SAĞLIK
YEMEK
ASTROLOJİ
GÜZELLİK

Başarı Öyküm...

Yaklaşık 4-5 senedir başarı hikayelerini yazıyorum ve konuklarımın öykülerinde fark ettiğim şey yapılmayanı yaptıkları oldu.

Yine bir başarı öyküsüyle karşınızdayım lakin bu kez yaptım oldu başarılarından değil. Bu kendiyle tanışan , onu onurlandıran ve bunu çok zarifçe yapan bir kadının hikayesi. Kendiyle kalmanın huzurundan kalabalıklarda daha da mutlu olan bir bireyin başarı hikayesi bu. Demiştim ya, "bla bla bla doktorasını yaptım"dan uzak, önce kendini kendiyle barıştıran bir başarı hikayesi…

-Öykü Yıldırım Lüleci kimdir?

Öykü Yıldırım Lüleci 32 yaşında evli çocuklu bir psikolog. Etraftakilerin ‘ah yavrum sana neden bir kardeş yapmadılar’ diye üzüldüğü, tek çocuğum. Tek çocuk olmaya dair en ufak bir şikayetim de yok. Tek çocuk olmamın başarı öyküme katkısı çok büyük. Doğma büyüme İzmitliyim diyeceğim ama büyümeme ciddi ölçüde katkısı olan bam başka bir şehir daha var; üniversite yıllarımın geçtiği Sofya.

-Başarı Hikayenizi sizin o sihirli anlatımızla dinleyelim mi? Çünkü bu hikayeden hepimizin ilham alacağına eminim.

Başarı öyküm, kendimle kalmaktan korkmadığımda başladı... İlk okulda birbirimize hatıra defterleri doldururduk, en korktuğun şey kısmına hep ‘yalnız kalmak’ yazardım. Bunun bir gün benim süper gücüm olabileceğini bilmediğim yaşlardı. Çalışan anne-baba çocuğu olduğum için 7 yaşından beri evde tek kalmaya başladım. Başlarda ürkütücü gelen yalnızlık, bir süre sonra beni keşfetmeye itti. Ve şuan, yalnız kalabilme becerim bana, hayatta ne olursa olsun ‘en kötü ne olur?’ sorusuna verilecek her cevapla baş etme gücünü veriyor. Düşünsenize; verdiğiniz hiçbir kararda, hiçbir vazgeçişte, hayatınıza dahil edeceğiniz hiçbir şeyde hesaba yalnız kalma korkusunu katmıyorsunuz. Kimsenin sizi onaylaması ya da reddetmesi artık umurunuzda olmasaydı ne kadar özgür hissederdiniz değil mi? Çocuklarınızı onları sömüren, değersizleştiren, zorbalık yapan insanlardan korumak istiyorsanız, onlara kendileriyle vakit geçirebilmeleri için fırsat yaratın. Yalnız kalmaya dair toleranslarını geliştirmeleri için ortam hazırlayın. Çünkü ister bir çocuk ya da bir yetişkin olun; kendinizle baş başa kalmaya dair çekinceniz varsa, size zarar veren kimseyi hayatınızdan çıkartamazsınız. Yalnız kalmaktan korktuğunuzda, hayalini kurduğunuz işe atılmadan önce herkesin onayını almayı beklersiniz. Oysa o işe atılabilmek için, hayatınızda en az 1 kere yalnız bırakılmanız ve yalnızken neler başarabildiğinizi görmeniz yetecektir

-Başarılı demek sizin için ne demek?

Başarı benim için kendinin en iyi versiyonunu gerçekleştirmek adına geçtiğin süreçlerin hepsini kapsıyor. Başarıya günün sonunda elimizdeki bir netice olarak bakmıyorum. Süreci nasıl değerlendirdiğin ve payına düşenleri yeterince alabilmenle alakalı olduğunu düşünüyorum. Sonuç odaklı olmak ve başarı öyküsünü orada aramak, insanı etik değerlerden uzaklaştırabiliyor.

-Sarı ve mavi bir prensin annesisiniz. Annelik unvanında başarılı olmakla ilgili eminim bize anlatacak şahane anektotlarınız vardır.

Annelikte kendimi başarılı değil ancak ‘good enough’ yani yeterince iyi hissetmeyi önemsiyorum. Sizin annelikteki başarı öykünüz çocuğunuzun en derin yarası olabiliyor. Annelikte en kıymet verdiğim şey, oğluma ‘her ne olursa olsun ben buradayım’ ı hissettirmek ve ne yaşarsa yaşasın onu yargılamadan dinleyeceğime inanması. Ben, her ne olursa olsun ailem arkamda diyerek büyüdüm ve her seçimimde desteklendiğimi sonuna kadar hissettim. Şu an olduğum yerdeki memnuniyetimi buna bağlıyorum. Hepsi benim seçmeme izin verilen kararların sonucu, dolayısıyla zorlukları da tatlı geliyor.

-Hayatımızda başarısız ve değersiz hissettiğimiz anlarda yola nasıl devam etmeliyiz?

Öncelikle başarılı olmamız beklenen konunun, bizim potansiyelimize uygun olup olmadığını gözden geçirmek gerekiyor. Bir de kime ve neye göre başarısız olduğumuzu düşünüyoruz, bunu da irdelemek lazım. Değerlilik ya da değersizlik, birinin ya da bir oluşumun bize layık görebileceği bir kavram değil. Varoluşumuz zaten çok değerli. Ancak dikkat etmemiz gereken şu ki; bizi değersizleştirmek üzere bir davranış ya da tutum varsa orada olmak ya da olmamaya dair seçim hakkımız mutlaka vardır. Bu seçim hakkını kullanabilmek gerekir. Kullanmamıza engel olan düşünce yapılarımız var ise, bu düşüncelerin rahatını bozup yerine yeni düşünce yapıları koyulabilir.

-Herkesin kabulü olan başarı kıstaslarına uyamayınca başarısız olma girdabından bizi kurtarın Sevgili Öykü…

Kim yahu şu herkes? Bizler müziğe yatkın, matematik dersi zayıf çocuklara matematik dersi aldırmayı bırakıp, müzikte kendini geliştireceği bir kursa yollamayı akıl ettiğimizde, bu başarı kompleksinden kurtulacağımızı umuyorum. Birilerinin başarı kriterine uyum sağlamaya çalıştığınızda, hem onların sizden beklentisine yeterince cevap verememiş olacaksınız, hem de kendinizde var olan yetenekleri köreltmiş olacaksınız. Kendinize ‘ben ....... yapmakta başarılıyımdır’ listesi yapmayı deneyerek süper güçlerinizi fark edebilirsiniz.

-Sizin başarısızlık hikayenizden doğan bir başarı hikayeniz var mı?

Evet var. İlk evlendiğimde biber dolması yapmıştım. Öyle harika olmuş ki, eşim yemeye kıyamadı, dolmayı duvardaki bazı delikleri kapamak için sıva olarak kullanmayı teklif etmişti. 5 yıl ailede dalga konusu oldu dolmam. Dolma yapmayı bırakın dolma demek bile yasaklandı bana. Ama ben bu oyunu bozarım arkadaş dedim ve biber dolmasını gölgede bırakacak bir kuru patlıcan dolması denemem oldu. Tadına bakana kadar kimseye yapacağımı söylememiştim, yine hüsran olsaydı sessizce çöpe gidecekti. Öyle güzel olmuş ki, şuan ailede en iyi kuru patlıcan dolmasını yaptığıma yemin edebilirim.

-Annesiniz, bu duyguyu sevdiniz mi?

Anne olmayı çok sevdim. Şimdiye kadar doğru bildiklerimin yanlış olduğunu, asla dediklerimi hoş görebilmeyi, sabrı, empatiyi yoğunlaştırılmış bir program halinde öğretti annelik. Oğlumla her an öğrendiğim, onun keşfine eşlik ettiğim her an çok keyifli.

Annenin bu rutinlerde kendini değersizleştirmemesi için öncelikle anne olmanın onu kendi bireyselliğinden uzaklaştırmaması gerektiğini hatırlaması lazım.

-Bir anne zaman zaman rutinin karabasanına maruz kalıyor. Ve sonra evin içinde kendini değersiz, hiçbir işe yaramadığını hissediyor. onu bu dayanılmaz duygudan bir kaç ipucu versek nasıl olur. Çünkü gerçek başarının kendini kabulle başladığını söylemiştiniz.

Annelerin kendilerini mutlu etmek üzere yaptıkları şeylerde genelde suçluluk hissiyle karşılaşıyoruz. Oysa anne, kendi duygusal kasesini doldurmadan, çocuğuna uzun vadede iyi gelemeyecek. Bu gerçekliğe ikna olup, destek istemeyi bilmek gerekiyor. İster ev hanımı olsun ister çalışan anne, her kadın duygusal ihtiyaçlarına kulak vermeli ve bu ihtiyaçları başkalarının fark edip karşılamasını bekleyerek zaman kaybetmemeli. Bunu hak ettiğini kendine hatırlatarak, istikrarlı bir duruş sergilemeli.

-Instagram anneciliğine ve annelerin üzerindeki baskısından biraz bahseder misiniz?

Instagram'daki gerçeklikten ve pedagojik bilgiden uzak paylaşımların anneler üzerinde ciddi anlamda bir yetersizlik duygusu yarattığını gözlemliyorum. Orada paylaşılanlardan etkilenen anneler, kendi çocuklarının gerçekliğini, gelişimini, ihtiyaçlarını, doğasını yok sayarak diğer çocuklarla bir kıyaslama haline giriyorlar. Ve çocuklarının doğasına aykırı etkinlikler, yaklaşımlarla çocuklarıyla aralarındaki güvenli bağı zedeliyorlar. Ayrıca oradakileri uygulama telaşı anneler üzerinde de maddi manevi yetersizlik duygusuna yer açtığı gibi, eşler arasındaki iletişimi de olumsuz etkiliyor. Aslında paylaşımları görüp herhangi bir duyguya girmeden önce kendinizden yola çıkabilirsiniz, sizin Instagram'a koyduğunuz son beş fotoğraf iç dünyanızla, yaşam gerçekliğinizle ne kadar uyuşuyor? Instagram'da kimsenin mutfak tezgahında bulaşık yok, sizce bu gerçek olabilir mi?

-Öykü Yıldırım Lüleci‘yi anlatan hayat mottosu kıvamında bir kaç cümle istesem?

- Kendime beni çok mutlu eden ya da üzen bir anda hep şunu hatırlatırım; ‘GEÇECEK’. Bu mutlu bir an ise daha çok keyfini çıkartmamı sağlar, zor bir an ise umut verir. Ayrıca VARSAYMA- FARZETME- SOR YA DA YAŞA VE GÖR ! Olayları genelde varsayımda bulunmadan açık iletişimle çözmeyi tercih ediyorum. Herkese de açık iletişim kurmayı, varsayımları bırakmayı tavsiye ediyorum.

Sevgili Öykü'yü instagram'da size iyi gelen yazılarıyla takip edebilirsiniz...

Yazının devamı...

Hüseyin Sayın’dan yeni kitap: Hayat Senin Kuralları Sen Koy

İş hayatında yaptığı çalışmalarla kendinden söz ettirmeye başlayan Hüseyin Sayın’ın İletişim Şah Mat kitabından sonra ikinci kitabı Hayat Senin Kuralları Sen Koy raflardaki yerini aldı. Açık söylemek gerekirse bir süredir beklediğim kitaplardan bir tanesiydi. Çıktığı gün hemen kitapevine gittim ve alıp okumaya başladım.

Benim de savunduğum bir çok konuyu içeren, hayatıma geçirdiğim, hayat duruşumuza çok şahane bir dokunuşu olacak bu kitabı bir çırpıda okudum. Ancak okurken derinlerde duran bir çok kendi hikayemin kurallarına belki de duvarlarına tosladım. Çok ta güzel oldu. Çünkü kişi kendi hayatının seyrini alışılagelmiş seyre emanet ederse sonrasında keşkelerle veya aman neyse ya zaten kim mutlu ki havuzunda boğuluveriyor.

‘Hayat Senin, Kuralları Sen Koy’ toplumsal ve kültürel kalıplardan sıyrılarak, kişinin kendi gerçeklerine göre özgün bir hayat inşa edebilmesi amacıyla kaleme alınmış. Okuyucusunu “Kurallarını sizin koyamadığımız bir hayat size ait olmanın çok ötesindedir” anlayışıyla öz benliklerine doğru yolculuğa çıkaran kitap, aynı zamanda bireylerin potansiyellerini keşfetmesine de ışık tutacak ve uygulamaya hızlı geçirilebilecek önerileri de içeriyor.

İlk kitabıyla oldukça ilgi gören Hüseyin Sayın’ın yeni kitabı toplamda 23 bölümden oluşuyor. Yazım tekniği, anlatım tarzı ve konulara yaklaşım açısından keyifli, öğretici ve geliştirici bir akışa sahip olan Hayat Senin Kuralları Sen Koy, henüz yeni çıkmasına karşın oldukça ilgi görmüş durumda. Yakında tanıdığım ve alanında önemli bir yetkinliğe sahip olan Hüseyin Sayın ile yeniden kelimelerde buluşmak çok keyifli oldu. Bu kitabıyla daha geniş kitlelere dokunmayı amaçladığını da net olarak söyleyebilirim.

Kitabın en sevdiğim kısımlarından bir tanesi ise içerik olarak sade ve yalın bir dille yazılmasının yanında gerçek hayatta uygulayabileceğimiz ve pratiğe dönüşmesi kolay önerileri bizlerle buluşturması. Kendi yaşamından da sık sık örneklere yer veren Sayın aynı zamanda konuyla ilgili reçeteleri de sizler için her bölüm sonunda hazırlamış.

Yaşamımızın birçok noktasında bize ait olmayan fakat bize aitmiş gibi hissettiğimiz, doğruluğu kalabalık seslerle onanmış çeşitli kural setleriyle bir arada yaşıyoruz. İşte bu kural setleri farkında olmadan tüm hayatımızı yönlendiren bir detaya sahip. Hayat Senin Kuralları Sen Koy kalıplaşmış setlerden sıyrılarak kendinize özgün bir hayat inşa edebilmenin önerilerini sizlerle buluşturuyor.

Kalemine sağlık sevgili Hüseyin!

Yazının devamı...

İnsan kaynaklarının geleceği nasıl şekillenecek?

Sektörünün önde gelen isimlerinden Fatoş Hüseyinca ile sektörü ve kendisinin tecrübesini konuştuk. Kendisi müthiş sıcak bir hanımefendi olmasının dışında demir gibi bir yönetici...

Hadi, Fatoş Hüseyinca'ya ve insan kaynakları sektöründeki gelişmelere bir göz atalım...

Fatoş Hüseyinca Kimdir?

Fatoş Hüseyinca, lisans eğitimini Ege Üniversitesi İngiliz Dili ve Edebiyatı bölümünde tamamladıktan sonra Amerika Birleşik Devletleri’nde Bilgisayar Programcılığı eğitimi aldı. Daha sonra ise Dokuz Eylül Üniversitesi Kariyer Koçluğu programını tamamladı.

Bugüne kadar Amerika, İngiltere, Mısır gibi 10’dan fazla ülkede insan kaynakları, sürdürülebilirlik ve organizasyonların yeniden yapılandırılmasına yönelik çalışmalar gerçekleştirdi ve operasyonel liderliklerde bulundu. İş hayatında 30 yılı geride bırakan Hüseyinca, iş hayatına Amerikan Hava Kuvvetleri’nde göreve başladı. ABD’ Hava Kuvvetleri’nden sonra ise Philip Morris’de İnsan Kaynakları birimine geçiş yaptı. Philip Morris’de yaklaşık yedi yıl boyunca İnsan Kaynakları alanına yönelik uluslararası görevlerde bulundu. Daha sonra Cevher Döküm’de İnsan Kaynakları Yöneticisi olarak görev aldı ve bu görevinden sonra İngiltere menşeli Gallaher Tobacco’ya İnsan Kaynakları ve Kurumsal İletişim Müdürü olarak geçti. Gallaher Tobacco’dan sonra ise Türkiye’nin en büyük akü üreticilerinden biri olan İnci GS Yuasa’da yaklaşık beş yıl boyunca İnsan Kaynakları Müdürü görevinde bulunduktan sonra Yeşim Tekstil’in yedi yıl boyunca İnsan Kaynakları ve Sosyal Uygunluk Direktörüğü görevini yürüttü. Bu görevinde Nike, Under Armour, Zara, Pull&Bear, Bershka, Tommy Hilfiger, Lacoste, Ralph Lauren, Guess ve Tchibo gibi markaların işbirliklerini ve sosyal uygunluk süreçlerini yönetti. Şu an ise Cevher Jant Sanayi’de İnsan Kaynakları Müdürü olarak iş hayatına devam etmekte.

2010-2011 yıllarında Peryön Ege Bölgesi Başkan Yardımcılığı görevinde de bulunan Fatoş Hüseyinca, Nar Taneleri ve Uğur Böcekleri gibi gençlere ve sokak hayvanlarına yönelik pek çok sosyal projede yer almaya da devam ediyor.

İnsan Kaynaklarında Ne Gibi Değişikler Gerçekleşiyor?

Evet, son dönemlerde teknolojinin gelişmesiyle ilgili olarak İnsan Kaynakları’ da önemli bir değişim ve dönüşüm içerisine girdi. Her şeyden önce rollerin farklılaşması, çeşitlilik gibi daha insan odaklı ve ayrımcılığı ortadan kaldıracak çalışmalar işin bir parçası değil merkezi haline gelmeye başladı.

Makinelerin insanlar tarafından gerçekleştirilen görevleri önemli giderek ve hızlı bir şekilde devir almasından dolayı bugünün standartlaşmış iş kalıpları gelecekte ve hatta yakın bir zamanda farklı bir konsept ve içeriğe bürünecek. Bu anlamda İnsan Kaynakları departmanları da stratejik bir birime dönüşüyor ve rolleri büyük oranda değişiyor. Algoritma Yanıltma Denetçisi, İş Yeri Ortamı Mimarı, İklim Değişikliği Müdahale Lideri, Mutluluk Yöneticisi, Yetenekleri Çekme Yöneticisi, Amaç Planlama Birimi, İşin Geleceği Lideri, Kurumsal İyimserlik Yöneticisi gibi yeni pozisyonlar, departmanlar hayatımızda olacak ve bunların oluşturulması, yönetilmesi, entegre edilmesini de tamamen yenilenen insan kaynakları birimi koordine edecek. Doğru becerilere sahip yeteneklerin bulunması ve kapsayıcı bir şirket kültürünün teşvik edilmesine bağlı olduğunun da unutulmaması gerekiyor.

Bu arada geleceği çok uzun bir dönem olarak düşünmemek gerekiyor. Örneğin yukarıda saydığım yeni meslekler sadece beş, altı yıl içerisinde gerçekleşmesi bekleniyor.

Kuşak Farklılıklarını Nasıl Yorumluyorsunuz?

Demografik verilere göre 2025 yılında çalışanların büyük oranının Y kuşağı olması bekleniyor fakat bugün şirketlerin istihdam yapıları incelendiğinde beş kuşağın aynı ortamda yer alabildiğine tanıklık ediyoruz. Her kuşağın talebi, önceliği, beklentisi, arzuları, tutkuları ve istekleri birbirinden çok farklı durumda. Homojenliğin bu kadar geliştiği, farklılıkların böylesine büyük bir oranda olduğu organizasyonlarda yönetsel kabiliyetlerde hiç kolay gerçekleşmiyor.

Özellikle Y ve Z kuşağının iş hayatında artan sorumluluğunun olmasıyla birlikte daha esnek çalışma koşulları, şeffaf değerlendirme şartları ve yetenek yönetimin ön planda tutulması gibi detaylar önem arz etmeye başlayacak. Örneğin yeni düzende esnek çalışma koşulları artık standart bir talep halini almaya başlamış durumda. Şirket olarak bu tarz değişimleri sunmadığınızda ise bu kuşakları yakalama ihtimalinizde zorlaşıyor.

Şirketler çok uzun zamandır dikey hiyerarşi ile yönetilirken artık yatay hiyerarşi veya holokrasi dediğimiz yönetim biçimlerinin etkinliği artmaya başlıyor. Bunlar yeni kuşakların net beklentileri arasında olan şeyler. Bundan dolayı söylediklerim sizlere idealist bir insan kaynakları yönetici bakışı gelmemeli.

Tüm kuşaklar ekseninden bugüne baktığımızda ise en belirgin taleplerden bir tanesi de kişiselleştirilmiş içerik olduğu görülmekte. Yani sizler artık çalışanların taleplerini ve kişiselleştirilmiş taleplerini onlara sunabilmelisiniz. Şirketin oluşturduğu ve katılması zorunlu olan değil tamamen onlara göre belirlenmiş kişisel programlardan bahsedebiliriz.

Otomasyon ve Dijitalleşme ile birlikte mevcut işlerde önemli dönüşüm olacak ve yeni işler yaratılacak.

Gelecekteki Yetkinliklerin Nasıl Şekilleneceğini Düşünüyorsunuz?

Türkiye’de işgücünün yetkinliklerini geliştirmesi ve yeni meslekler için yetkinlik kazanması, yetenek dönüşümü için önemli bir rol oynuyor.

McKinsey & Company tarafından yayınlanan raporda gelecekteki yetkinlikler ‘Fiziksel Yetkinlikler, Temel Yetkinlikler, İleri Seviye Bilişsel Yetkinlikler, Sosyal Yetkinlikler ve Teknoloji Yetkinlikleri’ olarak beş başlık altında toplanıyor. Konuyu Türkiye özelinde değerlendirdiğimizde ise teknoloji yetkinlikler ile sosyal yetkinliklere olan ihtiyacın en çok artması bekleniyor. Öte yandan veri girişi ve ekipman işletme/kullanma gibi yetkinliklerde otomasyon kullanımı daha kolay olduğu için temel yetkinlikler ve fiziksel yetkinliklerin çoğu sektörde azaldığı görülüyor.

Bu konuda bir diğer önemli çalışma ise Linkedin tarafından yayınlanan Future of Skills raporu. Bu rapor çalışanların yetkinlik değişimine ışık tuttuğu kadar çalışanlarınızın öğrenmesine, büyümesine ve başarılı olmalarına yardımcı olabilmek adına hem yöneticilere hem de insan kaynakları yöneticilerine önemli bir ışık tutuyor. Önümüzdeki 10 yılda çok daha fazla sosyal ve teknoloji yetkinliklerine sahip olan çalışanlar gerekecek.

Future Of Skills raporunu incelediğimizde 2015-2021 yılları arasındaki yetkinlik, beceri değişimlerinde yüzde 25’lik bir değişim göze çarpıyor. Yani 2015 yılında sahip olduğunuz 10 beceriden 3 tanesi bugün geçerliliğini yitirmiş durumda. 2015-2025 yılları arasındaki on yıllık periyoda bakıldığında ise becerilerin değişme oranı yüzde 41 oranında olduğu göze çarpıyor. Yani 2015 yılında sahip olduğunuz 10 beceriden yarısının çok kısa bir zaman içerisinde işlevsiz kalması demek bu.

Unutmayalım, dijital yıkıcı becerilerin artan önemi, çalışma şeklimizi yeniden şekillendirmeye devam edecek.

Şirketler Geleceğe Nasıl Hazırlanıyor?

Bugün birçok şirketin ve bunun akabinde ülkelerin geleceğe yönelik hazırlıklar yapmaya başladığını görüyoruz. Örneğin ABD’deki telekomünikasyon şirketi AT&T, çalışan yetkinliklerindeki değişimlere yönelik çözüm bulabilmek için 32 üniversite ve çevrimiçi eğitim platformu da dâhil dışarıdan ortaklarla birlikte bir geçiş planı tasarladı. Şirket, uyguladığı bu çalışma ile yeni yetkinlikler geliştiren çalışanların kariyerlerinde ilerleme olasılığının dört kat daha fazla olduğunu ifade ediyor. Ayrıca, ABD’deki bir yazılım şirketi olan Bit Source, kariyerlerini değiştirmelerine ve kod yazmayı öğrenmelerine yardımcı olmak için ABD’nin Kentucky eyaletindeki işine son verilen kömür madencilerine yönelik eğitim kursları düzenlemeye başladı.

İş gücü ihtiyacının daha fazla artması beklenen hizmet sektörlerinden perakende satış ve servis sektöründe yüzde 30’luk bir artış bekleniyor. Sağlık/bakım hizmetlerinin yüzde 40, yeme-içme ve konaklama sektörünün ise yaklaşık yüzde 20 büyümesi öngörülüyor.

Dünya genelinde yapılan birçok analizinde gösterdiği gibi insanların mevcut mesleğine devam ederken teknolojiden yararlanarak yetkinlikleri geliştirmesi gerekiyor. Ek olarak bu kişilerin yeni yetkinlikler kazanma ve meslek değişimi nedeniyle çalışan üzerinde otomasyon ve dijitalleşmenin etkisinin daha fazla olması bekleniyor.

Soru: İK Alanında Türkiye’yi Ne Gibi Değişimler Bekliyor?

Türkiye’deki işgücünün yetkinlik setlerinin büyük ölçüde geliştirilmesi gerekeceği önümüzdeki en büyük gerçeklik. Mevcut yetkinliklerin geliştirilmesi ve yeni yetkinlikler kazandırma çalışmaları, işgücünde sürdürülebilir bir değişim elde etmek açısından önem taşıyor. Bu kapsamda yetenek dönüşümü programları ve yeni çalışma modellerinin uygulanması ile gelişim ve teknoloji merkezlerinin kurulması sürecin hızlandırılması anlamında katma değerli adımlar olabilir.

Buna örnek olabileceğini düşündüğüm ve çok yakın zamanda ziyaret ettiğim MEXT Teknoloji Merkezi, hem konsept hem de kapsam olarak oldukça etkileyici bir merkez haline gelmiş. Gelişim ve teknolojiyi konu edinen herkesin gözdesi olabilecek nitelikte olan MEXT, ülkemiz içinde oldukça kıymetli bir adım. Vakti olanların kesinlikle ziyaret etmelerini öneriyorum.

Bu kapsamda Teknoloji Merkezi dediğimizde de aklıma geçtiğimiz hafta ziyareti ettiğim MEXT Teknoloji Merkezi geldi. MESS Metal İşverenler Sendikasının hayata geçirdiği teknoloji merkezi de aslında yukarıdaki araştırmanın sonuçlarının ne kadar doğru olduğunu gösteriyor. Hem konsept hem de kapsam olarak oldukça etkileyici bir merkez olan MEXT, ülkemiz içinde oldukça kıymetli bir adım. Vakti olanların kesinlikle ziyaret etmelerini öneriyorum.

Bir diğer nokta ise insan kaynakların şirket içerisindeki rolünün değiştirilmesi ve stratejik insan kaynakları uygulamalarının giderek yaygınlaşması. Şu an Türkiye’deki İK alanına bakıldığında en önemli zorluklardan bir tanesi burada gizli. Bunu yapamadığınız taktirde diğer döngülerinde başlamasına çok imkan kalmıyor.

Soru: İnsan Kaynakları’nda Yapay Zeka (AI) Uygulamaları deyince nelerden bahsedebiliriz?

Yapay Zeka (AI - Artificial Intelligence) dediğimiz şey aslına bakılırsa görevleri yerine getirmek için insan zekasını taklit etmeye çalışan, farklı şekillerde elde ettiği bilgiler ve verilerle kendisini kademeli olarak geliştirebilen sistemler veya makinelerdir.

Yapay zeka sistemleri planlama, öğrenme, akıl yürütme, problem çözme, algılama, hareket ve az da olsa yaratıcılık davranışlarını gösterebilme potansiyeline sahip. Özellikle karmaşık sorunlar insan zekası ile benzer özellikler göstererek etkili şekilde çözebiliyor. Bugün hemen herkes yapay zekadan bahsediyor çünkü yapay zeka, öğrenen algoritmalara ve verimli bilgi işlem teknolojilerine dayalı olarak gerçek zamanlı kararlar alma kapasitesine sahip.

Yapay zeka uygulamaları şu an İnsan Kaynakları alanında en çok işe alım süreçlerinde uygulanıyor diyebiliriz. Tam olarak burada yapay zekadan öncelikle aday taramak sonrasında ise şirkete, pozisyona ve aranılan göreve göre belirlenen yetkinlik ve beceri setine, deneyim süresine en yüksek oranda uygunluk gösterebilecek adayları belirleme-eşleştirme, kısa liste oluşturma, veri tabanını koruma, potansiyel adaylarla iletişim kurma ve görüşmeleri planlama, adayların ve iş arayanların sorularını cevaplamak şeklinde yapılan uygulamalara örnekler verebilmek mümkün.

Mevcutta yapılan uygulamalardan da görüleceği üzere buradaki asıl amaç operasyonel boyutu fazla olan bu işleri, mümkün olduğunca insandan bağımsız hale getirebilmek. Bu sayede hem zaman kazanımı yaratmak hem de bu zaman ve insan kaynağını farklı alanlarda yeniden üretime yönlendirmek için yeni fırsatların oluşturmak.

Şunu da unutmamak gerekiyor ki yapay zeka sistemleri henüz insanların tutum ve değerlerini değerlendirme sürecine dahil edemiyor. İşte bu alan gelişmesi gereken ve bizi gelecekte sürprizlerin beklediği kısım.

Yazının devamı...

Hüseyin Sayın’ın ilk kitabı "İletişim Şah Mat" raflarda

Bugün sizlerle geçtiğimiz günlerde keşfettiğim bir kitabı ve yeni bir yazarı paylaşmak istiyorum. Pazarlama ve İletişim alanında elde ettiği tecrübeleriyle alanında önemli bir yetkinliğe sahip Hüseyin Sayın’ın ilk kitabı İletişim Şah Mat raflardaki yerini almış. Kitap çıkalı çok uzun zaman olmamasına karşı hedef kitlesinden de oldukça ilgi görmüş durumda.

Kitabın yazım tekniği, anlatım tarzı ve konulara yaklaşım açısı hem keyifli hem de öğretici ve geliştirici bir akışa sahip.

Sadece pazarlama ve iletişim profesyonelleri için değil herkes için yazılan İletişim Şah Mat, bilgiyi sunuş tarzı, hap içerikleri ve uygulamaya yönelik örnekleriyle de ön plana çıkıyor. Kitap toplamda 36 bölümden oluşmakta. İletişim Şah Mat’ın en büyük avantajlarından bir tanesi de konuları parçalanmış ve kendilerine özgü bölümlerde ele alması. Bu yönüyle okumayı da kolaylaştıran İletişim Şah Mat içeriği ile günümüzü yakalamak isteyenlerinde seveceği bir akışa sahip.

Neden Bu Kitabı Okumalısınız?

Kitap Pazarlama ve İletişim alanına yönelik yazılmış gibi görülmesine karşın etkili bir kişisel gelişim serüvenine de katkı sağlayabilecek nitelikte. Bu anlamda kendi özgün üçgenini de oluşturmuş durumda.

İletişim Şah Mat’ın en sevdiğim kısımlarından bir tanesi ise örneklere bol bol yer vermesi. Örnekleme yönteminde ise birebir yaşanan tecrübeler paylaşılmış. Kitabın bölümlere ayrılması ve bölümleri net hatlarıyla ortaya koyar şekilde vermesi de bir diğer sevdiğim yönlerinden. Bu yaklaşımın okumayı kolaylaştırdığının da altını çizmek lazım.

Dönüşümü planlayıp gerçekleştirmek genellikle zordur. İletişim Şah Mat’ın bu yolculukta size eşlik edeceğini ve dönüşüm yolculuğunuza bir ışık tutacağına inanıyorum. Uzun zamandır bu detayda katma değeri yüksek içeriğe sahip kitap okumadığımın da altını çizmek isterim.

İletişim Şah Mat Neleri Kapsıyor?

Kavramların iç içe geçtiği, bilginin hızla dönüştüğü, ezberlerin bozulduğu, karar ve değer yargılarının değiştiği dönemde iletişim kurmak da giderek zorlaşıyor. Tüketici nezdinde sadakat ve güven algısının evirildiği, vazgeçmenin kolaylaştığı, ilgi ve alaka odaklarının değiştiği, her değişimin bir sonrakini daha da hızlandırdığı, kuralların ve ideolojilerin yeniden kimlik bulduğu, etkin ve dinamik bir iletişim dönemi içerisindeyiz.

İletişim evrenine hâkim paradigmaların değiştiği bir çağda, oyunun kuralları değil, oyun tamamen değişti. Yeni oyunda doğru hamleyi yapabilmek için konunun özünü anlamak ve kavramak ise gizli bir güç hâline geldi. Sadece pazarlama ve iletişim profesyonelleri için değil, herkese yönelik yazılan bu kitap, teori ve pratiği sentezleyerek bir bütün olarak sunuyor. İş hayatında ve özel hayatınızda hızlı ve kolay bir şekilde doğrudan uygulayabileceğiniz hap bilgiler ve örneklerle zengin bir içeriğe sahip.

Hüseyin Sayın Kimdir?

Lisans eğitimini Dokuz Eylül Üniversitesi İktisat bölümünde tamamlayan Hüseyin sayın, yüksek lisansını ise Bahçeşehir Üniversitesi’nde Stratejik Pazarlama ve Marka Yönetimi üzerine yapmış. İş hayatında farklı görevlerde bulunan Sayın bu süreçte İnci Holding, İnci GS Yuasa ve Nissan Türkiye gibi markalarda farklı ve uluslararası görevlerde üstlenmiş. Aynı zamanda İstanbul Aydın Üniversitesi’nde İletişim üzerine derslerde veriyor. Management Center Türkiye’de pazarlama üzerine de eğitimler veren Sayın TAİDER, Pınar Balık, Exide Akü Türkiye, Kim-Paz, Bereket Enerji Grubu, İnci Vakfı ve Seymen Koleji gibi birçok markaya da danışmanlık vermiş ve vermeye de devam etmekte. Çalışmalarıyla ulusal ve uluslararası alanda birçok ödül de kazanmış. Sayın’ın aynı zamanda da Profesyonel CMAS Su Altı Dalışçıcısı, Yelken ve Bilardo sporcusu olduğunu da belirtelim.

Hüseyin, bu kitabı siz yazmasaydınız ve bu kitabı okusaydınız kitapla yorumunuz ne olurdu?

Açıkçası bu soruya çok samimi yanıt vereceğim. Öncelikle sanırım biraz daha kısa olması okunması anlamında daha iyi olabilir. Kitabı her ne kadar bir bütün gibi düşünsek de okuma oranının düşük olduğu ülkemizde 300 sayfanın üzerinde kitapların okunma oranları da biraz düşük olabiliyor. Bir diğer detayda ise bir tık görsellik eklemek daha verimli olmasını da sağlayabilirdi. Bu iki yorum dışında aslında hep görmek istediğim bir tarz ve konseptte içeriği oluşturdum.

İş hayatında her statüdeki iş insanına faydası varda neden biraz açar mısın?

Tabii ki, bu kitap sadece pazarlama ve iletişim profesyonelleri için yazılmadı. İçerik olarak bakıldığında ağırlıklı olarak bu alandaki kişilere hitap ediyor gibi görünmesine karşın aslında kitabın yüzde 80’lik bir bölümü iş hayatının her kademesindeki kişilerin okuyabileceği türden oluşuyor. Özellikle günlük hayatta sıklıkla karşılaştığımız birçok uygulamanın detaylarına yer verildiğini düşünürsek aslında merakların giderilmesi noktasında da önemli bir aracı olabilir görüşündeyim. Örneğin satın alma yolculuğu aslında herkesi ilgilendiren bir konu. İletişim Şah Mat’ta işte buna dair detayları bulabileceğiniz bölümler var. Bir diğer konu ise algı. Her birimizin hem iş hem de özel hayatında sıklıkla karşılaştığı hayatın merkezinde olan bir konu.

Dolayısıyla içerik bakımından birkaç bölüm dışında kitap herkesin okuyabileceği ve bu böyle miymiş diyebileceği tarzda detaylı bilgileri içeriyor.

Hüseyin, iletişimin 7 kuralı klasiklerinden yani popüler kültüre hizmet etmeyen yanları nedir kitabının?

Açık konuşmak gerekirse ben bu kadar kısıtlamaları doğru bulmuyorum. İletişim evrenini salt yedi kurala sığdıramazsınız. İletişim içeriğinde bulunduğu şartlara göre değişim ve dönüşüm gösterebilir bir yapıdadır. Şüphesiz ki temel doğruları vardır ama bunları bu şekilde olmazsa olmaz salt bilgiler şeklinde sunmak bana çok doğru gelmiyor. Özellikle bilginin faydaya dönüş süresinin giderek kısaldığı dinamik bir dönemde olduğumuz bu çağda. Bu tarz içerikler bana çok fazla didaktik ve ezberlenmiş geliyor. Mutlaka ki orada da bir emek ve katma değerli bir sunuş söz konusu ama İletişim Şah Mat’ın en önemli kısmı hangi açıdan okursanız okuyun size yorum detayını bırakabilir bir akışta olmasıdır. En keyifli ve en geliştirici kısımda bence burası. Ben okuduğum kitaplarda da buna çok dikkat ediyorum. Bana o boşluğu doğru noktada veren kitaplarla çift yönlü bir etkileşime girmekteyim. İşte İletişim Şah Mat’ta size bu boşluğu sağlayacak derinlikte kaleme alındı.

Yazma üzerine gelecek planlarınız nedir?

Blog yazılarım sürekli olarak devam ediyor. 14 yıla yakın bir süredir blog yazmaya devam ediyorum. Burası en rahatladığım alanlardan bir tanesi. Blog yazmanın gerçekten ayrı ve geliştirici bir kültür olduğunu düşünenlerdenim. Burada en dikkat ettiğim kısım ise niteliği yüksek içerikler üretebilmek. Bu noktada kendimi bir seviyede görmüyorum ama bir anlamda bu benim vazgeçmediğim içsel bakış açım denilebilir.

Diğer bir nokta ise ikinci kitap hazırlıklarım da devam ediyor. İletişim Şah Mat’tan farklı olarak o kitapta tamamen kişisel gelişim üzerine odaklanacağım. İçerik ve konsepti de katma değeri yüksek bir şekilde kurgulamak en büyük hayalim. Şu an için yazma üzerine önümdeki iki gelişme bu şekilde.

Yazının devamı...

Neler oluyor işime?

Bu soruyu gerek firmada görev yapan gerekse kendi işini yapan her dünya vatandaşı kuruyor şu aralar. İşimiz ve iş yapış şeklimiz dünyanın içinde bulunduğu muğlak durum gereği bambaşka bir hal aldı. Şartlar tamamen bizden bağımsız belirsizlik içinde rotasız bir şekilde devam ediyor. Planlar günlük, aksiyonlar plansız seyrediyor. Aslında daha öncesinde bildiğimiz ancak şirket ve sektör bazında seyreden Vuca dünyasının tam ortasına düştük. Vuca ne demek peki?

Soğuk Savaş’ın bitmesi ve tehditlerin ortaya çıkması neticesinde yeni güvenlik ortamını tanımlamak için ABD ordusu tarafından ortaya atılan VUCA kavramı, bulunduğumuz dönemin şartlarını anlamak için giderek daha fazla kullanılmaya başlandı. Değişken (volatile), belirsiz (uncertain), karmaşık (complex) ve muğlak (ambigious) olarak açıklanan VUCA kavramı, 2000’li yıllarda ortaya iyice belirginleşen gelişmeler iş dünyasında da sıkça konuşulur oldu. Değişkenlik, değişimin hızının ve boyutlarının gittikçe artmasına; belirsizlik öngörülemezliğin en belirleyici kural olmasına, karmaşıklık parçalar arasındaki ilişkilerin kurulmasının zorlaşmasına ve muğlaklık da çevremizdeki olguları anlamlandırmakta zorlanmamıza işaret ediyor.

Gördüğünüz gibi tüm gezegen VUCA DÜNYASI oldu çıktı.

VUCA’nın açılımını yapmak gerekirse:

Değişkenlik (Volatility): Çevredeki değişikliklerin sıklığı olarak tanımlanabilir. Değişkenlik eğilimi, önceden bilgilendirilmiş ve hazırlanan öngörü mekanizmalarının yokluğuyla hızlı bir uyum sağlamayı gerektirir. Değişken atmosferler, daha iyi beklenti sağlayacak makroekonomik perspektifleri olan dönüştürücü liderleri gerekli kılar.

Belirsizlik (Uncertainty): Geleceği iş açısından görememe olarak tanımlanabilir. Belirsizlik, karar verme yeteneklerini bulanıklaştırarak projelerde ve stratejik planlamalarda gecikmelere neden olur. Risklerin ve fırsatların açıkça tanımlanması ve kontrol edilebilir çözüm yolları, belirsizlikteki ilk önceliklerdir.

Karmaşıklık (Complexity): Şu anda verilerdeki veya durumlardaki nedensellik analizinde güçlük çekiyoruz. İş dünyası liderleri şimdi birbirine bağlı bir sisteme maruz kalıyorlar; hangi faktörün diğerini tetiklediği tahmin etmekte zorluk çekmektedir.

Muğlaklık (Ambiguity): Belirsiz ortamlar, iş liderlerini olayları ve verileri düzgün şekilde yorumlamada zor durumda bırakıyor. Bu kapsamda, veriyi anlamlandırmak yüksek belirsizlikte başarısızlığa uğruyor. (Stratejico)

Şu dönemde kurguladığımız planlar stratejilerinizin sadece “A” ve “B” plan örgüleri kurumunuz için yetersiz kalabilir. O zaman B planını uygulayalım diye bir iç açıcı, ruh ferahlatan piyasa ortamı kalmadı.

Planlı ve tüm olasılıkları detaylı çalışmamız gerekiyor. Bu da ancak Vuca ile mümkün.

Aslında son zamanlarda çeviklik kelimesinin iş hayatına taşındığını da ele alırsak aradaki bağlantı kaçınılmaz. Çünkü ne diyor vuca;

*Çevredeki değişikliklerin sıklığını tanımla. Değişken atmosferler, daha iyi beklenti sağlayacak makroekonomik perspektifleri olan dönüştürücü liderleri gerekli kılar.

* Geleceği iş açısından göremeyebilirsin. Risklerin ve fırsatların açıkça tanımlanması ve kontrol edilebilir çözüm yolları bulmalıyız ve bu belirsizlikteki ilk önceliklerdir.

* Şu anda verilerdeki veya durumlardaki nedensellik analizinde sıkıntı yaşıyoruz. Hangi faktörün neyi tetiklediğiyle ilgili detaylı çalışmalı ve kimsenin aklına gelmeyecek sorunları aklımıza getirmeliyiz.

* Ve ne yazık ki kazın ayağı öyle değil durumu yani muğlaklık ortalığı yakıp kavuruyor.

Bu dönemde çalışmaktan çok düşünerek ayakta kalabiliriz. Vuca dünyasına ayak uydurmamız güç olabilir ancak bu dünyada ayakta kalanlar çok güçlenmiş bir şekilde iş hayatlarına devam edecekler.

Bizler danışmanlık hizmeti verdiğimiz birey yada kurumlarda vuca dünyasının kapılarını açıp onlara bu yeni dünyada nefes alabileceklerini anlatıyoruz. ya siz nefes almak için neleri farklı yapardınız acaba...

Gonca Berktay

Yazının devamı...

Bize her gün "Kadınlar Günü"

Evet zor günler geçiriyoruz. Evet zamanı geri döndürüp keşke aramızdan ayrılmasalardı diyebileceğimiz anlar çok oluyor. Evet çok can yandı ve arkalarından da yanmaya devam ediyor. Ama ana haber bültenlerini seyredip ahlanan ve sadece gün içerisinde kendine yaşamayı bile layık görmeyen bir zihniyete ihtiyacımız da hiç yok kusura bakmayın. Bizim çalışan ve aklı  zehir gibi düşünen vatandaşlara ihtiyacımız var. Bizim zor zamanlardan ders alan ülkesine hangi işi yapıyorsa daha iyi yapmayı kıble edinmiş vatandaşlara ihtiyacı var. Lütfen kurban psikolojisinde olan  ve  var olan duruma sadece “ayyy dayanamıyorum”  diyen kitle bir soğuk duş alın! Çünkü biz Atatürk’ün torunlarıyız! Durum ne olursa olsun yaşamaya utanıyorum diyemeyiz. Biz ancak geri kalanlar daha güzel yaşasın diye daha çok çalışmayı biliriz.  Hadi güzel yürekli insan yavrusu bir de böyle bak... 

Saç baş dağılsın nedir yani biz her türlü güzeliz de. De ki senin tek derdinin güzellik olmadığını anlasınlar.  

Kadınların neler çektiğine bir göz atalım mı? 

Kadın çekicidir;

Kendini naza çeker,

Altını gümüşü kendine çeker,

Alışverişte başı çeker,

Yüz çifti olsa da vitrindeki o ayakkabıya iç çeker…

Yapılanları sineye çeker,

Kâğıttan bigudi yapar fön çeker,

Gecenin bi yarısı canı tatlı çeker,

Hamarattır; mutfağa girdi mi ziyafet çeker,

Kibrit kutusu kadar peynirle açlık çeker,

1.5  iskenderin yanına diyet içecek çeker!

Anadır; doğum sancısı çeker,

50 yaşında bile olsa evladının kulağını çeker,

ATM’den parayı elini ekrana siper eder de çeker,

Eninde sonunda annesine çeker…

Sağlam laf sokar şimşekleri üzerine çeker,

Başa çorap örer kenarına tığla zincir çeker,

Kavga esnasında saç çeker,

Hoşuna gitmeyen durumlarda  “Cık cık cık” çeker,

Cevaplardan çok soruya dikkat çeker,

Demir eksikliği, vitamin eksikliği en çok da ilgi eksikliği çeker,

Çoluk çocuğa karışınca çok şeyden elini eteğini çeker,

Evlada kızdığında bilgisayarın fişini çeker,

Eve geç gelen sıpayı sorguya çeker üstüne fırça çeker,

Şifacıdır; sırta bardak çeker,

Perdeleri sıkı sıkı çeker, yorganı da üstünüze çeker,

Bulaşığa girişirken kolları dirseğe  çeker,

Elektrik süpürgesiyle vura vura ayakları kenara çeker,

O eteğe gireceğim diye göbeği içine çeker,

Topuklu ayakkabılar yüzünden halayda, yağmurlu havada, yokuşta patinaj çeker,

Güne gittiği gün hazımsızlık çeker…

Geç gelen kocaya zılgıt çeker,

6.ncı hisle yapılan tüm ‘yaramazlıkların’ röntgenini çeker!

Buket çiçek görünce iç çeker,

Tek kaşı kaldırmak suretiyle ihtar çeker,

Sabrı taşarsa bombanın pimini çeker!..

Dişle tır çekmek de neymiş, dişini tırnağına takar evin bütün yükünü çeker,

Kıymetinin anlaşılacağı günü iple çeker....

Çekmesek bunları daha iyi olmaz mı? Kadın olduğumuzun değerinin farkına varalım bozuk para gibi harcamayalım. Bize her gün Kadınlar Günü. Değerimizi bilmeyenler fırsat bilmesin Emekçi Kadınlar Günü'nü❤

Hadi şimdi kutlu Cumartesi için bir şeyler yapın. 

 

Yazının devamı...

Bilim Virüsü Bulaşıdır!!!

BİLİM VİRÜSÜ Bulaşıdır!!! Lütfen Bulaştırın!!!

Şule Kocabıyık kim mi?

Borusan Holding Kurumsal İletişim Direktörü
Anne
Gazeteci
İletişimci
ICF Liderlik&İletişim Koçu
Bilim Virüsü Kurucusu

Sevgili Şule’nin ünvanları bu kadar değil aslında. Çünkü konuşurken heyecanını ve projelerinin gençlere faydasını anlatırken kendisiyle ilgili bir çok sıfat geldi aklıma. Mesela ne güzel insan demek geldi, mesela içi güzel olunca insanın, kadın bir başka çekici oluyor dedim içimden, hayallerine kavuşan insanın vucüda dönüşmüş hali dedim sonra. Dedim de dedim… Ama o ve sonrasında kendi yolunda karşılaştığı muhteşem insanların yaptıkları, ona olan bu hayranlığımı daha da artırdı. Hadi gelin şimdi ŞULE KOCABIYIK ve muhteşem Bilim virüslerini tanıyalım.

Sevgili Şule Kocabıyık nerden çıktı bu BİLİM VİRÜSÜ?

Dünyanın ve ülkenin içinde bulunduğu koşulları gözlemleyince sosyal girişimci ruhum harekete geçti. 12 yıl gazetecilik yapınca insan böyle şeyleri yazma isteği gelişiyor. Bu dürtüyle yapıyorsun çünkü işini. Sonrasında iş dünyasına iletişim mesleğine geçtim. Bu kez sosyal girişimci ruhumda yapma dürtüsüyle tanıştım. Aslında beni harekete geçiren en önemli faktör bilim dışı faaliyetlerin çok fazla gündeme gelmesiydi.

Bilim Dışı Faaliyetler derken? Sanırım çok güzel hareketler değil…

Gerçeklik duygusunun dünyada kaybolması, sahte haberlerin zehirli sarmaşık gibi yayılması, insanların sağduyuları ve akıllarını kullanarak değil sahte haberlere inanarak harekete geçmeleri, bilimin gözden düşmesi gibi durumlar bilim dışı hareketler bence.

Evet bunların yanı sıra yani bilim bu durumdayken eğitim de geçerliliğini kaybetmeye başladı. Kendi oğlumdan gözlemlediğim kadarıyla; bir çok çocuğun yaratıcılığını körelten bir dönem geçiriyoruz. Biz bunun için ne yapabiliriz için kafa yoran tarafındayız.

Çözüm ne peki sizce?

Matematiği, kimyayı, fiziği ders olarak gördükleri sürece hayatın içinde anlam kazandırtamıyorlar. Tek odakları not ve başarılı olmak olan bir nesile şahitlik ediyoruz. Bizim ekimizdeki bilim virüslerinden biri bir arkadaşının üniversite seçimlerini yaparken ‘’hemşireliği mi seçsem , polisliği mi?‘’ cümlesini kurduğunu söyledi. Sadece bir yere yerleşmek ya da toplum içinde yer edinmek gibi bir algıları var çocuklarımızın. Puanıma yazık olmasın bana yazık olsun ile devam eden bir anlayış var.

Bilim ve eğitim yeni çağın ihtiyaçlarına karşılık verecek ne getirebilirizi düşünmeye başladım. Sonra bilimin COOL VE EĞLENCELİ yüzünü ortaya çıkaralım ki fark edilir ve merak edilir olsun diye hayal ettim. Gençlere bu düşünceyi nasıl bulaştırabiliriz diye kafa yordum açıkçası. Bilim Virüsü bunun üzerine çıktı.

Peki sosyal girişimciler bilir en büyük adım düşüncenize ortak bulmaktır. Bunu nasıl aştınız?

Tabi ki bu düşünceyi ve projeyi bir sene boyunca hayatımın her anında düşündüm. Bir sene boyunca ben bu projeyi kiminle yapacağım , nasıl hayata geçireceğim diye korku duvarları hep önüme çıktı. Fakat ben bu korkuları yaşarken, karşıma benim düşlediğim şeylere kafa yoran insanlar çıkıverdi. Biz bu insanlarla bir araya gelerek bu projeyi tasarladık. En güzeli de bu fikri beraber tasarladığımız arkadaşlarımla daha önce hiçbir şekilde tanışmıyor olmamızdı. Benzer hayali ayrı ayrı yerlerde kuran gzüel yürekli insanlar bir araya geldik aslında. Bir yola çıktık ve büyüye büyüye gittik.

Ne zaman hadi başlıyoruz dediniz?

Büyüyen bu fikir dağına artık bir modelleme belirlemem gerekiyordu. İlk önce projenin ismini BİLİM AŞISI olarak olarak adlandırdım. Sonra Ali Nesin’in kapısını çaldım. Bu arada Ali Nesin’i de tanımıyordum. O da sağ olsun açtı kapısını ve dinledi beni. Bilim aşısı sözünün bir kenara bırak dedi bana. Çocuklar birilerinin onlara bir şeyler öğretmesinden bıktılar. Yeni nesilin keşfetmesi ve bulaşması lazım dedi. O bana bir model çıkardı. Biz oturup bir çok atölye çalışmaları planladık. Öğretmen demiyoruz mesela biz. Atölye Lideri diyoruz. Veee herşeyi birlikte öğreniyoruz.

Nasıl işliyor bu model?

Atölyelerimizden bazıları mesela;
Hayal etme atölyesi
Matematik ve doğa atölyesi
Merak etme atölyesi
Dizayn düşünme atölyesi
Evrendeki kimya atölyesi
İnovasyon atölyesi
Yapay zeka atölyesi

Her modülde 25 öğrenci alıyoruz. Devlet okulunda okuyan Anadolu ve fen liseleri öğrencilerini almaya gayret ediyoruz. Mutlaka bilime merakı olan öğrenci olmasını dikkate alıyoruz. Başvuruların kendisinin yapmasını çok önemsiyoruz. Bu aşamada bize bir davranış bilimleri enstitüsü bize yardımcı oldu. Emre Kongar hocamız bilimsel merak envanterini bizim için hazırladı. Tamamen ücretsiz olan bu başvuru kısmını tamamladıktan sonra BİLİM VİRÜSÜ olmaya hak kazanıyor.

Şahane şeyler anlatıyosun bende o yaşta olsam da katılsam demek geldi içimden. Siz neler hissediyorsunuz onlarla bu anları paylaşırken?

Çocuklardan çok şey öğrendik bu süreçte. En önemlisi çocuklara bir şey öğretemeyeceğimizi öğrendik. Eğitim sisteminin en büyük sorunlarından en önemlisinin de bu olduğunu deneyimledik. Çocukların içinde ve evrende bilgi var. Hatta çok fazla bilgi var. Biz o çocuklara o bilgiyi nasıl dönüştürebileceklerini daha da önemlisi neden merak etmeleri gerektiğini gösteriyoruz.

Bilim virüsü kampları bittikten sonra ne oluyor peki?

Bilim virüsünün süreci öğrenme atölyeleri bittikten sonra başlıyor aslında. Mentörlük çalışmamız var en önemlisi … Çocuklarımızın her biri bir network ağının içinde mentörlük alıyor. Bu bir ceo oluyor bir bilim insanı oluyor yada bir girişimci oluyor. Bu onlar için çok değerli hatıralar. Biz bu kaynakları sunuyoruz ve onlar inanılmaz derecede değerlendiriyorlar.

Bilim Virüsü olan çocuklarla ilgili ne söylemek istersiniz?

En önemlisi bilim virüslerimiz

Bilime merak kazandılar. Bilimin derslerden ibaret olmadığını anladılar.

Öğrenmenin bulaşıcı ve sihrini öğrendiler.

BİLİM VİRÜSLERİNİZE ne söylemek istersiniz?

Bizim onlardan tek isteğimiz bu tutkuyu başkalarına da bulaştırmaları. Bilime bulaşan bir bireyin yanlış düşünebilmesi mümkün değil. Artık tarafsız, gözlemci, önyargısız ve cesur oluyorlar. Bilim virüsü beyninize bir kere bulaştıktan sonra çok değişeceksiniz.

Evet sevgili okurlar bu hikaye sanırım ülkemize çok güzel şeyler yapacak. Onları sosyal medyadan takip edebilirsiniz. Hatta sevgili gençler siz de onlara katılabilirsiniz.

Şimdilerde Ülkemizin heryerine ulaşıyorlar. Geçenlerde Mardin'de yeni virüslerle bir araya geldiler.

Ben bir kadın olarak bu hareketin fitilini ateşlediği ve kendini adadığı için Sevgili Şule Kocabıyık'ı ayakta alkışlıyorum.

Yazının devamı...

Çocuk Temelli Okul Fikrinin Kurucusu Güzel Yürekli Kalbi Kendinden Güzel Adam Evrensel Kamil

ÇOCUK TEMELLİ OKUL dediğimde çok anlaşılır değil ama hikayenin tamamı çok umut verici ve heyecanlı…

Yeni Bir Eğitim Sistemi…

Güzel Yürekli Kalbi Kendinden Güzel Adam

EVRENSEL KAMİL bu başarı hikayesinin kahramanı o…

O çok normal değil yani sıradan değil. Mesela Balat’ta oturma hayali varmış şu an Balat’ta oturuyor. Şimdinin gençleri yüksek yüksek binalarda oturup lüksü yaşamayı tercih ederken o yaşanmışlıktan besleniyor. Balat’taki yani ÇUKUR’daki ara sokak esnafla eş dost olmuş. Balat’taki her insanın hikayesi var diyor Emre bu beni çok etkiliyor diyor. Çok insanlı hayatı çok lüks hayata tercih eder yargısı oluşturdu bende mesela. Çok rahat hissediyorsunuz onun yanında kendinizi çünkü sizi dinleyen bakışları var. Çocuklarda bunu keşfettiği için onunla aynı yolda yürüyor galiba. Ben devlet memuruyum hiçbir şeyi değiştiremem deyip köşesine çekilen milyonlarca insanlardan değil o. Çok kez hayır cevabı almıştır eminim ama o vezgeçmemiş... Bence çok normal insanlar yaratıcı insanlar olamıyorlar zaten. Benim hayallerim arasında yer alan bir gün Türkiye’de eğitim sistemini değiştirenler arasında yer alacağımdı. Bu güzel yürekli kalbi kendinden güzel adam umutlarımı tekrar yeşertti.

Hadi biraz onunla sohbetimizi okuyalım. Haaa bu arada ancak bir kısmını paylaşıyorum çünkü sistem bir derya deniz ...

Bir yer düşünün ki çocukların ilgi ve ihtiyaçlarına göre tasarlanmış. Düşünün ki çocuklar birlikte keşfedip, üretim yapıyorlar. Hayal Gücü Merkezi’ne Hoşgeldiniz!

Eğitime farklı bakan bir öğretmen Emre Alettin Keskin. Gelenekselleşmiş eğitim uygulamalarının çocuklar üzerindeki hayal gücünü kısıtlayıcı etkisini en aza indirmek için çıkmış bu yola.’’ Daha üretken, mutlu, kendi ihtiyaçlarının farkında olan bir toplum ve dünya hayal ediyorum.Böyle bir toplum ve dünyanın soran, keşfeden, üreten çocuklar sayesinde olacağına inanıyorum.’’ diyor.

Canım siz hayırdır desem JHadi anlatsana bize. Nereden başlamak istersen oradan başla. Çünkü burada kurallar yok burası HAYAL GÜCÜ MERKEZİ …

2011 yılında, Van Dumlupınar Ortaokulu’na atandım. O sene büyük bir deprem gerçekleşmişti. Benim için sarsıcı bir olaydı, çocuklar elimden tuttu. Çocukların en çok neleri merak ettiklerini, neler hakkında soru sorduklarını öğrenmek istememle başladı her şey. Kendi merak ettiklerimi onlara anlatmaya başladım, ben anlattım onlar ilgiyle dinlediler. Bir gün içlerinden biri kendi merak ettiklerini anlatmaya başladı. Böylece çocukların soru ve meraklarını toplayarak Soru, Merak Kütüphanesini kurduk. Buradaki amacımız aslında bu okuldaki çocuklar en çok neleri merak ediyor’u öğrenmekti.Soruları ve merakları başlıklar altında incelemeye başladım. Çocuk soru ve meraklarından oluşan ‘Kamil ve Luna’nın Seyir Defteri’ adlı bir kitap yazdım. Rastlantılar sonucu Van’dan ayrılıp Gaziosmanpaşa Ortaokulu’na atandım. Van’da başlayan hikayem, Gaziosmanpaşa Ortaokulu’nda devam ediyor.

Sen komik, eğlenceli genç bir adamsın gecen gündüzün neden burası?

Benim dünyam burası. Çocuklarla kurduğum bağ çok başka geliyor bana. Benden bir sürü belge doküman bekleyen insan var ama mesai dışında her anımı burada geçirmekten çok keyif alıyorum. Burada benimde her gün öğrendiğim şeyler olduğu için beni buraya çekiyor galiba. Aslında dışarıda daha çok bildiğim ve girişimcilik ödülü de aldığım bir sektör var hali hazırda orası da dönüyor ama benim kalbim burada yaşıyor.

Çocuklar burada nasıl bir gelişim sağlıyor?

Çocuklar burada çok güzel oluyorlar. Burası öğrenmeyi dayatan ödevler veren bir yer değil. Ama buna rağmen gayet bilimsel ve büyük adam işlerine merak sarıyorlar. Bilim insanı davranışları sergiliyorlar. Bunlar çocukların merak edince doğalarında var ben çok garipsemiyorum. Ama benim en çok önemsediğim bu çocuklar zorba değiller. Burada bir arkadaşımız vardı teşbihle gezer ve kabadayı hareketleri sergilerdi. O yada bu şekilde yolu buraya düştü. Şimdi o çocuk kendi elektriğini üreten motor yapmış evde onu getirecek buraya ve arkadaşlarına anlatacak. Yani o artık zorba değil ve her geçen gün üretiyor. Elinde teşbihi hala var ama o artık arkadaşlara gayet nazik davranıyor. İşin en güzel tarafı ailesi gelip siz bizim oğlumuza ne yaptınız dediler. Ne yaptığımızı anlatamam çünkü onlar kendileri yapıyorlar bunu ama çok güzel oldular. Burada çocuklar onlara güvenildiklerini hissettikleri için farklılaşıyor. Ayrıca hatalarından öğrenmeyi çok seviyorlar burada.

Ebeveynler okul sonrası çocukların burada kalmasıyla ilgili sorun çıkartıyorlar mı?

Burası geçim seviyesi düşük olan bir semt. Burada çocuklarını kurstan kursa gönderen idealist anneler pek yok. Nereye giderse gitsin başımda olmasın diye düşünen bir kesim de var. Ama buna rağmen buraya gelen çocukların anneleri buraya sırf meraktan geldiler. Çocukları evde başka şeyler konuşur olmuşlar. Aileleriyle aralarında olumlu değişimler olmuş. Hatta bir gün bir anne geldi ve bana şunu dedi ‘ SİZ BENİM OĞLUMA NE GÜZEL ŞEYLER YAPTINIZ’ . Bu cümle benim için dünyalar bedel … Sonra bana soruyorsun genç adamsın gezip tozmak varken neden buradasın diye. Sen nerede olmayı tercih ederdin Gonca?

Hayal Gücü Merkezi’ni çocuklar nasıl kullanıyor?

Hayal Gücü Merkezi’de çocuklar kendi ilgi ve isteklerine göre bir şeyler öğreniyorlar. Çocuklar öğrendikleri şeyleri birbirleriyle paylaşıp, üretim yapıyorlar. Aynı şeyleri öğrenmek isteyen çocuklar varsa bir araya gelip birlikte çalışıyorlar. Mesela 5 kişi kodlama öğrenmek istiyorsa bir kodlama topluluğu kuruyorlar ve isteyen onlara dahil olabiliyor. Hayal Gücü Merkezi’nde farklı disiplinlerde çalışan birçok topluluk mevcut. İstanbul Şahinleri, Evrenin Çaylakları, Macera Birliği, Hayal Gücü Orkestrası çocukların kurduğu topluluklardan sadece bir kaçı. Çocuklar ihtiyaçlarının çok iyi farkında. Kendi istekleri doğrultusunda sadece çocukların yazdığı kitapların olduğu bir Astro Kütüphane kurdular. Kendilerini anlatan, kendilerinin tasarladıkları bir web sitesi bile kurdular.

Astro Kütüphane dedin, Astro Kütüphane tam olarak nedir bize anlatır mısın?

Çocukların soru ve meraklarını topladığımızda her 10 çocuktan 7sinin uzayı merak ettiğini fark ettik.En çok ilgi duydukları bu alana karşı onlarda kayıtsız kalmayıp bir şeyler yapmalıyız dediler ve astro kütüphaneyi kurdular. Çocukların meraklarıyla oluşan bilgileri yine çocuklar için bir hazineye dönüştürdüler. Uzayla ilgili daha önceden var olan şeyleri okumak yerine herkes öğrendiği bilgileri kitap haline getiriyor. Birbirlerinin kitaplarını okuyarak detaylı sohbet etmeye bayılıyorlar. Yüzlerce kitabımız oldu şimdiden. Hep eğlenip hep öğreniyorlar diyebilirim. Hayal Gücü Merkezi, daha fazla devlet okuluna astro kütüphanesi kurulması için Crowdfunding Academy ve imece’nin desteğiyle kitlesel fonlamaya hazırlanıyor. Amacımız daha fazla çocuğun astro kütüphaneden yararlanabilmesi.

Hayal Gücü Merkezi’nin kuralları var mı peki , burda süreç nasıl işliyor?

Hayal Gücü Merkezi’nde kurallar buranın bir parçası olan herkes tarafından ortak alınıyor. Tabiki sert kurallar yok, esnetilebilir kurallar var. Hayal Gücü Merkezi’ni en iyi şekilde nasıl kullanabilirizi konuşup kuralları ona göre belirliyoruz. Hayal Gücü Merkezi’nde bir öğretmen masası yok mesela. Çocukların isteğiyle bu kuralı koyduk.

Peki Hayal Gücü Merkezi’nde tüm bunları yaparken hangi metodolojileri kullanıyorsunuz?

Bilim, tasarım ve sosyalleşmeyi temel alarak çocuğun yaratıcılığını destekleyen ‘Sor, Keşfet,Üret’ adını verdiğimiz bir eğitim yöntemi tasarladık. Bu yöntemle çocukların kendilerini ve dünyayı keşfetmelerini kendi soruları üzerinden gerçekleştirmesini sağlıyoruz. Çocukların soruları, merakları ve yapabilirim dediği becerilerini temel alarak, eğitimin, okul ve öğrenmenin çocuk merkezli bir şekilde yapılandırılmasını, geliştirilmesini ve uygulanmasını sağlıyoruz.Türkiye’den doğan, dünyada iz bırakacak olduğuna inandığımız bir eğitim yöntem ve tekniği ‘Sor, Keşfet, Üret’. Hayal Gücü Merkezi’nin Türkiye’ye eğitim alanında büyük katkısı olacağına inanıyoruz.

Çocuklar burada nasıl bir gelişim gösteriyorlar?

Burası öğrenmeye dayalı ödevler veren bir yer değil. Çocuklar soru sorarak kendilerini, çevrelerini ve dünyayı keşfediyorlar. Çocukları yetenekleri değil ‘yapabilirim’ dedikleri şeyler önemli bizim için. Hayal Gücü Merkezi’nde ‘Yapabilirim Haritaları’ var . Aynı şeyler için yapabilirim diyen çocuklar bir araya gelip onun üzerinde çalışmalar yapıyorlar. Böylece anlamlı bir sosyalleşme ortamı oluşuyor.,

Peki bu sistem sadece bu okulda mı kalacak , nasıl yayılmasını sağlıyorsunuz?

Türkiye’nin dört bir yanından gönüllü öğretmenlerle oluşurduğumuz Hayal Gücü Merkezi eğitimci topluluğumuz var.Bu süreç boyunca teorize ettiğim öğrenimlerimi,Hayal Gücü Merkezi’ndeki eğitim ekibiyle paylaştım, topluluğumuzdaki diğer öğretmenler öğreniyor ve kendi okullarında deneyimliyorlar. Bu deneyimlerden çıkardıkları sonuçları benimle paylaşıyorlar. Böylece sistemi her geçen gün hayata daha çok bağlamış oluyoruz. Nesin Vakfı’nda yapacağımız bir deneyim kampı olacak. Türkiye’nin dört bir yanından gelen öğretmenlerle bir çocuğun Hayal Gücü Merkezi’nde geçirdiği beş günü deneyimleyeceğiz . Sizde eğitimde fark yaratmak istiyorsanız , başvurunuzu yapmayı unutmayın. Başvuru formunu sosyal medya hesaplarımızda bulabilirsiniz.

Hayal Gücü Merkezi aynı zamanda bir sosyal girişim. Girişimcilik yolculuğunuz nasıl başladı?

Bir sosyal inovasyon platformu olan imece’nin hibe verdiği takımlardan biri olduk. Hikayemizin Türkiye ölçeğinde büyümesi bu süreçte gerçekleşti. TedxReset’te Hayal Gücü Merkezi’ni anlattığım rastlantıları disipline etmek adlı konuşmayla da ivme kazandı. Türkiye’de eğitimle ilgili önemli konferanslarda yer aldık. Eğitimde gelecek konferansı, eğitimde reform girişimini örnek verebilirim. Khan Academy, Maker Çocuk ve Hayal Gücü Merkezi’nin ortak tasarladığı Yeni Nesil Öğrenme adlı bir konferans düzenliyoruz her ay. Bugün Hayal Gücü Merkezi birçok özel kurum ve özel okulla sistemi entegre etmek üzere görüşmeler yapıyor. Birçok özel kuruma danışmanlık, eğitim ve deneyim tasarımları yapmaktadır. Mesela Borusan Holding için eğitimler ve deneyimler tasarlıyoruz. Hayal Gücü Merkezi bir okuldan çıktı ve Bugün Türkiye’de eğitim ve deneyim tasarımı yapabilen bir sosyal girişim ve eğitimci topluluğu haline geldi.

Biraz da Hayal Gücü Merkezi’ndeki çocuklara soralım. Hayal Gücü Merkezi sizin için ne ifade ediyor?

Hayal Gücü Merkezi’nde her şey bizim ihtiyaçlarımızı göre tasarlandı.
Burada kendimizi özgür ve mutlu hissediyoruz.
Bazen tüm günümüzü burda geçiriyoruz.
Burada birlikte üretiyoruz. Ben Eceme, Ecem Ahmet’e anlatıyor ve her şeyi birbirimizden öğreniyoruz.
Her soru, her fikir, her merak burada çok değerli.
İyiki varsın Hayal Gücü Merkezi!

Güzel Yürekli Kalbi Kendinden Güzel Adam

EVRENSEL KAMİL bu başarı hikayesinin kahramanı o…

Demiştim…

Çok yakın zamanda Türkiye’nin eğitim sistemini değiştirecek ekibin içinde olacağına gönülden inanıyorum.

Onu yakından takip edin derim. Hatta gidin sohbet edin. Çünkü onun gibi eğitimcilerden ilham almaya ihtiyacımız var.

Güzel Yürekli Kalbi Kendinden Güzel Adam

Yolun açık olsun…

https://www.facebook.com/eakeskin?ref=br_rs

https://www.instagram.com/evrenselkamil/?hl=tr

Yazının devamı...

© Copyright 2025

Türkiye'den ve Dünya’dan son dakika haberler, köşe yazıları, magazinden siyasete, spordan seyahate bütün konuların tek adresi milliyet.com.tr; Milliyet.com.tr haber içerikleri izin alınmadan, kaynak gösterilerek dahi iktibas edilemez, kanuna aykırı ve izinsiz olarak kopyalanamaz, başka yerde yayınlanamaz.