SAĞLIK
YEMEK
ASTROLOJİ
GÜZELLİK

Tuvalet eğitimi için yaz mevsimini beklemeli mi?

Hep öyle değil midir? Çocuğun yaşına uygun olacak şekilde genelde yaz mevsimi beklenir bezi bırakmak için. Ben de onlardan biri sayılırım. Tam olarak niyetim yaza getirmek değildi ama Koray 18 aylıktı Haziran ayında yazlıkçı modundaydık ve ben ilk hamlemi yapmıştım. İstemedi daha doğrusu uzun süren bir kabızlık probleminden dolayı bezini bırakmak istemedi. Ben de zorlamadım ama onun beğendiği eğlenceli bir mini klozeti alıp evde banyoya koydum. Bütün bir kış gitti geldi. Sonra da bezi her açıldığında gitti çişini kendi klozetine yaptı. Hiç zorlamadım, sadece sordum. 2.5 yaşındayken yine bir Haziran sabahı ¨Tamam hadi bez takmayalım artık, hem böyle daha rahat¨ dedim. Dedim ve bitti. Meğer benim oğlum çoktan hazırmış da ben ‘yaz gelsin öyle’ diye sabitlenmiş fikrimin arkasında koşturmuşum. Beklemeye gerek var mıydı? Neden ‘yaz olsun bez çıksın’ derdine düşmüştüm ki?

Sonra fark ettim ki bu bir alışkanlık. Büyüklerimizden, çevremizden duyduğumuz bir öğüt. Yaz mevsimi yaklaşırken küçük çocuk olan evlerde ‘bezden kurtulma’ konuşmaları yapılmaya başlanıyor. Birkaç mantıklı sebebi de yok değil aslında:

1) Bir kere daha ince giyinme durumu var, daha az kıyafet daha az kirli çamaşır demek. Acil durumlarda kat kat kıyafetlerden kurtulmaya çalışırken kazalar olabiliyor. Yazın evde bir külotla gezdirmek çok kolay. Olan küloda oluyor sadece.

2) Tuvalet eğitimine daha fazla odaklanıyorsunuz. Kışın iş-güç, program derken evde daha az vakit geçiriyoruz; yazın ise hayat biraz daha yavaşlıyor sanki. Tuvalet eğitimi için bir hafta on gün eve kapanabiliyorsunuz. Kaldırıyorsunuz halıları, kilimleri çocuğun altına bir külot takıp bütün gün peşinde geziyorsunuz.

Peki aynı şeyi kışın da yapamaz mıyız? Hem yaz geldi, hemen bezi atalım stresine girmek de var. Annenin stresi çocukta katlanarak ortaya çıkıyor. Gerek var mı bu kadar sıkıntıya?

Yani, eğer ki bebeğiniz size sinyalleri veriyorsa ve siz onun hazır olduğunu düşünüyorsanız en önemlisi de siz hazırsanız yaz gelsin diye beklemeye sonra da yaza girerken boşuna stres yapmaya gerek yok. Çünkü bazı çocuklar için bu süreç yaz mevsiminde bitmiyor, kışa sarkabiliyor. Bu sefer anne de ‘yaz bitecek bizim tuvalet eğitimi hala bitmedi’ sıkıntısına giriyor. Mevsim ne olursa olsun anne ile çocuk hazırsa tuvalet alışkanlınğını kazandırmak çok zor olmaz diye düşünüyorum. Eğer ki tereddütleriniz varsa doktorunuzdan veya bir pedagogdan yardım almayı ihmal etmeyin.

Bu süreçte olan herkese kolaylıklar diliyorum.

Irem Erdilek

Slingomom.com

Yazının devamı...

Tatilde çocuk oyalamak daha zormuş

Özellikle de yuvaya giden çocuğun hoşça(!) vakit geçirmesini sağlamak zormuş. Sabah 9 gibi evden çıkıp akşam üstü 4'te eve gelen, tüm günü oyunlar, aktivitelerle geçen bir çocuğun hele hele hareketli bir erkek çocuğun sıkılması çok doğal. Başı boş bırakıldığı anda yaramazlıklara başlıyor. Sonra ne oluyor? Anne avazı çıktığı kadar bağırıyor; anneanne ve/veya dede de ¨küçücük çocuğa bağırılır mı öyle?!?¨ diye anneye çıkışıyorlar. Anne ¨siz karışmayın¨ diyor. Al sana yaz tatili!

Baktım olacak gibi değil. Bütün gün de deniz/havuz yapılacak değil ya açtım okuldan gelen haftalık aktivite programını. Kendime, yani Koray’a göre bir program yapım. Elbette saat saat değil ama bir gün içinde neler yapılabilir, vakit nasıl geçirilebilir fikir oluştu aklımda.

Konuları şu şekilde ayırdım:

-Resim yapma

-Hamurla oynama

-Serbest zaman

-Oyuncaklar

-Çocukla mutfak

-Deniz/havuz

-Bisikletle bakkala gitme

-Dans/müzik

-Çizgi film

Resim ve hamur aktivitesi her gün yaptığımız bir şey. Süresi önemli değil. İkimizden biri sıkılana kadar devam ediyor. Ancak çoğunlukla beraber başlıyoruz sonra Koray beni unutuyor kendi kendine uzun süre idare ediyor. İçinden çıkamadığı bir durumda yokluğumu fark edip beni yanına çağırıyor. Bu kadar keyf almasındaki bir başka sebep de sanırım kendisine ait bir masa ve sandalyesinin olması. Boyuna uygun, sevdiği renklerde ve sadece ona ait olan bir köşesi var evde.

Haftada iki kere mutfağa giriyoruz ve onun sevdiği kurabiyelerden/keklerden yapıyoruz. Ya da bazen çok sıkıldığı, düz duvara çıkmaya yeltendiği anlarda ocakta pişen bir yemek varsa karıştırma görevini ona veriyorum, bayılıyor. Kurabiye/kek aktivitesi, genelde çiğ hamurun neredeyse üçte birinin ana-oğul tarafından yenmesiyle, anneannenin de bu duruma söylenmesiyle bitiyor ama sonuçlar bir o kadar da leziz oluyor.

Oyuncaklar daha doğrusu arabalar ve figür hayvanlarını her yere taşıyoruz. Ahşap bloklarla oyun kuruyor, garaj yapıyor, ev yapıyor, çiftlik yapıyor. Kendi kendine 1-2 saat oynuyor, tek isteği var yakınlarında biri olsun. Oynamasın, yanında oturmasın ama başını kaldırdığında görebilsin Koray onu.

Serbest zaman dediğimiz, artık benim pilimin bittiği ve Koray’a ¨ne yaparsan yap¨ dediğim yarım saatlik zamanlar. En sonunda beni sinirlendirecek bir şey mutlaka buluyor zaten. Hem resim yapmaktan hem de oyuncaklarıyla oynamaktan sıkıldığı anlar oluyor bunlar. Ben de açıyorum sevdiği müzikleri deli gibi zıplıyoruz, dans ediyoruz ve tabi ki çok eğleniyoruz. Ben yoruluyorum hemen, o ayrı. Bu kadar yorulunca da dinlenmek için çizgi film açıyorum. Zaten akşam üstü olmuş oluyor. Biraz daha dayanırsa havuza girecek. Çizgi film eşliğinde süt-kurabiye keyfi yapıyoruz.

Sabah erken veya akşam yemeklerinden hemen önce ise bisikletle bakkala gitme rutinimiz var. Koray’ın bisikletini bakkalın önünde bir park edişi var ki, sanırsınız son model bir arabası var. Onun bu hallerini keyifle seyrediyorum. Cebindeki bozuk para ile ekmek ve istediği bir şeyi alıyor. Torbayı koluna takıyor, eve geri dönüyoruz. Hem hareket edip enerjsini harcıyor hem de bir görevi yerine getirdiği için ayrıca mutlu oluyor. Bütün bu aktivitelerin yanında öğlen uyumadıysa güneş batmadan baygın düşüyor. Eğer ki öğlen uyursa 9.30'u buluyor tekrar uykuya geçmesi. Onun 9.30'da uyuması mı daha kötü yoksa öğlen uyumaması mı karar veremedim henüz.

Tatillerin keyifli geçebilmesi için anladım ki iyi plan yapmalı. Günü iyi değerlendirmeli. Sabah kalkıştan, akşam yatışa kadar düzen belli olmalı. Zaten çocuk da düzen seviyor, kendini güvende hissediyor. Başına ne geleceğini önceden biliyor olmak onları rahatlatıyor. Kahvaltıdan sonra resim/hamur yapalım, sonra istersen biraz çizgi film seyredelim sonra da havuza girelim diyorum. ¨Tamam¨ diyor. Çoğunlukla. Arada başka istekleri de olmuyor değil, mümkünse hepsini yapmaya çalışıyorum. Demek ki neymiş okul iyi bir şeymiş.

Artık annemin neden ¨bir an önce okul açılsın, lütfen¨ dediğini biliyorum. Tatillerde anne daha çok yoruluyor çünkü.

Irem Erdilek

Slingomom.com

Yazının devamı...

Çocuklar arasında

Tam olarak kavga değil tabi. Oyuncak paylaşamama, yer beğenememe, üstünlük taslama gibi davranışların neden olduğu anlık durumlardan bahsediyorum. Anlık çünkü 5 dakika sonra hiçbir şey olmamış gibi oynamaya devam ediyorlar. Çocuk olmak tam da bu değil mi?

Yaz tatilini fırsat bilip üç anne üç çocuk buluştuk yine. Üç erkek çocuk olduğunu söylemem gerekiyor elbette. Koray en büyükleri, diğerleri ise 2.5 yaş civarındalar. Üçü de birbirinden komik, ayrı alemlerde çocuklar. Onları seyrederken en çok biz eğleniyoruz. Aslında çok uyumlu oldukları söylemek zor. Yaş farkının üzerine karakter de eklenince zaman zaman bir curcunanın içine düşüyoruz. Yerdeki ufacık bir kağıt parçası yüzünden bile kavga çıkabiliyor. Karışmadık. Uzun süre hem de. Kendi aralarında çözmeleri için uğraş verdik ta ki biri çığırtkanlık yapana kadar. Aslında o anda bile araya girmemek gerekirmiş ama özellikle en büyük çocuğun annesi olarak Koray’ın sinirlendiğinde arkadaşlarına vurabilme ihtimalini göz önünde bulunduruyordum.

Bu arada biz üç anne de çocuklarımıza eğer istemiyorlarsa oyuncaklarını arkadaşlarına vermek zorunda olmadıklarını ancak beraber oyun oynamanın daha keyifli olduğunu anlattık durduk. Ellerinden çekip bir diğerine vermedik. Doğru mu yaptık emin değiliz bu arada. Paylaşmanın önemi anlatıp duruyoruz ama yine de çocuklarımızın istemedikleri bir şeyi zorla yapmalarına da bizim gönlümüz razı gelmiyor. Konuşarak ikna etme yoluna gittik. Zaman zaman işe yaradı ancak kesinlikle ‘hayır’ cevabını aldığımız anlarda da hiçbirinin üzerine gitmedik. Zaten biz daha kavgayı anlamaya çalışıp müdahale etmeye kalktığımızda onlar çoktan başka bir oyuncakla koşturmaya alt alta üst üste eğlenmeye devam etmeye başlıyorlar. Beraber geçirdikleri vakit arttıkça da bu üç ufaklık birbirlerine daha fazla ve daha kolay tahammül etmeyi de öğrenir oldular. Buluştuktan yarım saat sonra havada uçuşan bir yaprak için kavga etme yeteneğinde olanlar ayrı kaldıkları anda ¨arkadaşlarımı istiyorum¨ dediklerinden, biz de kavgaları görmezden geldik. Vurma-ittirme gibi durumlarda da çocuğa söylenmek anlamsız cezalar vermek yerine ¨anlıyorum, oyuncağını vermek istemiyorsun, kızabilirsin ama vurmamalısın¨ diyoruz. İşe yarıyor gibi gözüküyor. Biz anneler de rahat olduğumuz için çocukların ilişkileri yüzünden gerilmiyoruz.

Zaten kocaman bir top yüzünden birbirlerine girdiklerini düşünüyoruz sonra bir bakıyoruz topu unutmuşlar eğleniyorlar. Keşke bu kadar basit olsa hayat.

Çocuk olmak ne güzel.

Irem Erdilek

Slingomom.com

Yazının devamı...

Çocuğa Görgü Kurallarını Öğretmek

Çocuk büyüdükçe bakımın, temel ihtiyaçlarının aciliyeti yerini eğitime, öğretime bırakıyor. Benim bu aralar en çok aklıma takılan görgü kuralları. Kendini doğru ve karşısındakine saygı gösterdiğini de belirterek ifade etmesi çok önemli. ¨Henüz 3.5 yaşında, çok küçük, nasıl olsa öğrenir¨ diyenler olacaktır. Ben de zaten ondan her şeyi öğrenmesini beklemiyorum ama sonra öğrenir diye de beklemiyorum. Ailenin, çocuğa içinde yaşadığımız toplumun özelliklerini, kurallarını anlatması gerektiğini düşünüyorum. Ebeveynlerin tek sorumluluğu çocuklarının temel ihtiyaçlarını karşılayıp sonra da okula göndermek olmamalı. Çocuklarının eğitimin de sorumludurlar.

Okuduğum birçok makalede çocuklara bazı konuşma ve davranış kalıplarının öğretilmesi gerektiği yazıyor. Örneğin:
•Çocuk, konuşmaya başladığından itibaren ¨Teşekkür ederim¨, ¨Lütfen¨ , ¨Pardon¨ gibi ifadeleri öğrenmesi önemliymiş.
•İki kişi konuşurken, izin almadan araya girmemesi gerektiğini öğretmemiz gerekiyor.
•Başkalarının fiziksel özellikleriyle alay edilmemesini öğretme de yine bizim görevimiz.
•Bir başkasının odasına girmeden önce kapıyı çalmaları gerektiğini öğretmek de önemli.

Zaten evde de düzenin sağlanması için asgari düzeyde de olsa bir takım görgü kurallarının uygulanıyor olması gerekiyor. Zaten biz anneler değil miyiz, bari tuvalette rahatsız edilmeyelim, diye söylenen. Anne, baba, çocuklar arasında da saygının oluşturulması gerekiyor ki çocuk da saygı duymayı öğrensin, kendisine saygı gösterilmesini de beklesin.

Sadece bu davranış şekilleri de değil üstelik, konuşma da önemli. Kullanılan kelimeler, ifadeler önce aileden kapılıyor. Zaten taklitle, gözlemle öğreniyorlar her şeyi ¨iyi örnek olma¨ tam işte burada devreye giriyor. Günlük dilde bile çok dikkatliyimdir. Koray’ın ağzından kelimeler ilk çıktığı andan itibaren hep hep onu doğru şekilde konuşması için düzeltiyorum. Türkçe zaten karışık bir yapısı olan dil. Takılar, ekler, tamlamalar… evet okulda öğrenecek ama ben şimdiden düzgün konuşması için uğraşıyorum. Dilbilgisi kurallarını okulda öğrensin.

Eğitim şart!

Eğitim evde başlar!

Ağaç yaşken eğilir!

Irem Erdilek

Slingomom.com

Yazının devamı...

Biz Çocuklular

Biz çocuklular tahmin edildiğinin aksine aslında son derece hareketli bir yaşama sahibiz. Evde her an bir macera yaşarız örneğin.

Biz çocuklular gürültülüyüz. Çünkü her çocuk bir bandonun çıkardığı gürültüyü tek başına çıkarma yetisine sahip oluyor.

Biz çocuklular günü evde geçirmemeyi tercih ediyoruz çünkü çocukla sokakta vakit daha kolay geçiyor. Çevreye verdiğimiz rahatsızlıktan dolayı da gerçekten ama gerçekten çok utanıyoruz ama yapacak bir şey yok, eve tıkılıp da ruh sağlığımızı kaybetmeyi göze alamıyoruz.

Biz çocuklular çocuksuzların bize çok gürültülü ve dağınık olduğumuz için sinir olduklarını biliriz ancak pek de umursamayız.

Biz çocuklular uyku ve beslenme konusunda saatlerce bıkmadan usanmadan konuşabiliriz.

Biz çocuklular diğer çocukluları görünce çok seviniriz.

Biz çocuklular bulunduğumuz ortamı beş dakikada savaş alanına çevirebiliriz.

Biz çocuklular puset, oyuncaklar ve ıslak mendil olmadan bir yaşam düşünemeyiz.

Biz çocuklular ev yapımı yoğurdun en ateşli savunucusuyuz.

Biz çocuklular organik pazarları takip ederiz.

Biz çocuklular sabahın kör karanlığında güne başlarız.

Biz çocuklular her şeyden şikayet edebiliriz.

Biz çocuklular her duruma da ayak uydurabiliriz.

Biz çocuklular hafta sonu daha çok yoruluruz.

Biz çocuklular daha fazla çocuk sahibi olma hayali kurarız.

Biz çocuklular hamile görünce ¨bunlar iyi günlerin¨ deriz. İçimizden deriz çoğunlukla, moral bozmaya gerek yok.

Biz çocuklular kendimizi en çok anneanne-dede evinde iyi hissederiz.

Biz çocuklular en çok yaz mevsimini severiz.

Biz çocuklular dışarıdan gelecek olan her türlü yardıma açığız. Hatta muhtacız. Birisi 10 dakika bebeği oyalasa veya çocuğu yedirse yeter.

Biz çocuklular çok eğlenceliyizdir aslında. Hele ki yan yana gelince.

*****

Fikirdenk.com'u duydunuz mu?

Ayrıca biz çocuklular alışveriş yapmadan önce onlarca soru sorarız, arkadaşlarımızın fikrini alırız. İşte buradan yola çıkarak hazırlanmış bir web sitesi var Annelerin Alışveriş Rehberi. Bu sitede satış yok sadece detaylı ürün bilgileri ve yorumları var. İnceleyin, öğrenin, bilin sonra alışverişe gidin, diye.

Biz çocuklular böyleyiz.

Irem Erdilek

Slingomom.com

Yazının devamı...

Yuvadan önce - Yuvadan sonra

Geçenlerde çoluk çocuk bir anne grubu buluştuk. Herkesin en çok ilgisini çeken Koray'ın son derece bağımsız haliydi. Bir kere olsun 'anne' diye çağırmadı, bacaklarıma yapışmadı. Yaptığımız tek şey birbirimizi uzaktan kontrol etmek oldu. Daha da iyisi çok güzel oyun kurdu, arkadaşlarını oynattı, yeni arkadaşlar edindi. Ben sadece hayran hayran seyrettim. Sadece birkaç sefer ¨çocuğum nerede?¨diye anlık panikler yaşadım, onun da nedeni çayır, çimen, ormanlık alanlarda yeşil giydirmem olduğunu fark ettim. Üzerine kırmızı bir tişört giydirince bu sorun da ortadan kalktı.

Koray'ın bu halleri diğer annelerin gözlerini yaşarttı, geleceğe daha bir umutla bakmaya başladılar.

Peki ne oldu da oldu?

1. Üç yaşını geçti. Bebeklik dönemini atlattık. Tuvalet eğitimi çok büyük bir aşamaydı. Çocuğun kendine güvenini kazanmasında önem taşıyor. Bir de dediğim gibi büyüyor.

2. Yuvaya gidiyor. Annesinden, kendi evinden başka bir dünya olduğunu keşfetti. Annesi olmadan da hayatına devam edebildiğini gördü. ‘Arkadaş’ nedir onu öğrendi. Sosyalleşti. Topluluk içerisinden birey olmanın farkını anladı.
En önemlisi rahatladı.

Koray 3 yaşını doldurmasına birkaç ay kala yarım gün yuvaya başladı. Daha önce haftada iki gün ikişer saat oyun ve müzik dersine gittiğimiz yuvanın okul öncesine devam etmesinin uygun olacağını düşünmüştüm. Zaten fazla bir beklentim de yoktu. 3 yaşındaki bir çocuğun her şeyden önce mutlu olması yeterliydi benim için. Oyun çağındaki bir çocuğun mümkün olduğunca özgür hareket edebileceği bir yandan da sosyal ilişki kurabileceği ortam istiyordum sadece. Öyle de oldu. Bir gün bile pişman olmadık. Ardından tam güne geçti. İlk birkaç gün öğlen uyumadığı için zorluk çekse de ona da alıştı. Ayrıca uyumak isteyen için hazırladıkları köşeye gidip bir saat kadar uyuduğu da olmuş kendi kendine. Ve her geçen gün, ondaki değişikliği fark etmeye başladım.

Yuvadan önce, bacaklarıma yapışık halde geziyordu. Parka gittiğimizde bile ¨anne sen de gel¨ diye tepiniyordu. Diğer çocukların yanına pek sokulmuyordu. Tam oyuna daldı diye sevinirken on dakika geçmeden ¨anneeee¨ diye beni yanına çağırıyordu. Öyle ¨eline al şu sandviçi¨ diyerek göndermek ne mümkün?!? Elimi tutmayı reddediyordu, sokakta kavga halindeydik. Ben evden onsuz ayrılmaya kalktığımda arkamdan kanlı(!) gözyaşları döküyordu.

Yuvadan sonra, bir mekana girdiğimizde ilk başta çekimser davransa da ortama alışınca ben izin verdiğimde elimi bırakıp uzaklaşıyor. Sonra dönüp nerede olduğumu kontrol ediyor. Bu kadar. Kazalar, düşmeler haricinde beni yanına çağırmadı. Hatta dün ben çağırdıım yemek hazır, diye. Geldi, eline sandvicini, ayranını aldı gitti. Ben bile bir an şaşırdım ki beraber olduğum anneler bizi seyrediyordu ¨darısı başımıza¨ diyerek. Yuvadan sonra birey olduğunu kendisi de fark etti. Annem yanında olsun’dan, tamam çok da yakınımda olmasına gerek yok! aşamasına geçti. Okula gitmek onun için çok önemli bir şey. Baba işe gidiyor, anne toplantıya gidiyor, Koray da okula. Birbirimizden ayrılırken öpüşüyoruz, el sallıyoruz. Bu arada uzun uzun da anlatıyorum günlük programı ki bilsin. İyi de olsa kötü de olsa sürprizleri sevmiyorlar. Bilmek istiyorlar başlarına gelecekleri.

Yuvadan önce, öğlen bir saat kadar uyuyordu. Hiçbir zaman uykuya giderken sorun çıkarmıyordu ama uzun uzun ikna etmek gerekiyordu.

Yuvadan sonra uyku saatleri öne alındı, öğlen uyumadığı için. Üstelik artık kendisi uyumak istediğini dile getiriyor. Güneşin batışını haliyle göremiyor bile yorgunluktan.

Yuvadan önce, iki yaş krizini atlatmış olsa da oyuncak ve mekan paylaşımı sorun olmaya devam ediyordu. Beklemek, sıra, sabır kavramlarından habersizdi. Kendi yaşıtlarıyla oynamakta zorlanıyor, beni veya babasını tercih ediyordu.

Yuvadan sonra, paylaşmanın ne demek olduğunu, başkalarına saygı göstermesi gerektiğini öğrendi. Arkadaş olmayı öğrendi. Kendi yaşıtlarıyla birlikte oyun oynamanın daha zevkli olduğunu anladı.

Bütün bunları, yuvaya gitmeseydi de doğal gelişim süreci olarak kendi gösterir miydi bilemiyorum. Çocuğun sosyalleşmeye, kendi yaşıtlarıyla olmaya, oyun oynamaya, oyun oynarken de bazı şeyleri öğrenmeye ihtiyacı var. Yuvaya göndermek bu yüzden önemli. En ufak bir tereddütünüz varsa, olmasın. İlk birkaç gün zorlanırsınız karşılıklı o kadar. Hatta sizin için daha zor oluyor çocuğu bırakmak. Anaokulları çocuğun fiziksel, ruhsal ve zihinsel gelişimi için çok önemli.

Yuva Seçerken:

Eve yakın olması çok önemli.

Temiz ve bakımlı olup olmadığını kontrol edin.

Okul yönetiminin ve öğretmenlerin bakış açılarını anlamaya çalışın. Çok iddialı olanlardan uzak durun. 3-4 yaş oyun çocuğu.

Çocuğun kendini rahat ettiği bir yer olması gerekiyor.

Çok büyük binalar küçük çocukları korkutuyor. Yuva ve anaokullarının fiziksel boyutlarının çocuğu korkutmaması gerekiyor.

Çocuk okulda gerçekten de mutlu oluyor, merak etmeyin.

Irem Erdilek

SlingoMOM.com

Twitter.com/slingomom

Yazının devamı...

Oyuncak Alırken

Oyuncak gerekli mi?

Saçma bir soru gibi gelebilir ama değil gerçekten. Elbette oyuncak gerekli de nasıl oyuncaklar? İlla bir mağazadan dünya para verilip alınan göz alıcı renklerdeki, sağından solundan ses çıkaranlarla mı oynamalı çocuk? Evdeki ıvır zıvır da pekala oyuncak olabiliyor aslında.

Oyuncak alışverişi öyle yabana atılır bir iş değil bana soracak olursanız. Çocuğun yaşına, yeteneklerine ve ilgi alanına göre seçim yapılmalı. Koray’a ilk oyuncağını satın aldığımda sanırım 3-4 aylıktı. Bebek arabasının tentesinin kenarına da takılabilen çıngıraklı bir oyuncaktı. İlk çocuk-ilk oyuncak gözlerim dolmuştu alırken. O zamana kadar evdeki renkli bir iki şeyle ilgisini çekmeye çalışıyordum. Çıngıraklı oyuncağı aldım da ne oldu? Hiç ağzına soktu. Dişleri kaşınıyordu garibimin. Ben de anladım ki çocuğun dişlerini kaşıyacak bir şeylere ihtiyacı var. Bu sefer içi sıvı dolu, buzlukta bekletilen dişliklerden aldım. İlgilenmedi. Sonra arkadaşlarım Koray 4,5 aylıkken şu Fisher Price’ın konuşan köpeğini getirdiler. Ben acayip sevdim ama Koray’ın için sanırım erkendi. em zaten ambalajın üzerinde ’6 ay ve üzeri’ diyordu. Gerçekten de 6.ayında dikkatini çekti ve o konuşan köpek 2 seneyi aşkın bir süre Koray’ın en sevdiği oyuncaklarından biri oldu.

Benim bu oyuncak mevzusunda en çok takıldığım ‘eğitici oyuncak’ olarak bize sunulanlar. Alıp bir heves eve getirdiğimde oğlumun ilgilenmediğini görünce moralim bozulmadı desem yalan olur. ‘Benim çocuğum geri mi?’ diye aklımdan geçti. Ayına/yaşına göre aldığım şekilli küplerin uygun şekilli deliklerden geçirildiği oyuncaklar vardır ya hani. Bizimki emziklerini o deliklerden geçirmeye çalışıyordu, şekilli küpleri de oyuncağın büyük kapağını açıp içine atıyordu. O an ‘eyvah!’ dedim bizimki anlayamıyor ne yapması gerektiğini. Sonradan anladım ki tercihi farklı. Canı istediğinde şekilli küpleri doğru deliklere soktuğunu gördüm. Ne kadar okursan oku, hazırlanırsan hazırlan acemi anne modeli olmaktan kurtulamıyorsun bir noktada.

Yani her oyuncağı almayın. Ayrıca mutfak koca bir dünya bu minikler için. Onların uzanabileceği bir dolabı veya çekmeceyi zararsız eşyalarla doldurabilirsiniz. Plastik, tahta küçük malzemeler, tencereler, kaşıklara bayılıyorlar. Ayrıca sınırlarını da öğrenebiliyor. Diğer dolapları çekemeceleri karıştırma istekleri bir nebze azalıyor. Bu demek değil ki ‘oyuncak’ almayın sadece hevesle her şeyi almayın. Küçük çocuklara alınacak oyuncakların ses çıkaran, müzik çalan ve mümkünse ışık saçan olması önemli. Bir de genelde küçük çocuklar hemen hemen aynı oyuncakları seviyorlar. Bebeği olan arkadaşlarınıza da sorabilirsiniz. Ben uzun zamandır benden tecrübeli arkadaşlarımın önerileriyle alışveriş yapıyorum zaten.

Ayrıcaaa

Çocuk kaç yaşına gelirse gelsin en sevdiği oyuncak aslında annesi oluyor. Hiçbir oyuncak annenin varlığından daha fazla memnun edemiyor.

Irem Erdilek

Slingomom.com

Twitter.com/slingomom

Yazının devamı...

Gereksiz Bebek Ürünleri Alışverişi

Sanırım en severek yaptığım alışverişlerden biri hamileyleyken yaptığım bebek ürünleri alışverişiydi. İnsan gördüğü her ürünü gerekli gereksiz almak istiyor. Sanki raflarda satılan her parça lazım olacakmış zannedip alışveriş sepetinize eklemek istiyorsunuz. Yanınızda aklı başında biri veya tecrübeli bir anne varsa kasaya geldiğinizde yarısından kurtuluyorsunuz ama yine de araya bir iki kaçak ürün girebiliyor. Hele ki ilk bebekte insan gözü dönüyor. Sonra anlıyorsunuz ki çoğu gereksiz.

Satın aldığı ürünlerin işe yaramaz, gereksiz veya kullanışsız olduğunu en iyi seyahate çıkarken anlıyor insan bence. Dünya para verip aldığınız son model puset başınıza dert olabiliyor örneğin. Veya bir dergide gördüğünüz harika renklerdeki bir bebek bakım çantasının aslında hiçbir eşyanızı sığdıramadığınız bir ürün olduğunu anlyorsunuz. Sonra da bir alışverişe daha çıkmaya karar veriyorsunuz. Basitleştirmek istiyorsunuz çünkü zateb karmaşık olan hayatınızı. Ağır ve gösterişli bebek arabası yerine baston puset; çiçekli böcekli tasarım harikası çanta yerine bir spor mağazasından sırt çantası; mutfağın yarısını kaplayan devasa mama sandalyesi yerine sandalye üzerine takılan yükseltici oturaklardan alıyorsunuz. Sonra da ¨keşke tecrübeye güvenseymişim¨ diye iç geçiriyorsunuz.

- Bebekle seyahat kabus haline geliyor mu eşyalar yüzünden?

- Ağır puset, taşınamaz park yatak ve bir sürü yer kaplayan bebek ürünleri ile mi doluyor arabanız?

- Eviniz sadece birkaç ay kullanacağınız ürünlerle mi dolu?

Öyleyse sizin de hayatınızı basitleştirmeniz gerekiyor demektir. Diğer türlü çocukla evden dışarı çıkmak gittikçe gözünüzde büyüyecek, her seferinde daha bir yorgunluk olacak sizin için. İyisi mi kurtulun eşyalardan. Eğer ki bu yazıyı okuyan henüz elini bebek eşyalarına sürmemiş müstakbel bir anne ise ¨listeyi tekrar gözden geçir, arkadaşlarına sor, en basit ve sağlam olanını al¨ derim.

Geçenlerde okuduğum bir makaleye göre bu piyasadaki ürünlerin %99'u şirketlerin bize satmaya çalıştığı aslında alınmasına gerek olmayan ürünler. Biz hayatımızı zorlaştırıp evimizi kalabalıklaştırırken şirketlerin zengin olmasını sağlıyoruz sadece. Hiç mi iyi, yenilikçi ürün yok? Olmaz mı? Ancak size en uygun olanı bulmak için biraz araştırma yapmak da yarar var. Pratik, kolay katlanır-taşınır, kullanımı kolay, ergonomik ve uzun süre kullanılabilecek ürünleri tercih edin. Daha ucuz, daha iyi olmuyor her zaman. Günün sonunda evinizde onlarca ucuz ama kullanışsız ürünle kalabilirsiniz.

Sıkı bir bahar temizliğine girdiğim şu günlerde evdeki bebek-çocuk eşyalarını gözden geçirdim. Daha önce kutulamış olduğum eşyalara baktım. Zamanında büyük hevesle alıp bir iki kullanımdan sonra kaldırmışım. Yerlerine aldıklarımı ise hala kullanıyorum. Aslına bakarsanız çoğu bebek ürününü arkadaşlar, akrabalar beraberce kullanabilir, bir eşya ile en az iki üç çocuk büyüyebilir. Hem her eşyaya ait bir sürü anı olur.

Irem Erdilek

Slingomom.com

Yazının devamı...

© Copyright 2025

Türkiye'den ve Dünya’dan son dakika haberler, köşe yazıları, magazinden siyasete, spordan seyahate bütün konuların tek adresi milliyet.com.tr; Milliyet.com.tr haber içerikleri izin alınmadan, kaynak gösterilerek dahi iktibas edilemez, kanuna aykırı ve izinsiz olarak kopyalanamaz, başka yerde yayınlanamaz.