SAĞLIK
YEMEK
ASTROLOJİ
GÜZELLİK

En Çok Hangi Hikâyemi Beğeniyorum…

Çoğumuz hayat amacımızı öğrenmeyi, içimizdeki “ Gerçek Ben”i keşfetmeyi dört gözle bekleriz. Acaba şu meşhur “Ben” nerededir? Şu “ Ben” dedikleri beyninizin mi? yoksa kalbinizin mi içindedir?. Nereye bakarsanız bakın“”i bir türlü bulamazsınız. “” kimdir? Ben; Arkadaşına, eşine ya da oğluna destek veren mi? Yoksa çok güzel resimler yapan mı? Dost canlısı olan mı? Her zaman dürüst ve cömert olan mı?

Aslında “Ben” daha başarılı, daha mutlu, daha neşeli, daha sevgi dolu, daha huzurlu, daha barışçıl, daha yardımsever, daha alçakgönüllü, daha dürüst, daha cömert, daha kızgın, daha kibirli, daha açgözlü, daha bencil olma halleri ve bunun gibi evrendeki birçok hal potansiyelinin bileşkesidir. Zira istediğiniz her şey olabilme potansiyeliniz vardır. Şu an bildiğinizden daha farklı bir “Ben” içinizde daimi olacaktır. Dolayısı ile bu hallerden sizi kısıtlayacak olanları seçerseniz hayatınız da kısıtlayıcı olacaktır. Örneğin; hem iyi bir anne hem de işinde başarılı “ ”i benimsediniz diyelim. Günlerden bir gün hem iyi bir anne hem de işinde başarılı olan “”in başına tatsız bir olay gelir. İşinde başarılı, yetenekli ve iyi bir anne olan “” arzuladığı terfiyi alamaz. Başarılı, yetenekli “”’e ne olmuştur? Aynı “” bu sefer ya yeteneksiz ve başarısız olduğu konusunda kendisini suçlar ya da yeteneğini fark etmedikleri için diğerlerini suçlar. Gün gelir, her zaman yanında olduğunu düşündüğü arkadaşları ona haber vermeden hep birlikte kahve içmeye giderler. Belki de arkadaşları geçmişte birçok kez geri çevrildikleri için bu seferkine gelmeyeceğini düşünmüş olabilirler. Ama o “Ben” bir önceki hikâyesine sadık kalarak dostlarının onu unuttuğuna dair bir hikâye yazar. Sonraki gün iş yerindeki bir toplantıya çağrılmadığını duyar. Belki de toplantı gündemi ona ihtiyaç duyulmayacak derecede basittir. Ama o “Ben” bir önceki hikâyesine uygun olan temayı seçerek çaptan düştüğüne dair başka bir hikâye yazar. Ve gittikçe huysuzlaşmaya başlar. Öyle ki çevresindeki insanlar onu sinirlendirmemek adına mümkünse ondan uzak dururlar. Bu sefer “” hikâyesi yazılır. Olumsuz olan her şey, “Ben” tarafından zekice başka bir hikâyeye dönüşmüştür artık.

Aslında her şey “”i nasıl kodladığımız ile ilgilidir. Çok başarılı, çok yetenekli ve mükemmel bir Ben hikâyesi… Bu hikâyeye öyle bir inanırız ki hikâyemize uymayan her ne ise “”i parçalamaya yeter. Gerçekten de başarısız olmuş olabilirsiniz. Yanlış olan, başarısızlığı hikâyenin ana teması olarak kabul etmektir. Bu durum kendisine gelen yeni senaryo tekliflerini elinin tersi ile kenara itip, geçmişteki başarısını referans alarak durmadan aynı temalı senaryoları yazmakta ısrar eden film yönetmeninin hikâyesine benzer. Senaryoların özü aynı olduğundan sinema salonları çoğunlukla boştur. Artık sadece film ile ilgili güzel anısı olanlar her şeye rağmen filmi seyretmeye gelmektedir.

Ben de günün birinde kendi hikâyelerimi fark ettiğimde; hikâyelerim olmadan nasıl yaşayacağım konusu kafamı kurcalamıştı. Aslında korkutmuştu desem daha doğru olur.

- Bu hikâyeler olmadan var olabilmem mümkün müydü?

-Yoksa hikâye oluşturmaya devam etmek mi daha hayırlısıydı? gibi garip sorular aklıma geliyordu. Sonra sadece iyi hikâyeler oluşturabileceğim fikri geldi. Fikir güzel de olsa hikâyelerin içinde kaybolma riskim vardı. Sonra olanı olduğu gibi hikâye üretmeden yaşayabileceğim fikri geldi. Bu çok daha iyi idi. İyi veya kötü olsa her ne ise yarattığım hikâyeleri fark edip gülümseyerek yoluma devam edebilirdim. Peki ya yarattığım hikâyeyi fark edemezsem ne olacaktı? Bu endişe de başka bir hikâye değil miydi? Arzu ve isteklerimi gerçekleştirme yolunda gecikmelerimin olması çok doğaldı. İlla bir hikâyem olacak ise değişik bir şey olmalıydı beni şu andakinden daha ileriye götürmeli, daha mutlu etmeli ve daha keyif vermeliydi.

Unutmayın hayatımızdaki hikâyelerin yazarı da, rol dağıtıcısı da biziz. Hikâyenizde rol alanlar sizin senaryonuza uygun rol yapmak zorundalar, çünkü algılarınız onları sadece sizin istediğiniz rolde oynamalarına izin veriyor. Çünkü güçlü bir ikna kabiliyetiniz var. Kendinize bir iyilik yapın ve film sektöründeki bu gücünüzü göz ardı etmeyin. Hikâye yazacaksanız en azından keyifli, neşeli olsun. Ve sizi daha iyi götürecek temaları seçin. Ve hikaye yazmakta ısrarcıysanız en azından bu hikayelerinizin sorumluluğunu alın!

Yukarıda anlattıklarımı özetleyen güzel bir hikâye ile yazımı sonlandırmak istiyorum.

TUZ TANECİKLERİ VE MUTLU OLMA SANATI...

“Hintli bir yaşlı usta, çırağının sürekli her şeyden şikâyet etmesinden bıkmıştı. Bir gün çırağını tuz almaya gönderdi. Hayatındaki her şeyden mutsuz olan çırak döndüğünde, yaşlı usta ona, bir avuç tuzu küçük bir testi suya atıp içmesini söyledi. Çırak yaşlı adamın dediğini yaptı ama içer içmez ağzındakileri tükürmeye başladı.“” diye soran yaşlı adama öfkeyle “” diye cevap verdi. Usta gülümsedi ve bu defa çırağını kolundan tuttuğu gibi dışarı çıkardı. Sessizce az ilerideki gölün kıyısına doğru götürdü ve bir avuç tuzu bu defa göle atıp, gölden su içmesini söyledi.

Söyleneni yapan çırak ağzının kenarından akan suyu silerken mutlu görünüyordu...

Usta yine sordu; “

-” diye yanıtladı genç çırak bu defa.

-”?” diye sordu usta...

-”” diye cevapladı çırağı...

Bunun üzerine yaşlı usta suyun yanına diz çöktü ve genç çırağını yanına oturttu;“

Sevgiler

Arzu ve İstekleriniz Gerçeğinizi Oluşturur.

www.yourwishisyourreality.com

Yazının devamı...

Şu Farkındalık Denen Şey!

Gün içinde sürekli bir şeyleri yapma ve bir an evvel bir şeyleri sonuçlandırma hali içindeyiz. Bir süreliğine şöyle bir durup demek aklımızın ucundan bile geçmiyor. Hatta yapma halinin yan etkilerinden biri olan “” halini yaşıyor, “Kendimiz Olma” halinden uzaklaşıyoruz.

Çünkü gerçekten kim olduğumuzu ve hayatımızda olanların ne anlama geldiğini ancak kendimiz olduğumuzda fark edebilirsiniz. Örneğin 5 yıl süren ilişkiniz birden bire bitmiştir. Ve en yakın dostunuz “ diye sorar. Siz de şeklinde yanıtlarsınız. Verdiğiniz bu yanıta ne kadar inanıyorsunuz? Bilmiyorum ama 5 yıl süren bir ilişkinin bir anda bitiyor olması çok inandırıcı değildir. Eminim geçmişte bu aşamaya gelene kadar bir sürü işaret olmuştur, ancak hiç biri fark edilmemiştir. Benzer durumlarla karşılaşmamak adına yapılacak tek şey farkındalık geliştirmektir. Farkındalık geliştirerek sadece hayatınızda olanları değil ileride nelerin olacağını önceden fark etme becerisini kazanabilirsiniz.

Şimdi iki dakikalığına sırtınız dik bir şekilde oturmanızı ve nefesinize odaklanmanızı istiyorum. Sadece nefesinizi izleyin, nefes almaya çalışmayın. Bakın bakalım nefesiniz bedeninizin neresinde; karnınıza doğru mu ilerliyor yoksa burnunuzdan bedeninize girişini fark ediyorsunuz?

Şimdi tekrar bir 2 dakika daha nefesinizi izleyin. İçinizden “Bu saçma bir şey, nefesi izlemenin ne faydası olabilir ki? Benim yapmam gereken daha ………… lar kadar şey var” veya “ Oo çok güzel, çok keyifliymiş” şeklinde düşünceler geçebilir. Her iki düşünce de zihnin normal reaksiyonlarıdır. Zihninizi okyanusa benzetebilirsiniz. Hava şartlarındaki değişimlere göre okyanusun yüzeyi dalgalanır. Okyanusun derinlerine indiğinizde ise sadece sessizlik ve sakinlik vardır. Farkındalık meditasyonu ile, tıpkı okyanusun dibindeki gibi zihnin derinliklerindeki sakin alana ulaşabilir ve o muhteşem “olma halini” deneyimleyebilirsiniz. Bunu yapabilmek çok kolay olmayabilir. Çünkü zihin her zamanki gibi alıştığı şeyi seçecek yani eğlendirilmek isteyecektir. Ve bir şekilde sizi “olma hali” nden uzaklaştırmak isteyecektir. Bu hali yenebilecek en kuvvetli şey, güçlü bir niyetinizin olmasıdır. Bunun için de öncelikle farkındalık çalışmasının size için neler kazandıracağını bulun. Örneğin; sürekli farkındalık meditasyonu çalıştığınızda, o günkü programınız hakkında düşünürken o düşüncenin bedeninizde yarattığı stresi de fark edebilirsiniz. İşte o zaman derin nefes alarak kaslarınızı rahatlayabilirsiniz. Ve artık toplantınıza gitmeye hazırsınızdır. Toplantı sırasında tekrar düşüncelerinize dikkatinizi verip bedeninizdeki gerginliği fark edebilirsiniz. Tekrar derin nefes alarak bedeninizi rahatlatabilirsiniz. Bedeniniz rahatladıkça karşınızdaki kişi de rahatlayacak ve anlatmak istediklerinizi anlamaya daha istekli olacaktır. Ve aranızdaki iletişim daha da güçlenecektir. Sözlü iletişim üzerine yapılan araştırmalarda kişilerin anlatılan içerikten çok bedeni yani vücut dilini izlediği görülmüştür. Farkındalık meditasyonu yaptıkça günlük pratikten daha öteye geçerek her anı farkındalıkla yaşamaya yönelirsiniz ki işte o zaman hayat daha anlamlı hale gelecektir.

Farkındalık çalışması yapmak düşünceleri yok etmek değildir. Zihinde sürekli devam eden konuşma halini sakinleştirmek ve huzuru hissedebilmektir. Kontrol edilmemiş, izlenmemiş düşünceler değişik şekillerde kendini gösterir. Hayatınızda bozuk plak gibi sürekli tekrarlanan düşünceleri (kusur bulma, yargılama vb gibi ) deneyimlediğiniz oldu mu? Tüm bunlar tamimiyle karışık düşüncelerin yarattığı bir sonuçtur. Ve hepsi birer engel olarak hayatımıza görünürler. Bunları izleyebilmenin tek yolu farkındalığın / dikkatin nefese yönlendirilmesidir. Bu durum bir kasın çalıştırılmasına ve kuvvetlendirmesine benzer. Kuvvetlenen kasınızla ne yaparsınız. Onu çalıştırmaya devam edersiniz. Farkındalıkta aynı şekilde yaşam boyu yapacağınız bir çalışma haline gelmelidir. Farkındalık beynin daha iyi odaklanmasını sağlayarak, empati (duygudaşlık) özelliğinizi arttıracak, stresli veya sıkıntılı duygulara nasıl yanıt verileceği konusunda sizi güçlendirecektir. Sonuç olarak kişi farkındalığını geliştirdiğinde tepki vermenin yerine karşılık verme hali oluşur. Bence karşılık verme halini kazanmak, kendinize vereceğiniz en güzel hediye olacaktır.

Yazımı son yıllarda beyin üzerine yapılan araştırmalardan kısaca bahsederek bitirmek istiyorum. Buradaki bilgiler www.mindfulschools.orgalınmıştır. Araştırma sonuçlarına göre farkındalık meditasyonu yapmanın beynin ön lobunu geliştirdiği tesbit edilmiştir. Beynin ön lobu zihinsel süreçlerimizden sorumludur. Beynin ön lobu geliştikçe planlama, organize olma, dikkatini verme, detayları hatırlama, zaman yönetimi gibi hedef odaklı davranışlara daha çok yönelirsiniz. Beynin ön lobu ayrıca bireysel farkındalığı arttırma, tepkisel hareketlerin sakinleşmesi, korkuların düzenlenmesini sağlayan beynin diğer bölümleri ile bağlantıda olduğundan aynı şekilde bu konularda da gelişme kaydedebilirsiniz.

Sevgiler

Arzu ve İstekleriniz Gerçeğinizi Oluşturur

www.yourwishisyourreality.com

Yazının devamı...

Bu Hali Herkes Hak Ediyor!

Zaman zaman mümkün olsa da Matrix filmindeki Leo’nun yaptığı gibi kırmızı hapı seçip gerçeğe ulaşsam, arzu ve isteklerimi engelleyen bakış açılarımı, inançlarımı bir kenara bırakabilsem hatta mümkünse kendiliğinden yok oluverseler diye düşünürüm. Peki, arzularımızın gerçekleşmesini engelleyen inançları fark etmek neden bu kadar zor?


Öncelikle inançlarımızın var oluş hikâyesinden bahsetmek istiyorum. Doğduğumuzda ihtiyaçlarımızı tek başımıza karşılayamadığımızdan bakıma ihtiyaç duyarız. Tüm ihtiyaçlarımız ailemiz tarafından karşılanır. Sonra etki tepki yasasını keşfederiz. Örneğin güldüğümüzde tezahürat yapılacağını öğreniriz. Artık show hayatımız başlamıştır. Mızırdanır mızırdanmaz aileden birisi yanımıza gelmektedir. Bu şekilde ağlamanın yarattığı katma değere şahit oluruz. Bir de bakmışız ki her şeyin merkezi olmuşuz. Bu durum okula başlayıncaya kadar devam eder. Okula başlayıp dış dünyaya adım attığımızda, evdeki statümüzün burada geçerli olmadığını fark ederiz. Etraf bizim gibi dünyanın merkezi olduğuna inanan bir sürü çocuk vardır. Dünyanın merkezi olma hali evdeyken çok iyi çalıştığı halde dışarıda aynı performansı gösterememektedir. Bu durum bizi şaşırtır. Ne yapmalı acaba derken egomuz alır sazı eline ve yeni kurallar, düşünce sistemleri ve bakış açıları yaratmaya başlar. Egonun yarattığı hikâye öyle inandırıcıdır ki hayatımızdaki yeni kurgunun bize faydalı olduğuna inanmaya başlarız. Aslında var olmayan var edilmektedir. Tüm bu olanların yan etkisi vardır. O da sonsuza kadar çocuk kalmaktır. Büyüdüğümüzü gösteren tek şey yaşımızı temsil eden rakamdır. Tüm o hikâyeler bizi bizden uzaklaştırmıştır. Matrix filmindeki hayırsever Morpheus gibi gerçeği bulmamıza yardım edecek kırmızı hapı bize verecek kimse de yoktur.


Bu durum aynen kabuğu olan tohuma benzer. Burada tohum bizi, kabuk ise egomuzu temsil etmektedir. Tohumun kabuğu çıkmadan nasıl çiçek açıp meyve veremeyecek ise doğduğumuz zaman kendimizi korumak için yarattığımız egoyu bir kenara bırakmazsak olayların gerçek yüzünü göremeyeceğiz, nesneleri hatta diğer canlıları yanlış yorumlayacağız. Kısaca dünyaya geldiğimiz andaki cahilliğimiz devam edecek. Bu halden kurtulmanın yolu, her anı derin düşünme (meditasyon) (*) halinde yaşamaktan geçer. Yaşamı meditasyon yapar gibi yaşama hali, algılarımızın kaynağını fark etme şansını verir ve böylece bilinçaltı arşivinin giriş şifresi çözülür. Artık bundan sonra yapılacak tek şey hikâyenin saklandığı odaya ait koridoru seçmektir. Zorlu da olsa doğru koridoru seçtiğimizde üzerimizdeki kabuk düşer ve artık bundan sonra güzel bir çiçek halini alışımızı keyifle izleriz ki bence bu hali herkes hak ediyor….


Sevgiler
Arzu ve İstekleriniz Gerçeğinizi Oluşturur
www.yourwishisyourreality.com

(*) Merak edenler için daha ileriki yazılarımda meditasyon ile ilgili daha detaylı bilgiler vereceğim

Yazının devamı...

Koçluk nedir? Ne Değildir?

“Önce Siz” köşesine başlarken arada sırada bireysel farkındalığınızı arttırmanıza ve kendinizi tanımanıza yardımcı olacak bazı yöntemlerden bahsedeceğimi yazmıştım. Bu yazımda ilerlemenizi sağlayacak yöntemlerden bir olan “?” den bahsetmek istiyorum

Koçluk’untanımını yapmadan önce, Koçluk ne değildir? sorusunun cevabını vermek istiyorum. Bu şekilde, zihinlerdeki yanlış bilgileri silerek doğrularla ilerleyebilir ve bu sistemden maksimum şekilde yararlanabiliriz. Öncelikle belirtmek isterim ki Koçluk, psiko-terapiden, danışmanlıktan ve mentorluktan farklı bir uzmanlık alanıdır. Bahsedilen bu alanlarda dünyada ve ülkemizde değerli akademisyenler ve çalışanlar hizmet vermektedir. Ancak Koçluk, tüm bunlardan farklı düşünülmesi gereken bir uzmanlık alanıdır. Bu alanın diğer uzmanlık alanları ile karıştırılması adı geçen uzmanlıkların benzer amaçlara hizmet etmelerinden kaynaklanıyor olabilir. Zira tamamında danışan, yardım isteyen kimsenin çeşitli şekillerde iyi yönde gelişimini amaçlanmakla birlikte, hepsinin uyguladığı teknik ve yaklaşım birbirinden farklıdır. Şöyle ki;

Psikoterapiruhsal hastalıklarla uğraşır ve varsa bu rahatsızlıkları tedavi eder. Oysa Koçluk yapan kişi ruhsal rahatsızlıkları tedavi etmez/edemez. Çünkü Koçların böyle bir uzmanlığı yoktur. Koçlar; danışanları ile çalışırken hastalıklarla ilgili uzman birine ihtiyaç olduğunu görürlerse, kişiyi bu uzmanlara yönlendirirler. Ve aralarındaki en temel fark; tekniklerinde gizlidir. Terapide bugünü anlamak için geçmişe de bakılabiliyorken, Koçluk ulaşılmak istenen hedef için, geçmişle hiç ilgilenmeden bugünü keşfetmekle başlar ve geleceğe bakar.

Danışmanlıkhizmeti veren kişi danışmanlık verdiği alanda uzmanlaşmıştır, bunun sonucu olarak o alanla ilgili önerilerde bulunur. Hizmeti alan kişi de bu önerileri uygular. Koçlukta ise danışan kendi soruları ile ilgili cevapları kendi bulur, Koç onu bu cevapları bulma konusunda farklı araçlarla destekler. Bu sebeple Koç’un, danışanın faaliyet gösterdiği veya sorguladığı alanda uzman olması gerekmez.

Mentorlukhizmetinde ise, spesifik bir alanda uzman ve tecrübeli bir kişi tüm bilgi ve birikimini arkadaşlık benzeri bir ilişki biçimi ile hizmeti alanla paylaşır ve ona destek verir. Önceki örneklerde belirttiğim gibi Koçlukta bilgi aktarımından çok, koçluk tekniklerini kullanarak faydalı olmak ve sorulan soruların cevaplarını kişinin kendisine buldurmak esastır.

Tüm yazdıklarımı kısaca özetlersem; Koçluk bir uygulama tekniğidir. Koçluğa " da denilebilir. Her türlü alanda koçluk almanız mümkündür. Bireysel koçluk, yaşam koçluğu, kariyer koçluğu, ebeveyn koçluğu, iş kurma koçluğu, ilişkiler koçluğu, satış koçluğu, vb. gibi.

Koçlar Nasıl Faydalı Olurlar?

Koçlar; beğenmediğiniz huylarınızı ve eski alışkanlıklarınızı terk etmenize, sorunlarınızı, çatışmalarınızı çözmenize yardımcı olabilirler. Hayatınızın dengeli, uyumlu, anlamlı olmasına, sizin daha başarılı, doymuş ve mutlu olmanıza, hayattan ne istediğinizi ve önceliklerinizi belirlemenize, hedefler koymanıza ve hatta bunlara ulaşmanızı engelleyen engelleri görmenize yardımcı olabilecekleri gibi, kendinizi daha iyi tanımanıza, güvenmenize, yeteneklerinizin gelişmesine, yeni beceriler kazanmanıza, yeni fırsatlar yaratmanıza da yardımcı olabilirler..

Hizmet alacağınız nitelikli bir koç, hayallerinize bir anlam katmanızda hayallerinizi hedefe çevirmenizde yol göstericidir. Bu yolculukta harekete geçmenizi ve arzuladığınız sonuca ulaşmanızı sağlacaktır. Ve bildiğiniz gibi harekete geçen insan yaşadığını hissecek ve değişimin nimetlerinden faydalanacaktır. Bugünü yaşamayı ve geleceğe inanmayı öğrenecektir.

Koçlar Nasıl Bir Fark Yaratır?

İnsanlar hayatlarında kendi çabalarıyla değişiklik yapmaya karar verdiklerinde, motive olmak, kararlı durmak ve aynı rotada kalmak zaman zaman zor olabilir. Kişiyi geride durmak zorunda bırakan alışkanlıkları kırmak da oldukça zor bir şeydir. Bir koç ile, her attığınız adımda sizi destekleyen ve arkanızda duran, size ilham veren, motive eden, çabalarınızı ölçümleyebilen ve gerçekten istediğiniz şeye doğru odaklanmanızı sağlayarak bu odaktan sapmamanızı sağlayan birine sahip olursunuz.

Kimin Bir Koça İhtiyacı Var?

Neredeyse herkes koçluk hizmetinden fayda sağlayabilir. Ancak en çok fayda sağlayacak kişiler, amaçlarına ulaşmak için atacakları adımlarda kendilerine söz vermeye hazır olan kişilerdir. Unutmayın ki bugün hayatlarının zaten mükemmel olduğunu düşündüğünüz insanlar bile bir koç ile çalışabilirler. Bu kişilerin daha önce hiç incelemedikleri alanlara cesaretle girebilmek için kaynağa gereksinimleri veya yukarıda değindiğim pek çok konuda esinlenmeye ihtiyaçları olabilir.

Sevgiler

Arzu ve İstekleriniz Gerçeğinizi Oluşturur

www.yourwishisyourreality.com

Yazının devamı...

Kesinlikle Emin Olabilir Misin ?

Bazen düşüncelerimiz bizi acı ve üzüntüye götürür. Böyle durumlarda geçmişin deneyimleri düşüncelerimize yansımış demektir. Çünkü daha henüz gerçekleşmemiş olan bizi nasıl acı ve üzüntüye götürebilir ki! İşte böyle durumlarda neler yapabiliriz? İçerisinde sevgi olmayan düşüncelerin sadece geçmişten gelen bir haberci olduğuna inanmalı, tereddüde düştüğümüz durumlarda ise “Gelen düşüncenin şu an için doğru olup olmadığından emin olabilir miyim? “ sorusunu ısrarla kendimize sormalıyız. Israrla diyorum çünkü her zaman farklı bir alternatifin olduğuna inanmanın, negatifte bir pozitiflik bulmanın bize doğru yolu göstereceğine inanıyorum. Ve bugünkü yazımda yaşamda her zaman bizi ileriye götürecek değişik alternatiflerin olabileceğine inanan küçük tavşan Sait’in hikâyesini sizlerle paylaşmak istiyorum. Bakalım küçük tavşan Sait’in keşfettiği hayat oyununu sevecek misiniz?

Tavşanlar âleminin başkanı Bedrettin Bey, o günkü komite toplantısı öncesinde çok heyecanlıydı. Ailesi ile ilgili güzel bir haberi komitedeki dostları ile paylaşacaktı. Bedrettin Bey, uzun zamandır hep bu anı bekliyordu. Sevgili eşi Yumoş Hanım, hamileydi. Artık gerçek bir aile olabileceklerdi. Bedrettin Bey komite açılış konuşmasını yaptıktan sonra bu güzel haberi dostları ile paylaştı. Komite üyeleri teker teker Bedrettin beyi tebrik ettiler. Tüm tavşan kulonu için çok iyi bir haberdi bu. Artık gittikçe daha da çoğalıyorlardı. Yumoş Hanımın ilk doğumu olacaktı. Yumoş Hanımın kaç yavrusu olacağı merak konusuydu. Heyecanlı an sonunda geldi ve Yumoş Hanım 8 minik yavru doğurdu. Son gelen yavru hariç tüm yavrular pamuk gibi bembeyaz ve iriydi. Son gelen yavru diğerlerine göre çok daha çelimsizdi. Yumoş Hanım, kutlu, mutlu anlamına gelen Sait ismini verdiği bu çelimsiz tavşan yavrusu ile daha fazla ilgilenmesi gerektiğini düşünüyordu. Sait, diğer kardeşlerine göre daha küçük olmasına rağmen kendisine öğretilenleri çabucak kavrayıp uygulamaya geçiriyordu.

Günlerden bir gün Yumoş Hanım, Sait’e her sabah yaptığı gibi kavuğun dışına çıktığında dikkat etmesi gerekenleri hatırlatıyordu. Sait, annesinin anlattıklarını dikkatle dinliyor gibi gözükse de dışarıya çıktığında karşılaşacağı yeni sürprizleri hayal ediyordu. Yumoş Hanım’ın bir müddet sonra sesi kesildiğinde Sait, annesinin uyarılarının sonlandığı anladı ve zıplayarak yaşadıkları kavuktan dışarı fırladı. Dışarıda hava çok güzeldi. Etrafta rengârenk kelebekler, küçük renkli böcekler ve bir sürü kuş uçuşuyordu.““ diye geçirdi içinden. Patika yolda ilerlerken arada bir parende atıyor çevresindekilerin tersten görünüşüne bakıp kendi kendine gülüyordu. Birden birşeye çarptığını farketti. Toparlanıp arkasına baktığında kahverengimsi renkte değişik şekilli bir taş dikkatini çekti. Öne doğru zıplayıp ilerlerken nasıl olur da, bu taşı fark etmediğini düşündü. Taşa doğru yaklaştığında taş birden hareket etmeye başladı. “” diye bağırdı. Taşın ön tarafından gözleri ve ağzı olan yeşil bir baş çıkıverdi. Ve konuşmaya başladı.

-“ .” Sait, tuhaf bir yaratık ama onunla oyun oynayabilirim diye düşünür ve;

Osman, sonunda Sait’in garip soruları karşısında pes eder ve “ “der. Birlikte konuşarak yemyeşil bir vadiye gelirler. Vadinin kenarındaki gürül gürül akan şelaleye doğru yürümeye devam ederler. Osman bu güzel yeri daha önce fark etmemiş olduğuna çok şaşırır. O sırada büyük gövdeli bir ağacın altına ağlayan bir sincap dikkatlerini çeker. Ve ona doğru ilerlerler.

-“ diye sorar Sait

-“ der küçük sincap.

-“diye sorar Sait. Sincap Kayra bu soru karşısında şaşırır. Biraz düşünür ve içinden evet kesinlikle emin olamam der. Sonra;

Sait ile Osman, vadide dolaşmaya devam ederler. Osman tam çok keyifli bir gün geçirdiğini düşünürken bir ağlama sesi duyar. Ağlama sesinin geldiği yöne bakarlar. Ve yürüdükleri patika yol üzerinde küçük bir karınca ile kocaman bir yiyecek parçası dikkatlerini çeker.

-“ diye sorar Osman.

- Merhaba bu büyük yiyeceği eve götürebilirsem annem çok sevinecek. Çok ağır ve taşıyamıyorum, hep düşürüyorum. Bu parçayı aldığım yerde daha küçük parçalar da vardı. Küçük parçalardan birini seçmeliydim. Açgözlülüğümün cezasını çekiyorum.” der küçük karınca. Sait, gülümseyerek;

-“ diye sorar.

-“ “der küçük karınca. Sait gülümseyerek sorusunu tekrarlar.

-“ diye sorar. Küçük karınca bu tavşan’da bozuk plak gibi, hep aynı soruyu sorup duruyor diye geçirir içinden. Sonra yiyeceğine doğru şöyle bir göz atar. Yiyeceğin tam yanında uzun ince yeşil bir çam ağacı dalının durduğunu fark eder.

-“ der ve çam ağacı dalının bir ucunu yiyeceğin etrafına sarar, dalın diğer ucundan da çekerek yiyeceği kolaylıkla hareket ettirir. Osman ve Sait’e teşekkür ederek oradan uzaklaşır. Osman; küçük karınca uzaklaştıktan sonra Sait’e döner ve;

-““der Sait.

“ der Osman. Sait, ise;

Tavşan Sait’in “Gerçekten kesinlikle emin olabilir misin?” oyununu siz de hayatınız içinde oynamak ister misiniz? Yaşamda ilerlerken hangi yöne gittiğimizden çok gittiğimiz yönlerde nasıl olduğumuz çok daha önemlidir. Bizi bir sonraki aşamaya taşıyan da işte budur.

Sevgiler

Arzu ve İstekleriniz Gerçeğinizi Oluşturur.

www.yourwishisyourreality.com

Yazının devamı...

Çevrenizdeki Her Şey Sizi Size Anlatır

Evet, çevrenizdeki her şey sizi size anlatır. Seçimleriniz, bakış açınız, okuduğunuz kitaplar, dikkatinizi çeken haberler, seçtiğiniz filmler, yaptığınız sporlar, sevdiğiniz yemekler, hemen hemen hepsi. “” demeyin. Ne demek istediğimi kendi yemek seçimlerimden örnek vererek açıklamak istiyorum.
Kendimi tanıma yolunda ilerlerken yemek seçimlerimin de buna paralel değiştiğini fark ettim. Örneğin; eskiden sebze yeme alışkanlığım yoktu. Bu alışkanlığın yaşam tarzım ile bağlantısı ise enteresandı. Eskiden evde çiçek yetiştiremezdim. Hemen solarlardı. Şimdi ise birçok sebze çeşidi hayatıma girmiş durumda ve evdeki bitkilerim solmuyor. Hatta çiçek açmaz dedikleri bitkinin çiçekleri açıyor. Eskiden sadece bilinen yemekleri yeni yemek türlerini denemeye her zaman “ HAYIR” derdim. Örneğin hint yemekleri, bana çok ağır ve kokulu gelirdi. Şimdi ise değişik yemek lezzetleri tatmak benim için zevk haline geldi. Ve bu seçimime paralel olarak yeni şeyleri denemenin, yeni insanlarla tanışmanın tadını çıkartmaya başladım. Kontrolü bıraktıkça yeniyi hayatıma almak kolaylaştı.
Baharatlarla olan ilişkim ise bambaşka bir hikâye. Sadece kekik, nane, tuz, biber hayatımda iken şimdi tüm baharatlara hayatımda yer veriyorum. Çünkü hissetmeyi kendime izin verdim.. Keşfettiğim bu yeni hislerin tatları ise hiç fena değil, hatta çok neşeli ve süpriz dolu. Bahsedeceğim son örneğim ise lavanta ile olan ilişkim; Eskiden lavantadan nefret ederdim. Sanki lavantada eskimişliği hissederdim, toz kokusu gelirdi burnuma. Şimdi ise lavantanın bir numaralı hayranlarındanım. Evimin her tarafını lavanta yağı ve lavanta kremleri istila etmiş durumda. Bu da gerçekten de huzuru seçtiğimi gösteriyor.
Şimdi sizde benim gibi kendi yaşamınızı sondajlama oyununu oynamak ister misiniz? Bilmece çözmeyi seviyorsanız bu oyun tam size göre. Bu oyununun sonunda hem kendinizi hem de çevrenizde yarattığınız dünyayı daha iyi tanıma fırsatını elde edebilirsiniz, hadi tespitlerinizi yapmaya başlayın ve elinize bir kâğıt ve kalem alın; Seçimlerinizi sondajlayın,


Bağlantıyı tespit ettikten sonra ;

Bu soruları yanıtlarken olabilecekleri imgeleyin. Bu şekilde daha netleşirsiniz. .

Unutmayın, şu an yaptığınızdan başka bir şey yapmak her zaman insana iyi gelir. Kişinin bireysel farkındalığını arttırır. Hadi başlayın. İsterseniz sonuçları burada benimle paylaşın

Sevgiler

Arzu ve İstekleriniz Gerçeğinizi Oluşturur

www.yourwishisyourreality.com

Yazının devamı...

Mutlu olmak kimin sorumluluğu olmalı

Mutlu olmayı ve hissetmeyi hepimiz isteriz. Peki, bu arzumuzu gerçekleştirmekte neden bu kadar çok zorlanıyoruz?

Çünkü ilişkilerimizde mutlu olup olmadığımızı ihtiyaçların karşılanmasına bağlıyoruz. Durum böyle olunca da taraflardan biri kendi arzu ve isteklerini erteleyerek diğerinin ihtiyaçlarını karşılamaya yöneliyor ve kişisel özgürlüğünden feragat ediyor. Fedakârlığı yapan kişi bu fedakârlığının karşılığını alamadığında ise, buraya kadar geliş sürecinde atmış olduğu adımların kendi özgür iradesinin ürünü olduğunu unutup, karşısındakini suçlamaya başlıyor. Sonunda ilişkinin yürümeyeceğine karar veriliyor. Ve ilişki bitiyor. İlişki bitmesine bitiyor da geçmiş hikâye yeni ilişkide adeta bir hayalet gibi hortluyor. Önceki ilişkide her neyi istemişsek ve bu gerçekleşmemiş ise bir sonraki ilişkimizde bu isteğin karşılanmasını bekliyoruz. Hâlbuki hayatımızdaki yeni kişinin bu beklentiden haberi yoktur ve benzer durum bu yeni ilişkide de kendini gösterir.

Peki bu döngüden kendimizi nasıl kurtarabiliriz? Bu döngüden kurtulmanın tek yolu; sizi nelerin mutlu edeceğini tespit etmektir. Bu durumu şöyle de anlatabilirim. Bir mecmuada resmini gördüğünüz bir yemeği, dünyaca ünlü bir aşçıdan pişirmesini istersiniz. Aşçı engin tecrübesine dayanarak kendisine anlatılana en uygun yemeği yapıp önünüze getirir, yediğiniz yemek çok lezzetlidir ama aklınız hala o tadını bilmediğiniz yemektedir… Oysa ki mecmuada gördüğünüz yemeğin tadını bilmiş olsaydınız, aşçıya yemeğin tarifini daha iyi yapıyor olacaktınız. Sonuç olarak hem siz yediğiniz yemekten keyif almış olacaktınız, hem de aşçı yaptığı işten gurur duyacaktı. Anlayacağınız tam bir kazan kazan durumu olacaktı.

İşte aynı yemek örneğinde olduğu gibi kendi mutluluğunuzun tadını bilirseniz başkalarına da nasıl bir mutluluk istediğinizi de o kadar kolay anlatırsınız. Bunun içinde önce insanların sizi mutlu etmelerini beklemek yerine mutluluk yemeğinizin içinde nelerin olduğunu tespit etmekle başlayın. Sizi en çok neler mutlu eder? Şu meşhur mutluluk hissi nasıl bir histir? gibi soruların yanıtlarını bulun ki bu tarife en uygun olan mutluluğu pişirip afiyetle yiyin. Bu lezzetli yemek sonrasında ise mutluluk yüzdenizin en azından %70 belki de %80lere çıkacağından emin olabilirsiniz. Ve bundan sonra dostlarınız, eşiniz ve aileniz tarafından bu oran rahatlıkla %100 e çıkartılabilir. Mutluluk yüzdeniz %100 veya daha üstüne çıkınca da mutlu olmak için başkalarından destek almak yerine kendi mutluluğunuzu onlarla paylaşmaya başlarsınız ki bu durum en keyifli olan durumdur. Artık çabalamak zorunda olduğunuz hiç bir şey yoktur. Sadece paylaşmanın keyfini yaşarsınız.

Unutmayın, arzuladığınız sevginin ve mutlu olma halinin nasıl bir şey olduğunu bilmiyorsanız, nasıl bir mutluluk istediğinizi başkalarına anlatamazsınız. Siz ne istediğinizi tam bilmiyorken başkasının bunu bilmesini beklemek haksızlık olur. Karşınızdaki kişiler sadece ellerinden geleni yani kendisinin en doğru bildiği şeyi yaparlar.

Sevgi ve mutluluğunun sizin için anlamını keşfetmek, hayatımızdaki deneyimlerin “ Neden-Sonuç” ilişkisini kurmak, duyguları bütünleştirmekle olur. Bunu sağlayan tek şey anda kalmaktır. Anda kalmayı sağlayan en iyi jimnastik hareketi ise meditasyondur. Hadi bugün başlayın ve diğerleri ile yaptığınız gibi kendinizle birlikte olun…

Çünkü mutlu olmak sadece ve sadece sizin sorumluluğunuzdur…

Yazımı Sogyal Rinpoche’nin The Tibetan Book of Living&Dying kitabında bahsettiği “5 bölümlük Otobiyografi” isimli şiirle bitirmek istiyorum.

1-Sokakta aşağıya doğru yürüyorum
Yürüyüş yolumda bir derin bir delik görüyorum
Deliğin içine düştüm
Kayboldum.. umutsuz durumdayım
Burada olmak benim hatam değil
Sonsuza kadar buradayım, çıkışı bulmam çok zor
2-Aynı sokaktan tekrar aşağıya doğru yürüyorum.
Yürüyüş yolumda derin bir delik var.
Onu görmemiş gibi yaptım
Tekrar deliğin içine düştüm
Deliğin içinde olduğuma inanamıyorum
Burada olmak benim hatam değil
Buradan çıkmak bayağı zamanımı alacak.
3- Aynı sokaktan aşağıya doğru tekrar yürüyorum
Yürüyüş yolumda derin bir delik var.
Onun orada olduğunu gördüm
Yine de deliğin içine düştüm.. Bu bir alışkanlık oldu
Artık gözlerim açıldı
Nerede olduğumu biliyorum
Bu benim hatam
Hemen bu delikten çıkıyorum
4- Aynı sokaktan aşağıya doğru tekrar yürüdüm.
Yürüyüş yolumda bir derin bir delik vardı.
Etrafından yürüyüp geçtim
5-Artık başka bir sokaktan yürüyorum.

Sevgiler
Arzu ve İsteklerinizi Gerçeğinizi Oluştururlar
www.yourwishisyourreality.com

Yazının devamı...

Hoşca Kal 2011 Hoşça Gel 2012

Bugünlerde her sene yaptığım gibi 2012 yılının hedeflerini belirlemeye, 2011’in değerlendirmesini yapmaya başladım. Hedef belirleme işine ilk defa Sevgili Hocam Fatoş Ayvaz’ın koçluk eğitimi sırasında başladım. 2007 yılı hedef listem bayağı kalabalıktı. Listemde 95 adet hedef vardı. Allah ne verdiyse her şeyi eklemiştim. 2007 yılı sonunda bu hedeflerin ancak %70’ ini tamamlayabildim. 2008 yılı hedeflerimin sayısı 50, 2009 yılındakiler 25, 2010 yılındakiler 21, 2011 yılındakiler ise 18 adetti. Kesin olan bir şey vardı ki, belirlediğim hedeflerin %10’u yıl içinde kendiliğinden eleniyordu. İşin doğrusu elenenler laf olsun diye belirlenmiş olanlardı. Ne yapalım bu kadar hata kadı kısmında da olurdu.

Bu çalışmayı her yapışımda geçmiş yıl hedeflerime göz atıp o sene neleri öğrendiğim konusunda durum değerlendirmesi yaparım ve bakış açımın yıllar içindeki değişimine tanık olurum. Size de tavsiye ederim, mutlaka deneyin. Çok keyif alacaksınız. Şimdi gelelim asıl konuya yani 2011 yılında neler öğrendiğime;

1- Üç yıldır Sevgili Ebru Hocam Hikmet Barutçugil’in derslerine gidiyorum. Sevgili Hikmet hoca arada sırada bizlere bilgece laflar söyler ve ilginç hikâyeler anlatır. İşte o günlerin birinde; çok konuştuğumuzda ister istemez yalan söylemenin kaçınılmaz olacağından bahsetti. Çok doğruydu ve sanırım ben de arada sırada bu tür yalanlara başvuruyordum.

Söyle ki; kişi kitaptan okuduğu ya da fikirlerine güvendiği diğer kişinin anlattığı bilgileri kendi hayatında uygulamadan dostları ile paylaştığında yalan söylemiş olur. Çünkü bilgilerin doğruluğu ancak kişinin bu bilgileri kendi hayatında uyguladığında kanıtlanacaktır. Bu durumu elmayı hiç tanımayan bir insana, uzun uzun elmanın tarif edilmesine benzetebiliriz. Aslında elmayı anlatmak yerine kişi elmayı bir kez ısırmış olsa elmanın nasıl bir meyve olduğunu hemen anlayacaktır. İşte bu durumu fark ettiğimde, mümkünse kendi hayatımda uygulamadıklarımı insanlarla paylaşmamaya karar verdim. Denemeden hangi derde deva olacağını anlayamazdım. Uygulaması biraz zor olabilirdi ama önemli olan niyet etmekti. Belki 2012 yılı bu hali tamamen hayata geçirdiğim yıl olabilir.

2-Yaşamımda yarattığım o güzelim hikâyeleri fark ettim. Biraz üzücüydü, biraz da sinirlendim tabii ama çokça da güldüm. Olsun varsın, ya hiç fark etmeseydim!!!

3-Artık ağzımdan çıkanlara daha dikkat ediyorum. Çünkü başkalarının rolünü daha az yorucu olduğunu fark ettim.

4- İnsanların hayatlarına müdahale etmeden yardım etmenin yollarını keşfettim. Bu konunun detayını “” başlıklı yazımı okuyabilirsiniz.

5- Tek başına olmanın güçlü yanını keşfettim. “”’ derken neyi anladığımı öğrenmek isterseniz “?” başlıklı yazımı okuyabilirsiniz.

6-Arzu ve isteklerimin gerçekleşmesini sabırla beklerken, hiç ummadığım anda isteklerim gerçekleştiğinde hissettiğim şükran duygusunun mükemmelliğini keşfettim. Meğer şükran hissi sabrın arkasına saklanıyormuş.

7-İyi insan olmanın kolay olmadığını, daha milyonlarca fırın inşa edip milyonlarca ekmek pişirip pratik yapmam gerektiğini anladım.

8-Sadece iyi taraflarımı değil karanlık taraflarımı da görmeyi, fark etmeyi başardım. Karanlık taraflarımı keşfettikçe, aslında onların içinde de beni iyi tarafa sürükleyen güzel hareketler olduğunu gördüm.

Darısı artık 2012 yılının başına… 2012 yılında başıma gelenlere verdiğim tepkiyi arındırmaya ve daha çok mutlu ve özgür olmaya niyetliyim.

Sevgiler,

Arzu ve İstekleriniz Gerçeğinizi Oluşturur

www.yourwishsiyourreality.com

Yazının devamı...

© Copyright 2025

Türkiye'den ve Dünya’dan son dakika haberler, köşe yazıları, magazinden siyasete, spordan seyahate bütün konuların tek adresi milliyet.com.tr; Milliyet.com.tr haber içerikleri izin alınmadan, kaynak gösterilerek dahi iktibas edilemez, kanuna aykırı ve izinsiz olarak kopyalanamaz, başka yerde yayınlanamaz.