SAĞLIK
YEMEK
ASTROLOJİ
GÜZELLİK

Yağ çekme nedir?

Yağ çekme, toksinlerden arınma ve gençleşme için uygulanan çok eski bir Ayurveda (Hindistan’ın alt kıtasında ortaya çıkan antik bir sağlık sistemi) yöntemidir. Kayda değer sonuçlar veren çok basit bir uygulamadır. Yağ çekme hakkında bireyler duymuş, merak etmiş ama hiç denememiş olabilirsiniz. Yağ çekme hakkında bildiklerimizi toparlayalım.

Yağ çekme aslında, rafine edilmemiş iyi kalite bir yağ ile yapıldığında ağız gargarası kullanmanız gibidir. En popüler ürünler ise hindistan cevizi yağı ve susam yağıdır. Bu işlem herhangi bir yerde 5 ile 20 dk arasında yapılabilir, ideal zaman aralığı genellikle 15 dakika olarak belirtilir. Bu süreç ağzınızda veya lenf sisteminde yaşayan bakterileri, toksinleri ve parazitleri uzaklaştırmaya yardımcı olduğu düşünülüyor. Tükrüğünüzün yardımıyla bütün bu istenmeyen maddeler artık atılmaya hazırdır. Yağ çekme işlemi bakterilerden arınan bir ağız yapısı sebebiyle dolaylı olarak dişlerinizin re-mineralize olmasını ve diş etlerinizin güçlenmesini de sağladığı çıkarımında bulunabiliriz.

Yağ Çekme Nasıl Yapılır?

Genellikle yağ çekme işlemi için en çok ham (işlem görmemiş) hindistan cevizi yağı tercih edilir. Bunların özel kıllan antimikrobiyal, antienflamatuar ve enzimatik özelliklerinden kaynaklanıyor. Ağzınızdaki istenmeyen bakterileri öldürürken aynı zamanda geride sağlıklı probiyotik bir ortam bırakır.

Muhteşem bir değiş tokuş!

Başlangıç için oda sıcaklığında, yaklaşık bir çorba kaşığı hindistan cevizi yağını ağzınıza alın. Yağı dişlerinizin arasında ve diş etlerinizin etrafında çevirin, çekin ve çalkalayarak ağzınızda her yere değmesini sağlayın, boğazınız dışında. Yağın boğazınıza değmesi rahatsız edebilir çünkü artık bazı toksik materyaller taşıyor.

Gargara yapmayın!

Bu durumu eğlenceli bir hale getirebilirsiniz, şarkı mırıldanabilir veya duş vs alırken, günlük ritüelleriniz arasına yerleştirebilirsiniz. Bunun özel bir zaman olmasına izin verin. Temizlenmenin ve konuşmadan gevşemenin tadını çıkarın.

Yağ çekme işleminiz bitince tuvalete veya çöpe atabilir, tükürebilirsiniz, tercihen lavaboya değil! Çünkü uzun dönemde yağ katılaşabilir ve lavabonuzu tıkayabilir. Şimdi ağzınızı temiz bir suyla 2-3 defa yıkayın. Tabii ki tercihen öncesinde dişlerinizi fırçalamanızı öneririm. Sonunda bir bardak su için ve dinlenin. Kendinizi canlı ve yenilenmiş hissetmeniz için vesile olacaktır.

Önemli bir noktada, herhangi bir medikal tedavinizin yanında bu tip bir uygulamanın “katkı sağlaması” beklenir, tek başına tedavi edici olmasını beklemeyin.

Yağ çekme işlemi, temelde diş etlerine ve dişlere faydası olsun diye kullanılsa da cilt için de faydalıdır, cildi temizler ve daha parlak/ ışıltılı hale gelmesini sağladığı biliniyor. Hindistan cevizi yağının sedef hastalığı gibi cilt bozukluklarına iyi geldiği ispatlanmıştır. Ayrıca detoks yapmak isteyen ve bağışıklık sistemine daha iyi bakmak isteyenler için de harikadır.

Hangi Sıklıkla Yağ Çekmek Gerekir?

Yağ çekme işlemi günün herhangi bir zamanı yapılabilir fakat detoks için sabah bir şey yiyip içmeden önce yapmak en iyisidir. Eğer bu işlemi rutine oturmak konusunda sıkıntı yaşıyorsanız bunu duş esnasında yapmak gibi bir çözüm önerebilirim. Dakikalar geçene kadar saymıyorsunuz, basitçe duşunuz bitene kadar yapıyorsunuz.

Umarım bu iyileşmeden, ruhani ve bedensel tecrübeden keyif alırsınız.

En son olarak eklemek istediğim en önemli nokta ise hiç bir destekleyici tedavinin ağız ve diş sağlığınız için yapılması gereken diş tedavilerinin yerine geçemeyeceğidir ve ayrıca mekanik olarak yapılması gereken diş fırçalama ve diş ipi kullanımının da yerine geçmez. İçerdiği maddelere karşı alerjisi olanlarınsa doktorlarına danışarak hareket etmesi doğru olacaktır.

Diğer blog yazılarım için; https://www.onurozturk.com/blog/

instagram : https://www.instagram.com/dronurozturk/

Yazının devamı...

Çocuklar için flor kullanımı

İçme Sularının Florlanması: Ne Zaman, Nerede ve Niçin?

Florun dişler üzerine etkileri 1930’larda keşfedilmiştir. Doğal olarak florlu su içen bireylerde daha az çürük problemi olduğu diş hekimlerince bildirilmiştir.

Toplumlar içme sularına ilave flor koymaya 1945 yılında başlanmıştır. Florlama suyun içindeki doğal flor oranının 0.7 ve 1.2 (milyonda bir) ppm olarak ayarlanmaktadır. 1945 yılında ilk defa içme suları florlanmaya başlamıştır. 15 yıllık çalışma sonucu suların florlanması çocuklarda %60 oranında çürüklerde azalmaya neden olmuştur. Bütün ülke genelinde içme sularının florlanması ile çürük oranlarındaki değişim;

8 yaşından küçük çocuklarda %30-%60

8-12 yaşa arası çocuklarda %20-%40

Daha büyük çocuklarda ve yetişkinlerde ise %15-%35 arasında azalma görülmüştür.

Düşük çürük yüzdesi daha az diş çekimi, daha az dolgu ve düşük maliyet olarak geri dönüş yapmıştır.

60 farklı ülkede ortalama 360 milyon kişi florlu su kullanmaktadır. Buna rağmen bir kısım florlamaya karşı çıkmaktadır. Bu grup seçme özgürlüklerinin kısıtlanması nedeni ile florlamaya karşı çıkmakta diğer bir grup ise florlamanın güvenli olmadığını savunmaktadır.

Günümüze kadar bir çok çalışmada florun diş çürümesini azalttığı kanıtlanmıştır. Aksi yönde florlanan içme sularını tüketen toplumlarda çürük insidanslarının genele göre değişmediğini gösteren çalışmalarda mevcuttur ayrıca kanser olma risklerini arttırması ise florun sistemik yolla alınması konusunda tartışmaları arttırmaktadır.??Bundan dolayı modern diş hekimliğinde içme suyu ile florun alınması yerine tropikal uygulamalar ve diş macunu ile flor istenilen koruyucu etkiyi göstermektedir, içme suyu ile alınan florür uzun dönemde vücutta depolanması ile oluşan soru işaretleri bu şekilde ortadan kaldırılabilir.

Çocuğuma Daha Fazla Flor Gerekir Mi?

Doktorunuzla konuşarak çocuğunuza ek flor gerekip gerekmediğini danışabilirsiniz. Yüksek çürük riski grubunda olan çocukların sürme sırasında dişlerin dayanıklılığını arttırmak için flor bileşikleri kullanılabilir.

Fazla Florun Etkileri

Fazla miktarda flor alımı ile florozis adı verilen dişte beyaz noktalar veya çizgiler olarak görülür. Ağır florozis dişlerde çukurcuklara, gri, siyah veya kahverengi renkleşmelere sebep olabilir. Bazen minede de oluşum bozuklukları görülebilir.

Reçete ile verilen her ilaç gibi flor tabletleri de direktiflere göre kullanılmalı ve çocukların erişemeyeceği yerlerde saklanmalıdır. Flor çok yüksek dozlarda toksik etki gösterir.

Diğer blog yazılarımız ; https://www.onurozturk.com/blog/

İnstagram : https://www.instagram.com/dronurozturk/?hl=tr

Yazının devamı...

Asitli içecekler süt dişlerine nasıl zarar veriyor?

Yeni yapılan araştırmalar; alkolsüz içecekler, meyve suları ve spor içeceklerindeki yüksek asit seviyesinin çocukların dişlerine karşı ciddi bir tehdit oluşturduğunu ortaya koyuyor.

Diş minelerinin gördüğü kalıcı zararın, yüksek asidin dişle temasa geçtiği ilk dakika içerisinde gerçekleşmeye başladığı görülmüş.

Yüksek asitli içecekler tüketildikten sonra çocukların dişlerinin bir saat içerisinde temizlenmesi de yeterli gelmiyor. Dişler çoktan zarar görmeye başlıyor, asit saldırısına maruz kalıyorlar. Sağlıklı bir ağızdaki koruyucu mekanizma ile asitler arasında bir denge mevcuttur. Ne var ki bu denge kolaylıkla asitlerin baskın olacağı şekle dönebilir, ne türden bir asit olduğu fark etmez, dişler asitle temas ettikten kısa bir süre sonra zarar görmeye başlar.

Yüksek asit barındıran içecekler, diğer unsurlarla da birleşerek çocukların dişlerinde daha büyük ve geri dönüşü olmayan zararlara yol açıyor. Buna ek olarak, hem çocukların hem de yetişkinlerin geceleri dişlerini gıcırdatma alışkanlığı varsa ve beraberinde midelerinden asit getiren teşhis konulmamış kusma ve reflüde mevcutsa bu, asit oranı yüksek içeceklerle birleşmesiyle birlikte, gençlerin dişlerinde uzun vadeli kalıcı zarara sebep olabilecek üçlü bir tehdit oluşturuyor. Asitli içeceklerin yol açtığı diş erozyonu, çocuklar ve genç yetişkinlerde artış gösterdiği tahmin ediliyor.

Özellikle spor sonrası içilen enerji içeceklerinde yüksek oranda asit diş minelerine zarar veriyor ama bir yandan bu içecekler sağlıklı sanılıp, enerji ihtiyacını gidermek için de gençler tarafından sık tüketiliyor.

Gelişmiş toplumlarda giderek endişe uyandıran bir konu halini alan diş erozyonu, genelde dişler yıprandıktan çok sonra klinik olarak saptanıyor. Bu tarz bir erozyon, hastayı karmaşık ve kapsamlı bir rehabilitasyon gerektirebilecek ve bir yaşam boyu sürecek bir ağız tedavisi sürecine taşıyabileceği gibi minimum müdahale ile de önlenebilir.

https://www.instagram.com/dronurozturk/?hl=tr

https://www.onurozturk.com/blog/

Yazının devamı...

Ağız kanseri Akdeniz diyeti ile önlenebilir mi?

Akdeniz diyetinin, kalp ve damar rahatsızlıkları, göğüs kanseri, kalın bağırsak kanseri gibi hastalıklar başta olmak üzere pek çok hastalığın riskini azalttığını artık biliyoruz. Son zamanlarda yapılan birçok çalışma, diyetimizin, sadece diş çürükleri değil, ağız kanserinin gelişiminde de büyük rol oynadığı bulgusuna ulaştı. Yapılan çalışmalar aynı zamanda ağırlıklı olarak Akdeniz beslenme tarzını uygulayan kişilerin bu kanser tipinin gelişiminde düşük risk taşıdığını da buldu.

Milano Üniversitesi’nde, yeme alışkanlıklarının ve Akdeniz beslenme menüsünün ağız kanseri gelişimindeki rolünü daha detaylı araştırmak için, ağız kanseri olan 768 hasta ve 2.078 kontrol bireyi üzerinde, 1997-2009 yılları arasında İtalya ve İsviçre’de yaptıkları çalışmaların verilerini analiz etti.

Zeytinyağı, Tahıllı Ekmek…

Bu kapsamlı çalışma sonucunda Akdeniz diyetinden oluşan beslenme menüsünün ağız kanseri üzerinde olumlu bir etkisi olduğuna dair güçlü kanıtlar elde edildi. Diş çürükleri kadar, ağız kanseri riskinin, Akdeniz ürünlerinin (zeytinyağı, tam tahıllı ekmek, uygun miktarda et ve günlük ürün tüketimi – raf ömrü uzatılmamış) doğru kullanılmasıyla orantılı olarak azaldığı sonucuna ulaşıldı. Çalışma ayrıca bu beslenme tarzının gençlerde, eğitim seviyesi yüksek kişilerde ve sigarayı bırakmış kişilerde daha etkili sonuçlar verdiğini olduğunu da ortaya koydu.

Better Oral Health Europe’a göre, ağız kanseri, Avrupa’daki erkekler arasında en sık rastlanan 12. kanser türü. 2008 yılında Avrupa’da ortalama 132 bin baş ve boyun kanseri vakası görüldü ve bunların 62 bin 800’ü ölüm ile sonuçlandı. Kadın ve genç yetişkinlerde artış gösteren bu kanser türünde özellikle Doğu Avrupa’da ölüm oranları yükselmeye devam ediyor.

Ağız kanserleri maalesef yüksek ölüm oranları ve zor tedavi seçenekleriyle riskler barındırıyor. Düzgün beslenme, iyi ağız hijyeni dışında fark edilmeyecek ağız kanseri belirtilerini atlamamak için düzenli diş hekimi kontrolü ve iki haftadan uzun sürede iyileşmeyen ağız yaralarını dikkate almamız gerekir.

Diğer blog yazılarımız için; https://www.onurozturk.com/blog/

İnstagram : https://www.instagram.com/dronurozturk/?hl=tr

Yazının devamı...

Sütlü çay ve diş renklenmeleri

Kahveye süt ekleyerek diş lekelenmesini azaltabileceğiniz gibi çay için de aynı işlemi uygulayarak dişlerinizin daha beyaz kalmasını sağlayabilirsiniz.

Çaya Konulan Süt, Diş Renklenmelerini Nasıl Azaltır?

Çayın içindeki flavinler, dişlerimize yapışmaya eğilimli ve dişlerimizi renklendiren moleküller barındırırlar. Kazein adı verilen aynı zamanda hayvan sütünde bulunan proteinlere güçlü bir yapışma özelliği vardır. Kazeinler, leke yapan molekülleri çevreleyerek dişinize yapışmalarını engeller. Süt proteinleri ve bu tarz moleküller arasındaki bağ, süt yağları tarafından geliştirilir. Bir başka deyişle, sütün içindeki yağ oranı ne kadar yüksekse dişlerdeki renklenme o kadar az olur.

Ne yazık ki renklenme üzerindeki bu etki; soya, pirinç, badem ya da hayvansal olmayan diğer türlerde geçerli değildir. Hatta bu türler daha fazla lekelenmeye sebep olabilir ama yağ oranı yüksek olan inek sütü ya da diğer hayvan sütlerinin lekelenmeyi büyük oranda azaltacağını aklınızın bir köşesinde bulundurun. Yağsız süt aynı özelliklerde değildir.

Süt, Çayın Sağlık Açısından Faydalarını Azaltıyor mu?

Çoğu insan, flavinler ve sağlığa pek çok faydası dokunan diğer polifenolleri birleştirdiği için sütün çaya eklenince, çayın yararlarını azaltacağını düşünür. Ancak yapılan araştırmalar, sütün çayda bulunan sağlıklı karışımların emme ve plazma konsantrasyonları üzerinde olumsuz bir etkisinin olmadığını gösteriyor. Çay midenizin yolunu bir kez tuttuktan sonra, sütü çayın sağlıklı bileşenlerinden ayırma konusunda vücudunuz mükemmel bir iş çıkarıyor ve onları emebiliyorsunuz.

Eğer süt içebiliyorsanız ve çayınızda bıraktığı tattan hoşlanıyorsanız bu, dişlerinizi çay lekesinden korumanın en doğru yoludur.

instagram; https://www.instagram.com/dronurozturk/?hl=tr

website; www.onurozturk.com

Yazının devamı...

Hassas dişler için 4 öneri

Bir bardak buzlu su içtiğinizde, şekerli bir şeyler yediğinizde ya da sıcak çorba içtiğinizde bir veya birden fazla dişinizin, sinirleriniz aracılığıyla ilettiği his sizi yerinizden oynatıyor değil mi? Bu, hassas dişlere sahip olduğunuz anlamına geliyor.

Peki, bu neden oluyor? Dişiniz niye sıcağa, soğuğa, tatlıya ya da ekşiye, hatta kimi zaman baskıya tepki gösteriyor? Diş hekimleri de hastanın neden hassas dişlere sahip olduğunu bulmak için dedektiflik oynamak zorunda kalıyor. Çünkü dişlerin hassas olmasına yol açan, diş yapılarını zedeleyebilen ve acıyı dindirmek için kanal tedavisi gerektiren -travmadan diş hastalıklarına kadar- pek çok farklı neden bulunuyor. Bir ya da birden fazla diş en ufak bir baskıya karşı hassaslaşabiliyor. Örneğin sert bir mısır tanesini yanlışlıkla ısırdıysanız ve bunun sonucunda dişiniz kırıldı veya zarar gördüyse bu diş genelde diş hekimleri tarafından temizlendikten, doldurulduktan ya da başka şekillerde üzerinde çalışıldıktan sonra hassasiyet kazanabiliyor.

Bazen bu tür bir hassasiyetin geçmesi haftalar, hatta aylar alabiliyor. Diğer durumlarda da insanlar, dişlerini gıcırdatarak ya da ağızlarını sıkı sıkı kenetleyerek diş hassasiyetine sebep olabiliyor. Baskıya karşı gelişen bu tarz bir hassasiyet, endişe duyulacak bir durum değil. Tabii eğer bir ya da iki defa olduysa ve bir – iki gün içinde geçtiyse. Burada bunu bir uyarıcı gibi kabul etmek gerekir eğer diş sıkma veya gıcırdatma durumunuz varsa hassasiyetle birleştiği zaman çözümü için diş hekiminizi ziyaret etmeniz gerekir.

Dişlerin travmayı atlatması için zaman gerekir. Baskı hassasiyeti kalıcı bir durum haline geldiği zaman kırılmadan, çatlamadan ya da çürümeden şüphelenebilir ve diş doktorunuzu ziyaret edebilirsiniz. Isıya karşı hassasiyet, genellikle dişlerin bakımı ihlal edildiği, kimi zaman da bir veya daha fazla dişin çok kısa aralıklarla ya da çok sert travma geldiği anlamına gelebilir. Çünkü ufak da olsa yerinden kayma olabilir, böylece yüzeyinin ısırığınızı şekillendirdiği noktayı değiştirmiştir. Bu tür kaymalar, parmak emme gibi alışkanlıklar ya da bir veya daha fazla dişinizin travma görmesinden kaynaklanabilir.

Isıya, tatlıya ya da ekşi yemeklere karşı gelişen diş duyarlılığının en yaygın sebebi korunmasız dentin dokusudur. Diş minelerinin hemen altında bulunan ve mikroskobik tünelleri (tübül) barındıran sert dokular olan dentinler, diş çürümesi, diş eti çekilmesi, yemek ya da diş fırçası aşındırması yüzünden korunmasız bir hale gelebilir. Sebebi ne olursa olsun, korunmasız bölgeler diş hassasiyetine yol açarlar.

Bir veya daha fazla dişinizde duyarlılık geliştiyse öncelikle neyin sebep olduğunu öğrenmek için diş doktorunuza görünün. Duyarlılığınız basit bir diş minesi aşınması ya da diş eti çekilmesi sonucu oluşmuşsa aşağıda detaylarını bulabileceğiniz 4 altın kuralı mutlaka uygulayın:

1. Hassasiyeti azaltan diş macunlarını kullanın

Diş minesi aşınması veya diş eti çekilmesi yüzünden oluşmuş diş duyarlılığı, ne yazık ki dişlerinizde doğrudan bir sorun yoksa dolgu yaptırmakla geçmez. Bunun yerine hassasiyeti azaltan diş macunu ile dişlerinizi fırçalayın. Marketlerden satın alabileceğiniz bu tür diş macunlarının içinde, dentindeki kanalları (tübülleri) doldurarak duyarlılığı azaltan maddeler bulunur.

Yatmadan önce diş macununuzdan biraz parmağınıza ya da küçük bir pamuklu beze sürün ve duyarlı noktalara yaymayı deneyin. Fırçalarken diş fırçanızı ıslatmayın, diş macununun tükürüğünüzle köpürmesini sağlayın ki normalde de doğru diş fırçalama şekli budur. Tükürün, ancak durulamayın. Birkaç hafta içinde dişlerinizdeki hassasiyetin azaldığını hissedeceksiniz.

Florür oranı yüksek ve içerisinde nitrat barındıran macunlar hatta daha da yeni bir ürün olan arginin içeren macunların bu konuda ümit verici sonuçları var.

2. Diş macununuzun florürlü olduğundan emin olun

Diş macunlarındaki florür, özellikle çürük sorunları yaşayan ve aşırı diş hassasiyeti olan kişilerde hassasiyeti azaltmaya yardımcı olur. Diş fırçaladıktan hemen sonra tükürün, üzerine de su ile çalkalamayın ve en az 30 dakika her hangi bir şey yiyip içmeyin.

Ekstra hassas dişlere sahip kişiler kimi zaman marketlerde bulunanlara göre daha güçlü florür içerikli bir ağız gargarası ya da jele ihtiyaç duyar. Örneğin diş eti hastalıkları için uygulanan bazı tedaviler hassas dişleri daha da duyarlı hale getirebilir. Bu gibi durumlarda diş hekimleri sorunu ortadan kaldıracak özel bir florür jeli önerebilir.

3. Mekanik temizliği aksatmayın

Dişlerin üzerinde şekillenen beyaz yapışık maddeler olan plaklar, özellikle takma dişleriniz doğal olarak hassassa, dişleri rahatsız eden bir asit üretir. Dişlerinizi günde en az iki defa fırçalayarak her gün plaklara karşı savaş açabilirsiniz. Bunu tercihen yemekten en az 30 dakika sonra ve yatmadan önce yaparsanız daha olumlu sonuç alırsınız. Bunun yanı sıra dişlerinizi günde en az bir defa diş ipi ile temizlemeyi de unutmayın.

4. Sert diş fırçalamayın ve sert fırçalardan uzak durun

İnsanlar diş hassasiyetine çoğunlukla koruyucu diş minelerine zarar vererek, dişlerini çok sert fırçalayarak ya da sert diş fırçaları kullanarak yol açar. Diş eti çekildiği zaman korunmasız dentin, diş fırçası aşındırmasına karşı daha kırılgan bir hal alır. Bu nedenle yumuşak diş fırçasını kullanın ve dişlerinizi fırçalarken çok küçük bir baskı uygulayın. Yumuşak dokunuşlar, fırçanın daha özgür hareket etmesini ve dişlerinizi daha etkin bir şekilde fırçalamanızı sağlayacaktır. Elektrikli diş fırçalarında da yumuşak uçlar tercih edebilir ya da yumuşak modunu aktive edebilirsiniz. Bu konuda piyasada çok nitelikli ürünler bulunmaktadır, ürün tavsiyesi için diş hekiminize danışabilirsiniz.

https://www.instagram.com/dronurozturk/?hl=tr

https://www.onurozturk.com/blog/

Yazının devamı...

© Copyright 2025

Türkiye'den ve Dünya’dan son dakika haberler, köşe yazıları, magazinden siyasete, spordan seyahate bütün konuların tek adresi milliyet.com.tr; Milliyet.com.tr haber içerikleri izin alınmadan, kaynak gösterilerek dahi iktibas edilemez, kanuna aykırı ve izinsiz olarak kopyalanamaz, başka yerde yayınlanamaz.