SAĞLIK
YEMEK
ASTROLOJİ
GÜZELLİK

Yıllar içerisinde kadın cildi

1990’lı yıllarda 43 ya da 50 yaşlarında olan kadınların ciltleri ve vücutları, günümüz kadınlarına göre nasıldı hiç düşündünüz mü ?

İki döneme ait ciltler arasındaki en önemli farkı, cildin dokusundaki dönemsel değişimine bakarak anlayabiliriz.

Dermatolojik açıdan cildin yaşını belirleyen en önemli faktör cildin epidermis ve dermis yapısıdır. Epidermis ilk görüşte gözümüze çarpan en üst tabakadır, bu tabaka bize cildin mat ya da parlak veya lekeli ya da kızarık, gözenekleri açık, temiz ya da siyah noktalı veya yağlı gibi özelliklerini gösterir. Dermis tabakası ise, epidermis tabakasının altındadır, iki parmak arasında sıkıştırdığımız cilt dermise ait bilgi verebilir. Sıkı ve sarkması az ciltler parmaklar arasına kolay gelmez, çoğumuz bilir bir çocuk cildinden makas almak zordur. Kolajenden zengin ve son derece sıkıdır dermis.

Bir dermatolog olarak epidermisi nemsiz, gözenekleri genişlemiş ve lekeli olarak değerlendirdiğim zaman ilk olarak güneş hasarını düşünürüm. 1990’lı yıllarda 30-40 yaşlarında olan kadınlar, belki çocuklarına az da olsa güneş koruyucu sürmeye başlamışlardı. Ancak kendilerinin gençliği hatta benim de çok kısa bir dönemim vücudumuza ya cola, havuç yağı sürdüğümüz ya da hiçbir koruyucu sürmediğimiz yıllardı. İşte en büyük sorun, iyiliklerinin yanı sıra aynı zamanda DNA hasarı yapan ve radyasyon olan güneş ışınlarının ciltte; - hem epidermiste hem de dermiste - birikici ve kümelenen hasarlara yol açmasıdır. Üstelik o dönemde cilt altı vitamin enjeksiyonları, hyaluronik asit ile nem aşıları ülkemizde bilinmiyor, belki çok nadir uygulanıyordu.

2000’li yıllar botox enjeksiyonlarının yaygınlaşmaya başladığı; hemen arkasından hyaluronik asit dolgularının takip ettiği yıllar oldu. Bu buluşlar, şu an 40 yaş ve üstüne çok ama çok büyük bir gençlik avantajı sundu. Botox bana göre Nobel’lik bir ilaçtır. Çünkü alın germe dahil yapılan full face lift tarih oldu adeta. Ayrıca erken yaşta botox yaptıranlar için, göz kapağı sarkmasını da önlemek ya da erken yaşlarda yapılan blefaroplasti operasyonlarının sayısını belirgin oranda azaltmak gibi avantajlar yarattı. Doğru ellerde yapılan Neştersiz olan uygulamalara güven arttı. Tabii her yenilikte olduğu gibi ilk yıllar botox ve dolgu uygulamalarında kullanılan dozlar ve işlem bölgeleri kısıtlıydı. Tecrübeler kazandıkça ve paylaşıldıkça ileri botox denilen uygulamalar günümüzün rutin uygulamaları arasına girdi.

Gerek botox, gerek dolgu veya herhangi bir anti- aging uygulaması yaptırmadan önce siz okuyucularımın dikkat etmesi gereken en önemli konu, konusunda uzman anatomi bilgisine hakim bir hekim ile görüşmenizdir. Hekiminizin, ihtiyacınız olan işlemi belirlemesi, hangi sırayla ve ne sıklıkta yapılabileceğini planlaması son derece önemlidir.

Kolajen ve hyaluronik asit dermisin ana bileşenleridir. Cildini beğendiğimiz insanların dermis tabakası sağlıklı yani bu iki bileşeni üretiyor demektir. Ancak yaşam biçimine ve kilo alıp verme ya da doğum yapıp yapmama durumlarına göre değişebilen ihtiyaç, bu iki yapının enjeksiyonlarla desteklenmesini gerektirir. Çok sorulan bir soru ben kolajen hapı içmeli miyim? Ya da ne zaman hyaluronik asit iğnelerine başlamalıyım? Bunu da bir sonraki yazımızda detaylandırayım.

Sağlıklı ve mutlu günler dilerim,

http://betulsengor.com

Yazının devamı...

JLo mu? Shakira mı?

Herkes Bu Soruyu Soruyor !

Sevgili Pembenar okuyucuları, sizin de dikkatinizi çekmiştir. Son günlerde tüm dünya onları konuşuyor. Super Bowl’daki muhteşem performansları ve olağanüstü şovları hala akıllarda. Evet, Jennifer Lopez ve Shakira’dan bahsediyorum. Her iki Latin sanatçı da benim favorimdir. Fiziksel olarak nasıl bu kadar iyi görünüyorlar hiç düşündünüz mü? Elbette, sağlıklı beslenme, düzenli egzersiz ve disiplinli bir hayat en önemli bileşenler.

Peki ya ciltleri ? Bir dermatolog olarak değerlendirecek olursam, 43 yaşındaki Shakira’nın yaşına göre cildini iyi buluyorum. Hareketli yaşamının, sık kilo alıp vermemesinin ona avantaj sağladığı aşikar. Ancak son bir iki yılda yanaklarındaki yumuşamanın sarkmaya meyil yarattığını ve akordiyon çizgilerinin başladığını görüyorum.

Oysa Jennifer Lopez tam bir efsane, 50 yaş ya menapozda ya da premenapozda olunan bir yaştır ve onun yüz ovali keskin, hatları çok belirgin. Lopez, sürekli spor yapan kilo kontrolü olan birisi ve bence yüzü yediklerinden genetik olarak da etkilenmiyor, avantajlı. Shakira’yı bir tık daha fazla tutan biri olarak Jennifer Lopez ile kıyasladığımda, 50 yaşına gelince Shakira’nın aynı avantaja sahip olamayacağını düşünüyorum.

Shakira cildini sıkılaştırmak için kolajen arttırıcı yöntemlere yönelebilir. Kolajen ve çapraz bağsız yani nem amaçlı hyaluronik asit kombinasyonlarını enjekte ettirebilir. Yüzü oval olduğu için, asla yüzünü büyütmemeli. Birkaç sene sonra kulak memesi hizasına yakın az volüm ile dolgu yaptırabilir. Jawline şeklinde, ancak çeneyi büyütmeden yapılacak bu uygulama Shakira nın yüzünü saçlarına doğru lift edebilir

Ayrıca, senede iki defa benim de kendime yaptığım gibi ScarletS yaptırabilir. Bu tip cihazlar mevcut yapıda üretim tetikleyici olarak görev yapar ve yeni kolajen üretimi desteklenir.

Peki 1990’lı yıllara gidelim ve o dönemde 43 ya da 50 yaşlarında olan kadınların ciltleri ve vücutları,

günümüz kadınlarına göre nasıldı? Bunu da bir sonraki yazımda kaleme alayım.

Mutlu ve sağlıklı günler dilerim,

http://betulsengor.com

Yazının devamı...

Yüzümüze Bakım Yapmak Yetmez

Dekoltemiz, yüzümüz gibi her daim, çevresel etkilere özellikle de güneşe maruz kalır. Bu nedenle yüzümüze yaptığımız bakımların bu bölgeye de yapılması gerçek anlamda kendimizle ilgilendiğimizin ve cildimizi önemsediğimizin göstergesidir.

Bir dermatolog olarak boyun cildini değerlendirirken birçok kritere bakıyorum. Cildin yaşı, kuru olup olmadığı, boyun kırışıklarının ne oranda aktif yani görünür olup olmadığı, boynun en üst tabakasındaki lekeler veya kılcal damarların varlığı (yani güneş hasarı) son olarak da eklemli yapısına uygun olarak yatay çizgilenmelerin derin olup olmayışı. Tüm bu saydıklarımın klinik ortamda tedavilerine ek olarak kişinin evde kullanabileceği ürünleri belirleyerek gerekirse yüz anti-aging yaklaşımda olduğu gibi küçük bir check-up sonrası ağızdan alınabilecek gıda takviyelerini belirliyorum.

Dekolte cildinin yaşlanmasındaki en önemli etken güneş hasarı, ikincisi ise yatış biçimine bağlı gelişen yatak (baskı-preslenecek) çizgileridir. Özellikle dekolte cildinin en üst tabakasındaki güneş hasarını gideren tedaviler sayesinde büyük ölçüde gençleşme etkisi görmek mümkün. Bu tedavilerin başında çok yeni bir işlem olan- ki bence mucizevi sonuçlar veren- PB Serum geliyor. PB Serum, başka bir deyişle EnzimatikHA, ciltteki eski ve kısalmış kolajen liflerin temizlenmesini sağlayarak cildin serbestleşmesine ve dolayısıyla kırışmış cildin düzelmesini sağlar. Bu yöntem yeni kolajen yapımını uyararak cildin yeniden restore edilmesini ve dalgalı cilt görünümünün iyileştirilmesini hedefler. EnzimatikHA, içerisinde bulunan hyaluronik asit, cildin derinden nemlendirilmesini sağlayarak, cildin hücrelerinden olan fibroblastların yeni kolajen üretmelerini tetikleyebilir. Ayrıca hyaluronik asitin kendisi de güçlü bir hücre uyarısı yaparak yeni hyaluronik asitlerin üretimini arttıran, adeta kendi kendinin de çoğaltılmasını sağlayan güçlü bir maddedir. İçinde üç çeşit enzim vardır, bunlardan kollajenaz enzimi, yeni kolajen yapımını uyarır, lipaz enzimi yağ hücresinin içindeki yağların eritilmesini sağlar ve liyaz ise şekerlenmeyi azaltarak ödemi çözer.

EnzimatikHA sadece dekolte bölgesinde değil, selülit tedavisinde, ayrıca karın bölgesinde ve kollarda da etkilidir. Kollajenaz içeriği sayesinde eski ameliyat izlerinde, yanık izlerinde ve keloid tedavisinde de kullanılır.

EnzimatikHA sonrasında IPL tedavisi öneriyorum. IPL yoğun atımlı bir ışık tedavisidir, soft lazer olarak da anılır. Dekoltedeki kahverengi çil sanılan güneş lekeleri yaşla beraber giderek çoğalır birbiriyle birleşir ve büyük lekeler haline gelir. Ayrıca ince olan bu cildin güneşe ve ısıya olan duyarlılığı yüzünden kılcal damarları yüzeye çıkarak burayı olduğundan daha hassas ve kızarık hale getirir. IPL tedavisi sayesinde her iki sorunu da tedavi etmek mümkündür. Son olarak, nem aşısı uygulamak büyük oranda cildin gözle görünür şekilde yenilenmesine ve nefes almasına olanak verir.

Mutlu ve sağlıklı günler dilerim,

http://betulsengor.com

Yazının devamı...

Boyun Bölgesi Bakımı

Değerli okuyucularım, bir çok hemcinsimin ortak sorunu güneş hasarı, yaşlanma, yatış biçimi gibi pek çok nedenden dolayı boyunda oluşan deformasyonlar. Bilinenin aksine, artık bu sorunun çözümü hiç de imkansız değil. Teknolojide yaşanan gelişmeler sağlık, güzellik ve anti-aging alanında da her geçen gün yeni ve güzel haberler vermemize vesile oluyor.

Öncelikle boyundan bahsedeyim. Çene kemiğine boylu boyunca yapışık olan platisma isimli kas, adeta boyunluk gibi tüm boyun cildi boyunca aşağıya doğru inerek dekoltenin başlangıcını oluşturan köprücük kemiğine yapışık olarak bulunur. Bu kas yerçekimine paralel davranarak yüzün zamanla aşağı sarkmasına da neden olur.

Evde uygulayacağınız boyun bakımları bir yere kadar deformasyonu geciktirmeye katkıda bulunur. Mesela, öncelikle temel olarak her duş sonrası sevdiğimiz bir yağ ile bebe yağı da olabilir, boyun ve dekolte cildimizi hafifçe yağlamak oldukça etkilidir. Yüzümüze sürdüğümüz ürünleri, güneş koruyucu da dahil, boynumuza da sürebiliriz. Ayrıca hasar derecesine göre, boyun için özel üretilmiş krem ve serumlara da başlayabiliriz. Bu ürünler genellikle peptid, büyüme faktörü veya DMEA isimli sıkılaştırıcı özellikte olabilir. Ancak bunların dışında C vitamini, kuşburnu, gül veya üzüm çekirdeği gibi organik içerikli serumlar da kullanabiliriz. Amacımız bu ince cildi yoğun olarak nemlendirmek çünkü.

Hızlı kilo alıp-vermek veya ağır sporlar yüzünden boyun cildi daha fazla kırışık görünebilir. Boyun bölgesinde yoğun kırışıklık söz konusu ise, klinik ortamında uygulanan daha kapsamlı tedaviler gerekir. Bu durumda öncelikli olarak ScarletS öneririm, yatay ve oluk şeklindeki çizgilerin azaltılması amacıyla altın iğneli radyo frekans yani ScarletS oldukça yüz güldürücü sonuçlar veriyor. 0,5 – 3,5 mm‘ye kadar cilt altına iğnelerle tek seferde inebilen bu sistem, geçtiği bölgenin tamamına radyofrekans enerjisi verir. Kişinin ihtiyacına göre yaklaşık 40 dakika süren uygulamanın sonrasında günlük hayata devam edilebilir. Kendim için de tercih ettiğim bu yöntem hakikaten gözle görülür şekilde fark yaratıyor.

Ek olarak platisma kasına çok noktalı homojen olarak uygulanan botox sayesinde boyun cildindeki boylamasana oluşan büzülmeler rahatlar ve ince kırışıklıklar belirgin ölçüde azalır. Son olarak da nem aşısı uygulamaları ile ihtiyaca göre kombinasyon tedavileri yapılabilir.

Artık cerrahi dışında da boyun için yapabileceğimiz neştersiz uygulamaların oldukça başarılı sonuçlar vermesi beni hem bir doktor olarak hem de bir kadın olarak çok mutlu ediyor.

Sağlıklı günler dilerim,

http://betulsengor.com

Yazının devamı...

Folik Asit Herkes İçin Gereklidir

Özellikle biz kadınlar folik asiti, hamilelik döneminde ilk üç ayda, hatta kadın doğum doktorumuza hamile kalmayı düşündüğümüzü söylediğimizde kullanmaya başlatıldığımız bir vitamin olarak biliyoruz. Folik asit aslında B grubu bir vitamindir. B grubu vitaminler arasında en önemlilerinden birisidir. Çünkü görevi çok ciddidir. Hücrelerin üretim aşamalarında folik asite ihtiyaç vardır. Hamilelik hücresel üretimin en fazla olduğu dönemdir. Özellikle bebeğin omurgasının tamamlanması ve üzerini örten cildin de tamamlanması için folik asite ihtiyaç vardır. Nöral tüp defekti olarak bilinen omurganın kapanma kusuruna bağlı olarak ortaya çıkan hastalığı folik asit alımı sayesinde engelleyebiliyoruz.

Vücudumuzun diğer önemli bir yapısı da sinirlerdir. Sinirleri, ancak birşeyi cildimiz ile hissederken yani dokunma, ağrı, sıcaklık, soğukluk hissi gibi temaslar sırasında hatırlarız ve varlığını anlarız. Sinirler tüm bilgileri ileten uyarı sistemidir. Beyin ile ilişkili ve omurgamızdan kökler halinde sağlı sollu çıkarlar tüm cilde yayılarak parmak ucuna kadar uzanırlar. Ne yazık ki sinir kesildiği zaman çok zor ve uzun zamanda iyileşir. İyileşme sırasında da myelin kılıfı denilen kılıfın üretilmesi gerekir. Bu kılıf sinirin koruyucu kılıfı olup folik asite ihtiyaç duyar. Ayrıca, folik asit cildimiz için de önemli bir ihtiyaçtır.

Küçücük bir hücre iken bile folik asite ihtiyaç duyulur. Hücre içindeki DNA denilen genetik şifremizdeki amino asitler folik asiti kullanarak bir araya gelmektedir. Yani bizim DNA’mızın onarımında da folik asite ihtiyaç vardır. Peki DNA üretiminde ve RNA denilen çok önemli bir protein öncüsünün onarımında ve üretiminde önemli olan bu vitamini ben neden konu ediyor olabilirim? Çünkü çok önem verdiğim kollajen ve elastik lif gibi kırışıklık önleyen proteinler DNA ve RNA sayesinde üretilirler. Dolayısıyla bu üretimin eksikliğinde etkili olabillen folik asit ve benzeri vitaminlerin yerine konması benim için oldukça gerekli ve önemlidir.

Oysa folik asit koyu yeşil yapraklı sebzelerde, yumurtada, bazı baklagillerde ve kuruyemişlerde oldukça bol miktarda bulunur. Bundan 4-5 yıl önce katıldığım, metabolizma ile ilgili olan bir toplantıda gıda mühendislerinin ilginç bir açıklaması olmuştu. Roka gibi çok sık bulunabilen, toprakta kolayca yetişen koyu yeşil yapraklı bir sebzede folik asidin yüzde 80 ler oranında azaldığının saptandığını bildirmişlerdi. Tabii sadece rokada değil, günümüzde sanayileşme arttıkça birçok besinde besin değerlerinin azaldığını, vücudun ihtiyacını karşılayamayacak değerlerde olduğunu artık biliyoruz. Ben çok sağlıklı besleniyorum demek için, sebze, meyve, et, tavuk, süt, buğday ve birçok gıdayı ve hayvansal ürünü kendi bahçenizde, kendi ellerinizle denetliyor ve yetiştiriyor olmanız gerekiyor.

Folik Asit Eksikliği Nelere Yol Açar?
Folik asit eksikliğinde ciltte nemsizlik, egzama, ağız içinde yaralar, dilde yaralar, megaloblastik anemi dediğimiz kan hücrelerinin üretiminde azalma, dolayısıyla kansızlığa bağlı yorgunluk, saçlarda pigment kaybı-grileşme, büyümede yavaşlama, zona gibi sinir ucu iltihaplanmalarına yatkınlık, bacaklarda uyuşma, ciltte yanma şeklinde görülen nöropatiler görülebilir.

Günlük beslenmemize ek olarak 400 mikrogram folik asit almak eksikliğin oluşmasını engelleyecektir. Ancak kan testi sonucuna göre, gerekirse 4-5 miligrama kadar çıkılabilir.

Yazının devamı...

Kontrollü Travma ile Cildiniz Gençleşiyor

Özellikle 40’lı yaşlardan sonra kadınların yüz ovali dediğimiz çene hattında yumuşama başlamakta, boyunda gevşeme ve çizgilenmeler ile hafif bir gıdı ortaya çıkmaktadır. Dudak kenarlarındaki ciltte dalgalı bir görünüm ve gevşeme, yine dudak çevresinde ince çizgilenmeler (sigara içsin veya içmesin) belirmektedir. Cildin yaşlanmasında iki önemli etkenden söz edebiliriz.

İç etkenlerden en başta geleni strestir. Öyle ki, vücudumuzun doğal kortizon üretimini olumsuz yönde etkileyerek bazen sivilce çıkarmamıza, bazen şişkinlik (ödem) sorunu yaşamamıza, hatta kabızlık, saç dökülmesi, egzema, uçuk gibi birçok soruna neden olur.

Dış etkenler ise en az iç faktörler kadar önemlidir. Aktif veya pasif sigara içiciliği, beslenme kalitesi (organik besin- gerçekliği), uyku düzeni, düzenli mide-barsak sistemi (beslenme ve içsel), hava kirliliği, Ultraviyole ışınları gibi birçok sebep sayılabilir. Kaldı ki ultraviyole ışınları tüm etkenlere bedeldir. Ultraviyole bir radyasyondur ve inanılmaz yaşlandırıcı etkilere sahiptir. Birçok dermatoloji literatüründe malign melanom ve diğer cilt kanserlerinin ilk nedenidir. Hava kirliliğinin de cildimiz üzerindeki deformasyonu tahmin edeceğinizden çok daha fazladır. ,

Peki günümüz koşullarında bizi en çok etkileyen problemlerden biri olan hava kirliliğinin cildimiz üzerindeki deformasyonunu ne kadar dikkate alıyoruz? Nasıl bir çözüm uyguluyoruz tüm bunlara açıklık getirmeden önce cilt nedir ve nasıl beslenmelidir?

Cilt, çeşitli görevleri olan hücrelerden ve bu hücrelerin içinde yaşadığı destek dokudan, damarlardan, sinirlerden, pigmentlerden ( renk maddeleri-melanin ) zengin büyük bir organdır. Hatta vücudumuzun ortalama yüzey alanı ile ilişkili olarak en büyük organıdır, dışarıyla temasta olduğu için de en savunmalı organıdır. Bir o kadar da ısı yalıtımı görevi olan, terlemeyle toksinlerden arınmayı sağlayan en önemli detoksçumuzdur.

Cildin en üst tabaka hücrelerinden oluşan yapı epidermis olarak bilinir. Buradaki hücreler epidermisin en alt sırasındaki bazal tabakadan üretilerek yukarıya yollanır. Dolayısıyla üst tabakalardan hücre döküldüğü zaman veya kontrollü travmalar sonrasında cildimiz alarma geçerek sağlıklı yeni hücre üretir. Bu durumdan kontrollü olarak yararlanarak hücre üretimini canlı tutabiliriz.

Cildimizi ihtiyaçlarını bilerek beslemeliyiz. Cildin hücrelerinin kullandığı ama yaş almakla beraber hücrelerinin üretimini azalttığı şeyleri ona vermeliyiz. Bunlar arasında en önemlisi iyi bir dolaşım için beslenme ve uykudur. Cilt hücrelerinin ürettiği destek (bağ) dokunun ana maddesi hyaluronik asit, kollajen ve elastik liflerdir. Bu maddelerin üretimi için hücrelerin ihtiyacı olan C vitamini, D vitamini, demir dolayısıyla oksijen ve enerjidir. Cildin enerjiye ihtiyacı vardır. Metabolizmamızın dengesi vücudumuzun dengesidir. Cildimiz vücudumuzun aynasıdır aynı zamanda. Dengeli ve enerjisi iyi bir vücut ve iyi bir cilt için hücre içindeki mitokondrilerimize kadar hitap edebiliriz. Egzersiz, coenzim Q10, resveratrol ve cillte glikasyonu (şekerlenmeyi) azaltan düşük doz metformin ile antioksidanlar sayesinde de bu enerjiyi arttırabiliriz. C vitamini, folik asit ve B vitamini kullanabiliriz.

Cildi uyaran uygulamaların başında üzerine yoğunlaştığım hatta kendimde de sonuçlarını gözlemlediğim iğneleme yöntemleri geliyor. Bu uygulamaların arasında cilde kontrollü ve etkili uyarıyı yapan mikro altın iğneli radyofrekans ile kişinin cildinin rengine, kalınlığına, üzerindeki hasar oranına, kılcal damarına veya gözenek yapısına uygun dozlarda ve derinliklerde küçük iğneler ile radyofrekans verilir. Radyofrekans yönteminde ciltte uyarı amaçlı düşük dozlar sayesinde bilerek ve isteyerek kontrollü travmalar yaratılır. Bu travmalar bizim yarattığımız geçici hasarı iyileştirmek için cildin çaba sarfetmesini ve kendine gelmesini sağlar. Beraberinde kombine edilen diğer uygulamalar ile bu etkinin daha sağlıklı ve kalıcı olmasını sağlamak da mümkündür. Benim tercihim özellikle altın iğne radyofrekans uygulaması ile eş zamanlı yaptığımız PRP uygulamasıdır. PRP kişinin kendi kanından elde edilen plazmadır ve bu nedenle kendinden kendine yani otolog bir uygulamadır. Avantajı ise hücrelerden zengin ve alerji riski olmayan bu tanıdık iksirin (kendi kanımız) travma bölgesine hizmet edecek destek hücrelerin verilmesidir. Cilt mikro altın iğneli radyofrekans ve PRP ikilisi ile hemen aynı gün canlanır ve görsel olarak fark edilir etkiler aynı hafta gözlenir. Ancak biz dışardan görmesek bile cilt altında tamir yaklaşık 3 hafta boyunca devam eder ve cilt giderek daha sağlıklı ve taze görünmeye başlar. Bu arada dışarıdan sürülen kremlerin emilimi dolayısıyla etkisi artabilir. İçeriden de içtiğimiz suyu oraya daha fazla götürecek hızlı bir dolaşım olduğu için ciltte canlanma hızlanır. Tabii hastalarıma önerdiğim bazı kişiye özel beslenme önerileri ve vitaminler de var, elbette onların da olumlu etkileri yadsınamaz.

Altın mikro iğneli radyofrekans uygulaması iki veya üç seans yapılabilir. Uygulama sıklığı ilk başlayanlar için ayda bir ancak idame amaçlı ise 6-12 ayda bir olarak planlanabilir. Yapıldığı gün 1- 2 satte tamamen geçen bir kızarıklık olabilir. Kanama, kabuklanma, şişme ya da morarma genellikle görülmez. Bu arada altın iğne radyofrekans uygulanan cilde eş zamanlı yapılan PRP de iğnesiz bir şekilde uygulanmaktadır. Çünkü zaten 1-2.5 mm lik mikro iğneler sayesinde cildimiz herşeyi emmeye hazırdır. Ayrıca kılcal damarlarda hafif koagülasyon (dağlama) etkileri sayesinde ciltteki kızarıklık ve yüzeyel damarlarda da iyileştirici etkileri vardır.

Bu yöntem sayesinde hekim cildin özelliğine ve ihtiyacına göre önceden belirlediği doz ve derinlikte kontrollü bir travma yaratıp, oluşan hasarın cilt tarafından onarılmasını sağlar. Cildi güneşten hasar görmüş kızarık ve lekeleri olanlarda, gözenekleri belirgin ve yağlı olan ciltlerde, kırışıklıkları olan ve dolgu ya da toksin yaptırmak istemeyenlerde, dolgu ve toksin yapmalarına rağmen ciltlerinde sarkma ve yumuşaklık olan ciltlerde, rozace (gül hastalığı) veya kılcal damarları yüzeyde olan ciltlerde tek başına veya diğer tedavilerle kombine edilerek uygulanabilir.

Özellikle neştersiz tarafta seçilmesi gerekiyorsa; altın iğneli radyofrekans yöntemi ve PRP ikilisi oldukça başarılı bulduğum ve kendime de uygulattığım bir yöntem. Tabii ki kombine tedavilerin yanı sıra, uygulama sonrası düzenli olarak kullanılması gereken destek ürünlerin ve kremlerin de önemli bir yeri var. Çünkü her zaman söylediğim gibi ‘cilt uyarılmazsa yaşlanır’. Cildinizi tanıyın ve doğru zamanda doğru ürünler ve yöntemlerle cilt sağlığınızı koruyun.

Sağlıklı günler dilerim,

Dr.Betül Şengör

Yazının devamı...

Yaz bitmeden ameliyatsız incelmenin ve bölgesel fazlalıklardan kurtulmanın yolları

İster erkek, ister kadın hepimizin ortak sıkıntısı spor ya da diyetle kurtulamadığımız fazlalıkları deniz mevsimi gelince nasıl saklayacağımız. Kısa zaman içinde gözle görülür bir değişiklik olmayacağını düşünüyoruz, aslında yanılıyoruz. Kişinin vücut yapısına ve bölgesel fazlalıkların oranına göre ameliyatsız çözümler kısa bir süre içinde olumlu sonuçlar verebiliyor. Tek bir yöntemin yeterli olmadığı durumlarda ise, farklı teknoloji ve tedavilerin kombine edilmesi söz konusu.

Bu durumlarda, bölgesel incelme ve bölgesel zayıflama konusunda tecrübe sahibi hekimlerin görüşü alınarak kombine bakımların yararlı olacağını kendisinde de deneyimlemiş bir doktor olarak öneriyorum. Bölgesel inceleme ve zayıflama multidisipliner bir iştir. Çünkü tek başına diyet ile ya da tek başına spor ile hatta tek başına cihaz uygulaması ile sonuç alınamayabiliyor ki bu konu hep güncelliğini koruyor.

Bölgesel zayıflama ve incelme için ameliyatlı çözümlerin başında liposuction gelir. Ameliyatsız çözüm arıyorsak teknolojik estetik sektöründe birçok cihaz ve yöntem vardır. Peki kendimize uygun olanı nasıl seçebiliriz? Bu sorunun cevabı için bu yazıyı kaleme aldım.

AMELİYATSIZ BÖLGESEL ZAYIFLAMA VE İNCELMEDE LAZER LİPOLİZ

Eğer vücudumuzun belirli bölgelerinde daha fazla yağ depolanmaları oluyorsa, o bölgeye lokal etkili olan ameliyatsız çözümler önerilmektedir. İlerleyen cihaz teknolojileri sayesinde uygulanacak bölgede yağ hücreleri hedef alınırken o bölgenin cildinin de aynı zamanda yenilenmesi yani cilt sıkılaşması hedeflenir. Şöyle bir örnek verebilirim. Göbek çevresinde göbek deliğinin üstünde veya altında ya da iki yanında simit gibi (lovehandle) fazlalıkları olan kişilerde liposuction yapmadan hem de vakum içermeyen etkili bir uygulama idealdir.

Ameliyatsız bölgesel incelme ve bölgesel zayıflama için geçmişten günümüze gelen ultrasonik ses dalgaları, yağ hücrelerine hasar veren soğuk lipoliz ve hatta iğneli olup lipoliz (yağ eritme) etkili doktor enjeksiyonlarını da deneyimlemiş bir hekimim. Bu nedenle bir cihazın vücut üzerinde yan etkisi olmadan kısa ve uzun vadede vücudun cildinde herhangi bir istenmeyen etki oluşmasına neden olmayacak en etkili uygulamayı seçebiliyorum. Peki neden lazer lipoliz? Eğer liposuction gibi etkisi olan ancak ameliyat olduğu için bu yöntemi tercih etmeyen bir hastamın bölgesel zayıflamaya ihtiyacı varsa, öncelikle cildi vakumlamadan (ki sarkmayı tetikleyebiliyor) yağ hücrelerinin zarını hasarlamasını hedeflerim.

Gerek soğuk gerekse sıcak uygulamaların ortak amacı budur. Yağ hücreleri kolayca parçalanabilirler. Ancak miktar olarak zarar vermeyecek maksimum yağ parçalanması için lazer lipoliz çok uygundur. Ameliyatsız bölgesel zayıflama ve incelme yöntemi olarak bilimsel ortamda etkinliği onaylanmış, güvenliği ile ilgili sertifikası olan bu yöntem ile incelmek mümkün olmaktadır. Lazer lipolizde beğendiklerim; · Vakumu yok dolayısıyla kılcal damarlara zarar vermiyor ve cildin sarkmasını tetiklemiyor · Cildin ilk 2-3 cmlik alanını önceden 3-4 dakika soğutuyor olması cildin yanmasını önlüyor · Yağ hücrelerini yaklaşık 47 C’ye kadar ısıtarak komşu yağ hücrelerine maksimum miktarda ulaşabiliyor bu sayede diğer teknolojilere göre daha fazla yağ hücresi aynı seansta etkilenebiliyor.

· Cildin altına verilen lazer dalgaları cildin üstteki dermis dediğimiz kollajen ve elastik liflerin üretildiği tabakaları da üretim yönünde tetikleyerek bölgesel sıkılaşma yapabiliyor.

· Bu işlem ile vücut sistem olarak yük almıyor. Vakum ve soğuk olmadığı için morluk ve ciddi şişlikler de olmuyor

· Parçalanan yağ hücreleri sistemik dolaşıma katılarak idrar ve dışkı olarak atılıyor Ameliyatsız incelme bölgesel zayıflama gibi yöntemlerde yağ hücrelerindeki erime ve bölgesel incelme etkileri 3. haftadan sonra başlar. Çünkü ilk 3 hafta işlem gören bölgede dolaşım tetiklendiği için artmış, kan dolaşımı buraya yönelmiş ve çöpçü hücrelerden oldukça zengin bir ortam vardır. Bu da vücudun bu bölgesinde hafif bir ödem olarak kendini gösterir.

Ödemin çözülmesi için içtiğimiz su miktarını 1 litre olarak arttırmakta fayda var. Ayrıca imkanımız varsa masaj yaptırmak ve yürüyüş yapmak önerilebilir. Her zaman kendisine bakmak zorunda olan bir mesleğim olduğu için ben de tüm bu saydıklarıma dikkat ediyorum bölgesel de olsa zayıflamak ve incelmek istiyorsak emek vermeliyiz. Kendimizi bu konuda motive etmeliyiz.

Kendimizi görmek istediğimiz şeklimizle hayal etmeli ve hedefe odaklanmalıyız. Arada yediğimizi içtiğimiz kaçırdıysak battı balık yan gider demeyip ertesi günlerde daha az yemeli daha fazla spor yapmalı ve su içmeliyiz.

Sevgiyle kalın sağlıklı olun Dr.Betül Şengör

Yazının devamı...

Selülite Tek Bir Tedavi ile Dur Demek Mümkün Değil. Çözüm Doğru Kombinasyonda !

Kilolu ya da zayıf farketmeksizin kadınların önemli bir problemi olan Selüliti, tek bir tedavi yöntemi ile çözmek ne yazık ki mümkün değil. Öncelikle selülitin tanımı ile tedavisi arasında doğrudan ilişki kurmak gerek. Selülit, cildin hemen altındaki cilt altı yağ dokusunun, yukarısındaki gevşemiş olan bağ dokusuna doğru çıkıntılar şeklinde yağ toplanmaları sonucunda oluşan; kapitone düzensiz bir doku görünümüdür. Hormonal sebepler, dolaşım kusurları, dolaşımı etkileyen kötü beslenme (sigara, tuzlu, şekerli besinler), hareketsizlik, doğru kas gruplarının çalıştırılmaması, bölgesel yağlanmanın baskısı (basende fazlalık), cildin bağ dokusunun yaş ilerlemesiyle ve uyarı eksikliği nedeniyle gevşemesi gibi nedenler selülite neden olurlar. Aslında bebeklerde bile karşılaşılan selülit cildin bağ dokusunun yumuşaklığının sonucudur ve zamanla düzelir. Ancak ergenliğin başlamasıyla birlikte hormonların hızla artışı selülitin oluşumuna zemin hazırlar. Bu dönemde spor alışkanlığı olan kişilerde selülit yerleşmez ve iyileşir. Ancak tam tersi hareketi az olan ve kilo almaya başlayan ergenlerde ise selülit yerleşir. Bu durumda selülitin aslında yaş ile de ilgisi olmadığını belirtmekte fayda var.

Peki çözüm nedir? Öncelikle beslenmemizde tuzu şekeri azaltıp suyu içtiğimizden en az 1 litre arttırarak selülitin nedenlerinden en önemlisini çözebiliriz. Ayrıca karanfil, tarçın, biberiye ve zencefil gibi dolaşıma dost olan baharatları da hayatımıza katmak uygundur.

Ayrıca, hormonal olan sorunların çözümü için doğum kontrol haplarını mecbur değilsek içmemeli, içmek zorundaysak kanı sulandırıcı özellikteki vitaminlerin beraberinde içmeliyiz. Adet öncesi ve sırasında selülitlerin belirginleştiği doğrudur, çünkü bu dönemde dolaşımı selülit aleyhinde etkileyen progesteron hormonu aktiftir. Benzer şekilde polikistik over hastalığında da sözkonusu hormonda artış olur ve tedavisi için doğum kontrol hapı kullanmak gerekir. Kistik durumlarda haplar ne yazık ki selüliti arttırır. Her şeyde olduğu gibi bu durumda da hormonlar için demek doğru olacaktır. Gereken doz ve sürede tedavi edilirse, tedavi sonlandığında selülit durumu da düzelir.

Aslına bakarsanız, en iyi egzersiz yürüyüştür. Çünkü yürüyüş, sakindir, aşırı olarak lokal kas çalıştırılması söz konusu değildir ve ödeme neden olmaz, aynı zamanda kalp dostudur. İlave olarak bacak arkasını geren yoga ve pilates gibi sporların selülitin olduğu bölgede bağ dokusuna yansıyan ciltte germe etkileri vardır.

Bacaklardaki dolaşımın rahatlatılması için yapılan uygulamaların amacı, sırası ve doğru kombine edilmesi çok önemlidir. Bölgesel yağ fazlalıkların olduğu alanlarda daha fazla ödem olur ve bu bölge yüzünden dolaşıma baskı olur. Bu durumda öncelikle bölgesel yağlardan kurtulmak gerekir. Bu amaçla ciltte en sağlıklı olan uygulama ‘lazer lipoliz’dir. Ameliyatsız liposuction olarak bilinen bu yöntemin en önemli avantajı vakumsuz olması ve aynı zamanda cildi sıkılaştırarak yağ yakmasıdır. Genellikle tek seans olarak uygulanmasının ardından, bir ya da iki hafta sonra ‘radyofrekans’ yöntemi ile de cildin dolaşımının arttırılıp, sıkılaşması için tetiklenmesi doğru olacaktır. Yine vakumsuz olan bu yöntemde son teknoloji sayesinde radyofrekans yanına infrared ilave edilmiştir. ‘Velashape’ teknolojisinin uygulama seansları haftada bir toplam 4 seanstır. İleri derecede selüliti olanlarda tüm bunlara ek olarak, yine dolaşımı hızlandıran ve cildi sıkılaştıran vitamin kokteyllerinin mezoterapi tekniğiyle uygulanması başarılı sonuçlar verir.

Mutlu ve sağlıklı günler dilerim

Yazının devamı...

© Copyright 2025

Türkiye'den ve Dünya’dan son dakika haberler, köşe yazıları, magazinden siyasete, spordan seyahate bütün konuların tek adresi milliyet.com.tr; Milliyet.com.tr haber içerikleri izin alınmadan, kaynak gösterilerek dahi iktibas edilemez, kanuna aykırı ve izinsiz olarak kopyalanamaz, başka yerde yayınlanamaz.