SAĞLIK
YEMEK
ASTROLOJİ
GÜZELLİK

İrritabl bağırsak sendromu hakkında şaşırtıcı gerçekler

İrritabl bağırsak sendromu (IBS), diğer anılış biçimiyle hassas bağırsak sendromu hakkında pek çok yanlış kanı vardır. Toplumun yaklaşık yüzde 15’ini etkileyen bu kronik gastrointestinal hastalık hakkında doğru bilinen yanlışları, dolayısıyla şaşırtıcı olabilecek gerçekleri bu yazıda kaleme almak istedim. Nadir görülmeyip nispeten yaygın görülen bir hastalık olsa da IBS hakkında genel yanlış anlaşılmalar oldukça çoktur.

İlk yanlışlık şurada: IBS'ye neyin neden olduğuna ilişkin kanı. Süt ürünleri veya baharatlı yiyecekler IBS’de semptomları tetikleyebilir, ancak tek başına bu etkenlerin IBS’nin temel nedeni olduğundan söz edemeyiz. IBS hastalarının pek çoğunda laktoz intoleransına rastlanmakla birlikte tek gıda intoleransı bu olmayabilir ve tek neden de gıda intoleransları olmayabilir. Ayrıca gıda intoleranslarının sadece o gıdadan uzak durarak geçiştirilmesi yerine tedavi edilmesi gerekir. Şunu unutmamak gerekir ki irritabl bağırsak sendromunun kesin nedeni henüz bilinmemektedir.

Kimilerine göre IBS’nin asıl nedeni strestir. Stres elbette IBS de dahil pek çok hastalıkta etkili rol oynar. Zihinsel stres düzeyleri bağırsak bakteri kompozisyonunu etkilediği gibi bağırsak-beyin ekseni yoluyla IBS'de önemli bir rol oynayabilir. Ancak IBS hastalığı olan ve olmayan kişiler kıyaslandığında genellikle benzer oranlarda stresle karşı karşıya kaldıkları görülmüştür. Dolayısıyla stres insanların IBS semptomlarını yaşayıp yaşamayacaklarını tek başına etkileyebilen bir unsur değildir; aslolan stresten ziyade stresi nasıl yönettikleridir. 

Stres, gıda intoleransları, gıda alerjileri çoğunlukla IBS ile ilişkilendirilmekle birlikte unutulan bir başka etken de hormonal dengesizliklerdir. Bütüncül tıp yaklaşımında hormonal dengesizlikler de mutlaka irdelenir ve böyle bir sorun varsa tedavi bu yönde de sürdürülür.

IBS’nin nedeni tam olarak bilinmemekle birlikte araştırılması gereken noktaların başında paketli üründen zengin beslenme alışkanlığı, diğer yanlış beslenme alışkanlıkları, hareketsiz yaşam tarzı, besin alerjileri, gıda intoleransları, hormonal dengesizlikler, psikoloji ve hücresel stres gelir.

Kronik bir hastalık olan IBS’nin tedavi edilemeyeceği düşünülür. IBS’nin tedavisi olmadığı, ömür boyu bu hastalıkla yaşanması gerektiği yönündü yaygın kanı vardır. Oysa doğru bir tedavi planı ve sağlıklı bir beslenme programıyla IBS’nin tedavi edilmesi mümkündür. İslah baskın olan hastalarda ve kabızlık baskın olan hastalarda farklı tedavi şekilleri ve farklı beslenme planları uygulanır. Fonksiyonel tıp bakış açısıyla yaklaşıldığında IBS’nin tedavisi mümkündür. Probiyotik, vitamin, mineral takviyeleri ve egzersiz tedavide önemli bileşenlerdir. Ancak egzersizin de her türlüsü IBS’nin tedavisine yardımcı olmaz. Ağır egzersizler stresi azaltmayacağı gibi tam tersine artırabilmektedir.

IBS ve buna bağlı kabızlığı olan hastalara çoğunlukla lifli gıda tüketmeleri önerilir. Kronik kabızlıkta lifli gıdalar faydalı olabilir ancak dozu iyi ayarlanmalıdır. Aşırı lif tüketimi bağırsakta aşırı gazdan dolayı şişkinliğe yol açabilir.

IBS’nin hayati tehlikesi yoktur ve bağırsaklarda kanamaya, kalıcı hasara ya da kansere neden olmaz. Bunlar da IBS ile ilgili mitlerdendir.

İrritabl bağırsak sendromu ile ilgili şaşırtıcı verilerden biri de daha çok gençlerde görülmesidir. IBS’ye daha çok 45 yaş altı kişilerde rastlanır. IBS, kadınlarda erkeklere oranla daha fazla görülür.

IBS farklı hastalıklarla karıştırılabilmektedir. Her hastalıkta olduğu gibi başarılı bir tedavi için doğru teşhis şarttır. IBS’nin en sık karıştırıldığı hastalıklar arasında kolitler, spastik kolon ve fonksiyonel bağırsak hastalığı gelir. Oysa örneğin kolit, kalın bağırsağın iltihaplanması anlamına gelir. Fakat IBS iltihaplanmaya neden olmaz.

Yazının devamı...

Erken yaşta cinsel ilişki rahim ağzı kanseri riskini artırıyor

Rahim ağzı (serviks) kanseri, “serviks” adı verilen rahim ağzında gelişen bir kanser türüdür.  Rahim ağzı kanserinin çoğuna human papilloma virüsü (HPV) neden olur.  Pap smear testi bu anlamda önleyicidir. Kanseri saptamayı değil, olası kanser gelişimine işaret eden hücre değişikliklerini ortaya çıkarmayı amaçlar.  Bu nedenle kadınlar düzenli olarak bu testi yaptırmalıdır. 

Rahim ağzı kanserinin erken evrelerinde kişi hiçbir belirti yaşamayabilir. Olası belirtiler ise şunlardır: Pelvik ağrı, dönemler arasında kanama, cinsel ilişkiden sonra kanama, menopoz sonrası kadınlarda kanama, cinsel ilişki sırasında rahatsızlık, vajinal akıntı ve keskin bir koku. Elbette bu nedenler doğrudan rahim ağzı kanserine işaret değildir; başta enfeksiyon olmak üzere pek çok etkene bağlı olarak ortaya çıkabilir. Bu semptomlardan herhangi birini yaşıyorsanız mutlaka doktora görünmelisiniz. 

Rahim ağzı kanseri evreleri

Rahim ağzı kanserini evrelemede yaygın olarak beş aşamalı sistem kullanılır.  Evre 1’de prekanseröz hücreler mevcuttur. Bu hücreleri smear testi ya da biorezonans testi ile tespit etmek mümkündür. Evre 2’de kanser hücreleri yüzeyden serviksin daha derin dokularına ve muhtemelen rahme ve yakındaki lenf düğümlerine doğru büyümüştür. Evre 3’te kanser artık rahim ağzının ve rahmin ötesine geçmiştir, ancak pelvis duvarlarına veya vajinanın alt kısmına kadar ilerlemiş değildir. Yakındaki lenf düğümlerini etkileyebilir. Evre 4’te kanser hücreleri vajinanın alt kısmında veya pelvis duvarlarında bulunur ve mesaneden idrar taşıyan tüpleri bloke ediyor olabilir. Yakındaki lenf düğümlerini etkileyebilir. Evre 4’te kanser mesaneyi veya rektumu etkiler ve pelvisten dışarı doğru büyür. Lenf düğümlerini etkileyebilir. Daha sonra karaciğer, kemikler, akciğerler ve lenf düğümleri gibi uzak organlara yayılabilir. 

Rahim ağzı kanseri nedenleri

Kanser, anormal hücrelerin kontrolsüz bölünmesi ve büyümesinin sonucunda oluşur. Vücudumuzdaki çoğu hücrenin belirli bir ömrü vardır ve bunlar öldüklerinde vücudumuz onların yerini alacak yeni hücreler üretir. Anormal hücreler bölünmeye devam ederler. Böylelikle bir yumru veya tümör oluşturan aşırı hücre birikmesine neden olurlar.   

Rahim ağzı kanseri gelişme riskini artıran unsurlar şöyle özetlenebilir:

HPV: Cinsel yolla bulaşan bir virüstür. En az 13'ü rahim ağzı kanserine neden olabilen 100'den fazla farklı HPV türü ortaya çıkabilir.

Çok eşli cinsel yaşam ya da erken yaşta başlayan cinsel yaşam: Kansere neden olan HPV türlerinin bulaşması büyük çoğunlukla HPV'li bir bireyle cinsel temas sonucunda gerçekleşir. Birçok cinsel partneri olan kadınların genellikle HPV enfeksiyonu riski daha yüksektir.  Bir kadın ilk kez cinsel ilişkiye girdiği zaman ne kadar küçükse, HPV enfeksiyonu riski o kadar artar. Ne kadar geciktirirse, riski o kadar azalır.

Sigara içmek: Sigara tüm kanser türleri için önemli bir risk faktörüdür. 

Bağışıklık sistem zaafiyeti: Bağışıklık sistemi zayıf olan ya da bağışıklık sistemini baskılayıcı ilaç kullananlarda risk artar.

Doğum kontrol hapları: Bazı yaygın doğum kontrol haplarının uzun süreli kullanımı riski artıran unsurlar arasındadır.

Cinsel yolla bulaşan diğer hastalıklar: Klamidya, gonore ve frengi rahim ağzı kanseri gelişme riskini artırır. 

Serviks kanserinin tedavisi 

Serviks kanseri tedavi seçenekleri arısında cerrahi, radyoterapi, kemoterapi en bilinenler olmakla birlikte ozon tedavisi, biorezonans, fitoterapi gibi destekleyici ve tamamlayıcı tedavi yöntemlerinden de etkin şekilde yararlanılabilmektedir.  

Yazının devamı...

Egzamanın 6 tipi var

Egzama tipik olarak bir kişinin cildinde iltihaplanmaya, kaşıntıya ve kızarıklığa neden olur. Egzamanın altı tipi bulunur. En sık rastlananı türü atopik dermatittir. Diğer tipler ise kontakt dermatit, dishidrotik egzema, diskoid egzama, varisli egzama ve asteatotik egzamadır. Oldukça yaygın bir şikayet olan egzamanın semptomları arasında ciltte lekelenmeler, pullanmalar, şişlikler, kabuklanmalar gelir. Egzama bulaşıcı değildir.

1-Atopik dermatit

Atopik dermatit, egzamanın en yaygın şeklidir. Atopik dermatit veya atopik egzama, genellikle çocuklukta ortaya çıkar ve semptomları hafif ila şiddetli arasında değişebilir. Ebeveynlerinden birinde atopik dermatit bulunan çocuğun bu rahatsızlığa yakalanma olasılığı daha yüksektir. Atopik dermatitli çocuklarda çoğunlukla gıda intoleranslarına da rastlanmaktadır. Ayrıca astım ve saman nezlesi geliştirme olasılıkları da daha yüksektir.

Atopik dermatitte görülen kaşıntılı, kırmızı ve iltihaplı olabilen cilt lekeleri genellikle dirsek ve dizlerin kıvrımlarında ve yüz, boyun ve bileklerde görülür. Bunları kaşımak kaşıntıyı daha da artırabilir. Zamanla sürekli kaşıdıkça ciltteki lekenin daha da kalınlaşması söz konusu olabilir. Bu liken simpleks kronikus (LSC) olarak bilinir.

Atopik dermatiti alevlendiren tetikleyiciler arasında başı düşük nem, soğuk hava ve sıcaklıktaki aşırı değişiklikler, deterjanlar, sabunlar, parfümler ve kokular gibi tahriş edici maddeler, ev akarları, hayvan kılı ve tükürüğü, uyuz dahil cilt enfeksiyonları, yün ve sentetikler gibi belirli kumaşlar, hormonal değişiklikler, besin alerjileri gelir.

2-Kontakt dermatit

Kontakt dermatit, cildin belirli maddelerle teması karşısında gösterdiği reaksiyonudur.  Kontakt dermatit belirtileri yangı hissi uyandıran kuru, kırmızı ve kaşıntılı cilt, kabarıklıklar, kurdeşen, küçük, kırmızı yumrulardan oluşan bir tür döküntüdür. Atopik dermatiti olan bir kişinin kontakt dermatit riski artar. İki tip kontakt dermatit vardır:

Tahriş edici kontakt dermatit: Tahriş edici kontakt dermatit, cildi tahriş eden bir maddeye tekrar tekrar maruz kalmaktan kaynaklanabilir. Örneğin temizlik malzemeleri, asitler, saç boyaları, çimento, bazı kozmetik ürünleri gibi. Bu maddelere düzenli olarak temas eden kişilerde kontakt dermatit gelişme riski daha yüksektir.

Alerjik kontakt dermatit: Alerjik kontakt dermatitte kişinin bağışıklık sistemi alerjen olarak bilinen belirli bir maddeye tepki vermektedir. Olası alerjenler saymakla bitmeyecek kadar çoktur. Örneğin saatinizin deri kayışı, kondomun lateks malzemesi, hobi amaçlı kullandığınız yapıştırıcılar ya da nikel-kobalt içeren takılar gibi aklınıza gelmeyecek birçok madde sayılabilir.

3-Dishidrotik egzama

Dishidrotik egzama küçük kabarcıklara neden olabilir. Tipik olarak 40 yaşın altındaki yetişkinlerde görülür. Genellikle ellerde ve ayaklarda oluşur ve yoğun kaşıntılı küçük kabarcıklara sebep olur. Bazı vakalarda kabarcıklar büyük ve sulu hale gelebilir. Kabarcıklar da enfekte olabilir, bu da ağrıya ve şişmeye neden olabilir. Ayrıca irin sızdırabilirler.

Kabarcıklar genellikle birkaç hafta içinde temizlenir. Bunu takiben, cilt genellikle kurur ve çatlar, bu da ağrılı cilt çatlaklarına neden olabilir. Dishidrotik egzamanın altında saman nezlesi, genetik aktarım ve mantar enfeksiyonları aranmalıdır. Diğer tetikleyiciler arasında psikolojik stres ve mevsim geçişlerindeki hava değişimleri bulunur.

Dishidrotik egzama, kontakt dermatitin bir formu olarak da düşünülebilir. 

4-Diskoid egzama

Diskoid egzama, ciltte disk şeklinde lekelere neden olur. Diskoid egzama neden olduğu disk şeklindeki kaşıntılı, kırmızı, çatlak ve şişliği bulunan cilt lekeleri ile tanınabilir. Bu diskler tipik olarak alt bacaklarda, gövdede ve kollarda görülür. Bazen diskin merkezi temizlendiğinde kırmızı halka şeklinde bir iz bırakabilir. Diskoid egzama her yaşta görülebilir. Bilinen tetikleyiciler ve risk faktörleri şunlardır: Cilt kuruluğu, sürtünme, yanıklar, böcek ısırığı, zayıf kan akışı, soğuk iklim, bakteriyel cilt enfeksiyonları, bazı ilaçlar.

5-Varisli egzama

Varisli egzama genellikle varisli damarların yanında ortaya çıkar. Varisli damarları olan yaşlı erişkinlerde yaygındır. Yaşlanmak ve daha az aktif olmak kişinin bacaklarındaki damarları zayıflatabilir. Bu hem damarlarda varis oluşumuna hem de varisli egzamaya yol açabilir. Varisli egzama tipik olarak alt bacakları etkiler ve semptomları çoğunlukla kaşıntılı, sıcak, kuru, pullanmış cilt kabarcıkları ve cilt çatlaklarıdır.

6-Asteatotik egzama

Asteatotik egzama genellikle sadece 60 yaşın üzerindeki insanları etkiler. Bunun önemli bir nedeni yaşlandıkça cildin daha kuru hale gelmesidir. Tüm vücutta görülebilir. Ciltteki çatlaklar oldukça büyük olabilir. Kaşıntı ve ağrıya yol açabilir.

Teşhis ve tedavi 

Egzama semptomları yaşayan kişilerin doktora başvurması gerekir. Egzama yeni bir alerjiye işaret edebilir, bu nedenle reaksiyona neyin neden olduğunu belirlemek önemlidir. Bu anlamda herhangi bir risk barındırmayan biorezonansa özel kan testi yaptırılabilir.

Egzama hafife alınmamalıdır; zira zihinsel sağlık dahil olmak üzere pek çok açıdan sağlığımızı riske sokabilir. Egzamanın tedavisinde klasik tıpta çoğunlukla ilaçlar kullanılmakla birlikte fonksiyonel tıp bakış açısında kişinin beslenmesinden uyku düzenine kadar yaşam koşullarına müdahale gerekir ve başta biorezonans olmak üzere doğal tedavi teknikleri uygulanır.

Yazının devamı...

Fazla kilo beynimizi nasıl etkiliyor?

İdeal kiloda olmak vücut için olduğu kadar beyin için de faydalı. Fazla kilolar ve obezitenin kalp damar hastalıklarından diyabete birçok hastalık açısından önemli bir risk unsuru olduğunu herkes biliyor. Yapılan yeni araştırmalar fazla kilolar ve obezitenin bilişsel işlevlerimizi de olumsuz etkileyebileceğini ortaya koyuyor. Kanada’da yapılan son araştırmalardan biri aşırı yağlı dokuya sahip kişilerin bilişsel testlerdeki işlem hızının ideal kilodaki akranlarına oranla daha geride seyrettiğini gösterdi. Araştırmacılar, bel ölçüsündeki 1 santimetrelik artışın, kan akışındaki azalmayı bir yıllık yaşlanma ile aynı oranda etkilediğini tespit etmiş durumdalar.

BEYNE GİDEN KAN AKIŞINI ETKİLİYOR

Vücut kitle indeksi normal sınırın üstünde olan bireylerde beyne giden kan akışını artıran fiziksel hareketliliğin kısıtlı olması bile tek başına bilişsel bozulmayı tetikleyebilir. Obezite, beyne giden kan akışının azalmasıyla ilişkilendirilebilir, bu da vasküler mikro hücresel hasar riskini artırabilir, bu da bilişsel test puanında azalmaya neden olabilir.

Öte yandan aşırı yağlı vücutların enflamasyon riskinin yüksek olduğu da biliniyor. Enflamasyon da aşırı kilosu veya obezitesi olanlarda bilişsel bozulmada rol oynayabilen bir etken olarak karşımıza çıkıyor. Özellikle sistemik enflamasyon, glukoz intoleransı, Candida Albicans mantarı, Adenovirüs 32 gibi etkenler artan kilo alımında baş şüpheliler olarak ortaya çıkıyor. Adipoz dokudan gelen proinflamatuar sitokinler de enflamasyon yoluyla doku hasarına potansiyel olarak katkıda bulunabiliyor.

KURTULMANIN YOLU NE?

Peki fazla kilolar ve obeziteden kurtulmak için yapılması gereken ne? Öncelikle sadece diyet ya da sadece spor ve diyet yaparak kilo vermek herkes için mümkün olmayabilir. Yukarıda söz ettiğimiz enflamasyonların vücuttaki varlığı ya da birtakım psikolojik etkenler kişinin ne kadar diyet ve spor yaparsa yapsın kilo vermesini engelleyebilir. Ayrıca kişinin metabolizması yavaş olabilir. Ya da polikistik over, insülin direci gibi birtakım başka problemlere sahip olabilir. Dolayısıyla ideal kilosuna ulaşmak isteyen bir kişinin öncelikle ayrıntılı bir doktor kontrolundan geçmesi ve kendisine özel bir tedavi programını takip etmesi gerekir. Bu program kapsamında sağlıklı beslenme elbette yine önemli bir bileşen olacaktır.

Yazının devamı...

Erken başlangıçlı Alzheimer

Erken başlangıçlı Alzheimer'ın belirtileri nelerdir?

Alzheimer hastalığı, tipik olarak 65 yaşından sonra ortaya çıkan bir bunama türüdür. Ancak tüm Alzheimer vakalarının yaklaşık yüzde 10 kadarı “erken başlangıçlı Alzheimer”dır ve çoğu zaman 40’lı, 50’li yaşlarda ortaya çıksa da 30 yaşında da başlayabilir.

Alzheimer hastalığının en bilinen yönü hafıza sorunları olmakla birlikte problem çözme, görme, yazma ve konuşma gibi sorunlara da yol açabilmektedir. Alzheimer ilerleyici bir rahatsızlıktır, bu da semptomların zamanla şiddetleneceği anlamına gelir. Erken başlangıçlı Alzheimer için de semptomlar aynıdır. Erken başlangıçlı Alzheimer genellikle kalıtsal bir genetik özellikten kaynaklanır. Modern tıpta hastalığın tam bir tedavisi olmamakla birlikte semptomları yönetmeye ve durumun ilerlemesini yavaşlatmaya yardımcı tedaviler uygulanmaktadır. Bununla birlikte başta biorezonans tedavisi olmak üzere bir dizi geleneksel ve tamamlayıcı tıp metodundan Alzheimer ve demans hastalığının tedavisinde yararlanılabilmektedir. Bu tedavilerle yine hastalığın ilerleyişini yavaşlatmak mümkün olabildiği gibi kimi zaman da hastalığın ilerleyişini önlemek de mümkündür. Her hastalıkta olduğu gibi Alzheimer da erken teşhis ve tedavi son derece önemlidir.

Erken başlangıçlı Alzheimer hastalığının ilişkili semptomları ve nedenlerine geri dönecek olursak... Alzheimer hastalığının ana semptomu hafıza kaybıdır, ancak başka değişiklikler de meydana gelebilir. Semptomlar diğer demans tiplerine benzeyebilir ve diğer durumlar da benzer semptomlara neden olabilir. Yaygın semptomlar şunlardır:

1. Günlük aktiviteleri engelleyen hafıza kaybı. Alzheimer hastalığının en belirgin semptomu genellikle hafıza kaybı. Kişi, kendisi için alışılmadık bir şekilde mesajları veya son olayları unutmaya başlayabilir. Cevabı veya zaten sordukları gerçeği unutarak soruları tekrarlayabilirler. İnsanların yaşlandıkça bir şeyleri unutması nadir görülen bir durum değildir, ancak erken başlangıçlı Alzheimer hastalığında bu, yaşamın daha erken dönemlerinde olur, daha sık görülür ve karakter dışı görünür.

2. Günlük görevleri tamamlamada zorluk. Kişi örneğin markete, restorana iş yerine gitmekte, her zaman oynadığı bir oyunun kurallarını hatırlamakta ya da basit bir yemek hazırlamakta güçlük çekebilir. Bazen, insanlar yaşlandıkça yeni bir telefondaki ayarlar gibi yeni veya tanıdık olmayan konularda yardıma ihtiyaç duyarlar. Ancak, bu mutlaka bir sorun olduğunu göstermez. Buna karşılık, kişi yıllarca aynı telefonu kullanmışsa ve aniden nasıl telefon görüşmesi yapacağını hatırlayamıyorsa, Alzheimer hastalığına bağlı hafıza kaybı yaşıyor olabilir.

3. Problem çözme veya planlama zorlukları. Kişi örneğin bir tarifi takip etmekte, bir ürünle ilgili talimatları izlemekte ya da aylık fatura ve harcamalarını kontrol etmekte güçlük çekebilir. Bazı insanlar genellikle buna benzer sorunlar yaşar, ancak bunlar aniden olmaya başlarsa, erken başlangıçlı Alzheimer hastalığına işaret edebilir.

4. Görme ve mesafesel farkındalıkla ilgili sorunlar. Alzheimer hastalığı bazen insanların nesneler arasındaki mesafeleri kestirmesini zorlaştırabilir. Kişi kontrast ve renkleri ayırt etmekte veya hız veya mesafeyi kestirmekte zorlanabilir. Bu tip sorunlar bir araya geldiğinde kişinin araba kullanmasını tehlikeli hale getirir. Öte yandan yaşlanma aynı zamanda görme yeteneğini de etkiler, bu nedenle bir göz doktoruna düzenli kontroller yaptırmak çok önemlidir.

5. Yer ve zaman konusunda kafa karışıklığı. Kişi yer veya zaman konusunda kafa karışıklığı yaşayabilir. Mevsimleri, ayları veya günün saatlerini takip etmekte zorlanabilir. Bilmediği bir yerde kafası karışabilir. Alzheimer hastalığı ilerledikçe tanıdık yerlerde kafaları karışabilir veya oraya nasıl geldiklerini sorgulayabilirler. Ayrıca dolaşmaya ve kaybolmaya başlayabilirler.

6. Eşyaları sık sık yanlış yerleştirme. Çoğu insan bir süre sonra eşyalarını kaybeder, ancak genellikle mantıklı yerlerde arama yaparak ve adımlarını takip ederek onları tekrar bulabilirler. Ancak Alzheimer hastalığı olan biri bir eşyayı yerleştirdiği yeri, özellikle de alışılmadık bir yere koyduğunda unutabilir. Ayrıca, kayıp eşyayı bulmak için adımlarını takip edemeyebilirler. Bu üzücü olabilir ve kişinin birinin kendisinden çaldığına inanmasına neden olabilir.

7. Konuşma ve iletişimde sorunlar. Kişi ayrıca kelimeler ve iletişimde zorluk çekebilir. Bir konuşmayı takip etmeyi veya katkıda bulunmayı zor bulabilirler veya kendilerini tekrar edebilirler. Kişi ayrıca düşüncelerini yazmakta zorluk çekebilir. Bir konuşmanın ortasında durabilirler, sonra ne söyleyeceklerini bilemezler. Ayrıca doğru kelimeyi bulmakta zorlanabilirler veya şeyleri yanlış etiketleyebilirler. İnsanların ara sıra doğru kelimeyi bulmak için mücadele etmesi nadir değildir. Tipik olarak, sonunda bunu hatırlarlar ve sorunu sık sık yaşamazlar.

8. Muhakeme yeteneğinin azalması. Kişi gereksiz işler için uzun zaman harcayabilir, duş almak gibi kişisel bakımına dikkat etmemeye başlayabilir, anahtarları buzdolabında saklamak gibi beklenmedik yerlere eşyalar koymaya başlayabilir.

9. Ruh hali veya kişilik değişiklikleri. Alzheimer hastalığı olan biri sinirli, kafası karışmış, endişeli veya depresif hissedebilir. Ayrıca eskiden zevk aldıkları şeylere olan ilgilerini de kaybedebilirler. Semptomlarından dolayı hüsrana uğrayabilir veya meydana gelen değişiklikleri anlayamayabilir. Tüm bunların sonucunda başkalarına karşı saldırganlık veya sinirlilik hali geliştirebilir.

10. Sosyal aktivitelerden uzaklaşmak. Alzheimer hastalığı ilerledikçe, kişi eskiden zevk aldığı sosyal etkinliklere ya da işine devam etmeyi bırakabilir.

Yaşananlar Alzheimer’dan mı yaşlanmadan mı kaynaklanıyor?

Bu soruyu doğru yanıtlamak için ortaya çıkan davranış değişikliklerini incelemek gerekir:

Alzheimer hastalığına yakalanma riski yaşla birlikte artar, ancak aile öyküsünde Alzheimer olan bir kişinin Alzheimer hastalığına yakalanma riski daha yüksek olabilir. Kendiniz ya da sevdiğiniz biri için Alzheimer’dan şüphelendiğinizde zaman yitirmeden doktora başvurmalısınız.

Yazının devamı...

Gece uykusuzluğu sağlığımızı etkiler mi?

Uykunun, iyi beslenme ve hareketli bir yaşam tarzı ile birlikte sağlığın temel direği olduğunu biliyorsunuz. Her gece ortalama 7-8 saatlik uykumuzu almamamız yüksek tansiyondan artan obezite riskine kadar bazı rahatsızlıklara zemin hazırlar. Uyku önemlidir; çünkü uyanık olmak önemlidir. Uyanık olmak, zinde hissetmek ve verimli olmak için düzenli gece uykusu şarttır. Sadece bir geceyi bile uykusuz ya da birkaç saatlik az uyku ile geçirmek bilişsel olarak bizi olumsuz etkiler: Daha sinirli hissederiz, gün boyu uyuklarız, odaklanma güçlüğü yaşarız, hafıza ve dikkatle ilgili sorunlar baş gösterir. Bu da bizleri iş ya da okul verimliliğimiz açısından etkileyeceği gibi kaza geçirme riskimizi artırır ve depresyona daha meyilli hale getirir.

Gece uykusuzluğunun fiziksel etkileri de vardır. Uzun vadeli devam eden gece uykusuzluğu stres hormonlarında artışa neden olur ve bu da dinlenme halindeki kalp atış hızını ve kan basıncını artırır. Bu durum ara sıra yaşandığında genellikle endişe verici değildir. Ancak bir ay veya daha fazla sürerse, kalp sağlığınız, zihinsel sağlığınız ve bilişsel yetenekleriniz üzerinde kalıcı etkileri olabilir. Kronik uykusuzluğun vücudun beyaz kan hücresi üretimini artırdığı bilinmektedir; bu, vücudun önemli oranda strese maruz kaldığında gösterdiği tepkinin aynısıdır. Bağışıklık sisteminizdeki bu dengesizlik, kalp hastalığı ile doğrudan ilişkilidir.

Siz uyurken vücut birçok önemli süreçten geçer:

-Uyku, anıları hafızanıza kaydetmenize yardımcı olur. Uykusuz kaldığınızda, uyanıkken öğrendiğiniz şeyleri daha az hatırlarsınız. Uyku ayrıca beyninizin duyguları düzenlemesine yardımcı olur. Bu nedenle, kötü bir gece uykusundan sonra huzursuz hissedebilirsiniz.

-Siz uyurken, vücudunuz kaslar da dahil olmak üzere hasarlı dokuları onarmaya yardımcı olan proteinleri ve hormonları serbest bırakarak kendini onarmak için çok çalışır. Uykusuzsanız, vücudunuz daha yavaş iyileşir.

-Uykunun bağışıklık sistemini güçlendirici etkisi vardır. Vücudunuzun hastalıklarla savaşma yeteneğini artırmaya yardımcı olur. Uyku sırasında vücut bağışıklık hücrelerini vücuttaki iltihapla savaşmaya yönlendiren proteinler olan sitokinler üretir.

Tüm bu nedenlerle geceleri karanlıkta ve en az 7, en çok 9 saat düzenli uyku sağlığımız için şarttır. Eğer geceleri uyumakta zorlanıyorsanız mutlaka bunun için çözüm aramalısınız. Uyumak için serin, sessiz ve karanlık bir ortam tercih etmelisiniz. Yatmadan önce parlak ışıklardan, ekranlardan ve kafeinden kaçınmalısınız. Akşamları egzersiz yapıyorsanız, yatmadan iki veya üç saat önce egzersizlerini bitirmiş olmalısınız.

Uyuyamadığınız için ne kadar çok endişelenirseniz, uykuya dalmak o kadar zorlaşır. Eğer uzun süredir uyku problemi yaşıyorsanız doktora başvurmalısınız. Altta yatan bir neden olabilir. Düşük kaliteli uykunun yaygın nedenleri arasında kronik ağrı, uyku apnesi ve tiroit bozukluğu bulunur.

Yazının devamı...

Yeni biorezonans kitabı çıktı

Enerji tıbbı üzerine eğitimler veren Avusturalyalı Marcia Pitman ve Louise Porter’in kaleme aldığı “Biorezonans ve Enerji Tıbbında Tedavi Sistematiği” isimli kitabın, Prof.Dr. Yasemin Akçay ile birlikte bendeniz Dr. Sinan Akkurt çevirisini yaparak Türkçe’ye kazandırdık. Biorezonans ve Enerji Tıbbında Tedavi Sistematiği konularındaki kafa karşılığını gidermek için yola çıktığımız bu çalışmada, sağlık profesyonelleri ve konuya ilgi duyanlar için rehber niteliği taşıyan bir eser ortaya koymuş olduk.

“Biorezonans ve Enerji Tıbbında Tedavi Sistematiği” isimli 320 sayfalık son derece kapsamlı bu kitap, Celsus Kitabevi’nden yayınlandı. Özellikle biorezonans ve enerji tıbbı ile ilgili bilimsel kaynak eksikliğini gidermeye büyük katkı sağladığına inandığımız kitabın çevirisinden önce hem meslektaşlarımız hem de değerli tıp çalışanları için güvenilir bir referans kaynak sunmak üzere uzunca bir dönem biorezonans konusunda ciddi bir literatür taraması yaptık. Bu alanda yayınlanmış çeşitli kitapları inceledik ve elemeden geçirdik. Sonuçta ortaya çıkan eser ise, daha fazla sayıda hastanın biorezonans ve enerji tıbbına ilişkin tedavi yöntemlerinden yararlanarak şifa bulması yolunda önemli bir kaynak teşkil ediyor.

Kuşkusuz ki her alanda olduğu gibi gelişen teknolojiler ile tıp da etkileşim halinde. Her geçen dönem sonunda bildiğimiz ezberlerin yerini yenileri alıyor. Sağlık alanında bu dönemin bir ihtiyacını gideren Biorezonans ve Enerji Tıbbında Tedavi Sistematiği kitabı, teori ile pratiğin birbirini besleyerek ilerlediği sağlık alanında sürekli yeni kaynaklara ve kanıta dayalı teşhis ve tedavi sistemlerinde referanslara duyulan ihtiyacı karşılıyor. Bu anlamda özellikle içinde bulunduğumuz dönemin ihtiyacını gideren “Biorezonans ve Enerji Tıbbında Tedavi Sistematiği” kitabı, okumaya başladığınız andan itibaren siz değerli okurlara farklı bir bakış açısı kazandıracak.

Konuyla ilgilenen herkesin kolaylıkla anlayabileceği yalın bir dille hazırlanan bu kitap, biorezonans uzmanları kadar tıptaki diğer uzmanlık alanlarında çalışan doktorlar, yardımcı sağlık çalışanları için de güvenilir bir referans.

Yazının devamı...

Atopik üçlü: Astım, egzama ve alerji

Egzama, astım ve alerjilerin bazı vakalarda birlikte görülmesi şaşırtıcı değildir. Bu üçlüyü “atopik üçlü” olarak da adlandırırız. Örneğin bebek ve çocuklarda sık görülen egzama; ileride astım ve alerjilerin gelişmesi için bir risk faktörüdür. Her üç rahatsızlığın da iltihaplanmaya neden olması, aradaki bağlantıyı açıklamamıza yardımcı olacaktır. Bağışıklık sistemimiz inflamatuar kimyasallar salgıladığında hem egzama hem de alerji meydana gelir. Bazı kanıtlar, egzama nedeniyle ciltte oluşan hasarlı bölge yoluyla alerjenlere maruz kalmanın, iltihaplanma ve alerjilere yol açan bağışıklık sistemi tepkilerini tetikleyebileceğini düşündürmektedir. Henüz bu üçlü arasındaki bağlantıya ilişkin burada söz ettiğimden daha fazla bir kanıt ortaya konmuş değildir. Ancak şundan eminiz: Atopik üçlüden birinin varlığı, diğeri için bir risk faktörüdür.

Atopik üçlü nedir?

Atopik üçlü, astım, egzama ve alerjilerin birlikte ortaya çıkma eğilimini ifade eder. Genellikle egzama ile başlar, ardından gıda alerjileri, ardından astım ve daha sonra hapşırma ve burun akıntısına neden olan alerjik rinit gelişir. Hafif egzamalı çocukların yüzde 20'sinde astım gelişirken, şiddetli egzamalı çocukların yüzde 60'ında astım geliştiği gözlenmiştir.

Atopik üçlünün gelişiminde çevresel faktörlerin rolü önemlidir. Örneğin ağır metaller, kimyasallar, antibiyotikler ya da hava kirliliği gibi çevresel faktörler bu rahatsızlıkları tetikleyen etkenlerdir. Bu neden biorezonans metodu ile egzama, astım ve alerjilerin tedavisinde, vücudu bu tip patojenlerden arındırmak öncelikli işimizdir.Klasik tıpta egzama, alerjiler ve astımın tedavisi için farklı yöntemler izlenirken biorezonans tedavisinin üçünde birden eş anlı uygulanabilmesinin dayanağı da buradan kaynaklanır.

Elbette her hastalıkta olduğu gibi erken tedavi önem taşır. Egzamanın erken tedavisi sonraki alerji ve astım risklerini önlemeye yardımcı olabilir.

Özetlemek gerekirse astım, alerjiler ve egzama, yüksek düzeyde iltihaplanma ve bağışıklık sisteminin zararsız maddelere karşı orantısız reaksiyonlarıyla ilişkilidir. Elbette egzaması olan herkesin astım ve alerji de geliştireceği ileri sürülemez, ancak bu rahatsızlıkları geliştirme olasılıkları diğer insanlara göre çok daha fazladır.

Yazının devamı...

© Copyright 2025

Türkiye'den ve Dünya’dan son dakika haberler, köşe yazıları, magazinden siyasete, spordan seyahate bütün konuların tek adresi milliyet.com.tr; Milliyet.com.tr haber içerikleri izin alınmadan, kaynak gösterilerek dahi iktibas edilemez, kanuna aykırı ve izinsiz olarak kopyalanamaz, başka yerde yayınlanamaz.