SAĞLIK
YEMEK
ASTROLOJİ
GÜZELLİK

Migren Tedavisinde Bitkiler

Migrende Koruyucu Tedavi, Migren Tedavisinde Kullanılan Bitkiler

Migren bio-elektriksel bir hastalıktır. Bu hastalıkta tam bir kontrol sağlamak için bedendeki otonom sinir sistemindeki bio-elektriksel bozukluklar (bozucu alanlar) düzeltilmelidir. Böylesine bir tedavi için nöral terapi ve diş-çene kompleksine yönelik çalışmalar gerekir (GÖKMEN YAKLAŞIMI). İlaç, bitki vb. madde alımları bio-elektriksel sistemi düzeltmez, etkiler. Bu etkilenmeler de atak sıklığının azalmasına katkı da bulunabilir. Bu tedaviler koruyucu yani atak sıklığını azaltıcı tedaviler olarak adlandırılabilinir.

Proflaktik (sıklığı azaltıcı, koruyucu) tedavi olarak migrende kullanılan ilaçlar ya hücrenin elektriksel kontrolünü sağlamaya çalışır (epilepsi ilaçları) ya da otonom sinir sisteminin bir parçası olan damarlar üzerine etkilidir. Ayrıca ağrı algı mekanizması üzerinden etkili (anti-depresanlar) olanlar da vardır. Tüm bu tedavilerde kısa vadede olumlu çözümler alınmakla birlikte uzun yıllara yayılarak bakıldığında migrenin seyrinde anlamlı değişim gözlenmemektedir.

Bitki çayları ve bazı bitkisel kürlerde de benzer deneyimleri hastalarımdan dinledim (Bu konuda bilimsel çalışmalar olmadığı için). İlaç kullanımı kadar yaygın olmadığından veri aldığım hasta sayısı binleri aşmamakla birlikte başvuran hastalarımdan farklı bilgiler aldım. Özellikle biberiye çayını düzenli içenlerin bir bölümü hiç fayda etmediğini söylese de sıklığın azaldığını söyleyenler de vardır. Bu yorumları değerlendirirken çok faydalananın bana tedaviye gelmeyeceğini de göz önünde bulundurmak gerekir.

Benim üzerinde durduğum nokta migren bio-elektriksel bir bozukluk olduğu için bitkilerin doğrudan iyileştirici etkisinin sınırlı olabileceğidir. Uzun süre sonrasında migren tablosu halen olumlu devam edebilir mi? Ayrıca homeopati öğretisi bir bitkinin uzun süreli alımının olumsuz etkileri ve o bitkiye ait hastalık semptomlarının ortaya çıkabileceği yönündedir.

Bu bilgiler ışığında internette çok fazla reklamları olsa da migren tedavisinde bitkilerin yoğun kullanılmasını öneremiyorum. Bitki olduğu için zararsızdır diye düşünmeyin.

Yazının devamı...

Menopozla Baş Ağrım Geçer mi?

Neredeyse tüm migrenli kadınların hayali menopozla migrenlerinin geçeceğidir. Özellikle anne, teyze, hala gibi ailede menopozdan sonra migreni geçmiş kadınlar varsa o zamanı sabırla beklerler. Tedaviye geldiklerinde de “annemin de menopozda geçmiş ama şimdi ağrılarım sıklaştı, o nedenle geldim” derler.

Menopozla aylık hormonal döngüler görünür olmaktan çıkar. Özellikle menstruel dönemde migreni tetiklenen kadınlar için tetikleyici unsur ortadan kalkar, böylece aylık migren atakları da unutulur. Ailesinde migren olanların ortak yanları sinir sistemi hassasiyetidir. Aile bireylerinin her birinde yaşam içinde kendine göre bozucu alanlar (migreni başlatan nedenler) gelişir. Anne veya teyzeyle aynı nedenler migrenin alt yapısında olmayabilir. Unutulmamalıdır ki her kişi dünyada tektir ve “hastalık yok hasta vardır”. İstatiksel olarak migrenin menstrüel kanamaların bitmesi ile azaldığı doğrudur. Ancak her hasta da annesindeki gibi seyretmeyebilir.

Migren ağrıları öylesine zorlar ki bazı hastalar gencecik yaşta menopoza girmek isterler. Hormonlu spiral kullananlar vardır. Hatta bu durum rahim perdeleme adı altında “hem hamile kalmaktan korunursunuz, hem de aylık kanamalarınız olmaz, rahat edersiniz ” yaklaşımıyla gencecik kadınlara hayat lüksü olarak sunulmaktadır.

Menopoza nasıl girildiği, menopoz dönemine kadar geçirdiği jinekolojik müdahaleler hastanın baş ağrısı seyrinde çok önemli yer tutar. Menopoza doğal yoldan mı girildi? (myom vb nedenlerle kırklı yaşlarda rahmi alınan kadın sayısı hiç az değildir). Öncesinde migreni hormonal değişimlerden ne kadar etkileniyordu? Annesi veya diğer kişilere oranla daha fazla jinekolojik müdahale geçirdi mi? Migrenöz genetik alt yapı ne kadar güçlü? Tüm bu faktörler ağrının seyrini etkiler.

Migren geçecek olsa bile iyileştiği için geçmez. Migreni yapan alt yapı başka hastalıklara zemin hazırlar. Başınız ağrımıyor diye kendinizi iyileşmiş saymamak gerekir.

Bu kadar karamsar olmamak lazım. Menopozla migren sürekli tetiklenmekten vazgeçebilir. Ancak başınız ağrıyorsa bu olasılık üzerine beklemek doğru değildir. Baş ağrısız geçen her gün yaşamdan kazanılır. Ayda 3 atak yaşansa neredeyse yılın 1,5 ayı kayıptır.

Menopoz sonrası başlayan baş ağrıları da vardır. Elli yaş sonrası migren çok nadir olsa da başlayabilir. Ancak bu yaşlarda başınız ağrımaya başladıysa sekonder baş ağrısı öncelikle akla gelmelidir. Sekonder baş ağrısı altta yatan başka hastalıklara (tümör, enfeksiyon, damarsal bozukluk vd.) bağlı ortaya çıkan ağrıdır. Asıl hastalığın tedavisi mutlaka gereklidir.

Yazının devamı...

Migren Hakkında Yanlış Bildiklerimiz

Migren ve Baş Ağrılarını Anlamak

Migren çok yaygın, hemen hemen herkesin bildiği bir hastalık gibi görünmekle birlikte migren hakkında hekimlerin bildikleri bile sınırlıdır. Sınırlı bilginin yanı sıra yanlış bilinenlerde oldukça fazladır.

· Migren konusunda en yaygın yanlış, neredeyse bir “mit” gibi kafalara yerleşmiş olan

“MİGRENİN TEDAVİSİ YOKTUR” bilgisidir ama “MİGRENİN TEDAVİSİ VARDIR“.

· Migrenle yaşamayı öğreneceksiniz. Migren hayat boyunca devam eder. Migren tedavi edilebilir, onunla yaşamayı öğrenemezsiniz, çünkü her şeyi kontrol edemezsiniz.

· Migrenliyseniz düzenli yaşamalısınız. Hatta ruh haliniz bile dengeli olmalıdır. Her şeyi kafaya takarsan baş ağrın geçmez.

· Kadınlık hormonları migrenin nedenidir. O nedenle âdet dönemlerinde başınız ağrıyor. Bekleyin, menopoza girince baş ağrınız geçer. Hormonlardaki değişim migreni tetikler, migrenin nedeni değildir. Menopozla migren geçmeyebilir.

· Migren psikolojiktir. Stres migrenin nedenidir.

· Migrenin nedeni beyin kimyasında olan değişikliklerdir. Migren bedende kaynaklı bir hastalıktır.

· Kahve migren yapar. Çikolata migren yapar. Peynir yemeyin migreninizi tetikler.

· Migren baş ağrısıdır. Migren sadece baş ağrısı değildir, başka sıkıntılarında eşlik ettiği bir hastalıktır. Hiç baş ağrısı olmadan da migren atağı yaşanabilir.

Migrenlilerin çok sık yaptıkları yanlış yorumlar;

· Çok stresliyim migrenden kurtulamam: Stresle migren arasında ilişki vardır ama stres migrenin nedeni değildir. Stres var olan migreni tetikler. Migrenin nedeni tamamen bio-elektrikseldir. Migrenin nedeni çözülürse stresin devam etmesine rağmen migren atakları olmaz. Stresli birçok insanda migren olmadığını düşünürsek, migrenin nedeninin stres olmadığı sonucuna da varabiliriz.

· Migrenim var, başım çok ağrıyor, beynimde bir şey olmasından korkuyorum: Migrenin beyinle ilişkisi yoktur. Migrenli hastalarda beyin filmleri de (MR, Tomografi) normal çıkmaktadır. Migren otonom sinir sistemi disfonksiyonudur (çalışma aksaması). Otonom sinir sistemi bedene aittir. Migrende doğrudan bedendeki problemlerden kaynaklanır.

· Migrenin nedeni bilinmiyor, bir çeşit beyin inflamasyonu olduğu düşünülüyor (Doktorların en sık yaptığı yorum): Migren vücutta otonom sinir sisteminde var olan bozucu alanlar (bio-elektriksel bozuk alanlar) temelinde tetikleyici faktörlerin de katkısıyla zaman zaman otonom sinir sistemi çalışması aksar (disfonksiyon). Bu durumda özellikle damar ve barsak kontrolü de bozulur. Böylece tipik migren bulguları baş ağrısı, başta ödem, sıkışma hissi, bulantı ve kusma gerçekleşir. Migrene hayatımız boyunca otonom sinir sisteminde bozukluk yapabilecek etmenler neden olabilir. Çocukluk çağımızdaki boğaz enfeksiyonları, hayatımız boyunca başımıza gelen düşme-çarpma tarzı fiziksel travmalar, cerrahi operasyonlar ve özellikle iyi yapılamamış diş tedavileri otonom sinir sisteminde bozukluk yaratabilir. Bu bozucu alanlar migren ataklarına neden olabilir. Bu durumun gerçekleşmesi için genetik olarak geçiş gösteren sinir sisteminde aşırı hassasiyet gereklidir.

· Migrenin tedavisi yoktur: Hekimler ilaçlarla azaltılabileceğini savunur hatta ilaçlarla sağlanan aylarla sınırlı atak sıklığındaki azalmayı, migrenin tedavisi var olarak açıklarlar. Hastalar ise bu durumu kabul etmez. Ağrıyı yaşayan olarak migrenin tedavisi yok diye düşünür hatta migreni için doktora bile gitmez. Migren bilinenin aksine tedavi edilebilir bir hastalıktır. İlaç tedavisi ile migrenimizi tedavi etmeye çalışırsak migrenle yaşamayı öğrenmemiz gerekir. Ancak nedeni bulup çözersek çözüm sağlayabiliriz. Gökmen Yaklaşımı migreni nedenini bularak çözer.

Yazının devamı...

Başınız Sürekli Ağrıyorsa Ne Yapmalısınız?

Ayda on beş günden fazla süren migren “kronik migren” olarak adlandırılır. Toplumun % 2'si, migrenli hastaların ise % 10'unda görülen kronik migren, genellikle orta yaşlarda gelişir. Bazen bu durum çocuklarda veya gençlerde de görülebilir. Genç yaşlarda görülen kronik migren –lise çağlarında sürekli baş ağrısı olanlar- genellikle çıkmaya çalışan aktif yirmi yaş dişlerine bağlı gelişir. Orta yaş grubunda ise gerilim baş ağrısı üzerine eklenen migren atakları çoğunluktadır.

Kronik migrende baş ağrısının sürekliliği her gün ilaç kullanma eğilimi birlikteliği dikkat çekicidir. Migrenin kronikleşmesinde aşırı ilaç kullanımının rolü büyüktür. Bundan dolayı ilaç etkisiyle baş ağrısı (rebound baş ağısı) veya ağrı kesicilerin aşırı kullanımına bağlı (analgesic overuse) baş ağrısı adlarını da alır.

Bu hastalarda başlangıçta arada olan baş ağrılarında alınan ağrı kesicilerin yıllar içinde sıklığının artmasıyla gelişen tablo ortak öyküdür. En sonunda sürekli baş ağrısı sürekli ilaç kullanımı kısır döngüsü gelişir. Bu hastalarda nöral terapi ile tedaviye başlanmalıdır. Altta yatan migren ya da gerilim baş ağrısı nedenleri “Gökmen Yaklaşımı” ile düzeltilmelidir. Başlangıçta bir çeşit bağımlılık oluşturmuş olan ilaçlar kesilmemelidir. Önce otonom sistem düzenlenip, ağrının nedenleri çözülmeye başlanırsa kısa sürede hasta ilaç alımını sonlandıracaktır.

Sürekli başınız ağrıyorsa üzülmeyin tedavi edilebilir ama bu tedavi ilaçlarla olmaz. Bu aşamada ilaçlardan kurtulmanız gerekmektedir. Gökmen Yaklaşımı kısa sürede ağrılardan ve ilaçlardan kurtulmanızı sağlayacaktır.

Yazının devamı...

Trigeminal nevralji ilaçsız ve ameliyatsız tedavi edilebilir

Trigeminal nevralji nedir?

Trigeminal nevraljide etkilenen bölge yüz yarısında; kısa süreli, anlık, bıçak saplanır veya elektrik çarpar tarzda dayanılmaz ağrılar mevcuttur. Kısa süreli ve tek taraflı olan bu ağrılar tekrarlayıcı özelliktedir. Özellikle yemek yerken çiğneme ile bu ağrılar tetiklenir. Ayrıca rüzgar, sıcak, soğuk yiyecekler, tıraş olma bazen konuşma, yutkunma bile ağrıları tetikleyebilir.

Trigeminal nevralji nasıl tedavi edilir…

Klasik nöroloji yaklaşımında trigeminal nevralji hastalarının çoğunluğunda neden bulunamaz. Trigeminus nevraljisi tedavisinde ilaçlarla sinirdeki anormal uyarım baskılanmaya çalışılır. Epilepside ve nöropatik ağrı tedavisinde kullanılan ilaçlar çoğunlukla ilk seçenek olarak kullanılmaktadır. İlaçlarla baskılanamazsa doğrudan sinire yapılan müdahalelerle baskılama çalışmaları yapılmaktadır. Beyin içine yapılan cerrahi müdahalelerde vardır. Farklı aşamalarda ağrısı baskılanan hastalar vardır. Ancak azımsanmayacak bir grup tüm bu müdahalelere rağmen ağrı çekmektedir.

Doğru yaklaşım sinirin primer tetiklendiği alanı ( başlangıç noktasını) ortaya çıkarıp ilaç ve operasyon benzeri hiçbir müdahaleye gerek kalmadan çözümler sağlamaktır. Aldığım sonuçlar göstermiştir ki nevralji doğrudan beyinle ilişkili değildir. Ameliyat olmuş hastalarda da alınan sonuçlar bu tabloyu desteklemektedir. Hastaların çoğunluğu ilk olarak diş hekimine gider. Buradan da yola çıkarsak hekim olarak ilk yapılacak şey diş-çene kompleksine bakmak olmalıdır. Birçok hastada profesyonel düzeyde diş- çene kompleksi uzmanlarıyla çalışmak hem nevraljiyi düzeltmiş hem de ilaçların bile kesilmesini sağlamıştır.

Yazının devamı...

Migren ve Epilepsili Olmak Bir Ayrıcalıktır? Migren ve Epilepsi Nasıl Olur?

Migren ve Epilepsi İlişkisi

Migren ve epilepsi ayrı hastalıklar gibi algılansa da benzer yönleri çoktur. Aslında her iki hastalığa sahip olanların ortak özellikleri vardır.

Her ikisinde başlangıç bulguları yani aura çok benzer. Aurayı takiben migrende baş ağrısı, epilepsi de bayılma olabilir. Bebeklik döneminde bayılmaları olan çocukların ilerleyen yaşlarda migren ataklarının başlaması da aradaki bağlantıyı gösteren bir durumdur.

Başlangıçtan itibaren bayılmalarla seyreden migren ataklarına çok nadir rastlanır. Ama bir hastamda çocukluğundan bu yana olan bayılmaları migren ataklarına aitti. Hatta ilkokul öncesi yıllarda bayılmayı baş ağrısı takip etmediği için migren olduğu düşünülmemişti. Orta yaşa gelmesine rağmen yılda 4-5 defa bayılma ardından zonklayıcı şiddetli baş ağrısı ile olan migren atakları devam ediyordu.

Özellikle auralı migrenin epilepsi ile ortak yönlerinin olması kaçınılmazdır. Epilepsi beyindeki sorunlu alanlardan –bioelektriksel düzensizlikler- çıkan uyarımların beyin fonksiyonlarını geçici altüst etmesidir. Bir çeşit beyin fırtınasıdır.

Migren de bedendeki bioelektriksel sorunlu alanların etkisiyle otonom sinir sisteminin geçici altüst olmasıdır. Her ikisi için açlık, uykusuzluk, stres, uyaranlara yoğun maruz kalma gibi dış faktörler tetikleyici unsur olabilmektedir. Migren bedensel faaliyetleri yöneten otonom sinir sisteminin fırtınasıdır.

Ortak özellik genetik olarak sinir sisteminin duyarlılığıdır. Bu duyarlılık epilepside santral sinir sistemi, migrende de otonom sinir sisteminde fırtınalar kopmasının alt yapısını oluşturur.

Bu duyarlılık aynı zamanda bir ayrıcalıktır. Birçok bilim adamı, düşünür, sanatçıda ya migren ya da epilepsi –bazen her ikisi- vardır. Bu hastalıklara sahip olanların sinir sistemlerindeki farklılık üretimlerini de olumlu etkilemiştir.

Bazı sanatçılar için bazı kaynaklar migrenli bazı kaynaklar epilepsili diye belirtmektedir. Vincent van Gogh için ayrıca menier hastalığının da olduğu belirtilmektedir. Muhtemelen vertigenöz, auralı migreni vardı. Özellikle “Starry Night” tablosu tam bir aura duygusu yaratır. Kulağını kesecek kadar çıldırtan ağrılar migrenin bir parçası olabilir. Vertigolu migrende kulakta hem ağrı olabilir hem de çıldırtacak düzeyde sesler ve baş dönmesi yapabilir.

Psikolojik romanın babası Dostoyevsky de inanılmaz bir duygusal coşku ve zamanın durması olarak tanımladığı epileptik nöbetlerinin, yaratıcılık kalitesine yönelik olumlu etkileri olduğunu iddia etmiştir.

Migrenli bilim insanı ve düşünürler:

Charles Darwin, Friedrich Wilhelm Nietzsche, Sigmund Freud…

Liderler:

Napoleon, , Julius Caesar, Thomas Jefferson…

Sanatçılar:

Vincent van Gogh (epilepsi ve menieride vardı), Pablo Picasso, George Seurat, Claude Monet, Lewis Carroll, Cervantes, Virginia Woolf, Stephen King…

Elvis Presley, Elizabeth Taylor, James Cromwell, Whoopi Goldberg, Janet Jackson

Sadece epilepsisi olanlar:

Socrates, Herakles, , Aristo, Julius Caesar, Michelangelo, Leonardo da Vinci, Alfred Nobel, Jean-Jacques Rousseau, Blaise Pascal, Newton, Stephen Hawking, Lenin, Molière, Lord Byron, Dante, Dostoyevsky, Agatha Christie, Edgar Allan Poe, Charles Dickens, Niccolo Paganini…

Yazının devamı...

Hamileyken Başınız Ağrırsa Ne Yapmalısınız? Hamilelikte Migren Tedavisi Nasıl Yapılır?

Hamilelikte Migren

Migren doğurgan çağdaki her 3-4 kadından birinde görülen önemli bir sorundur. Migren ağrılarının dayanılmaz olması ve hamilelikte ilaç alınamaması anne adayı kadınların önemli bir sorunudur. Baş ağrıları nedeniyle hamileliği erteleyen pek çok kadın vardır.

Hamilelik döneminde baş ağrıları % 70 oranında azalması olumlu bir durumdur. Özellikle, ilk üç aydan sonraki dönemde ataklar tamamen kaybolabilir. Hamilelikte migren çoğunlukla azalır ama bazılarında aynen devam eder. Çok azında artar. Çok nadiren de hamilelikte baş ağrısı başlayabilir.

Hamilelikte Migren ve Baş Ağrısı Tedavisi

Hamilelikte ilaç alamazsınız ancak tedavi olabilirsiniz. Hamilelik döneminde yapılabilecek en uygun tedavi nöral terapidir. Cilde yapılacak küçük iğnelerle (çok kısa etkili lokal anestezik) genel bir rahatlama sağlanır. Kullanılan az miktardaki ilaç bebeğe zarar vermez.

Migreni hamilelik boyunca devam edenlerde nöral terapi ile hedef bozucu alan seçilir. Öncelikle bu bölgeye rahatlıkla nöral terapi yapılarak anne adayı rahatlatılır, tedavinin devamı doğumdan sonraya bırakılır.

En ideali; anne adaylarının hamileliği planlamadan önce nedenleri bulunarak migrenlerinin tedavisinin yapılmasıdır. Özellikle hemen her gün ilaç kullananlarda hamilelik öncesi tedavi daha da önem kazanır.

Hamilelikte Gelişen Baş Ağrıları

Migren çok nadiren hamilelikte başlayabilir. Ancak üçüncü trimestr denilen hamileliğin son üç ayında baş ağrısı başlarsa -özellikle otuzuncu haftadan sonra- preeklamsi denilen tablo mutlaka akla gelmelidir. Preeklamside tansiyon yüksekliği ve ödem gelişir. Bir çeşit hamilelik zehirlenmesidir. Eklamsili hastalarının çoğunluğunda enseden gelen baş ağrısı vardır.

Hamilelikte tanımlanamayan sürekli baş ağrısı varsa mutlaka eklamsi açısından değerlendirilmelidir. Eklamsi gelişme olasılığı yüksek hastalarda tansiyon yükselmese de sadece baş ağrısı eklamsi bulgusu olabilir. Migrenli bir hamilede de eklamsi gelişebilir. Eğer baş ağrısı sürekliyse, sağ kaburga altında gerginlik varsa hemen doktora başvurulmalıdır.

Dural sinüs trombozu çok ciddi bir tablodur. Nadir görülür. Bazı kişilerde kanın pıhtılaşmasını artıran genetik faktörler vardır. Hamilelikteki hormonal değişim bu eğilimi açığa çıkarır. Beyindeki toplardamarlarda pıhtılaşma gelişerek beyin kan akışı bozulur. Genellikle baş ağrısına nörolojik bulgular da eşlik eder. Sürekli baş ağrısı tek bulgu olsa bile bu ciddi hastalık akla gelmelidir.

Yazının devamı...

Aura Nedir? Auralı Migren Nasıl Olur?

Aura terimi yaklaşık iki bin yıldır bazı epilepsi nöbetlerinden önceki duyusal halüsinasyonları açıklamak için kullanılmıştır. Son yüzyılda ise migrendeki değişimler için kullanılmaktadır. Özellikle auralı migren beyin kan dolaşımının olumsuz etkilenmesi sonucu ortaya çıkan nörolojik bulguları işaret eder.

Migren aurasında, en sık görme alanında parlak yıldızlar, yanıp sönen ışıklı noktalar, kıvılcımlar, şimşekler olur. Bu görüntüler gözünüzü kapattığınızda da devam eder. Atak tek tük görsel bulgularla çok hafif geçebilir. Migren olduğunu anlamadan ara ara gözde çakan ışıklar, yanıp sönen noktalar, karıncalanmaları olanlarda bile auralı migrenden bahsedilebilir. Yaşayan kişi bu durumu bir sorun olarak algılamasa da auralı migren bilindiğinden çok daha yaygındır diyebiliriz. Çünkü aurayı her zaman baş ağrısı takip edecek diye bir kural yoktur.

En sık yaşanan formu 20-40 dakika kadar süren auraların bitmesini takiben gelen şiddetli baş ağrılarıdır. Çok azı hayatları boyunca sadece auralı migren atağı yaşarlar, baş ağrıları hiç olmaz. Bazıları da bazen auralı, bazen aurasız baş ağrısı, bazen de baş ağrısız aura yaşarlar. Sadece aurayı içeren uzun ve çok şiddetli atakları olan hastalar da vardır.

Migren aurasında görme alanında karaltılar, parlak yıldızlar, yanıp sönen ışıklı noktalar, kıvılcımlar, şimşekler olur. Noktalar büyüyüp skotom denilen daha geniş kenarları bozuk hilal veya dairesel şekilleri oluşturabilir. Parlak olanları daha çok hilal asimetriktir. Etrafında ışıklar olan içi parlak ama boşluk gibidir. Bu görüntüler göz kapatıldığında da devam eder.

Aziz Hildegard 1100’lerde bu ışıklı şekilleri “Görme alanının yukarısından başlayıp aşağıya inince sönüyor” diye tanımlar. Gerçekten de bu ışıklı yıldızlar, iplikler uzaydan gelip bir anda parlar ve görünür olur, görme alanında hareket ederek yer değiştirir, görme alanının başka bir yerinde uzayda kaybolur.

“Küçük bir nokta gittikçe büyüyor, sonra yukarıya kayıyor, bir şemsiye gibi oluyor, sonra yavaş yavaş yok oluyor.”

“Gözümde buğulanma oluyor, bir buz parçasının içinden bakıyorum.”

“Titreme oluyor, yazılar kayıyor, okuyamıyorum”

“Görüntü kırılıyor, sanki parçalara ayrılmış, yamuk yumuk birleştirilmiş gibi oluyor, Picasso’nun resimlerine benziyor.”

“Yanardağın ağzından içine bakar gibi… Akan, patlayan fokurdayan renklerin büyüsüne kapılıyorum.”

Sıkıntılı, karanlık, ışıklı, renk şöleni gibi çok farklı biçimlerde yaşayanlar vardır. Bazen baktığı yerin yarısını göremeyenler olur. Görsel bulgular devam ederken bazı hastalarda uyuşmalar başlar. Daha çok başparmak veya parmak uçlarından başlayıp kola, ağız çevresine ve dile ulaşır. Bu sırada konuşma ya da yutma güçlüğü de gelişebilir. Kelimeleri bulmakta zorlanma olabilir, beyin durmuş gibi hissedebilir. Baş dönmesi, dengesizlik olabilir. Algı farklılaşarak el, kol ya da bacaklar uzamış, kaybolmuş, bozulmuş gibi algılanabilir. Görüntüler küçülür, büyür, yakınlaşır, uzaklaşır, dışarıdan başka bir dünyadan bakıyor hissi olabilir.

Garip, ağır bir bulantı hissi ve mideden yukarı yükselen bir sıkışma, sıkıntı olabilir. Bayılma da yaşanabilir. Yoğun bir uyuşukluk, zorlanan duysal uyarımlar, halüsinasyonlar kişiyi, uyku felcine girmiş gibi bir duruma sokabilir. Hasta o sırada boşlukta gibidir ancak tam bir bilinç kaybı da değildir. Ne kadar zaman geçtiğini bilemez, hatırlayamadığı bir kopuş vardır.

Aura sırasında farklı duygular yaşanır. Korku ve boşluk hissi en belirleyici olanıdır. Nadiren haz ve mutluluk yaşayanlar da vardır. Ancak olumlu yaşayanlarda bile bir tuhaflık, saçmalık olduğu duygusu hâkimdir. Koordinasyonları bozuk olduğu için sakar olurlar.

Nasıl yaşanırsa yaşansın aura yaşamak baş ağrısı yaşamaktan daha ağır bir durumdur.

Yazının devamı...

© Copyright 2025

Türkiye'den ve Dünya’dan son dakika haberler, köşe yazıları, magazinden siyasete, spordan seyahate bütün konuların tek adresi milliyet.com.tr; Milliyet.com.tr haber içerikleri izin alınmadan, kaynak gösterilerek dahi iktibas edilemez, kanuna aykırı ve izinsiz olarak kopyalanamaz, başka yerde yayınlanamaz.