SAĞLIK
YEMEK
ASTROLOJİ
GÜZELLİK

Anda Kalmak Neden Önemli!

Çocukken etrafımda o kadar çok negatif enerji vardı ki, insanlara mutlu olmanın mümkün olduğunu ispatlamayı misyon haline getirmiştim. Okul, iş hayatı derken olgunluk dönemine geldiğimde nefes ve meditasyonla tanıştım. Bu çalışmalarla mutluluk yüzdem artsa başka bir şey daha oldu. Dışarıda gördüğüm mutsuzluk aslında içimdeki mutsuzluğun yansıması olduğunu fark ettim. Bunun üzerine şu mutluluk işini biraz kurcalamaya karar verdim. Araştırmalarım sonucunda bir sürü hoca, bilge kişi ve gurunun mutlu olmakla ilgili az çok aynı şeyi söylediklerini fark ettim. Söyledikleri şey Anda kal gibi yaptığım birkaç yılım geçti. Anda kalma işi en çok da nefes çalışması yaptığımda gerçekleşiyordu. İlerleyen zamanlarda bizi mutsuz edenin zihnimizdeki düşünceler olduğunu fark ettim.

Anda kaldıkça yani, yaşadıklarımıza, gördüklerimize, hissettiklerimize, duyduklarınıza herhangi bir anlam yüklemeden yaşamayı becerebildiğimizde daha rahat ve barış içinde olmak mümkün hale geliyor. Daha rahat ve barış içinde olmak beraberinde mutluluğu getiriyor. Püf noktası zihinden geçenlere tutunmamakta saklı. Hatta mutluluğun yolu, hiç bir şeye tutunmamaktan geçiyor diyebiliriz. Fakat ne yazık ki bunu gerçekleştirmek pek kolay değil. Çünkü çaba harcamak yani terlemek gerekiyor.. Armut piş ağzıma düş sloganı “ Anda Kalma” işinde etkili olmuyor.

Acı çekmenin kaçınılmaz olduğunu bilerek başınıza her neler gelir gelsin, ne hissederseniz, hissedin orada kalarak hiç bir tarafa çekilmeden kalmayı becerebildiğinizde, yani “ ” demeden hissettiğiniz her ne ise onunla birlikte olabilirseniz anda kalma kasınızı geliştirmiş olursunuz. Zaten bir şeylere tutunmak tamamen illüzyon.. Çünkü evrende her şey an ve an değişiyor.

Her Daim Sevgi ve Işıkla

Nefestr.com

Yazının devamı...

Bilinçli Alınan Nefes Ne Yapar?

2005 yılından beri nefes çalışmalarının içindeyim. Nefesi yapmayı ve paylaşmayı çok seviyorum. Nefes öyle bir şeydir ki, faydaları ne kadar anlatılırsa anlatılsın, denenmediği sürece nasıl bir şey olduğunu anlamak zordur. Geçenlerde bir kafede oturmuş bir şeyler yazarken yan masada oturan bayanın, arkadaşı ile yaptığı telefon konuşmasına kulak misafiri oldum. Konuşmalardan, kadının arkadaşının meşhur dizilerden birinin senaristi olduğunu ve yeni konu bulmakta zorlandığını anladım. Yanımdaki kadın, arkadaşına şöyle bir öneride bulundu; . O an epey zamandır bu köşede nefesle ilgili bir şeyler yazmadığımı hatırladım. Ve bu yazıyı yazmaya karar verdim.

O gün yan masada oturan kadının söylediği gibi içerisinde nefes olan güçlü farkındalık çalışmaları kişinin yaratıcılığına büyük katkısı vardır. Ben de yazı yazmaya nefes çalışmalarından sonra başladım. Nefesin, yeni bir şeyler yaratmakta zorlanan, yaratıcılığının iyi olmadığına inanan kişilere çok yardımı dokunur. Nefesin insan zihni üzerinde yapabildiği en etkili şey, düşünceleri sakinleştirmektir. Düşünceler sakinleştiğinde güzel bir şey olur. Artık bizi durduran düşüncelere tutunmamaya başlarız. Bu da içeride var olanın ortaya çıkması anlamına gelir.

Şimdi de nefesin insanların yaşamında yarattığı değişim ve dönüşümle ilgili bir kaç bilgiyi sizlerle paylaşmak istiyorum. İnşallah bu bilgiler henüz nefese başlamayanları ikna etmeye yeterli olur...

Sınav sürecindeki çocuklar için, sınav stresini azaltır. Sınav öncesi hissettikleri heyecan endişeden çok sorulara odaklanmalarını sağlar.

Kariyer Sahibi olan İnsanlar için; Bireylerin sezgisel akıllarına başvurmalarını yardımcı olur. Bu şekilde karar alma kolaylaşır, kişi temel inanç sistemlerini kavrar, bulunduğu organizasyona daha fazla değer katmaya başlar. Kişisel anlayışı yüksek olan yöneticiler organizasyon içindeki görevlerini çok daha iyi gerçekleştirir.

İbadet eden insanlar için,Allah, yaratıcı her ne şekilde tanımlıyorsanız, evrende var olan yaratıcı enerjiyle var olan bağlantıları daha da güçlenir.

Gücünü Hissedemeyen Kadınlar için; göğüs nefesinin hakim olduğu ülkemizde tüm kadınların nefese bir an evvel başlaması gerektiğine inanıyorum. Duygusal açıdan, çok güçlü olan kadınlarımız, çevresindekilerin endişesini, üzüntüsünü, kızgınlığını, acısını hissederler. Hatta hissettiklerinin kendilerine ait olduğunu düşünenler de olur. Bu da güçlerini kaybetmelerine sebep olur. Nefes ile güçlerini tekrardan keşfedelerler ve böylece sevgilerini daha iyi ifade etmeye başlarlar.

Zihinsel engelli olan kişiler:Daha sakinleşirler, odaklanma kapasitelerinde iyileşme görülür.

Her daim sevgi ve ışıkla

nefestr.com

sibel.kavunoglu@gmail.com

Yazının devamı...

Özgür Olmak Ne Kadar Önemli!

Özgür olmanın önemine geçmeden önce, özgürlüğün ne anlama geldiğine bakalım.

Türkçe Sözlük (tdk.gov.tr) özgürlüğü şöyle tanımlıyor. 1-Herhangi bir kısıtlamaya, zorlamaya bağlı olmaksızın düşünme veya davranma, herhangi bir şarta bağlı olmama durumu, serbestî:2. Her türlü dış etkiden bağımsız olarak insanın kendi iradesine, kendi düşüncesine dayanarak karar vermesi durumu,

Budist öğretiler; özgürleşmeyi, bireyin döngüsel varoluşun acılarından kurtulması olarak tanımlıyorlar. Özgürleşmenin kişinin kendi huzuru için büyük bir amaç olması gerektiğini savunuyorlar. Ve başkalarına zarar vermekten vazgeçmenin yanı sıra bunu yapmakla ilgili birincil ve ikincil düşünceleri de terk edilmesini öneriyorlar.

Halk arasında ise kafasına göre takılmak, kendi bildiğini okumak şeklinde tanımlanıyor.

Bu üç farklı kaynağa ait tanımları tek bir cümlede toplarsak, şöyle bir tanım ortaya çıkar;

“ Şimdi de bu tanımı ilk kelime grubundan başlayarak analiz edelim.

Neden kafamıza göre takılmayıp, bildiğimizi okuyamıyoruz? Çünkü diğerlerinin nasıl düşündüğü çok önemli. “ şeklinde düşündüğümüz sürece kafamıza göre takılamayacağız. Bu durumda sorumuz şu; Gerçekte özgürlüğümüzü kısıtlayan kim ya da neler?

Neden dış etkenlerden etkilenmeden, bir takım kısıtlamalara bağlı olmadan bağımsız düşünemiyor ve davranamıyoruz?Çünkü diğerlerinin neler yaptığı çok önemli. Hatta bu duruma deniliyor. Sosyal medyayı takip ettiğinizde neler oluyor? Kişisel değerleri, doğru bildiklerimizi, etik kuralları bir kenar da bekletiyoruz. Onlar kenarda bekletildikçe, unutulup gidiliyorlar. Bu durumda değerlerine arkası çevirerek, kendini sınırlandıran kim?

Acılardan kurtulmak neden çok zor? Çünkü bir şekilde birileri çıkar ve haksızlık yapar. Bunun üzerine haksızlık yapan arkadaşımızı, diğer arkadaşlarımıza şikayet ederiz. Televizyon dizilerindeki haksızlık temasına rast geldiğimizde hemen arkadaşımızı hatırlarız. Onu her hatırladığımızda ise tekrar öfkeleniriz. Arkadaşımızın yaptığı doğru bir hareket olmasa da sadece bir kereliğine yapılmıştır. Geçmişteki bir olayı, sürekli gündemde tutmak acıyı yok edeceğine daha da yoğunlaştırır. Başka bir acı örneğinde ise şöyle olur; Sürekli huzuru ararız ama yine de diğerlerinin işine karışmaktan da kendimizi alamayız. Bu da bizi negatifte bırakır. Negatif enerjinin acı vermesi ise doğal bir sonuçtur. O zaman acının hayatınızda olmasının gerçek suçlusu kimdir?

Dalai Lama’nın çok sevdiğim bir sözü var (*)

Aynı şekilde özgür olmak sizin için önemli ise, durumunuzu analiz edin ki biraz önce çok kısa bir analiz yapmıştık. Bana göre bu analiz sırasında bizi kısıtlayanın seçimlerimiz, düşünce tarzımız, davranışlarımız, laflarımız olduğu ortaya çıktı. Eğer bu konuda bir şey yapmak istemiyorsanız, yapılacak tek bir şey kalıyor; özgür olamadığınıza dair üzülmeye ya da şikayet etmeye gerek yoktur.

Eğer yok ben bir şeyler yapmak istiyorum diyorsanız; özgürleşmek için zihnimize çalışmaktan başka çaremiz yok. Bu yolda bize yardımcı olabilecek tekniklerin başında Nefes ve meditasyon gelir...

Her Daim Sevgi ve Işıkla

nefestr.com

(*) Bu sözün originali 8.yy’da yaşamış olab Budist Shantideva’ya aittir

Yazının devamı...

Aslında Hepimiz Eşitiz

Sevgiye olan inançlarını kaybetmeden ısrarla sevgide kalabilen bilge kişilerin bunu nasıl yapabildiklerini kavrayabilmek en güçlü niyetlerimden biri olmuştur. Geçenlerde nefes seansı sırasında gelen iç görü sayesinde bu konuyla ilgili artık kendimi biraz daha rahatlamış hissediyorum. Ve sanırım artık e gerçekten de inanıyorum. Nasıl olduğunu merak ediyorsanız şu an zihninizden geçenleri bir kenara koyun ve bir süreliğine benimle kalın.

Şimdi maddi açıdan durumu iyi olan bir aileyi hayal edin. Bu aile çocuklarını en iyi okullara göndererek onların çok iyi yetişmeleri için elinden geleni yapıyor olsun. Bir de Anadolu’nun bir köyünde geçimini tarlasında çalışarak sağlayan, çocuklarını evlerinden 20 km uzaktaki bir kasabada okula gönderen bir aileyi hayal edin. Şimdi ise bu iki ailenin çocuklarından birinin hastalanmış olduğunu hayal edin. Maddi durumu iyi olan ailenin annesi, o gün tüm programını iptal edecek, gün boyunca çocuğunun iyileşmesi için elinden geleni yapacak, gerekirse eve doktor çağıracaktır. Tabii bir de oğlu için sıcak çorba pişirecektir. Evin babası, işine gidecek fakat aklı sürekli çocuğunda olacaktır. Gün içinde sekreteri aracılığıyla ya da bizzat kendisi telefonla evi arayarak çocuğunun durumunu takip edecektir. Köyde yaşayan ailenin annesi ise, o gününü tarlada çalışmak yerine evde kalarak çocuğunun iyileşmesi için ne gerekiyorsa onu yapacaktır. O da sıcak bir çorba pişirmeyi unutmayacaktır. Tarlaya çalışmaya giden babaya gelince onun da aklı sürekli, oğlunda olacaktır.

İlerleyen zamanlarda maddi durumu iyi olan aile, çocuklarına daha iyi gelecek sağlamak adına, yatırım yapmak isteyecek, piyasaların kötü olması sebebiyle kredi alamayınca çocuğunun geleceği için endişelenmeye başlayacaktır. İleride oğluna daha iyi bir gelecek sağlayamayacağı için endişelenecektir. Köydeki ailenin babası, ise çocuklarına iyi bir gelecek sağlamak adına mevcut tarlasının yanındaki tarlayı satın almak isteyecek. Bankadaki parası yeterli olmayınca bankadan kredi alacak. Aynı yıl, hava şartları sebebiyle arazisinden beklediği randımanı alamayınca kredisini geri ödemekte zorlanacak ve bunun üzerine çocukların geleceğinden endişe duymaya başlayacaktır.

Yukarıdaki örnekler bize şunu gösterir; Maddi durumumuzun ne olduğundan bağımsız hangi işi yapıyor olsak da her birimiz aynı şeylere endişeleniriz. Benzer konulardan dolayı acı çekeriz. Bu da bizi “sonucuna getirir.Hepimiz mutlu olmayı ister, acı çekmeyi hiç istemeyiz. Bu konuyla ile ilgili insanlar arasındaki tek fark atılan adımlarda yani yapılan seçimlerdedir....

Bazılarımız başkalarına ait toprakları gasp ederek, çalışıp çabalamadan başkasının mallarını zimmetine geçirerek mutlu olur, bazılarımız ise kazandığının bir kısmını diğerleri ile paylaşarak mutlu olur. Hatta bazılarımız sevdiklerine daha iyi imkan sağlamak için birden fazla işte çalışır. Herkesin hikayesi farklı olsa da acı ve zevk konusunda verdiğimiz tepkiler hep aynıdır.

Bu yüzden de bir an evvel “ olduğunu kabullenerek, geçmiş yazılarımda bir çok defa bahsettiğim gibi zarar vermeme taahhüdünde bulunmalı ve dost düşman tanıdık, tanımadık herkesin acılarından kurtulmalarını ve çok mutlu olmalarını dileyelim ki, bu dilek sayesinde kendimiz dahil olmak üzere herkesi mutlu edecek türden hareketler yapmaya başlayalım. Çünkü mutlu olan bir insanın savaş yaratması yani diğer insanlara kötülük yapması mümkün değil....

Her Daim Sevgi ve Işıkla

www.sibel.kavunoglu@gmail.com

nefestr.com

Yazının devamı...

Kendini Sevmenin En Kısa Yolu Nedir?

, konusu benim için “” gibi olmuştur. Ne yapar, ne eder, bir şekilde bu konuya geri dönerim. “ sloganı ile ilgili öğrenmelerime en çok uyan sloganlardan biridir. Bu yazımda “konusu ile ilgili öğrenmelerimden bahsetmek istiyorum.

konusunu, bir şeyleri başarmak şeklinde algıladığım zamanlarda, bir tür başarı patlaması deneyimi yaşamıştım. Dur, durak bilmeden, odaklandığım her şeyi başarıyordum. Bu başarı patlaması, kibri hayatıma sokmuştu. Çok çalışmaktan nefes alamaz hale gelmiştim. Bunun üzerine değerimi bilmeye, kendimi daha çok sevmeye karar verdim. Bana keyif veren değişik aktivitelere katıldım. Bir ya da iki kereden fazla kullanmayacağım şeylere bir sürü para harcadım. Sonunda bu seçimlerin kendini sevmekle uzaktan yakından ilgisi olmadığını keşfettim. Daha başka neler yapabilirim acaba derken, nin, hayallerin gerçekleştirilmesiyle bağlantılı olabileceğini düşündüm. Ve yirmi üç yıllık işimi bırakarak, uzak diyarları keşfetmeye gittim, değişik felsefelere merak sardım. Fakat buradan da kendini sevme ile ilgili bir şey çıkmamıştı. Bu süreç, kendimi sevmekten çok kendimi tanımama yardım etmişti.

Sonra, seyahatlerim sırasında tanıştığım Budist alemde “ile ilgili bir şeyler bulabileceğimi düşündüm. Çünkü buranın en popüler konusu “ Tüm canlıların acılarından kurtulmasını dileyen bir topluluktan “ile ilgili tüyolar çıkabilir diye düşündüm. Onlarla aramda sadece bir kaç fikir ayrılığı vardı. Mesela ben; şefkatin bir his olduğunu söylüyordum. Onlar, şefkatin bir his olmadığı konusunda ısrarcıydılar. Şefkati, diğer insanların acılarından kurtulmalarını dilemek olarak tanımlıyorlardı. Burada beni meraklandıran başka bir şey de, yaşamla ilgili anlayamadığım bazı olayların meydana geliş sebeplerini net bir şekilde açıklamalarıydı. Bu da zihnime çok iyi gelmişti. Bir de etik kurallar (morality) vardı. O daha bir enteresandı. Anlatılanlara uygun pozitif konsantrasyon geliştirerek, yaşam ile ilgili bilgece analizler yaparak, sahip olduğum üç kanaldan diğerlerine zarar vermeyerek elimden ne geliyorsa yaptım. Bu üç kanal; ağzımdan çıkanlar, attığım adımlar, zihnimden geçenlerdi. Ağzımdan çıkanlar kapsamına boş konuşmak, dedikodu yapmak vb gibi, aksiyonlar kapsamına ise izin almadan diğerlerini hayatına karışmak ve diğerlerine ait şeyleri izinsiz kullanmak, zihinden geçenlerin kapsamına ise hepinizin bildiği gibi başkalarını yargılamak, kötü düşünmek vb. gibiydi. Halbuki o zamana kadar bütün bunların normal aktiviteler olduklarını düşünüyordum.

İlerleyen günlerde öyle bir an geldi ki, kendimi eskiden olduğu gibi suçlamadığımı, bana ait olmayan sorumlulukları almadığımı fark ettim. Her şeyin bir çözümü vardı. Çözümü hemen hayata geçirdiğimde kendimi daha az suçluyordum. Ve böylece kendime daha az zarar vermeye başlamıştım. Bu durum, “arasındaki bağlantıyı keşfetmeme sebep oldu. Bu bağlantı şöyleydi;

Zarar vermemek konusunda kararlı olduğunuzda, çevrenize daha fazla itina göstermeye başlıyorsunuz. Peki, itina gösterdiğiniz ve her şeyden sakındıklarınızla genelde aranız nasıldır. Onları çok seversiniz değil mi? İşte, zarar vermeme anlarınızı arttırdıkça zihninizdeki sevgi alanı da artıyor. Zihninizde sevgiye daha fazla alan ayırdığınızda ise kendinizi ve çevrenizdekileri daha çok sevmeye başlıyorsunuz... Sevemediklerinize de anlayış göstermeye başlıyorsunuz. Çünkü çevremizde gördüğümüz, kokladığımız, tattığımız, dokunduğumuz, duyduğumuz her şey zihnin yansımasıdır.

Bu yazdıklarımın doğru olup olmadığını test etmek için yapılacak şeylerden en önemlisi de etik davranmak yani üç kanalınız aracılığıyla “

Her Daim Sevgi ve Işıkla

Nefestr.com

Sibel.kavunoglu@gmail.com

Yazının devamı...

Çakralar Nasıl Açılır?

Çakraların nasıl açılacağı spritüal alemin en popüler konularından biri. Bugünlerde bu konu hakkında sorular geldiğinden geçmişte yayınladığım yazıyı tekrar paylaşmak istedim.

Çakraların açılmasına kafanızı taktıysanız, hayatınıza çeki düzen vermekle başlamalısınız. Örneğin, korkularınız varsa bu kalp çakranızdaki enerji akışı dengede olmadığı anlamına gelebilir. Korkular gittikçe arttığında, sadece kalp çakrası değil diğer çakraların da dengesi bozulabilir.

Kişi bir şeyleri kabul etmekte zorlanıyor, sürekli bir gücenme hali içinde ve çevresindekilere karşı sert davranışlarda bulunuyorsa kök çakradaki enerji akışı dengede olmayabilir. Kişi, başkalarını yargılamaya, eleştirmeye devam ettiği sürece kök çakranın açılması zaman alacaktır.

İkinci çakra yani cinsel çakranın temsil ettiği konular arzu, ihtiras, kutupsallık, hareket, alma/verme dengesi, değişim ve yaratıcılıktır. Bu çakradaki enerji akışının dengesiz olması, öfkeyi de beraberinde getirecektir. İkinci çakradaki enerji akışının dengelenmesi ile kişi kendisini en çok nelerin mutlu edeceğini bilmeye başlar, suçlama hali yok olur, sevgiyi daha çok vermeye başlar.

Üçüncü çakranın temsil ettiği konu kararlılıktır. Buradaki enerji akışında dengesizlik, kişinin yaşamında öfke, açgözlülük, hırs temasını kuvvetlendirebilir.

Dördüncü çakra; kalp çakrası, burası herkesin bildiği gibi şefkat, sevgi ile ilgilidir. Bu çakrada dengesizlik olduğunda, kaybetme korkusu, aşırı korumacılık, bağımlılıklar, başkalarının ihtiyaçlarının daha önemli olması gibi temalar da söz konusu olabilir. Kalp çakradaki enerji dengelendiğinde şükran duyma, takdir etme temaları var olmaya başlayacaktır.

Beşinci boğaz çakrası, dürüstlük, iletişim ve ifade ile ilişkilidir. Buradaki enerji akışı dengesizleştiğinde, kişi ilişkiye girmekten ve öne çıkmaktan kaçınacaktır. Yaşamında beğenilmeme korkusu, rekabet ve gurur hakim olacaktır. Bu çakra, aynı zamanda kişinin harekete geçmesine engel olan başarısızlık korkusu ile de ilgilidir. Arzu ve istekleriniz gerçekleşmeye, ilişkileriniz düzelmeye başlandığında beşinci çakra açılıyor demektir.

Altıncı çakra, kendi kendinin farkında olma, mutluluk, neşe ve zihin gücü ile ilgilidir. Bu çakradaki enerji dengesizliği zihinsel karmaşa, bunalıma sebep olabilir. Kişinin yaratıcı fikirleri engellenir. Kişi yaratıcı fikirlerini ifade etse de onları uygulamaya koyamaz. Sürekli dış dünyaya suç yükleme halinde olabilir.

Yedinci çakra, zihin ve bedenle bağlantılıdır. Bu çakradaki enerji akışında dengesizlik acı ve üzüntüye sebep olabilir. İyi haber! Yedinci çakradaki enerji akışı dengelendiğinde diğer altı çakradaki enerji akışı da dengelenecektir.

Nasıl? Çakralarınızı açabilmek için nereden başlayacağınıza karar verebildiniz mi?

Her Daim Sevgi ve Işıkla

nefestr.com

Sibel.kavunoglu@gmail.com

Yazının devamı...

Hayatınızla İlgili İnsiyatif Almaya Ne kadar Hazırsınız?

Zihnime çalışmak istediğimde çoğunlukla Budist öğretilere başvururum. Çünkü zihnin yapısı hakkında net bilgi verirler. Öyle uçup kaçmayı sevmem, ayaklarımı yere bastığında kendimi daha güvende hissederim. Bu yazımda zihnin enteresan bir özelliğinden bahsetmek istiyorum. Belki de bu yazımı okuduktan sonra zihninizle ilgili inisiyatif almaya karar verebilirsiniz, kim bilir!

Budist anlayışa göre, parmağımızı şaklattığımız süre boyunca zihnimizden geçen düşünce sayısı 65. Bu sayı her birimiz için aynı ve sürekli devam ediyor.

İçlerinden birine takılıyoruz. Aslında tutunuyoruz dersek daha doğru olacak. Bir düşünceye tutunduğumuzda ise onu çoğaltmaya başlıyoruz. Örneğin, Arkadaşınız Refik’le olan bir anı, o an zihinden geçen herhangi bir düşünceye yansıyor ve hemen çoğalmaya başlıyor. Bir parmak şaklatma süresince zihninizden geçen 65 düşünceden birine tutundunuz ve şunlar oldu? 1- Kendinizi suçladınız 2- Karşınızdakine kızdınız, öfkelendiniz.

Aynı Budist anlayış bir de şunu söylüyor; zihin aynı anda tek bir zihinsel durumda kalabilir. Yani siz kızgınsanız bedeniniz ve zihniniz de kızgınlığı deneyimliyor. Peki, bu arada beş duyunuz ne yapıyor? Onlar da beden ve zihninize uyum sağlıyor ve dışarıyı beden ve zihindeki mesaja uygun olarak algılamaya başlıyor yani şefkatli olmanıza ya da sevgiyi hissetmenize izin vermiyor. Geçmiş deneyimlerinize baktığınız da bu bilginin doğru olduğunu anlayacaksınız.

Enerji gelir gider, düşünceler de birer enerjidir. Doğruluğunu araştırmadan tutunduğumuz her düşünce başımıza iş açıyor. Ve bunu başlatan da biziz!

Bence gelip geçen düşüncelerin, bizi gerçeklerden alıkoymasına, içimizdeki güzelliklerin görünmesini engellemesine izin vermemeliyiz. Çünkü bu gezegende yaşadığımız sürece her parmak şaklatma süresince 65 farklı düşünce gelip geçecek..... Tıpkı göz yüzünde hareket eden bulutlar gibi... Bulutların arkası kesilecek mi? Hayır... düşüncelerin arkası kesilecek mi? Hayır. İnisiyatifi ele almalı mıyız? EVET

O zaman başta ne kadar sıkıcı ve anlamsız gözükse de nefes odaklanarak pozitif konsantrasyon geliştirmeye ve bedensel, zihinsel ve ruhsal arınma için ne gerekiyorsa yapmaya hemen başlamalıyız.

İçimizde barışı yaratmadıkça dış dünya da barışı deneyimleyemeyiz. " Dalailama....

Her Daim Sevgi ve Işıkla

Nefestr.com

Yazının devamı...

Zihniniz Ne Kadar Kuvvetli?- II

(Bu yazıyı okumadan önce bir önceki yazıma göz atmanızı öneririm)

Zihni kuvvetlendirmeye başlamadan önce zihnin kuvvetli olmadığını kabul edilmelidir. Çünkü gün içinde gerçekleştirdiğimiz negatif davranışlar öyle otomatikleşmiştir ki normal olduklarını düşünürüz. Normal olduklarını düşündüğümüz sürece de onlarla ilgili bir şeyler yapmak mümkün olmaz.

Negatif davranışlara birkaç örnek verecek olursam; başkaları hakkında dedikodu yapmak, boş konuşmak, başkalarının hayatına karışmak, izin almadan başkalarının eşyalarını kullanmak, hayvanlar da dahil olmak üzere canlılara zarar vermek vb. gibi davranışlardır. Negatif davranışların ortak özelliği, kişilerin kendi gelişimlerine zaman ayırmasını engellemeleridir. Mesela, meditasyonun zihnin kuvvetlenmesine yardımcı olacağını biliriz. Fakat meditasyona zaman ayırmak yerine, bizi hiç bir zaman geliştirmeyecek dizleri seyretmeye, dedikodu yapmaya, boş konuşmaya daha çok zaman ayırırız. Hem kendimize hem de diğerlerine faydalı olanı seçmeye başladığımız da zihin kuvvetlenmeye başlamış demektir.

Zihni kuvvetlendirmenin yolu önceki yazılarımda bahsetmiş olduğum sekiz dünyevi döngü üzerine çalışmaktan geçer. Sekiz dünyevi döngülerin (övgü/eleştiri, kazanç/kayıp, zevk/acı, ün sahibi olma/gözden düşme) verdiği zarar, insanların birbirlerine verdikleri zarardan daha kötüdür. İsterseniz döngüler arasından övgü/eleştiri ikilisini ele alalım. Herhangi bir konuda çok başarılı oldunuz diyelim. Bu başarınızdan dolayı bir sürü kişi size övgüler yağdırmış olsun. Ününüz ölene kadar devam edecek midir? Tabii ki hayır. Dünya nüfusunu düşünecek olursanız, eninde sonunda, başka biri çıkacak ve sizden daha popüler olacaktır. Fakat siz her şeye rağmen tekrar hatırlanmak konusunda ısrarcı olduğunuzda ise, zihninizden diğerinin ayağını kaydırma, zarar verme tarzında zihni sinir projeler üretecektir. Şöyle bir düşündüğünüzde bu projeleri hayata geçirip de mutlu olmuş bir insana rastlayamazsınız. Aranızda vakti olanlar var ise benzer analizi, diğer üç döngü için de yapabilir. Sonuçta sekiz dünyevi döngünün içinde kaldığınız sürece mutlu olabileceğiniz bir alternatife rastlayamayacaksınız. “Mutluluğu yaratan ya da yok eden seçtiğimiz tavır ve hareketlerdir. Dışarıda bizi mutluluğa götürecek güçler yoktur”

Yazdıklarımın doğru olduğunu düşünebilirsiniz. Fakat sadece düşünmek yetmez. Elinizi taşın altına koyup pozitif konsantrasyon geliştirmeye bir an evvel başlamak gerekir. Pozitif konsantrasyon geliştirmek de meditasyon yaparak gerçekleşir. Şubat ayında her Pazartesi akşamı pozitif konsantrasyon geliştirmek için biz toplanacağız. Sizi de bekleriz.

Her Daim Sevgi ve Işıkla

Sibel.kavunoglu@gmail.com

Nefestr.com

Yazının devamı...

© Copyright 2025

Türkiye'den ve Dünya’dan son dakika haberler, köşe yazıları, magazinden siyasete, spordan seyahate bütün konuların tek adresi milliyet.com.tr; Milliyet.com.tr haber içerikleri izin alınmadan, kaynak gösterilerek dahi iktibas edilemez, kanuna aykırı ve izinsiz olarak kopyalanamaz, başka yerde yayınlanamaz.