SAĞLIK
YEMEK
ASTROLOJİ
GÜZELLİK

#GizemSoruo: Nar'ın Sanat Günlüğü : Füreya Koral

Seramik sanatı denilince akla gelen Füreya Koral'ın hem hayatı hem eserleri hem de içsel yolculuğuna dair bir sergi bugünlerde Beşiktaş Akaretler'de ücretsiz gezilebiliyor.

Kale Grubu'nun 60. kuruluş yıldönümü kapsamında destek verdiği Füreya Koral sergisi mutlaka gezilmesi gereken sergilerden biri.

Füreya Koral Retrospektif Sergisi

Füreya Koral Retrospektif Sergisi'nde 200'e yakın eser var. Minik kuş evlerinden duvar tabaklarına, Füreya Koral'ın hediye etmek için hazırladığı pipoluk ve masa araç gereçlerinden duvar resimlerine kadar enfes bir koleksiyon var.

Çocuklar için de seramik atölyesi düzenleme planları varmış ki çocuğunun bu sanat dalıyla tanışmasını isteyen anneler ve babalar mutlaka bir göz atmalı.

Füreya Koral sergisinde en göze çarpan detaylar duvar tabakları şüphesiz. Bizim kültürümüzde pek yoktur ancak sergiye gidince ne kadar müthiş göründüğünü fark edip evinizde mutlaka bir tane bulunmasını istiyorsunuz.

Seramiğe adeta ruhunu akıtmış bir sanatçı olan Füreya Koral belgeselini de oldukça ferah bir alanda izleme şansı yakalayabilirsiniz.

Füreya Koral sergisi 18 Kasım 2017- 18 Ocak 2018 tairhleri arasında Akaretler Sıraevler'de.

Nar'ın Sanat Günlüğü : Füreya Koral

Füreya Koral sergisini sergi kapsamında Nar'ın Sanat Günlüğü serisinde Füreya Koral'ı anlatan yazar ve Bahçeşehir Üniversitesi Çizgi Film ve Animasyon Bölümü Başkanı Nazlı Eda Noyan ile birlikte gezdim. Sergi üzerine sohbetimizin yanı sıra kendi serüveninden ve yeni projelerinden de bahsettik.

Yaptığı işi heyecanla anlatanlardan Nazlı Eda Noyan. Deyimi yerindeyse ağzı sulanıyor Nar'ın Sanat Günlüğü'nden, Füreya'dan, animasyonlardan, "Hayatı Dokuyan İplikler" ve "Kız Kardeşlerin Masalı" isimli animasyın belgesel projesinden söz ediyoruz. Kadınlar yaptığı işlerde hep merkezde. Alanında öncü olmuş kadınlar, birbirine destek olmuş kadınlar... Gelin hep birlikte Nazlı Eda Noyan'ın çocuk kitapları, Füreya ve animasyon serüvenini öğrenelim.

Yazının devamı...

#GizemDenio: İtalya'nın Arka Bahçesi La Mia Luce

Beni tanıyanlar bilir ki İtalyan yemekleri ve insanlarını pek severim. En yakın arkadaşlarımdan biri sayesinde tanıdığım bu kültür bir şekilde her yerde beni buluyor. Dolayısıyla İtalyan mutfağı servis eden restoranları da pek seviyorum ve denemekten keyif alıyorum.

"La Mia Luce", "Işığım" anlamına geliyor. La Mia Luce'nin kurucuları Kutlay ve Berrin Şimşek aslına bakarsanız 20 yıldan fazladır bilişim sektöründe çalışıyor.

La Mia Luce'yi açma serüveni de 2012'de bu kurumsal hayattayken başlıyor.

"Kurumsalda çalışan herkesin hayalidir. Bir kafe açayım bir restoran açayım. 'La Mia Luce' de aynen bu şekilde hayatına başladı." diyor Berrin hanım.

Devraldıkları bir restoranı baştan aşağı yenileyen ve İtalya ruhu katan Berrin hanım ve Kutlay bey 10 kişilik mutfak ekibinin de dahil olduğu 24 kişinin elinden İtalyan lezzetlerini misafirlerine sunuyor.

Güneşli bir Aralık gününde La Mia Luce'nin konuğu olarak girdiğim mekan önce biraz 'resmi' olduğundan dolayı gözümü korkutuyor. Ancak içerisinin ve garsonların samimiyeti ile hızlıca bu histen kurtuluyorsunuz.

Ekmekten makarnaya her şey kendi mamülleri. Yemeklerde taze sebzeler tercih ediyorlar ve etlerini aldıkları kasap yıllardır onlarla birlikte çalışıyor.

Melanzane alla parmigiana

Peynir ve patlıcan ile hazırlanan bu lezzet biraz islim kebabına benziyor. Üzerinde İtalya'dan gelen taze domateslerle hazırlanan sosu var ve içine yine enfes bir peynir olan mozzarella koyuluyor. Türk damak tadına oldukça yakın bir lezzet. (30 TL)

Bruschetta

Kendi hazırladıkları ekmeklerin üzerindeki taze domatesli bruschettalar müthiş bir başlangıç. Gidenler mutlaka birer dilim denemeli.

Bresaola

Bresaola bir tür kurutulmuş dana eti. İtalyanların en sevdiğim lezzetlerinden biri olan bu bresaola pizzadan başlangıçlara kadar her şekilde kullanılabiliyor ve kuru et sevenler için ideal bir seçim. Üzerinde de roka ve parmesan dilimleri ile servis ediliyor. İtalyanlar bresaolanın üzerine zeytinyağı gezdirip biraz buzdolabında bekletir. Bu şekilde hazırlasalar daha da taze/soğuk bir lezzet olabilir.

Restoranda çeşit çeşit bir sürü makarna servis ediliyor. Ayrıca kepekli ve glütensiz çeşitleri de mevcut. Makarna sevenler özellikle lazanyasını kaçırmasın diyeceğim :)

Pizzaları da makarnaları gibi pek çeşitli. İtalyan salamından Türk damak tadına daha uygun ürünlerle hazırlananlara kadar herkese hitap edecek bir ürün mutlaka var. Pizzaların fiyatları 30 -50 TL arasında değişiyor.

İtalyan mutfağı deyince aklımıza hemen pizza ve makarna geliyor ama bu adamlar et seçmeyi ve pişirmeyi de çok iyi biliyorlar. İtalya'ya gidip de güzel bir biftek yemeden sakın ola ki dönmeyin. İtalya'ya gidemediyseniz de La Mia Luce güzel bir tercih olabilir. Ben Robespierre denedim. Benim gibi etin yağsız olmasını tercih eden biriyseniz minik parçalar halinde hafif tereyağı ile servis edilen Robespierre aklınızda bulunsun. (62 TL)

Tabii yemek ilerledikçe ben sabırsızlıkla tatlıları bekliyorum. Ve sezon finali: Mocha pie (25 TL) , Napolyon (24 TL) ve enfes Panna Cotta (24 TL). Hepsini deneyin diyeceğim ama krema sevenler Napolyon, sütlü tatlı sevenler Panna Cotta ve çikolata tutkunları tercihini mocha pie'dan yana kullanabilir.

Öneriler

Biz Türkler sohbet seven insanların. Yapılan yemeklerin de anlatılmasından hoşlanıyoruz. Belki garsonlar ve hatta mümkünse şefleri gelip bir bir anlatsa çok daha keyifli olabilir.

La Mia Luce 'fine dining' olayını rahatlıkla yaşayabileceğiniz bir yer. Dostlarınızla veya iş arkadaşlarınızla keyifle bir yemek yiyebilirsiniz. Ancak iş çıkışı bir uğrayayım, pizza veya makarna yiyeyim diyenlerin pek aklına gelecek bir mekan değil. Bu tür çevreleri de çekmek amacıyla belki çalışan kesime yönelik bir bölümleri/menüleri olabilir. Tabii bu tamamen restoran sahiplerinin amacına kalmış.

İtalya denilince akla Aperativo kültürü gelir. İspanyolların Tapas kültürünün bir başkası aslında. Restoranlar akşam saatlerinde 1 içecek ile birlikte açık büfe gibi 5-10 çeşit atıştırmalık tabağı hazırlar ve fiks fiyat ödeyerek bu hizmetten faydalanabilirsiniz. La Mia Luce belki bu tür bir etkinlik düzenlese - en azından haftada 1- daha fazla kişiye hitap edebilir.

La Mia Luce Suadiye'de. Sizi bekliyorlar :)

Gizem Aydoğan

Instagram/gizemaydogan

gizemaydogan.com

Yazının devamı...

Sorumluluk Almak Yerine Suçlamak Neden?

Herhangi bir sebeple ilişkilerimizde, evliliklerimizde, arkadaşlıklarımızda, ofiste, ailede kısacası her yerde çatışmalar söz konusu olabilir.

Çatışmaların iki tür sonucu olur: Sorumluluk almak veya suçlamak.

Ya sorumluluk alarak çözümün parçası olursunuz ya da suçlayarak sorunun.

Genelde suçlanıyor veya suçlama eğiliminde olduğunuzu düşünüyorsanız sorumluluk almaktan korktuğunuz anlamına gelir. Sahi sorumluluk almaktan neden korkarız? Suçlama eğilimi nasıl gelişir?

Sorumluluk almak hatayı kabul etmek değildir

Sorumluluk aldığında hatalı olduğunuzu kabul etmiş olmuyorsunuz. Sorumluluk almak sorunu çözmek için tabiri caizse taşın altına eline koymak demek. “Neden böyle oldu/Kimin suçu?” diye düşünmek yerine “Nasıl çözebilirim?” sorusuna odaklanmak demek.

Suçlama eğilimi nasıl gelişir?

Psikologlara göre suçlama eğiliminin tohumları daha çocukluk yıllarında atılıyor.

Hepimiz çocukken şahit olmuşuzdur. Evin ortasında duran masaya ayağımızı çarptığımızda ebeveynlerimiz “Aaa seni gibi seni ” diyerek masaya vurmuştur.

Evin ortasında duran bir masaya ayağını vurduğu ve sorumluluk tamamen çocukta olduğu halde masayı suçlamak çocuğun ileriki hayatında her tökezlediğinde kendisini sorgulamak yerine suçu karşısındaki nesneye/kişiye atmasına sebep olacaktır.

Suçlama eğilimindeki kişiler sorumluluk duygusu eksik kişilerdir. Hareketlerinin sorumluluğunu alıp çözüme odaklanmak yerine sorunun yükünü başkasına atmak isterler. Genellikle de bunu durumu dramatize ederek yaparlar.

İçinde bulundukları şartlardan şikayet eder, işlerin yürümesini engeller, anlamış görünür ve yardıma muhtaç insanı oynarlar. Hareket etmekte yavaş oldukları kadar şikayet etmekte de bir o kadar hızlı ve çeviktirler.

Tercihleri sorulduğunda duruma uyum sağlayacaklarını iddia eder ancak gelişen her durumda şikayet edecek bir nokta bulurlar.

Sorumluluk almanın özgüvenle ilgisi olduğunu düşünürüm. Kişi kendini bir birey olarak tanımlıyor ise hatalarının/olayların sorumluluğunu almaktan çekinmez. Lakin suçlama eğiliminde olan kişi hayatta var olabilmek için her daim birine ihtiyaç duyan deyimi yerindeyse bağımlı kişidir.

Çünkü sorumluluk tek kişiliktir ancak suçlamak için en az iki kişi gerekir.

Sizin çevrenizde de sorumluluk almaktan erinip sürekli şartları/kişileri/olayları suçlayan kişiler var mı?

Gizem Aydoğan

Instagram/gizemaydogan

gizemaydogan.com

Yazının devamı...

#GizemSoruo: Objektifte Gizlenen Deliller - Olay Yeri İnceleme Uzmanlığı

"Her suçun kökeni, ya algıdaki bir sorun; ya sebeplendirmedeki bir sorun; ya da ani bir tutku nöbetidir." demiş İngiliz filozof ve matematikçi Thomas Hobbes.

1. Kendinizi kısaca tanıtır mısınız?

1988 Afyonkarahisar doğumluyum. Evli ve bir çocuk babasıyım. Lisan seğitimimi Anadolu Üniversitesi İşletme Fakültesinde, yüksek lisansımı Konya Necmettin Erbakan Üniversitesi Yönetim ve Organizasyon Bölümünde tamamladım. Halen,Ankara Üniversitesi Adli Bilimler Fakültesi Kriminalistik Bölümü yüksek lisans öğrencisiyim. Jandarma Astsubay Kıdemli Çavuş rütbesi ile “Olay Yeri İnceleme Uzmanı”olarak görev yapmaktayım.

2. Adli fotoğrafçılık ne demek?

Adli olaylar sonrasında, vakayı soruşturma ve kovuşturma sorumlularına; olay yerini ilk hali ile aktarmak ve aynı zamanda daha sonraki evrelerde oluşabilecek çelişkileri önlemek amacı ile olay yerinin özel teknikler ile fotoğraflanması işlemidir. Bu tür fotoğraflama tekniğinin mimarı, Fransız dedektif Alphonse Bertillon’dur.

3. Adli fotoğrafçılığın tarihsel gelişimini sizden dinleyelim mi?

Az önce de ifade ettiğim gibi adli fotoğrafçılığın kurucusu Fransız dedektif Alphonse Bertillon’dur. Bertillon, 1840 yılında olay yerini tüm ayrıntıları ile fotoğraflayan ilk kişidir. Çektiği fotoğraflar ile kriminalistik dalında bir çağ açmıştır. Bertillon,şüphelilerin mahkûmiyetinden önce çektiği fotoğraflar ile zamanımızın sabıka kaydında kullanılan fotoğraflama sistemininde öncülüğünü üstlenmiştir. Kendisinin olay yerinde çektiği fotoğraflar,hala güncelliğini korumakta ve kendisinden söz ettirmektedir. Bertillon, SherlockHolmes’un yaratıcısı Sir Arthur ConanDoyle tarafından “Avrupa’daki en iyi dedektif” olarak tanımlanmıştır. Adli fotoğrafçılık, gelişen teknoloji ve uygulama alanlarının çoğalması ile günümüzde hukuk ve tıp alanlarında da kullanılmaktadır.

4. Olay yeri inceleme süreci nasıl gelişiyor?

Süreç,Cumhuriyet Savcısının, Olay Yeri İnceleme Ekibine incelemeyapılması talimatını vermesi üzerine başlar ve davanın sonuçlanmasına kadar devam eder. Müdahale safhasında, olay yerine ulaşılması ile ilk ekiplerin olay hakkında verdiği bilgiler not alınır. Fakat bu bilgiler, olay yeri inceleme uzmanını, olay yerini inceleme aşamasında hiçbir zaman yönlendiremez. Olay yeri incelemesinin en güçlü prensiplerinden birisi “Hiçbir şey ortada apaçık duran gerçek kadar aldatıcı değildir” şüphesidir.

Olay yeri inceleme uzmanının, olay yeri ile ilk teması fotoğraf çekimi ile başlar. Bulguların ilk halini, soruşturma ve kovuşturma evresine taşımak amacıyla; bulgular ve olgular ilk hali ile fotoğraflanır. Sabit nokta yardımı ile bulgular sabitlenir ve özel krokisi çizilir. Sabitleme işleminden sonra ölçeklendirilerek yakın ve dik çekim yapılır. Çekim sonrası, bulguların birbiri ile bağlantısını göstermek için genel fotoğraflama yapılır. Fotoğraflama işlemi biten bulguların,cins ve türlerine göre ayrı ayrı paketlenmesini müteakip, muhafazası sağlanır. Son işlem olarak bulgular,incelenmesi için Cumhuriyet Savcısının veya Mahkemenin talimatları doğrultusunda, ilgili Kriminal Laborantlarına sevk edilir.

5. Olay yeri fotoğraflanmasının özel bir uygulama alanı var mıdır?

Olay yerinin fotoğraflanması, özel eğitim gerektiren bir süreçtir. Eğitim aşamasında öğrenilen teknikler kullanılarak, fotoğraflama yapılır. Olay Yeri Fotoğraf Çekim Safhalarını;

- Olay Yerinin ilk halinin fotoğraflanması,

- Olay Yerinin 360 derece fotoğraflanması,

- Bulguların genel görünümünün fotoğraflanması,

- Bulguların yakın ve dik şekilde çekimi,

- Olay Yeri Dış Çevresinin fotoğraflanması,

- Olay yerinde tüm işlemlerin sona ermesini müteakip, olay yerinin bırakıldığı son halinin fotoğraflanması olarak belirtebiliriz.

6. Olay yeri inceleme uzmanı nasıl olunur? Ne gibi eğitimlerden geçmek gerekir?

Olay Yeri İnceleme Uzmanlığı büyük dikkat, titizlik, istek ve özveri gerektiren; bununla birlikte, ekip ruhu ile yapılabilecek ağır bir görevdir. Böyle bir görevin elbette eğitimleri de kolay olmayacaktır. Jandarma sınıfında görevli personel, belirli sınav ve elemelerden geçerek bu branşlara seçilir. Jandarma Olay Yeri İnceleme Uzmanı adayı olarak seçilen personel, Jandarma Kriminal Daire Başkanlığında ciddi ve zorlu bir eğitime tabi tutulur. Bitirme sınavlarını geçmesi halinde,“Olay Yeri İnceleme Uzmanı” olmaya hak kazanır. Tabi bu eğitimler tek aşamadan oluşmamaktadır. Olay Yeri İnceleme Uzmanları, gelişen teknoloji ve suç işleme yöntemlerindeki değişikliklernedeni ile yurt içi ve yurtdışında tekamül kurslarına tabi tutulmaktadır.

7. Olay yeri inceleme uzmanları hangi konularda uzmanlaşır? Hangi branşlar vardır?

Olay yeri inceleme uzmanları Adli Fotoğrafçılık, Adli Tıp, Adli Entomoloji, Adli Antropoloji, Adli Odontoloji, Adli Palinoloji, Balistik, Parmak İzi, Biyoloji, Kimya ve Bilişim dallarında eğitim alıp bu dalların uygulayıcıları olurlar.

8. Olay yeri inceleme uzmanı olmaya nasıl karar verdiniz? Arkasında suç mağduriyeti gibi bir hikaye var mı?

Mesleğime büyük bir tutku ile bağlıyım. Aynı zamanda fotoğrafçılık alanında da çalışmalarım bulunmaktadır. Bu iki etken, beni mesleğime yöneltti. Gizli kalmış bir olguyu çözümlemek, bana büyük bir keyif veriyor; hele ki masum birini parmaklıklar ardından kurtarıp, asıl suçluların hak ettiği cezayı almasını sağlayabiliyorsam…

9. Bir olay yeri inceleme uzmanı olmak hayatta size neler kattı? Nasıl etkiledi sizi?

Birçok olay yeri inceleme kaynağı ‘’Her Temas İz Bırakır’’ prensibi ile başlar. Olay yeri, bana; dokunduğum bardağın, bastığım toprağın, doğada bulunan materyallerin ve yaşayan canlıların, benim adıma ama benden habersiz şahitlik yaptığını gösterdi. Bu da benim birçok bilim dalına ilgi duymamı ve araştırma yapmamı sağladı.

10. Cinayet, intihar ve bunun gibi birçok şüpheli ölüm olayına müdahale edip aynı zamanda en ince ayrıntısına kadar bu olayları sebep sonuç ilişkisi içinde inceliyorsunuz, olaylar sonrası bulunduğunuz ruh halinden çıkıp normal yaşantınıza dönmek zor olmuyor mu?

Elbette bazı olayların etkisinden kurtulmak zor oluyor. Fakat bu uzun süren bir durum olmuyor. Eğer olayı aydınlatmak istiyorsanız, odak noktanız bulgular olmalı. Aksine hareket ederseniz; yani, olay ve mağdurları ile aranızda organik bir bağ kurma hatasına kapılırsanız, inceleme esnasında geri dönüşü olmayacak sonuçlara sebebiyet verebilirsiniz.

11. Müdahale ettiğiniz ilk olayı hatırlıyormusunuz? Müdahale esnasında ne hissettiniz?

Evet. İlk olayım ölümlü trafik kazasıydı. Minibüs yoldan çıkarak şarampole yuvarlanmıştı. Olay yerinde birden fazla ölü vardı...

12. Ölümle sık sık burun buruna geliyorsunuz. Daha doğrusu ölümü fotoğraflıyorsunuz. Bu nasıl bir tecrübe?

İnsanlar genelde sosyal medyada ve diğer mecralarda mutluluklarını paylaşır, biz ise insanların bu dünyaya ait son karelerini çekiyoruz. Onların son anlarının dili, unutulan ayrıntıların en iyi tanığı oluyoruz…

13. Sizi mental/ruhsal açıdan en zorlayan vaka hangisiydi? Biraz ayrıntı verebilir misiniz?

Trafik kazası sonucu kendi çocuğunun vefatına neden olan bir babanın sessizliği...

14. Suç mahallerini inceleyen biri olarak, Türkiye’de temelde insanları cinayet işlemeye iten sebepler nelerdir sizce?

Suç mahallerini inceleyen bir uzman olarak “neden”den çok “nasıl” sorusunun cevabını veririz. Olay yerindeki vaka ile ilgili niye sorusunun cevabını,farklı platformlarda incelemek gerekir. Kanımca; ülkemizde şiddet sonucu oluşan birçok vakanın sebebi, eğitim eksikliğinden kaynaklanmaktadır.Töre, kadın erkek eşitliğini kabullenmeme, yasak ilişkiler, öfke kontrolü zayıflığı, madde bağımlılığı ve bunlara bağlı birçok etken işlenen suçların temelinde yatmaktadır.

15. Olay yeri uzmanı olmak isteyen okurlarımıza neler önerebilirsiniz? Kendilerini geliştirmeleri için neler yapmalılar?

Öncelikle, Jandarma Genel Komutanlığı saflarına katılmaları gerekmektedir. Daha sonra kurum içi sınavlar ile olay yeri inceleme uzmanı olma süreci başlayacaktır. Adli Bilimler, sonu olmayan bir okyanustur. Bu alanda daha çok bilim insanına ve AR-GE çalışmalarına ihtiyacımız var. Son olarak, Olay Yeri İnceleme Uzmanı olmaya gönül verenlerin; bu mesleğe istek, azim ve kararlılıkla başlamak gerektiğini, bilmelerini isterim.

Jandarma Astsubay Kıdemli Çavuş Alirıza Bülbül'e mesleğe ve ülkeye olan katkısı; Ankara İl Jandarma Kriminal Şube Müdürlüğü'ne ise resmi süreçteki yardımları için teşekkürler.

Gizem Aydoğan

Instagram/gizemaydogan

Yazının devamı...

Her Çocuk Eşit Fırsatlara Sahip Olmalı

Doğdumuz kenti, ülkeyi, aileyi, dili, dini, kültürü seçemiyoruz.

Seçebileceğimiz şeyler belli.

Kim olacağımızın, kimlerin hayatına dokunabileceğimizin, ne için emek harcayabileceğimizin tercihi bizde.

Bu aşamada hem bireylere hem de markalara büyük görev düştüğü kanısındayım. Evet, en çok tercih edilen marka olmak önemli, çok konuşulan/tercih edilen ürünler geliştirmek önemli, evet, ar-ge'ye yatırım yapmak önemli ancak taşın altına elini koymak da en az bu kadar büyük önem arz ediyor.

PepsiCo'nun bu misyonu olan markalardan biri olduğunu birazdan öğreneceksiniz.

Geçtiğimiz hafta Pepsico'nun düzenlediği GAP Cheetos Çocuk Gelişim Merkezi basın gezisi kapsamında Mardin'deydim. 2 günlük seyahat esnasında hem Mardin'i hem de bölgedeki çocuklar için bir "fırsat eşitliği projesi" olan GAP Cheetos Çocuk Gelişim Merkezini ziyaret etme fırsatı buldum. Gelin hep birlikte çocuklara eşitlik vaadeden bu projeyi tanıyalım.

Cheetos Çocuk Gelişim Merkezi Projesi

Cheetos Çocuk Gelişim Merkezi projesi GAP Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı girişimi ve Cheetos işbirliği ile başlatılmış bir proje. Türkiye Kalkınma Vakfı'nın da desteğiyle faaliyet gösteren projede amaç Fırsat Eşitliği sunmak. 9 il 13 merkezde hizmet veren bu projede bölgedeki çocuklar hem özgüven kazanıyor hem de aile ve okul içi iletişimde bir adım öteye gidiyor.

Bahsi geçen proje Kamu, Özel Sektör ve Sivil Toplum işbirliğinin en anlamlı örneklerinden.

Açık Kapı Politikası

Çocuk gelişim merkezlerinin en çok dikkatimi çeken özelliği Açık Kapı Politikası. Kayıt için 4-14 yaş aralığında olunması yeterli. Herhangi bir kayıt kriteri söz konusu değil. Dolayısıyla bugüne kadar kayıtlı 100 bin olmak üzere toplamda 200 bin çocuk Cheetos Çocuk Gelişim Merkezi kapısından girmiş.

Yabancı dilden bilgisayar kursuna, sportif faaliyetlerden satranca her türlü sosyal ve eğitimle ilgili aktivite sunuluyor.

Yaz ve Güz dönemi olarak 2 dönem hizmet veren merkezlerden bizim de seyahat ettiğimiz Ömerli Çocuk Gelişim Merkezi Milli Eğitim Bakanlığı tarafından da destekleniyor.

"Hedefimiz ticari başarı değil"

PepsiCo Kıdemli Pazarlama Direktörü Evrim Şen amaçlarını açık ve net bir şekilde açıklıyor: "Hedefimiz ticari başarı değil. Topluma katlı sağlamak önemli. Geri dönüş beklemeden sürdürülebilir katkı sağlamayı hedefliyoruz. Bundan sonraki hedefimiz de her sene 1 merkez açmak."

"En önemli projelerden biri 'GAP-Cheetos Çocuk Gelişim Merkezleri Projesi'"

GAP İdaresi Başkanlığı Sosyal Projeler Koordinatörü Ali Çiçin ise “GAP İdaresi Başkanlığı tarafından, sürdürülebilir kalkınmanın ekonomik, sosyal ve çevresel boyutlarını bütünleştiren kalkınma stratejilerini destekleyen ve kapasite geliştirmeye yönelik birçok proje yürütülmektedir. Bu projelerde dezavantajlı grupların gözetilmesi önceliklerimiz arasında yer almaktadır. Bu bağlamda yürütülen çalışmaların en önemlilerinden biri de “GAP-Cheetos Çocuk Gelişim Merkezleri Projesi”dir. diyerek bu projenin öneminin kamu kurum ve kuruluşları tarafından da ne kadar önemli olduğunu belirtti.

Ömerli Cheetos Çocuk Gelişim Merkezi

Gezi kapsamında merkezlerden biri olan Ömerli Cheetos Çocuk Gelişim Merkezi'ni de ziyaret ettik. Benim için bambaşka bir tecrübeydi.

Gözleri gülerek ve heyecanla karşıladılar bizi. Her birinin gözündeki ışığı görmemek için kör olmak gerekir. Kimi Ebru yapmayı öğretti, kimi satranç oyununu izlememe izin verdi, kimileri tiyatro oyunu sergiledi. Günlerdir hatta belki de aylardır hazırlandıkları öyle belliydi ki. Çünkü kendilerini ifade etmek için bir sahneleri ve bir de izleyicileri vardı. Hem de Türkiye'nin öbür ucundan gelmiş izleyiciler.

Öğretmenlerin heyecanı da görmezden gelinemezdi. Heyecanla merkezde yapılanları anlattılar. Bölgedeki çocukların kalemden, kağıttan, defterden çok "Biz de sizin gibiyiz, biz de başarabiliriz" demeye ihtiyacı olduğunu söyledi öğretmenlerden biri kulağıma. Sadece maddi değil asıl özgüvene ve manevi desteğe ihtiyaçları var.

"Fırsat Eşitliği" lafı bu yüzden çok değerli. Çünkü İstanbul'daki bir çocukla Mardin'deki bir çocuk arasındaki tek fark sunulan fırsat. Aynı fırsatlar sunulduğunda ancak bir kıyas söz konusu olabilecek.

Aynı fırsatlar sunulduğunda ancak başarı kıyaslaması yapılabilecek.

İki aşçıya da aynı malzemeleri vermeden aynı yemeği yapmalarını bekleyemeyiz.

İki çocuğa aynı fırsatı sunmadan aynı başarıyı göstermesini de bekleyemeyiz.

Teşekkürler PepsiCo.

Fırsatları eşitlemek için taşın altına elini koyduğun için.

Gizem Aydoğan

Instagram/gizemaydogan

Yazının devamı...

#GizemSoruo: Prematüre Doğum Nasıl Önlenebilir?

17 Kasım Dünya Prematüre Günü idi. Kendi küçük ama çabası büyük savaşçı bebekler ve anneleri için prematüre konusuyla ilgili Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Op. Dr. Filiz Candan Topuz'la konuştum. Prematüre bebekler, erken doğum, risk grupları ve daha pek çok bilgiyi röportajda bulabilirsiniz.

Prematüre bebek kavramını açıklar mısınız? Kaç hafta öncesinde doğanlara prematüre deniliyor?

Olağan gebelik süresi ortalama 9 ay 15 gündür. Diğer bir deşiyle normal gebelik 38 hafta ile 42 hafta arasındaki süredir. Eğer gebelik 37 haftadan önce sonlanırsa doğan bebek prematüre olarak tanımlanır. Gebelik haftasına göre sınıflandıracak olursak 24-34 hafta arası ileri derecede prematüre, 32-35 hafta arası orta derece prematüre, 36-37 hafta arası ise sınırda prematüredir. Bir başka sınıflandırma ise doğum tartısına göredir. 2500 gramdan az olması düşük doğum ağırlığı, 1500 gramdan az olması çok düşük doğum ağırlığı, 1000 gramdan az olması ise ileri derecede düşük doğum ağırlığı olarak kabul edilir.

Bu haftalarla ilgili kritik gelişmeler neler? Bebeklerin vücudunda neler eksik kalıyor?

24 hafta, 28 hafta ve 32 hafta biz kadın doğum hekimleri için önemli kritik haftalardır. 28 haftaya ulaşmış bir bebek yaklaşık 1000 gramdır. Bugün artık yenidoğan yoğun bakım şartlarının iyileşmesi nedeniyle 1000 gram üzerindeki bebeklerin %90’ı yaşatılabiliyor. 32 haftada ise bebeğin akciğerleri artık surfaktan üretmeye başlar ve böylece daha az solunum problemiyle karşılarız. Yoğun bakım tedavisi ile 35 hafta sonrası prematür bebekler artık dışarıda yaşamaya hazır hale gelir. Gebelik haftası ne kadar ileri ise prematüriteye bağlı komplikasyonlarla o kadar az karşılaşırız. Obstetri ile uğraşan biz hekimler bir erken doğum eylemiyle karşılaştığımızda bebeğimizi anne karnında ne kadar süre tutabiliyorsak, doğum sonrası yenidoğanın yoğun bakım ihtiyacı o kadar azalacağından, bebek ve anne için en iyi şartları sağladıktan sonra doğuma karar veririz.

Prematüre bebeklerde en sık rastlanılan sağlık sorunları nelerdir?

Nörolojik açıdan bir değerlendirme yapacak olursak, prematüre her 10 bebekten birinde zeka ve gelişim sorunları yaşandığını görüyoruz. Bu bebeklerde gelişme gecikmesi, işitme ve görme sorunları, elle yapılan ince motor becerilerde ya da bir nesneyi yerleştirme gibi kaba motor becerilerde sorunlar yaşanıyor. Zeka geriliği ve bedensel gelişim problemleri, spastik diparezi dediğimiz parmak ucunda yürüme, kronik akciğer problemleri ya da RSV enfeksiyonları ortaya çıkıyor.

Kaç bebek prematüre doğuyor? Hayatta kalma oranı nedir? Erken doğumda kayıp oranı nedir?

Türkiye’de yaklaşık olarak her 10 bebekten biri prematüre doğuyor. Türkiye’de doğan her 1000 bebeğin 10’u ise bir yaşına gelmeden hayatını kaybediyor. Bu kayıpların %30'u ilk altı gün içinde, %64’ü ise bir ayını tamamlamadan gerçekleşiyor. Diğer yandan, bu kayıpları büyük oranda düşük doğum ağırlıklı ve prematüre bebekler oluşturuyor.

Erken doğum belirtileri nelerdir? Erken doğum önceden anlaşılabilir mi?

Doğum ağrılarının erken başlaması erken doğumların %40-50’si kadarının sebebidir. Diğer sebepler ise bebeğin su kesesinin erken açılması, plasentanın erken ayrılması ve anneye ya da bebeğe ait sebeplerle hekimler tarafından erken başlatılan doğumlardır. Örnek vermek gerekirse bebekte gelişme geriliği olması ya da annede prekelampsi dediğimiz gebelik zehirlenmesinin olması gibi nedenlerdir.

Hangi hamileler erken doğum riski taşır?

En önemli risk faktörü daha önce erken doğum yapmış olmaktır. Erken doğum yapan annelerin tekrar erken doğurma oranı çeşitli çalışmalarda %17-30 arasındadır. Annedeki bir enfeksiyon durumu da yine erken doğumu tetikler. Rahimin doğuştan anormal yapısı, rahim ağzı yetersizliği, plasenta yerleşim anormallikleri ve erken ayrılması, çoğul gebelikler, geçirilmiş rahim ameliyatları, bebeğin suyunun fazla olması ve annenin psikososyal stresi de diğer faktörler arasındadır. Risk faktörleri saptanan gebeler gebeliğin 2’nci trimesterinde servikal kanal uzunluğu ölçülerek erken doğum riski anlaşılabilir. Risk faktörüne göre sürekli yatak istirahati gerekebilir ve çeşitli ilaç tedavileri gerekirse hospitalize ederek gebelik haftasını uzatmaya çalışırız.

Erken doğumu engellemek için neler yapılabilir?

Rahim ağzı uzunluğu ne kadar kısa ise erken doğum riski o kadar fazla oluyor. Rahim boynu uzunluğu 3,5 santimetreden az olan gebelerin takibe alınması ve uygun tedavinin başlanması erken doğum riskini ortadan kaldıran öncelikli önlemlerimiz arasında. Öte yandan annenin kilosunun ideal aralıkta olması, eğer çalışıyorsa çalışma şartlarının iyileştirilmesi, daha önce doğum yapmışsa iki gebeliğin arasının 1 yılın üzerinde olması, sigara, alkol ve diğer risk faktörü oluşturan alışkanlıklardan uzak durması da erken doğumu önlemek için önemli kriterlerdir.

Erken doğum anneyi ruhen ve fiziken nasıl etkiliyor?

Erken doğum yapan anneler ve bebekleri yoğun bakım süreci nedeni ile erken doğum haftasına bağlı olarak bir süre bir arada olamıyorlar. Bebekler anne sütü ile beslenmeye başlayana kadar anne sütünü sağıp depolayabiliyor. Anneler emziremedikleri ve bebeği ile tensel teması sağlayamadığı için psikolojik olarak etkilenirler. Bebekler düşük doğum tartılı ve naif olduklarından annelerde bebeğine bakmakla ilgili güven sorunları oluşabilir. Annenin bebeğinden ayrı olması, kendine güven problemi yaşaması, bebeğin nöromotor gelişimi ile ilgli prematüriteye bağlı komplikasyonların gelişmesi veya korkusu annede depresyonu tetikleyebilir. Bu dönemde eşlerin ve aile üyelerinin destekleyici yaklaşımı önemlidir. Psikolojik destek ihtiyacı bu durumu yaşayan anne, babalar veya yakınları tarafından farkedilmeyebilir. Bu sürece en yakın tanıklık eden hekimler olarak bu durumu fark etmemiz biz kadın doğum hekimleri için daha kolaydır.

Annenin bu süreçteki depresyonu anne sütünün gelmesini etkileyebilir ki prematüre bir bebek için anne sütü çok değerlidir. Bu nedenle anneler sütün sağılması konusunda desteklenmelidir. Annelerin bebeklerinden ayrı kaldığı dönem doğum sonrası 6 hafta olan kohusalık dönemine denk gelir. Özellikle zorlu bir doğum süreci geçiren annelerin vitamin, mineral ve omega 3 olarak desteklenmesi bu dönemi rahat geçirmelerini sağlar.

Gizem Aydoğan

Instagram/gizemaydogan

Yazının devamı...

Burcu Biricik’ten Güzellik Önerileri

Cilt bakımı söz konusu olunca biz kadınlar için akan sular duruyor. Göz önünde bulunan ünlü isimlerin sırları ise hepimizin merak konusu. Ne yapıyor?, Ne kullanıyor?, “Evden çıkmadan ne yapıyor? Yumurtanın sarısını bir şeyle karıştırıp uyguluyor mu acaba?” minvalinde pek çok soru aklımızı kurcalıyor.

Aklımdaki tüm bu soruları Braun Türkiye Marka Elçisi Burcu Biricik’e sordum. Bakalım hayranlıkla takip ettiğimiz Burcu Biricik güzelliğini nasıl koruyor?

Burcu Biricik'in bir günü nasıl geçer?

Çalışıyorsam uyandım bir duş aldım ve setteyim günüm bu kadar. Çalışmıyorsam evde vakit geçirmeyi bir şeyler izlemeyi seviyorum. Bu sıralar rutinim bir İngilizce dersi ardından spor sonra eve dönüp biraz mayışma Emre gelince yemek hazırlayıp Tv karşısında bir şeyler izlemek ve tekrar mayışmak :)

Yoğun tempoya karşı enerjini korumak için neler yapıyorsun?

Durmuyorum hiç, sürekli hareket halinde kalıp enerjiyi düşürmemeye çalışıyorum. Özellikle kışları muhakkak vitamin desteği alıyorum bir de genellikle iyi besleniyorum. Ama tüm bunların dışında zaten yüksek enerjili bir insanım çalışırken :)

Sürekli koşuşturmak ve makyaj yapmak çok yorucu olmalı. Güzelliğini korumak için en çok dikkat ettiğin şeyler neler?

Fazlasıyla yorucu bir süre sonra yüzünde maske varmış gibi hissediyorsun gerçekten. İyi temizlemeye dikkat ediyorum set dışında çok makyaj yapmıyorum ki nefes alsın. Onun dışında özel bir şeyim yok aslında bakımlar kremler vs.

Ne yapmadan asla ama asla evden çıkmazsın?

Tuvalete son bir kez girmeden :)))

Cilt bakımı için kendi bulduğun yöntemler var mı?

Arada yüzüm için yaptığım ballı maskelerim vardır her seferinde yanında yeni bir şeyler dener bakarım. Vücut için hindistancevizi yağını çok seviyorum yumuşacık oluyor tenim.

Sürekli koşuşturmak ve makyaj yapmak çok yorucu olmalı. Güzelliğini neye borçlusun?

Teşekkür ederim. Genlerime ve gençliğime sanırım umarım bir 10-15 yıl sonra da aynı soruyu sorabilirsin bana :)))

Braun ile iş birliği yapmadan önce Braun ürünleri kullanıyor muydun?

Çoğu genç kız gibi evet. İlk annem yıllar önce almıştı ilk Braun epilatörümü, çok pratik ve kullanışlı olduğu için almaya ve kullanmaya devam ettim.

Eminim pek çok markanın yüzü olmak için teklif alıyorsundur. Neden Braun? Bir marka ile çalışırken nelere dikkat ediyorsun?

Bilmem ama Braun'la ilk görüşmeye başladığımız sırada bunun iyi bir ortaklık olduğunu doğru yerde olduğumu hissedeceğimi biliyordum. Köklü bir marka bunca senedir çizgisi ve kalitesi hiç değişmedi. Yan yana gelince iyi hissettik kendimizi ve birbirimizi :)

Braun FaceSpa, derinlemesine cilt temizliği için müthiş bir ürün. Sen nasıl kullanıyorsun FaceSpa'yı? Var mı önerilerin?

Çok basit ve pratik bir kullanımı var zaten. Yüzümde makyaj varsa öncelikle makyajımı temizliyorum, sonra hassas ekfoliyasyon başlığı ve cilt canlandırma başlığını kullanarak cildimin pürüzsüzlüğünü korumak için bakım yapıyorum.

Bacaklarını sormasam olmaz. Pürüzsüzlüğü neye borçlusun? Güzellik sırlarını öğrensek biraz :)

Braun'a tabi ki :))))) Silk-épil 9 ile epilasyon, eksfoliyasyon gibi bütün cilt bakım ihtiyaçlarımı tek ürünle karşılayabiliyorum. Bunların dışında ayda bir ölü derilerden kurtulup olabildiğince cildimin nemini korumaya çalışıyorum.

Genç kızların en sevdiği oyunculardan birisin. Muhakkak da onları yaptıklarınla etkiliyorsun. Bu nasıl bir his?

Öyleyse ne mutlu bana. Ama yaptıklarımdan etkilendikleri için aman dikkat edeyim, aman şöyle davranayım gibi özel bir çabaya girmiyorum genelde. Her yerde olduğum gibiyim, eğer benden etkileniyorlarsa onlar da oldukları gibi olabilen, kendilerine güvenen, kendiyle barışık mutlu genç kızlar olsunlar. Gencecikler pırıl pırıllar kendilerinin farkında olmalarını umut ediyorum.

Samimi cevapları için Burcu Biricik'e sevgiler, teşekkürler, öpücükler :)

Backstage videosunu da şuradan izleyebilirsiniz.

Gizem Aydoğan

Instagram/gizemaydogan

Yazının devamı...

#GizemDenio: Orient Express ile 1800'lü Yıllara Yolculuk

Adını vizyona çıkan Şark Ekspresinde Cinayet isimli filmden duyuyor olsak da Şark Ekspresi aslında 1883 ile 1977 yılları arasında Paris ve İstanbul arasında sefer yapan bir tren.

Orient Express ilk yolculuğunu 4 Ekim 1883’te Paris’ten Romanya’nın Giurgiu şehrine Münih ve Viyana üzerinden geçerek gerçekleştirir. Yolcular Giurgiu’ya vardıklarında teknelere binip Tuna nehri boyunca yol alarak Bulgaristan’ın Ruse şehrinde Varna’ya giden ve yolculuklarını İstanbul’da sonlandıracak başka bir trene binerler.

Paris'ten İstanbul'a yolculuğun tanığı

Paris'ten İstanbul'a yolculuğun tanığı olan Orient Express'te diplomatlar, seyyahlar ve pek çok ünlü isim seyahat ediyordu. İstanbul'a gelen trendeki yolcular önce çeşitli otellerde kalmaya başladı. Ardından 1895 yılında treni işleten Vagon-Li Şirketi Pera Palas'ı satın alınca yolcuları da burada konaklamaya başladı.

Pek çok konuda olduğu gibi Şark Ekspresi seferleri de Birinci Dünya Savaşı esnasında 4 yıl süreyle durduruldu.

Şark Ekspresi sadece yolcu treni değildi. Tren, çeşitli ticaret eşyalarını karşılıklı olarak İstanbul'a ve Paris'e taşıyordu. İstanbul'da Fransızca olarak yayınlanan La Patrie gazetesinde yayınlalanan haberlere göre 1925 Şapka İnkılabından sonra binlerce şapka ve kasket Şark Ekspresiyle İstanbul'a getirildi.

Agatha Christie ve Şark Ekspresi

Çoğumuz Şark Ekspresi adını da treni de Şark Ekspresinde Cinayet isimli Agatha Christie romanından duymuşuzdur. Agatha Christie'nin bu romanı Pera Palas'taki bir otel odasında yazdığını da biliyoruz.

Orient Express menüsü İstanbul'da

Sırlara, entrikalara ve gizli aşk buluşmalarına sahne olan, hakkında bir sürü kitap yazılan ve yakında da vizyona giren Orient Express menüsünün Türk damak zevkine uyarlanmış halini deneyebilirsiniz desem?

Hilton Bomonti'deki The Globe restoran dönem dönem değişik konseptlerde menüler sunuyor. Geçtiğimiz günlerde Orient Express menüsünü baştan aşağı inceleme fırsatım oldu.

Menüde başlangıçlar fix dediğimiz seçmeli olmayan türden. Önce sizi füme ördek ciğerli Lyon usulü soğan konsom çorba ile karşılıyorlar.

Kahve yapıldığını düşündüğüm bir portatif makinede getirdikleri çorba ısı yardımıyla baharatların tadını da alarak yukarı çıkıyor ve ardından size sunulan hazneye geri dönüyor. İzlemek için bile içilir. Tadı ise enfes. Soğan çorbası pek bizim damak tadımıza uygun değil diyenler yanılıyor, güzel tatlandırınca gayet de nefis bir çorba çıkmış ortaya.

Çorbayı deniz yosunu ve bezelye püreli tütsülenmiş somon, kurutulmuş deniz tarağı takip ediyor. Ana yemek ise seçmeli. Viyana usulü kuzu eti veya yer mantarı suyunda biftek seçebiliyorsunuz. Yer mantarı suyunda biftek yağsız löp et sevenler için önerilebilir. Tercihim ondan yana :)

Tatlılar ise hem hafif hem de keskin. Yoğurt sorbe enfes bir serinlik katıyor. Antep fıstıklı kek ise Türk damak tadına zaten çok uygun. Vişne kremalı bitter çikolata ise bitter sevenlerin kaçırmaması gereken bir tat. Ben bitter sevmem diyenler tercihini kek ile sorbeden yana kullanmalı. Bu menünün fiyatı ise çok daha dikkat çekici. Bu kadar yemek sadece 125TL'den menü olarak sunuluyor.

Eksik olan birkaç nokta da var. Masada Orient Epress ile ilgili sadece menü değil birkaç döküman istedim. Konuyla ilgili bilgi veren bir kitapçık çok daha etkili olabilirdi.

Et yanında et bıçağı olmaması bir dezavantajdı. Kalın kalın etler sıradan bıçaklar ile kesilmiyor.

Bu eleştirilerimizi de ilettik, eminim ki değerlendirecekler.

Hem tarihi bir ortamda hissetmek hem de farklı lezzetler deneyimlemek isterseniz bence kaçırmayın. Bakalım önümüzdeki günlerde hangi konseptler ile misafirlerini ağırlayacaklar. Sizin için denemek üzere sabırsızlıkla bekliyorum.

Gizem Aydoğan

Instagram/gizemaydogan

Yazının devamı...

© Copyright 2025

Türkiye'den ve Dünya’dan son dakika haberler, köşe yazıları, magazinden siyasete, spordan seyahate bütün konuların tek adresi milliyet.com.tr; Milliyet.com.tr haber içerikleri izin alınmadan, kaynak gösterilerek dahi iktibas edilemez, kanuna aykırı ve izinsiz olarak kopyalanamaz, başka yerde yayınlanamaz.