SAĞLIK
YEMEK
ASTROLOJİ
GÜZELLİK

Şu Çakra Denilen Şeyler!

Bugün “Şu Çakra Denilen Şey” lerden bahsetmek istiyorum. Çakralar, sinir ağlarının yoğun olduğu bölgelerdir. Seçtiğimiz deneyimlere uygun hormonların salgılanması için 7/24 hizmet verirler. Kızgınsak adrenalin, mutlu isek seratonin salgılanması gibi.Kısaca yapılması gereken her ne ise anında yapılıverir. Bazı hormonların aşırı çalışması, hastalıklar gibi arzu etmediğimiz deneyimleri de beraberinde getirir. Bu yüzden hangi çakram kapalı, hangisi açık şeklinde tasalanmak yerine çakralardaki enerji akışını dengeleyecek deneyimleri hayatımıza çekmek en doğru hareket olacaktır. Çünkü çakralardaki enerji akışı dengelendiğinde arzu ve isteklerin gerçekleşmesi için de uygun ortam hazırlanmış olur. Enerji akışı nerelerde dengesiz, nerelerde dengeli olduğunu öğrenmenin en iyi yolu, deneyimlere bakmaktır. Örneğin korkularınız olduğu sürece arzularınız gerçekleşmeyecektir, ilerleme konusunda tereddütleriniz olacaktır. Bu da kalp çakranızdaki enerji akışının dengede olmadığını işaret eder. Korku şiddetini arttırdığında sadece kalp çakrası değil diğer çakralar da etkilenir. Örneğin boğazınızın sıkışması yani iletişiminizin etkilenmesi gibi. Şimdi istersenız çakralar ile deneyimlerin birbiri ile ilişkisine bakalım. .

Birinci çakramız, kök çakra insanlardaki kabullenme yeteneğini denetler. Yaşamınızda sürekli gücenme hali içindeyseniz, insanlara karşı sert davranışlarda bulunuyorsanız, yaşamınızda eleştiri hakim ise kök çakranızda enerji akışı dengede değil demektir. Hayatınızdaki yargılama ve eleştiri temasını değiştirmediğiniz sürece kimse sizin kök çakranızı açamaz. “Sen benim insanlardan neler çektiğimi bilmiyorsun, ne haksızlıklara uğradım, ne çileler çektim, varsın kök çakram kapalı kalsın” diyorsanız o zaman kök çakranın sağlayacağı kendini yeterli hissetme, kabullenme, hoşgörülü olmanın yaşamınızda yaratacağı katma değere “Hoşça Kal” deyip eleştiri ve yargılamaya “ Devam” deyin ama başkalarını suçlamayın.

İkinci çakranın temsil ettiği konular arzu, ihtiras, kutupsallık, hareket, alma/verme dengesi, değişim ve yaratıcılıktır. Bu çakradaki enerji akışının dengesiz olması öfke hissinin ortaya çıkmasına sebep olur. Kişi vermekten korkar. Enerji akışı dengelendiğinde ise suçlama hali yok olur sevgi verme ve karşısındakine karşı anlayış gösterme hali kendini göstermeye başlar. İkinci çakranın size sunacağı fırsatlardan faydalanmak istiyorsanız öfke ve hırsı üreten deneyimler bırakılmalıdır. Unutmayın yaratıcılığınızın aktive olması, yaşamınızda karşılıklı güven ve saygının oluşması, sizi nelerin mutlu edeceği gibi sorulara yanıt bulmanız ikinci çakradaki enerji akışının dengelenmiş olmasına bağlıdır.

Üçüncü çakranın temsil ettiği konu kararlılıktır. Buradaki enerji akışında dengesizlik var ise deneyimlerinizde öfke, açgözlülük, hırs teması hâkim olacaktır. Bu temayı değiştirmeyi seçtiğinizde ise üçüncü çakradaki enerji akışı da dengelenecektir.

Dördüncü çakra; kalp çakrasıdır. Burası çok iyi bildiğiniz gibi şefkat, sevgi ile ilgilidir. Bu çakranın kapalı olması korku ve bağımlılıkların ortaya çıkmasını sebep olur. Bu korku, sevgi duyduğumuz şeyi kaybetmek, bir başkasını fazlaca korumak, başkasının ihtiyaçlarını kendinizinkinin üstüne çıkmasına izin vermek şeklinde kendini gösterir. Kalp çakranızdaki enerji dengelendiğinde şükran duyma, takdir etme gibi halleri de yanında bonus olarak getirecektir. İşte o zaman “Korkularınızdan kurtulduğunuz” haberini dostlarınız ile paylaşabilirsiniz. Çünkü artık her yerde sevgi olacaktır.

Beşinci çakra, kişideki dürüstlük yeteneği, iletişim ve ifade ile ilişkilidir. Buradaki enerji akışı dengesizleştiğinde, kişi ilişkiden kaçınır, kendini ortaya koymaktan kaçar. Beğenilmeme korkusu, rekabet ( senden daha iyiyim ya da benim kadar iyi değilsin) ve gururu barındırır. Bu da inkâr, yalanlama ve sertlik şeklinde kendini gösterir. Bu çakra, aynı zamanda kişinin harekete geçmesine engel olan başarısız olma korkusu ile de ilgilidir. Arzu ve istekleriniz gerçekleşip, ilişkilerin düzelmeye başlandığında beşinci çakranız açılıyor demektir.

Altıncı çakra, kendi kendinin farkında olma, sezgi gücü, mutluluk, neşe ve zihin gücü ile ilgilidir. Bu çakradaki enerji dengesizliği zihinsel karmaşa, bunalıma sebep olabilir. Kişinin yaratıcı fikirleri engellenir. Kişi yaratıcı fikirler ortaya atar ama bunları uygulamaya koyamaz. Bu duruma, genelde suçu dış dünyaya yükleme bahanesi eşlik eder.

Yedinci çakra, zihnimiz ve bedenimizle direkt bağlantılı olan çakralar, varlığımızın fiziksel, duygusal, mental ve spiritüel yönleriyle ilişkilidir. Bu çakradaki enerji akışında dengesizlik acı ve üzüntüye sebep olabilir. İyi haber! Yedinci çakradaki enerji akışı dengelendiğinde diğer altı çakra daki enerji akışı da dengelenecektir.

Hadi, çakraların size sağlayacağı avantajlardan faydalanmak için plan yapmanın tam zamanı.

Sevgiler

Gerçeğiniz arzu ve isteklerinizdir.

www.yourwishisyourreality.com

Sibel.kavunoglu@gmail.com

Yazının devamı...

Hediye Veriş Tarzınızı Gözden Geçirmeye Var Mısınız?

Geçenlerde dostlarımdan biri başından geçen bir olayı anlatıyordu. “Bir yerlere gittiğimde sevdiklerime hediyeler alırım. Ve alışkanlığım çok keyif alırım. Ancak geçenlerde hediye verdiğim dostlarımdan biri “Sürekli hediye alıp duruyorsun bu konuda bir çalışman iyi olacak" dedi ve sanırım biraz üzüldüm”. Evet, bu eleştiri karşısında kim olsa üzülürdü. Çok haklıydı, buradaki güzel olan şey dostumun kızmak yerine bu konuda neler yapabileceğine odaklanmış olmasıydı.

Dostum gibi uyarı almamış olsam da benzer durumu ben de deneyimlemiştim ve bazen bu durum yaşamımda tekrarlanabiliyordu. Bendeki ümitsizce hediye alma alıskanlığının altında yatan ortaya karışık misaliydi. Yani bir değil birkaç sebebe dayanıyordu. İlki tahmin edebileceğiniz gibi “Ben de buradayım, sizi düşünüyorum, hadi beni fark edin” di. İkincisi ise aşırı görev bilincinden kaynaklanıyordu. Bir kere hediye aldım mı bu ritüeli hep sürdürmem gerektiğine inanıyordum. Bu da tabii ki bütçeme dokunuyordu. Yine de her seferinde görev bilinci kazanıyordu. Görevimi yapmak adına her türlü fedakârlığa katlanmaya hazırdım. Son keşfim ise karizmayı çizen türdendi. Şöyle ki;

Seyahat etmeyi genelde çok severim ve her seyahat dönüşü sevdiklerime birkaç! hediye getiririm. Gel zaman git zaman aldığım hediyelerin kullanılmadığını fark ettim. Bu farkındalığın yarattığı seçim, biraz daha pahalı hediyeler almak seklinde gelişti. Ancak onlar kullanılmamıştı. Görev bilincimin oyununa geldiğimi düşünüyordum ki zihnime bir düşünce geliverdi. O da “Ben seyahate gidiyorum onlar gidemiyor. Gittiğim yerlerden bir şeyler almak onlara iyi gelebilir” düşüncesiydi. Onların üzülmesi de nereden çıktı diye düşünürken bu düşüncenin altındaki kibrin sinsice bana sırıttığını fark ettim. Bu farkındalık beni çok üzmüştü. Ama üzüntünün ecele faydası yoktu. Algılarımın üzerinde çalışmalıydım. Onların seyahat etmemesi ya da benim yaptığım şeyleri yapmıyor olmaları onların eksiklikleri değildi, sadece onlar şu an seyahat etmek yerine başka bir şey yapmayı seçmişlerdi. Seçimlerin daha iyisi, daha kötüsü diye bir şey yoktu. Sanırım kendimi biraz fazla önemsemiştim. Sonunda buz dağının görünmeyen kısmı ile yüzleşmiştim. Sonra tekrar buz dağının görünen kısmına odaklandım. Buz dağının görünen kısmı sevdiklerimi mutlu etmek ve onları sevindirmekle ilgiliydi. Kibrimi beslemeden sevdiklerimi nasıl mutlu edebileceğimi sorduğumda ise gelen yanıt şöyleydi. Ben mutlu olduğumda dostlarım da mutlu oluyordu. Onları gerçekten mutlu etmek için önceliğimin hediye almak yerine gerçekten ne istediğimi bilmem ve mutlu olmam olduğunu anladım. Hediye almaya halen devam ediyorum ama artık daha dengeliyim. Ve şimdi kibrimin oyununa gelmeden onları mutlu etmenin değişik yollarını araştırıyorum.

Son olarak; Dostlarınıza şimdiye kadar sahip olmadıkları bir hediye vermek isterseniz Dave Ellis’in “Listening Brillance” kitabından ödünç aldığım bir hediye önerisini uygulayabilirsiniz

Dostlarınızı;

- Dünyadaki yegâne önemli insanlarmış gibi dinleyin

- Tamamıyla onları görüyor ve hissediyor gibi dinleyin

- Hayatınızı kurtaracak bir şeye parmak basıyormuş gibi dinleyin

- Sevgilinizle ilk buluşmanızdasınız gibi dinleyin.

- Herhangi bir ajandanız olmadan dinleyin.

- Sevgi adına ve sevgiyle dinleyin

- Evrenden gelen mesajı dinliyor gibi dinleyin

Yukarıdakiler tuhaf mı geldi o zaman “Yukarıda yazıldığı gibi dinleniyor olsaydınız siz nasıl hissederdiniz?” sorusuna yanıt verin.

Sevgiler

Gerçeğiniz arzu ve isteklerinizdir.

www.yourwishisyourreality.com

Sibel.kavunoglu@gmail.com

Yazının devamı...

Pozitif Tarafa Yaklaşmak

Bugünde “Her şeyi Olduğu Gibi Kabul Etmeye Ne Kadar Yatkınsınız?” isimli yazımla ilgili gelen bir soruyu ve verdiğim yanıtı sizlerle paylaşmak istiyorum.

Zaman zaman olanı olduğu gibi kabul etmeye bir türlü ikna olmayız. Çünkü bir çıkış yolu olmadığını düşünürüz. Aslında tüm bunlar yaşadığımız boyutun dualitesi ile ilgilidir. Zihnimiz görevi gereği sürekli bize alternatifler sunar. Kararlar ise çoğu zaman kalbimiz tarafından alınır.Kalbimizi kullanmamayı seçtiğimizde negatif taraftayız demektir. Yani olanı olduğu gibi kabul etmek yerine gerçekle savaşmayı seçer sürekli olarak dualitenin negatif tarafını deneyimleriz.

Hepinizin bildiği gibi çekim yasasına göre dikkatimiz nerede ise orası çoğalacaktır. Buna göre dikkatimizin ana kaynağı negatiflik olunca hangi alternatifi seçersek seçelim sonuç negatif olacaktır. Algılarımız da çoğalttıklarımıza göre şekilleneceğinden yaşam da zorlaşacaktır. Buradan çıkış yolu ne olabilir?

Önce evrendeki her şeyin bir pozitif bir de negatif tarafı olduğunu hatırlamalıyız. Pozitif tarafı seçmeye niyetlenmeli yani kendimizi karşılaştığımız deneyimlerin pozitif tarafını bulmaya zorlamalıyız. Pozitif tarafı bula bula onu seçe seçe algılarımız da pozitifleşecektir. Olumsuz bir şey olduğunda artık gerçekle savaşmayıp olanı olduğu gibi kabul edip farklı bir seçeneğe kolaylıkla yönelebiliriz. Belki de artık feribotun müsait olduğu zamanlarda yola çıkıp kuyrukta beklemeden rahatça feribota binme anlarını yaşayacağız. Pozitifte kaldığımız sürece doğal olarak deneyimlerimiz de pozitif sonuçlanacaktır.

Unutmayın, pozitif frekansta kalma sorumluluğu sizde, hayatımızı kolaylaştıracak ortamların yaratılması ise evrenin (yarattığımız pozitif enerjinin) sorumluluğundadır.

Sevgiler

Gerçeğiniz arzu ve isteklerinizdir.

www.yourwishisyourreality.com

Sibel.kavunoglu@gmail.com

Yazının devamı...

Değişim, Değişim Her Yerde Değişim

Değişimin gerekliliğine inansakta değişmemek için elimizden gelen her şeyi yaparız. Değişime ne kadar hazırsanız kendinize izin vermeye ve sevmeye de hazırsınız demektir. Değişim önce zor gelir ancak bize birçok güzel hediye sunar. Değişim her zaman bizimle birliktedir bizi hiç terk etmez.

Bugünkü yazımda küçük Henry’nin değişim övküsünü paylaşmak istiyorum. Bakalım Henry’nin hikâyesinde kendinizden bir şeyler bulabilecek misiniz?

İngiltere’de küçük bir köyde Ryan Ailesi yaşarmış. Ryan ailesi çiftçilik yaparak geçinirmiş. Hikâyemizin kahramanı Henry ise, Ryan Ailesinin buzdolabında yaşayan bir buz parçasıymış. Henry, görevi dışındaki konularla ilgilenmezmiş. Zamanla işine o kadar çok odaklanmış ki etrafındaki dostlarının seslerini duyamaz hale gelmiş. Artık kendini çok yalnız hissediyormuş. Bu konuda bir şeyler yapması gerektiğini düşünmüş. Aile fertlerinden birinin onu buzdolabından çıkarması dışında başka bir alternatifi olmadığını anladığı bir anda buzdolabının kapısı açılıvermiş ve buzdolabının önünde Anne Ryan; Dolly belirivermiş. Henry, içinden“” diye düşünmüş.” Dolly’nin onu seçmesi için dua etmeye başlamış. Dolly, buzluktaki buzları alıp elindeki buz kabına yerleştirirken Henry’nin yakınındaki buzlar yer değiştirmiş ve Henry, bahçeye açılan kapının önüne doğru fırlamış. Öğlen yemeğinin hazırlanmasını bekleyen ailenin küçük oğlu Aidan, Henry’i mutfak kapısının önünde görünce mutfak kapısını hafifçe aralamış ve Henry’e sıkı bir tekme atarak onu bahçeye fırlatmış.

Henry, küçük Aidan sayesinde artık bahçedeymiş. Merakla bahçedeki renkli çiçekleri, kelebekleri ve küçük perileri izlemeye başlamış. Önce sırtında kırmızı siyah benekleri olan bir sürü böcek dikkatini çekmiş. Bu böcekler hem uçabiliyor hem de yürüyebiliyorlarmış. Sonra yanından ağır ağır ilerleyen bir tırtıl görmüş. Küçük tırtıl bedenini kıvırarak ilerliyor, güneş ışınları bedenine değdikçe bedenindeki renkler gittikçe daha da parlaklaşıyormuş. Henry, “” diye düşünmüş. Henry çevresindekileri izlerken birden hafiflediğini fark etmiş. “ diye düşünürken onu ısıtanın güneş olduğunu fark etmiş. İşte o zaman güneşin onu eritip ve yok edeceğini anlamış. Farklı bir şeyler yapmayı isterken böyle bir durumun başına geleceğini düşünemediği için kendine çok kızmış. Tam o sırada Henry’nin yanında altın renkli saçları olan bir peri belirmiş.

-“” demiş Peri.

- “ “diye sormuş Henry. Peri, Henry’nin istediğini yerine getirerek onu güneşin en az olduğu yer olan elma ağacının gölgesine götürmüş.

-“ demiş Henry
- “ “ diye sormuş Peri

- ” demiş Henry
-“ “
-“demiş Henry
- “” diye sormuş Peri
- “” demiş Henry
-“ demiş Peri
- “” demiş Henry

demiş Peri
-“ diye sormuş Peri
-“ parçalanıyorum” diye ağlamaya başlamış Henry
-“ diye sormuş Peri
Henry; Derin bir nefes almış ve içine dönmüş. İşte o an kendinden ayrılan parçaları hissetmeye başlamış. Toprağa yayılan kısımları aracılığıyla toprağın sıcaklığında yıllarca özlediği şefkati hissetmiş. Buharlaşıp havaya karışan kısımlarının gökyüzündeki bulutlara ve uçan kuşlara doğru yol aldığını görmüş ve dünyaya yukarıdan bakmak ne kadar güzel, özgür olmak böyle bir his olmalı diye düşünmüş. Çiçeğin içine yayılan kısımlarının ise çiçeğin köküne doğru ilerleyerek evrenin besin zincirine dâhil oluşunu izlemiş. Kendini tüm doğa ile bütünleşmiş gibi hissetmiş. Yavaş yavaş bu yeni oluşumun düşündüğü gibi korkunç olmadığına inanmaya başlamış. Aslında kendine tek bir dünya yerine birçok dünya yarattığını fark etmiş. Ve Peri dostuna bu farkındalık için çok teşekkür etmiş. Elma ağacının altında yeniden doğuşunun keyfini çıkarmaya devam etmiş.

İşte küçük Henry’nin hikâyesi böyle. Zaman zaman sizde Henry gibi güvenli alanınızı bırakmamak adına sizi bekleyen güzelliklere kendinizi kapattığınız oluyor mu? Yaşamınızda keyif alamadığınız, kendinizi mutlu hissedemediğiniz, heyecanınızı kaybettiğiniz alanlar var ise bu alanlarda kendinizi evrenin limitsiz potansiyeline açmak için kendinize izin vermeye ne dersiniz? Sizi heyecanlandıracak, keyif verecek şeyler yapmaya ne dersiniz? Ancak unutmayın yapmayı planladığınız her ne ise şu ana kadar yapmadığınız olsun. Unutmayın hiç bir şey göründüğü gibi değil ve bize olanlar hiç bir zaman tesadüf olmadı.

Sevgiler

Gerçeğiniz arzu ve isteklerinizdir.

www.yourwishisyourreality.com

Sibel.kavunoglu@gmail.com

Yazının devamı...

Risk Almadan Akışa Bırakmayı Deneyimlemek!

23 Şubat. 2012..tarihinde yayınlanan "Çevremizdeki İnsanlara Ne kadar Alan Tanıyoruz?" isimli yazımı okuyan bir okuyucum hikâyede yazılanlar ile ilgili bir soru yöneltmiş. Bu soruyu ve verdiğim yanıtı sizlerle paylaşmak istiyorum

Hepimizin bildiği gibi deneyimlerimizin kalitesi mutluluk derecemiz ile direk bağlantılıdır. Burada önemli olan kendimize hangi deneyimi layık gördüğümüzdür. Hikâyedeki Orhan kahramanı, başımıza gelenler ile ilgili her zaman seçim şansımız olduğunu hatırlatarak geçmiş tecrübeleri, şimdiye yansıtmadan mutlu bir yaşam sürdürmenin mümkün olabileceğine dikkat çekmekte ve diğerleri ile aramızdaki alanı daraltmamamızı önermektedir. Biliyorum, Orhan'ın geldiği aşamaya gelmek zaman alabilir. Ancak bu hali kendimize niyet olarak belirler ve odaklanırsak Orhan'ın geldiği aşamaya rahatlıkla gelebiliriz. Peki, Orhan'ın yapabildiği gibi çevremizdekilerle aramızdaki alanı nasıl daraltabiliriz?

İşte bir kaç kuçuk alan daraltma önerisi ve sizin bunun gibi daha pek çok alan keşfedeceğinize eminim.

Örneğin yolda yürürken tanımadığınız kişilere gülümsemekle işe başlayabilirsiniz. Biliyorum, küçükken size bunu kesinlikle yapmamanızı söylediler. Olsun siz bir deneyiverin. Hem artık büyüdünüz ve daha güçlüsünüz. Diyelim ki onlara gülümsediğinizde onlarda size gülümsediler. Bu durumda onlardan gelen sevgiyi kalbinizde hissedin ve kalbinizin biraz daha açıldığını imgeleyin. Size gülümsemediler mi? Olsun, gülümsememelerinin sizinle ilgisi olmadığını bilin. Çünkü onlar kalplerinin etrafındaki duvarları kaldırmaya henüz hazır değiller.

Size yapılan iltifatları itiraz etmeden kabul edin. Örneğin; bir dostunuz "ooo ne kadar güzel bir elbisen var "dediğinde, "ya aslında bu aralar kilo aldım pek istediğim gibi durmuyor “ ya da “bu elbiseyi alalı 3-4 sene oldu aslında bayağı eski “ gibi yorumlar yapmak yerine " evet ben de bu elbisemi seviyorum bana çok yakışıyor, teşekkür ederim" deyin ve size verilen sevgiyi kabul edin ki dostunuz yaptıgı doğru değerlendirmeden dolayı kendisiyle gurur duysun.

Son önerime gelince; İnsanların size yardım etmelerine izin verin. Örneğin; birisi paltonuzu tutmak istedi, "yok ben yaparım "demek yerine "teşekkür ederim" deyip gülümseyerek size sunulan bu hizmeti yani bu sevgi tarzını kabul edin..

Yukarıda yazdıklarım bazılarınıza çok basit ya da saçma gelse bence bu saçma ve basit önerileri uygulamaya hemen başlayın. Zira böylece kalbinizin etrafındaki duvarları teker teker kaldırmış ve küçük şeylerle izin vermeyi deneyimleyerek risk almadan akışa güvenmenin tadını çıkarmış olacaksınız. Evren size hizmet etmek için uzun zamandır bekliyor. Sanırım onun eşi benzeri olmayan yaratıcılığını deneyimlemeyi kaçırmayı hiç ama hiç istemezsiniz. Hadi ne dururyorsunuz?

Sevgiler

Gerçeğiniz arzu ve isteklerinizdir.

www.yourwishisyourreality.com

Yazının devamı...

Ağzımdan çıkan kelimeler ve uçuşan fikirlerim

Kullandığınız kelimeler yaşamınızı etkiler. Yeterli miktarda söylendiğinde ise gerçek olur. Yaşamınızda farkında olarak kuvvetlendirdiğiniz, en çok yöneldiğiniz olaylar ve deneyimler hayatınızı şekillendirmektedir. Ağzınızdan çıkan her cümle, düşündüğünüz her şey hayatınızın gündemini oluşturur. Örneğin şeklinde bir cümle sarf ettiğinizde “demek istiyorsunuzdur. Veya dediğinizde ise “ Versem bile kilo almaya devam edeceğim” demek istiyorsunuzdur.

Bu yüzden de arzu ve isteklerinizi gerçekleşmediğinde “şu olmasaydı olmazdı”, “ aslında bu onun suçu” gibi suçlamalarda bulunmanın faydası yoktur. Burada önemli olan yaratımın sorumluluğunu almaktır. Yani “maddi olarak karşılayamam” cümlesini kullandığınızda yaşamınıza bolluğun girmeyeceğini baştan kabul edin.

Düşüncelerinize ve ağzınızdan çıkanlara hâkim olamıyorsanız niyetinizi pozitife çevirmek alternatif bir uygulama olabilir. Dışarıda her ne oluyor ise içinizde ve niyetinizde olan odur. “Ne yani şimdi, üzüntü çekiyorsam bu durumu ben mi istedim” şeklinde düşünüyor olabilirsiniz. Ben de size son 3 gündür sizi eğlendirecek, mutlu edecek neler yaptınız? Genelde keyifli düşünceler içinde miydiniz? Yoksa düşüncelerinizde yargılamalar, olumsuzluklar ve negatiflikler mi hâkimdi? şeklinde sorular sorup yanıtlarını almak isterim. Neden-sonuç yasasına göre hangi düşünce ve duyguda iseniz ne kadar iyi olmayı mutlu olmayı isteseniz de o düşünce ve inançların hâkim olduğu temayı yaşarsınız. Bu yazılanlar anlamlı gelmiyor ve mevcut düşünce ve algılarınızı aynı düzeyde tutmaya devam ediyorsanız demektir ki bu tamamen sizin bileceğiniz bir şeydir. Deneyimleriniz her ne kadar arzulamadığınız şeyler olsa da ne yapacağınızı, sorunları nasıl çözümleyeceğinizi, nerelere başvuracağınızı çok iyi bildiğiniz için mevcut durumu korumak daha güvenli gelmektedir. Ancak sonraları küçük bir teknik sorun oluşur. Şu an yaşadıklarınızın ötesinde başka bir alternatifin olmadığını düşünmeye başlarsınız. İşte buna tehlikeli sularda yüzmek denir.

Özel seans ve kişisel gelişim seminerlerime katılanlara öğrendikleri yöntemi hayatlarına almalarının öneminden bahsediyorum. Örneğin onlara günde sadece 10 dakikalarını ayıracak nefes çalışmalarını yapmalarını tavsiye ediyorum. Bazıları yapar ve sonuçlarından faydalanır. Bazıları ise sadece bilir ama uygulamaz, olanı yaşamaya devam eder, farklı bir ritüel arayışına girer ya da benim ona söylediğim gibi toplantılarda arkadaşlarına “Günde 10 dakika nefes almak sana iyi gelecek, dene gör” der. Sadece bizi iyi hissettiren, kulağımıza hoş gelen bilgilerin birden bire hayatımızda değişim yaratmasını bekleyemeyiz. Güzel fikirler güzeldir ancak aklınızda oluşan bir fikir, fikir olarak kaldıkça gücünü yitirecektir. Birkaç gün sonra eski isteğinizi kaybedebilir hatta birkaç hafta sonra muhtemelen unutmuş olursunuz. Bu yüzden işleri nasıl yapacağınızı düşünmeyin, onları yapmaya başlayın. Ama ne olur ise olsun neşe ve coşku da kalın. Kişi acı ve üzüntüde iken kendisi için iyi olanı bulmaya çalışsa dahi başarılı olamaz Acı ve üzüntüde iseniz taraf tutarsınız. Objektif olamazsınız. Objektif olabildiğiniz anlar neşe ve coşkuda olduğunuz anlardır. Neşe ve coşkudaysanız ağzınızdan olumsuz bir cümle çıkmaz. Ben hep neşe ve coşkudayken karar vermeyi seçerim. Siz de deneyin.

Unutmayın “ Ruhları harekete geçiren asıl duygu; “neşe”dir”

Sevgiler

Arzu ve İstekleriniz Gerçeğinizi Oluşturur

www.yourwishisyourreality.com

Yazının devamı...

İşaretlerle Aramız Nasıl?

“.”

Spritüel çalışmalara ilk başladığım günlerde, bu söz her söylendiğinde gülüp geçerdim. Şu Melekler de neyin nesiydi? Melekler vardı da ben mi göremiyordum, zaten tüm işler benim tarafımdan yapılmıyor mu? diye düşünürdüm.

O zamanlar başıma gelen her şeyin tesadüf olduğuna inanmıştım. Spritüel çalışmalarda derinleştikçe bir şeylerin beni izlediğini, yol gösterdiğini fark eder oldum. Örneğin arabayla tam bir yere çarpmak üzereyken aniden tehlikenin geldiği yöne bakma hissi geliyor ve kaza yapmaktan kurtuluyordum. İşaretler sadece koruma amaçlı olmuyor, bazen de bazı gerçekleri de hatırlatabiliyordu. İki sene önce Nepal’de bolluk ve şefkat tanrısı Ganesh’in tapınaklarından birini ziyarete gitmiştim. Tüm tapınaklarda olduğu gibi burada da bir sürü dilenci vardı. Tapınakta kendim için bolluk ve bereket diledikten sonra tapınağın çıkışında yerde demir bir para gördüm. Oradaki dilencilerden hiç birisi bu parayı fark etmemişti. Melekler sanki “bolluk ve bereket zaten orada onu fark etmeni bekliyor “ mesajını veriyordu. Üstelik böyle düşünmek çok hoşuma gitmişti.

Sonra onların bazı negatif yan etkileri olabileceğini fark ettim. İşaretlerin negatif etkisi onlara gerektiğinden fazla anlam yüklediğimizde ortaya çıkıyordu. İşte o zaman sürekli olarak çevremizdeki insanlara işaretlerimizin hikâyesinden bahsetmeye başlıyorduk. Ve bir müddet sonra işaretleri paylaşma hali, kendimizi ifade etme şeklimiz halini alıyordu. Zamanla bu ifade şekline öyle bağlanıyorduk ki hayatımızda gelişme kaydedemiyorduk. Aslında bu hale gelmemizde işaretlerin suçu yoktu. Sonrasında işaretlerin yan etkisinden kurtulmak için yapılacak en doğru şeyin işaretlerin yarattığı yansıma ile ilerlemek olduğunu fark ettim. Çözüm işaretlerle takım çalışması içinde olmaktaydı.

Bunu iş ortamından bir örnekle açıklamak istiyorum. Diyelim ki iş yerinizde önemli bir proje üzerinde çalışıyorsunuz. Patronunuz, haftalık gözden geçirme toplantılarından birinde, gelişmelerden çok memnun kaldığını söyleyerek sizi tebrik etti. Toplantı bittikten sonra ne yaptınız? Patronunuzdan gelen olumlu işarete rağmen ofisinize dönüp, projenin diğer adımlarını gerçekleştirmek üzere çalışmaya devam ettiniz değil mi? Çünkü projenin sonuçlanması için hala size ihtiyaç olduğunu çok iyi bilirsiniz. Hiçbir zaman sürekli patronunuzun sizi methettiğini düşünerek zaman kaybetmezsiniz. İşte işaretlerle takım çalışması içinde olmak proje örneğinde olduğu gibidir. İşaretler, arzularımıza ulaşma yolundaki itici güçlerdir. Her zaman asıl oyuncu siz olmalısınız. İşaretler ise size rolünüzü hatırlatan yardımcılar şeklinde olmalıdır. Sizi ilerlemekten alıkoyan işaretleri bir an evvel hayatınızdan çıkartmak kendinize yapacağınız en iyi iyilik olacaktır.

Sevgiler

Gerçeğiniz arzu ve isteklerinizdir.

www.yourwishisyourreality.com

Sibel.kavunoglu@gmail.com

Yazının devamı...

© Copyright 2025

Türkiye'den ve Dünya’dan son dakika haberler, köşe yazıları, magazinden siyasete, spordan seyahate bütün konuların tek adresi milliyet.com.tr; Milliyet.com.tr haber içerikleri izin alınmadan, kaynak gösterilerek dahi iktibas edilemez, kanuna aykırı ve izinsiz olarak kopyalanamaz, başka yerde yayınlanamaz.