SAĞLIK
YEMEK
ASTROLOJİ
GÜZELLİK

Hayatının Neresindesin?

Hayat... Koskoca bir hayata sahipsin. Belki farkındasın belki de yeni farkına varacaksın... Birçok kişi tanıdın hayatına aldın. Peki sen hayatının neresindesin hiç düşündün mü?

Düşün bakalım. Hayatındaki en önemli kişiler, olaylar neler? Hayatta en çok neye önem verir, neyle ilgilenirsin? Önceliklerin var mı? Neye göre var peki? Kendinden kaç kez ödün verdin? Hiç kimseyi düşünmeden 'istedim ve yaptım' diyebildiğin ne kadar olay yaşadın? Haydi bugün kendine yoğunlaş...

Kendini üzgün ve kırılmış hissetiğin oluyorsa bir durup düşünmenin zamanı gelmiş demektir. Demek ki bir şeyleri yanlış yapmışsın, yolunda gitmeyen bir şeyler vardır.

Pek çok kişi böyle durumlarda susup kabuğuna çekilmeyi tercih etse de ben kendini dışarı atmanı öneriyorum. Git. Olabildiğince sosyalleş dışarıda... Her zaman yaptığın, seni bunaltan durumlardan uzaklaş. Yenilik peşinde koş. Bilinmeyene gitmek ve macera yaşamak güzeldir! Risk al hayatta. Riskler de vücudunda adrenalin salgılar. Kendini daha iyi hissetmeye başlarsın.

Aman el alem ne der!!!

El alem, şöyle dursun. Sen merkezde dur. Hayatının merkezi sen ol. Çünkü bu senin hayatın. Herkes bir bir gittiğinde kendinle baş başa kalacak olan sensin. İşte bu yüzden de sen ne istiyorsan nasıl istiyorsan öyle olsun hayatın!

Korkma yeniliklerden... Yeni bir yemek ye mesela daha önce hiç yemediğin...

Yeni bir yer keşfet... Daha önce gitmediğin...

Giyim tarzını değiştir mesela... Ya da saçının modeliyle oyna...

Farklı müzikler dinle, farklı hobi alanları edin kendine...

Burada önemli olan aslında senin kendini keşfe çıkman... 'Ben onu sevmem' diyebilmen için en az bir kere deneyimlemiş olman gerekir. Daha önce yapmadığın, yaşamadığın bir şeyi sevmemen olanaksız bunun için. Önce dene! Denemekten korkma. Belki gerçekten sevmeyeceksin, hoşuna gitmeyecek belki de seni rahatsız edecek... Ama denemeden sevip sevmeyeceğini asla bilemezsin...

İçinde farklı biri yatıyor belki de... Yıllarca bastırmış olduğun öz benliğini sence de artık ortaya çıkarmanın vakti gelmedi mi? Kır zincirlerini, çık dışarı... Otur hayatının merkezine. Sür sefanı, keyfini... O an ne yapmak istiyorsan, nasıl konuşmak istiyorsan öyle konuş. Kimsenin seni yargılamasına ve hatta aşağılayıcı yorumlarda bulunmasına izin verme. Unutma! İnsanlar sen izin verdiğin kadar sana yaklaşabilirler. -bazıları hariç-...

Yazının sonlarına doğru kendini düşün. İstediğin hayatımı yaşıyorsun sence? Nasıl bir sen olmak isterdin? Neler yapmak isterdin? İsteyip de yapamadığın neler var?

Haydi bugün kendini keşfe çık, yarın çok daha güzel olacak!

Yazının devamı...

Kasımda Aşk Başkadır!

Klişelerle giriş yapalım bu yazıya da... Hoş geldin kasım! Hoş geldin yeni aşklar, yeni umutlar, yeni heyecanlar... Hoş geldin...

Bir şeyler yaşamak için günleri, ayları, mevsimleri kullanmayı sevenlerin ayı geldi. Her yerde görmediysek de yakında görmeye başlayacağız bu sözü "kasımda aşk başkadır"...

Kendini sınırlandırma. Bu mevsimler, aylar, günler de olsa... Asla sınır koyma kendine... Aşık olmak istiyorsan kasımı bekleme ya da yazın aşık olduğun kişiyle de kışın devam et... Aşkın yazı kışı olur mu ki yaz aşkı - kış aşkı diye sınırlansın.

Kendine yapabileceğin hedefler koy. Sınırsızca... Ve o hedefleri gerçekleştirmek için de çalış çabala... Şu gün gelsin yaparım, bu gün gelince başlayacağım gibi sözleri yoksay, çıkart hayatından. O an başla hedeflerin için... Daha iyi anlaman için bir örnek vereyim mi? Pazartesi diyetleri... Yeterince açıklayıcı olmuştur sanıyorum bu iki kelime ama yine şöyle söyleyim; pazartesi diyete başlayacağım diyen biri de kendini sınırlandırır. Bu sınırlandırma da aslında geçiştirmedir. O pazartesiler hiç gelmez, o diyete hiç başlanılmaz... Kendini bile bile devam edersin bu davranışa...

Yapma! Sınırlandırma!

Gerçekleşmesini istediğin her neyse bugünden başlamak zorundasın. Bu gün başlamazsan hiçbir zaman başlayamazsın. Çünkü her zaman en doğru zaman içinde bulunduğun zaman ve en gerçek an da o andır... Dün geçti, yarınlar bitmez ama bugün hep bizimle... O halde bu günden başlamak için harekete geç!

Erteleme!

İsteklerini erteleme, bazı isteklerinin zamana ihtiyacı olabilir. Sabret. Sabrederken de isteklerin için bir çaba göstermeyi ihmal etme. Çünkü hayat öyledir ki sen üzerine düşmezsen istediklerini sana getirmeyecektir.

Bir alanda çalışmak istiyorsun ama olmuyor mu?

Sana minik bir tüyo, çalışmak istediğin alanda kendini durmadan geliştir. Kendini öyle bir geliştir ki tercih edilen değil eden ol. Sen seç! Sen kendini hiç durmadan geliştirirsen emin ol bir gün karşılığını alacaksın. Bugün olmasa dahi en kısa zamanda emeklerin yeşerecek ve sana dönecek. Buna inan!

Güçlü ol! Dim dik dur hayatta! Ne istediğini bil. Bil ve hemen bu gün başla istediklerin için. Hala isteklerinin temelini atmadıysan, yeni ayın ilk günü senin için çok güzel bir fırsat.

Fırsatları değerlendir!

Daha iyi bir sen, daha güzel bir hayat için kendin ve isteklerin için çalışmalara başla!

Unutma, isteklerin mevisimi olmaz! Her mevsim senin mevsimin! Kendine inan!

Yazının devamı...

Yarınlar Güzel Olacak!

Yarınlar güzel olacak!

E bugünler de dünlerin yarınlarıysa o zaman bu günler de güzel!

Hoş geldin Polyanna!

Hayat karmaşı içinde kaybolup giderken bazen kendimizi de kaybederiz. Bunalırız. Daralırız. Kaçacak yer ararız.

Yok mu beni kurtaracak ahali? Yok maalesef! Her zaman bir kurtarıcı beklemek olmaz kendini kurtarmayı bilmen gerekir. Seni en iyi sen bilirsin zaten. E olmuyor mu? Olur! Nasıl biliyor musun? Takmayacaksın hiçbir şeyi. "Amaaaan"cı olmak iyidir. İnan bana. Halk arasında 'gamsız' diye de tabir edilen insan tipi olmakta yarar var. Gamsız tam olarak ne demek buradan buyrun:

Türk Dil Kurumu'na göre 'Gamsız':

1. anlamı: Derdi, tasası, üzüntüsü bulunmayan (kimse).

2. anlamı: İnsanı üzen olayları geçiştiren, hiçbir şeyi kendine üzüntü konusu yapmayan (kimse).

Gördün. Nasıl ama çok iyi değil mi! Gamsız olacaksın arkadaş! Boş vereceksin. Boş vermişlik güzeldir boş ver bazılarını ve bazı yaşanılanları. 'Nasıl olacak?' deme; bir de öyle dene. Denemekten ne çıkar, değil mi ama?

Gelecek kaygısı yaşama. Gelecek, bir gün illaki gelecek kaçış yok. O yüzden sen iyisi mi şimdiyi yaşa. Şimdi daha güzel. En güzel an içinde bulunduğun şu an. Kıymetini bil şu anın. Hiçbir şeyin seni üzmesine izin verme. Çünkü sen çok değerlisin. Yarınları çok da takma kafana. Yarınlar hiçbir zaman bitmeyecek, yarınlar hep gelecek. Ve biliyor musun yarınlar güzel olacak, eğer bu günün güzelse.

Yarının güzel olsun istiyorsan bu gününe yatırım yap. Anı yaşa. Bulunduğun anı en iyi şekilde değerlendir. Bir gün pişmanlık duyacaksan bu yaptıklarından dolayı değil henüz yapamadıklarından olsun. Ve yapamadıklarını da yap en kısa zamanda. Ne istiyorsan yap. Nasıl mutlu olacaksan. Ve çok az da ileriyi görmeye çalışmakta yarar var. Şu an güzel gözükenler gelecekte sana zarar da verebilir. İyi düşünmeli doğru karar vermelisin.

Mantıklı olmak güzeldir ama tamamiyle mantık insanı olma. Kalbini dinle. Kalbin seni doğruya götürecektir...

Yazının devamı...

Zamanı Nasıl Doğru Değerlendiririm?


Zaman değerlendirme konusunda birçok kişi aynı dertten muzdarip. "Zaman yetmiyor!"...

Zaman akıp gidiyor, yakalayabilene aşk olsun!

Bir yerden tutmak gerek bu zamanı. Bir ucundan tutmak ve onu bırakmamak. Tutarken de sağlamca kavramak ve savrulmamak gerek... Karışık mı geldi kulağa? Zamanla anlayacaksın... Devam ediyoruz...


Zaman acımasız bir kavram. Beklersin olmaz, beklemezsin yine olmaz. Bazen ne yaparsan yap olmaz! "Zamana bırak." derler, ve ne olur biliyor musun? "Yine Olmaz!"... Olmayınca olmuyor bazı şeyler. Zorlasan da zorlamasan da olacağı yoksa olmuyor. Peki ya ne yapmalı? Olmuyor diye pes mi etmeli? Devam mı etmeli? Yoksa yeni bir yol mu denemeli? Bu saydıklarımdan üçünü de yaşanılan olayın durumuna göre hepimiz gerçekleştiririz. Bir bakmışız pes etmiş az sonra ise hop diye kalkıp tekrar devam etmişizdir. Önemli olan da o hop diye kalkışlar...

"Seni yeneceğim İstanbul!" repliğini bilmeyen az kişi vardır herhalde. Sen de "Seni yeneceğim zaman!" de! Haydi bakalım sen mi büyüksün ben mi! Karşılaştırmaya girersek tabii zaman biraz daha büyük çıkabilir ama ne yapıyorduk? Pes etmiyorduk!



Buraya bak, şimdi başlıyoruz!

Akıp giden zamanda savrulmamak için kendine idealler koymalısın.

İstediklerine ulaşman için planlar yapmalısın. Çok planlı olmak her zaman işe yaramaz ama genel anlamda planlı olmakta da yarar var.

Bolca müzik dinlemeli, kitap okumalısın ve hatta yeni yerler keşfetmelisin. Bunları boş iş olarak görme sakın ha! Bunları yaparken zamanı değerlendirdiğin gibi artı zaman da kazanırsın. Nasıl mı? Kendine yatırım yaparsın. Tüm bunlar gelecek için kendine bir yatırım, kendi gelişimindir.

İnsanları çok fazla kafaya takmamalısın. Herkes konuşur ve birçoğu boş konuşur. Sen yoluna bak, zaman geçiyor!

Az yemeli çokça spor yapmalısın! Dur, gözün korkmasın! Bu sağlıklı yaşam için yapman gereken bir şey. Daha sağlıklı olursan zamanını daha verimli kullanabilirsin.

Mutlaka bir hobi edinmelisin. Hem boş zaman değerlendirir hem de yine kendine yenilikler katarsın. Kişisel gelişim bu zamanda en güzel şey!

Yapmayı en sevdiğin şey neyse onu yapmak için kendine fırsat tanımalısın ve tabii yanında huzur bulduğun kişilerin yanında da daha verimli zaman geçirmeye çalışmalısın. O kişiler hayatın sana birer hediyesi, kaybetme onları!

Doğaya merak sarmalısın mesela. Ağaçları, kuşları ya da uzayı merak etmelisin. Bu merak ile hem zamanını değerlendirmiş hem de yine kendini geliştirmiş olursun. Şahane!

Sevmelisin. Taşı, toprağı, insanı, hayvanı her şeyi... Ve en çok da kendini sevmelisin. Çünkü en değerli sensin ve sen olmazsan tüm bu zaman boşa...



Göz korkun geçti mi az da olsa? Korkma! Tüm bunlar senin iyiliğin, senin için. Aslında korkulacak çok şey de yok. Zamana ayak uydurmak ya da zamanla yarışmak... Yerine göre ikisi de olacak elbet ama sürekli yarış hali seni yoracaktır. Onun için ayak uydurmaya da kendini alıştırmalısın ki olası bir tökezlemede dibe batmadan kalkıp bir süre sonra yarışa devam edebilesin.


Hayat hep bir yarış hali... Güzellik, zenginlik, başarı... Fazla yarış yorar, yoruldun mu biraz da akışına bırak, izle. Her zaman koşmak zorunda değilsin. Yarışa yürüyerek ya da biraz dinlenerek de devam edebilirsin. Kendini yorma. Kendine değer ver. Sen değerlisin.


Hala soruyorsan, "Zamanı nasıl doğru değerlendiririm?" diye;
Nasıl istiyorsan öyle yaşa. Çok da kasma. Bu hayat senin, zaman senin, sen ne istersen, nasıl istersen öyle olacak. Sadece sabır ve çaba... Kendin için en iyisini yine sen bilirsin.



Sağlıcakla kal...


Büşra Fatma GÜLCÜ

Yazının devamı...

Haydi Kızlar, Daha Mutlu Yarınlara...


Başlığı gören feminen, cinsiyetçi bir yazı olduğunu düşünmesin. Bu günü düşünsün. Bu gün, Dünya Kız Çocukları Günü!


Bu gün, 11 Ekim 2012'den beri anılan, kutlanılan bir gün.


Türkiye, Kanada ve Peru'nun girişimleri sonucu, Birleşmiş Milletler'in de kız çocuklarını desteklemesiyle beraber bu gün Dünya Kız Çocukları Günü olarak ilan edildi ve 5 yıldır o şekilde özel programlar yapılıyor.


UNICEF'in açıklamasına göre 5-14 yaş aralığındaki çocuklarda kız çocukları, erkek çocuklarına göre günde toplam 160 milyon saat daha fazla ev işi yapıyor.


Bu açıklamaya bakarsak dışarıda yerli yabancı birçok ailede en çok kız çocukları kullanılıyor, üstelik kendi ebeveynleri tarafından... Evet, ev işlerine destek olmalı çocuklar ama tamamiyle onlara bırakılmamalıdır. Bu hem çocuk sağlığı için tehlike arz eder hem de çocuğu psikolojik olarak etkileyen bir davranıştır.


Sadece Türkiye'de değil tüm dünyada kız çocuklarına karşı aşırı kullanım söz konusu. Kız çocuğu... Çocuk... Bırak çocuğu, çocukluğunu yaşasın...


Eğer dünyaya bir çocuk getirdiyseniz onun bakımı ebeveynlere düşer. Haliyle evde kardeş varsa bebeğe bakma görevi onun değildir. Olmamalıdır. Yardım ayrıdır yapmak ayrı bu ikisi karıştırılmamalıdır...


Kız çocukları da sokağa rahat çıkabilmeliler.


Kız çocukları da okuyabilmeli, kız çocukları da gönüllerince eğlenebilmeliler...

Ve kız çocukları yaşları büyüdüğünde istediği zaman istediği kişiyle evlenmeliler... Zorla olmamalı hiçbir şey... Çocuk gelinler olmamalı... Kaçırılmalar ve ahlaksızlıklar olmamalı...


Korunmalı tüm çocuklar kötülüklerden ve en çok da kız çocukları...


Onlar bizim yarınlarımız. Onlar okuyacak, gelişecek, geliştirecek, özgürce yurt dışına da gidecek, bilim insanı da olacak...


Bazı kesimlerde övünülen erkek çocuğunu doğuran da bir ana... O da bir kadın ve o da bir zamanlar kız çocuğuydu...

Özetle şudur ki kız çocukları yaşamazsa bir toplum yok olur...


Fırsat verin güzelliklere... Yaşasınlar. Güçlü olsunlar hayat karşısında dim dik! Düşüncelerini söylemekten ve savunmaktan hiç korkmasınlar. Kendi kararları olsun. Aşağılanmasın, alay edilmesinler. Okula gitsinler ve daha okul zamanında bir derste başarısız diye gülünüp gururu incinmesin hiçbirinin...


Kız çocukları bizim geleceğimiz...

Evde veya dışarıda çalışmamalı yaşlarının gereği okumalılar, okutulmalılar... Bu da hepimizin desteği ile olacak bir şeydir.


Herkes el ele kız çocukları okula, yaşama...

Haydi Kızlar, Daha Mutlu Yarınlara...

İnanın. Her şey çok güzel olacak...


Dünya Kız Çocukları Günü herkes için kutlu, mutlu, huzurlu, güvenilir olsun...


Sağlıcakla kalın...

Yazının devamı...

Bekleyince Gelir mi?

Bekleyince gelir mi her şey? Beklemeden bilemeyiz ki…

Zaman her şeyin ilacı derler… Her ilaç iyi gelir mi?

Sorular artar, gider… Zaman durmaz geçer… Sen? Sen bu zamanın içinde neredesin? Haydi biraz düşün! Şu anlarda kendine vakit ayır. Yoğunlaş kendinde. Sen kimsin, neredesin, nerede olmak istiyorsun? Sorularına cevap buldun mu? Haydi okumaya devam et!

Yaşam denen koşuşturmacada kendimizi unutabiliriz. Olabilir. Panikleme hemen! Nereden dönsek kârdır diye bakmak lazım. Önce kendini bulmalısın. Sen aslında kimsin? Karakterin nasıl? Çabuk mu sinirlenirsin? Ya da çok duygusalsın ve hemen ağlar mısın? “Güçlüyüm!” diyebiliyor musun? Haydi biraz daha yoğunlaş kendinde…

Kendini bulmak için araman gerekir. Aramak için de kendine zaman yaratman… Ayırman demiyorum çünkü yoğun tempo bir hayatta zaman ayıramayabiliyorsun, onun için kendine zaman yarat! “Bugün benim günüm!” de ve o gün senin günün olsun. Her ne olursa olsun başka hiçbir şeyin olmadığı bir gün… Sen ne istiyorsan ne yapmak istiyorsan onu yap o gün ve düşün… Kendini, yaptıklarını, yapacaklarını, olmak istediğin yeri, isteklerini düşün… Ve tabii ki bu isteklerin için neler yapman gerektiğini… Gözün korkmasın. Bu, senin iyiliğin için. Sen istediğine ulaşabil diye…

Herkesin öncelikleri farklıdır. Senin önceliğin de “sen” olsun. Sen nasıl istiyorsan öyle olsun yaşamın. Hayat her zaman istediklerini altın tepsiyle sunmayacaktır sana ve çabalayacaksın. Kendin için yine sen sunacaksın altın tepsiyi… Evet, destek önemlidir. Ancak unutulmamalıdır ki destekten de önemlisi sensin. Sen motive olunca, inanınca desteklerinle birlikte çok daha iyi yerlerde olacaksın.

Bekleyince gelir mi? Gelir tabii… Her beklediğin bir gün gelir… İş için, aşk için, hayat için… Ne için ne bekliyorsan onu düşünebilirsin. Her neyi bekliyorsan o beklediğin olacak, sana gelecek. Ne zaman biliyor musun? Sen beklemeyi bıraktığın an… Çünkü bir Morphy Kanunu vardır. Hayatta beklediklerin asla o an gerçekleşmez. Taksi beklersin otobüs, otobüs beklersin taksi gelir… Sen ne beklemiyorsan o an karşına o çıkar… Hayatın sürprizi… Senin beklediğin sen onu beklemeyi bıraktığın an gelecek sana… Onun için istemeye devam ama körkütük istemek değil… Biraz da akışına bırakmakta yarar var.

Beklediğinde gelmeyen güzellikler hiç beklemediğin an kapını çalacak.

Sen istemeye devam et.

Her şeyden önce kendini sev. Kendine değer ver. Kimsenin sana değer vermesine ihtiyacın yok. Öncelikle birey olarak tek başına ayakta kalabilmeye önem ver kendinde. Kimseye ihtiyaç duymadan ve muhtaç olmadan… “O, ne der; bu, ne der?” gibi soruları at kafandan. Hiç kimse seni yargılayacak kadar mükemmel değildir. Ve sana bir sır vereyim mi? İnsanlar genellikle birini çekemediklerinde, kıskandıklarında ve kendi başarısızlıklarını kapatmaya çalıştıklarında başkalarını yargılamaya başlar. Yani biri seni yargılamaya başladıysa, sevinmeye başlayabilirsin. Doğru yoldasın! Kendisi başarısız olmuş kişi, başkasının başarılı olma fikrini dahi kabullenemediğinden, kötülemeye çalışır. Böyle bir durumla karşılaştığında kendi moralini bozmak yerine, o kişilerden uzaklaşmalısın. En yakının dahi olsa… Kimsenin seni kırmasına, üzmesine, yargılamasına izin verme… Fikir alışverişi olabilir ama yönlendirme ve yargılama farklı bir şeydir. Bu senin hayatın ve hayatın için en doğru kararı ancak sen verebilirsin!

İstediklerini gerçekleştirme yolunda yanında kimlerin olduğuna dikkat et. Çabuk olmayacak hiçbir şey. Yorulacaksın, düşeceksin, zorluklar peşini bırakmayacak ama sonunda pes etmezsen zafer senin olacak. Ve senin dikkat etmen gereken tek şey o zorlu yolda yanında kimlerin sana destek olduğu kimlerinse yarıda bıraktığı olacak…

Bekleyince gelir mi iş, gelir mi aşk, gelir mi para, gelir mi sevilen?

Elbette gelir…

Yazının devamı...

Merhaba Hayat

Her yeni gün yeni umut demektir. Yeni güne, yeni umutlara, geleceğe merhaba!

Birçok kişide olan bir sorun vardır: Umutsuzluk. İstediğimiz o an gerçekleşmedi mi? Eyvah! Tehlike çanları çalıyor demektir. Hemen bir hayal kırıklığı hemen bir umutsuzluk, çaresizlik alır götürür bizi… Hayata küseriz. Kapatırız kendimizi. Depresyon da derler bir tık ötesine… Hiçbir şeyden zevk almama dönemi başlamıştır artık. Neden mi? Çünkü her şey üst üste gelmiş ve bizi çok yormuş. Hayatımız yolunda gitmiyor (ki aslında yolunda giden hayatımız var, gitmeyen hayallerimiz).

Bir hayat çizdik kendimize ve başrol biziz. İstediğimiz gibi oynuyoruz. Doğrusu, oynamak istiyoruz. Belki başka gördüğümüz hayatlardan belki dizi/filmlerden ya da okuduğumuz kitaplardan… Görüyoruz, özeniyoruz biraz da… Bende de olsun diyoruz. Bizim olmayan hayata ulaşmaya çalışıyoruz. Ama unutulan bir şey var: O hayat bizim değil!

Herkesin bir yolu vardır gittiği… Kimi tozpembe yaşar hayatı (ki bazen de dışarıdan öyle görünür; içi beni dışı seni yakar misali), kimi ise diplerde çukurlardadır… Bazen özenilen hayat sana iyilik getirmeyecek olandır. Bilemeyiz…

Senin hayatın en doğru hayattır. Seçimlerin ise en doğru seçimler. Yaşadığın hayat senin. Sen istediğin için öyle. Bir tık öteye de gidebilirsin, bir tık geriye de… Bu da senin seçimin… Bazen istediklerin mutluluk getirmeyecektir onun için ne kadar istesen de gerçekleşmeyecek hayallerin olacak… Varsın olsun… O an ne yapmak ne yaşamak istiyorsan onu yaşayıp gerisini boş vereceksin… Carpe diem… Anı yaşa… Bırak hayat getirsin sana iyiyi de kötüyü de… İyi karşısında değişmeden durmayı da bil, kötü karşısında dirayetli olmayı da… Hayat… İyisiyle kötüsüyle bizim… Mutluluk da acı da gerek bazen… Acıyı hiç yaşamasaydık mutluluğun kıymeti olur muydu? Yahut hiç acı olmasaydı mutluluk diye bir şey var olur muydu? Acı da mutluluk da birbirinden ayrı düşünülemeyecek duygular… Önce acı sonra mutluluk ya da tam tersini yaşayabiliriz. Ama acıyı, dibi gördükten sonraki yaşanılan zafer çok daha mutluluk verici olur…

Unutmamak gereken bir şey de; boğulmaya başladığın denizde, hızla batarsın. Batmak ölümü getirir aklına, önce çırpınırsın baktın ki çırpınmaların daha çok batırıyor seni “işte şimdi her şey bitti” dersin. Ve güzellikler her şey bitti dediğin anda başlar. Batmışsındır. Dibe kadar batmış… Ama en dibi gördüğünde sert bir zıplayışla tekrar çıkarsın. Hem de öyle bir çıkarsın ki o batmışlıktan, hırsla, inançla… En tepeye kadar çıkarsın. Zirveyi görürsün. Batsan da dibe de çöksen hala hiçbir şey bitmiş değildir. Bu deniz örneğindeki gibi bazen de batman gerekir en tepeye çıkabilmek için. Batman ve çıkmak için çabalaman gerekir. Sonra öyle bir adım atarsın ki sen bile inanamazsın kendine…

Akış önemlidir… Akışa bırakmak gerekir… Baktın olmuyor bakma o yöne, yönünü değiştir. Bir de öyle dene… Ama vazgeçme istediğinden ve inandıklarından…

Bir gün istediğin hayatı yaşayacaksın. Ama bir de şöyle düşün istediğin hayat ya senin hayatın değilse…

İçinde bulunduğun anı sev. En güzel an, yaşadığın şu an… Sevdiklerin yanındaysa boş ver kalanını hiç düşünme… Hayatta en önemli şey sevdiklerinle birlikte huzur dolu olmak. Huzurun varsa tamam, gerisini çok da düşünme. Maneviyat tam olsun kalanı kendiliğinden gelecektir…

Önce iç huzurumuzu bulalım. İç huzura kavuşalım… Elimizdekilerin kıymetini gidince değil elimizdeyken anlayalım… Ufak tefek sorunlara takılmaktansa geniş çerçevedeki durumumuza odaklanalım. Genişten bakıldığında sorun yoksa çok da takılmayalım…

Sağlık her şeyden önce gelir, sağlık içinse huzur gerekir…

“Merhaba hayat” demek önemlidir. Hayatımıza merhaba deyip bazen de yeniden başlamak gerekir. Yeniden tanışırcasına… Merhaba… Merhaba güzel günler…

Yazının devamı...

Bir Hedef Olmalı mı?

Bir hedef olmalı mı? Hedefe göre mi yaşamalı hayatı? Yoksa gelişine savrula savrula akışa mı bırakmalı yaşamı?

Hayatımız sorular, hedefler ve seçimler ile ilerliyor. Maalesef hiçbir zaman tek bir doğru yoktur. Dolayısıyla şöyle yapılmalı, böyle yapmalısınız demek mümkün değildir.

Her kişinin kendi düşüncesi ve karakteri ayrıdır ve her birinin problem çözme şekli de birbirinden farklılık gösterir. Ortaya çıkmış bir sorunda biri çabucak sinirlenip bağırırken bir diğeri sakinliğini koruyarak sorunu çözebilir.

Anlaşıldığı üzere herkes birbirinden farklıdır ve tek bir doğru yoktur. Kimine göre hedef olmalıdır hayatta kimine göre ise zamana bırakılmalı...

Her iki kümeden de biraz alan üçüncü kümemiz var bir de... Biraz hedefli biraz akışçı... Bu kişilerin hedefleri vardır. Hedefleri yönünde çalışmalar yaparlar. Kendilerini geliştirirler. Aynı zamanda da akışa bırakırlar... Evet, hedef var, olmasını istediği bir şey var. Ama sadece hedefe odaklı yaşamazlar. "Hedefim işimde yükselmek yönetici olmak bunun için çalışıyorum, geliştiriyorum kendimi... Olana kadar da akışına bırakıyorum... Zaman beni en doğru yere getirecektir." düşüncesindelerdir. Bu açıdan bakılınca bu kişiler biraz mantıklı biraz da kadercilerdir. Akışa bırakmak bir nevi kadercilik ve teslimiyettir... "Ben yaptım ama gerisi kısmet..." demektir...

Hedefi olmalı mı insanın? Aslında olmalı... Bir hayali bir hedefi olduğu zaman ona göre daha verimli bir yaşam yaşayacaktır... Ev almak, araba almak, zengin olmak, evlenmek, kursa yazılmak, işinde yükselmek, bir meslek sahibi olmak, okulu bitirmek, sınavda başarılı olmak, vs... Bunların hepsi birer hedeftir. Hedeflerini gerçekleştirmek içinse çalışmak gerekir. Görüldüğü gibi bunlar maddi, manevi farkında olmadan herkesin istediği hedeflediği durumlar... Yani aslında hedefim yok diyenin de bir hedefi vardır. En basiti bir ayakkabı, bir giysi almak ister. İstekler de hedeftir. O hedefini alması için para gereklidir. Para için de çalışmak... Öğrenci sınavdan başarılı olmak, okulunu bitirmek ister. Bu da bir hedeftir. Hedef: Sınavda başarılı olmak. Çözüm: Ders çalışmak...

İş için, okul için veya özel yaşam olsun... İsteklerinizin hepsi sizin hedeflerinizdir. Bu hedefleri gerçekleştirmek içinse çalışmak gerekir. Gerek maddi, gerek manevi... Bazen fiziki çalışmak bazense düşüncesel çalışmak olabilir; sonuç olarak hedefe giden yol çalışmaktan geçer...

Hedef, yerine göre plan da olabilir. Yaptığınız planlar, kurduğunuz hayaller, isteklerinizin hepsi sizin hedefinizdir.

Hedefi 12'den vurmak sizin elinizde.

Ne kadar istek o kadar çabuk sonuç... İsteğiniz ve çalışmanızla doğru orantılı şekilde hedefinize ulaşma süreniz belirlenir.

Çok isteyin, çok çalışın, hedefinize çabuk ulaşın...

Hayat koşturmacası içinde sadece çalışmaya kaptırıp kendinizi unutmayın. Biraz da akışına bırakın. Yeri gelsin sürüklenin, savrulun... Düşe kalka ulaşılan zaferler çok daha keyifli sonuç verir.

Özetle, üçüncü kümeden olun... Hem hedefiniz olsun hem de akışa bırakın... İnanırsanız hepsinin altından kalkabilirsiniz. Hedeflerinizi gerçekleştirecek güç içinizde. Çıkmak için doğru zamanı bekliyor.

Yazının devamı...

© Copyright 2025

Türkiye'den ve Dünya’dan son dakika haberler, köşe yazıları, magazinden siyasete, spordan seyahate bütün konuların tek adresi milliyet.com.tr; Milliyet.com.tr haber içerikleri izin alınmadan, kaynak gösterilerek dahi iktibas edilemez, kanuna aykırı ve izinsiz olarak kopyalanamaz, başka yerde yayınlanamaz.