SAĞLIK
YEMEK
ASTROLOJİ
GÜZELLİK

Haydi Anneler Okula...

Evetttt sevgili anneler artık okullu olduk, sınıfları doldurduk…

Mutlaka sizlerde rastlamışsınızdır; “okulumuz açıldı”, “Çok ödevimiz var”, “bizim TEOG sınavımız var”, “bu yıl çok çalışmamız lazım” türünden cümleleri kuran annelere.

Sanırsınız ki anneler okula gidiyor, ödev onların, sınava onlar girecek. Bu tam olarak nasıl bir durum, bana oldukça sakıncalı geliyor. Belki iyi niyetli ama çocukla sorumluluğu paylaşıyormuş gibi yapan anne tutumuna biraz daha derinden bakmak istiyorum.

Olması gereken şu; anne çocuğunun okula gitmek, ödevlerini yapmak ve okulla ilgili tüm sorumlulukların kendisine ait olduğunu anlatmalı ancak, onun anne olarak kolaylaştırıcı bir rolü olduğunu ve istediğinde yanında olacağını da hissettirmeli ve söylemedir.

Bizim genel olarak gördüğümüz ise “üstlenmedir”

Anne üstelenir, okulun, derslerin, ödevlerin, sınavların sorumluluğunu üstlenir. Çocuk ise sadece kendi rolünü oynar, çantasını alır sınıfına gider, ama çantayı anne hazırlamıştır. Ödevini alıp öğretmenine imzalatır, notunu alır ama ödevi anne yapmıştır. Sınavlar için test falan çözülür ama tüm organizasyon anneye aittir.

Peki nasıl olmalı?

Olması gereken başlarken de söylediğim gibi anne kolaylaştırıcı, destekleyici rolü üstlenmeli, kalan kısmı senin sorumluluğun diyerek kenarda kalmalıdır. Hatta bunu 1. Sınıftan itibaren yapmalılar ki;kendi öğrenciliklerinin üzerine bir öğrencilik süreci daha gelmesin.

Duyar gibiyim; “ama o daha küçük 1. Sınıf öğrencisi benim yardım etmem lazım” öncelikle bu cümle tamamen sizinle ilgili… Çocuğunuzu yetersiz ya da bunu yapamayacak durumda görmek sizinle ve sizin onu belki de eksik yetiştirmenizle ilgili bir durum. Böyle yaparak yani …”o daha küçük” diyerek onu daha acizleştiriyorsunuz, kendinize bağımlı hale getiriyorsunuz, Bir de aslında bundan tatmin oluyorsunuz ve ilerleyen yıllarda çocuğum ödevlerini kendisi yapmıyor diye şikayet ediyorsunuz.

Lütfen unutmayın okullar çocukların zihinsel, bedensel ve duygusal gelişimlerine uygun biçimde müfredatlarını uygulamaktadır. Verilen ödevler ,yapılan uygulamalar onların gelişimleri ile uymludur.

Ancak okul çağına kadar elinden tablet düşürmemiş, eline bir boya kalemi bile almamış çocuk için elbette zor olabilir. Teknoloji yi abarttığımızdan, aslında her şeyi abarttığımızdan pek çok sorun yaratan annelerin dikkatini çekmek ve belki da bana sinir olacaklar ama bir durup düşünmelerini sağlamak istiyorum.

Okulumuz açıldı, sınavımız var, çok ödevimiz var oyalanmadan eve gidelim diyen anneler;

Sizin yaşam amacınız ne? Çocuğunuz olamaz, orada bir yanlışınız var. Çocuğunuz elbette hayatta en değer verdiğiniz şey olabilir ancak eğer kendi yaşamınızı onun üzerinden tatmin etmeye niyetleniyorsanız önce kendinize, sonrada çocuğunuza çok büyük kötülük ediyorsunuz.

Okul çocuğunuzun okulu, ders de onun, ödev de , sınavda…

Siz onun okuluna, ödevine, sınavına sahip çıkıyorsanız bilin ki kendi yaşam amacınızı henüz keşfetmemişsiniz, hayatınızdaki boşluğu çocuğunuz üzerinden dolduruyorsunuz.

İstiyorsunuz ki o size bağımlı olsun ve siz onun her şeyini yapın. Böyle olsun ki siz de kendinizi değerli hissedin.

Denklem bu…

Siz çocuğunuzun becerilerini geliştirir ve onun yaşına uygun gelişim düzeyine getirme görevini yerine getirirseniz bilin ki, onlar ödevlerini anlar, yapar belki eksik olur, belki bazen unutur ama bunlar onu geliştirir.

Whatsap grupları kuran ve çocuklar ve öğretmenleri kuşatan bu anneler (babalar pek oralı değiller genellikle) “iyi anne” olmayı böyle tanımlıyorlar. Çocuğu ve öğretmeni adım adım takip etmek, belki taciz etmek, çocuğunun en iyi, en başarılı, en yüksek notlu olsun diye hırslanan ve alınan notu kendi almış gibi sevinen anneler, okullarınız açıldı haydi okula…

https://www.instagram.com/neslihanerdogdu/

https://www.facebook.com/erdogduneslihan/?ref=bookmarks

Yazının devamı...

Okul Alışverişine Farklı Bir Bakış

Artık şehre dönüldü ve okulların açılmasına çok az zaman kaldı.

Tatil, bayram derken sıra okul alışverişine geldi. Kırtasiyeler ve tüm mağazalar da hazır. Yeni koleksiyonlar gelmiş, moda temalar raflarda yerin almış bulunuyor. Ve iştahlı alıcılarını bekliyorlar, sayılı günler kaldı.

Kırtasiyelerden çıkan anne babaların halleri gözümde canlanıyor, ihtiyacın %50’indan fazlası alınmış, bütçe aşılmış, hedef şaşmış ama çocuğu mutlu etmenin hazzı ile yetinmeye çalışan ruh halleri içinde evlere dönülüyor.

Hiç düşündünüz mü yaptığımız alışverişin ne kadar gerçek ihtiyaç?

Bunu düşünerek alışverişe çıkmaya ne dersiniz? Hatta bunu siz değil çocuğunuza bırakmalı gerçek ihtiyacını o belirlemeli. Elbette okuldan verilen listeler vb var,ancak bir çoğu evde var.

Çarşıya çıkmadan bir iki gün önce ona …” Bu ifade ile çocuğunuza öyle çok şey öğreteceksiniz ki… Elbette anne baba olarak çocuğunuzun okul ihtiyaçlarını bir şekilde karşılarsınız ancak onun da öğrenmesi gereken pek çok kavram yok mu?

Planlama, bütçe, karar verme, önceliklendirme, gözlemleme, seçim yapma gibi yaşam becerileri için bir fırsat sunuyorsunuz.

Bu konuşmayı yaptığınızda çocuğunuza bir sorumluluk ve bilinç verdiğinizi unutmayın.

Çocuğunuz kendisinin karar mercii olduğu güvenini aldı sizden, yani ona güvendiğinizi, onun kararlarına saygı duyduğunuzu hissetti.

Yaşına göre size vereceği tepki değişik olacaktır elbette ancak, “aman ne gerek var ki, gider alırız “ diyebilir. “ Ben her şeyimi yeni almak istiyorum diyebilir”, “sen bak ben anlamam” diyebilir.

Elbette sizin gelecek cevaba göre de hazırlıklı olmanız önemlidir.

Okul alışverişi bir yarışa, şuursuz bir gösteriye dönmemeli buna izin vermemelisiniz.

“Onu da alalım, tamam”, “ bunu da alalım tamam”…Bunun bir sonunun olmadığını ve sınırsızca alış verişin çocuğunuz için büyük tehlike olduğunu görmelisiniz. Aslında sizin için de… İhtiyacı dışında her istediğinin alınmasına alışmış çocuklar artık yetişkin oldular ve onları hiçbir şey mutlu etmiyor.

Belki sizin kendi ihtiyacınız o alış verişi yapmak, ”çocuğumun her istediğini alabiliyorum” tatminini yaşamak istiyor olabilirsiniz ama, bu ona zarar.

Bu konuda bir strateji belirlemek hem sizin hem de çocuğunuz için çok kıymetli,haydi..

Bu okul döneminde bu fırsatı kaçırmayın.

Neler yaşandığını da lütfen paylaşın, çok sevinirim…

https://www.instagram.com/neslihanerdogdu/

https://www.instagram.com/farkyaratanannebaba/

https://www.facebook.com/erdogduneslihan/?ref=bookmarks

https://www.facebook.com/farkyaratanannebaba/

Yazının devamı...

Etiketli Çocuklar

Okumakta olduğum kitapta bir örneğe rastladım; 2016 da Şile'de yapılan” çocuk beyin kampında çocuklar hangi konuda yetenekli, olumlu ve üstün yönlerinin olduğu “gözlemlenmiş. Bu sayede normal şartlarda fark edilmeyecek pek çok şey fark edilmiş ve aslı önemlisi çocuklar bir süre sonra marifetlerini göstermek konusunda epey cesaretlenmişler. Kamp sırasında beste yapanlar, doğa gözlemcisi olmaya karar verenler çıkmış aralarından.hepsinin eşsiz ve benzersiz oldukları alanlar var ve “herkesten beklenen şeyleri,çocuklarımızda aramaktan vazgeçelim” diyor Sinan Canan.(Beyinin Sırları – Prof Dr.Sinan Canan-Pelin Çift)

Bir süredir dikkatimi çeken bir nota var. Tabi bu konu daha öncede yazılıp çizildi ve özellikle psikologlarında yapılmamasını istedikleri şeylerden biri.“Etiketlemek”

Küçücük bebek, neyi neden yaptığını bilmeden bir tepki veriyor ” aaa ne yaramaz oldun sen”, bir ana okulu ya da 1. Sınıf çocuğu arkadaşına şeker götürüyor veriyor, bu da pek çapkın olacak bak kıza göz koymuş”, “ çok sorumsuzsun”,”tembelin tekisin”, “aman ne ağır kanlısın”, “bu çocuk çok zeki ”, “bu kız pek bir aklı havada”… Görüldüğü gibi her yaşa ve duruma uygun etiketler mevcut, itinayla takılır.

Biz bir konuda birini etiketlerken aslında belki karşımızdakinde gördüğümüz şeyin kendimizdeki karşılığını çıkartıyoruz içimizden. Küçücük bebek yaptığı şeyle o an dünyaya ile iletişim kuruyor ve kendini ifade ediyor,”yaramaz” etiketi bizim dünyamıza ait. Sonra ise bunları duya duya bu kavramların içini doldurmaya başlıyor insanoğlu.

Neye odaklanırsak o çoğalır ya, biz de çocuğumuza en çok neleri söylersek onlara doğru kayması ve onları arttırması söz konusu. Benden söylemesi gerisi size kalmış..

İster çok yaramazsın diyerek, kızın ve öfkenizi boşaltın ve o yaramazlığı duysun ve onu büyütsün. İsterseniz “uyumlu bir çocuk olduğunda harika hissediyorum” diyerek onu uyumlu olmaya davet edin, çocuğunuz da uyumlu olmaya doğru daha çok eylemde bulunsun.

İsterseniz “bıktım senin şu dağınıklığından” diyerek içinizi rahatlatın. İsterseniz “ eşyalarını topladığında beni çok mutlu ediyorsun “diyerek ona odak noktası verin.

Eğer etiket kullanacaksanız işe yarasın.

Hepimiz bize söylenenin içini dolduruyoruz. Sadece çocuklar için geçerli değil. Eğer müdürünüz, “senin yazdığın raporlardan çok yararlanıyorum, teşekkür ederim” derse, rapor yazarken daha özenli olursunuz.

Bu yüzden biz ebeyenler olarak çocuklarımızdaki olumsuzluğa değil olumlu taraflara odaklandığımızda inanın onlar çoğalacak, diğerleri zaman içinde azalacak. Ancak biraz emek.

Kitaptaki örnekte olduğu gibi çocuğumuzun iyi, güzel,başarılı,olumlu taraflarını gördüğümüzü hissettirmek önemli. Bunu yaparken de abaratmadan dengeyi kaçırmadan. Aman şahanesin, muhteşem yapmışsın, sen harikasın şeklinde değil.

Dengelerimizi kouyabildiğimizde çok büyük farklar yaratacağınızdan emin olabilirsiniz.

Sevgilerimle

https://www.facebook.com/farkyaratanannebaba/

https://www.instagram.com/farkyaratanannebaba/

Yazının devamı...

Fark Yaratan Anne Baba

Bir gün, genişçe bir AVM ‘de önümde, 8-9 yaşlarında bir erkek çocuğu ayağında top sektirerek ilerliyor. Top başkalarının ayaklarına doğru gidiyor, dükkânlara doğru gidiyor, çocuk koşup alıyor. Bir ara anne çocuğa seslendi ve dedi.

O an başımdan kaynar sular döküldü. Epeydir dert edindiğim ebeveynlik konusuna daha fazla yönelmek, şikâyet etmek yerine elimden geleni yapmaya ve Sayın Doğan Cüceloğlu’nun tabiri ile “etki alanım içindeki yapabileceklerim ”e odaklanmaya karar verdim. Epeydir niyetlendiğim yazma motivasyonum güçlendi.

Fark Yaratan Anne Baba kitabında yazar olarak benim misyonum; sorgulatmak, mevcut durumla yüzleştirmek, çözüm konusunda seçenek yaratmak ve yüreklendirmek, ebeveynleri doğru kaynaklara ulaştırmak ve kitabı ellerine aldıklarından başka biri olarak kalkmalarını sağlamak.

Diyerek yazmaya başladığım kitabım artık okuyucularla buluştu.

Fark yaratmak hoşumuza giden bir kavram ancak nasıl olacağı tamamen bize bağlı yani anne babalara. Olumlu yönde de fark yaratabiliriz olumsuz yönde de. Ben olumu yönde yaratılmak isteneceğine, en azından bilinçli çabanın bu yönde gösterileceğine inanıyorum.

Aslında yeni nesil anne babalar oldukça bilinçli ve meraklı. Teknolojiye de çok hakimler, bu nedenle de bilgiye ulaşmaları çok kolay. Ek besinlere hangi ayda başlanır, uyku düzenine nasıl en kolay geçilir, diş çıkarma süreçleri nasıl kolaylaştırılır, hangi ayda hangi davranışlar beklenir vb bilgilere ulaşmak birkaç saniye. Ve gerçekten de çocukları için oldukça kafa yorup, en doğrusu için çabalıyorlar bu oldukça sevindirici.

İşte ben tam da burada kolay olmayan bir şey yapmaya niyet ettim. O da sormak ve sorgulamakla ilgili.

Bu hızlı yaşam içinde biraz gözden kaçtığına inandığım hatta deneyimlediğim bir nokta var, işte bu noktadan çocuğa bütünden bakmak ve daha gelecek odaklı çalışmakla ilgili “Fark Yaratan Anne Baba

Şöyle düşünüyorum aslında çocuklarımız bizim topluma “katkımız”. Biz dünyaya getirip, büyütüyor, yetiştiriyor ve topluma kazandırıyoruz.

Bu çok önemli bir sorumluluk ve bu sorumluluğun ne kadar farkındayız diye meraklanıyorum. Yukarıda anlattığım ve bana bu kitabı yazamaya başlatan tutum bu konuda çok yol almamız gerektiğini düşündürüyor açıkçası. Elbette tek örneğim yok, sizlerin de şahit olduğunuz pek çok örnek vardır. Bir çocuk dünyaya geldiğinde çok dinamik süreç başlıyor. Önce süslü püslü, cicili bicili tarafları, sonra bedensel öncelikler geliyor ancak devamı var, sonra sosyal sonuçlar başlıyor ve sonunda bir birey olarak topluma giren çocuğun nasıl birey olarak toplumda yer aldığı bizimle ilgili, yani nasıl bir ebeveyn olduğumuzla.

Sabahları köpek kızım Hera ile dolaştığımız parkta bankların altında öbek öbek çekirdek çöpleri ile içilmiş meşrubat kutularını toplarken bu çocuklar, gençler ya da kişilerin nasıl bir aile ortamında yetişmiş olabileceklerini düşünüyorum. İşte size bir ailenin topluma katkısı.

Ebeveynliğin sadece yedirmek içirmek, giydirmekten ibaret olmadığını anlatmaya ve çok daha bütünsel ele alınması gerektiğini anlatıyorum “Fark Yaratan Anne Baba” kitabımda.

Paylaşmak ve katkı sağlamak dileklerimle.

https://www.instagram.com/farkyaratanannebaba/

https://www.facebook.com/farkyaratanannebaba/?ref=bookmarks

https://www.instagram.com/neslihanerdogdu/

Yazının devamı...

Tercih yaparken nelere dikkat etmeli?

Tercih yaparken en önemli şey neri?

Teog sonuçları açıklandı, tercihler yapıldı ,şimdide LYS üniversite tercihleri yapılacak. Bu her yıl tekrarlanan ve de pek çok hata yapılan bir süreç. Neden hata dediğimi açıklamaya geçmeden önce okula nasıl bir anlam yüklendiğine de dikkat çekmek isterim. Anne babalar okulu tek başına bir unsur gördükleri için hata da burada oluşuyor aslında. “Okul çok önemli tabiî ki çocuğumun geleceği” diyenler olacaktır. Bunu yadsımak olanaksız zaten, bununla beraber okul yaşayan bir sistem ve bu sistemin de bir kullanıcısı var.

Okul-öğrenci denklemini doğru kurmak bu sistemin doğru çalışması için şart. Yıllardır benim gördüğüm şey bu; bu denklem okul tarafından bakılarak kurulmaya çalışılıyor. Okulun puanı, okulun koşulları, başarıları, okulun binası, donanımı vb dikkate alınarak “iyi okul” etiketlemesi yapılıyor. İyi okul olmanın parametreleri bunlar olabilir ancak “benim çocuğum için iyi okul” etiketlemesi için yeterli değil . Mükemmel denilebilecek bir okul tasarlayalım zihnimizde, bakıldığında mükemmel bir sistem. Bu sistemi bilmeyen, istemeyen, uygun olmayan, bir kullanıcısı yani öğrencisi olduğunda bu sistem en azından o öğrenci için mükemmel olmayacaktır.

Tam olarak söylemek istediğim şey şu; okul öğrenci denkleminin diğer değişkenini yani öğrenciyi, yani çocuğumuzu okulları araştırdığımız kadar araştırıyor muyuz? Çocuğumuzu tanımak için emek, çaba, zaman, harcıyor muyuz? Harcanmadığını görüyor, biliyor ve yaşıyorum. Bu noktada ben anne babalar için şunu söylemek isterim en hızlı biçimde çocuğunuza odaklanarak “O’nu tanımaya, anlamaya, çözmeye ve ona uygun olma kriterlerini bilmeye gayret edin”. Çocuğumu tanıyorum demek gerçekten bu konuda bir bilinç, çaba ,gözlem ve araştırma gerektiriyor. Çocuğunuzu tanıdığınızda cesur kararlar da alabiliyorsunuz, tıpkı benim gibi. Pek çok kişinin tepkisini almak hiç de umurunuzda olmuyor, çünkü bu çocuğunuz için doğru bir adım, başkaları için olmayabilir.

Başkaları kim? Konu komşu, eş dost, akraba, tanıdık. Başkaları uzman, otorite ya da futurist değil. Eğer bunlardan bir şey duyuyorsanız elbette dikkate alın. Ancak hala fen matematiğin itibarlı, sosyal bilimlerin başarısızların seçimi olduğunu düşünen bakış açılarına göre kararlar vermek çok hatalı olacaktır. Yapılan araştırmalar bize bugün 12 yaşında olan bir çocuğun hayata atıldığında şu an mevcut mesleklerin önemli bir bölümünün ömrünü tamamlamış olacağını, şu an bilinmeyen pek çok meslekten bahsedileceğini söylüyor. Bu durumda okul seçimi düzemlinde en önemli bileşen öğrenci yani çocuğumuz olarak karşımızda duruyor.

O halde çocuğumuza odaklı biçimde okul seçimi nasıl yapabiliriz? Elbette bu yaş gruplarına göre değişim gösterecektir. Teog için aile daha belirleyici iken, üniversite tercihinde genç dengeyi sağlamış oluyor. Ebeveynlerin iki noktada belirleyici tavrı olmalı birincisi çocuklarını birey olarak görmeli ve çocuklarına kulak vererek onların potansiyellerini görmeye çalışmalıdırlar. Çocuklarını kendi bakış açıları, inançları, değerleri, hayalleri ve yapamadıkları pencerelerine esir etmemeleri çok önemlidir. Çocuklarının özelliklerini ve bu özelliklerin onları nerede mutlu ve başarılı yapacağının izlerini sürmeliler. Bu elbette kolay ve kısa bir süreç değil, belki bir destek alınabilir.

Bilinmesi gereken net ve kesin şey şudur ki, okul seçimi yerine” çocuğuma göre okul seçimi” biçiminde düşünmek size en doğru kararı verdirir. Sanatsal yeteneği, becerisi ve ilgisi yüksek bir çocuk için fen lisesi nasıl en iyi okul olamayacaksa, analitik becerisi yüksek, araştırmacı ve yepyeni fikirleri olan bir genç için de satış ya da pazarlama alanında bir eğitim almak en iyi seçim olmayacaktır. Tek ve kritik nokta çocuklarımızı tanıyarak ve onların gerçeğine en doğru karara ulaşmak konusunda kolaylaştırıcı olmak bir ebeveynin en önemli sorumluluğudur. Ebeveynlerin aradıkları cevaplar öncelikle yanı başlarındaki çocuklarındadır. Sonra bakışlarını dış dünyaya ve seçeneklere döndürmeli ve ikisini birleştiren bir karara ulaştırmalıdırlar. Böyle davranan anne babaların “fark yaratan anne baba “olacaklarına inanıyorum.

https://www.facebook.com/erdogduneslihan/

https://www.instagram.com/neslihanerdogdu/

Yazının devamı...

Teknoloji esiri anne babalar, çocuklarınıza ne oluyor?

Bugün Pembe Nar sayfasında rastladığım bir haber. Akıllı telefonların bizleri ne kadar akılsızlaştırdığını görüyor ve de çok üzülüyorum. Ben çocukların nasıl etkilendiğine dair gözlemlerimi paylaşmak istiyorum.

Ailecek gidilmiş bir yemek; çocuğun elinde tablet oyun açık, anne ve baba yemeklerini yerken neler olup bitmiş, akışı kontrol ediyorlar. Arada bir birbirlerine gösterdikleri fotoğraflarla etkileşime giriyorlar. Neymiş ortak zaman geçiriliyor.

Bu tablo parka çocuğunu sallayan anne için de, bisikletle gezen baba için de aynı.

Telefonların bizi esir aldığını ve pek çok şeyi kaçırdığımızı anladığımızda çok geç olacak. Çocuğunuz kumdan kaleler yaparken siz alışveriş yapıyorsunuz. Orada bulunuşunuz bekçilik etmek, paylaşmak değil.

Çocuğunuz her an, ama her an elinizden düşürmediğiniz telefonunuzla sizi özdeşleştirip, model aldığında suçlu kim olacak?

Teknolojinin nasıl doğru kullanacağını kimden öğrenecek. Tuvalete bile telefonla giden babasından mı, yemek yaparken bile elinden düşürmeyen annesinden mi?

Bu öyle büyük bir tehlike ki, eğer şimdiden fark edip önce kendinizi sonra da çocuğunuzu yukarıdaki örneklerin daha vahimlerini yaşıyor olacağız.

Çin de evlenme kriteri olarak sosyal medya skorlarından bahsedilir oldu, Black Mirror dizinin bir bölümünde yer alan, sanal alemin gerçeğe dönüşüp insan hayatını etkisi ve kontrolü altına almasının yarattığı distopyayı izlediğimde de aman allahım demiştim ama çok uzak gelmişti. Bugünkü haber uzağın ne kadar yakın olduğunu gösterdi.

Bağımlılık kliniklerinde internet bağımlılığı ile ilgili bölümlerin açıldığı ve her geçen gün ihtiyacın arttığını düşünürsek,anne baba olarak ne kadar büyük sorumluluğa sahip olduğunuzu hatırlatmak isterim. Hatırlatacağım bir başka şey ise Silikon Vadisi liderlerinin çocuklarının teknoloji ile tanışma yaşının 15’ ler olduğu ve teknolojik olmayan okullarda okuyor olmaları.

Kendinizi ve çocuklarınızı bu tehlikeden korumanız dileğiyle.

https://www.instagram.com/neslihanerdogdu/

https://www.facebook.com/erdogduneslihan/

Yazının devamı...

Aile içi iletişimin püf noktası

“Güçlü aileler, iyi iletişimin tedaüfen gerçekleşmediğini, bunun için zaman ve çaba gerektiğini vurgular.”Nick Sitnnnett ve John Defrain söylemiş bu sözleri.

İletişimin sözcükler üzerinden yapıldığını düşünürsek, sözcüklerin en önemli olduğu yer belki de ailedir. Ailenin iletişim şekli, kullandığı dil, özen ile çocuğun dünyayı tanıma algılama ve baş etme becerileri şekilleniyor. İletişim sözcükler üzerinden gerçekleşse de, sözcükleri anlamlı kılan ise onları nasıl söylediğimizdir. Bir süre sonra fark edeceksiniz ki siz nasıl konuşuyorsanız, çocuklarınız da öyle konuşacaklar. Çünkü onlar bizi kopyalayarak öğreniyorlar. Bu hem bir öğrenme yolu hem de siz onların hayatındaki en önemli kişi olduğunuz için. Bu ne kadar büyük bir sorumluluk ve acaba ne kadar farkındayız?

Sizin hayatınızda küfür varsa onlarınkinde de olacaktır. Ayıp, yasak, “büyükler söyler ama küçükler söylemez” gibi mantıksız açıklamalar işe yaramayacaktır. Siz “aptal”, “salak”,”manyak” ,”cehennemin dibine git” gibi kelimeler kullanıyorsanız bilin ki o da arkanızdan gelecektir. Sakın sonra kimseye aptal deme, manyak demek çok ayıptır demeyin.

Siz hangi tür düşüncelerin ürünü olan kelimelerle konuşuyorsanız, o da o tür düşünmeyi öğrenecektir. “Bütün aksilikler beni bulur”, “ Mutlaka bir aksilik çıkar”, “şimdi alamam,yapamam,olmaz..”,”öffff hava ne kadar kötü,bir türlü ısınmadı”,”bu park da hep dolu,hiç doğru dürüst oyuncak yok..”

Dikkat ettiniz mi bu cümlelerin sahibi bir ebeveyn çocuğunun zihnini olumsuz düşüncelerle dolduruyor ve onun düşünme biçiminin negatife odaklı olması için elinden geleni yapıyor. Büyüdüğünde ise” sen ne biçim çocuksun her şeyin kötü tarafını görüyorsun sıkıldım “diyeceksiniz.

Şikayet , eleştiri ve suçlama kurban zihniyetinin ürünü söylemlerdir ve bulaşıcı etki yaparlar. Aslında tüm duygular bulaşıcı etkiye sahiptir. Çocuklarımızın sağlıklı, mutlu bireyler olması bizim konuşma içeriğimizle çok ilgilidir.

Aslında bu sizin de daha mutlu ve huzurlu olmanıza da hizmet eder.”

“İnsanlar bir şeyler yüzünden değil, şeylerle ilgili düşünceleri yüzünden acı çeker” der Epiktetos yanibizi üzen olaylar değil onlara yüklediğimiz anlamdır.

Başımıza gelen bir olay ya da durum için iki seçeneğimiz vardır, üzülmek, bağırıp çağırmak, kızmak, suçlamak, kavga etmek vb. ya da bundan ne öğrendim, neyi farklı yapmak bir daha bunun oluşmasını engeller vb sorumluluk alan cümleler kurmaktır. Sürekli suçlayan, şikayet eden, eleştiren ve bağırıp, çağıran bir anne ya da babaya hatta ikisine birden sahip bir çocuk için daha kötü ne olabilir?

Son olarak;

Yazının devamı...

Okul seçimi ve ebeveyn sorumluluğu

Bugün Sait Hocamın programını izlerken (Başarıya Doğru&CNNTÜRK) anne babaların ne kadar çok bilgiye ve aynı zamanda bilince sahip olması gerektiğini hatırladım. Daha önce de benzer bir yazım olmuştu ancak, konu hala önemli ve güncel. Belki de her yıl güncelliğini koruyacak.

Çocuklarımızı hangi okula yollayalım, okul seçiminde ne önemli?

Başarıya doğru programında yer alan konukların da değindiği gibi, okulun programı, fiziksel koşulları, dil öğretme başarısı, sosyal faaliyetler, rehberlik hizmetleri , sınav başarıları okul seçiminde etkili olacak faktörler arasında sayılabilir. Anne babalar bu konuda daha çok duyumlarla hareket edip biraz da moda akımların etkisi ile karar verme eğiliminde. Bu konuda bazı kanaat önderleri oluşuyor, her konuda olduğu gibi. Karar aşamasında “ o okul şöyleymiş, bu okul böyleymiş “ türünden duyumsal yaklaşımlar, belki kısmi araştırmalar ile karar veriliyor.

Bir çocuk için en iyi okul neresidir?

Bu soruyu bölerek yanıtlamak istiyorum.

Bu çocuk kim? Aileler çocuklarını ne kadar tanıyor? Çocuklarının özelliklerini, yeteneklerini, becerilerini, kişiliklerini ne kadar farkında ve bilincinde? Anne babaların bir kısmı çocuklarını biraz kendi görmek istedikleri gibi görüyor ve pek fazla da kafa yormuyorlar. Çocuğum hangi özelliklere sahip, onu ne mutlu eder, nelere yatkın, yatkınlıklarını besleyecek bir ortam nasıl olmalı? Gibi sorgulamalar yerine duyulan, önerilen, popüler olan okula yöneliyorlar. Puanı yüksek, ucuz ya da pahalı, popüler, lüks, teknolojik olan okulu iyi sayılabiliyorlar.

En iyi okul neresi? İyi ve en iyi kavramları son derece subjektif kavramlar olup kişiye, duruma göre değişkenlik göster. “İyi” neye göre, kime göre? Mesela bana göre en iyi okul eve yakın okuldur. Bu noktada kriterler tamamen kişiseldir.

Bu durumda baştaki soruya tekrar dönecek olursak; Bir çocuk için en iyi okul neresidir?

O çocuğa “en uygun” okuldur diyeceğim. Bu durumda iki değişkenin bir araya gelmesi gerekiyor. Yani çocuğu tanımak, anlamak, keşfetmek, okulu araştırmak, soruşturmak, analiz etmek.

Bunlar birleştiğinde bir çocuk için doğru okul seçilmiş olacaktır. Buradaki belirleyici, ebeveynin zihniyetidir. Anne babaların nasıl bir zihniyette olduklarını fark etmelerini öneririm. Zihniyet farkındalığı için de bu seçmi yaparken neler yaptım, nasıl bilgi topladım, daha farklı neler yapabilirim, konu tam olarak içime sindi mi, çocuğumun yolunu çizerken onun gerçeklerini ne kadar dikkate aldım? Gibi sorular yardımcı olabilir.

Anne baba çocuğu hakkında aldığı kararlardan sorumludur, özellikle çocuk karar alma yaşına gelmediği dönemlerde. Örneğin; müziğe çok ilgisi ve yeteneği olduğu halde (yeteneği yoksa genelde ilgi oluşmaz) konservatuara yollamamak anne babanın kararı ve sorumluluğudur. Anne baba kendi zihniyetine göre “sanat para etmez” e inanıyorsa ve “mühendis olmalı” onun bakış açısını oluşturuyorsa ve iyi eğitimi buraya konumlandırıyorsak dikkat.

“Çocuğum iyi bir eğitim alsın” dan kastımız, fizik, matematik, geometri öğrensin sonra da mühendis olsunsa bu yaklaşımla ziyan olan milyonlarca bireyden birine daha tanık olacağız demektir.

Bugünkü programda da değinilen konu aslında tam olarak velilerin üzerinde oluşan sorumluluk idi. Bu noktada velilerin verilen ödevi sorgulamak yerine, çocuklarını gözlemleyip, onları keşfetmeye kafa yormaları çok daha doğru olacaktır.

İyinin tek bir eşleniği var kanımca, çocuğa uygunluk. Çocuğa uygun bir eğitim türü ve okul, iyi okul olmaya en iyi adaydır.

Bunun için de anne babalara epey iş düşüyor, haydi kolay gelsin.

Yazının devamı...

© Copyright 2025

Türkiye'den ve Dünya’dan son dakika haberler, köşe yazıları, magazinden siyasete, spordan seyahate bütün konuların tek adresi milliyet.com.tr; Milliyet.com.tr haber içerikleri izin alınmadan, kaynak gösterilerek dahi iktibas edilemez, kanuna aykırı ve izinsiz olarak kopyalanamaz, başka yerde yayınlanamaz.