SAĞLIK
YEMEK
ASTROLOJİ
GÜZELLİK

Bayramın tek kuralı var!

Bayramlar güzeldir. Bayramlarda ihtiyacı olanlara yardım eder, etrafa gülücükler dağıtır, iyi taraflarımızı ortaya çıkarır, üzüntü ve kederi bir kenara bırakır, dostluklarımıza dostluk katarız. Kısaca bayramların tek bir kuralı vardır, o da mutlu olmak.

Keşke bu kuralı bayramların dışındaki günlerde de uygulayabilsek.. Aslında yapılması gereken şey çok basit, o da an ve an sahip olduğumuz mutluluğu arttırmak. Bunun için öyle bir sürü kitap karıştırmaya gerek yok.. Başta bağımlılıklar olmak üzere negatif sonuçlanan her şeye son verdiğimizde, bu düşman, bu dost şeklinde ayrım yapmayı ve yargılamayı bıraktığımızda tek bir şey olur.. Zihnimiz rahatlar. Zihnimizde rahatladığında ise mutlu oluruz. Bu ruh halini devam ettirmek ise bizim elimizde... Her akşam yatarken aşağıdaki sorulara beş dakika zaman ayırdığınızda hayatınızda neler olabileceğine bir bakın derim;

· Bugün mutluluğumu arttırmak için ne yaptım?

· Peki, bu yaptığım şu an neyi yarattı?

· Gelecekte neler yaratabilir?

Hayatımızdaki herkes bizden bir şeyler öğreniyor. Biz de onlardan... Yaptıklarımızla çevremizdeki insanlara, çocuklara ilham kaynağı oluyoruz. Özellikle çocuklara şefkati, mutluluğu öğretmek istiyorsak, yaptığımız hareketlerin, sahip olduğumuz alışkanlıkların, ilgilendiğimiz konuların neler ürettiğine bakmalıyız. Bunun için de şu dört konuya biraz zaman ayırmak gerekiyor.

· Nasıl düşünüyorum?

· Nasıl hareket ediyorum?

· Diğerleri ile nasıl bağlantıdayım?

· Hayatın anlamı benim için nedir?

Kısaca.. nasıl bir insan olduğumuz, nasıl bir kalbe sahip olduğumuza, neler yaptığımıza bağlı.....

Sevdiklerinizle güzel bir bayram geçirmeniz dileğiyle...

Her Daim Sevgi ve Işıkla...

Sibel KAVUNOGLU

Nefestr.com

Yazının devamı...

Sevmek ve sevilmek II

Bir önceki yazımda, sevmenin, kendimizi keşfetmek, sevilmenin ise diğerlerini keşfetmekle ilgili olduğundan bahsetmiştim. Aynı konuya biraz daha devam etmek istiyorum.

Sevmek söz konusu olduğunda, baktığımız, tattığımız, duyduğumuz, dokunduğumuz her şeyin sevilecek taraflarına odaklanırız. Bu şekilde yeni şeyler keşfeder, araştırma, analiz yetkinliklerimiz geliştiririz. Sevilmek söz konusu olduğunda ise, diğerlerini sevmek için neler yapılması gerektiğine odaklanırız. Bu gelişmekten ziyade tatminsizlikle sonuçlanır. Sevgi ile ilgili susuzluğumuz giderilmedikçe başkaları tarafından sevilmeyi beklemek yanlış olur. Aç ve susuz kalmış bir insanın zihinsel ve fiziksel durumunu hayal ettiğinizde ne demek istediğim daha da netleşecektir.

Sevmeye kafayı taktığımızda özgür, sevilmeye kafayı taktığımızda ise bağımlı olma ihtimali fazladır

Sevmek anı yaşamak, Sevilmek kontrolü elden bırakmamak için geçmiş ve gelecek arasında gidip gelmekle ilgilidir

Sevmek bekleme halidir. Kabullenme ve hoş görüye sebep olur. Sevilmek, beklenti halidir. Hayal kırıklığına sebep olur.

Seven, mutlu olmak, sevilmek isteyen ise manipülasyon yapmak konusunda uzmanlaşır.

Eminim, okurken sevmek ve sevilmekle ilgili aklınıza daha bir çok farklılık gelmiştir. Hepsi de şöyle bir sonuçta birleşirler...Sevmeye odaklandığımızda bizi yoldan çıkaracak duygu ve düşünceler ortadan kalkacağından daha da mutlu oluruz. Mutlu bir insanın zarar verdiği de hiç bir yerde görülmemiştir. Kimseye zarar vermediğimizde ise hayatımızda bizi seven bir sürü insan olacaktır.

Sevmeyi seçtiğimizde, sevilmek kendiliğinden gelecek, sevilmeyi seçtiğimizde ilk soru tekrar gündeme gelecektir... Sevmek? Sevilmek mi?

Her Daim Sevgi Ve Işıkla

Nefestr.com

Sibel KAVUNOĞLU

Yazının devamı...

Sevmek mi? sevilmek mi?-I

mi? mi? En çok hangisini tercih edersiniz?

Bu soruyu, bazılarınız sevilmek, bazılarınız sevmek, bazılarınız ise “ikisi de birlikte olmaz mı?” şeklinde yanıtlamış olabilir. Kesin kararınızı vermeden önce aşağıdaki küçük analize bir göz atmanızı öneririm.

Sevmek işine soyunmak istiyorum diyenlerdenseniz; sevmek için, kendinizi tanımanız gerekir. Çünkü zihin, beden ve ruhunuzun neleri sevdiğini öğrenmeden sevmek olmaz. Bu da bir sürü yeni deneyime “evet” demek anlamına gelir. Bu sayede sürekli gelişme fırsatını yakalarsınız

Sevilmek,daha çok başkalarına hizmet etmekle ilgilidir. Kişi, kendisini nasıl sevdireceğini insanlara hizmet ederek öğrenir. Fakat başkalarına hizmet ettiği sürece kişi hayallere veda etmesi gerekecektir.

Sonuç olarak sevmek, kişinin kendisini keşfetmesi, sevilmek ise başkalarını keşfetmesi ile ilgilidir. Sevilmek istiyorsak, kendimizi düşünmeyi bırakmalı, sevmeyi istiyorsak, kendimizi tanımaya odaklanmalıyız. Hem seveyim, hem sevileyim dersek olmaz. Çünkü sevmek ve sevilmeye giden yollar birbirinden farklıdır.

Tabii bir de konusu var. Örneğin, diğerlerinin ya da Allah’ın işidir. Şimdiye kadar, başkalarının özgür iradesine müdahale ettiğinizde ne kadar mutsuz olduğunuzu fark etmiş olmalısınız. “Sevmek” bizim işimizdir. Çünkü sevmek için başkalarından yardım almaya gerek yoktur

Bu konuya bir sonraki haftaki yazımda da devam edeceğim.

Her daim sevgi ve ışıkla

Nefestr.com

Sibel Kavunoğlu

Yazının devamı...

Grinin Bir Kaç Bin Tonu

En güzelini yapmak, en iyisine sahip olmak, kötü olanı da hayatımızdan çıkarmak isteriz. Bu mottoya (*) sahip çıkmak için hayatımıza bir dizi kural koyarız. İlk başlarda her şey çok iyi gider, kurallar sayesinde siyah ve beyaz daha net hale gelir. Ve bu şekilde işimiz daha da kolaylaşır..

Fakat ilerleyen zamanlarda enteresan bir şey olur. Kuralların hayatımızı kısıtladığını fark ederiz. Siyah ya da beyaz yerine griyi denemek isteriz. Gri, ne de olsa siyah ve beyazın değişik oranlarda karışmasından meydana gelmektedir.

Hayatınızın belli bir döneminde kendinizi çok kısıtlanmış hissettiğinizde siyah ya da beyaz şeklinde ısrar etmek yerine hayatınızdaki gri alanların sayısını arttırmak yapılabilecek en doğru şey olacaktır. Çünkü hiç bir şey başladığı gibi aynı kalmaz, sürekli değişir.

Hayatımızda gri alanlar arttıkça bir şeylere gereksiz yere tutunmayı bırakırız... ve böylece kendimizi daha rahat ve özgür hissetmeye başlarız. Aslında özgürlüğü kısıtlayan şey, siyah ya da beyaz konusunda ısrarcı olmaktır. Özgürlüğün insanlara bağlı olmadan yaşamak olduğuna inananlardansanız bence bu düşünceyi bırakmanın tam zamanı.. Hatta belki de geçiyor olabilir. Bu gerçeği fark etmenin hem iyi, hem kötü tarafı vardır. İyi olan tarafı, bu durumu değiştirecek olanın kendiniz olması, kötü olan tarafı ise bu durumu değiştirecek olanın yine kendiniz olmasıdır.

Hayatınızdaki dengeyi keşfetmek ve özgür olmak için grinin bir kaç bin tonunu keşfetmeye var mısınız? Yoksa o biricik kurallarınız, özgürlüğünüzden daha mı önemli?

Her Daim Sevgi ve Işıkla

Sibel Kavunoğlu

Nefestr.com

(*) Motto: Yaşam felsefesi anlamında kullanılmaktadır.

Yazının devamı...

Olan her neyse mükemmeldir

Başkaları için en iyisini bildiğimizi düşünürüz. Başkalarını düşünmek, onlara yardım etmek çok güzeldir. Fakat bu doğru yapılmadığında, kimseye faydası dokunmaz.

Kişinin kendi sorunlarına çözüm üretmemesi ya da verilen tavsiyeleri dikkat almamasının sebebi, ilgili sorunu kendi nezdinde sorun olarak görmemesidir. Eli ateşten yanan bir kişi ne yapar? Elini, hemen ateşten çeker. Ateş örneğinde olduğu gibi yardıma ihtiyacı olan bir kişi sorunu ile ilgili bir şey yapmıyorsa gerçekten acı çekmiyor demektir. Her birey, kendi sorununu çözme kapasitesine sahiptir. Yaşananların acı veren bir deneyim olduğu fark edilmediği için çözüm başka bahara bırakılmaktadır. Yapılan yardımların işe yaramamasının yegane sebebi de budur.

İşe yaramayan yardımların bir de yan etkileri olur. Kişi, sorunu olan insanlar için ürettiği çözümün işe yaramadığını fark ettiğinde endişe üretmeye başlar. Endişesi olan insanları da kimse dikkate almaz. Başka bir yan etki ise zamanının çoğunu diğer insanların problemleri ile geçirenler, kendi sorunlarını ertelerler. Kendi sorunlarını çözemeyeni ise hiç kimse dikkate almaz. Sonuç olarak, gerçekleşir. İşte bu yüzden de yardım etmeye çalıştığımız kişiler sürekli aynı sorunu yaşıyorlarsa onlar için her şeyin mükemmel olduğunu var saymak hem bizim hem de onların hayrına olacaktır. İlla bir şeyler yapayım, cömertlik göstereyim diyorsanız, o zaman sizi yoldan çıkaran bağımlılıklarınızı bırakarak diğer insanlara yardımcı olabilirsiniz.

Çıkış yolunu bulmak, her bireyin kendi bileceği iştir. Bize düşen görev, negatif enerjileri davet eden bağımlılıklarımızı bırakmak ve diğerlerine karşı sevgi dolu ve hassas davranmaktır. Onların hayatına müdahale ettiğimiz sürece onlara karşı sevgi dolu olmak mümkün olamayacaktır.

Hadi şimdi top sizde... Önce kendi sorunlarınıza mı yoksa başkalarınınkine mi çözüm bulmak istersiniz?

Her Daim Sevgi ve Işıkla

Sibel Kavunoğlu

Nefestr.com

Yazının devamı...

Oksijen Ve Enerji

Gelen sorular sebebiyle farkındalık yazılarıma biraz ara verip oksijen ve enerji arasındaki bağlantı ile ilgili bir şeyler yazmak istiyorum. Umarım herkese faydası olur.

Vücudun enerji üretebilmesi için oksijene ihtiyacı vardır. Beden enerjiyi kimyasal bir formda, çoğunlukla da ATP (adenosin tri fosfat) diye adlandırılan bir molekül halinde üretir ve depolar. ATP kullanıldığında, ısı enerjisine neden olur. Bu reaksiyon ATP’yi ADP’ye (adenosin di - fosfat) dönüştürür. Açığa çıkan enerji bedenin bütün kimyasal reaksiyonlarını beslemek amacıyla kullanılır. ATP otomobilinizin yakıtı gibi düşünülse de aslında ondan daha fazlasını yapar. Aynı zamanda aracınızı üretir/geliştirir, tamir eder ve ona yeni yakıt sağlar. İşte bu noktada beden enerji (ATP) üretmek için oksijene ihtiyaç duyar.

Oksijen akciğerlere nefes yoluyla taşınır ve oradan kana nüfuz eder. Kırmızı kan hücreleri içinde bedenin her yerine taşınan oksijen, dokuların içine salınır. Oksijen buradan hücrelerin teker teker içine girer ve mitokondri denilen minik enerji santrallerini bulur. Hücrenin mitokondrisinin içinde, oksijen nin bir halkası haline gelir. Elektron nakil zinciri, montaj hattı gibi işlev gören bir grup kimyasaldan oluşur. Bu montaj hattının üzerinde, oksijen elektrik yükünün akıntı yönünde aktarılmasına yardım eder. Yükün hareketi güç üretir ve bu güç ADP’ye bir fosfat molekülü ekleyerek onu yeniden ATP’ye dönüştürür. Yani oksijen, montaj hattında bedenin enerjisini yeniden doldurmak, vücuda yakıt ikmali yapmak amacıyla kullanılmaktadır. Gerçekte, bedendeki oksijenin %90’ından fazlası bunun için sarf edilir. Bazı kimyasallar bu süreci doğrudan baltalarlar ve bu nedenle olarak kabul edilirler. Sürece elektron nakil zincirini yavaşlatarak ve kırmızı kan hücrelerinin yeni oksijen yüklenmesini engelleyerek zarar veren karbon monoksit, bunlara iyi bir örnektir. Karbon monoksit zehirlenmesi sonucu ölüm hızlı bir süreçtir. Kısaca hücrelere oksijen dağıtımı aksarsa, hücre ölümü olabilir.

Peki, eğer vücut yeterince oksijen alamıyorsa ya da daha az dramatik ama daha kronik bir şekilde, aldığı oksijeni kullanmakta aciz kalıyorsa neler olur? Bu durumda zihinsel faaliyette bir düşüş, kasların iş görme yetilerinde bir azalma olacaktır.

“Nefes çalışmalarını fazlaca abartmıyor musunuz? İşte bildiğiniz nefes, bu yaşımıza kadar nefes almıyor muyduk? Şeklinde yapılan konuşmaların da bu şekilde yanıtlanmış olduğunu düşünüyorum.

Bir sonraki yazımda doğru nefes alma ile ilgili gelen soruları yanıtlayacağım.

Her Daim Sevgi ve Işıkla

Nefestr.com

Sibel Kavunoğlu

Kaynak. Transformal nefes vakfı eğitim notları

Yazının devamı...

Doğru Nefes Almakla İlgili Kafası Karışanlara Özel

Oksijen ve yaşam arasında sıkı bir bağlantı vardır. Beden, ne kadar çok oksijen alırsa o kadar çok enerji üretir. Bu da bedenin daha iyi çalışması anlamına gelir. Fakat yine de aklımıza şu tarz sorular gelir;

1- Fazla miktarda oksijen alarak, vücudumuzda oksitlenmeye sebep oluyor muyuz?

2- Nefes alıp verme tekniklerinde performanslı nefes alıp veriyoruz Bu zararlı mı?

Çok nefes alıp vermek serbest radikalleri artırmıyor mu?

Bu soruların yanıtları ise şöyledir;

- Bağışıklık sistemi bedenimize giren virüs ve bakterileri yok etmek için serbest radikalleri oluşturur. Bu süreç tamamen bedeni toksinlerden arındırmak içindir.

- Serbest radikaller sadece içsel faktörler ile değil dışsal faktörlerle de meydana gelir. Örneğin; çevre kirliliği, radyasyon, sigara dumanı ve tarım ilaçları v.b. gibi. Bedende faydalı olmayan serbest radikalleri bertaraf edecek doğal bir mekanizma vardır. Nefes alıp verdiğinizde bedenimize giren oksijen sebebiyle serbest radikaller artmaz. Aksine doğru nefes ile bedene giren oksijen ve karbondioksiti optimal seviyelere ulaşır.

- Zararlı olan saf oksijendir. Soluduğumuz hava içerisinde %20 oranında oksijen bulunduğundan oksijenin zararlarına maruz kalmayız. Bilim adamları hayatımız boyunca aldığımız nefes sayısının kişinin ömrü ile ilişkisi olduğunu söyledikleri halde “ demezler. Çünkü yaşamak için oksijenin gerekli olduğunu bilirler. Yaşlanmak doğal bir süreçtir. Yaşlanmamak için nefes almayı bırakamayız.

- Sinirli, endişeli ve depresyonda olan insanlar kısıtlı nefes aldıklarından normal insanlara göre daha sık nefes alırlar. İdeal nefes alıp verme adeti dakikada ortalama 13-15 dür. Doğru nefesi alıp vermeyi öğrenerek ideal nefes alma seviyelerine ulaşırız. Stres ve öfkeyi daha iyi yönetmeye başlarız.

Her Daim Sevgi ve ışıkla

Nefestr.com

Sibel Kavunoğlu

Kaynak :Transformal nefes vakfı eğitim notları

Yazının devamı...

Acının Yaygın Olması

Bir önceki yazımda nden bahsetmiştim. Şimdiki yazımın konusu ise. “ Acının Yaygınlığı”.

Zihnin doğal hali ışıktır. Zihin, doğal olanı olduğu gibi algılayabilme, hiç bir şeyden etkilenmeme ve mutsuz olmama potansiyeline sahiptir. Bizler, zihinsel açıdan henüz aydınlanmadığımız için acıya, karmaya, illüzyona takılı kalıyoruz. Bu da acının sürekli yayılmasına sebep oluyor. Kısır bir döngü içindeyiz. Her an bir önceki anın sonuçlarını deneyimliyoruz. Budist öğretiler bu durumdan kurtulmanın mümkün olabileceğinden bahsediyorlar gerektiğini savunuyorlarbizi yoldan çıkaran bağımlılıklardan kurtulmak olduğunu söylüyorlar...

Ben de onlara katılıyorum. Yaşamı bu haliyle yani acılarla birlikte devam ettirmek hiç de kolay değil. Acıları dürüstçe anlamaya, gerçeği fark etmeye zaman ayırmalıyız. Tıpkı bir sürü yükü olmasına rağmen yine de zirveye çıkmayı tercih eden dağcı gibi bu yaşamda acıları fark etmeye odaklanmalıyız. Aksi takdirde bu döngü sürekli devam edecek. Bunun için özetle yapılması gerekenler şunlar;

- Diğerlerine sevgiyle yaklaşmak

- Diğerlerine karşı cömert ve sabırlı olmak

- Pozitif düşüncelerimizi arttırmak

- Pozitif davranış ve duygular içinde olmak

- Negatif aksiyonlara son vermek

- Diğerlerine zarar verecek davranışları bırakmak ( öldürmek, diğerleri hakkında kötü konuşmamak ve düşünmemek)

Yaşadığımız her anında bu maddeleri dikkate alabilmek için pozitif konsantrasyon geliştirmekten başka bir çaremiz yok. Bu da ancak biraz terlemekle yani meditasyon yapmak gerekiyor.

Her Daim Sevgi ve Işıkla

Nefestr.com

Sibel Kavunoğlu

Kaynak: Buddha’nın 4 yüce gerçek

Yazının devamı...

© Copyright 2025

Türkiye'den ve Dünya’dan son dakika haberler, köşe yazıları, magazinden siyasete, spordan seyahate bütün konuların tek adresi milliyet.com.tr; Milliyet.com.tr haber içerikleri izin alınmadan, kaynak gösterilerek dahi iktibas edilemez, kanuna aykırı ve izinsiz olarak kopyalanamaz, başka yerde yayınlanamaz.