SAĞLIK
YEMEK
ASTROLOJİ
GÜZELLİK

YILLIK CİLT BAKIM RİTÜELİ

Mevsimler gelip geçiyor ve değişen hava koşullarıyla cildin ihtiyaçları da farklılık gösteriyor. Üstelik sadece havayla değil, içinde bulunduğumuz yaş, cilt tipi ve durumuyla da değişkenlik gösteriyor. Bu nedenle cilt bakımı dendiğinde kişiye özel bir program önem arz ediyor. Ancak belirli çerçeveler, her birimiz için aynı önemi taşıyor. Öte yandan, sürekli bir değişim içinde olan ve kendini yenileyen teknolojiyle arzu edilen cilde sahip olmak, gün be gün kolaylaşıyor. Bu yadsınamayacak destekle, bizlerin atacağı istikrarlı adımlar, en değerlimiz cildimizi korumayı kolaylaştırıyor. Bu nedenle bu yazımda yıllık cilt bakım ritüelini oluşturan temel taşları alt alta koymak ve sizlere sunmak istedim.

Yaz mevsiminden taze çıkmış, oldukça yorulmuş, nemsiz kalarak kurumuş ve neticesinde yeni lekelerle boğuşmak zorunda kalmış ciltler için en iyi ödül bitkisel peeling, yani soyma olacaktır.

Bu işlem, birçoğunuzda tedirginlik uyandırıyor. Ancak yanlış yapılan ya da yanlış zamanlarda uygulanan her yöntem başarısızlıkla ve hatta istenilmeyen etkilerle sonuçlanıyor.

Peeling işleminin amacı, cildin en üst tabakasında yapılan bir soyma işlemidir ve bu şekilde lekeleri, akne izleri ve ince kırışıklıklar gibi birçok cilt problemini en aza indirgemek hedeflenir. Ancak sonbahar ve kış mevsimlerinde uygulanabilecek bu yöntem sonrası cilt, güneşten ve gün ışığından ivedilikle korunmalıdır. Soyma işlemindeki altın prensip, işlem sonrası cildi koruma altına almaktır.

Lekelerle mücadelede leke mezoterapisi

Peeling haricinde alternatif çözümler arayanlar için risksiz ve güzel bir uygulama olan leke mezoterapisi, tedavide kullanılan, C vitamini, multivitamin kokteylleri, traneksamik asit ve glutatyon gibi bazı etken maddelerin lekeli deri alanına ince ve küçük iğnelerle enjekte edilerek tedavi edilmesidir.

Leke mezoterapisi başlangıçta 1-4 hafta aralıklarla başlanıp yaklaşık 4-6 seanstan sonra 5-6 ayda bir tekrarı yapılır.

Mevsim geçişlerinde mezolifting

Cilde ihtiyacı olan besin maddelerini vermek üzere tasarlanmış bu anti-aging tedaviyle cildi daha taze, parlak ve nemli hale yani olması gereken sağlığına kavuşturabiliriz. Yüz mezoterapisi, yani mezolifting tedavisinin güzelliği, içerdiği vitamin ve minerallerin yani cilt altına enjekte edilecek karışım kokteylinin kişiye ve cildin ihtiyaçlarına göre düzenlenebilir olmasında gizlidir. Seans sayısı, cildin ihtiyacına göre belirlenmekle birlikte, düzenli olarak senede 1-2 kez tekrarlanacak mezolifting uygulamasıyla küçük ve ince kırışıklıklara çözüm bulur. Bir de henüz oluşmamış yaşlılık belirtilerinin de önüne geçip, bu süreci uzatabilirsiniz.
Yüz, boyun ve çene altında kolaylıkla uygulanabilen tedavi, ilk uygulamadan itibaren fark yaratabilen, ayrıcalıklı bir işlemdir.

Dört mevsim durmaksızın cilt temizliği

Her şeyi gelişen teknolojiden bekleyemeyiz, bazı temel uyulması ve uygulanması gereken cilt bakım ritüellerini kendimiz gerçekleştirmeliyiz. Bunların başında da mevsim fark etmeksizin günde iki kez yapılacak cilt temizliği gelmektedir. Temizliğin amacı, biriken toz, kir, makyaj artıkları, sebum (yağ) ve ölü hücrelerden kurtulmak. Cildin oksijen alış-verişini artırmak, yıpranmasına ve deforme olmasına engel olmak. Ayrıca, beslenmesine ve yenilenmesine yardımcı olarak onu dış etkenlere karşı korumaktır. Temizlemek için ihtiyaç ve eğilimlerinize ideal yapıda ve ambalajda pek çok ürün çeşidi vardır: süt ve losyonlar, jeller, yağlar ve makyaj temizleyici mendiller başlıcalarıdır. Eğer cildinizin temizliğine gereken önemi vermezseniz, hem yapılan uygulamaların verimliliği süratle azalır hem de kozmetik ürünlerden layığıyla yararlanamazsınız.

Cildin ihtiyacı nem ve kozmetik ürünler

Her cilde göre engin çeşitliliğe sahip kozmetik ürünlerden faydalanın. Örneğin; nemsiz bir ten yaşlılık belirtilerini hızlandıran en büyük etkenlerden biridir. Bu yüzden yaz-kış gece-gündüz demeden cildinize yapabileceğiniz en büyük yatırımı yapın; nemlendirici uygulayın. Ayrıca gece, uyumadan önce yapılan bakım çok değerlidir. Çünkü cildin kendiyle ilgilenme vakti gecedir. Kozmetik ürünlerin gündüz ve gece kullanımı olarak ayrılmasındaki en önemli sebep gündüz koruma, gece bakım odaklı formülize edilmiş olmalarından kaynaklıdır. Bu nedenle geceleri cildinizin ihtiyaç duyduğu bakımı sunacak kozmetik ürünleri uygulamayı alışkanlık edinin.

Yazının devamı...

SONBAHARDA SAÇ BAKIMI

Çok kısa bir zaman öncesine kadar sıcağın, kumların, denizin ve güneşin tadını çıkarırken, bugünlerde çoktan gelmiş bir sonbahara hazırlamaya çalışıyoruz kendimizi. Yani hayatımızı, ruh halimizi, cildimizi, saçımızı ve aslında daha birçok şeyi. İşte bu kadar çok fark ettiriyor her bir mevsimin gelişi ve doğal olarak da gidişi. İster ruh haliniz, ister cildiniz, ister saçınız olsun, mevsim geçişlerinde her bir parçamız da bu düzene fark etmeksizin ayak uyduruyor ve birtakım değişiklikler yaşıyor. Bizlere düşense bu doğal döngüyü kabule geçmek ve gereken hazırlıkları yapmak. Kısaca yağmura şemsiyesiz yakalanmamak.

Geçtiğimiz haftaki yazımızda cildi sonbahara nasıl hazırlayabileceğimiz üzerine konuşmuştuk. Bu hafta ise konumuz, sonbahara hazırlanması gereken bir diğer en değerlimiz saçımız. Gelin güzelliğin tamamlayıcısı saçlar için ne gibi hazırlıklar yapabiliriz, onları değişen mevsim şartlarına nasıl hazırlayabiliriz bir göz atalım. İşte detaylar…

Yapı taşı: Keratin

Saçımız, keratin adı verilen, kopmaya, aşınmaya ve zorlanmalara dayanıklı protein moleküllerinden oluşur. Saça uygulanan işlemler (fön, boya vb.), çevresel faktörler ve yaşın ilerlemesiyle, yapısında bulunan keratin giderek azalır ve maalesef eski sağlık ve canlılığını yitirmeye başlar.

Yazdan kalma yorgun saçlar

Çevresel faktörlerin başında mevsim değişikliği gelir. Yaz mevsiminde deniz, güneş ve havuz nedeniyle saç yıpranır. Zaman içinde kuruyan ve nem kaybına uğrayan saç, bir de yeni mevsim şartlarıyla iyice zayıflar ve dökülmeye başlar.

Dökülme ve mevsimler

Eylül-ekim ayları saç dökülmesinin en yoğun yaşandığı zamanlardır. Normal koşullarda günde yaklaşık 100 tel saç dökülürken, bu aylarda saç dökülmesi 100-200 tel arasında değişiklik gösterir. Bunun nedeniyse, saçın temmuz ayında, ‘telojen’ yani dinlenme sürecine girmesi. Böylelikle, sonbaharın gelişiyle, eski saç tellerine veda edeceğiz ve yeni saç yapımının başlayacağı bir döngüye gireceğiz. Bu geçiş döneminde vitamin ve mineral desteği ihmal edilmemeli, güzelliğin bütünleyici unsuru saça gereken özen ve bakım verilmelidir.

Mezoterapi ve destek

Yaz sonrası gücünü kaybeden saçın tedavisinde, saçın içeriden ve dışarıdan beslenmesi önemlidir. Saç mezoterapisi, kökleri beslemeye yardımcı vitamin, mineral, protein, kan dolaşımını artırıcı ve anti-oksidanlar karışımının, çok ince iğne uçlarıyla deri altına enjekte edilmesidir. Özellikle mevsim geçişlerinde ya da strese bağlı saç dökülmelerinde faydalıdır. Bu besinsel destek koruyucu keratin kılfının da geliştirilmesini sağlar. Seans sayısı ihtiyaca göre belirlenen saç mezoterapisi işlemiyle, saçınızı dökülmeye karşı koruma altına alabilir, daha güzel
ve sağlıklı saça kavuşabilirsiniz.

Doğru bilinen yanlışlar

Bugünkü yazıma son vermeden önce doğru bilinen birkaç yanlışa da değinelim istiyorum. Yağlı olduğu gerekçesiyle her gün yıkanan saç, yarardan çok zarara uğrar. Sık yıkamayla kuruyan saç derisindeki koruyucu tabaka aşınır ve kepeklenme ile dökülme görülür. En sağlıklısı, saçın haftada 2-3 kez uygun bir şampuanla, saç derisine masaj yapılarak uygulanması ve ılık suyla durulanmasıdır. Unutulmamalıdır ki, şampuanların asli görevi temizliktir. Bu nedenle yıkama sonrası B ve E vitaminlerinden zengin, yoğun nemlendirici özelliği olan saç kremiyle saçınıza nem kazandırabilir ve onu yenileyebilirsiniz.

Ancak her şeyden önemlisi sağlıklı yaşamak ve beslenmek. Karbonhidrat ağırlıklı beslenmeden kaçının. Proteinli besinler tüketmek saçınızın daha sağlıklı olmasını sağlayacaktır. Bir de mevsimsel geçişlerde alınacak B grubu vitamini desteği ve eksikliğinde çinko ve demir takviyesi, saçın ihtiyaç duyduğu bakımı yapabilecek sihirli dokunuşlardır.

Yazının devamı...

ÜÇ ADIMDA SONBAHARA MERHABA!

Yaz mevsiminin vazgeçilmez ritüeli olan güneş, deniz ve havuz, beraberinde birçok cilt problemini tetikliyor. Bedensel ve ruhsal sağlık açısından pozitif etkileri yadsınamaz güneş ışınlarına olan maruziyetin dozu birazcık şaştığında, yarar-zarar pusulası da yön değiştiriyor ve cilt, bu çevresel faktörler sonucu birtakım değişiklikler gösteriyor. Bunların başında nemsiz kalmış, kurumuş bir ciltle, farkında olmadan edinilen, uğraştırıcı lekelenmeler geliyor.

Bu nedenle yaz mevsimini geride bıraktığımız şu günlerde, cildimizi yakın mercek altına almanın vakti geldi. Yakıcı sıcaklar, kum, güneş ve tatil faslı sona erdi. Şimdi cildimizle ilgilenme zamanı, çünkü yıpranan cildi bir de sonbahara hazırlamamız gerekiyor. Bunun için de öncelikli olarak yazdan geriye kalan hasarı minumuma indirmeli ve cildin mevsim şartlarına ayak uydurabilmesi için ona yardımcı olabilmeliyiz.

Neyse ki elimizde bu süreç için destekleyici üç kuvvetli silahımız mevcut: Peeling, mezolifting (yüz mezoterapisi) ve nem maskesi.

Oldukça faydalı bu üç silahşörler, yazdan sonbahara geçerken cilt için hayat kurtarıcı nitelikteler. İşte detaylar...

Peeling

Güneş ışınlarına maruziyetle tetiklenen erken yaşlanma belirtilerinden kurtulmanın en etkin ve ilk yolu, derinin üst tabakasını tedavi edebilecek ve görünümü iyileştirecek uygulamalardır. Sonbahar ve kış aylarında uygulanabilecek kimyasal peeling yani soyma işlemi, en etkili ve güvenilir yöntemdir. Doğal meyve asitlerinden formüle edilerek, cildin ihtiyacına göre çeşitli konsantrasyonlarda, dermatologlar tarafından uygulanan bu yöntemle, yaz sonrası kalınlaşan derinin üst tabakası ölü hücrelerden arındırılır. İnce kırışıklıklar, lekeler ya da akne izleri gibi cilt güzelliğine gölge düşüren bu etkenlere, senede bir kez uygulayacağınız kimyasal peeling ile büyük ölçüde veda edebilirsiniz.

Mezolifting

Cildin dıştan görünümünü iyileştirdikten sonra onu bir de içten desteklemeliyiz ki, emekler boşa gitmesin ve uzun vadede güzel ve duru bir cildin keyfini sürebilelim.

Cildi içerden beslemek, dengeli beslenme ve ruh sağlığını en iyi şekilde koruyabilmekle paralellik gösterse de, bir de cilt altına enjekte edilerek vitamin ve mineral desteği sağlayan mezolifting yöntemi, yani yüz mezoterapisinden faydalanmakta büyük ölçüde yarar var. Böylelikle cildinizin kaybettiği nem, aminoasit, vitamin ve mineral desteği sağlanacak ve cilt yeniden yapılanma içine girecektir.

Nem maskesi

Esnekliğini ve bütünlüğünü koruyan cildin sırrı nemdir. Nemsiz kalmış bir cilt, yaşlılık belirtilerine ilk maruz kalacak cilt tipidir. Özellikle de yaz mevsimiyle, ciltte su kaybı ve kuruma gözlemlenir. Bu da, derinin pul pul dökülmesine yol açar. Bu nedenle yapılması gereken, yoğun kıvamlı, cildin üst tabakasında koruyucu örtü oluşturarak, uzun süre etki gösteren, cildin lipid tabakasının büyük kısmını oluşturan seramid maddesini içeren nemlendiricilerle, sağlıklı dokuyu koruma altına almaktır.

Gliserol, hyalüronik asit, skualen, E vitamini ve shea yağı gibi zengin nemlendirici özelliği olan aktifler içeren nem maskeleri ve bakımlar yaptırılması da cilde müthiş bir rahatlık ve parlaklık kazandıracaktır. Her daim genç ve ışıl ışıl kalmanız dileğiyle, güzelliğiniz daim olsun.

Yazının devamı...

PARFÜMLE İLGİLİ BİLGİLER

‘Güzel Kokmak Da Güzelliğin Bir Parçasıdır’ başlıklı, geçtiğimiz hafta yayımlanan yazımın ilk bölümünde sizlere parfümlerin varoluş hikayelerinden ve geçmişten bugüne insan hayatındaki öneminden bahsetmiştim. Bugünkü yazımdaysa işinize
yarayacak, pratik bilgiler vereceğim. İşte parfümle ilgili farkındalık yaratacak bazı ipuçları...

Doğru parfüm efsanesi

Halk arasında ‘doğru parfüm’ olarak bilinen yanlış bir algı var. Burnun altında, cilde uyumlu parfüm ve kaliteli parfüm arayışları vardır. Çünkü doğru parfüm denildiğinde sorulması gereken en güçlü iki soru cevapsız kalır: ‘Neye göre?’ ve ‘Kime göre?’... Bu nedenle sizi en iyi temsil ettiğini düşündüğünüz koku, asıl odaklanılması gereken noktadır.

John Oakes’ın çok güzel bir sözü vardır: “Parfüm seçerken ilk bakışta aşka düşülmemesi gerekir. Çünkü bu bazen hayal kırıklığı yaratır. Şaşaalı ambalajlar, gözalıcı şişeler ve ünlü isimler o parfümü sizin hayatınızın aşkı kılmaz. Önemli olan bir parfümün üzerinizde ansızın bir etki bırakması, bir anda bütün çanları çaldırması ve sizi baştan çıkarmasıdır.” İşte bu, sizin ruhunuzun tanıdıklığa göz kırpışıdır. Sizi anlatandır. Sizden parçalar taşıyan ve sizi en iyi taşıyandır. Çünkü parfüm bir nevi imzanızdır.

Parmak iziniz gibidir

Her cilt tipinin florası farklıdır bu nedenle parfümlerin tenle buluştuğu andan itibaren dışarıya yayacakları kokular da farklılık gösterir. Bu yüzden parfüm parmak iziniz kadar eşsiz ve benzersizdir. Sadece size özeldir.

Fransa’da parfümle ilgili aldığım eğitim esnasında öğrendiğim bir diğer değerli bilgiyi sizlerle de paylaşmak istiyorum. Etrafımızı saran binlerce koku ya da parfüm bileşikleri içinde birinden diğerine geçip, hangisi en beğendiğimiz diye düşünürken, burnumuz çoktan yorgun düşer ve kokuları ayırt edemez hale geliriz. Burun yorulması adını verdiğimiz bu durumdan kurtulmak için burun mukozasının o ana kadar alınan koku moleküllerinden temizlenmesi gerekir. Mukozanın koku moleküllerinden temizlenmesi için değişik yöntemler önerilir ve bunun başında kahve gelir. Ancak tek tip koku molekülünden oluşan kahve de mukozanın tekrar bir çeşit molekülle kaplanmasını ve dolayısıyla kokuda algı farklılığına sebebiyet verir. Bunun yerine temiz hava solunması, dirsek içinin koklanması veya saçınızı koklamanız, deneyeceğiniz diğer parfümlerin gerçek kimliklerini algılamanızda daha faydalı olacaktır.

Kalıcılık sizin elinizde

Parfümünüzün kokusundan memnunsanız ancak daha uzun kalıcılık diliyorsanız öncelikle onu tanımalısınız. Çünkü parfümler konsantrasyon karışımlarına bağlı olarak çeşitlendirilir.

Genel çerçevede parfümler, üç kademede sınıflandırılır: Extrait de Parfum, Eau de Parfum ve Eau de Toilette. Extrait de Parfum, yüzde 20-40 parfüm esansı konsantrasyonuyla kokusu en kalıcı olandır. Cildinizle uyumuna, mevsim şartlarına ve içerdiği notalara bağlı olarak 4-8 saat arası yenilemeye gerek kalmadan teninize eşlik edebilir. Eau de Parfum ise yüzde 10-30 arası konsantrasyon içerir ve öz parfüme oranla daha az kalıcılık sağlar. Eau de Toilette, yüzde 5-10 konsantrasyon aralığıyla en hafif koku grubunu oluşturur ve kalıcılık performansı daha azdır.
Parfümlerin kalıcılığı için öncelikle bu tanımlamayı bilmeliyiz, ancak ondan sonra kalıcılık performanslarına destek olabilecek püf noktaları devreye sokabiliriz. Örneğin tekstil, yani giysilerimiz tutuculuk konusunda başarılıdır. Bir diğer destekleyiciyse saçınızdır. Ayrıca ‘pulsepoint’ bölgeleri denilen, damarların cilde en yakın olduğu sıcak ve kuytu kısımlara uygulayacağınız parfümünüz, daha güzel kokacak ve daha kalıcı olacaktır.

Güzel kokularla kalmanız dileğiyle, güzelliğiniz daim olsun...

Yazının devamı...

GÜZEL KOKMAK DA GÜZELLİĞİN BİR PARÇASIDIR

Geçtiğimiz sene bugün, güzel kokmanın da güzelliğin bir parçası olduğunu anlamaya başladığım günlerin ilkiydi. Parfümün varoluş serüveninin başladığı ülkede, Fransa’da ünlü bir parfüm okulunda, dünyanın dört bir yanından gelen parfüm severlerle, kokuların gizemli dünyasına giriş yaptık. Yoğun bir eğitim sürecinden geçerek parfümü parfüm yapan bileşikleri tanıma, koklama ve yeni kokular keşfetme şerefine nail olduk. Bu gizemli ve keyifli yolculukta edindiğim bilgi ve deneyimleri hem hatırlamak hem de sizlerle paylaşmak istedim. Bugünkü konumuz, duyularımızı harekete geçiren güzel kokular ve varoluş öyküleri. Gelin siz de bu sihirli hikayenin bir parçası olun ve kendinizi mis gibi kokan bu dünyanın derinliklerine bırakın.

Parfümün doğuşu

Aslen ‘Through smoke and burn’ sözleriyle ifade edilmiş olan ve Latince’de ‘kokulu duman’ olarak bilinen, doğuşu 6 bin yıl öncesi Mezopotamya’sına dayanan, kâh tanrılara gönderilen bir hediye olduğuna inanılan, kâh tanrıların teri olduğu felsefesiyle yola çıkılan, ilk olarak aromatik materyallerin ve kokulu yağların yakılmasıyla can bulan parfüm, koskoca bir geçmişe sahiptir. Eski zamanlarda tanrılarla insanlar arasındaki iletişim aracıdır.

Modern milat

Güzelliğiyle ünlü Macar kraliçesi Elisabeth von Ungarn için özel olarak hazırlanan, esans ve biberiye yağıyla alkol karışımından elde edilmiş ve adına ‘Macar suyu’ denmiş bu özel karışım, muhteşem güzelliğin sırrı olarak tarihteki yerini almış ve böylelikle modern parfümü dünyayla ilk tanıştıran Macarlar olmuştur.

Fransızlar’da kullanımı

18’inci yüzyılda Fransız doktorlar su kullanımını çok tehlikeli buluyorlardı. Ayrıca, sıcak suyun gözenekleri açtığını, bu yüzden de hastalıkların daha çabuk oluşacağı fikrini benimsemişlerdi. Hal böyle olunca, diğer milletlere nispeten Fransızlar çok sıklıkla yıkanmadılar. Toplumun sadece yüzde 15’i banyo ritüelini devam ettirdi. Geri kalan kitle kendilerini silerek farklı şekillerde temizlik yolu buldu. Yine doktorlar parfümlerin hastalıklardan koruduğunu savundular. Böylece insanlar ayda bir banyo yaptı ancak sıkça çamaşırlarını yıkadı ve bolca parfüm kullandılar. Üstelik parfümü giymenin birçok yolunu da buldular. Pomander adı verilen ve eskiden hastalığa karşı kullanılan bir top icat ettiler. Kokulu yastık ve minderler, ayrıca eldivenlerin revaçta olduğu bir sürecin içine girdiler. Bu şekilde Fransa, parfümün en çok üretildiği ve tüketildiği ülke haline geldi. Öyle ki; mücevherler dahi parfümlendi.

Tüm bu gelişmelerin sonucunda parfüm endüstrisi oldukça gelişti. Fransa’nın Grasse bölgesi, parfüm endüstrisinin kalbi; Versailles bölgesiyse, parfümün showroom kenti haline geldi.

Kişinin kendini ifade etme şekli

Yıllar yılı parfüme bakış açısı değişti. Artık kötü kokuları maskeleyen değildi. O artık kişinin karakterini betimlemesiyle özdeşleşmişti.

Parfüm, verilen adının aksine oldukça geniş ve geçmişi olan bir konudur. Bu yüzden yazımın birinci bölümünde, parfümün varoluş hikayesine değinmeden edemedim. Geçmişten bugüne hayatımızda büyük yer edinmiş parfüme ihanet etmek istemedim. Kısaca kokuların ve parfümün insanlık tarihindeki önemini sizlerle paylaşmak istedim. Bir sonraki yazımda şimdiki zamanda parfüm, doğru kullanımı ve nasıl seçileceği gibi konulara değineceğim. O zamana kadar sizlere Coco Chanel’in sözleriyle veda etmek isterim: “Parfüm, bir kadının vazgeçilmez aksesuarıdır. Birisi yanınız dan uzaklaştığında, hatta yaşamınızdan gittiğinde, ardında bırakabileceği en önemli izdir.”

Yazının devamı...

CİLT TOPRAK GİBİDİR NE EKERSEN ONU BİÇERSİN

Güzel bir cilde sahip olabilmek kadar, sahip olunan güzelliği koruyabilmek ve yarınlara en sağlıklı şekilde taşıyabilmek gerekir. Genç ve güzel bir cilt, güzelliğin mihenk taşlarını oluşturur; çünkü genç bir cilt, güzelliğe eşittir. Lakin geçen yıllar ve alınan yaşlar, güzelliğin üzerindeki kara bulutlar gibidir.

Tüm hayat zaten güneşle bulutlar arasındaki doğal döngüde gizli değil midir? Öyleyse kadere küsmek mi gerekir? Yoksa şemsiyemizi açıp hazırlıklı olmayı mı gerektirir? Öğrenmek ve özümsemek için geldiğimiz bu hayatta, görselimizi ve güzelliğimizi önemsiyorsak, özenli bir çiftçi misali sahip olduğumuz toprağa sahip çıkmalı, gerekli özeni göstermeli, onun ihtiyaçlarına cevap vermeli ve doğru tohumlarla ekim yapıp hasat vakti güvenle ve keyifle seyredebilmeliyiz aynadaki el emeği göz nuru kendimizi. Zira cilt, toprak gibidir. Ektiğini biçeceğini öğretmeye yeminlidir.

Bakımsız toprak verimini yitirir

Toprağın oluşumunda dahi etkileyici faktörler vardır. Cildimiz de bu etkileşimlerden payını alır. Genetik faktörler de bir numaralı sığınağımızdır. Ancak biliniz ki; sağlık, güzellik ve muhabbet, mutlak bir beden-ruh iş birliği gerektirir. O kadar ki tüm genetik kodunuzda değişiklik gözlenebilir. Sonra ‘Bakarsan bağ bakmazsan dağ olur’ sözüne gücenilmemelidir. Yapılması gereken, cildin hak ettiği değeri bir gün değil, bin gün olarak, yani düzenli bir şekilde sevgiyle hediye etmektir. Aksi takdirde nice güzeller gelip geçmiştir ancak takdiri toplayan, emek verilerek korunmuş güzelliktir ki bu gözden kaçamayacak kadar değerli ve eşsizdir.

Güzel şeyler emek ister

Güzel bir ciltle karşı karşıya kaldığımızda “Bebek gibi cildin var” diyerek betimleriz bizde yarattığı heyecanı. Çünkü her birimiz biliriz bir bebeğin cildinin pürüzsüzlüğünü ve ışığını. Ancak yine biliriz ki göz açıp kapayınca kadar geçen bir süreçtir gençlik ve beraberinde getirdiği güzellik. En iyisi çabucak uyanmaktır bu tatlı rehavetten ve yola koyulmaktır çok fazla zaman kaybetmeden. Yapılması gerekenler hiç de zor değildir. Sadece tanışmalı, tanımalı, ihtiyaçları belirlemeli ve bu düzeni kanıksayarak hayat boyu devam ettirmeli.

İçerden besle dışardan destekle

Düzenli ve dengeli beslenme, cildinizin sağlıkla ışıldayabilmesi için çok gereklidir.

Su tüketimine önem verilmeli ve uyku düzeni atlanmamalıdır. Bu çemberin en temeliyse kişinin ruhunu sağlıklı, mutlu ve dengede tutabilmesidir.

Kendinizi severseniz görüntünüzü de seveceksiniz. Çünkü görüntünüz, sevginizle paralel olarak değişecek ve güzelleşecektir. Böylece cildi içerden bir güzel beslediniz.

Şimdi sıra geldi dışardan destek almaya. Cilt temizliğinizi günde iki kez gerçekleştiriniz. Makyaj ya da çevre faktörlerinin cildimizde bıraktığı toz ve kalıntılardan cildi arındırıp bakım için hazırlayınız. Yoğun kıvamda aktifler içeren, derinlemesine temizlik ve gözeneklerin büzüşmesini sağlamak etkilerinin yanı sıra, diğer maddelerin geçişini de arttırıcı özelliğiyle bilinen cildinize uygun serumlar uygulayınız. Ardından güneş koruyucu filtre özelliklere sahip nemlendiricinizle cilt bakımınızı mühürleyiniz.

Gün bitiminde tekrar temizlik ve gece bakımını ihmal etmeyiniz. Çünkü gece, uyumadan önce yapılan cilt bakımı çok değerlidir. Nedeniyse, uykunun cildin kendiyle ilgilenme vakti olmasıdır. Tüm gün süren cilt savunmasının sona erdiği, hasar tespitinin yapılıp, onarım ve yenilenmeye geçildiği vakittir. Bize düşense, cildimize destek olacak kozmetik ürünlerle ideal bakımı gerçekleştirmektir.

Güzelliğin sırrı istikrar

Unutmayın ki cildiniz için yaptığınız hiçbir şey çöpe gitmeyecektir ya da bıraktığınız
andan itibaren daha kötü bir hale gelmeyecektir. Sadece cilt savunmasız
kalacaktır. Savunmasız kalan ciltse yıpranmaya mahkum olacak ve daha çabuk
yaşlılık belirtileri gösterecektir. Düzenli ve istikrarlı bakım, sevgiye ve suya doymuş
çiçek gibi filizlenecek, yüzünüzdeki gülümsemenin haklı gururu olarak kendini
gösterecektir. Kendinizden vazgeçmemeniz dileğiyle, güzelliğiniz daim olsun...

Yazının devamı...

MARİFETLİ BİLEŞEN: KOENZİM Q10

Son yıllarda en popüler besin takviyelerinden biri haline gelen Koenzim Q10, bir diğer adıyla Ubiquinone, sağlığa ve cilde sağladığı katkılarla gerçekten de yakın markaj altına alınması gereken, önemli, doğal ve marifetli bir bileşen. Vücudumuzda ve birçok yiyecekte doğal olarak bulunan Koenzim Q10, dengeli ve çeşitli beslenmeyle vücuda alınabileceği gibi, takviye olarak kapsülle yahut dışarıdan kremler, losyonlar veya serumlarla da uygulanabilir. Sağlıklı bir beden ve güzel bir cildin kapısını aralayabilen bu mucizevi maddeyi daha yakından tanıyalım.

Vücudumuzda kalp, karaciğer, böbrekler ve pankreas başta olmak üzere, her hücrede doğal olarak bulunan ve asli görevi besinlerin enerjiye dönüştürülmesi olan protein yapısında bir bileşiktir ve maalesef yaşın ilerlemesiyle bu değerli molekül giderek azalır.

Azalmasına neden olan faktörler

Yaşlanma, hipertiroidizm, statin kullanımı (kolesterol seviyelerini kontrol altında tutmak için kullanılan bir ilaç çeşidi) ve şiddetli egzersiz azalmasına neden olan faktörlerdendir. Özellikle beslenmeniz yeterli ve dengeli değilse, Koenzim Q10 içeren tamamlayıcı maddelerin kullanımı hem sağlığınız için hem de cilt güzelliğiniz için çok yararlı olacaktır.

Sağlık için çok önemli

Güçlü bir antioksidan ve serbest radikallerin zararsız hale getirilmesinde etkili olan Koenzim Q10, hücre yapısını koruyor ve yaşlanmanın vücutta yarattığı olumsuz etkilerin yavaşlatılmasından kalp hastalıkları ve kanser gibi hayati risk yaratan rahatsızlıklara kadar pek çok soruna karşı vücudun direncini arttırıyor.

Vücuda desteği gerekli

Birçok yiyecekte doğal olarak bulunan Koenzim Q10, başta kırmızı et olmak üzere, karaciğer, yumurta, somon ve ton balığı gibi yağlı balıklarda, tahıllar, ıspanak gibi yeşil yapraklı sebze ve meyvelerle alınabilir. Ayrıca besin takviyesi olarak özellikle
40 yaş sonrası için kapsül, tablet, sprey gibi formlarda da kullanılarak vücuda takviye edilebilir.

Cilde faydaları

Koenzim Q10 bileşeninin yıllar içinde hücrelerde azalma göstermesiyle sağlıklı
ve genç bir cilt için önemli bir şart olan hücreler arası enerji üretimi ve koruyucu güç olan antioksidan özelliği yitirilmeye başlar. Gücünü yitiren cilt ise daha çabuk yaşlanır. Bu sebeple ağız yoluyla veya kozmetik ürünler aracılığıyla dışarıdan uygulanacak Koenzim Q10, cilde farklı şekillerde etki ederek cilt güzelliğinizi korumanızda yardımcı olacağı gibi güzel ve sağlıklı yaşlanma konusunda da en büyük destekçiniz olacaktır. Koenzim Q10 kullanımının cilde sağlayacağı ilk etki, deriye enerji vermesidir. Çünkü cildin hasar kontrolünü ve tamiratını yapabilmesi için enerjiye ihtiyacı vardır ve gereken bu enerji koenzim Q10 ile sağlanır. Bir diğer en önemli etki ise serbest radikallere karşı koruyucu gücüdür. Serbest radikaller, nefes alırken, yemek yerken kısaca vücudumuzda gerçekleşen her bir işlemde doğal olarak ortaya çıkan, sigara, alkol tüketimi, hava kirliliği, stres, radyasyon, UV ışınları gibi kötü ortam koşullarıyla tetiklenen, stabil olamayan ve yüksek enerjili reaktif oksijen molekülleridir. Bu kararsız yapıdaki moleküller, kararlı hale gelebilmek için sağlıklı hücrelerden elektron çalma eğilimi gösterirler ve sonuçta, üst dermiste kolajen yıkımına ve anormal elastin birikimine sebebiyet vererek yaşlanma sürecini tetiklerler. Serbest radikallerin neden olduğu oksidasyonları önleyen, serbest radikalleri yakalama
ve stabilize etme yeteneğine sahip maddelere ‘antioksidan’ adı verilir. Serbest radikallerle antioksidan sistemler arasında doğal bir denge vardır. Bu denge bozulduğunda, yani serbest radikaller metabolizmada antioksidan etkinliğinden daha yoğun olduğunda hücrelerde ve dokularda hasar oluşur. Bu durumda hücreler işlevselliklerini yitirerek yaşlanır. Yaşın ilerlemesiyle bedenin antioksidan üretimi giderek azalır ve vücut daha çok serbest radikal oluşumuna maruz kalır. Koenzim Q10, bu serbest radikallerin neden olduğu, hücreleri yaşlandıran oksidatif hasara karşı etkili olan, güçlü bir anti-oksidan olmasıyla erken yaşlanmaya karşı koruma sağlar. Cilt hücresi aktivitesini uyararak cildi gençleştirir. Aktif deri hücreleri toksinlerden kolaylıkla kurtulur ve besin maddelerini daha iyi kullanabilir. Kolajen üretimini uyarır. Kolajen, cildin sıkılığını ve gücünü koruyabilmesi için gerekli bir proteindir. Daha fazla kolajen elde etmenize yardımcı olan CoQ10 cildin önemli bir bölümünü oluşturur.

Yazının devamı...

SELÜLİTLER KÂBUSUNUZ OLMASIN

Fransızca kökenli bir kelime olan selülit, tıbbi açıdan hastalık olarak kabul edilmez. Sadece derinin düzgün görüntüsünün değişimine neden olan kozmetik bir bozukluktur. Kadınların yüzde 90 gibi büyük bir çoğunluğunu etkileyen bu sorun, bilim dünyası tarafından çok ilgi görmemiş ve herkesin kabul ettiği tedavi yöntemleri oluşamamıştır.

Buna rağmen, bir alan yaratılarak büyük bir pazar kuruldu ve gittikçe daha fazla para harcanmaya başlandı. Peki, özellikle yaz mevsimlerinde kadınların korkulu rüyası olan portakal kabuğu görünümündeki bu estetik bozukluk kontrol altında tutulabilir mi? Tetikleyici faktörler nelerdir? Tedavi yöntemleri var mı? Etki dereceleri nedir? Gelin, hep birlikte inceleyelim.

Tetikleyici faktörler

Cinsiyet, ırk (beyaz kadınlarda daha fazla), yağ dokusu dağılımı, beslenme şekli (yağ ve karbonhidratların fazla tüketildiği diyet), yetersiz fiziksel aktivite, genetik polimorfizmler, sigara ve alkol tüketimi, hormonal bozukluklar ve gebelik, selülite neden olan faktörlerdir.

Kadınlarda daha sık

Selülit erkeklerde daha nadir görülür çünkü deri altı yağ dokusunda; kadınlarda dikey, erkeklerde ise çapraz şekilde yerleşmiş fibroz şeritler bulunur. Erkek derisinde; dermis ve hipodermis arasındaki yüzey düzgün olmasına rağmen, kadın derisinde yağ hücrelerinin birleşip, topak durumuna gelmesi ve dermise doğru genişlemesi nedeniyle arayüzey dalgalı görünümdedir. Bu doğrultuda, selülit sıklıkla cinsiyete özgü ve hormonal bir durum olarak şekillenir.

Nasıl kontrol altına alınabilir?

Selülit oluşumunun önlenmesinde öncelikle tetikleyici faktörlerin ortadan kaldırılması ya da azaltılması hedeflenir. Bu doğrultuda beslenmenin kontrolü, fiziksel aktivitenin planlanması, vücudun ihtiyacı olan su alımının sağlanması, stres gibi psikolojik etkenlerin kontrolü ve derinin hidrasyonunun sağlanması çok önemlidir.

Sonrasındaysa selülitin giderilmesi amacıyla farmakolojik aktif kimyasalların topikal uygulamalarıyla fiziksel, mekanik ve termal yöntemlerin lokal uygulamaları tedavi seçeneklerini oluşturmalıdır.

Selülite karşı etkili, doğal veya sentetik kökenli aktif bileşenlerin sorunlu bölgelere topikal olarak sürülmesine yönelik birçok çalışma ve araştırma yapılarak ürünler geliştirildi. Bunlar arasında; ksantin türevleri, retinoitler, fitik asit ve tuzları, alfa hidroksi asitler ve bitki ekstrelerinden mine çiçeği, yeşil çay, limon, kola cevizi, rezene, yosun, duvar sarmaşığı, arpa, çilek, soya, tatlı yonca, Hint bademi, Japon sütotu, balon çiçeği, süpürge otu, amber çiçeği, tavşanmemesi, at kestanesi, mabet ağacı, kola bitkisi, kolyos bitkisi, mum palmiyesi, kahve, kırmızı üzüm, gümüş küme yapraklı ağacı, sandal ağacı, sahil camı, kakao, zerdeçal, meyan kökü, sarıpapatya, misk adaçayı ve su yosunu yer alır.

Bunların etkinliğini arttırmak amacıyla kombine fiziksel yöntemler de kullanılabilir. Fiziksel, mekanik ve termal teknikler şunlardır:

- Egzersiz

- Endormoloji (emme ve dönme haraketine dayalı aletli masaj)

- Pressoterapi (lenfatik direnaj)

- Ultrasonografi (ultrasonik enerji uygulaması)

- Bipolar ve unipolar radyofrekans uygulaması

- Selektif kriyoliz (lokal buz şokuyla lipoliz)

- Fototerapi (kızıl ötesi LED uygulaması)

- Mezoterapi (yağ dokunun çözülmesi için yapılan enjeksiyon)

- Subsizyon (iğneyle yağ dokuya girilerek septal yapıların parçalanması)

- Lipoplasti (yağ aldırma)

- Lazer-aracılı lipoplasti (lazerle yağ aldırma)

Yazının devamı...

© Copyright 2025

Türkiye'den ve Dünya’dan son dakika haberler, köşe yazıları, magazinden siyasete, spordan seyahate bütün konuların tek adresi milliyet.com.tr; Milliyet.com.tr haber içerikleri izin alınmadan, kaynak gösterilerek dahi iktibas edilemez, kanuna aykırı ve izinsiz olarak kopyalanamaz, başka yerde yayınlanamaz.