SAĞLIK
YEMEK
ASTROLOJİ
GÜZELLİK

LGBTİ ve ERGOTERAPİ

Başlıkta yer alan iki kelime maalesef Türkiye’de ilk kez yan yana geliyor. Bir terapist olarak bu durum düşündürürken biraz yoruyor beni fakat kesinlikle sizlerin eksikliği olduğuna inanmıyor; aksine artık farklı yanınız olacağına tüm kalbimle inanıyorum. Birçoğunuz ilk kez ergoterapiyi duyuyor ve belki o kadar çok şey denediniz ki kendiniz için (terapi ve süreç adına) içinizde hiçbir kıpırtı olmadan öylesine açıp okumaya başladınız bu yazıyı. Merak, bu metni okumaya sizi iten şey... Hayatın her alanında kendimiz için bir şeye başlarken içimizde olması gereken o güzel dürtü, o dürtüye minnettarım. Umarım farklı bir bakış açısı olan Ergoterapi, zihninizde yanıt arayan birçok soruya cevap olanağı tanır. Keyifli okumalar dilerim !

Ergoterapistler, LGBTİ bireylerin yaşamlarının sonuna kadar hayatlarını sürdürmelerine yardımcı olmak için ihtiyaç duydukları bilgi ve kaynaklarla bağlantı kurarak istekleri, ihtiyaç duydukları veya kendilerinden beklenen aktiviteleri yapabilme becerilerini geliştirerek veya aktiviteyi ya da çevreyi kişilerin katılımını daha iyi sağlayabilecek şekilde düzenleyerek günlük yaşamdaki bağımsızlığı hedeflerler.

Günümüz Türkiye’sinde eğitim ve bilinçlendirme şüphesiz en çok önem verdiğimiz konulardan biridir ve dünyada ergoterapistlerin çalışmalarını en çok gördüğümüz kısımlardan bir tanesi de budur çünkü biliyoruz ki farkındalığın olduğu yerde her şey biraz daha iyiye gidiyor, umut doğuyor. Bu süreçle ilgili en kilit nokta ise kişisel farkındalığımız... Çocuk yaşta bedenini keşfeden ve kendini öğrenen birey, durumla nasıl başa çıkacağını bilmiyor. Sanki bir kafeste hapsediliyor ve yaşamının en güzel zamanlarında dahi uçmayı bekliyor, bekliyor, bekliyor... Bir çocuk bırakın toplumu en sevdikleri tarafından, arkadaşları tarafından stigmaya maruz kalıyor. Varoluşunun kabul edilmediği toplumda beden ve ruh bütünlüğü sağlıklı gelişir mi? Beden kimin ? Ruh kime ait? Sen kimsin?

Oldukça zor sorular ve bir o kadar da özel. Çünkü hepimiz farklıyız, hiçbirimizin yanıtı aynı değil. Ergoterapi bilimi ile bu kısmı oldukça benzetiyorum. Ergoterapi de size özel, kişi merkezli ; zihinsel, psikolojik, fiziksel ve sosyal olarak istek ve ihtiyaçları bütüncül bir bakış açısıyla ele alan tek sağlık mesleği.

Günlük yaşam aktiviteleri

Dinlenme ve uyku dengesi

Eğitim

İş-Okul

Oyun

Boş zaman

Sosyal katılım ,

Yaşam içindeki rollerimizi belirleyen ve kimliğimizin oluşmasını sağlayan çok önemli noktalar olup, ergoterapistlerin çalıştığı spesifik alanlardır. Bilinmesini isterim ki bu alanlardan bir tanesinde dahi sorun varsa bu aslında diğer alanları da etkileyip kargaşaya sebep olacaktır. Bunun üzerinden çok kısa bir örnek vererek sizleri düşünmeye davet etmek istiyorum. Yaşadığınız stigmaların istediğiniz eğitim hayatını tatmanıza engel olduğunu düşünelim. Eğitiminizi tamamlamamış olmanız ;

Hepsine yanıt verdiğinizde dengeyi anlayabileceğinize inanıyorum. Peki ya ruhunuz? İstediğiniz yanıtları verebilseydiniz ne hissedecektiniz/düşünecektiniz? Ergoterapi yaşam kalitenizi arttırmak , toplumsal katılımı desteklemek, bağımsız katılımı ortaya koymak için çok güzel bir fırsat ve iyi ki sizlerle buluşuyor !

İyi bir iletişim , en güzel temas. Sizleri anlamak, her tedavi de olduğu gibi ergoterapi bilimi için de çok değerli.

Yürüdüğünüz yolda saygı duyan,anlayış gösteren ve sizi olduğunuz gibi kabul eden kişilere denk gelmeniz dileğiyle...

Ben Ergoterapist Rabia Tuğçe Karaman. Tanıştığımıza çok memnun oldum!

Yazının devamı...

Otizm ve ergoterapi

Otizm spektrum bozuklukları çok sık duyar olduğumuz ve dijital ortamların/yayınların katkılarıyla önceki yıllara istinaden önemli ölçüde farkındalığımızın geliştiği en yaygın gelişimsel yetersizlik ve nörolojik bozukluklardandır.

OSB’li bireylerin özellikle sosyal davranış ve iletişim becerilerini kontrol eden beyin fonksiyonları yaşamları boyunca etkilenir. Ergoterapi bilimi, tüm bu durum ve süreci yönetebilmek için gerekli becerilerin kazanılmasında ve kişilerin maksimum bağımsızlığını kazanarak hayatlarını kolaylaştırabilmesinde önemli bir role sahiptir. Ergoterapi, OSB ile yaşayabilmeyi öğreten çok önemli bir sağlık disiplinidir.

Ergoterapistler, katılımı ve öğrenmeyi desteklemek için duygusal ve davranışsal regülasyon, duyusal işleme, ince/kaba/sözel motor gelişimi, bilişsel beceriler ve görev yürütme ile ilgili klinik bilgilerini kullanırlar. Değerlendirme ve müdahale etme konusunda yeterli donanıma ve deneyime sahip olan ergoterapistler, hem tedavi yönetip hem de bu süreçte ailelere,bakım veren diğer kişilere ve eğitimcilere duyusal işleme, bireyin bulunduğu her ortamda sosyal ve duygusal sağlık dengesini koruyabilmek için danışmanlık yaparak hastaların/danışanların tedavilerine bütüncül ve spesifik bir bakış açısı getireceklerdir.

Ergoterapist gerekli bütün bilgileri topladıktan sonra çocuk için terapi programı geliştirir. Bu süreçte çeşitli stratejiler ortaya koyan terapist, çocuğun çevresine karşı daha iyi yanıt vermesine yardımcı olabilir. Bu stratejiler;

-Duyu bütünleme tedavisi
-Fiziksel/ zihinsel/ mental/ sosyal aktiviteler
-Oyun tedavisi
-Günlük yaşam aktiviteleri
-İletişim faaliyetleri ve diğer yardımcı yöntemlerden bazılarıdır.

Ergoterapistler bilir ki, özbakım/günlük yaşam aktiviteleri, verimli uğraş/üretkenlik (çocuklar için eğitim), sosyal ve iletişim odaklı katılım, boş zaman ve eğlence/oyun aktivitelerine katılımcı olarak dahil olmak her OSB’li bireyin gelişimini ve yaşam performansını her yönüyle etkilediğinden her bireyde farklılık gösterecektir. Bireylerin yaşam kalitelerini ve fonksiyonel bağımsızlıklarını arttırma amacında olan ergoterapi bilimi , istek ve ihtiyaca uygun yapılandırılmış ortamlarda terapi hizmeti sunar.

Şüphesiz ailenin farkındalığı ve katılımı terapiyi her zaman olduğu gibi bir adım öne taşımamızda en büyük faktörlerden biri olacaktır. Otizmli bir çocuğu büyütmek ebeveynler için oldukça zorlayıcıdır. Bazen yıllarca tohum ekmek, her defasında fidan vermesini beklemek ve bunun olmadığını görmek... Bir noktada durup geriye bakıp “Nerede hata yapıyorum?” demek ve sonrasında hayal kırıklıkları , inancı yitirme... Kuvvetli bir inançtan başka hiçbir şey, kuvvetli bir iş çıkaramaz, diyor Balzac. Dileğim, bu süreçte ergoterapi sizin en kuvvetli yanınız olsun.

Hep birlikte iyi ki ergoterapi diyeceğimiz...

Gelişime hep birlikte kucak açacağımız...

Çok sevip, sevgilerini en derinlerde hissedeceğimiz nice 2 Nisanlar'a ...

Yazının devamı...

Ergoterapist gözüyle TBB

Tepkisel bağlanma bozukluğu DSM-5’e göre çocukların temel duygusal gereksinimlerinin bakımverenler tarafından sürekli olarak eksik karşılandığı, toplumsal olarak ihmal ya da yoksun bırakma tutumunun gerçekleşmesiyle ortaya çıktığını vurgular. Birincil bakım veren olan anne ve babalarla çocuklar arasında güvenli bağlanma ve sağlıklı bir ilişki kurulmasını engelleyen bu durum , tedavi edilmediği takdirde yaşam boyu sürebilir ve günlük yaşamda bireyler için ciddi problemlere neden olabilir.

Bu bozukluk beş yaşından önce açıkça ortaya çıkar. Bozukluğun temeline baktığımızda bir bağlanma probleminden söz ettiğimizden bu durumu daha detaylıca incelememiz gerekmektedir. Bağlanma, gelişimin ilk yıllarında çocuğun ve ona bakım veren anne babanın dokunarak , göz göze bakışarak, sarılarak, sevgi dolu sözlerle seslenerek temelleri atılan bir süreçtir ve beyini besleyen bir durumdur. Tüm bunlara bakarsanız duyusal sistemin varlığını güpegündüz görebilirsiniz. Ebeveyne olan bağlılık temel insan ihtiyaçlarından bir tanesidir ve erken dönemde bu bağlanmayı olumsuz deneyimleyenlerde güvensiz bağlanmanın ortaya çıkması kaçınılmazdır. Güvenli bağlanmanın insan gelişiminde derin etkileri vardır. Tepkisel bağlanmada ise derin ve kalıcı bağ kurulamadığından tedavi başlanmadığı takdirde ciddi sonuçlara yol açabileceği söylenebilir.

Tepkisel bağlanma bozukluğunun birçok nedeni var. İhmallerin de birçok nedeni olabilir. Fakat bir ergoterapist olarak en çok klinik ortamda karşılaştığım nedenleri sizlerle paylaşacak olursam ;

gibi nedenleri söyleyebilirim. Bu nedenlerin varlığı sizi düşündürdüğünde çocuğunuzda ;

gibi belirtileri fark etmeniz de uzun sürmeyecektir. Bu belirtileri fark ettiğinizde ve bir uzmana danıştığınızda tedaviyle ilgili süreçler sizleri düşündürecektir. Unutmamalısınız ki tedavinin en önemli ve vazgeçilmez kısmı çocukla anne ve babanın ilişkilerinin düzeltilip sağlıklı hale gelmesiyle ilgilidir. Duyu bütünleme ile bağlanma ilişkisi birbirine doğru orantılıdır. Bağlanma problemleri çocukların dış dünyaya olan algılarında farklılıklar yaratabileceğinden duyusal sorunlara da neden olabilir. Çocuğun istek ve ihtiyacına uygun hazırlanan duyusal oyun ve terapi programıyla artık anne ve babanın da dahil olduğu oyunlar ortaya koymak ve çocuğun yalnızlık algısını gidermek önemli bir amaç olacaktır. Ergoterapist tarafından gerekli değerlendirmelerin yapılmasının ardından, çocuğun sınırlarını gözetmeden aileyi bu alana nasıl dahil etmeliyiz sorusu araştırılmalıdır. Güvenli bağlanma temellerini daha etkin bir şekilde ortaya atabilmek için psikolog desteği de bu süreçte çok gerekli olacaktır ve fikir alışverişi son derece önemlidir.

Tedavi süresince çocuğun uzun saatler tek başına oynaması engellenmelidir ve mümkün olduğu kadar çocuğu daha fazla sosyal ortama sokmak ve gerektiği takdirde anaokulu veya kreşe gitmesi için destek olunmalıdır.

Yazının devamı...

Ruh sağlığında ergoterapi

Ergoterapi bilimi kökenlerinin mental rahatsızlıklara dayandığını biliyor musunuz?

Mental rahatsızlığı olan birçok bireyde günlük yaşam aktivitelerini devam ettirmekte çok ciddi sorunlar gözlenir. Bu durum rutinlere ve düzensizliklere dönüşür. Bir süre sonra kişinin yaşantısında zihinsel, fiziksel, sosyal, akademik-iş ve psikolojik olarak yıkımlara sebep olur. Tam da bu noktada ergoterapi yaklaşımı bireylerin hayatlarını sürdürebilmeleri için gerekli becerileri kazanmaları, güçlü yanlarını keşfetmeleri, fiziksel yeterliliğin iyi hale gelmesi , mesleki yeterliliğin sağlanması gibi birçok durumun gelişmesinde önemli bir role sahiptir.

Ergoterapistlerin amacı, bireyin anlamlı ve üretken bir yaşam sürmesi için kazanması gereken maksimum bağımsızlığı arttırmaktır. Bizler bireylerin yaşam ve evde üstlenilen rollerini kullanarak bağımsızlığını geliştirmeyi hedefleriz. Engel durumunun aktivite limitasyonları (aktiviteyi yerine getirme zorluğu) ve aktivite katılımında yetersizlik oluşu günümüzde Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) tarafından kabul edilmiş; hatta bu tanımın engel-özür terimleri yerine konulmasına sebep olmuştur. Bu bilgi aslında birçok durumu özetler nitelikte. Bireylerin günlük yaşam içerisinde söz sahibi olması ve katılımı, durumun olumlu yönde gelişmesi adına basamak oluşturur. Danışanların tercih ettiği her aktivitede istediği gibi yer alma hürriyeti, yaşam kalitesini arttırmak için bir adım anlamına gelir. Aktivite ve katılım denildiğinde ergoterapi ilk akla gelen sağlık bilimi olduğundan, ruh sağlığında ergoterapistlerin birçok rolü olduğunu söylemeden geçmek mümkün değil.

Seanslara başlamadan önce ergoterapi disiplinine uygun birçok modelle danışanın aktivite profilini çıkartmak esastır. Bu profil anlama ve amaca yönelik ergoterapi müdahalesini planlamak üzere kullanılır. Ergoterapi müdahale planı örnekleri aşağıdaki gibidir:

Kognitif rehabilitasyon

Çevresel düzenlemeler

Sosyal, kişisel ve kişilerarası beceri eğitimi

Yaşam dengesi müdahaleleri

Yaşam becerisi eğitimi

Mesleki öz değerlendirme-istihdam

Ergoterapi, mental rahatsızlığı olan bireylerin hayatlarına dokunan, yaşamı sürdürebilmeleri için gerekli becerileri geliştirmelerine yardımcı olan büyük öneme sahip bir meslektir. Bu doğrultuda ruh sağlığı ekibinin bir parçası olmak, etik kurallar içerisinde söz sahibi olmak danışan/hasta iyilik hali için en temel yaklaşım olacaktır.

Sağlıklı günler dilerim...

Yazının devamı...

Eller beynin uzantısıdır!

Bilimsel olarak bakıldığında el ve parmakların oluşturduğu hareket kabiliyetine ince motor beceriler adı veriliyor. Örneğin ilerleyen yaşlarda kalem tutmak, yazı yazmak,resim yapmak, makas kullanmak, ayakkabı bağlamak, giyinmek gibi birçok günlük yaşam aktivitesini ellerimizi anlamlı kullanmadan yapabilmek mümkün değil. Tam olarak bu noktada aktiviteye geçiş sorunları ve aktivitede yetersizlik yaşayan bireylerde ergoterapi desteği oldukça önem arz ediyor. Ergoterapistler ince motor becerilerle ilgili bir sorun ile gelen danışanda, sistemin ve gelişimin temeline inerek sorunun kaynağını araştırırlar. Peki ince motor becerilerin duyusal sistemle ya da öğrenmeyle ilişkisi nedir?

Duyusal sürecin anne karnında iken başladığını biliyoruz. Tüm motor gelişimleri arasında, bir nesneyi yakalama bebeğin bilişsel gelişimi için önemli bir role sahiptir. Bebek 2. ay itibari ile bu duyusal uyaranlarla ilgilenmeye başlar. Daha 3 aylıkken bir oyuncağı tutan, döndüren ve bırakan bebek eylemleri gerçekleştirirken ortaya çıkan görüntü, yapı ve sesle ilgili bilgileri kaydediyor ; daha bu süreçte elleriyle keşfeden bebek öğrenmenin temelini atmış olur ve ileriki dönemlerde el tercihi ile birlikte yaş ilerledikçe gelişim katlanarak devam eder. Duyusal sistemin ve öğrenmenin birbirine doğrudan ilişkisi olduğundan aslında bu bebeklikte gerçekleşen keşif döneminin motor gelişimi için de ne kadar önemli olduğunu artık daha iyi anlayabiliriz. Terapistler olarak ebeveynlerden kaba motor becerileri (oturma,emekleme, yürüme) bilgisi isterken bunları daha rahat gözlemleyebildiklerini ve yanıtlayabildiklerini fark ederken; ince motor beceriler için bu netliği söylemek çok mümkün olmuyor. Bilimsel olarak bunun kaynağı iki yaşına kadar ince motor becerileri gelişiminin, kaba motor becerileri gelişimine göre daha yavaş ilerlemesi diyebiliriz. Fakat artık çocuk üç yaşına geldiğinde nesneleri anlamlı kullanmayıp halen keşfediyor gibi davranmaya devam ettiğinde, aktiviteden aktiviteye el tercihini sıklıkla değiştirdiğinde, günlük hayatta maruz kaldığı dokulara ve yüzeylere temastan kaçındığında ve bu durum çocuğun zorlanmasına, oyun kurmasına, sosyalleşmesine engel olduğunda ailelerde kaygı seviyesi de artmaya başlıyor. Peki bu durumla karşı karşıya kalındığında yapılması ve önlem alınması gereken noktalar nelerdir?

Durumu ve süreci kabullenin ve önyargıyla yaklaşmayın!

Ergoterapistle iletişime geçin!

Çocukları tv-telefona maruz bırakmayın. Bunun yerine anlamlı ve çocuğun isteğine yönelik aktivitelerde yer alarak gelişimine katkıda bulunun!

Çevre ya da üstü başı kirlenecek diye engel olmayın ve çocuğun gelişimsel olarak yapması gereken bütün eylem ve aktivitelerde fırsat verin!

Günlük hayatta motor gelişim aktivitelerine maruz kalan çocukların, bu alanda pasif olan çocuklarla kıyaslandığında fiziksel, psikolojik, sosyal ve akademik gelişim farkı sık görülebilmektedir. Eller beynin uzantısıdır. Keşfettikçe, dokundukça, yazdıkça gelişir. Çocuklar ellerini kullanmadığı sürece beyin gelişimi olumsuz yönde etkileniyor ve geriliğe sebep olabiliyor.

Yazının devamı...

Pediatrik Ergoterapist ve Aile

Ailenin yapması gereken ve belki de en zor olanı yaşanılan süreci olduğu gibi kabul etmektir. Böylece durumla başa çıkmak ve gerçekçi çözümler üretebilmek daha kolay olacaktır. Süreci reddetmek, ilerleyebilecek olan yolun önüne her gün yeni bir engel koymak demektir. Var olan durumu kabul etmemek, her gelişim alanında çocuğu sıkıntıya sürüklemektir.
Örneğin, bilişsel olarak geliştirilebilecek becerilerde daha geride kalmasına neden olmakta; toplumda kabul görmeyeceği endişesiyle çocuk , aile tarafından toplumdan soyutlandığında sosyal açıdan gelişememektedir. Tüm bunların yanında hem aile, hem de çocuk duygusal olarak umutsuzluğa sürüklenmekte, böylece bu kısır döngü sürüp gitmektedir.

Tedavinin her basamağında istenilen düzeye ulaşmak için ergoterapistler ve aileler arasında iyi iletişim ve güçlü iş birliğinin olması önemlidir.

Çocuklar zamanlarının çok fazla kısmını evde aileleri ile geçiriyorlar. Çocukların gerek duyusal gelişimi, gerekse günlük yaşama katılımları için oyunun önemini sıklıkla duyar olduk. Bu noktada çocuğa en uygun terapi programının hazırlanmasında ebeveynlerden alınan olumlu-olumsuz bilgilerin, terapiste doğru bir yaklaşım için destekleyici nitelikte olması beklenir. Ebeveynler seans sonrası gerekli bilgilendirmelerin ardından sürecin devamlılığı, tedavinin kalıcılığı ve en önemlisi çocuk ile aradaki bağın doğru kurulması için ergoterapistten destek almalıdırlar. Alınan her bilgiyi de kullanarak oluşturulan terapi ve ev programında, ebeveynlerin çocuklarıyla geçirecekleri anlamlı vaktin oluşturulması ve becerilerinin geliştirilmesi/ arttırılması için terapistle kurulacak iş birliği terapi sürecine renk katacaktır. Ergoterapistler olarak terapi sürecinde aile ve çocuğu bir bütün olarak görmekteyiz. Tedavi hedefleri saptanırken çocuğu tek başına düşünmek mümkün değildir.

Ergoterapistlerin ailelere içinde bulundukları süreci kabullenmede yardımcı olması görevleri arasındadır. Ailelere bilimsel ve teorik bilgiler göz önünde bulundurularak destek olup, umut aşılamaya çalışırken; gerçekleşmeyecek vaatler sunmak, bilimsellikten ve terapist kimliğinden sıyrılmak demektir. Tüm bunlar göz önünde bulundurulduğunda ergoterapistler, aileleri çocukların öğreticisi olarak desteklemek, çocuğun istek ve ihtiyaçları doğrultusunda nasıl tutumlarda bulunulması gerektiğini anlatmak, çocukların gelişim alanları hakkında bilgi sahibi olmalarını sağlamak ve bunları, geliştirme becerilerini nasıl destekleyeceklerini aktarma, davranışlarında ve toplumsal becerilerinde nasıl destek olunabileceği konusunda bilgiler sağlamaktır. Ergoterapistler ilgili yönlendirmeyi çocuğun ihtiyacına uygun olarak yapar. Gerekli desteği sağlayacak uzmanlara yönlendirerek verimi arttırmayı amaçlarlar.


Önemli olan şey ise birlikte, anlayarak ve destek olarak çocukların eğitimine, tedavilerine ve ailelere katkı ve destek sağlamaktır. İş birliği içinde olmak, gelişimin ilk ve öncelikli basamağıdır.

Yazının devamı...

Pediatride Ergoterapi

Ergoterapinin birçok alt dalı olduğundan bahsetmiştim fakat Türkiye'de en çok ergoterapist çalışmalarına denk geleceğiniz alan olan pediatrik ergoterapi hakkında daha detaylı bilgi aktarmanın değerli aileler ve danışan/hastaların yol göstericisi olan değerli uzmanlar için aydınlatıcı olacağını umuyorum.

Çocukların günlük yaşam aktivitelerini maksimum bağımsızlıkla yerine getirebilmeleri üzerinde duran ergoterapistler, çocuğun oyun oynama ve öğrenme yeteneklerini geliştirir. Bu durum çocuğun gelişimine ve bağımsız olmasına yardımcı olmuştur. Örneğin; yazı yazma aktivitesinde istenilen performansı gösteremeyen bir çocukta gerek akademik alanda, gerekse günlük yaşamda birçok durum gözlenebilir. Ergoterapistler böyle bir durumda temel sorunun tespiti için duyusal, algısal, motor, bilişsel, psikolojik ve psikososyal faktörleri içeren standardize testler ile değerlendirme yaparlar. Ev programı da verilerek aile ile de iş birliği içerisinde bulunan ergoterapistler, belirli aralıklarla takip edilmekte olan çocuğun durumuna göre ünitede haftalık seanslarla ergoterapi programına alınmaktadır. Pediatrik ergoterapi ünitesinde her çocuğa özel; kişi merkezli yaklaşımla tedavi uygulanmaktadır.

Ergoterapistlerin pediatri alanında yaptığı bazı müdehaleler şunları içerir;

Duyu bütünleme terapisi
Davranış becerilerinin geliştirilmesi
Sosyal becerilerin geliştirilmesi
Fiziksel becerilerin geliştirilmesi
Bilişsel becerilerin geliştirilmesi
Günlük yaşam aktivitelerini yönetebilme durumu
Dil becerilerinin geliştirilmesi
Akademik becelerilerin geliştirilmesi
Duygusal becerilerin geliştirilmesi

Her çocuğun birbirinden farklı olduğunu kabul eden ergoterapistler, çocukta temel sorunu bulmak için çabalayacak ve bu soruna uygun (en temelde yatan ) terapi programı geliştirecektir.


Ergoterapistler, danışanlarının ev, okul ve aile ortamında işlevsel olmaları için gerekli becerilere teşvik etmek, korumak ve geliştirmek için çalışırlar. Hayata aktif katılıma teşvik ederler:

Öğrenme,
Benlik saygısı,
Özgüven,
Bağımsızlık,
Sosyel etkileşim

Bunlarla birlikte, en önemli rol çocuğun duyusal işleme bozukluklarını değerlendirmek ve hedeflemektir. Bu, öğrenme engelini kaldırmak ve danışanların sakin ve daha regüle olmasına yardımcı olmak için faydalıdır. Hiçbir engel ya da durum gözetmeden, daha iyi bir şekilde aktivite katılımını sağlamak, eğlenerek öğrenmek için de ergoterapi büyük bir destek olacaktır.


Sevginin iyileştirici gücü ile daha bağımsız çocuklar göreceğimizi umuyorum...

Yazının devamı...

Duyu Bütünlemeyi Kim Uygular?

Günümüzde çok sık duyduğumuz terapi yöntemlerinden biri haline gelen duyu bütünlemeyi ülkemizde özel eğitim öğretmeninin uyguladığını, hatta bir beden eğitimi öğretmeninin dahi uyguladığını duyabilirsiniz. ‘Peki terapi bunun neresinde?’ diye düşünmüyor değiliz. Şöyle izah edelim:

Terapi kelimesinin dilimizdeki karşılığı tedavi anlamında kullanılmaktadır. Buna şaşırmıyoruz. Danışan yakınlarının kurumlara başvurma sebebi tam olarak bu nedenden ötürü oluyor, bile isteye ve çoğu zaman iyi bir farkındalıkla terapiyi almak için geliyorlar. Fakat yapılan en büyük yanlış hizmeti alacakları kişinin yetkinliği hakkında yetersiz bilgiye sahip olmaları…

Tedavi ve terapi kelimeleri sadece sağlık alanlarında kullandığımız ve eğitim ile bağdaştırılamayan iki kelimedir. Duyu bütünleme terapisinde asıl istenilen merkezi sinir sistemini öğrenmeye hazır hale getirmektir ve her bireyin merkezi sinir sistemi birbirinden farklılık gösterir. Beynin besin kaynağı olan duyumlar, çevreden gelen uyaranlara regüle olunmadığı takdirde olumsuz davranışlara yol açabilir. Bu noktada ayırt ediciliği sağlamak ve sistemi doğru uyarmak gerekmektedir. Öğrenme sürecini tamamlamak sadece uyarılarla da sağlanmamaktadır. Danışanların bildikleri, alışkanlıkları, tecrübeleri çevreden gelen bu uyaranlarla bütünlenir. Duyu bütünleme bozukluğu olan bireylerde basit olarak adlandırdığımız aktiviteler dahil birçok eylem, sistem hazır olmadığı için gerçekleşmez. Sistemden içeri doğru bilgi girdiği takdirde uygun cevap oluşturabileceklerdir. Bütün bu süreç değerlendirildiğinden anatomi, nöroanatomi, kognitif terapi, nörofizyoloji, fizyoloji ve gerçekten bir duyu bütünleme bozukluğundan şüpheleniliyorsa bu durumun ortaya konması için gerekli olan ölçme değerlendirmenin yapılması ve bütün bunları yerine getirebilmek için ise bir sağlıkçı- terapist olmak gerekmektedir. Duyu bütünleme terapisi, eğitimi kapsasa dahi bir eğitimci işi kesinlikle değildir.

Duyu bütünleme terapisi, Dr. Ergoterapist Jean Ayres tarafından 1960’lı yıllarda uygulanmaya başlamıştır. Ülkemizde lisans programı içerisinde eğitimini alan ve meslek yasası içerisinde yer alan tek meslek grubu ergoterapistler iken , bahsettiğimiz donanımlara sahip olan ve bu alanda kendilerini geliştiren fizyoterapist ve dil konuşma terapistleri de kendi lisans disiplinleri çerçevesince terapiyi uygulayabilirler. Doğru tedavi için sorgulayıcı olunmalıdır.

Yazının devamı...

© Copyright 2025

Türkiye'den ve Dünya’dan son dakika haberler, köşe yazıları, magazinden siyasete, spordan seyahate bütün konuların tek adresi milliyet.com.tr; Milliyet.com.tr haber içerikleri izin alınmadan, kaynak gösterilerek dahi iktibas edilemez, kanuna aykırı ve izinsiz olarak kopyalanamaz, başka yerde yayınlanamaz.