda stres hormonu ya da mutluluk hormonu, ne dolaştırırsanız, o da onu alıyor. Doğum öncesi için sakinlik, dinginlik, doğum sonrasında da bebekle uyum kurmak çok önemli. Elinizde olmadan zor zamanlar geçirmişseniz de merak etmeyin, üzerinde çalışarak olumsuz etkilerden kurtulabilirsiniz.

Sakin ya da gergin aile ortamı, çocuk bakımında birbirine yardım edici, iyi ilişkisi olan anne baba, toplumsal destek. Yani eş, dost, komşu, anneanne, babaanne gibi yakınlardan alınan destekler ve ailenin huzurlu ortamı bebek için oldukça yardımcı. Bebek bakımında tüm aile bireylerinin söyleyecek bir sözü oluyor her zaman, sağolsunlar. Desteklerine minnettarız, ama son söz bebeğin annesinin olsun derim. Annenin rahatlığı, huzuru olduğu gibi çocuğu da etkiliyor :)

Anababa olarak bizim kendi çocukluğumuzdaki bağlanma deneyimlerimiz, sonra topladıklarımızla da birleşip, bizim içsel modelimiz oluyor. Üzerinde çalışıp içsel modelimizi değiştirmediysek, kendi anababamızın bizi yetiştiriş şeklini kopyalıyoruz. Anababa kendi bebekliğinde güvensiz bağlanmış olup bugün de güvensiz bir içsel modele sahipse sık sık aile bunalımları yaşayabiliyor. Üzerinde çalışıp geçmişindeki olumsuz olaylarla uzlaştığında farkındalığı artıyor ve anne babalık şeklinde daha belirleyici olunabiliyor. Bazen duyuyorum, "Ben çocuğuma bağırıyorum. Sonra çok pişman oluyorum, ama elimde değil." Bunlar muhtemelen kendi geçmişinizden kaydettiğiniz tepkiler. İşte bu olumsuz kaynaklarınızı temizleyip yerine yeni, olumlu yöntemler koyduğunuz zaman kontrol artık sizde olabiliyor.

Sabit bakıcı, çevresel destek, olumlu ve sevgi dolu bakım ortamı, ve anne babanın kendi üzerinde ruhsal bir temizlik yapması, bebeğimizin bağlanması için önemli etkenler. Elbette ilk iki yılda bebek için sağlanan olumlu ortamın sonra da devam etmesi çok önemli. Bebeklikte yumuşak ve sıcak bakım görüp sonra bu sempatik bağlardan yoksun kalmış çocuk, daha sonra sorun geliştirebiliyor. Yani çocuğumuza göstereceğimiz sevgi, saygı, ve kabul, hep devam etsin.

Sevgiler :)

Kaynaklar

L. E. Berk, İmge Kitabevi, 2013

C. Hazan, P. R. Shaver (Çeviri: A. Dönmez),

Yazının devamı...

Ya Güvenli Bağlanmadıysa? İşte Bağlanma Türleri

Hayatta kurduğumuz arkadaş, eş, tüm bağların temeli yaşamın özellikle ilk iki yılında anneyle (ya da duygusal anlamda en yakın kişiyle) kurulan bağlanmaya dayanıyor. Başka bir deyişle, çocuğun bağlanışı nasıl başlarsa hayata ve diğer insanlara yaklaşımı da (sonradan çalışılmazsa) öyle gidiyor. Eş, arkadaş seçimleri bağlanma türüne göre şekilleniyor. Peki nedir bu bağlanma türleri:

Güvenli Bağlanma

Güvenli bağlanan bebekler annelerini (duygusal bağ kurduğu kişiyi) güvenli bir üs olarak kullanırlar. Etrafı rahatça keşfederler. Ondan ayrıldıklarında rahat davranabilir, ya da annenin yokluğuna ağlayabilirler. Anneye, bir yabancıdan daha yakın davranırlar. Anne geri döndüğünde, ona dokunmaya çalışırlar ve ağlamaları anında durur.

Kaçınmacı Bağlanma

Kaçınmacı bir biçimde bağlanan bebekler anne varken ona tepkisiz görünürler. Ayrıldığında genellikle bozulma belirtisi göstermezler. Yabancıya, büyük ölçüde anneye gösterdiklerine benzer tepkilerde bulunurlar. Yeniden bir araya gelme sırasında, anneyi selamlamaktan kaçınır ya da bunu yapmada yavaş davranırlar ve kucaklandıklarında sık sık sarılmadıkları görülür.

Direnmeci Bağlanma

Böyle bağlanan bebekler ayrılmadan önce, anneye yakın durmaya çalışırlar ve çevreyi araştırmazlar. Anne ayrıldığında, genellikle bozulurlar ve dönüşünde ona sarılmayı kızgın, direnici davranışla birleştirirler. Tutulduklarında kurtulmaya çabalar, bazen de vurur ve iterler. Birçoğu kucağa alındıktan sonra ağlamayı sürdürür ve kolay rahatlatılmaz.

Örgütsüz / Yönelimsiz Bağlanma

Bu örüntü en büyük güvensizliği yansıtır. Yeniden bir araya geldiklerinde, böyle bağlanmış bebekler kafası karışık, çelişkili davranışlar gösterirler. Örneğin, anneleri onları tutarken uzağa bakarlar ya da annelerine dümdüz, depresif bir yüzle yaklaşırlar. Büyük bir çoğunluğu sersemlemiş yüz ifadesi takınır, bir kaçı sakinleştikten sonra beklenmedik bir biçimde çığlık çığlığa ağlar ya da garip, donmuş duruşlar sergiler.

Kaynak: Laura E. Berk, Çocuk Gelişimi

Bağlanma için kritik dönem yaşamın ilk iki yılı. Bu dönemde kurduğu bağ kendine nasıl arkadaşlar, nasıl eş seçeceğinin de habercisi aslında. Bağlanma örüntüsünü yeniden yaşatacak insanları hayatına alma ihtimali yüksek. Çocuğun güven içinde kendini keşfetmeye vermesini sağlayan en sağlıklı bağ şekli güvenli bağlanma. Böyle bağlanan çocuklar dikkatlerini kolaylıkla işlerine/oyunlarına yönlendirebiliyorlar.

Çocuğunuzun sizinle güvenli bağlanmadığını düşünüyorsanız merak etmeyin. Bir yardım alarak, üzerinde çalışılarak çocuğunuzla bağınızı güçlendirebilirsiniz.

Tüm çocukların sevgi, saygı ve güvenle büyümesi dileğiyle :)

Ayşegül Karahan Ertuğrul

Eğitimci, Ebeveyn Danışmanı

www.aysegulkarahan.com

Facebook www.facebook.com/aysegulkarahanBilincliAileler

Instagram www.instagram.com/aysegulkarahanbilincliaileler/

Yazının devamı...

Çocuğumu Hobi Kurslarına Göndermeli Miyim?

Yaşamın ilk altı yılı, zihinsel gelişim açısından çok değerlidir. Doğumdan, hatta hamilelikten 6 yaşına kadar geçen süreç insanın yaşamı boyunca en hızlı gelişim gösterdiği dönemdir. Bu dönem, beyinde kurulacak sinir ağı bağlantıları açısından da oldukça değerli. Ne kadar farklı, zengin deneyim, o kadar zenginleşen ve gelişen zihin demek.

Öncelikle şunu unutmayalım, çocuğunuzun her şeyden önce size güven duymaya, koşulsuz kabul edilmeye ve sevilmeye ihtiyacı var. Bununla beraber, okul ve uzun mesailer nedeniyle ailecek ve aile bireyleri ile ayrı ayrı geçirilen süreler kaçınılmaz olarak sınırlı. Sağıklı bir aile ortamını sürdürmek için tüm aile beraber olarak, anne ile çocuk ve baba ile çocuk olarak ayrı ayrı kaliteli paylaşımlarda bulunmak, her biri için yarım saat de olsa zaman ayırmak önemli.

Örneğin, akşam yemeğinde hep beraber sofrada olup sohbet etmek, yeni bir kitap okumak, farklı çiçekleri incelemek gibi bir çok farklı etkinlik paylaşılabilecek güzel zamanlar için sadece birkaç öneri...

Çocuk için ne kadar çok deneyim, o kadar zenginleşmek demek doğru. Fakat bunun uğruna çocukları kurs kurs gezdirirken sizinle geçireceği özel zamanlara vakit kalmamasına itirazım var. Hele de bir zaman sonra çocuğunuzla paylaşımınız sadece "Şunu yaptın mı?, Bunu yaptın mı?, Kursa hazır mısın?, Giyindin mi?" gibi sorgulayıcı ve eleştirel bir hal alıyorsa.... Yani çocuğumuzu zenginleştirelim derken yalnızlaştırmayalım. Üstelik de yapamadığı şeylerle ilgili yetersizlik, başarısızlık gibi duygular hissettirmeyelim.

Yapamadığı şeyleri kişiliğine genelleyip eleştirmeyelim: "Sen tembelsin, gene yapamadın" gibi...

Devamlı "Yaptın mı, ettin mi?" diye hesap sormayalım,

"Bugün çantanı kendin hazırladın, birkaç nota daha öğrendin" gibi yapabildiklerini ve çabasını vurgulayalım ki gene çabalamak istesin.

Aklında, bunu iyi yapamazsam (beceri her ne ise) beni sevmeyecekler, eleştirecekler. Sadece iyi yaparsam kabul göreceğim." gibi bir fikir oluşturmasın örneğin.

Ona birçok farklı deneyimi yaşatırken amacımız o aktiviteyi yaparken keyif alıyor mu, ilgisini çekti mi, daha çok öğrenmek için çaba harcıyor mu gibi davranışları gözlemlemek. Bunun için de bu yaşlarda önerim, bir dönem boyunca sürecek uzunlukta bir kursa kayıt olmadan, önce sadece bir seans sürecek çeşitli aktivitelere ailecek, ya da çocuğunuz ve bir ebeveynle beraber katılın. Böylece hem çocuğunuzu gözlemleyebilir, hem de ailecek keyifle vakit geçirebilirsiniz. Birkaç farklı etkinliğe katıldıktan sonra belli bir konuya özel ilgi duyduğunu fark ederseniz uzun süreli kursa dönüştürebilirsiniz. Böylece daha istikrarlı ve keyifli bir öğrenme süreci yaşayabilirsiniz.

Ayşegül Karahan Ertuğrul

Eğitimci, Ebeveyn Danışmanı

www.aysegulkarahan.com

Facebook

@aysegulkarahanbilincliaileler

Yazının devamı...

Nedir Bu Montessori Metodu?

Montessori Metodu, son zamanlarda çok duyulan ve konuşulan bir yöntem. Çocuklarını bilinçli bir şekilde yetiştirmek isteyen ebeveynlerin çoğunlukla tercih ettiği bu yöntemi, Maria Montessori yıllarca çocukları gözlemleyerek, onlardan hareketle oluşturmuştur. Şimdi, buyrun bu yönteme bir göz atalım.

Hikayemiz doğumdan başlıyor. Bebeğiniz benliğiyle dünyaya gelir ve kendini oluşturmaya yönelik yoğun bir güdülenmeye sahiptir. Doğumdan itibaren kendi başına başarılı olabilmek için en üst düzeyde çaba harcar.

Montessori metodu, tam da çocuğun kendini oluşturabilmesine yardım etmek üzere hazırlanmış çevrede, çocuğun gelişim işaretlerini dikkate alarak, bilinçli insanlarla ve uygun materyallerle ona özgürlük sunar.

Bunun için iki koşul gereklidir:

1. Çocuk nesnelerle ve çevreyle ilişki içinde olmalıdır.

Bu sayede kendini ve evrenin sınırlarını anlayıp kişiliğini bütünleştirebilir.

Hazırlanacak olan çevre ödül ceza, başkasıyla kıyaslama ya da yarıştırmanın olmadığı, çocuğun kendi seçimlerini yapabildiği, gerçeklik ve doğa vurgusu olan, bilgili ve duyarlı bir yetişkin tarafından hazırlanmış, yetişkinlerin de katıldığı, besleyici ve düzenli bir çevre olmalıdır.

Düzenli çevre, çocuğa amaca yönelik etkinlik olanağı sunar. Çocuk, boyuna göre yapılmış mobilyalar ve açık raflardan çalışmak istediği materyali seçer. Materyaller ilgi alanlarına göre gruplandırılır ve zorluk ya da karmaşıklık derecelerine göre ardışık olarak düzenlenir. Çalışırken kimse çocuğa karışmaz, çalışmasını engellemez. Çalışması bitince materyalleri yine aldığı yere geri koyar.

2. Çocuk özgür olmalıdır.

Özgürlük verilen çocuk eylemleri ve etkileri üzerinde düşünme, sonuçlarını belirleme, yeteneklerini ve sınırlarını keşfetme olanağı bulur.

Çocuklar kendi seçtikleri görevlerine verdikleri dikkatin ardından hoşnut, huzurlu ve dinlenmiş olurlar. Saldırgan ve düşmanca ya da edilgin ve kayıtsız bütün yıkıcı davranışlar ortadan kalkar.

ve , irade gelişiminin temelleridir. Çocuk kendi kararıyla bir görevi seçip o görevin sınırlarına uyarak iradesini geliştirir.

Bağımsızlık çocuğun elinden alınırsa çocukta iradenin ya da yoğunlaşmanın gelişmesi engellenir, kişiliği bodur kalır.

Çocuğun çalışmaları sırasında yetişkin, mümkünse çocuğun fark etmeyeceği şekilde onu gözlemlemelidir.

Doğumdan 3 yaşa kadarki dönem:

Bilinçdışı gelişme ve soğurum dönemidir. Bir sünger gibi her şeyi olduğu gibi emer ve kaydederler. Eşsiz bir enerji ve yoğun çaba dönemidir.

Kendi su içebilen 6 aylık bir bebek kaynak:www.thefreechild.blogspot.com

3-6 yaş arasındaki dönem:

Bu dönemde bilinçdışındaki bilgiler aşamalı olarak bilinç düzeyine getirilmeye başlar. 6 yaşında iç disiplin ve söz dinleme oluşumu tamamlanmıştır.

Yaşamının özellikle ilk 6 yılında çocuk, gelişiminin belli dönemlerinde daha önce görülmemiş bir yoğunluk ve ilgi ile dikkatini belirli nesnelere vermeye başlar. Doğumdan itibaren çocuğun en hızlı gelişim ve ilerleme gösterdiği bu ilk yıllar çok iyi değerlendirilmelidir. Bu sebeple eğitim, çocuk doğar doğmaz başlamalıdır.

Montessori eğitimi almış kişiler arasında birçok ünlü isim de vardır. Google'ın kurucuları Sergey Brin ve Larry Page, dünyanın en büyük e-ticaret şirketlerinden amazon.com'un kurucusu olan Jeff Bezos bu çocuklardan bazıları.

Özetle, kendine yetebilen, eşyaya ve insanlara saygılı, potansiyelini gerçekleştirebilmiş huzurlu çocuklarınız olsun istiyorsanız, Montessori yöntemini değerlendirebilirsiniz.

Ayşegül Karahan Ertuğrul

Eğitimci, Ebeveyn Danışmanı

www.aysegulkarahan.com

www.facebook.com/aysegulkarahanBilincliAileler

Yazının devamı...

© Copyright 2025

Türkiye'den ve Dünya’dan son dakika haberler, köşe yazıları, magazinden siyasete, spordan seyahate bütün konuların tek adresi milliyet.com.tr; Milliyet.com.tr haber içerikleri izin alınmadan, kaynak gösterilerek dahi iktibas edilemez, kanuna aykırı ve izinsiz olarak kopyalanamaz, başka yerde yayınlanamaz.