SAĞLIK
YEMEK
ASTROLOJİ
GÜZELLİK

Tükürük Bezi Tümörleri

Herkese Merhabalar,

Bugün sizlere ağzımızda saklı olan hayati fonksiyondan; tükürüklerden bahsedeceğim.

Vücudumuzdaki her organda görülebileceği gibi tükürük bezlerinde de birtakım hastalıklar yaşanabilir. Bugün daha çok tükürük bezi tümörlerinden ve tedavi yöntemlerinden bahsedeceğim.

Tükürük, yüz bölgemize yakın 6 adet ve ağız içinde damakta bulunan yüzlerce tükürük bezinde salgılanır. Tükürük tat almaya yardımcı olurken aynı zamanda, diş minesini korur, ağız içinin nemli kalmasını sağlar.

Tükürük bezlerinde görülen en sık hastalık, ve taş oluşumudur. Tükürük bezlerinde oluşan enfeksiyonlardan farklı olarak tükürük bezi tümörlerinin oluşumu da görülebilmektedir.

Uzun Süren Şişliklere Dikkat!

Tükürük bezlerinde görülebilen tümörleri, genellikle kulak altı ve önünde, çene altında ya da çene altının orta hattında gözlemleyebiliyoruz. Tükürük bezi tümörleri, iki haftadan daha uzun süren şişlikler ile birlikte ortaya çıkmaktadır.

Bu tümörler çoğunlukla ağrısızdır. Ayrıca tümörler, yavaş büyüme eğilimindedir. Tümörlerin büyük bir çoğunluğu parotis bezinde, yani kulak önü ve altı tükürük bezinde görülür. Parotis bezindeki tümörlerin yüzde 80'i ise sevindirici bir şekilde iyi huyludur.

Çene Altı Tümörlerinin Büyük Bir Kısmı “İyi Huylu”

Çene altı bezlerinde karşılaştığımız tümörlerin büyük bir kısmı iyi huyludur. Tümörler genellikle 40-50 yaş aralığındaki bireylerde görülüyor. Tümörlerin tanısında ultrason yöntemi ilk aşamadır.

Ultrason yöntemiyle gerçekleştirilen analizlerle teşhis süreci başlar. İkinci aşamada ise kitlenin yerleşimini ve karakterini daha iyi anlamak için Emar (MR) yöntemine başvurulmaktadır.

Bunların yanı sıra iğne biyopsisi yaparak kitleden hücreler alınmakta ve tümörün iyi huylu mu yoksa kötü huylu mu olduğu tespit edilebilmektedir. Biyopsi işlemi tedavi süreci için çok önemli bilgiler elde edilmesini sağlar.

Biyopsi işleminin bir zararı yoktur, kolayca ve konforlu bir şekilde yapılabilmektedir. Biyopsi uygulaması hastaya herhangi bir şekilde rahatsızlık vermez. Hastalar tarafından biyopsi konusunda en fazla endişe duyulan durum, işlemler uygulanırken tümörlerin yayıldığı korkusudur. Biyopsi işlemlerinde tümör yayılmamaktadır.

Tümörün Türü Tedavi Yöntemini Belirliyor

Tümörlerin tedavisi cerrahi müdahalelerle yapılmaktadır. Ultrason, Emar (MR) ya da biyopsi işlemleri sonucunda iyi huylu olduğu tespit edilen tümörler, eğer çene altı tükürük bezinde oluşmuş ise tümör ve tükürük bezinin tamamı çıkartılmaktadır. Tümörler parotis tükürük bezinde, yani kulak önü ve altında bulunan tükürük bezlerinde ise tümör ile birlikte bezin bir kısmı çıkartılır.

Eğer tümör kötü huylu ise daha geniş cerrahiler gerekebilir. Hastalığın boyun bölgesine yayılımı söz konusuysa boyun lenf nodlarının temizlendiği, boyun diseksiyonu uygulanır.

Bu ameliyat sırasında yüz sinirinin çok yakınında bir müdahale yapıldığından çok dikkatli davranılmalıdır. Kötü huylu tümörlerin tedavisi için gerçekleştirilen cerrahi müdahale sonrasında nadiren de olsa ışın tedavisi (radyoterapi) gerekebilir. Ayrıca radyoterapinin yanı sıra ilaçlı tedavi (kemoterapi) de uygulanabilmektedir.

Yazının devamı...

Erkekler ve Estetik

Herkese Selamlar,

Sizler için her hafta farklı konuları mercek altına almaya özen gösteriyorum.

Bu hafta ise, konusunu işlemek istedim.

Estetik uygulamaları artık lüks olmaktan çıkarak ihtiyaç haline gelmiştir.

Türkiye'de estetik algısı son dönemlerde büyük bir değişikliğe uğradı. Estetik müdahalelerle, dış görünümünü değiştirmek isteyen hastaların, ameliyatlar sonrasındaki en önemli beklentileri: “Doğal görünüm” yani “estetik müdahale yapıldığının belli olmamasıdır.”

Türkiye'de estetik uygulamaları, kadın hastalara daha fazla uygulansa da erkekler tarafından da tercih edilen bir alandır. Yapılan araştırmalar bu durumu da destekler niteliktedir.

Dış görünümlerini değiştirmek isteyen her 100 kişiden 70’i kadın 30’u da erkektir. Her geçen yıl ile birlikte, estetik uygulama yaptırmak isteyen erkek hasta sayısı da artmaktadır.

Bugün sizlere, estetik uygulama yaptırmak isteyen erkek hastaların en fazla tercih ettiği, ameliyatsız medikal estetik uygulamalarının birkaçı hakkında bilgiler vereceğim.

Gözünüzün Işıltısı Kaybolmasın

Göz altı ışık dolgusu, kadın hastaların yanı sıra erkek hastaların da sıkça tercih ettiği ameliyatsız bir uygulamadır.

Yoğun iş temposu içerisinde çalışan bireyler, yorgunluk ve uykusuzluk gibi nedenlerden dolayı göz altlarında çökmeler veya koyulaşmalar ile karşılaşabiliyorlar.

Bu durum, kişilerde memnuniyetsizlik durumuna yol açmaktadır. Göz altına yapılacak olan ışık dolgusu, oluşan olumsuz görüntüyü ortadan kaldıracaktır.

Estetik dolgu, göz altlarının yanı sıra alın, kaş araları ve elmacık kemikleri gibi bölgelerde de uygulanabilmektedir. Bu sayede yüz bölgesi daha genç bir görünüme kavuşacaktır.

Estetik dolgu uygulamalarında kullanılan dolgu malzemesi, ince bir iğne aracılığıyla istenilen alana uygulanır. Kullanılan jel, kırışıklıkların altını doldurur ve daha genç bir görünüm elde edilmesini sağlar.

Yapılan tüm bu işlemler 20 ila 30 dakika arasında tamamlanmaktadır.

Burun Dolgusu Arzuladığınız Görünümü Sağlayabilir

Burun dolgusu da, arzu ettiği görünüme kavuşmak için, burun bölgesinde minimal değişiklikler isteyen erkek hastalar tarafından sıkça tercih edilmektedir.

Aynı zamanda burun bölgesindeki asimetriden memnun olmayan hastalar için de tercih nedeni olabilmektedir.

Estetik burun dolgusu sayesinde, rahatsızlık veren asimetrik görüntüyü ortadan kaldırmak mümkündür. Ayrıca burun çevresinde oluşmuş olan çökmeler de bu sayede giderilebilmektedir.

Bu işlem esnasında herhangi bir anestezi uygulanmaz. Aynı zamanda burun bölgesine uygulanan dolgu malzemesi içerisinde anestezi etkisi gösteren maddeler bulunmaktadır. Bu sayede ağrı oluşumunun önüne geçilmiş olur.

Bu işlem yaklaşık olarak 15-20 dakika kadar sürmektedir.

Yazının devamı...

Horlama Problemi Neden Olur?

Bugün sizlere birçok kişinin yaşadığı sağlık problemlerinden olan konusunun detaylarından bahsetmek istiyorum.

Horlama toplumda çok sık görülen ve rahatsızlık yaratan bir durumdur.

Genellikle pek önemsenmez ancak çok önemli sağlık problemlerinin habercisi olabilir. Hepimiz bazı geceler horlayabiliriz ancak haftanın 7 gecesinin 5'inde horluyorsak ve bu durum sürekli bir hal aldıysa horlama bizim için bir problem olmuş demektir. Bazı kişiler devamlı olarak horlarken, kimilerinde ise bu durum hiç yaşanmayabilir.

Gençlik dönemlerinde bu problemle hiç karşılaşmayan kişiler de, ileri yaşlarda horlamaya başlayabilirler.

1-) Genetik Yapı

Bu etkenlerin başında ailemizden genetik olarak bize geçen; çene, geniz, boğaz, boyun ve dil kökü yapılarımızın şekli gelmektedir. Bazı kişilerde bu bölgeler doğuştan dar olduğundan, horlamaya yatkınlık zaten mevcuttur.

2-) Kilo Alımı

Horlamayı artıran bir diğer önemli sebep “kilo alımıdır”. Kişiler kilo aldıklarında boyun ve boğaz geçişindeki yapılarda, dilde ve dil kökünde hacim artışı olur.

Ayrıca bu bölgelerdeki kasların, gerici etkilerinin kuvveti de azalır. Bu yapılar nefes alma sırasında içeriye doğru kolaylıkla çökerler ve horlamaya neden olurlar.

3-) Yaş Alma

Yaş ilerledikçe de horlama problemi ortaya çıkabilir. Ya da mevcut horlama şiddetlenebilir. Çünkü yaşlandıkça bu bahsedilen yapılarda gevşemeler ve boğaz bölgesindeki kasların kuvvetinde azalmalar görülür.

4-) Cinsiyet

Horlamanın erkeklerde daha sık görüldüğü bilinen bir gerçektir. Çünkü kadınların hormonları horlamaya karşı kendilerini bir miktar korur. Ancak kadınlarda menopoz dönemine gelindiğinde bu koruyucu etki ortadan kalkar ve boğaz yapısı horlamaya uygun hale gelir. Kadınlar özellikle kilo da alırlarsa horlama problemini hemen hemen erkekler kadar yaşayabilirler.

5-) Tütün Ürünleri Kullanımı

Horlamayı artıran faktörler arasında sigara ya da nargile gibi tütün ürünleri de çok önemli bir yere sahiptir. Çünkü bu maddeler, burunda, boğazda ve dil kökünde iltihapsız bir enfeksiyon (inflamasyon) yaratarak şiddetli ödeme yol açar ve bu bölgelerin daralmasına neden olur.

6-) Hormonal Değişimler

Vücutta meydana gelen bazı hormonal değişimler de bu durumu artırabilir.

Örneğin Tiroid bezi iyi çalışmayan “hipotiroidi” hastalarında, “şeker” hastalarında, “adet düzensizliği” olan ya da “erken menopoza” girmiş hanımlarda horlamaya yatkınlık artar.

7-) Mide Rahatsızlıkları

Mide rahatsızlığı olan ve şiddetli “Reflü”sü olan kişilerde de, boğaz bölgesinde meydana gelen ödemler nedeniyle horlama görülebilir.

8-) İlaç Kullanımı

Kullanılan ilaçlar da horlamayı arttırma etkisine sahiptir. Bazı kas gevşetici ilaçlar, uyku ilaçları ve uyku düzenini değiştiren sinirsel ilaçlar, anti alerjik ilaçlar horlamaya yatkınlık yaratabilir

9-) Burun Tıkanıklığı


Evet burun tıkanıklığı bazen horlamaya yol açabilir. Ancak sadece burun tıkanıklığından kaynaklanan horlama problemi, tüm horlama problemlerinin %15-20’si kadarını oluşturur.

Yani burnunuzdaki problemi ilaçlarla ya da gerçekleştirilen bir ameliyat ile çözseniz bile horlamanız geçmeyebilir. Hatta bazen burun açıldığı halde, boğazda ya da dil kökündeki problem devam ediyorsa nadiren horlama şiddetinde artma görülebilir.

Peki Neden Sağlık Açısından Çok Önemlidir?

diyen ve durumun normal olduğunu düşünen erkek okurlarımız bu kısmı lütfen dikkatli okusunlar.

Horlama, horlama olarak kaldığında etrafınızı rahatsız eder ve ilerleyen dönemlerde sosyal hayatta zorluklara yol açar. Horlama sorununa gece uykuda nefes kesilmeleri de eşlik ediyorsa, bu aileniz tarafından size söyleniyorsa, sabahları yorgun uyanma, gün içinde uyuma ihtiyacı gibi durumlar hissediyorsanız, siz de “tıkayıcı uyku apnesi” olabilir. Bu durum tehlike arz eder. Uyku apnesi ayrı bir yazının konusu olacak kadar ayrıntılı bir sağlık sorunudur. Fakat yeri gelmişken minik bir özet ile duruma açıklık getirmeyi isterim.

Uyku Apnesi ve Horlama

Halk arasında bilinen adıyla “Uyku Apnesi” yani “polisomnografi” yapılacak bir uyku testi ile kolayca tespit edilebilir. Yapılmış araştırmalar uyku apnesi hastalarının diğer normal kişilerle kıyaslandığında daha kısa bir yaşam süresine sahip olduğunu kanıtlamıştır.

Çünkü bu kişiler gündüz uykululuk nedeniyle iş kazaları ve trafik kazalarına daha fazla yatkındır. Bu kişilerde; yüksek tansiyon, şeker hastalığı, kalp hastalıkları, ritim bozuklukları, damar tıkanıklıkları daha sık gözlenir.

Bunlara bağlı olarak uykuda ani ölüm, kalp krizi, inme ve felç görülme riski daha fazladır. Ayrıca uyku apnesi iş ve aile yaşamında problemlere ve depresyona yol açarak hayatı zorlaştıran bir faktör olabilir. İşte bu yüzden horlamayı uyku apnesinin bir uyarıcısı olarak düşünmek ve ciddiye almak gerekir. Unutmayın her horlayan kişi apne hastası olmayabilir ama her tıkayıcı uyku apne hastası mutlaka horlar.

Boğaz ve boyun yapımızı değiştirmek yaşımızı geriye almak mümkün olmadığına göre biz de değiştirebileceğimiz etkenler üzerinde çalışmalıyız.

Yapılabilecek ve etkisini en çabuk hissedebileceğimiz hareket kilo vermektir. Yapacağınız diyet kesinlikle işe yarayacaktır. Hele aktif bir yaşama geçip, spor yaparak kilo verirseniz bu durum kas konusunu da arttıracağından, horlamanızda azalma hissedilecektir.

Devamında sigara ya da tütün ürünleri alışkanlıklarını bırakmak etkili bir yöntem olacaktır. Kontrolsüz bir şekilde ilaç alıyorsanız bunları da bırakmalısınız.

Bir kulak burun boğaz hekimine olacağınız muayene ile burnunuz, boğaz açıklığınız, diliniz, dil kökünüzdeki durum ve bu bölgelerde horlamaya yol açan, tıkanıklık yapan bölgeler belirlenir.

Ayrıca yapılacak testlerle horlamaya etki eden hormonlar, bir değişiklik olup olmadığı da saptanabilir.

Kısaca özetleyecek olursak;

Eğer horluyorsanız, bu duruma önem verin. Olayın şiddetini belirleyin, kilo verin, sigarayı bırakın, bir KBB hekimine ayrıntılı muayene olun.

Eğer sizden istenirse uyku testi de dahil bütün testlerinizi yaptırın. Eğer bunları yaparsanız horlama ile ilgili probleminizin çözüldüğünü göreceksiniz.

Hepinize sağlıklı, mutlu ve huzurlu günler dilerim…

Yazının devamı...

Bademcik İltihabına Dikkat!

Merhabalar Sevgili Okurlar,

Bademcik iltihaplanmaları sık yaşanan problemlerin başında gelmektedir. Peki okul çağındaki çocukların sıkça geçirdikleri hastalıklardan biri olan bademcik iltihapları önlenebilir bir problem midir?

Kalabalık Enfeksiyon Riskini Artırıyor

Okullarda çocuklar kapalı ve kalabalık ortama daha fazla maruz kalıyorlar. Dolayısıyla bu durum enfeksiyon risklerini maksimuma çıkarıyor. Bunun yanında soğukların giderek arttığı kış ayları, nezle ve griplerin en sık görüldüğü dönemlerdir.

Mutlaka El Yıkama Alışkanlığı Kazandırın

Burada ebeveynlerin dikkat etmesi gereken şey, nezle ve gripleri önlemeye çalışmaları olacaktır. Bu hastalıkları önlemek için izlenmesi gereken bazı adımlar vardır. Aileler bu konuda çocuklarını iyi gözlemlemeliler. Eğer ki çocuklarında nezle ve grip sorunları çok sık yaşanıyorsa, bir çocuk doktoruna danışarak önlem amacıyla grip aşısı yaptırabilirler.

Bunun yanında aileler çocuklarına el yıkama eğitimleri vermelidir. Çocuklara bu alışkanlığı kazandırmak grip ve nezle gibi hastalıkların önlenmesinde çok çok büyük önem taşımaktadır.

Grip ve Nezle Bademcik İltihabına Yol Açabilir

Grip ve nezle geçiren çocuklarda, yatkınlıkları varsa bademcik enfeksiyonları daha sık görülebilir.

Aynı şekilde geniz eti bulunan çocuklarda da sık görülen hastalıklar arasında yer almaktadır. Bademcik iltihabı belirtilerini: yüksek ateş, şiddetli boğaz ağrısı, iştahsızlık, halsizlik ve bitkinlik olarak sayabiliriz. Geniz bölgesindeki olarak adlandırdığımız bölgenin iltihabı ise, yüksek ateş, halsizlik, bitkinlik, burundan ve genizden iltihaplı akıntı şeklinde kendini gösterebilir.

Her çocuk bademcik iltihabı geçirebilir ve bu 1-2 kere yaşandığı takdirde kabul edilebilir bir durumdur. Fakat çocuk yılda 3 kereden daha fazla bademcik iltihabı yaşıyorsa, ailelerin çok dikkatli olmaları ve konunun üzerine eğilmeleri gerekir. Kronik bademcik iltihabı dediğimiz ‘kronik tonsillit’ durumu söz konusu ise mutlaka bir Kulak Burun Boğaz ile görüşmeleri gerekmektedir.

Gece Uykularını Etkiliyor ve Sosyal Uyumsuzluk Yaratıyor…

Bu çocuklarda bademciklerin büyük olması durumu oldukça sık görülür ve yine buna eşlik eden geniz eti büyümeleri de dikkat edilmesi gereken önemli bir durumdur.

Aileler, bademcik ve geniz eti büyümesi sorunu yaşayan çocuklarının gece uykularına dikkat etmelidir. Bu çocuklar büyük olasılıkla burundan nefes almakta zorlanabilirler ve gece uykuları çok huzursuz geçer.

Problemin daha ileri aşamalarında horlama hatta gece nefes kesilmeleri bile görülebilir. Bu üzerinde durulması ve önem verilmesi gereken ciddi bir durumdur.

Bu durum çocukların sosyal ve eğitim hayatlarını olumsuz yönde etkileyebilir. Bu sorunu yaşayan çocuklar, sabahları yorgun bitkin olarak uyanabilir, huysuz olabilir ve konsantrasyon bozukluğu yaşayabilirler. Ayrıca sosyal uyumsuzluk yaşayabilen bu çocuklar hırçın ve uyumsuz karakterler haline gelebilirler.Bu durumda ailerler önce bir çocuk doktoruna ardından da bir KBB uzmanına mutlaka başvurmalıdır.

Okul Hayatında Başarısızlıklara Neden Oluyor

Yine bademcik ve geniz eti olan çocuklarda gerek bu dokuların iltihaplanması gerekse büyüklükleri durumunda kulak problemleri de sık karşılaşan durumlardan biridir.

Kulaklarda sık enfeksiyon geçirme ya da geçirilmiş enfeksiyona bağlı olarak kulak zarı arkasındaki sıvının yeterince ve zamanında kaybolmaması işitme kayıplarına yol açabilir.

Bu da yine öğrenim hayatını etkileyen bir durumdur. Bu sorunu yaşayan çocuklar ilk başta şevkle ders dinlemeye başlarlar ancak daha sonra duyma zorluğundan dolayı bu hevesleri azalır yani derslere olan ilgilerini kaybederler. Duyma problemi nedeniyle azalan ilgi, okul hayatında başarısızlıklara neden olabilir.

Aynı zaman da bademcik ve geniz eti iltihaplanmaları pek çok başka problemlere de yol açabilir.

Eklem romatizması, vücutta böbrek iltihaplanmaları bu hastalıklar arasında gösterilebilir. Hatta ve hatta çok şiddetli olduğu durumlarda, menenjite kadar varan ciddi enfeksiyonlara yol açabilmektedir.

Bu iltihapların akut safhası ve çok sık tekrarlaması gibi oldukça önem arz etmektedir. Ve en başında söylediğim gibi ailelerin gözlemleri çok mühimdir.

KBB, BAŞ ve Boyun Cerrahisi Uzmanı
Doç. Dr. Ozan Seymen Sezen

Yazının devamı...

Estetik Ameliyatına Hazırlık

Merhaba Kıymetli Okuyucularım,

Bugün sizlere ‘burun estetiği ameliyatı öncesinde dikkat edilmesi gereken noktalardan' bahsetmek istiyorum.

Konforlu Ameliyat Süreci İçin…

Her ameliyattan önce olduğu gibi, burun ameliyatı öncesinde de bazı önemli konulara dikkat ederseniz daha konforlu ve sağlıklı bir ameliyat süreci geçirir ve ameliyatın olası sakıncalarından da korunmuş olursunuz.

Ameliyattan önce yapacağınız son görüşmede doktorunuza; sağlığınız, mevcut hastalıklarınız, kullandığınız ilaçlar ve ilaçlara karşı hassasiyetleriniz konusunda ayrıntılı bilgiler veriniz. Bu konuların çoğu ameliyat olmanızı engellemez, ancak gerekli tedbirler alınarak ameliyat sırasında oluşabilecek problemler engellenmiş olur.

Bu Hastalıklara Dikkat!

Tansiyon, şeker, tiroid hastalığı (guatr), kansızlık ya da kanamaya yatkınlık yaratan başka bir kan hastalığı, solunum yolu hastalıkları ve astım en sık görülebilecek ve ameliyat sırasında problem çıkarabilecek durumlardır.

Doktorunuza bu hastalıklardan ve tedavisi için kullandığınız ilaçlardan mutlaka bahsetmelisiniz. Doktorunuz gerekli görürse bu hastalıklarınız için ilgili doktorlar tarafından muayene edilmenizi ve tedavinizin düzenlenmesini isteyebilir.

Uçuklar Tehlike Oluşturabilir

Dudaklarınızda veya yüzünüzde oluşan uçuklar, küçük bir problem gibi görünse de son derece önemlidir. Çok sık uçuk çıkarıyorsanız, bu konuda da doktorunuza bilgi vermelisiniz ve kendisi gerekli görürse size bu durum için ameliyat öncesinde koruyucu bir ilaç verebilir. Çünkü ameliyat gününde uçuk çıkması durumunda genellikle doktorlar operasyonu uçuk geçene kadar ertelerler.

Daha önce geçirdiğiniz ameliyatlar, aldığınız anestezi türü ve bu süreçlerde yaşanan problemler de çok önemlidir. Burun estetiği ameliyatı günümüzde çoğunlukla genel anestezi (tam uyutularak) ile yapıldığından, ameliyat öncesinde sizi uyutacak anestezi ekibi tarafından muayenenizin yapılması, ameliyat için gerekli tetkiklerin ve hazırlıkların yapılabilmesi açısından iyi olacaktır. Bu ekiple görüşmenizi doktorunuz organize edebilir. Eğer anestezi açısından herhangi bir risk taşımıyorsanız, anestezi ekibi sizi ameliyat günü hastanede ameliyat öncesinde de değerlendirebilir.

Bazı İlaçlar Ameliyat Öncesinde Kesilmeli

Ameliyat öncesinde bazı ilaçları kullanmak sakıncalıdır. Bunlardan en önemlisi ameliyatta ve sonrasında kanamayı artırma riski olan; Aspirin, dispril, coraspin, ecopirin, plavix, kumadin ve benzeri ilaçlardır. Bu tip ilaçlar ameliyattan 10 gün önce doktor kontrolünde kesilmelidir.

Bazen bunlar yerine başka ilaçlar verilmesi gerekebilir. Yine anti inflamatuvar özellikte olan ve çok yaygın kullanılan ağrı kesiciler (majezik, aprol, apranax, etol, arveles gibi) ameliyattan 10 gün önceden itibaren alınmamalıdır.

Bu açıdan daha zararsız kabul edilen parasetamol türevi ağrı kesiciler (örneğin parol minoset vermidon ve benzeri) alınabilir. Vitaminler ve multivitaminler bitkisel haplar ve katkı maddeleri de son 10 günlük periyotta alınmamalıdır.

Bazı depresyon ilaçları da anestezik ilaçlarla etkileşebileceğinden ameliyat öncesinde kesilmelidirler. Ancak bu ilaçlardan doktorunuza bahsederseniz ilacı kesip kesmeyeceğimizi size söyleyecektir.

Genelde kullanılan tansiyon, şeker, kan sulandırıcılar haricindeki kalp ilaçları, tiroid ve solunum ilaçları ameliyat öncesinde kesilmezler ve düzenli kullanılmaları tavsiye edilir.

Ameliyat Öncesi Beslenme, Sigara ve Alkol

Bazı besin maddelerinin ameliyat öncesi dönemde tüketilmemesi gerekir. Ameliyattan 1 hafta önce; sarımsak, zencefil, yaban mersini, yeşil çay tüketilmemelidir. Daha ziyade multivitamin ilaçların içinde bulunan ginseng ve ginko biloba gibi maddeler de bu süreçte tüketilmemesi gereken maddelerin başında gelir.

Sigaranın sağlığa, solunum yollarına ve burnunuza sadece bu dönemde değil tüm ömrünüz boyunca zararlı olduğunu tekrar hatırlatalım. Ama bu dönemde içilen sigara hem ameliyat sırasındaki anestezinin daha büyük risk taşımasına sebep olur, hem de ameliyat sonrasında burnunuzun iyileşmesinde gecikmelere neden olur.

Ameliyat öncesindeki 3-4 gün alkol tüketilmemelidir. Ameliyattan 3 gün öncesinde ağır ve yorucu aktiviteler özellikle spor bırakılmalıdır. Yine hamam ve saunaya gidilmemelidir.

Ameliyat Regl Dönemine Denk Gelmemeli

Kadın hastalarımız ameliyatlarını planlarken ameliyatlarının regl dönemlerine denk gelmemesine dikkat etmelidir. Çünkü bu dönemde ameliyat sırasında kanama hafifçe artabilir.Ameliyat sonrası dönemde ödem ve şişlikler fazla olabilir, ayrıca zaten rahatsız edici olan bu dönemde bir de ameliyatın stresi eklenince daha konforsuz bir dönem geçirme ihtimali de artabilir.

Ameliyata Hazırlık

Ameliyat öncesindeki gün banyo yapmakta fayda vardır. Çünkü ameliyattan sonra doktorunuzun önerisine göre banyo yapmakta kısıtlamalar yaşayabilirsiniz. Ameliyattan önceki gece heyecanlanmadan, rahat ve güzel bir uyku çekmenizi öneririm.

Genel anestezi öncesi en az 6 saat aç ve susuz kalmanız gerektiğini unutmayın. Eğer bu süreçte bir şey yer ve içerseniz operasyonunuz daha geç bir saate ya da başka bir güne ertelenebilir. Bu konu önemlidir. Ameliyatınız sabah ise gece 12’den sonra, öğleden sonra ise 6 saat öncesinden aç ve susuz kalmaya başlayınız.

Doktorunuzun belirttiği saatte hastanede olunuz. Unutmayınız ameliyat öncesinde yatış, odanıza alınma, hemşirelerin soracağı sorular ve hazırlıklar için vakit gereklidir. Tercihen operasyon saatinden en az 2-3 saat önce hastanede olmalısınız.

Doktorunuzla son görüşmenizden sonra oluşan durumları doktorunuza bildiriniz. Örneğin ateşinizin çıkması, grip, nezle olmanız, şiddetli öksürüğünüzün başlaması, dudağınızda, yüzünüzde uçuk çıkması, burnumuzun üstünde ya da içinde sivilce çıkması gibi.

Umarım bu bilgiler sizlere ameliyat sürecinizde faydalı olur. Konforlu bir ameliyat süreci geçirmenizi ve muhteşem görünümlü, çok iyi nefes alabilen bir buruna kavuşmanızı dilerim…


KBB, BAŞ ve Boyun Cerrahisi Uzmanı
Doç. Dr. Ozan Seymen Sezen

WEB SİTESİ

INSTAGRAM

Yazının devamı...

Septoplasti Nedir?

Sizlerin de bildiği gibi burun tıkanıklığı, günlük yaşamda zorluğa ve uyku kalitesinin düşmesine neden olabilir. Önde kıkırdak ve arkada kemikten oluşan burun orta bölmesinin eğrilikleri, burun tıkanıklığının en önemli sebebidir.

Septum deviasyonu olarak isimlendirdiğimiz bu sorun sinüzitlere, burun kanamalarına ve bazen baş ağrılarına da yol açabilir.

Septoplasti Cerrahi Bir İşlemdir

Septoplasti; burun içindeki kıkırdakta doğuştan ya da sonradan meydana gelen eğriliğin giderilmesi için yapılan bir cerrahi işlemdir. Her burun eğriliği cerrahi işlem gerektirmeyebilir. Fakat burundaki bu eğrilik solunum güçlüğüne yol açıyorsa mutlaka düzeltilmelidir. Böylece solunum sorunu ortadan kalkar ve hayat kalitesi yükselir.

Burnun iç bölgesini 2 ayrı bölüme ayıran bir yapıya sahip olan septum, kıkırdak ve kemikten oluşan kompleks bir anatomiye sahiptir. Teknik açılardan ise 5 ayrı bölgeye ayrılır.

Ön bölgelerde bulunan eğrilikler ağırlıklı olarak solunum problemlerine yol açar. Burun etlerinde meydana gelen büyümeler, septum eğrilikleri ile beraber solunum zorluğu yaratır. Bu durumda da tedavilerin, sorunların tümünün detayları ile incelenip planlanması gerekmektedir.

Şişlik ve Morluk Yaşanmaz

Eğrilikleri düzeltmek için yapılan Septoplasti operasyonu, çok zorunlu kalmadıkça 17-18 yaşından sonra yapılır. Genel ya da lokal anestezi eşliğinde uygulanır. Ameliyat sonrasında buruna silikon yapraklar yerleştirilir ve 2-3 günün ardından bu yapraklar zahmetsizce çekilir.

Bu işlemden sonra burun ve göz çevresinde şişlik ve morluk oluşmaz. Hastalar yatarak dinlenmeye ihtiyaç duymazlar. Burun ucunda ve dudak üstünde oluşabilecek hassasiyet dışında bir ağrı hissetmezler.

Septoplasti işlemi sırasında temel hedef; burun içindeki perdenin düzgün olmasını sağlamak ve hava geçişini engelleyecek problemlerin ortadan kaldırılmasıdır.

Uygulama sırasında, septumdan alınan çeşitli kıkırdak parçalarını burun estetiği ameliyatlarında kullanmak mümkün olabilir. Burun içinden kıkırdak alma sırasında, septumun bazı bölgeleri muhafaza edilerek bir direnç kaybı yaşanması durumu önlenir.

Septum Kaynaklı Burun Tıkanıklığı Problemi Neden Oluşur?

Septumun şekil bozukluğu, burun tıkanıklığının en yaygın nedenlerinin başında gelir. Olması gereken standart septum şekli ince ve düzdür. Ancak septum çeşitli sebeplerle eğilebilir ve şeklinin bozulması söz konusu olabilir. Bu durum nefes alma sorununu doğurur. Septum şeklinin burun tıkanıklığına yol açacak ölçüde bozulduğu durumlarda ‘septoplasti ameliyatı’ büyük önem taşımaktadır.

Septoplasti Ameliyatı Nasıl Uygulanır?

Biz cerrahlar ameliyat sırasında anestezi ile beraber burnun içinden, septumun bir yüzüne kesi uygularız. Açtığımız kesi yerinden septumun tıkanıklık yapan bölümünü düzeltiriz. Operasyon çeşitli şekillerde uygulanabilir. Bazı uygulama yöntemlerinde tıkanıklık olan bölüm çıkarılabilir. Bazı yöntemlerde ise tıkanıklık yapan kısım düzeltilir ve yeniden yerleştirilir. Operasyon hangi şekilde uygulanırsa uygulansın burnun dış görünüşü değişmez.

Ameliyat Sonrası Yapılması Gerekenler

Ameliyat sonrasında hastanın sulu ve yumuşak gıdalarla beslenmesi gerekmektedir. Operasyondan 3 saat sonra gıda alımına başlanabilir. Operasyonun ertesi gününden itibaren ise eski rutin beslenme düzenine dönülebilir. Ameliyat sonrası çok hafif ağrı söz konusu olabilir. Bu aşamada doktorun kontrolünde verilen ağrı kesiciler alınarak ağrı giderilebilir.

Septoplasti ameliyatı sırasında konulan burun tamponları özel silikon tamponlardır. Eski dönemlerde kullanılan bez ve ip tamponlar gibi çıkarılırken, ağrı ya da kanama gibi sorunlara yol açmaz. Ameliyatın ardından ilk 1-2 hafta burundaki yaralar kabuklar ve biriken akıntı nedeniyle burun tıkanıklığı yaşanabilir. İyileşme döneminde bu tıkanıklık azalacak ve zamanla nefes alımı kolaylaşacaktır.

Septoplasti ameliyatının, güvenilir ve deneyimli bir hekim tarafından yapılması durumunda hayat kalitesini büyük ölçüde artar. Sağlıklı nefes alamamaktan kaynaklanan; kulak tıkanıklığı, kronik yorgunluk, kalitesiz uyku gibi problemler de bu ameliyat sonrasında ortadan kalkacaktır.

Sağlıklı Günler Dilerim…

KBB, BAŞ ve Boyun Cerrahisi Uzmanı
Doç. Dr. Ozan Seymen Sezen

WEB SİTESİ

Yazının devamı...

‘Otoskleroz’ Hastalığı Nedir?

Herkese Selamlar,

Bu hafta sizlere belki de daha önce hiç duymadığınız bir kulak hastalığı olan ‘Otoskleroz’dan bahsetmek istiyorum.

Hastaların birçoğunda doktora başvurmalarını gerektiren, fısıltı ve hafif seslerin duyulamaması, kulakta çınlama ve işitme kayıpları gibi problemlere yol açabilen ‘Otoskleroz Hastalığı’, orta kulakta, kulak zarının arkasındaki kemikçiklerde, özel bazı bölgelerde kireçlenmeler sonucu meydana gelir. Tedavi edilmezse hastaların iş ve sosyal yaşamlarını durdurma noktasına getirebilir.

Otoskleroz Hastaları Kalabalıkta Daha İyi Duyuyorlar!

“İç kulak kireçlenmesi” olarak bilinen otoskleroz hastalığı, işitme kaybının sık görülen nedenlerinden birisidir. Otoskleroz; tedavisi mümkün olan, iç kulak sinirlerini, ancak hastalık ilerlediğinde tahrip eden, çoğunlukla ses iletimini engellediği için işitme kaybına yol açan bir hastalıktır.

Hastalığın genetik olarak aileden geçişi söz konusudur. Yani aile bireylerinde bu hastalık olan kişiler hastalığa daha yatkındır. Bunun yanında kadınlarda ise erkeklere oranla daha sık rastlanmaktadır. Genellikle genç erişkinlik yaşlarında (20-30 yaşlarında), tek ya da iki kulakta işitmenin yavaş yavaş azalmaya başlaması ile belirti verir. Bazen kulakta çınlama, nadiren de hafif baş dönmeleri bu işitme kaybına eşlik eder.

İşitme kaybı her geçen sene daha da artar. Bu kişiler, diğer işitme kaybı hastalıklarının aksine kalabalıkta ve gürültülü ortamlarda (düğünlerde, gece kulüplerinde vb. alanlarda) birisi ile konuşunca normalden daha iyi duyarlar.

Üzengi Kemiğinde Hareket Kısıtlanması Oluşur

Otoskleroz hastalığında, üzengi kemikçiğinin iç kulak ile komşu olduğu duvarda yapısal kireçlenme sonucu katılaşma olur. Bu durumda üzengi kemiğinde hareket kısıtlanması meydana gelir. Buna bağlı olarak ses dalgaları iç kulak sıvılarına yeterli düzeyde iletilemez ve ‘iletim tipi’ denilen işitme kaybı meydana gelir.

İç kulak sağlamken yalnızca sesler iletilememektedir. Fakat hastalığın ilerleyen dönemlerinde bu kireçlenme iç kulak duvarını da etkileyebilmektedir ve sinirsel tip işitme kaybı da oluşabilmektedir. İşitme kaybının boyutu kireçlenmenin şiddeti ile değişebilir. Hafif seslerin duyulamaması, çınlama gibi etkilerinin yanı sıra baş dönmesi ve denge problemleri gibi etkileri de söz konusu olabilmektedir.

Hastalığın 2 Evresi Var!

Kulak kireçlenmesinin özel bir tipi olan otosklerozun tedavisi erken ve geç evre olarak 2’ye ayrılır. Erken dönemde henüz kireçlenme tam oluşmadığından, hasta işitme testleriyle takip edilebilir. Yumuşak evre olarak da bilinen bu dönemde hastaya sodyum florür içerikli tabletler verilip hastalığın ilerlemesi yavaşlatılabilir.

Fakat kireçlenmenin ilerlediği ve geç evre olarak bilinen durumda işitme kaybı, hastanın sosyal yaşantısını etkiler boyuta gelmiştir ve hastalar için artık tedavi yöntemi cerrahidir.

Kulağa ‘Teflon Piston’ Yerleştiriliyor

Hastalığın günümüzde 3 tedavi şekli bulunmaktadır. Bu hastalar işitme cihazı kullanabilir ve iyi sonuçlar alabilirler. Ancak bu yöntem hastalığın ilerlemesini durdurmaz ve ömür boyu kullanım gerektirir.

İkinci tedavi seçeneği ise ilaç kullanımıdır. Bunun için çeşitli ilaçlar kullanılabilir. Ancak bunlar hastalığın hızlı ilerlediği aktif dönemleri azaltmak için önerilir. İşitmeyi daha iyi hale getirmez ve sürekli kullanılmaz. Yani hastalığın tedavisinde sınırlı yerleri vardır.

Tedavi için cerrahi müdahalenin tespit edildiği aşamada ise otoskleroz hastalığı tedavisi için uygulanan ameliyata geçilmektedir. Bu ameliyatın adı ‘stapedektomi' ameliyatıdır. Genellikle ‘teflon piston' diye isimlendirdiğimiz bir protez, hareketsiz durumdaki üzengi kemikçiğinin yerine yerleştirilir. Protezin çengel şeklindeki üst kısmı örs kemiğine asılır.

Böylece kemiğine gelen ses titreşimleri bu protez vasıtası ile üzengi tabanına açılan delikten iç kulak sıvılarında ulaşır ve bu sıvıda dalgalar oluşturarak duyma yeniden sağlanır. Uzmanlık gerektiren bu ameliyat, gelişmiş ameliyat mikroskopları kullanılarak bazen de lazer yardımıyla yapılır.

Baş Dönmesi Geçmeden Seyahate Çıkmayın…

Ameliyat sonrasındaki olası belirtiler, kendini baş dönmesi şeklinde gösterebilmektedir.

Bazen bulantı ve kusma da baş dönmesine eşlik edebilir ancak bu geçici bir durumdur. Ağrı nadiren olur ve hafiftir. Ameliyat sonrası erken dönemde hastalar baş dönmeleri tamamen geçene kadar, uçak ve araba ile seyahat etmekten, dalış yapmaktan ve ağır kaldırma gibi hareketlerden sakınmalıdırlar.


KBB, BAŞ ve Boyun Cerrahisi Uzmanı
Doç. Dr. Ozan Seymen Sezen

Yazının devamı...

Profiloplasti ile Altın Oran

Merhabalar Değerli Okuyucularım,

Sizlere bu hafta, özellikle son dönemlerde gündemde olan ‘Profiloplasti’ konusundan bahsetmek istiyorum.

Bu telaffuzu zor olan tıbbi adlandırmayı daha önce hiç duymamış olabilirsiniz. Fakat yazının sonunda konuya her yönüyle hâkim olacağınızı düşünüyorum.

Profiloplasti Ne Demek?

Profiloplasti; yüzün profilinin düzeltilmesi anlamına gelir. İhtiyaç görülen bölgelere uygulanan operasyonlardır.

Leonardo Da Vinci’nin yıllar önce ortaya koymuş olduğu kavramına bağlı olarak yapılan müdahalelerde temel amacımız hastalarımızı doğal ve uyumlu yüz hatlarına kavuşturmaktır. Bu müdahaleler sayesinde kişi estetik bir profile sahip olmuş olur.

Çok eski çağlardan bu yana, mimaride, sanatta ve anatomide saptanmış ve kullanılan 'Altın Oran' kavramı;

Bir bütünün parçaları arasında gözlemlenen uyum açısından en yetkin ve en güzel görünen boyutları yakaladığı düşünülen bir orandır. Yüz estetiğinde ise bu oran bütün yapı ve alt parçalar arasındaki orandır.

Örneğin yüzün uzunluğu ve genişliğinin oranı, burun boyunun ne kadar olması gerektiği, gözler arasının ideal ölçüsü, yüzdeki organların en güzel yerleşimi saptanmış bu ölçülerle bellidir.

Profiloplasti Ameliyatları;

Burun estetiği (Rinoplasti)

Üst göz kapağı estetiği (Blefaroplasti)

Estetik dolgu

Endoskopik kaş kaldırma

Çene Estetiği (Mentoplasti)

İşlemlerini ve buna benzer yüz uzuvlarının ameliyatlarını kapsayabilir.

Profiloplasti işlemlerinde hastalarımızın yüzünü bir bütün olarak görüp yüzün bütünlüğünü bozmayacak şekilde işlemler gerçekleştiririz. Aşağıda bahsedeceğim işlemler profiloplasti uygulamalarında sıklıkla başvurduğumuz işlemlerdendir.

Burun Estetiği

Doğuştan gelen estetiksel sorunlar ya da bir kaza sonucu meydana gelen sorunlar nedeniyle burun yapısı normale nazaran çok daha farklı bir şekle sahip olabiliyor. Bu durum hem organın normale oranla daha sağlıksız çalışmasına, hem de görsel olarak rahatsızlık vermesi sonucunu doğuruyor.

Burun estetiği ise tüm bu sorunları ortadan kaldıracak operasyonlar bütünü olarak tanımlanıyor. Burun estetiği operasyonlarında yalnızca burun küçültme ya da burnun kemikli yapısının ortadan kaldırılması gibi hamleler yapılmıyor.

Bununla birlikte burun büyütme ve buruna istenilen şekli verme gibi müdahaleler de söz konusudur.

18 yaşını geçmiş herkes burun estetiği olabiliyor ve yapılacak tetkikler neticesinde burnun ihtiyacı olan operasyon modeli de uzman tarafından belirleniyor. Profiloplasti uygulamalarında dikkat edilmesi gereken konulardan başta geleni burun estetiğidir. Burnumuz yüzümüzün tam ortasında bulunur ve bu nedenle görüntümüzü büyük ölçüde etkiler. Her kişi kendine özel yüz hatlarına sahip oldukları nedeniyle kişiye özel bir operasyon planı çıkartılması önemlidir.

Estetik Dolgu

Profiloplasti uygulamalarında kullanılan işlemlerinden biri diğeri de estetik dolgu operasyonlarıdır. Estetik dolgu operasyonlarıyla kişilerin yüzlerinde oran yakalamak amacıyla gerekli bölgelere dolgu yapılabilir.

Alın, kaş araları, göz çevresi, dudak kenarları ve nazolabial kıvrım denilen dudak yanak kavşağındaki derin kırışıklıkların giderilmesinde kullanılır. Elmacık kemikleri çevresinin doldurularak yüze daha genç bir görünüm vermek için ve dudakların dolgunlaştırılmasında da kullanılırlar.

Kullanılan maddeler çeşitli yoğunluklarda yüz bölgesinde kullanım için özel olarak hazırlanmış belirli bir süre sonra vücuttan atılan jel kıvamında sıvılardır.

Uygulanacak bölgeye ve amaca göre yoğunluğu belirlenir. Çoğunlukla anestezi gerektirmez bu yüzden muayene odasında uygulanabilecek, çabuk, konforlu ve günlük aktiviteleri kısıtlamayacak bir işlemdir.

Endoskopik Kaş Kaldırma

Alındaki kırışıklar yüze daha yaşlı bir görüntü verdiği gibi kaşların yaşla birlikte aşağı doğru yer değiştirmesi de kişiye kızgın ve itici bir görüntü verir. Eskiden bu problemi çözmek için alın üzerinden saçlı deriden boylu boyunca bir kesiye ihtiyaç oluyordu. Günümüzde endoskop denilen görüntüleme yöntemleri kullanılarak saçlı alan içine yapılan küçük kesilerle bu işlem hızlı ve daha etkin olarak gerçekleştirilmektedir. İşlem genel anestezi ya da sedasyon altında yapılabilir. 1. haftalık iyileşme süresi sonunda hasta günlük yaşamına geri dönebilir.

Göz Kapağı Estetiği (Blefaroplasti)

Göz kapaklarındaki cilt fazlalıkları, sarkmalar ve torbalanmalar için uygulanan cerrahilerdir. Bu problemler kişinin yorgun, bitkin ve yaşlı görünmesine çok etki eder. Cerrahi üst ve alt göz kapaklarına uygulanabilir. Lokal ya da genel anestezi ile yapılabilir.

Üst göz kapağı cildine yapılacak kesi iyileşirken hafif bir iz bırakır. Bu sırada fazla cilt ve yağ torbacıkları alınabilir. Cerrahi alt göz kapağına kirpik altından yapılan kesi ya da içeriden yapılan kesi ile iz bırakmadan yapılabilir. Bu sırada fazla cilt ya da yağ torbaları alınabilir veya yağ torbalarının yeri değiştirilerek göz ile burun arası oluktaki çöküklükler giderilebilir.

Ameliyat sonrası şişlikler ve hafif morluklar 1. haftada iyileşir bu cerrahi ile yüze daha genç ve dingin görünüm verebilir. Ayrıca profiloplastik uygulamalarda yüzdeki oranı sağlamak amacıyla blefaroplasti operasyonlarına sıkça başvurulur.

Sağlıklı Günler Dilerim…

KBB, BAŞ ve Boyun Cerrahisi Uzmanı

Doç. Dr. Ozan Seymen Sezen

WEB SİTESİ

Yazının devamı...

© Copyright 2025

Türkiye'den ve Dünya’dan son dakika haberler, köşe yazıları, magazinden siyasete, spordan seyahate bütün konuların tek adresi milliyet.com.tr; Milliyet.com.tr haber içerikleri izin alınmadan, kaynak gösterilerek dahi iktibas edilemez, kanuna aykırı ve izinsiz olarak kopyalanamaz, başka yerde yayınlanamaz.