SAĞLIK
YEMEK
ASTROLOJİ
GÜZELLİK

#GizemSoruo: Hollywood Gülüşü

Biriyle karşılaştığımızda ilk dikkatini çeken yüz hatları ve gülümsemesidir. Gülümsemek karşınızdakinde bir izlenim oluşturduğunuz ilk hareketinizdir. Bu sebepleiş görüşmesinden özel hayata gülüşünüz en önemli sosyal güçlerinizden biridir. Peki gülüş tasarımı olarak duyduğumuz ve son zamanlarda Hollywood gülüşü adıyla da anılan bu tür operasyonlar nasıl yapılıyor?

Hollywood gülüşü ve gülüş tasarımı ile ilgili merak edilenleri Restoratif Diş Tedavisi Uzmanı Yrd. Doç. Dr. Işıl Doğruer’e sordum.

1.Hollywood gülüşü nedir? Niye bu isimle anılıyor?

Diş estetiğinin popüler olmasıyla birlikte Hollywood gülüşü de bir kavram olarak hayatımıza girdi. Diş estetiği, bütünüyle kusursuz bir görüntü yakalamayı hedefler. Bunun için, çürük, renklenmiş ve kırık dolgular, kanamalı ve şiş diş etleri tedavi edildikten sonra,aralıklı ve eksik dişler,dizi bozuklukları düzeltilerek; daha beyaz, yüz ve dudak ile orantılı diş dizisi oluşturulur. Diş hekimliği literatüründe Hollywood gülüşü ifadesi bulunmamasına rağmen, Amerikan sinemasının dünyaya tanıttığı ve “Hollywood Gülümsemesi” olarak bilinen bembeyaz, simetrik ve sağlıklı dişlerden oluşan gülümseme artıkdünyadaki hemen her birey tarafından istenir hale geldi.

2.Hollywood gülüşü bir diş operasyonu mu bir estetik operasyon mu?

Yapılantedaviler sonucunda kişi sadece estetik değil, hem sağlıklı hem de estetik bir görünüme kavuşuyor.İkisini birbirinden ayırmak aslında mümkün değil. Dişlere yapılacak operasyonlarlaestetik bir görünüm elde ediliyor. Gülümseme, kaslar, kemikler, eklemler ve çevre yumuşak dokular gibi birçok yapının birbiriyle ilişkisi sonucu oluşmaktadır. Gülümsemenin bu kadar farklı dokuyu ilgilendirmesi nedeniyle, ideal bir gülüşün oluşturulması için ortodonti, ortognatik cerrahi, plastik cerrahi, periodontal ve restoratif diş tedavisini içeren multidisiplinerbütüncül bir yaklaşım gereklidir.

3.Hollywood gülüşü ya da gülüş tasarımı istiyorsak hangi doktora gitmek gerekli?

Başarılı, sağlıklı ve fonksiyonel bir gülüş için, bir çok diş hekimliği uzmanlık alanının birlikte çalışması gerekir. Restoratif veya Protetik Diş Tedavisi uzmanıyönetimindeki, uzman hekim kadrosu, dijital radyografi,fotoğraf, teşhis modelivb. gibi incelemeler sonucu hastadan toplanan verileri değerlendirir ve bilimsel ölçümlerden elde edilen planlamaya göre değerlendirerek tedavi sürecini başlatır.

4.Hollywood gülüşü uygulaması ne kadar sürer?

Teknolojinin sağlık sektörüne getirdiği yeniliklerle birlikte artık birçok işlemi çok daha kolay ve hızlı gerçekleştirebiliyoruz. Hollywood Gülüşünün oluşturulması, yoğun iş temposunda çalışan kişilerin de kısa sürede uygulatabileceği bir işlem.Lazer teknolojisinin gelişmesiyle dişetleri operasyonları, görünmeyen ortodontik tedaviler, beyazlatma işlemleri ve dijital olarak tasarlanıp üretilen estetik dolgular, laminalar, kuronlar ile kişilerin iş ve sosyal yaşantısını etkilemeden, çok kısa bir sürede estetik bir görünüme kavuşmak mümkündür. Örneğin, sabah kaydedilen dijital ölçü ile öğlen saatlerinde porselenkuron yada lamina tamamlanabilmektedir.

5.Hollywood gülüşü tasarımını bir kere yaptırmak yeterli mi?

Genel itibari ile gülüş tasarımını etkileyen faktörleri değerlendirdiğimizde, gülüş tasarımı bir kere yapılır ve ömür boyu kullanılabilir . Ancak bazı restoratif ve protetik uygulamalar, kişinin alışkanlıklarına bağlı faktörlerden etkilenebilmektedir.Örneğin, tütün kullanımı, aşırı çay kahve tüketimi, buruksizm (diş gıcırdatma), yetersiz ağız bakımı protetik ve restoratif uygulamaların kullanım ömrünü kısaltmaktadır.Bu durumlarda protetik ve restoratif uygulamaların yenilenmesi gerekebilir.

6.Gülüş tasarımı sonrasında nelere dikkat etmek gerekli?

Hastalarımız, her zaman yapması gerektiği gibi dişlerini günde iki kez fırçalamalı, diş ipi ve arayüz fırçası kullanmalı , 6 ayda bir diş hekimine görünerek ağız sağlığını kontrol ettirmelidir. Bunun dışında restoratif ve protetikişlemlerin ömrünü uzatmak için onları kırabilecek aktivitelerden ve alışkanlıklardan kaçınılması gerekmektedir. Beyazlatma işlemlerinden sonra hekiminin söylediğini süreler boyunca ise sigara içilmemesi, renkli ve boyayıcı yiyecek-içeceklerin kullanımına dikkat edilmesi gerekmektedir.

7.Gülüş tasarımı sonrası iyileşme süreci ne kadar?

Bunun için net bir süre vermek, uygulanacak operasyon ya da tedavi sürecine göre değişkenlik göstereceğinden mümkün değildir. Cerrahi ve periodontal girişimler sonrası, iyileşme süreci değişkenlik gösterebilir.

8.Gülüş tasarımı sadece estetik bir görünüm mü kazandırıyor yoksa bir sağlık ihtiyacına da cevap veriyor mu?

Hekimine başvuran kişilerin büyük çoğunluğunun önceliği parlak ve estetik bir gülümsemeye sahip olmaktır. Ancak hekimlerin amacı, hastanın estetik beklentisini karşılamanın yanı sıra fonksiyon ve fonasyonu da düzelterek, ağız sağlığının sürekliliğini sağlamak olmalıdır.

9.En çok kimler gülüş tasarımına ilgi gösteriyor. Kadınlar mı erkekler mi? Gerekçeleri neler?


Estetik bir gülüş hem sosyal hayatta hem de kişinin özgüvenli hissetmesi için oldukça pozitif bir etki yaratıyor. Özellikle günün uzun bir bölümünü topluluk önünde, sosyal ortamlarda geçiren bireyler estetik bir gülüşe sahip olmayı çok daha fazla önemsiyor. Bu noktada kadın ya da erkek fark etmeksizin estetik bir gülüş herkesin talep ettiği bir uygulama halini aldı.

Merak ettikleriniz konuları yazın, sizin için uzmanına sorayım :)

Gizem Aydoğan

Instagram/gizemaydogan

Yazının devamı...

#GizemSoruo: Ölmez Otunun Cilde Faydaları Neler?

Ölmez otu adını duyduğunuzda aklınıza ölmeyen bir ot geliyor değil mi?

Gerçekten de öyleymiş. Ölmez otu koparıldığında dahi solmayan bir bitkinin adı.

Ölmez otunu ürünlerinde kullanan L'occitane Genel Müdürü Pınar Akçam ile hem markanın misyonunu hem de Ölmez otunu konuştum. Kullandığınız ürünlerin hangi aşamalardan geçerek evinize girdiğini merak ediyorsanız röportajı okumaya davet ediyorum.

L'Occitane'ı tanıyabilir miyiz?

L’Occitane’ın hikâyesi, 1976'da, Fransa’nın güneyinde Provence bölgesinde Olivier Baussan'ın L'Occitane’ı yaratmasıyla başlıyor. Akdeniz havzasının geleneklerinden ve ritüellerinden ilham alan Olivier Baussan; doğal ve otantik, etkili ve çekici olan cilt bakım ürünlerini ve kokularını geliştiriyor

41 yıl önce başlayan bu yolculuk, günümüzde dünyanın dört tarafında hala devam ediyor. L’Occitane, dünyada ve Türkiye'de; vazgeçilmez markalar arasında..Provansal yaşam tarzını ve Akdeniz geleneklerini, doğal ve katkısız ürünleriyle tüketiciyle buluşturuyor.

Diğer markalardan ayıran en önemli özelliği nedir?


L'Occitane'ın tamamen doğal içeriklerden oluştuğunu söyleyebiliriz. Ürünlerde paraben, mineral yağlar ve sentetik içerikler kullanılmıyor, hammadde temini adil ticaret ve sürdürülebilir kalkınma ilkelerine göre yapılıyor... Kurulduğumuz andan itibaren esansiyel yağların ruh ve beden sağlığı üzerindeki etkisinin farkında olarak aromaterapi ve fitoterapi üzerine yaptığımız çalışmalar ile kullanıcıların daha kaliteli bir yaşam sürmelerini hedefleyen bir marka olduk.

1997 yılından beri ürünlerinin ambalajlarında Barille Alfabesi kullanan ilk kozmetik markasıyız. 2006 senesinde Uluslararası Görme Engelliler Vakfı'yla beraber, kar gözetmeyen çalışmalar yaparak L'Occitane Vakfını kurduk.

17 yıldır engellenebilir körlükle ilgili bilinci geliştirmek için birden fazla sivil toplum kuruluşunun desteğini alarak bu konuyla ilgili mücadele ediyoruz. Orbis (Görme Engelli Konusunda Çalışmalar Yapan Sivil Toplum Kuruluşu) ve L’Occitane ortak çalışmaları ile, eğitimli doktorları tüm dünyada farklı noktalara taşıyan Uçan Göz Hastanesi projemiz var. İşbirliğimiz devam ediyor ve bu proje ile şu ana kadar 2 milyon kişi tedavi edildi. 2020 yılına kadar “Union For Vision” programı ile 10 milyon kişiye göz muayenesi ulaştırmayı hedefliyoruz.

Dünyada 285 milyon kişinin görme engeli veya görme bozukluğu var. Yapılan araştırmalar bu kişilerin %80’inin görme engelinin oluşmadan önüne geçilebileceğini bize gösteriyor.

Lokal üreticiler ile çalışarak, onların ekonomik hayata katılımını sağlıyoruz. Birleşmiş Milletler Kadın Organizasyonu tarafından ödüllendirilen bir marka olarak Burkina Faso’da kurulan kadın kooperatifine destek veriyoruz. 100 kişi ile başladığımız serüvene, günümüzde 15000 kadın üreticiyi destekleyerek devam ediyoruz.

Ürünlerimizin %95’inin ulaşımında deniz yolu taşımacılığını kullanarak karbon emülsiyonunu azaltmayı hedefliyoruz. Ambalajlarımızın çoğunda ise geri dönüştürülmüş veya dönüştürülebilir ambalajların kullanımına önem veriyoruz. Ekonomik ve ekolojik, doğada daha hızlı çözülebilen ambalajlar..

Ürün ve üretim süreçleri dışında, verdiğimiz hizmet kalitesiyle de diğer markalardan ayrılıyoruz. Her bir mağazamızda ücretsiz cilt bakımı ve el bakımı servisimiz var, deneyimli uzmanlarımız cilt konsültasyonu yaparak, deneme boy ürünlerle müşterilerimizin bu ürünleri denemelerini sağlıyorlar. Sonrasında da memnuniyetlerini takip ediyoruz. En çok da müşterilerimizin aldıkları servislerde, onlara sunduğumuz uygulamaların yanı sıra, ikram önerimizden(içmek istedikleri birşer var mı diye soruyoruz) ve yine L’Occitane kokulu paketlerimizden yana memnuniyet dönüşleri alıyoruz.

Yeni bir L'occitane ürünü hangi süreçlerden geçerek geliştiriliyor?Ürünler nerede üretliyor?

1976 yılında kurulan L’Occitane ürünlerinin içeriğinde kullandığı tüm esansiyel yağları L’Occitane Laboratuarında geliştirir. Üretim merkezi Yüksek Provence’ın kalbinde bulunan Manosque’da yer alır.

En iyi bitkiyi elde etmek için optimum kalite, güven ve ölçülebilir çalışmalar yapar. Doğal içeriklerden elde edilen formüllerle etkili ve duyulara hitap eden kozmetik ürünleri sunar. 50 ve üzeri patente sahip grup 300 bitkiden elde edilen içerikle çalışmalarını sürdürür. 2.500m2 alana kurulu Araştırma Merkezi 100 çalışanıyla hizmet verir.

Kendi tarım alanlarınız var sanırım. Biraz bahseder misiniz?

Olivier Baussan, L’Occitane’ı büyüdüğü topraklara ithafen kurmuş. Provence’ı, bu yolculuğun başladığı, aynı zamanda bittiği yer olarak adlandırıyor. Ve bu süreçte bölgedeki zanaatkarlar, çiftçiler gibi pek çok kişiyle unutulmuş tarım yöntemlerini ve geleneksel üretim metodlarını ortak bir amaç için birleştiriyorlar. Böylece Provence’ın yüksek tepelerindeki lavantalar, Valensole platosundaki badem ağaçları hayat buluyor. L’Occitane, geleneksel tarıma destek oluyor. Sürdürülebilirliği geliştirirken aynı zamanda yeşilin savunucusu rolünü de üstleniyor.

L'occitane'ın yeni ürün serilerinden biri "Ölmez otu" içeriyor. Nereden çıktı bu fikir? Ölmez otunun kırışıklıklar ve cilt sorunları ile ilgili ne tür faydaları var?


Aslında yeni bir seri değil, devam eden bir seri; seriye yeni katılan ürünlerimiz var diyelim..Ölmezotu(Immortelle), adından da anlaşılabileceği gibi koparıldığında bile solmayan bir çiçek. Korsika Adası’ndan toplanan bu çiçek, L’Occitane’ın en büyük keşiflerinden biri. Bu bitkinin yenileyici gücü, farklı aktif içeriklerle birleşerek Ölmezotu (Immortelle) serisini oluşturuyor. 2001 yılından beri L’Occitane laboratuvarları ciltteki yaşlanma belirtilerinin önlenmesi ve onarılması konusunda önemli bir ilerleme kaydetmiştir. Korsika’da “Altın Güneş” olarak adlandırılan bu bitkiye ait 5 patentimiz bulunuyor.

L'occitane'ın en çok satan ürünleri nelerdir?

Markamızın tüm ürünlerine gerek içeriği gerekse aromatik kokularından ötürü ilgi çok yüksek.. Ama ürünler içerisinde bir sıralama yapmamız gerekirse organik Ölmezotu içeriğiyle yaşlanma endişelerine karşı geliştirilen Divine Cream ilk sırada yer alıyor. Göz kontürünün güzelliğini ortaya çıkaran, aynı serinin göz kremi Divine Eyes ise ikinci sırada..

Hem kadınların hem de erkeklerin bir diğer vazgeçilmezi ise Shea El Kremi.. Tüm dünyada 3 saniyede 1 adet satılan bu krem %20 Shea Yağ içeriğiyle en çok satılan ürünler arasında..

2004 yılında L’OCCITANE, Provence’ın eşsiz bademlerini kullanarak ilk duş yağını üreten bir marka. Bu yağ kısa süre içerisinde uluslararası bir best-seller oldu. 2'si 1 arada formülü ile Almond Shower Oil, cildi derinmelesine temizlerken anında nemlendiriyor ve duş rutinini keyifli hale getiriyor.

L'occitane'ın kısa ve uzun vadedeki hedefleri nelerdir?

L’Occitane’ı Türkiye’nin en beğenilen ve en çok satılan doğal kozmetik markası haline getirmek hedeflerimizin arasında yer alıyor. 2003 senesinde Türkiye’de başladığımız bu yolculuk, bugün online satış kanalımızla birlikte 11 ilde, 36 satış noktası ile devam ediyor. Yıl bitmeden 37. Mağazamızı da Hill Town Alıveriş Merkez’inde L’Occitane severlerle buluşturacağız. 2018 yılı sonuna kadar da en az 46 mağazaya ulaşmayı hedefliyoruz. Türkiye’deki farklı illerde de mağaza açılımlarımız devam edecek. Ticari büyümenin yanı sıra en önemli hedefimiz müşteriye online ve mağazalarımızda en iyi alışveriş deneyimini yaşatan, ürün kalitesi ile birlikte hizmet kalitesi olarak da en yüksek memnuniyet sağlayan marka konumunda olmak.

Pınar Akçam'a samimi yanıtları için teşekkürler.

Sizin marka veya ürünleri ile ilgili merak ettiğiniz neler var? Yazın konuşalım.

Gizem Aydoğan

Instagram/gizemaydogan

Yazının devamı...

Konfor Alanının Dışına Ne Zaman ve Nasıl Çıkılır?

Konfor alanının dışına nasıl çıkılır?

Kapısı yok ki bu illetin 'Hadi benden bu kadar' deyip çıkasınız :)

Çaba gerekiyor.

Zaman gerekiyor.

Bence bardağın taşması gerekiyor.

Konfor alanı sık sık duyduğumuz bir tabir. Ama kimse de 'Konfor alanının dışına çıkmalısın' denildiği anda 'Ya evet dur ben bir çıkayım' demiyor.

Bazen konuşması daha kolay geliyor insana. Aslına bakılırsa sanırım çoğu zaman.

Ahkam kesmeye bayılan bir toplum olduğumuzu düşünüyorum.

Konfor alanı dediğimiz şey evet bizi dibe çekebiliyor, evet rahata alıştırıyor ve istemediğimiz şeylere mahkum ediyor ama zaten konfor alanı dediğimiz şey bir zamanlar hayalini kurduğumuz bir düzen değil mi?

Üniversitede okurken bir işimiz olsun, bir eşimiz olsun, düzenli bir hayatımız olsun diye hayal kurmadık mı?

Eee ne oldu da şu an bu ortama kavuşmuşken bunu istemez hale geliyoruz?

Dünün hayali neden bugünün konfor alanı oluyor?

İstekler değişiyor çünkü.

Beklentiler değişiyor.

Üniversitedeyken aileden para istemek zor geliyor, iş hayatına atılıp kendi paranı kazanınca da sabah erken kalkıp başkalarının şirketini büyütmek.

Her zaman bir şeyler zor geliyor.

Her zaman bir konfor alanı var.

Bizzat kendimizin yarattığı ve bunu yaratmak için çabaladığımız bir alan.

Ama bu bir günde olmuyor.

O yüzden kim ne kadar 'Konfor alanının dışına çıkmalısın' derse desin içinizden gelmeden yapabileceğiniz bir şey değil bence.

Evet, bunu duymak harekete geçirebilir. Evet, değişim isteğinizi arttırabilir.

Ancak insanoğlu öyle güzel bahaneler üretiyor ki kendine, ne kadar şikayet edersek edelim 'Ne yardan ne serden' diyerek değişimi de gerçekten istemeyebiliyoruz.

Ama o noktaya geldiğinde de pek bir şeyi gözü görmüyor insanın.

Sanırım o noktaya gelmek gerek.

'Bir daha bunu yaşamayacağım' demek gerek.

O zaman tıpış tıpış çıkıyorsun işte konfor alanının dışına. Ve çıktığını ancak çıktıktan sonra anlıyorsun. Ancak o zaman 'Ne kadar da kendimi şuna/buna mahkum etmişim. Niye bu kadar ısrarcı olmuşum? Nasıl fark edememişim? ' diyorsun.

Sizin var mı 'Bir daha bunu yaşamayacağım' diye kendinize söz verdiğiniz anlar? Ne yaptınız veya yapmak istediniz?

Gizem Aydoğan

Instagram/gizemaydogan

Yazının devamı...

Neden Terapiste Gidiyorum?

Kronikleşen bir bacak ağrınız olduğunda nasıl ortopedi uzmanına gidiyorsanız kronikleşen bir ruh hali sorunu söz konusu olduğunda da psikolog, psikiyatr veya terapiste gitmelisiniz.

Terapi görmek zayıflık değil.

Hadi aynı konu üzerinden gidelim.

Bacağı kırık birine "Tamam bacağın kırık ama sen de yürümek için hiç çabalamıyorsun" demekle 'ruhu kırık' birine "Tamam kötü şeyler yaşadın ama sen de çok abartıyorsun" demek aynı şey.

Bacağınız kırıldığında nasıl onu sarmalayan bir alçıya ihtiyacınız varsa ruhunuzdaki veya zihninizdeki sorunlarla ilgili de deyimi yerindeyse yaraları 'saracak' bir uzmana ihtiyacınız var.

Yalnız buradaki ayrıma dikkat etmek gerekli.

Bir terapist size akıl vererek sizi yönlendirmekten ziyade olumlu-olumsuz durumlardan kendinizi nasıl/ne şekilde/neden koruyacağınızı öğretir. Ne yapmak istediğinizi bulur çıkarır. Hangi durumda ne tepki verdiğinizden ziyade neden o tepkiyi verdiğinizi bulur.

Tarafsız bir şekilde yaşadıklarınıza yorum yapabilecek kişidir.

Yaptığınız hatalarla ilgili sizi yermekten ziyade bu hatayı neden yaptığınıza odaklanır. Hangi duygunun bu hatayı yaptırdığını irdeler. Bunu sizinle paylaşır, farkındalığınızı arttırır.

Terapiye gitmek bana ne kazandırdı?

1. İnsanların hata yapabileceğini kabul ettim. Annem-babam kadar yakın olsa bile kişilere insanüstü beklentilerle yaklaşmamam gerektiğini öğrendim.

2. Hayır demenin neden gerekli ve önemli olduğunu öğrendim.

3. Karşımdakini değiştirmeye çalışmak yerine rahatsız olduğum noktaları dile getirmeyi öğrendim.

4. Beni üzen durumlarda 'Neden böyle oluyor? Neden başıma bunlar geliyor?' demek yerine 'Bunu nasıl engelleyebilirim?' demeyi öğrendim.

5. Kişilerin bana karşı tavırlarından şikayet etmek yerine onlara mesafe koymayı öğrendim.

6. Kendimle barışmayı öğrendim. Kimse için mutsuz olmaya değmediğini ve hayatta beni mutsuz eden şeylerden neden vazgeçmem gerektiğini öğrendim.

Çok şey öğrendim. Hala da öğreniyorum.

Terapistlerin arkadaşlardan ne farkı var?

İşlerinin uzmanı olmalarının yanı sıra en büyük fark bence şu:

Arkadaşlarınız ortak paydaya sahip olduğunuz kişiler.

Kendisinin 'keşke' dediği şeylerden şikayet etmeniz durumunda 'Şükret' deme ihtimali olan kişiler.

Çok değerliler.

Bu yüzden sizin de her şeyi terapistinizle konuştuğunuz gibi konuşamadığınız kişiler.

Mutlaka hislerinizi süzgeçten geçirerek aktardığınız kişiler.

Kendinize yatırım yapın.

'Acaba'larınız varsa işinin ehli bir uzmanın kapısını çalmaktan çekinmeyin.

Kırık bacakla koşmaya çalışmayın.

Önce kırıkları onarın.

Gizem Aydoğan

Instagram/gizemaydogan

Yazının devamı...

#GizemSoruo: Yeni Nesil Güzellik Yöntemi Saten Dolgu

Saten dolgu son zamanlarda sıklıkla duyduğumuz bir güzellik uygulaması.

Saten dolgu ile ilgili Estetik Plastik ve Rekonstrüktif Cerrah Dr. Zafer Atakan ile konuştum. İşte merak ettiğiniz tüm soruların cevapları...

1. Kendinizden kısaca bahsedebilir misiniz?

Ankara doğumlu, Ankara Üniversitesi mezunu Estetik-Plastik Cerrahım. Yurt içinde İstanbul’da kendi kliniğimde yurtdışında da birçok ülke ve kliniklerde konsültan ve eğitimci hekim olarak çalışmaktayım.

2. Pürüzsüz ve ışıltılı bir cilde sahip olmak gerçekten mümkün mü?

Pürüzsüz ve ışıltılı bir cilde sahip olmak tabii ki mümkün. Özellikle cildin içine ve altına yapılan HA (Hyaluronik Asit) enjeksiyonları ve teknolojinin yardımı ile geliştirilen yeni nesil ürünler bunu mümkün kılıyor.

3. Saten dolgudan kısaca bahsedebilir misiniz?

Saten dolgu (Skinbooster), enjekte edilerek cildin parlak ve canlı görünmesini sağlayan yeni nesil bir HA ürün. Benzer ürünlerden en önemli farkı çapraz bağlara (crosslinked) sahip olması ve bu yüzden kalıcılığının uzun olması. Bunun yanı sıra mezoterapi ürünlerinden ayrışarak, bir adım öne çıkıyor.

4. Saten dolgunun uygulamasından bahsedebilir misiniz? Enjeksiyon mu? Nerelere uygulanıyor?

Uygulama; özel , dozajı ayarlanabilir ödüllü bir enjektörle gelen ürünün, cilt altına, derin dermis denilen tabakaya enjeksiyonu ile yapılıyor. En sık uygulama alanları olarak yüz, boyun, dekolte, eller, özel bölgeler ve vücudun nemini kaybettiği düşünülen tüm alanları sayabiliriz.

5. Uygulama ne kadar sürüyor? İşlem sonrasında hemen günlük hayata devam etmek mümkün mü? Güvenli bir uygulama mı, yan etkileri var mı?

Uygulama, yapılacak olan bölgeye ve hekimin uygulama tecrübesine göre 15-20 dakika içerinde yapılıyor. İşlem enjeksiyon olduğu için uygulamadan sonraki bir saat makyaj yapılmasını önermiyorum ve maddenin toleransı oldukça iyi. Uygulamanın tespit edilmiş ortak bir yan etkisi bulunmuyor. Diğer önemli bir husus da uygulamanın bu konuda eğitimini tamamlamış ve deneyimli hekimlerin tarafından yapılmasıdır.

6. Saten dolgu akne izleri gibifarklı cilt bozuklukları için de bir çözüm olabilir mi?

Akne izleri için artık ben de dahil birçok hekimin portföyündeki ilk seçenek Saten dolgu oldu.

7. Mat ve yorgun ciltler günümüzün problemi… Saten dolgu bu duruma bir çözüm sunuyor mu? Saten dolguyu hangi yaş aralığındaki kişilere öneriyorsunuz? Sadece kadınlara özel bir uygulama mı?

Haklısınız. Günümüzün sosyal ve iş yaşantısının en önemli problemlerinden birisi yorgun görünümlü yüzler. Buna bir de büyük hatta mega kent yaşamının getirdiği sağlıksız yaşam ve hava koşullarını ekleyince cilt problemleri insanların canını sıkıyor. Çözüm olarak cildin içerden beslenmesi amaçlı HA enjeksiyonları ve uzun süreli etkisi ile Saten dolgu çok iyi bir seçenek olarak öne çıkıyor. Kadınların olduğu kadar erkeklerin de cildinin bakıma ihtiyacı olduğunu unutmadan her iki cinsin ortak çözüm alanı diyebiliriz. 20’li yaşlardan itibaren cilt nemini kaybetmeye başlar, dolayısıyla bu yaşlardan itibaren kullanılması uygun olur.

8. Hangi sıklıkta işlem tekrarlanmalı?

İşlem bir ay ara ile yılda 2 kez uygulandığında cildin parlak ve canlı görünmesini bir yıl boyunca muhafaza ediyor.

9. İşlem, uygulama sonrasında ne kadar sürede faydasını gösteriyor?

24 saat içerisinde başlayan etki,yaklaşık bir hafta on gün içerisinde tavan yapıyor ve hastalar mutlu oluyor.

10. Doğallık birçok kişi için büyük önem taşıyor. Doğallığını kaybetmemek için bu tarz işlemlerden çekinen kişiler de var…Saten dolgu uygulaması sonrasında doğal görünüm elde ediliyor mu?

Bu işlem doğal görüntünün korunması amacını taşıyan bir işlem olarak karşımıza çıkıyor. Çünkü burada amaç cilde dolgunluk veya hacim vermek olmayıp cildin kalitesinin, parlaklığının artırılması amacı ile içerden besleme işlemi.

11. Önümüzdeki yılın güzellik trendi saten dolgu mu olacak?

Bunu söylemek kahinlik olmaz sanırım çünkü bu uygulama piyasaya girer girmez çok talep edilen bir uygulama oldu.Memnun olan hastalar da yakın çevrelerine tavsiye ediyor.

Son olarak; yüzün dış görüntüsüne yapacağınız gençleştirme işlemlerini içeriden de desteklediğinizde prosedür tam anlamı ile tamamlanmış olacaktır ve insanlar uzun süre mutluluklarını koruyup, ayna dostu kalacaklardır.

Merak ettiğiniz başka konular varsa bana yazın sizin için uzmanlara sorayım :)

Gizem Aydoğan

Instagram/gizemaydogan

Yazının devamı...

Dijital Topuklar 2017: Girişimcinin El Kitabı

1 Kasım'da yine bir Dijital Topuklar zirvesi düzenlendi ve bu yıl ben de dinleyici olarak katıldım.

Marka yöneticilerinden Influencerlara, gazetecilerden kitap yazarlarına kadar pek çok alandaki önde gelen kadın Dijital Topuklar'daydı.

Genel olarak faydalı bulduğum bir etkinlik oldu. Bir influencer nasıl olmalı? sorusuna da Bir influencer nasıl OLMAMALI? sorusuna da cevap niteliğinde isimler seçilmişti.

İşte dijital bir kadının gözünden Dijital Topuklar zirvesi:

- Influencer seçerken sadece takipçi sayısı değil influencer dediğimiz Instagram kullanıcısının konuşma dili, takipçilerinin organik olup olmadığı ve sağladığı fayda göz önünde bulundurulmalı. 300K takipçisi olması çekirdek takipçilerinin 300 bin olması anlamına gelmiyor. 10K takipçisi olan bir kullanıcı çok daha etkili olabilir. Markalar doğru seçim yapmalı.

- Sosyal medyada trolleri beslememek gerekli. "Don't feed the troll" diye de bir mottosu var böyle düşünenlerin. Zaten amacı ilgi çekmek olduğundan bu kişilere cevap vermek daha fazla ortalığı bulandırıyor. Streisand etkisi nedir bir araştırın bence :)

- Dijital dünyada artık her şeyi öğrenebilmek mümkün. Kod yazmaktan tasarıma kadar her konuda online dersler alabileceğiniz bir çok mecra var.

- Khan Academy bunlardan biri. Ben html öğrenmek için kullanıyorum, siz de dilediğiniz konularda eğitim alabilirsiniz. E-learning işine biraz kafa yorun.

Sosyal medya stratejisi

- Funda Güleç, küçük işletmeler için sosyal medya kullanma yöntemleri paylaştı. En keyifli ve faydalı konuşmalardan biri buydu. Sosyal medyayı markanızı/girişiminizi geliştirmek için mutlaka kullanmalısınız.

Öncelikle hedef kitleniz kim? bunu belirlemelisiniz.

1. 24 altı : Instagram

2. 25-34: Instagram + SnapChat

3. 34-44: Facebook

4. 44 üstü: Facebook

Yaş aralığına göre en çok kullanılan sosyal medya uygulamaları bu şekilde dağılıyor.

Yani?

Yani hedef kitlemizde 35-45 yaş aralığı var ise Instagram yerine Facebook'ta reklam çıkmak çok daha mantıklı.

Kagider başkanı Sanem Oktar müthiş öneriler paylaştı:

- Bir girişim söz konusu ise hedef kitlen "Anneler" gibi bir kitle olamaz. Çok daha diket gitmelisin. Hedefin "0-2 yaş bebek anneleri" olabilir. Aklındaki girişimin bir ihtiyaca cevap vermesi önemli. Yoksa başarı pek mümkün değil.

- Startupların %85'i ilk 3 yılda batıyor. Bu süreye "Ölüm Vadisi" deniyormuş. (İnsan bunu duyunca girişmeye korkuyor ama korkmayın : )

- 4 şeye ihtiyacınız olacak:

1. Yol haritası

2. Finans

3. Mentorluk

4. Avukat/Muhasebeci gibi konularda uzmanlar

- Sosyal medya hesabını organik bir şekilde büyütmek için neler gerekli?

Günde 4 post paylaşıyorsan;

1. post: Motive edici

2. post: İşle ilgili duyguları içeren

3. post: Satış odaklı

4. post: Kapsayıcı/genel

olmalı.

1 içeriğin dijital ortamda ömrü ne kadar?

Blog: 2 sene

Twitter: 18 dakika

Instagram: 21 saat

Facebook: 5 saat

YouTube: 28 saat

Dijital Topuklar'da ne daha iyi olabilirdi?

- Startup yöneticilerinin yanı sıra bu işin mutfağındaki developer dediğimiz program/uygulama geliştiricileri de görmek/dinlemek isterdim.

- Teknik organizasyon çok çok daha iyi olabilir. Pek çok sunum yarım kaldı.

- Salon ilk oturumda morgu aratmayacak kadar soğuktu. Neyse ki sonradan bu sorun çözüldü.

- Başarısız olmuş bir girişim sahibini de görmek isterdim. "Neler yapmamalısınız?" sorusunun cevabını dinlemek istedim.

- En ilgi çeken konular tek bir oturuma denk gelmişti. Konuşmacılar daha doğru planlanabilir ve tüm gün konsantrasyon sağlanabilirdi.

Eminim ki seneye çok daha iyisi olacak. Böyle böyle öğreneceğiz ve öğreteceğiz.

Ve kesinlikle evet.

Kadınlar dünyayı değiştirecek!

Gizem Aydoğan

Instagram/gizemaydogan

Yazının devamı...

#GizemSoruo: Prof. Dr. Sevil Atasoy ile Röportaj

Ben henüz lise yıllarındayken yazdığı Delil Avcısı köşesiyle annemden bana miras kalan bir kadın Sevil Atasoy. Yazdığı gazetenin evimize girme sebeplerinden başlıcası. Hem suç-polisiye konularına duyduğum ilginin sebebi hem de bir kadının ne kadar güçlü ve öncü olabileceğinin kanıtı bir bilim kadını o.

O zamanlar hevesle köşesini takip ederken "Bir gün ben de insanların hayatına dokunan bir kadın olacağım" deme sebebim. Şimdi bu hislerden 10 küsür yıl sonra odasının kapısında onunla sohbet etmek için bekliyorum.

Üniversitedeki odasına girip oturduğumda raflara dizilmiş ödüller, müthiş fotoğraflar, insanın içini ısıtan ve bu odada "Bilgi küpü biri yaşıyor" hissi veren bir ortamla karşılaşıyor insan.

Heyecanla anlatıyor yeni lisans programını. 60 öğrencisi var ilk kez bu yıl ve eminim daha pek çokları da olacak. Sevil Atasoy'un elinden yetişen bir nesil bu ülkede suçla mücadelede öncü olacak şüphesiz. Hayranlıkla ben onu dinlerken de diyor ki "İmza günlerine en çok kadınlar geliyor, her kesimden kadın ve bu beni çok mutlu ediyor."

"Medyanın gücüne çok inanıyorum. Sizin sayenizde halkımız adli bilimlerle ilgili bilgi sahibi oldu" diyor ve gülümsüyor.

Medyanın gücü tartışılmaz ama bugüne kadar da kimse Sevil Atasoy gibi hepimizin anlayacağı bir dilde anlatmadı ki!

İyi ki varsın Sevil Atasoy, sohbet etmek müthiş keyifliydi.

Şimdi gelelim röportaj sorularına...

Üsküdar Üniversitesi Rektör Yardımcısı, Bağımlılık ve Adli Bilimler Enstitüsü Müdürü ve Birleşmiş Milletler Uluslararası Uyuşturucu Kontrol Kurulu (INCB) üyesi Prof. Dr. Sevil Atasoy sorularımı yanıtladı.

Sevil Atasoy kısaca kimdir? Eğitim hayatınızı kısaca öğrenmek isteriz.

İstanbul Alman Lisesi ve İstanbul Üniversitesi Kimya Fakültesi mezunuyum. Cerrahpaşa Tıp Fakültesinde Biyokimya Uzmanlığı ve Doktora eğitimi aldım.

Şu an aktif olarak yürüttüğünüz görevler neler?

Halen Birleşmiş Milletler Uluslararası Uyuşturucu Kontrol Kurulu Üyesi, Üsküdar Üniversitesi Rektör Yardımcısı, Bağımlılık ve Adli Bilimler Enstitüsü Müdürü ve Adli Bilimler Anabilim Dalı Başkanı, Mühendislik ve Doğa Bilimleri Fakültesi Adli Bilimler Bölüm Başkanı, ayrıca Şiddet ve Suçla Mücadele Uygulama ve Araştırma Merkezi Müdürüyüm.

Kimya fakültesi mezunu biri olarak Türkiye'de kimya okuyan veya okumayı düşünen öğrencilere neler önerirsiniz?

Eğer Adli Bilimler ile ilgilenmek isterlerse, nedensellik ilişkileri, analitik düşünme becerisi kazandıran bir eğitim olduğundan Kimya lisansı hararetle öneririm. Şimdilerde Adli Bilimler lisans eğitimi de ülkemizde başladığına göre, hedefledikleri mesleğe daha kısa bir yol olması nedeniyle, elbette bu lisansı seçmelerinde de büyük fayda var.

Biyokimya ile başlayan bu serüven nasıl adli tıp alanına ulaştı? 1980 yılından beri Adli Tıpta görev almaktasınız. Kimya ile Adli Tıp hangi noktalarda kesişiyor?

Esasen Adli Tıp’ın yanı sıra adli bilimlerin pek çok alanı ile kimya ve biyokimya kesişir. Bir kere adli kimya, adli toksikoloji, adli biyoloji, adli genetik başta gelmek üzere, gıda analizlerinden çevre kirliliğine, yaban yaşamı korumaktan her türlü suç delilinin (toprak, cam, saç, lif, atış artığı v.b.) laboratuvar incelemelerinde kimya bilgisi önem taşır.

Kimya bölümü okuyan öğrenci arkadaşlarımız Adli tıpta hangi görevlerde yer alabilir, neler yapabilirler?

Kimya bölümü mezunları Polis ve Jandarma Kriminal Laboratuvarlarının yanısıra Adli Tıp Kurumu’nun merkez ve taşra teşkilatlarında uyutucu-uyuşturucu-uyarıcı madde, alkol analizleri, postmortem kan, idrar ve iç organlarda zehirli madde, ayrıca gıda, boya, cam, toprak, su, ilaç gibi örneklerin incelendiği her resmi ve özel kurum ve kuruluşlarda çalışırlar.

Ülkemizde ilk defa Adli Bilimler Lisans programı açıldı. Bu lisans programında ne tür eğitimler veriliyor ve çalışmalar yapılıyor?

Bu programdan mezun olanları kriminal laboratuvarlarda hizmet verecek şekilde, ayrıca başarılı bir soruşturmanın olmazsa olmazı olay yeri inceleme ve yeniden canlandırma konularında bilgi sahibi olacak şekilde eğitiyoruz.

Çocukken veya gençken cinayet romanları okur muydunuz? Şu olayla bu merak başladı dediğiniz ilginç bir durum var mı?

Bu bir heves değil, kendi mesleğimi adalet için kullanabileceğimi fark etmekle başladı. Cinayet romanları hiç okumadım ve okumam.

Peki adli tıpta çalışmak, kriminolog olmak hayatınızı nasıl etkiledi?

Kriminolog’tan ziyade kriminalistik, bir başka deyişle olay yeri inceleme ve suç delillerinin incelenmesi konusunda bir kariyerim var. Bu işi yaptığım ve hukukçudan psikoloğa, antropologdan hemşireye sayısız öğrenci yetiştirebildiğim için ülkeme yararlı olduğuma inanıyorum.

Masumiyet Projesi nedir? Hala çalışmalarınıza devam ediyor musunuz? Masumiyet Projesi'ne bir suçlu nasıl dahil olabilir nasıl başvurabilir? Kaç kişi özgürlüğüne kavuştu?

Yaklaşık son 20 yıldır Masumiyet Projesi’ni yürütüyorum. Olayın niteliğine göre farklı ekiplerle çalışıyorum. Kişilerin kendisi, yakınları, avukatları her türlü iletişim platformunu kullanarak bana ulaşıyor. Beraat eden ya da yeniden yargılanabilip özgürlüğüne kavuşan yirmiden fazla insanımız var.

Ülkemizde bir DNA bankası var mı? Olmayışı Adli Tıp kurumunu nasıl etkiliyor?

Batı ölçeklerinde bir bankamız bulunmuyor. Bu eksiklik suçla mücadeleyi etkiliyor.

Türkiye'de adli tıp kurumunun geldiği nokta sizce ne seviyede? Bu kurumların gelişmesi için nelere ihtiyacımız var?

Suç delillerini incelemekle görevli gerek polis gerekse jandarma kriminal laboratuvarlarımız ve adli tıp kurumunun fizik, kimya, biyoloji gibi daireleri alt yapı ve çalışan personel açısından gelişmiş ülkelerle yarışabilecek düzeyde olmakla birlikte sayılarının arttırılması gerekir. Bununla birlikte olay yeri inceleme, delillerin tanınması, toplanması, taşınması noktasında ciddi eksiklerimiz var. Başarılı soruşturmalar iyi bir olay incelemesinden ziyada tesadüflere dayanıyor ki bu sadece ülkemizin değil dünyanın birçok yerinde saptanan bir sorun. Mutlaka düzeltilmesi gerekiyor.

Doğuştan suçlu tipi diye bir kavram var. Suç işleme konusunda genetik yatkınlık kadar bence hatta daha fazla çevre faktörleri etkili değil midir?

Böyle bir kavram var ama bilimsel bir geçerliliği olmadığı defalarca kanıtlandı. Hepimizin risk ve koruyucu faktörleri bulunuyor. Önemli olan riski önceden saptayabilmek. Örneğin hayvana eziyet, ciddi bir risktir ve fark edildiğinde profesyonel destek gerekir.

Üsküdar Üniversitesi, Adalet Bakanlığı tarafından Bilirkişilik Temel Eğitimi vermek için yetkilendirildi. Bilirkişilik faaliyetinin yürütülmesi için Bilirkişilik Daire Başkanlığı’nca verilen bu görev, artık Üsküdar Üniversitesi tarafından da yürütülecek. Bilirkişilik nedir? Kimler nasıl bir eğitimden geçerek bilirkişi olabilir?

3 Kasım 2016 tarihinde kabul edilen 6754 sayılı Bilirkişilik Kanunu’nun amacı, bilirkişilerin nitelikleri, eğitimi, seçimi ve denetimine ilişkin usul ve esasların belirlenerek, bilirkişilik için etkin ve verimli bir kurumsal yapı oluşturmaktır. Yasa’nın 10. Madde d bendine göre bilirkişilik yapacak olanların temel bir eğitimden geçmesi gerekiyor. Eğitimin müfredatı ve bu eğitimi verecek olan kurum ve kuruluşları Adalet Bakanlığı’nın Hukuk İşleri Genel Müdürlüğü bünyesindeki Bilirkişilik Daire Başkanlığı belirliyor.

Prof. Dr. Sevil Atasoy'a ayırdığı zaman ve bu ülke için yaptığı tüm hizmetler için teşekkürler.

Sevgiler

Gizem Aydoğan

Instagram/gizemaydogan

Yazının devamı...

© Copyright 2025

Türkiye'den ve Dünya’dan son dakika haberler, köşe yazıları, magazinden siyasete, spordan seyahate bütün konuların tek adresi milliyet.com.tr; Milliyet.com.tr haber içerikleri izin alınmadan, kaynak gösterilerek dahi iktibas edilemez, kanuna aykırı ve izinsiz olarak kopyalanamaz, başka yerde yayınlanamaz.