SAĞLIK
YEMEK
ASTROLOJİ
GÜZELLİK

İlişkilerde Kıskançlık

Kıskançlık bir çoğumuzu rahatsız eden bir duygudur. Yokluk enerjisi yaratan bu duygu değersizlik duygusu nedeniyle ortaya çıkar. Kendimizi değersiz hissettiğimiz oranda kıskanırız eşimizi. En çok kaybetmekten korkarız. Korktuğumuz şey başımıza gelir, bunu unutuyoruz zaman zaman. Herkes layık olduğunu yaşar. Biz nasıl bir ilişki yaşıyorsak ona layığız aslında. İstediğimiz ilişki çok farklı olabilir. Ama biz bu ilişkiye hazır mıyız? Değilsek hemen kıskançlıklar başlar. İş toplantılarını sorun yaparız.

Kaybetmekten korkarız onu. Sahiplenmek var bu duygunun kökeninde… Araştırmalara göre evlenmeden önceki ilişkilerde kadınlar erkekleri daha çok kıskanıyor. Çünkü hala bize ait olma noktasına gelmemiş partnerimiz.

Sosyal medya, cep telefonu kullanımının kıskançlık nedenlerini arttırdı. Her kesimde sohbet etmek için de olsa sosyal medya kullanımı gitgide yaygınlaşıyor. Partnerimizin cep telefonu kullanımı bizim için kabus olabiliyor. Telefonların yanımızda kapanması ya da sessize alınması bizi rahatsız ediyor. Aslında bizi ilgilendiren onun ne yaptığı değil, sizinle ne yaptığı olmalı. Bir eğitimde ilişkiden beklentilerle ilgili herkes kriterler ileri sürerken, ben beklentimi “benimleyken sadece benimle olan” bir kişi olmasını isterim hayatımda dediğimde şaşırmıştı diğer arkadaşlarım.

Araştıran olmamak gerek, ararsanız bulursunuz. Kendinizi bir birey, partnerinizi ayrı bir birey olarak görmek önemlidir. Kıskançlıkla onun alanına müdahale ettiğinizi biliyor musunuz? Her iki taraf için de geçerli bu konu. Bir kadın nişanlısının sürekli aranmasından rahatsız olduğu için evlenmekten vazgeçiyor, ama telefon kadına veriliyor. Kendisine yeni hat alan erkek daha sonra kadını 18 yıllık evlilik boyunca bu nedenle suçluyor.

Bir ilişkinin kritik başarı faktörlerinden biri güvendir. Kendinize olan güvenin karşınızdakine yansımasıdır bu. Aldatma, aldatılma sözcüklerinin kullanılması, acaba aldatıyor mu düşüncesi sizin bunu yaşayacağınız anlamına gelir.

Sevgi ile bütünleşen aşk içinde negatif düşünceler barınamaz. Partnerinizin gün içinde kiminle yemeğe çıktığını, toplantı yaptığını bilmek zorunda değilsiniz. Bunu öğrenme peşinde olmayın.

Sevginizi yansıtın ona. Değer verin. Yeterlilik duygusu erkek için çok önemli. Eril ve dişil enerji dengesini kurmaya özen gösterin. Eril enerjinizi baskın hale getirip “güç bende” demeyin. Herkesin ilgi gösterdiği bir partneriniz varsa gurur duyun, çünkü o sizinle birlikte… İlişkinizi “anda” yaşayın. Kıskançlıklar bazen geçmişte yaşanan tecrübelerin bugüne yansıması şüphesiyle ortaya çıkıyor. Geçmişteki kişi değil bugün birlikte olduğunuz kişi… Kimseye haksızlık yapmayın. Kıskançlık kalbinizin temizliğini bozan bir duygu yaratır. Buna izin vermeyin, kendinizi üzmeye hakkınız yok. Siz olduğunuz gibi değerlisiniz. En güzel ilişkiyi yaşamak hakkınız.

Sevginizi huzur ve mutlulukla yaşamanız dileğiyle…

Yazının devamı...

İlişkilerde Kendin Olmak

Gary Douglas: “Kendiniz olun ve dünyayı değiştirin.” diyor. Biz ne yapıyoruz? Özellikle ilişkilerde başkası olmayı seviyoruz. Birisi ile tanışıyoruz, o gün üzerimizdeki kıyafet abiye bir şıklık yansıtıyor. Siz tam da bu kişisiniz. Bir arkadaşınız “Bir sonraki buluşmanızda spor giymelisin çünkü bu kişi spor giyimden hoşlanıyor. Tarzını görmedin mi?” diyor.

Karşınızdakine uyum zorunluluğu daha ilk günden başlıyor. Masal gibi bakıyoruz ilişkiye başlangıçta. “Beni mutlu edecek birini tanıdım işte. İşte tam aradığım adam…” Kendinizden vazgeçtiğiniz an işte o andır.

Hâlbuki siz bir bireysiniz. Sizin kendinize özgü bir tarzınız olmalı. Hobileriniz olmalı… Tanıştığınız kişi futbol seviyor diye siz tenis maçlarını izlemekten vazgeçmemelisiniz. Fenerbahçe taraftarısınız, hemen takım değiştiriyor, Galatasaraylı oluveriyoruz.

Bilinçaltına anne karnından itibaren yüklenen bilgilerle hayatımızı yaşıyoruz. Bunu fark etmek önemli. Farkındalıkta duygusal yük yoktur, siz bu noktada değişime açıksınız demektir. Yaptığınız, düşündüğünüz siz misiniz, yoksa anneniz mi? Ondan aldıklarınız mı?

Evetse siz ne düşünüyorsunuz, siz ne istiyorsunuz, kendinize sorun bakalım. Seçtiğiniz partneriniz sizin istediğiniz kişi mi, anneniz ya da babanızın istediği kişi mi?

Güçlü olmak için annenizin yaptığı gibi eril enerjinizi baskın hale getirirseniz iki eril enerji olarak uyumu yaşayamaz, sürekli çatışma içinde olursunuz. Siz bir kadın olarak dişil enerjinizi aktive etmeyi seçin.

Kendiniz olduğunuzda her şeyin farklı olacağını bilseniz “siz” olmayı seçer miydiniz? Size “siz” olduğu için değer veren biri var karşınızda, düşünün, ne harika bir duygu. Ama öncelikle sizin de kendinizi olduğunuz gibi sevmeniz, kendinizi olduğunuz gibi kabul etmeniz çok önemli, bunu unutmayalım. Dostoyevski “Kendini, bilinçaltını olduğu gibi kabul edemezsen insanlığını hiç yaşamamış olacaksın.” der.

Bir danışanım taksi şoföründen çok hoşlandı ve şimdi birlikteler. Ama çok okuyor, ama teoloji kitapları okuyor, ama… ama… Neden ama? Çünkü üniversite mezunu bir kadının bir şoför ile birlikteliği toplum tarafından kabul görmez. Sen bu ilişkide kendini iyi hissediyor musun, önemli olan bu. Hangi okulu bitirmiş, mesleği nedir, kazancı nedir, ailesi, kısaca bu adam kimlerden? Siz etiket mi arıyorsunuz, sıfatları mı arıyorsunuz? Gerçekten ne istiyorsun, sor kendine ve dürüst ol.

Partneriniz sizi size anlatsa, sizin kendinize tanımladığınız sıfatlarla mı anlatacak? Deneyin isterseniz.

Önce nasıl bir ilişki istediğinize karar verin. Kim bilir kimin isteklerini yaşıyorsunuz?

Hz. Mevlana’nın söylediği gibi “Ya göründüğün gibi ol, ya da olduğun gibi görün” sözü hep kulağımızda olsun…

Yazının devamı...

Neden Kilo Alıyoruz?

Çocukluğumuzdan itibaren kilolu olmanın güzel bir şey olmadığını öğrendik. Güzellik kalıbı bilinçaltımıza ideal kiloya sahip olmak şeklinde yerleşti.

Çocuk doğuran kadın kilo alır. Kadın menopoz sonrası daha çok kilo alır ve bir daha da o kilolar verilmez. Bütün kadınların derdi “kilo” dur. Bir gün bir güzellik salonuna gidersiniz, sahibi “siz kilo almışsınız” der, bütün keyfiniz kaçar. İyi olmak kilo ile bağlantılıdır. Bunların hepsi inançlarımızdır, çocukluğumuzdan itibaren bilinçaltına yerleşen kodlardır.

Güne kahvaltı ile başlanır. Kahvaltı olmazsa olmazlarımızdan olmalı diye biliyoruz. Gerçekten böyle mi? Bir gün sabah kahvaltısında makarna, bir gün roka çilek, bir gün omlet isteyebilirsiniz. Vücudunuzun ne istediğini dinleyebilirseniz sadece ihtiyacı olanı yersiniz.

Kilo konusuna değil, yemekle ilişkimize odaklanmalıyız öncelikle. Aç olduğumuzda mı yiyoruz yoksa farkında olmadan yediklerimiz mi bizi rahatsız ediyor?

Bugüne kadar kilo verdiniz, aldınız. Einstein’ın “Aynı şeyleri yaparak farklı sonuçlar elde etmeyi beklemeyin” sözünü hatırlayın, bugüne kadar yaptıklarınızı değiştirin.

Aç olmadığımız halde sıkıntı, yalnızlık, stres, bir zorlukla karşılaşma gibi nedenlerle yemek, duygusal yeme veya psikolojik yeme olarak tanımlanmaktadır. Japonya’da yemeklerde masada gökkuşağı renklerinde yiyeceklerin olduğu, küçük tabaklarda yemeklerin yendiğini, sadece ana yemeğin biraz daha büyük tabakta servis edildiği ve yemekten %80 doyularak kalkılması kuraldır. %100 doyarak yemekten kalkılması, tabakta yemek bırakılmaması inancı bizim kodlarımız. İstersek bakış açımızı değiştirebiliriz. Japonlar tuz öfkedir derler. Tuzla kan basıncı yükseliyor ve öfke oluşuyor. Tuzu azaltmak gerek.

Stres kanda kortizol hormonunu arttırır, metabolizma hızı yavaşlar. Tatlı, tuzlu yeme ihtiyacı oluşur. Kendinize sorun: Aç mısınız? Neden yiyorsunuz? Yemek yerine ne yapsanız bunu ortadan kaldırırsınız? Örneğin bir klasik müzik veya sizi sakinleştirecek bir müzik dinleseniz, yürüyüşe çıksanız kendinizi iyi hisseder miydiniz? Deneyin… Evinizde böyle anlar için ceviz, badem, kuru erik gibi sağlıklı atıştırmalıklar bulundurun. Diyetteyim düşüncesi de stres yaratır, unutmayın.

Yemek yerken anda olun, sadece yemek yemenin keyfini çıkarın. Aynı anda telefonla konuşmak, TV’de film izlemek sizin yemekten tat almanızı engelleyecektir.

Odak noktanızı kontrol edin. Bugünlerde “hafiflemek” mi istiyorsunuz? Kilo vermek yerine hafiflemek deyin. Kilo vermek diyecekseniz “Vücudumda bana ait olmayan, bana faydası olmayan kiloların gitmesini istiyorum” deyin. Kelimelerin gücünü unutmayın. Doğru kelimeleri söyleyip ardından “Zihinde kalıp yok canım ben bunu başaramam” derseniz söylediklerinizin gerçekleşmediğini göreceksiniz.

Her şey sizin elinizde… Karar verin, odaklanın, her sabah uyandığınızda günlük hedeflerinizi düşünürken kilo ile ilgili hedefinizi tekrarlamayı unutmayın!

Yazının devamı...

Değişim Yolculuğu

Farklılaşmak, değişmek, bir halden diğerine geçmek istiyoruz. Bunun zamanı da çoğu zaman işyerinde terfi hayaline kavuşamayıp arkadaşımız terfi ettiğinde, evlilik hayali kurup terk edildiğimizde, bir yatırım yapıp kaybettiğimizde hayatımızda bir restorasyon zamanı geldi deriz. Paulo Coelho’da “değişimler, her zaman bunalım anında gerçekleşirler” sözüyle bunu teyit ediyor.

Aslında o an ne olduğunuzu belirleme zamanıdır. Kimlikleri bir kenara koyarsınız, ben neyim, sıfatlarım neler, yaşam amacım nedir dersiniz.

İşte yaşam amacınızı bulmak yolunuzun geri kalan kısmı için bir ışıktır.

Ne olmak istediğiniz ile ilgili hayal kurdunuz mu hiç? O hayalle bugünkü mevcut durumuz arasındaki farkı tespit ederek yapılması gerekenleri, kendinize katmanız gerekenleri belirleyebilirsiniz. İlber Ortaylı “İyi düşünmek için esasen yalnız kalmak gerekir. Maalesef Türklerin böyle bir kabiliyeti yoktur. Türkler, yalnız olmamanın getirdiği garantiye, yani tehlikeden uzak yaşamanın konforuna güvenir, ama bu da yaratıcılığı öldürür.” diyor. Bizler konfor alanımızı terk etmekten korkuyoruz çoğunlukla. İlişkiler, ortaklıklar, iş yerindeki bağımlılıklar böyle devam etmiyor mu? Her birimiz ne olmak istediğimize karar verdiğimiz gün, kim bilir nerede olacağız, hangimiz şu an olduğumuz yerde olacak?

Hayatımız bir oyun hamuru ise ve biz şekil verebilsek nasıl bir şekil verirdik? Bunu hiç düşündünüz mü? Bugün bir danışanım geçtiğimiz hafta oğlunun Amerika’ya gitmesini istememiş, oğlu pasaport kontrolünden geçişini yapıyor, ancak bir önceki geçişte gösterdiği kart bir sonraki noktada bulunamıyor. O kart olmadan uçağa alınmıyor ve çocuk ertesi günü Amerika’ya gidiyor. Düşüncelerimizle neler gerçekleştirdiğimizi bilsek, ağzımızdan çıkan her sözün dua olduğunu bilsek belki kelimeleri daha özenli seçer, düşüncelerimiz için de kaptanlığı kimseye bırakmazdık.

Değişim için ne bekliyoruz? Değişecek olan biziz. Birine veya bir olaya bağlı değişim değil istediğimiz. Biz ne istiyorsak o olalım. Büyükler istiyor diye, toplum onaylıyor diye yaptığımız seçimleri unutun. Artık “ben” oluyorum ve istediğim “ben”i yaratıyorum.

Bunun hayatınızda yaratacağı farklılığı bilmek isterseniz hemen yolculuğa çıkalım…

Yazının devamı...

İlişkilerde Güvenin Önemi

Başlangıçların gizemi bambaşka… Yeni bir yıl başlıyor, umut, neşe doluyoruz. İlişki başlıyor, işte tam aradığım kişi, bu kez tamam diyoruz. Kısa bir zaman sonra, ilişkinin oluşumuna, taraflara göre değişir. Cep telefonları başlangıçta karıştırılmaz, aşkın sırrı çözülünce neler oluyor partnerimin hayatında merakı başlar. Schopenhauer Aşkın Metafiziği isimli kitabında şeklinde aşkı tanımlar.

Partnerimizle iletişim sadece aşk çerçevesinde olmamalı bu nedenle… Bir ilişkide aşk güveni zedeliyor çoğunlukla, kıskançlık, kaybetme korkusu en üst düzeyde olabiliyor.

Nicanor Parra sözüyle güvenin önemini ortaya koymuştur.

Etkili iletişimle kendinizi ortaya koyabilir, kendinizi ifade edebilirsiniz. Sizi anlayan, sizin anlayabildiğiniz kişiye güven duymak önemlidir. Kendine güven duymanın da başkasına güven duyma konusunda rolü büyüktür. Güven duygusu 0-1 yaşta annenin çocukla iletişimi ile oluşur. Yetişkin dönemdeki güvensizliklerimiz bu dönemdeki eksikler ve bilinçaltı kodlarından kaynaklanmaktadır.

Maslow’un ihtiyaçlar hiyerarşisinde güvenin yeri en alt düzeydeki fiziksel ihtiyaçların hemen üzerindedir. Alt düzeydeki ihtiyaç karşılanmazsa üst düzeydeki ihtiyacın karşılanması anlamsızdır.

Partnerimize neden güvenmediğimizi fark etmek sorunların çözümü için önemlidir. Her olaya bir anlam yüklüyoruz, olanı görmüyoruz. Üstelik sürekli şüphe ederek düşünüyor ve yaratıyoruz.

Kendinizi mutsuz hissettiğinizi mutsuzum diyerek etiketlemeyin. Mutluluk hakkını elinizden almayın.

Siz anda olun, anline olun, anın keyfini çıkarın… Mutluluğun tadını çıkarın. Güvensizliğin size katkısı nedir? Güvenmediğiniz nedir? Ararsanız bulursunuz. Karşınızdaki bir birey, kim bilir ne hissediyor, sizin gibi hissetmek, düşünmek zorunda değil ki?

Mevlana’nın söylediği gibi

Yazının devamı...

Ne İstediğinizi Bilmek

Günlük yaşam içinde kadınların bir bölümü iş hayatında kariyer peşinde koşarken bir bölümü de evlilik sürecinde kariyer yerine çocuk büyütmeyi seçtiyse mutluluk, huzur nerede, biliyor muyuz? Seçimleri biz mi yapıyoruz, dış etkenlerin yönlendirmesinin etkisinin farkında mıyız? Otomatik pilotta mıyız, kaptan biz miyiz?

Ne istediğini bilmek için öncelikle hedeflerin farkında olmalıyız, yol haritamız yapılmış olmalı…

İş hayatına başladığımda bitirdiğim üniversitenin sayısal olması nedeniyle buna paralel iş hayatını seçmek zorunda olduğumu düşündüm. Bir gün sevmediğim işi yaptığımı, mutsuz olduğumu fark ettim ve ne istediğimi düşündüm. Rengi seviyordum, o halde renkli bir iş seçmeliydim. Tekstil ya da kozmetik sektöründe olmalıydım. Sonunda sektördeki ilk üniversite mezunu olan güzellik uzmanı olarak kozmetik sektöründeki yolculuğuma adım attım. İşim hobim gibiydi, her zaman işe koşarak gittim, en zor günler bile yıldırmadı beni, çünkü ne istediğimi biliyordum.

Ne istediğinizi bildiğinizde, hedefinizi belirlediğinizde her türlü zorluğa katlanıyorsunuz.

Kendinize ne istediğinizi sordunuz mu hiç? İş hayatında, özel hayatınızda?

Ya çocuğunuzun ne istediğini biliyor musunuz? Sizin için ne kadar önemli onun istekleri?

Özel hayatında etiketlere bağlı seçimler yapan, gerçekten bunun peşinde mi, yoksa “aşk” mı onun seçimi? O etiketler varsa aşık olduğumuzu mu zannediyoruz yoksa?

Bu etiketler kimin isteği? Annenizin mi yoksa? Bunu bilirsen kendi isteklerini oluşturabilirsin… İsteklerimizin seçimi için kendimizi tanımak, yaşam amacımızı bilmek çok önemli… Her sabah uyandığınızda yaşam amacınızla uyanmak size güç katacaktır. Japonya’ da her 100.000 kişiden 24.055 kişinin 100 yaşın üzerinde olmasının nedeni güne yaşam amacı ile başlamalarıdır.

Siz ne istediğinizi düşünmüyor musunuz yoksa? Benim isteklerim değil, eşimin, çocuklarımın, annemin istekleridir öncelikli olan diyenlerden misiniz? O halde öncelikli olması gerekenin siz olduğunu bilmelisiniz… Kendine değer veren kendi isteklerine öncelik verendir, unutmayın… Siz iyi olursanız çevrenizdekiler de iyi olur…

Koşar adımlarla hayatın içindeyseniz ruhunuz geride kalır ve yaşadıklarınızın istedikleriniz olmadığını çok geç fark edersiniz. Arada kendimizi dinlemek gerek. Tavsiyem çok sevdiğiniz bir yerde tek başınıza oturup geriye doğru bakmanız, olanı görebilmenizdir. Farkındalığın birinci kriteri kendinizi belli dönemlerde nadasa almanız, hiçbir şey düşünmeden zihni dinlendirmektir. Schopenhauer “İnsan istediğini yapabilir, ama istediğini isteyemez” der.

Zihinden kalbe inerek gerçek isteklerinizi belirleyip, istediklerinizi yaşamanın mutluluğunu hissetmeniz dileğiyle…

Yazının devamı...

Kadının Gücü

Dünyanın her yanında kadın güçlüdür. Her alanda mücadelesi ses getirmiştir.

İngiltere’ de kadınların seçme ve seçilme hakkı için yaptıkları eylem, cesareti, gücü ve inancı gösteriyor.

Emily Davison, 4 Haziran 1913 tarihinde 300.000 kişinin izlediği, Epsom Kraliyet Yarışı koşulurken, elinde kadınlar için oy hakkı talep eden Süfrajet hareketinin flamasıyla, Kral 5. George’un atının önüne atladı. Amacı kadınların seçme ve seçilme hak taleplerini duyurmaktı. Ağır yaralanan Emily, tam 4 gün sonra, 8 Haziran 1913 de hayatını kaybetti.

Kadının güçlü olması için tek kriter sadece kadın olmasıdır. Kadın olmasa aile birliğinin oluşturulması mümkün değildir. Aile bütünlüğünü sağlayan kadındır, masadaki son lokmayı yemeyi tercih edendir. Herkes yesin, kalanı yerim diyendir.

Çocuğun güveni bir yaşına kadar anne ile olan iletişime bağlıdır.

Sevgisini herkese, özellikle çocuğuna koşulsuz sevgisini verebilen, onun sevgi dolu büyümesini sağlayan annedir, kadındır. Anne yarının yetişkinleri için gerekeni yapar. Bu nedenle önemli olan bu farkındalığa ulaşmasıdır. Güç ondadır, sadece o gücü hissetmesi önemlidir.

Mesnevi’ nin ilk 18 beyitini Dinle isimli kitabı ile yorumlayan Ali Canip Olgunlu : “Kadın kültürdür, ilaçtır. Kadın biyolojik yapısı gereği Yaradan tarafından da yaratılmıştan öte adeta bir Yaradan vasfındadır. Gerek kültür tarihi gerekse de Yaradansal zaman dilimi olan ezeli ve ebedi takvimde kadın doğurganlığı ve besleyiciliği haricinde şefkat ve merhamet duygularının daha belirgin olması nedeniyle kutsaldır” diyerek kadının gücünü vurgulamıştır.

Türkiye’ de bir akaryakıt istasyon zincirinin her şubede en az 2 kadın çalıştırma kararı alması, artık kadının her alanda olabileceğinin bir işareti değil midir?

Şems-i Tebrizi “Kadın; bilmeyene 'nefs, bilene nefes' tir” sözüyle kadının değerini ortaya koymuştur.

Kadın renktir, #kadınolmasa hayat renksiz, keyifsiz olurdu…

Yazının devamı...

Kendini Sev, Kabul Et, Onayla

Kendini seven, olduğu gibi kabul eden, kendisini onaylayan mutlu insandır.

Her şeyi, akıllı olmayı, akıllı olmamayı, güzel olmayı, güzel olmamayı kabul edebiliyor musun? Bir gün kişisel gelişim dersleri aldığım hocalarımdan biri sınıftaki 12 kişinin önünde bana “sen yalancısın” dediğinde çantamı alıp bulunduğum ortamdan kaçmak üzereyken, yanımda oturan arkadaşıma “sen çok pissin” deyince bir şeyler oluyor, oturmalısın dedim kendime. Sonunda “hepimiz her şeyiz “öğretisi olduğunu anladım. Evet, her birimizin her yanı olduğunu bilmeliyiz. O zaman kendimizi kabullenmemek neden? Mükemmel olmanın peşindeyiz, sadece Tanrı mükemmelse, biz Tanrı gibi olmaya mı çalışıyoruz yoksa?

Osho der.

Kendini sevmeyen başkasını sevemez. diyen Hz Mevlana’ nın sözü kulağımızdan çıkmamalı… Aşk istiyorum diyenler, kendini seviyor musun? Hangi aşkın peşindesin? İçinde sevgi enerjisi yoksa kime ne kadar sevgini yansıtabilirsin?

Ya kendini onaylamıyorsan? Her sabah evden çıkmadan ayna testi yaptığında, aynada kendini onayladığında gün boyunca her şeyin yolunda gideceğini biliyor musun? Kendini onaylamadığında hep kabul görmek, onaylanmak için herkese evet mi diyorsun? Herkesin istediği gibi davranınca onay mı aldığını zannediyorsun? Kendini başkalarıyla kıyasladığında ondan daha iyi olmak, ona kendini kanıtlamak istediğinde zayıf yönlerini ortaya koyduğunun farkında ol. Modelleme yapmak senin hedefini bildiğini, benchmark aldığın kişinin hedefini temsil ettiğini gösterir. Onun gibi olmalıyım, onun aldığı eğitimleri almalıyım hırsı zayıf yönlerini ortaya koyar. Swot analizini yaptığında zayıf yönlerini, tabii güçlü yönlerini de fark etmen mümkün… Kendini onaylamadığın için kendini kanıtlamak zorunda hissediyorsun kendini, neden?

İnsan dıştan engellenmedikçe kendi yönünü seçebilir. Kim sizi engelliyor, yol haritanızı çizmenize engel olan kim, kimler?

Her sabah uyandığınızda yaşama teşekkür edin, günün hediyelerine açık olduğunuzu söyleyin. İyi ya da kötü yaşadığınız her şeyin size hediyesi aldığınız derstir.

Nietzsche’nin söylediği gibi “

Yazının devamı...

© Copyright 2025

Türkiye'den ve Dünya’dan son dakika haberler, köşe yazıları, magazinden siyasete, spordan seyahate bütün konuların tek adresi milliyet.com.tr; Milliyet.com.tr haber içerikleri izin alınmadan, kaynak gösterilerek dahi iktibas edilemez, kanuna aykırı ve izinsiz olarak kopyalanamaz, başka yerde yayınlanamaz.