SAĞLIK
YEMEK
ASTROLOJİ
GÜZELLİK

Çocuğunuzun yemeğinden daha önemlisi...

Çocuklarımızın kemikleri, hafızası ve beyni gelişsin diye ne yemeleri gerektiği ile ilgili olarak hassas davranırız. Araştırıp, öğreniriz, pişirip yediririz.

TEOG için de sorup soruşturur, nasıl destek alacağımıza karar verip adımlar atarız. Çocuğumuz istediği sonucu alır ya da alamaz. Ancak küçüklüğünden beri korunup kollanan prens ya da prensesimiz için zor bir dönem olur. Çünkü biz anne olarak oturup onun yerine soru cevaplayamayız ya da daha çok test çözemeyiz. Bugüne kadar çantalarını taşımış, ödevlerini yapmışızdır ama bu başka. O sınava girecek olan kızımız ya da oğlumuz baş başadır sorularla.

Bu durumda hem TEOG’ dan hem de yemekten daha önemli bir şey çıkıyor karşımıza..

Çocuğumuza kazandıracağımız beceriler, yetkinlikler ve değerler. Bunlara sahip bir çocuğun sınava hazırlanma süreci de, beslenme süreci de hepsi çok başka biçimde ilerler.

Bahsettiğim şey genellikle pek planlanmayan, önemsenmeyen karşılaşıldığında önlem alınmaya çalışılan şeyler aslında. Bu nedenle de çocuğu anne babanın şikayetçi olduğu taraftan bahsediyorum.

“İsteyerek oturmuyor çalışmaya”,” Hep benim zorumla çalışıyor”,”çok sorumsuz”,”elinden tablet düşmüyor ki ders çalışsın”, “bir türlü zamanını planlayamıyor”,” neyi ne zaman yapacağını bilse daha başarılı olacak zaten”, “aklı fikri sosyal medya da” bu sözler uzar gider.

Eğer bebeklikten itibaren çocuğunun hangi değerleri, erdemleri ve becerileri olacağına kafa yormuş bir ebeveyn bu cümleleri ya hiç kurmaz ya da çok az kurar.

Çünkü bebeklikten itibaren kurallar,sınırlar ve prensiplerle temel değerleri kazanmış bir çocuk ne zaman, ne kadar, ne ile, nasıl çalışacağına dair sorumluluk alır ve sürdürür. Bir çocuğa kazandırılması gereken en temel değer belki de sorumluluktur. Sorumluluk kazanmış bir çocuk, neyi nasıl yapması ve yapmaması gerektiği konusunda kendi kararlarını alabilir, en azından anne babası ile alabilir. Oysa biz anne baba zoru ile bir şeyler yaptırılmaya zorlanan çocuklardan bahsediyoruz.

Sorumluluk gibi, öz yönetim gibi, sabır gibi, değerleri olan çocuklar,planlama, önceliklendirme, duygu yönetimi vb becerileri ile kendilerini yönetebilmektedirler.

Liderlik kişinin kendisini yönetmesine bağlı olduğu için iyi beslenen ama neyi ne kadar yapacağını, yiyeceğini bilmeyen çocuklar mı, teog gibi sınavlarda başarılı ama zorlamayla ve didişmeyle alınmış puanlar m değerli acaba yaşama dair.

Günün sorusu; bedeni beslenmiş ve yüksek puanlı çocuklar mı istersiniz,kişisel liderliğini eline almış olanları mı?

İkisi arasındaki farkı siz yaratıyorsunuz, sevgili anne babalar.

Bunu düşünmek öncelikle çocuklarınız için değerli, kolay gelsin.

www.neslihanerdogdu.com

https://www.facebook.com/erdogduneslihan/

https://www.instagram.com/neslihanerdogdu/

Yazının devamı...

Çocuklarımız birey olurken kim daha etkili?

Şikayet ettiğimiz pek çok şeyin kaynağı aile. Çocuk gördüğünü, yaşadığını öğrenir, nasihat edileni değil.

Biz anne babalar olarak onlara neyi denetimlettiriyorsak öyle şekilleniyor dünyaya bakışları. Bugün pek çok bebek, bebek diyorum çünkü neredeyse 3 aylıktan itibaren teknolojiye teslim ediliyor.

Çizgi filmlerle yemek yedirilen, sussun diye oyunlara bağımlı kılınan çocuklar acaba onlardan neler katıyor kendi kişiliklerine? Acaba anneler bu çizgi film ya da oyunun teması ne, mesajı ne, alt mesajı ne diye merak edip kafa yoruyorlar mı yoksa “aman oyalansın bana bulaşmasın mantığı mı?”

Bu aralar şikayet ettiklerimizdeki paylarımıza takılıyorum ben..Sanki şikayet ettiğimiz şeyler gökten iniyor, durup dururken.Çocuğu bebekken teknolojinin kucağına atıp sonra şikayet eden zihniyet bana kalırsa hem kendi sorumluluğunun farkında değil, hem de yaptığı şeyin bilincinde değil. Bir çocuğun dünyaya gelmesi ebeveynin en büyük sorumluluğu iken, evliliğin doğal bir sonucuymuş gibi algılanması ve elma yetiştirir gibi çocuk yetiştirilmesi bana kalırsa en büyük şuursuzluk. Şuursuzca çocuk büyüten bir nesil, belki de kendileri de biraz öyle büyüdüğü için,önünü sonunu düşünmeden davranıyor.

Bir ebeveynin en büyük sorumluluğu çocuğunu sağlıklı birey olarak yetiştirmektir. Peki bunu yapabilmek için ihtiyacımız olan ne?

Öncelikle bir çocuk sahibi olmak ve çocuğumuzun nasıl bir birey olması ile ilgili sorumlulukların farkındalığına sahip olup olmadığınıza bakmak gerekir.

Çocuk sahibi olmayı düşünen aileler ; bir çocuk için gerçekten hazır mıyız? Çocuğumuz dünyaya geldiğinde onun nasıl bir ortamda ve nasıl bir birey olmasına katkı sunacağız? Çocuğumuzun hangi erdemlere sahip olmasını önemseyeceğiz?

Çocuk sahibi olan aileler; Çocuğumuz nasıl bir birey olma yolunda? Çocuğumuz için nasıl bir yol haritamız var? Çocuğumuzun hangi erdemleri olmasına katkı sunuyorum?

Nasıl bir birey? Nasıl bir yol haritası? Hangi erdemler?

Bu sorular biraz daha derinleştirilmeye ihtiyaç duyulan kavramlar içeriyor.

Birey; kendine özgü özellikleri olan tek varlık olarak tanımlanıyor. Bir çocuğun birey olması ile ilgili anne babalara ait sorumluluklar akıllı telefonlar ve tabletlere devredilemeyecek kadar önemli. Çocuğun birey olabilmesini sağlayabilecek en önemli “kendine özgülük “ bir çocuğun kendine özgü taraflarını bulabilmesi için bir keşif süreci yaşamasını gerektiriyor.Bu ise tv ya da akıllı telefonlar ve tabletlerle mümkün değil. Fiilen oyun oynamak, sosyalleşmek, değişik alanlardaki faaliyetler sırasında yaşanacak deneyimlerin sonucu olabilir. Eline tutuşturulan teknolojik aletlere esir edilen çocuklar sadece format insan olabilir ki, bunlar da maalesef şikayet ettiğimiz pek çok olumsuzluğu barındırıyorlar.

Anne babaların bu konuda ki farkındalığı arttırmalarına ihtiyaç var. Çocuğuma sunduğum bu teknoloji ile ona ne sağlıyorum? Neyi engelliyorum? Kazandırdıklarımı mı kaybettirdiklerimi fazla? Bu teknoloji onun bedensel sağlığını nasıl etkiler? Bu teknoloji onun ruhsal sağlığını nasıl etkiler? Bu teknoloji onun birey olarak yetişmesine ı nasıl katkı sağlar? Lütfen bu sorular üzerine biraz kafa yorup verdiğiniz cevaplar üzerine gerekirse biraz araştırma yaparak,biraz gözlemleyerek karar verin..Böylece ebeveynliğinize bilinç katmış olursunuz?

Yol haritası; yol haritası bir hedef, gidilecek yerle ilgilidir. Çocuğunuzun büyümesine eşlik ederken onu nereye götürdüğünüzü biliyor musunuz?

Yani nasıl bir çocuk yetiştirme hedefiniz var? Bu soru sizin kontrolünüzde olmayan değişkenlerle ilgili değil. Yani çocuğunuzun yetenekleri vb gibi potansiyeline dair konuşmuyorum. Tamamen sizin ellerinizle şekillenecek tarafı ile ilgili. Çocuğunuz bir yetişkin olduğunda hani ermelere sahip olmalı?

Erdem; ahlaki olarak övülen ya da beğenilen taraflar olduğuna göre, hangi ahlaki erdemlere sahip olması sizin için önemli? İyiliksever, dürüst, yardımsever, duyarlı, merhametli, yiğit, cesur, saygılı vb özelliklere sahip olması ile ilgili düşünceleriniz ne? Bir ebeveyn olarak bunlar sizin için ne kadar önemli. Önemli ise çocuğunuzun bu erdemlere, değerlere sahip olması için neler yapıyorsunuz? Bu erdemleri, değerleri kazandırmak için siz neler yapıyorsunuz, nasıl örnek ya da ilham oluyorsunuz?

Bu noktada nasıl bir yol haritasına sahipsiniz?

Unutmayalım ki çocuğumuz henüz küçük ve dış etkilerden ne kadar uzaksa, ailenin önemsediği değer ve erdemlerin kazandırılması da o kadar mümkün. Temel ailede atılacak okulda iyice yerleşecek belki .

Bu noktada yeniden teknoojiye dönüp, ellerindeki oyuncaklar nelere hizmet ediyor irdelemeye değer diye düşünüyorum.Oyunların teması, mesajı, kurgusu neye hizmet ediyor. Bir anne baba bundan birinci derece sorumlu.

Koçluk yaptığım ebeveynlerden bazen şunu duyuyorum ”ne yapayım istiyor, ne yapayım ağlıyor” bunu duyunca benimde ağlayasım geliyor o anne ya da baba için…

Koçluk sırasında soruyorum “peki bu durumu kim yarattı?” “ ama…….”, peki bunu kim değiştirecek, çözecek?”,”ama…….”

Ama..en tehlikeli kelime sanki…

Amasız ve kendi sorumluluğumuzun farkında olduğunuz bir ebeveynlik süreci diliyorum. Çocuklarına nasıl bir ortam sunduğunu farkında ve bunun sorumluluğunun kendine ait olduğunu bilen ebevenynlerin sorunlarının daha kolay üstesinden geleceğine inanıyorum.

Her türlü değişim için ihtiyacımız olan farkındalık aslında…

www.neslihanerdogdu.com

https://www.facebook.com/erdogduneslihan/

https://www.instagram.com/neslihanerdogdu/

Yazının devamı...

Çocuklarımıza bambaşka yeni yıl hediyesi olsun mu?

Yeni yıla niyet…Çocuğumuza kısmet..

Bu niyetler, bir ev, yeni bir araba, dünya turlarına dair olmasın. Çocuklarımıza dair olsun bu defa.

Çocuklarımızla olan ilişkilerimize bakıp yeni yılı bahane edip yeni niyetler koymaya ne dersiniz?

Çocuğumun gelişimi için neye ihtiyacı var? Yaşam yolculuğu nasıl gidiyor?

Belki TEOG ya da LYS’ye hazırlanıyor ya da daha çok küçük googel sesli arama servisini kullanarak “mavi araba” diyerek bir oyun indirip onu oynuyor ya da çizgi film izleyerek mama yiyecek kadar küçük belki. Çocuğunuz kaç yaşında olursa olsun,bundan sonrası için ne yapabilirim çok kıymetli bir soru..Elinize bir kağıt kalem alın ve başlayın.

Şimdi durup çocuğumun hayatına katkı olacak ne yapabilirim, yeni yıl vesilesi ile düşünün lütfen. Bir gün fark edeceksiniz ki, bilmem ne kolejinde okutmak, bilmem ne marka giydirmek, bilmem ne dilini öğretmek onu yaşamında mutlu bir birey olmasına yetmeyecek. O gün geldiğinde daha az üzüleceğiniz şeylerin olması, böyle vesilelerle yapacağınız keşif ve düzenlemelerle mümkün olabilir.

Şimdi düşünün lütfen, çocuğunuzun sahip olmasını istediğiniz hangi değerler var? Çevre bilincine sahip bir birey olmasını önemsiyorsanız bu konuda, hayvanlara, canlılara karşı duyarlı olmasını önemsiyorsanız bu konuda, büyüye, küçüğe,yaşlıya,hastaya duyarlı olmasını önemsiyorsanız bu konuda neler yaptığınızı düşünün… Çocuğunuzun yaşı kaç olursa olsun ona vereceğiniz mesajlarınız var. Bu konularda neler yapıyorsunuz, yani ona nasıl örnek oluyorsunuz? Çocuğunuzun okuma alışkanlığına sahip olmasını istiyorsanız, siz ne yapıyorsunuz,sadece nasihat mı ?

Onun hayatına sunduklarınız ona katkı mı oluyor, günü anı mı kurtarıyorsunuz? Yani yorgun argın işten eve geldiğinizde kafamdan çekilsin diye oyun açıp tableti eline mi veriyorsunuz, yoksa yanınıza alıp sohbet ederek ona verdiğiniz değeri göstererek duygusal bir alış veriş yapıyor musunuz? Benim günüm şunu yaparak bunu öğrenerek, bunu keşfederek geçti sen ne öğrendin bugün farklı olarak diyerek bir sohbet yerine dizi, oyun, çizgi filmlere mi veriyorsunuz zamanı?

Yeni bir yıla girmek bir vesile olsun, kendimize bir ayna tutalım ve soralım, hem kendim hem de çocuğum için pazar sabahını cumartesiden farklı kılacak ne yapabilirim?

Hadi biraz düşünelim; onlarlar daha çok zaman geçirmek olabilir mesela. Bunu da biraz somutlaştırıp, her hafta belli bir günün akşamını ya da hafta sonunun belli bir bölümünü özel zaman ilan edip çocuklarımın gelişimine katkı sağlamak için neler yapabilirim diye sorarak birkaç seçenek yaratabilirsiniz. Zaman yok diye diye yok oluyor gerçekten, nasıl zaman ayırırım, yaratırım dediğinizde birden bire bir fikir geliyor akla… Denemesi bedavaJ İşinize yarayabilecek, bakış açınızı değiştirebilecek ve farkındalık oluşturabilecek birkaç soru. Bu soruları yanıtlarken kafanız rahat,sizi etkileyebilecek dış etkenlerin olmadığı özel bir zaman olursa daha derine gidip değişim için fark edecekleriniz olabilir. Bir de ilk aklınıza gelenlerle yetinmeyin biraz zorlayın kendiniz. Hadi kolay gelsin.

Ebeveynliğinizi gözden geçirmek için birkaç soru;

Çocuğumla geçirdiğim zaman yeterli mi?

Çocuğumla geçirdiğim zamanlarda neler yapıyoruz?

Çocuğumla geçirdiğim zamanlar ona ne katıyor, nasıl katkı sunuyor?

Çocuğumun yaşamında nasıl bir iz /anı bırakıyorum?

Çocuğumla kahkahalar atarak güldüğümüz ve keyif aldığımızda ne yapıyoruz? Bunu hangi sıkılıkla yapıyoruz?

Çocuğumun hangi değerlere sahip olmasını önemsiyorum?(dürüst, insancıl, çalışkan, sevecen, saygılı, çevre dostu, hayvan-canlı dostu, adaletli, sabırlı, hoşgörülü, vefalı, huzurlu, sakin, meraklı, barışçı, dengeli, iyiliksever, yardımsever, tutumlu, temiz-düzenli, özgür, mutlu, başarılı, disiplinli, şükür eden, duyarlı, alçak gönüllü vb)

Ve bunun için neler yapıyorum?

Çocuğuma nasıl örnek oluyorum?

Çocuğum için sunduklarım neye hizmet ediyor? Bunlar benim seçimim mi yoksa çevre ya da başka etkilerle otomatik eylemler mi?

Sorulardan çok hoşlanmayız çünkü bizi yüzleştirir. Yüzleştiklerimizden de pek hoşlanmayız. Genellikle bizi acıtır ve işimize gelmez, kaçıveririz oradan. Siz de kaçmayın diye sorulardan vazgeçtim.

Kalan 3-4 gün ya da bir hafta içinde bu sorulara zaman ayırmak size ne sağlar diyerek son bir soru ile kaçıvereyim.

Sevgi, huzur,keyif ve kolaylıkla yaşanan harika bir yepyeni yıl olsun…

www.neslihanerdogdu.com

https://www.instagram.com/neslihanerdogdu/

https://www.facebook.com/erdogduneslihan/

Yazının devamı...

Koçluk hakkında-1

Geçtiğimiz hafta bir okulun öğretmenleriyle beraberdim ve koçluk hakkında konuştuk.

Başlangıçta koçluğu nasıl biliyorlar ve anlıyorlar diye ben sordum, “siz koçluk hakkında ne biliyorsunuz” ve “koçluk denince aklınıza ne geliyor” diye. Duyduğum bugüne kadar duyduklarım içinde neredeyse en doğru şeylerdi.

Neye göre en doğru derseniz de, koçluk bir meslek ve koçlukla ilgili bazı denetleyici üst kuruluşlar var, o öğretmenlerden üst kurumların tanımlarına çok yakın ifadeler duydum.

Bununla beraber toplumumuz bu konuda oldukça karışık, kavramsal anlamda..

Bu nedenle bugün koçluğa dair bu karışıklığı çözmeye katkı sunabilmek ve mesleğim hakkında oluşan bazı yargıları aydınlatmak istiyorum.

Öncelikle koçluk bir meslek ve bir mesleğin kazanılması eğitim, süreç ve deneyim gerektirir.

Koçluk mesleği için ICF Türkiye tarafından yetkilendirilmiş bazı okullar var, bu okullardan alınan eğitimler, koçluğu doğru yapmak konusunda bu eğitimi ve hizmeti almak isteyenler açısından güvencedir.

Eğer koçluk eğitimi alacaksanız lütfen ICF Türkiye sayfasına girerek bu eğitim programlarını inceleyerek, görüşerek kendinize en uygun okula karar verin. Bu sizi piyasada eğitimini yeni tamamlayarak ben koçluk eğitimleri veriyorum diyip sadece para kazanabilmek için bunu yapan henüz içsel olarak koç olamamış, koçluğu para kazanma aracı olarak gören kişilerden koruyacaktır.

Koçluk hizmeti alacaksanız da yine aynı okulları arayarak ya da ICF koçları arasından koçluk hizmeti almaya çalışmak bu hizmeti doğru ve güvenilir kaynaktan almanın bir yoldur.

Zira koçluk artan biçimde “kolay para kazanılan” bir alan olarak pek çok kişinin iştahını kabartıyor. Gerçek bir koç, bu mesleğin etik değerlerini önemseyerek ve bir insana katkı ve fayda sunmak için bu mesleği yapar ve kişilik özelliği de buna uygunsa.Bir koç her şeyden önce insan seviyor ve insana değer veriyordur.

Doğru bir koçluk hizmeti almak için mutlaka koçluk alacağınız kişi ile öncesinde tanışın,araştırın ve sorgulayın..

Koçluğun hafife alınmaması gereken çok değerli bir meslek olduğunu 10 yıllık koçluk hayatımda ben deneyimliyorum. Şunu da biliyorum ki, birkaç kitap ve cd ile koç olduğunu iddia eden ve koçluk yapan kişiler var ve bu kişiler en başta insanlara ve sonra koçluk mesleğine zarar veriyor.

Nasıl seçeceğim, neye bakmalıyım diye soracağınızı hissediyorum;

Koçluk eğitimini nereden aldığına, önceki mesleğine ve eğitim alanına,insana dair bilimsel alanlarla ne kadar ilişkili olduğuna, kişisel değerleri içinde insanın yerine, koçluk akreditasyonuna, seans sayısına ve gözlerinin içine bakmalısınız...Tüm bunları yaptıktan sonra onunla çalışıp çalışmak sizin kararınızdır.

Ancak siz size düşen tarafla ilgili hiçbir şey yapmadan,bu hizmeti alıp koçluktan yararlanmazsanız lütfen koçluk mesleğini karalamayın.Çünkü koçluk kolay görülen çok zor bir meslektir ve bu görünüş nedeniyle herkes koçluk yapacağını düşünüp,maalesef kişiye zarar verebilmektedir.

Koçluğu doğru ve etik değerleri ile yapan hiçbir koç hiç kimseye zarar vermez. En kötü koçluk bile zarar vermez, ancak koçluğu doğru bilen ve etik değerlerle yapılıp, kötü bile olsa zarar vermez.

Ancak falcı olup, yaşam koçuyum diyorsa zarar verebilir, astrolog olup koçum diyorsa zarar verebilir,akıl veriyorsa, şöyle yap diyorsa, bunu seçmelisin,şunu yapmalısın diyorsa zarar verebilir, tedavi ederim diyorsa zarar verebilir. Biz ICF etik değerleri ile çalışan koçlar olarak bunların hiçbirini yapmayız. Ve koçluk yaptığımız herkesin hayatına bir katkı sunarız,kişinin kendi potansiyelini fark ettirerek,keşfettirerek,tanıştırarak..

Koçluk gerçekten çok değerli ve hele de günümüzde insana katkılar sunan pozitif psikolojiden doğan bir meslektir.Bu meslek gittikçe yalnızlaşan insanlar için geleceğin mesleği olarak da görülmekte ve gösterilmektedir.

Bu bağlamda mesleğini seven ve önemseyen koçlar olarak mesleğimize sahip çıkalım istiyorum..Sevgiyle

Yazının devamı...

Terör dönemlerinde ebeveyn olarak nasıl davranmalıyız?

Maalesef zor zamanları oldukça sık yaşamaktayız. Bu olup bitenler hepimizin ev iklimini etkilemekte.

Evdeki iklim de hepimizi. Evdeki iklimde en çok çocuklarımıza zarar vermekte, onların olan bitenden zarar görmemesine özen göstermemiz ise bizim için kaçınılmaz bir sorumluluk.

Özellikle bu gibi olağanüstü günlerde evlerimizdeki televizyonlardan gün boyu haberler geçerken bir tarafta da sosyal medyada gördüklerimizi birebirimize gösterip yorum yaparken çocuklarımızın küçük ruhlarına neler oluyor?

Bomba yüklü aracın patlama görüntüsü ya da canlı bombanın kendini patlamasını ya da parçalanmış cesetlerle ilgili görselleri kendi doğal akışımızda izler ve yorumlarken onlara ne oluyor ne kadar farkındayız?

Lütfen bunu çok farkında olalım… Çocuğumuz evde yaşananlardan bir yargıya varıyor elbette yaşına bağlı olarak. ”Dış dünya tehlike dolu” dan,” … hak etmiş… kötü şey yapanın ölümü hak etmesi” ya da “ etnik köken ya da dini bir kavramı yermek ya da övmek ya da suçlamak” çocuklarımızı zehirlemekten başka bir şey olamaz.

Bizler kendi duygularımız yaşar, tepkilerimizi oluştururken çocuklarımızı neyle yüklüyor, onlara hangi tohumları ekiyoruz?

Terörün amacı zaten hem bizi hem de gelecek nesilleri etkilemek,kontrol altına almak.Bu durumda ebeveyn olarak sakin,dikkatli,seçici ve yapılandırıcı davranmalıyız.

Başta da söylediğim gibi çocuklarımızın yaşlarına göre farklı tutumlarımız olacaktır, yaş gruplarına göre şöyle bir özetleme yapılabilir.

Okul öncesi dönemdeki çocukların yanında olabildiğince az konuşmak ve izlemek en doğrusu olacaktır. Küçük anlamaz diye düşünebilecek ebeveyn olmadığını varsaymak istiyorum. Sormaları halinde çok detaylı olmayan, açıklamalar yapmak yerinde olur.” Yok bir şey….en üzülme…aman boş ver olur böyle şeyler türünden normalleştirme cümleleri yerine basit ama kısa açıklamalar yapmak daha doğru olacaktır. “Bir patlama oldu ve bazı insanlar zarar gördü.” Gibi.

İlkokul çağındaki çocukların olan bitenden haberdar olmaları çok daha yüksek bir olasılık olduğu için onlara karşı geçiştirme yapmadan üzüldüğünüzü de gizlemeden , genellemelerden kaçınarak açıklamada bulunmak yerinde olacaktır.”bu ülkede yaşanmaz….”” Hiçbir yerde güvende değiliz…”,”….şunlar ölümü hak etti…”,”………bunlar haklı.” Şeklide yapacağınız yorumlar çocuğunuzun zihninde kalıcı kabuller yaratacağından bunun önemine dikkat etmeniz gerekir.

"Üzüntü" bir duygudur ve gerçektir eğer çocuğunuzda üzüntü ya da endişe hissediyorsanız, bunun geçici bir durum olduğunu ifade ederek, duygusuna saygılı davranan bir tutum sergilemek doğru olacaktır.

Ortaokul çağında ki çocuk olan biteni biliyor sadece rasyonel ve objektif yorum yapabilmeye ve durumla ilgili duygularını paylaşmaya ihtiyaç duyacaktır. Bu tür olaylar ya da durumlar karşısında insan olmanın en temel kriter ve en önemli kimlik olduğunu unutmadan, kimden ya da nerden gelirse gelsin yaşananların yaşanmaması gereken şeyler olduğunu, barış ve huzur için herkesin ele ele vererek çalışması gerektiği mesajları ile konuşmak ,çocuklarımızın sağ duyu geliştirmelerine de katkı sağlayacaktır.

Lise çağındaki çocuklarımız zaten olan biteni bizden çok daha iyi takip etmekte ve her türlü detaya hakim olabilmektedir. Burada yapılacak en doğru şey yine ayrıştıran, ötekileştiren söylemler yerine,barışçı,insana zarar veren zihniyetlerin hepsinin sakıncalı olduğunu vurgulamak ve bu tür durumların süreç içinde çözülebileceğini söylemek yerinde olabilir. Hepimiz için en önemli ihtiyaç ,fizyolojik ihtiyaçlardan sonra güvenlik ihtiyacıdır.Çocuğumuzun yanında yakınında olduğumuzu hissetmesi ve ona güvende olabilmesi için nelere dikkat etmesi gerektiği ile ilgili paylaşımda bulunabiliriz.

Özetle olan biteni yok saymak, normalleştirmek, duyarsız davranmak ile çocuklarımızı koruyamayız, gerçekçi, insani, objektif ve duyguları anlayan yaklaşımlar ile çocuğumuzun terör olayları karşısında ruhen daha az yara almasını sağlayabiliriz.

Hepimizin ruhen yaralandığı şu dönemde yapılacak en kötü şey ise, haklı haksız, doğru yanlış polemikleri ile onun zihnini ele geçirmek ve bu ülkenin kötüye gitmesini amaçlayan herkesin istediği türde birey olmasına katkı sunmaktır.

Unutmayalım ki gelecek an da yaratılıyor..tam da şu an çocuğumuzun geleceği için doğru davranmak ve doğru söylemlerde bulunma zamanıdır.

Huzura özlemle..

Yazının devamı...

Geçip giden zaman için üzülüyorum...

Bu aralar zamanla ilgili durumlar çıkıyor karşıma… Zamanı öteleyen erteleyen yaklaşımları yakalar oldum.

Bu ertelemeler makro ve mikro düzeylerde ama hep var hayatımızda.

“Dur kızım yemek yapıyorum, sonra oynarız. ”“Yavrum, ütü yapıyorum. Ütüleri bitirip boyama yaparız. ”

“Hele bi temizlik bitsin, sonra parkta oynarız. ” ya da “ Yılbaşından sonra bakarız….”“ Bayram geçsin de….” “Şu sınavı bir atlatalım gideriz. ”“Çocuk okulu bitirsin de…” “Bi üniversite bitsin hele…”

Hem sosyolojik hem de subjektif zaman algılarımız ile neler neler erteliyor ve kaçırıyoruz.

En çok da çocuklarımızın çocukluklarını. “Hayat ileri doğru yaşanır geriye doğru anlaşılır” demiş Kierkegaard..

Şimdiden geçmişe baktığımda ne çok şeyi ertelemiş, ne çok şeyi ötelemiş olduğumu görüyorum. Hem kendi adıma hem de kızım adına üzülüyorum. diyor ya Mirkelam Şarıksında..Keşke bulsak ama bulunmuyor maalesef.

Bunları yazma nedenim zamanı kaçırmış olduğunu düşünen bir anne olarak, henüz kaçırmamış annelerin ya da babaların pişmanlık yaşamamalarına katkı olmak.

Şu an durum belki çok daha da vahim. Şimdi zamanı çalan çok acımasız bir canavar var.Teknoloji. Çocuklarımızla geçirebileceğimiz harika saatleri elimizden alan canavar. Bu canavarın ne kadar farkındasınız diye yazmak istedim. Geçen gün bir yerde denk geldim, henüz bebek. Yaşı dolmamış bir bebeğe annesi telefondan oyun izletiyor, ağlamasın diye. Ulaşım için kullandığım bir araç var,onun sürücüsü Mehmet sürekli telefonu kurcalıyordu bir gün.Ne yapıyorsun trafikteyiz dedim, yeğenle oyun oynuyorum dedi..Oynamazsa ağlıyormuş..Daha 1,5 yaşında olduğunu öğrendim..1,5 yaşında ve online oyun oynuyor amcasıyla..Oynamazsa ağlıyor diye o da trafikte olmasına rağmen oynuyor..Canavarın ne kadar tehlikeli olduğunu fark ettiniz mi?

Bu şekle gelen teknoloji çocuk ve aile ilişkisi mutlaka dikkate alınmalı diye düşünüyorum..Telefonları kurcalayarak geçen zamanda ya da çocukların dijital oyunla geçirdikleri zaman da neler neler yapılmaz.

Bu şimdi zamanın genç anne babalarının fark etmesi gereken çok önemli bir gerçek. Sonra ne oyunlar ne sosyal medyadaki görseller hatırlanmayacak, geriye kalacak tek şey anılar olacak..Anıları ise yaşanmışlıklarla oluşuyor.

“O ağaca nasıl tırmanmıştık”, “bahçede oynarken nasıl da ıslanmıştık”,”boyaları koltuklara sürdüğümüz günü hatırlıyor musun annem ikimizi de mahvetmişti.”,” en çok gol attığım o maçta benimle nasıl gururlanmıştın baba, hadi bir daha anlatsana”,” bir gün Legolarla tam 6 saat aralıksız oynamıştık, ama ne şahane şeyler yapmıştık değil mi?” bunların hepsi yaşanmışlıklarla kurulabilecek cümleler.

Çocuklarımızla neler yaşıyoruz? Bunları yaşarken hayatla ilgili onlara neler kazandırıyoruz? Bizden neleri öğreniyorlar?

Bahçede oynarken çıkan sümüklü böceğe zarar vermemeyi, onu şöylece kenara koyduğumuzu görüp canlıların yaşam hakkına saygılı olmayı öğretebiliyor muyuz çocuğumuza? “Boyaları koltuğa sürdüğümüz için özür dilediğimizi gördü mü eşimizden.”, “en çok gol attığı maçta arkadaşına karşı dostane tavrını da överek, arkadaşlığın dostluğun önemini de öğrenmesine katkı sunduk mu? Leogolarla oynarken sabrı, hayal kurmayı, çalışarak,mücadele ederek başarılı olunduğunu fark ettirdik mi?

Anne babalar olarak çocuklarımızı hayata hazırlayan liderleriz aslında ve onların ellerine verdiğimizi dijital araçların hiç biri bunları yapamaz. Bu nedenle hem zaman denilen acımasız ancak bir o kadarda değerli olan kavramı önemseyerek yaşamaya gayret etmek benim şu an küçük çocuğu olan ebeveynlere tavsiyem..

“Ben ettim siz etmeyin” diyeceğim ve içimi acıtacak ama öyle.. Ben çok çalıştım, fark etmedim ama şimdi üzgünüm. Başkalarının da 15 /20 yıl sonra üzülmesini istemiyorum, hepsi bu kadar.

Her anını şahane anılarla dolduracağınız zamanlar yaratmanız dileğiyle..

www.neslihanerdogdu.com

https://www.facebook.com/erdogduneslihan/?ref=bookmarks

https://www.instagram.com/neslihanerdogdu/

Yazının devamı...

Başarı ne demek?

Başarı ne demek?

Teog sınavları bugün ve yarın yapılıyor ve belli bir ölçüde başarı kriteri olarak kullanılacak..

Puanlamalar,yerleştirmeler ve sonrası..

Bu süreçlerde sınavların muhatabı olan öğrencileri sadece puanlar üzerinden değerlendirmek ve “başarılı oldu” ya da ”başaramadı” demek ne kadar doğru? Bu konu yıllardır önemsediğim ve üzerinde kafa yorduğum bir konu.

Ben başardı ya da başaramadı değerlendirmesinin sadece puan üzerinden yapılmasının büyük bir hata ve haksızlık olduğuna inanıyorum. 20 yıl önde kurduğum cümle de şöyledi öğrencilerime ,hala da aynı cümleyi kurabilirim. “ sen elinden gelenin en iyisini yap, önemli olan sınavdan sonra elimden geleni yaptım diyebilmektir.” Sınava hazırlanan öğrencilerin bir kısmı yapabilecekleri her şeyi yaparak giriyorlardı,bir kısımı da ellelerinin ucuyla,mış gibi yaparak giriyorlardı sınava..Ellerinden geleni yapabilenler daha güvenli, yapmayanlar telaşlı ve heyecanlı oluyorlardı.Tüm bu gözlemler bana bu cümleyi kurduruyordu. Elinden gelenin en iyisini yapan bir öğrenci içsel olarak daha huzurlu ve elde ettiği sonucu daha kolay kabullenici oluyordu, çünkü “keşkesi “kalmıyordu.

Yıllar geçtikten kişisel gelişim akımları çıktıktan sonra da bu çıkarımımın ne kadar doğru olduğunu fark ettim.

Bu nedenle hala başarı için inandığım şey çok net olarak “elinden gelenin en iyisini yapmaktır.”

Bu bağlamda, sınavlardan sonra sorgulanması gereken en önemli noktada bu; anne /baba olarak eleminden geleni yaptım mı?

Çocuğum elinden gelenin en iyisini yaptı mı? Ben anne olarak çocuğumun yapabileceğinin en iyisini yapması konusunda yapabileceğim her şey yaptım mı?

İlk aklımıza gelen özel dersler ,özel hocalar falan olacak ancak bu “ yapabileceğimin en iyisi” kavramı çok dışarı ile ilgili değil. Bu daha çok potansiyelle ilgili ve bu daha çok çocuğumuzdan çok anne baba olarak bizlerin ortaya çıkartabileceği bir konu.

O halde anne baba olarak sınava hazırlanma sürecinde neler yaptım? Yaptığım şeyler çocuğumun potansiyeli ile mi ilgiliydi yoksa sadece bilgi yüklemesi mi yapmaya çabaladım?

Anne/baba olarak daha farklı ne yapabilirdim?

Çocuğumun kendi potansiyelini tanıması için ne yaptım, bu sınava yüklediği anlam ile ilgili ne yaptım?

Çocuğum bu sınava girilmesi gereken bir sınav gözüyle mi baktı yoksa gerçekten onun için anlamını biliyor muydu?

Teog geçti ama peşinden gelecek başka sınavlar için bu sorular önemli.

Bu ve benzeri sorgulamalar yaparak mevcut durum için belli saptamalar yapmak ve sonrası içinde ilham almak mümkün olacaktır.

Başarı tanımımızı yeniden gözden geçirmek dileğiyle..

Yazının devamı...

Ebeveynler,ergenlik dönemini siz aşın..

Her çocuk aynı gelişimsel dönemleri geçirirken neden bazıları “ERGEN” olurken bazıları bu süreci doğal akışında atlatabiliyorlar.

Ergenlik dönemi denilen ve gittikçe abartılıp etiketlenen bu dönem ailelerin kabusu haline gelmeye devam ediyor.

Demem o ki ergenlik dönemi denilen doğal süreci bizler, olduğunda başka bir hale sokarak çocuklarımızın elinde oyuncak mı oluyoruz?

Ben bunu 2008 yılında katıldığım bir sertifika programında Doç Dr Nevin Dölek’in dersinde ergenlik döneminin sorunlarının önemli bir kısmını bizim yüklediğimiz anlamla yarattığımızı anladım, aydınlandım.. Nevin hoca şöyle yaklaştı ” sizlerin annesi kaç yaşında evlenmiş kimimiz 15 kimimiz 17,kimimiz 20 dedik…Peki ya onların anneleri ne zaman evlenmişler, 12 yaşında,14 yaşında…Peki o zaman ki çocuklar ergen olmuyor muymuş diye sordu?” gerçekten o zaman kadar hiç böyle düşünmemiştim..

Onlar çocuk ya da genç kız /erkek olmadılar mı? Onlar çocukluktan yetişkinliğe geçişteki bocalamayı nasıl yönettiler? Büyük şehirlerin dışında durum son 15 yıla kadar yine benzerdi belki ancak artık bilgi çok hızlı yayılıyor, paylaşılıyor ve tüketiliyor. Yaşamlar, görüntüler, davranışlar kopyalanır oldu.

“Ergenlik döneminde yapılmaması gerekenler”, “ergenlik döneminde şunlara dikkat edin” gibi yaklaşımlar özünde olumlu niyete sahipken, bu dönem hem aile hem de genç tarafından farklı algılanıyor. Hatta genç bunu kendi lehine de çok rahat kullanabiliyor.

Demek istediğim şey şu; ergenlik dönemi denilen temelde fizyolojik değişikliklere bağlı olan duygusal, zihinsel ve ruhsal değişikliklerin doğal ve bir o kadarda normal olduğunu bilmek, ona göre bu durumu yönetmek noktasında bilinçlenmek gerektiğidir.

Bedensel değişim yaşamakta olan hem çocuk hem yetişkin gibi olan ya da görülen bireyin arada kalmışlığı, bocalaması, daha önce hissetmediği şeyleri hissetmesi, vücuduna yabancılaşması gibi durumların doğal ve geçici olduğunu bilmek, anne babanın yanında olduğundan emin olmak ve aslında en kritik olanda “sevgi” nin kayıtsız şartsız hissettirilmesi ile ergenlik sorunları aşılabilir mi? kesinlikle aşılır..

Elbette biz anne babaların bu durumun yönetilmesi gereken bir durum olduğunu bilmesi ve bu bağlamda daha anlayışlı, esnek ve yaratıcı olabilmesi önemlidir. Şu bir gerçek ki çocukları için gerçek emek harcayan anne/babalar ergenlik dönemi ile ilgili ekstra sorun yaşayacağına inanmıyorum. Gördüğüm ve yaşadığım örnekler de bunu destekliyor.

12-13 ya da 14 yaşında bir çocuk düşünün bu çocuk hep birey olarak kendisini hissetmiş ve değer görmüş olsun. Kastım her istediği alınmış, her dediği yapılmış değil, gerçek ilgi görmüş bir çocuk yaşadığı değişime nasıl tepki verir?

Bu çocuk beni sevecekler mi? Acaba artık eskisi gibi olmayacak mı gibi kaygılar yaşamaz. Sağlam ve güvenli bir duygu ortamından gelen çocuk için bu durum aile ile birlikte yönetilebilir olur. Eğer aile ve çocuk arasındaki ilişki ve iletişim sağlam değilse bahsi geçen pek çok “sorun” ya da “sıkıntı” yaşanabilir.

O halde ergenlik sorunları dediğimiz şey aslında bir “durum” yani kişilere, koşıllara bağlı olarak değişen standart ve evrensel olmayan bir durum..

“Ergenliğe girdi çocuğumu tanıyamıyorum, bambaşka bir çocuk oldu” söylemi karşında ilke merak ettiğim şey şu; peki siz ebeveyn olarak neler yapmaktasınız, sizin hayatınızda ne değişti? Çocuğunuza olan davranışlarınız nasıl değişti?

Dikkatimizden kaçırmamamız gereken nokta ise hepimizin ortak özelliği olan güven ve değer arayışıdır. Elbette psikologların çok daha bilimsel açıklamaları olacaktır,bununla beraber en temel olan sevgiyi bir ilaç ve araç olarak önermekten çekinmiyorum:)

Çocuğunun ergenlik sorunları olduğunu düşünen ve bu durumda bocalayan ebeveynlar için bazı sorular hazırladım, işinize yaraması dileğiyle?

ü

ü

Tüm bu sorularla çocuğunuzla olan ilişkiniz hakkında epey önemli farkındalıklar kazanabilirsiniz.

Millet ergenlikteyken siz çocuklarınızla şahane anlar geçirin:))


Sevgilerimle

Yazının devamı...

© Copyright 2025

Türkiye'den ve Dünya’dan son dakika haberler, köşe yazıları, magazinden siyasete, spordan seyahate bütün konuların tek adresi milliyet.com.tr; Milliyet.com.tr haber içerikleri izin alınmadan, kaynak gösterilerek dahi iktibas edilemez, kanuna aykırı ve izinsiz olarak kopyalanamaz, başka yerde yayınlanamaz.