SAĞLIK
YEMEK
ASTROLOJİ
GÜZELLİK

Kış Sezonunda Şık Olmanızı Sağlayacak Önemli İpuçları

Sezon renkleri belirlendiğinde gardırobumuzdaki sahip olduğumuz parçaları inceliyoruz ve hemen alışverişe çıkıyoruz. Peki sezonun trend renklerinin bize uygun olup olmadığını düşünüyor muyuz?

Herkesin kendine uygun renkler değil, renk tonları mevcut. Renk analizinizi yaptırdığınızda cilt alt tonunuza uygun renk tonları belirlenir. Bunu bilmeniz enerjinizi yansıtabilmeniz için de çok önemli. Sıcak alt tona sahip bir kişiyseniz soğuk tonda bir giysiyle istediğiniz kadar enerji dolu olun “soğuk” olarak değerlendirileceksiniz. Seçmiş olduğunuz her rengin tonu sizin için doğruysa olumlu, size uygun değilse olumsuz etki yansıtacaktır.

2018 pantone rengi ultra violet olarak açıklanmıştı. Sonbahar kış sezonunda da ultra violet yerini aldı. Kontrast renklerle kombin yapıldığında şık olacağınızdan emin olabilirsiniz.

Yeni sezonda kırmızının yeri genişledi. Kırmızının size göre olan tonunu bulursanız kendinize enerji katar, cesaret sağlarsınız. Koyu kırmızı ve vahşi desenlerde dahi kırmızı siyah kombinasyonunu görüyoruz. Yılan derisi, leopar, zebra, kaplan desenleri vahşi bir etki yansıtırken feminen ayrıntıları olan modellerde seksi çağrışım yapıyor. Örneğin leopar deseni iddialı olması nedeniyle bazen aksesuarlarda, bazen giysilerde küçük bir parçada kullanılırken bugün bir elbisenin leopar deseni gözü yormuyor.

Yanık kahverengi ve sonbahar yapraklarını andıran amber yansımasında turuncuyu birlikte de kullanabilirsiniz. Soğuk tonlarda iseniz turuncu sadece aksesuarlarda olmalı. Belki de kolyenizin sadece ucunda, ya da ayakkabınızda olabilir.

Ne istediğimiz, neyi yansıtmak istediğinize göre yeni sezon modellerinden seçim yapabilirsiniz. Stil dış dünyaya ben buyum demenin bir yoludur, bunu unutmadan seçimlerinizi yapın. Trendi izleyen olarak tanımlanmak istiyorsanız en trend modelleri sunan mağazadan alışveriş yaptığınızda dahi kendi yaratımlarınızı eklemenizi öneririm. Bir elbiseye kumaş bir kemeri fular gibi bağlamanız yaratıcı bir fikir olacak ve şık duracaktır. Bir yorum katın kıyafetinize. Önemli olan bu.

Bazen vitrinde bir kıyafet görürsünüz, çok beğenirsiniz. Denediğinizde kendinizi enerjik hissetmez, kendimi iyi hissetmiyorum dersiniz, işte o renk sizin renginiz değildir.

Evden çıkmadan aynaya baktığınızda kendinizi onaylamıyorsanız istediğiniz kadar modaya uygun giyinin gününüz başkalarının onayını aramakla geçer. Kıyafetinize ekleyeceğiniz bir fular, rujunuzun rengi sizin onayınızı almanıza yardımcı olabilir.

Güne başlarken kendinizi gülümseyerek onaylamayı unutmayın.

Yazının devamı...

Gitme Zamanı

İşten ayrılma, evliliklerin sona ermesi, aşkların sona ermesi gibi her konuda “gitme zamanı” olduğuna inanıyorum. İş yerimden, aşık olduğum iş yerimden ayrıldığımda gitme zamanı demiştim, gitme zamanı bir sona erişi anlatır, gerekendir ve yeni başlangıçların habercisidir. Gitmeyi siz de seçebilirsiniz, karşınızdakinin seçimi de olabilir. Kabullenmemek sadece olanı görmekten kaçmaktır.

Hep duyduğumuz “Bir kapı kapanır, yenisi açılır” sözü nedense bende her zaman “lafın gelişi” etkisi yaratmıştır.

Gitme zamanını hissedip direnmek neden? Vazgeçmekten mi korkuyoruz, yoksa yeniliklere mi açık değiliz? Mevcut duruma tutsaklık değil mi devam etmek? Devamında bizi zorlayan konular ruh halimizi nasıl etkileyecek? Ruh halimiz davranışlarımıza yansıyacak, mutsuz bir birey olacağız. Bu muydu hedefimiz? Giderken yanımızda sonsuz olasılıkları da alıp götürüyoruz, neden bunu görmezden geliyoruz? Orada devam edip belli kalıplar içine hapsolmak, bir kuyunun içinde, derin bir kuyunun içinde giderek derinleşen bir karanlığa gömülmek, hiçbir şeyi görmemek için gözlerini kapatmak, etrafında sana göz kırpmaya çalışan ışığı görmemek için direnmek neden? Mutsuz olduğumuzu bile görmekten kaçmak?

Mevlâna’nın “Dışarıya baktığın pencere kirliyse sana uzattığım çiçekleri çamur görürsün” sözünde olduğu gibi yoksa dışarıya bakmayı mı başaramıyoruz? O halde penceremizi temizleyelim önce…

Gitmeyi seçseydiniz neler olacağını hayal edin. Olanları görmezden gelmeden, yaşanılanları halı altına gizler gibi davranmadan. Gücüm yok, yenilikler beni korkutuyor deriz. Yeni bir aşk korkutur bizi, bunca yıldır alışılan bir kişiyi gitme zamanı olduğu için bırakıp gitmek korkutur. Yepyeni insanlarla tanışmak, onlara alışmak kolay değildir. İşi terk etmek de aynı hissi vermez mi bize? Yeni bir iş aramak, alışkanlıklardan vazgeçmek? Zor olanı seçmez zihin.

Onsuz yaşamaktan korkuyorum dediğiniz her şeyi geride bıraktığınızda dönüp arkanıza bakın, sadece giden, biten korkudur. Size göre yanlış olanlar gitme zamanının sinyalleridir. Neden yanlışı sürdürüyoruz, siz kendi doğrularınızı seçemeyen misiniz? Yoksa gitmek güçsüzlük mü? Uzun süren bir evlilikte, çocuk da varsa bazen güç, bazen itibar, bazen düzen, bazen de gelenekler, aile kavramı bırakamadıklarımız…

Bıraktığımızda güçten de öte, düzensizliğin düzeni yerine düzen, bambaşka bir aile kavramı bulamayacağımızı nereden biliyorsunuz? Ya iş hayatında karşınıza çıkacak olan farkınızı göstereceğiniz işi olana devam ettiğiniz için bulamayacağınızı bilseydiniz ne yapardınız? En iyi yaptığınızın, yeteneklerinizin olduğunuz yerde hiçe sayıldığını fark etseydiniz gitme zamanı demez miydiniz? Sonsuz olasılıklara açık olmanın rahatlığını, huzurunu yaşamak ister miydiniz?

Onsuz yaşamaktan korkuyorum dediğiniz her şeyi geride bıraktığınızda dönüp arkanıza bakın, sadece giden, biten korkudur. Size göre yanlış olanlar gitme zamanının sinyalleridir. Neden yanlışı sürdürüyoruz, siz kendi doğrularınızı seçemeyen misiniz? Yoksa gitmek güçsüzlük mü?

Yazının devamı...

İlişkilerde Botox

Son yıllarda aynaya baktığımızda yüzümüzdeki küçük bir kırışıklık, bir sarkma olduğunda sanki dünyamız kararıyor. Yaşlanmaktan korkuyoruz. Hemen botox yaptırıp hatta bazen mimiklerimizin ortadan kalkmasını bile göz önüne alarak gençliğimize kavuşma hissini yaşamayı tercih ediyoruz. Fark edilip sorulunca daha da mutlu oluyoruz; amacımıza ulaşmanın verdiği haz bambaşka geliyor insana. Peki ya ilişkilerimiz?

Evliliğimizde veya flört döneminde yaşadıklarımıza ayna ile bakmaya var mısınız? Öncelikle baktığımız aynanın temiz olmasına dikkat edelim. Mevlana’nın “Dışarıya baktığın pencere kirli ise sana uzattığım çiçekler çamur görünür” sözünü unutmayalım. Dışarıdan bir gözle izleyelim ilişkilerimizi… Ne görüyoruz? Aynı frekansta olduğunuz kişi ile ilişkilerinizde problemlerin hep karşı tarafın mı yarattığını düşünüyorsunuz? Sizin seçtiğiniz kişi ile ilgili çok önem verdiğiniz değerlerin evlilik sürecinde yok olduğunu mu görüyorsunuz? Bunlar gerçek mi ya da olduğunu zannettikleriniz mi? Yoksa bakış açınız mı değişti?

Yüzümüze botox yaptırdığımız gibi ilişkimize de biz botox yapabiliriz. Küçük bir tedavi. Fark ettiğimiz kopuklukları tamamlamanın yolunu bulmak gerekiyor.

Tek yol ise sevgi. Zihinde değil, kalpte olmak. Yani eşimize, kendimize, hayata sevgi ile bakmak. Zihinde olduğunuzda ego devreye giriyor. Kendimizi korumaya almak için karşımızdakini suçluyoruz. Biz mükemmel miyiz? Zihindeyseniz kendinizde tek bir kusur bulamazsınız. Deneyin zihinden kalbe inmeyi. İşte o zaman huzur ve mutluluğu göreceksiniz.

İlişkilerde botoxu sevgi ile bakarak yapıyoruz. Bir psikiyatrist arkadaşım bana öfkelendiğimde ne yaptığımı sordu. Ben öfkelenmiyorum, öfke duygusunun insanı çirkinleştirdiğini gördüm diye cevap verdim. Şaşırdı, hiç mi öfke yok yani deyince kızgınlık var, öfke yok dedim. Birisine kızabilirsiniz, örneğin eşinize kızdığınızda bunu ifade edip, paylaşabilirsiniz. Kızgınlığın nedeni sizin kurallarınıza uymaması mı? Öyleyse kızmayın. Eşinize yol gösterici olmayın, o isterse tabii ki yapın. İstediğiniz gömleği giymediyse, pantolonunun paçası dar diye kızmayın. Onu olduğu gibi kabul etmeyi unuttunuz mu yoksa? Erkeklerin eşlerinden beklediği kendilerine güven duyulması, ihtiyaç hissedilmesiyken biz kadınlar kimseye muhtaç olmayız diyerek beklentilere hayır diyoruz. Bunun farkında mıyız? İlişkinize bir de bu şekilde bakabilir misiniz? Bizim yapmamız gereken botox, kendimizi sevmek, kabul etmek, bugüne kadar olanlar için kendimizi suçlamadan “yeniden” diyerek devam etmek… Mevlâna “Sevgi şifadır. Sevgi güçtür. Sevgi değişimin sihridir” der. Biz bu sihri kullanarak ilişkilerimizde botoxu gerçekleştireceğiz. Yüzümüzde yaptırdığımız botoxla değişimi yaşadığımızdaki mutluluk, neden ilişkilerimizde olmasın?

Yazının devamı...

Yeni Bir Sen İçin Şimdi Başla

Değişmek istiyorum ama nereden başlamalıyım bilmiyorum. En iyisi kuaföre gideyim, saçlarımı değiştireyim dediniz. Saçınızın rengini, kesimini değiştirdiniz. Bir zaman sonra değişen bir şey olmadığını fark ettiniz ve yine “istiyorum” hali ile baş başa kaldınız.

İçinizde yapamadığınız değişikliği dışınızda yapmanız değişiklik değil sadece göstermelik bir harekettir. Önce cesaretinizi toplayın, değişim uzun bir süreçtir, vazgeçmemeniz gereken bir yoldur. Kararınızı verip cesaretimizi topladıktan sonra içinizi değiştirerek başlayın. İçinizdeki değişikliği tamamladığınızda zaten o size diyecektir için ve dışın uyumlu değil diye. Hadi dışı da içimize uyarlayalım.

Dıştan değişime karar verdiğinizde ilk olarak renk analizi yaptırmanızı öneririm. Çünkü enerjinizi yansıtan renklerdir. Ana renkler herkes için uygundur ancak renk tonları gözle görülür şekilde kişilerde farklılık gösterir.Renk danışmanına başvurarak size uygun renk tonlarını öğrenebilirsiniz.

Ya stiliniz? Size uygun renk tonları ile tamamlayacağınız stille değişim yolunda önemli bir adım atmış olacaksınız. Örneğin tercihiniz günümüzün trendi minimalistse bu tercihe paralel seçimler yaparak kombininiz tamamlanabilir. Size en uygun stile göre kombinler yaparak hem kendinizi daha iyi hissedeceksiniz hem de değişim yolunda önemli adımlar atmış olacaksınız.

Sözcüklerin gücünü keşfettikten sonra hayatınızda gerçekleşecek mucizelere inanamayacaksınız. Sözcüklerin gücünü hayatınızda uygulayın. Sözcükler bize neler anlatıyor farkına varın. Böylece değişimde çok önemli bir adım atmış olacaksınız.

İçinizdeki mucizeyi keşfettikten sonra sözcüklerin gücünü, kişinin rengini keşfetmenin nasıl mucizeler yarattığını, doğru stilin hayatınızı ne kadar etkilediğini göreceksiniz. Değişmek için bekleme. Hemen başla.

Yazının devamı...

İlişkilerde Mutluluğun Sırrı

Bir ilişkide mutluluğu yakalamak ve devam ettirmek oldukça önemlidir. Bunun için ilişkilerde kadın ve erkeğin dikkat etmesi gereken birçok nokta var. Bunlardan en önemlisi rol çalmamak. Günümüzde kadınlar iş hayatının gereği olarak güçlü olmak zorunda kalıyor.

Bazen dişil enerjisini neredeyse terk ediyor. İlişkisinde de bunu kullanmaya başlıyor. Eşi de kendi de eril enerjiye sahip oluyor. Bu durumda iki eril enerjiye sahip kişi arkadaş konumuna geçiyor. Son dönemdeki boşanmaların artışının buna bağlı olduğunu gözlemlemek mümkün.

Uzakdoğu felsefesinde yin yang zıtlıkların bir arada olmasından ve dengesinden söz eder. Birinin fazla olması dengeyi bozar. Güç savaşını da iki eril enerji arasında olduğunu gözlemliyoruz. Dişil enerjinin eril enerji ile güç savaşına girdiği görülmüyor.

Bir kadını onurlandırmak için erkek gibi kadın derler, ama bu doğru bir söylem midir?

Kadın, kadın olarak kimliğini almalı, üzerini maskelememelidir. Kırmızı ruj süren güzel kadının da dişil enerjisi yüksek demek her zaman mümkün değildir. Dışı dişil enerji, içi eril enerji olan kadınlar da var. Eril enerji bir anlamda korunma ve savunma gibi görülüyor.

İlişkide mutluluğun anahtarı dişil ve eril enerjinin yerini bulmasından geçiyor. Güçlü dişil enerjisi yüksek kadınlar uzun ve mutlu bir ilişkiye sahip oluyor. Son dönemde düzenlediğim workshoplarda bu konunun kadınlar tarafından çok fazla ilgi gördüğü dikkatimi çekti. Dişil ve eril enerjiyi anlatmaya devam edeceğim.

Unutmayalım ki kadın olmanın, dişil enerjinin yüksek olmasının hissi bambaşka… Hatta mutluluğun anahtarı dişil ve eril enerjinin yerini bulmasından geçiyor.

Yazının devamı...

Kendi Mucizenizi Keşfedin...

İçinizdeki mucizeyi dışarıya çıkararak hayatınıza yeni bir yön verebilir gerçek bir değişim sağlayabilirsiniz. İçinizdeki mucizeyi nasıl keşfedeceğinizi öğrendikten sonra sözcüklerin gücünü, kişinin rengini keşfetmenin nasıl mucizeler yarattığını, doğru stilin ve beden dilinin hayatınızı ne kadar etkilediğini öğrendiğinizde değişime giden yolu tamamladınız demektir. Bunun için ise önce farkındalık, sonra istemek gerekiyor. Cesaret ise değişimin kritik başarı faktörü.

Değişim için ilk ele alınması gereken bizi biz yaptığını düşündüğümüz özelliklerimiz.

Ben gururlu biriyim, ben buyum, bu halimden memnunum diyen, gururunun temelindeki ego probleminin farkında değildir. Sokrates “Sorgulanmayan hayat yaşanmaya değmez.” derken bize kendimize dönmemiz gerektiğini ne güzel ifade etmiş.

Hayatımızı seçimlerimiz yönlendiriyor. En önemli seçimimiz ise kendimiz olmak. Öyleyse biz gerçekten olduğumuz kişi miyiz? Yoksa maskelerimizle mi dolaşıyoruz? Anne kimliğinin gerektirdiklerini kim belirliyor? Biz başkalarının belirlediklerine göre mi yoksa kendimize göre mi davranıyoruz?

Kendinden memnun olmak, mutluluk hissinden uzak olmak değişim ihtiyacı hissettirir. Bir an gelir, yeter artık dersiniz. İşte bu an değişime karar vereceğiniz andır. Kendinize dönün ve bir bakın. Her şey yolunda mı? Yoksa otomatik olarak mı yaşıyorsunuz. Yaptığınız her şey nefes almak gibi bilinç dışı yapılan bir davranış bütünü mü? Yaptıklarımız ortada ya yapmadıklarımız… Yapmadıklarımız için bir gün pişman olabiliriz. Hemen şimdi değişmeye hazırız o halde.

Ben 70 yaşındayım, bu yaştan sonra olmaz diyorsanız, Hulda Crooks’un 70 yaşında dağa tırmanma için en güzel yaş deyip, 92 yaşında Fuji dağının en yüksek tepesine tırmanan en yaşlı kadın unvanını alması sizi şaşırtabilir. Hiçbir şey için geç değildir. Mutluluk yaşanılan her anın bir gün dahi olsa keyifle yaşanması değil midir?

Bir danışanım tatile çıkacak param yok ama ben tatil yapmak istiyorum deyince ona mevcut durumuna paralel olarak bir plan yapmasını önerdim. Örneğin evde de tatil ortamı yaratabilirsin ya da Kalamış sahiline gidip evde hazırladığın güzel yiyeceklerle de tatil hissi yaşayabilirsin dediğimde haklısınız bakış açımı değiştirmeliyim dedi.

Gerçekten değişim istiyorsanız ilk adımı atın. Devamı gelecektir. Fark etmek yetmez, evren hareketi sever. Eyleme geçilmedikçe farkındalığın hiçbir önemi kalmaz. Yolunuzda engeller olsa bile yılmayın. Gerekirse bir rehberle, bir danışmanla yolunuza devam edin, sonunda hedefinize ulaşacaksınız.

Yazının devamı...

Önce Değiş ve Kendini Hayata Yeniden Konumlandır…

Günümüzde sadece markaların değil, ülkelerin hatta bireylerin konumlandırılmasından söz edilmeye başlandı. Bugün var olan markalar bir ürünü pazara sunarken konumlandırmaya ihtiyaç duyuyor. Markanın hedef kitlesi belirleniyor, uygun ürünler seçiliyor. Hedef kitlenin demografik bilgileri, sosyo ekonomik statüsü ve daha birçok etken ürünün konumlandırmasında etken olarak karşımıza çıkıyor. Çünkü bir markanın konumlandırmasının doğru yapılması kritik başarı faktörü olarak karşımıza çıkıyor.

Günümüzde gerek özel hayatta, gerek iş hayatında sıklıkla kişisel marka kavramı kullanıyor.

Peki siz kişisel markanızı doğru konumlandırdınız mı? Ya da siz de hayata kendini yeniden konumlandırmak isteyenlerden misiniz? Kendinizi yeniden konumlandırmak istiyor ve buna nereden başlayacağınızı bilmiyorsanız bununla ilgili ipuçlarını sizinle paylaşacağım.

Öncelikle mevcut durum analizi yapın, bugünkü neredesiniz, çevreniz sizi hangi kelimelerle tanımlıyor? Nerede eksik var, tamamlamak için ne gerekiyor? Çevrenizde kimler olduğuna bakın. Belki arkadaş detoxu yapmanız gerekebilir. Evinizde kullanılmayan her şeyi ihtiyacı olan kişilerle paylaşın. Ev kadını, öğretmen, kurumsal şirkette yönetici, üniversiteden yeni mezun, her ne durumda olursa olsun konumlandırmada benzersiz yönünüzü ortaya çıkarmayı unutmayın.

Kendinizi bir marka olarak görüp güçlü yönlerinizi vurgulayan söyleminizi hazırlamalısınız. Bizim kendimizi yeniden konumlandırmamız ise nerede, nasıl durduğumuz ve ne söylediğimizle belirlenir. Stilimizle de dış dünyaya “Ben buyum” deriz. Konumlandırmada değişimin içten dışa yapılması gerekir. Hedef “yeni bir sen” ise hayata doğru konumlandırmanı yapmalısın.İçten değişim sürecini başlattıktan ve istediğin yolda önemli adımlar attıktan sonra dıştan değişme zamanı da gelmiş demektir.

Bir gün konumlandırmasını doğru yapan, hedefini oluşturan bir ev kadınının İstanbul’da açtığı küçük bir yerde, en iyi yaptığı 10 çeşit çorba ile neler kazanacağını tahmin bile edemezsiniz.

Eşinin kendisinin kazanacağı paraya ihtiyacı olmadığı halde, artık para kazanmıyorsun, yaptığın bir şey yok değerlendirmesine sessiz kalan kadın konumlandırmasını yaptığında değerini ortaya koyacaktır. Başarı kriteri para kazanmak olan bir kişi diğerlerini de kendi kriterlerine göre değerlendirecektir. Ben buyum mesajını net veren, değerini belirleyen bir kişi karşı tarafın değerlendirmesine meydan vermeyecektir.

Eşiyle, yöneticisi ile istediği iletişimi kuramadığında karşısındakini suçlayan, söylenilenleri kişisel algılayan bir kişinin kendini hayata nasıl konumlandırdığını gözden geçirmesi gerekir.

Ancak ne istediğini bilen, sahip olduğu değerin farkında olan kimlik tanımlamasını yapabilir. Sahip olduğu farklılıkları ortaya koyan kendisiyle barışık, cesur kişiler toplumda her zaman bir adım öndedir. Yeteneklerinizle, değerlerinizle, yaşam amacınızla kendinizi ifade edersiniz.

Güçlü yönlerine odaklanıp zayıf yönlerini fark eden, gelişim için planlar yapan kişi 5 yıl sonra nerede olacağını belirler, yol haritasını buna göre çizer. İlk 6 ayda, yıl sonunda değerlendirmelerle nerede olduğunu bilir. Konumlandırma bir kez yapılmaz, gerekli durumlarda yeniden konumlandırma yapmak mümkündür.

Hayata konumlandırmanın gücünü hissetmeniz için önce eyleme geçmek gerektiğini unutmayın…

Yazının devamı...

Tatilde “AnLine” Olmak

Kış aylarının karanlık, depresif hissettiği söylenen günlerden sıcak enerji dolu yaz günlerine geçtik. Tatil için planlar yapmaya başladık. Bavullarımızı hazırladık. Tatil için ihtiyacımız olan her şeyi yanımıza aldık. Ve artık bütün bir yıl o hayalini kurduğumuz haftalar belki de aylar önce planladığımız tatilimizdeyiz. Peki gerçekten tüm bu hazırlıklara rağmen tatilimizi tam anlamıyla yaşayabiliyor muyuz? Ya da tatilinizde AnLine mısınız?

Bir tatil sabahı kitlesel hipnozun getirdiği bir şey olsa gerek sabah erken saatte şezlonga havlu koymakla başlıyor bir gün… Sonra kahvaltı, kahve, deniz, güneş vs. Herkes o an ne yaparsa biz de yapıyoruz. Çünkü bunun tatilde olmanın gerekliliği olarak düşünüyoruz. Bütün bunları yaparken iş hayatımızdaki problemler, tatil dönüşü yaşayacağımız adaptasyon sorunu ise hep aklımızda oluyor. Tatile çıkma nedenimizi, neden orada olduğumuzu unuttuğumuz anlar ne kadar çoktur. Küçük bir etkileşim bizi hemen düne götürebilir ya da yarını düşündürebilir.

Tatile çıkıp deniz kenarında olup, güneşlenmeden döndüğünüzde size ” sorusu gelir. Anda olduğunuzda sadece siz o anı yaşarsınız, güneşlenmek istiyorsanız güneşlenir, akşam 21.00 de denize girmek isterseniz o saatte girer, bütün gününüzü kafanızdaki her şeyi sıfırlamak için doğa ile konuşarak geçirebilirsiniz. Bitkilerin, çiçeklerin, ağaçların dili olduğunu biliyorsunuz, onlardan gelen mesajları anda olursanız, AnLine olursanız alırsınız. Yeşile, maviye bir süre odaklandığınızda doğa sizi içinize alacaktır. Ve o zaman sadece anda olursunuz.

Sadece denize girmeyi deneyimlediniz mi hiç? Suyu hissetmek, serinliğin yarattığı canlılık, denizin kokusu, dipteki pırıl pırıl minik rengarenk farklı şekillerdeki taşlar, o kadar güzeldir ki… Ya minik balıklar, grup halinde bir yönden diğer yöne giderler. Mutlu görünürler. Onları izleyin, içlerinde bir iki tanesi gruptan ayrılır gibidir ama tekrar birlikte bir yerlere giderler. Nereye gittiklerini biliyorlar mı diye düşünürsünüz birden… İşte AnLinesınız. Hızla yüzen bir çocuk etrafa sular sıçratıyordur. Rahatsız olmazsınız, keyfinizi kaçırmasını beklersiniz, ama hayır bunu çocuğun coşkusu olarak değerlendirirsiniz. Ne güzel neşe içinde bir çocuğun enerjisini hissetmek… AnLine olmanın mutluluğunu yaşarsınız.

Zaman akıp, gidiyor. “Zaman çok çabuk geçiyor” deyip geçiyoruz. Aslında zaman, anların kare kare fotoğraflarının buluştuğu bir albüm. Albümün ismi yaşam. Mademki an bir kare fotoğraf gibi geliyor ve geçiyor, o halde ben sadece AnLine olmayı seçiyorum. Siz de seçin. Tatile çıkarken seçiminizi yapın, deneyin. Tatil sonunda içinizdeki berraklığı hissedecek, bundan böyle hayatımın her anını AnLine olarak yaşamaya karar verdim diyeceksiniz.

AnLine olmakta işin sırrı ise farkındalık. Her yaptığımızı farkında olarak yaparsak anda olmak kolaylaşır. Her anın farkında olalım. Yaşamın tadı bu şekilde anlaşılıyor. Yaşam o kadar güzel ki, bütün sırrı anı şölen haline getirmek.

Yazının devamı...

© Copyright 2025

Türkiye'den ve Dünya’dan son dakika haberler, köşe yazıları, magazinden siyasete, spordan seyahate bütün konuların tek adresi milliyet.com.tr; Milliyet.com.tr haber içerikleri izin alınmadan, kaynak gösterilerek dahi iktibas edilemez, kanuna aykırı ve izinsiz olarak kopyalanamaz, başka yerde yayınlanamaz.