SAĞLIK
YEMEK
ASTROLOJİ
GÜZELLİK

Çocuklarda nezle ve grip başka sorunlara neden olur mu?

Nezle sıklıkla sonbahar ve kış aylarının hastalığıdır. Ağustos sonu veya Eylül başında nezlenin görülme sıklığı yavaş yavaş artar ve Mart, Nisan aylarına kadar yüksek kalır, sonra azalmaya başlar. Mevsimsel özellik okulların açılması ve soğuk havayla ilişkili olabilir. Soğuk havalarda, insanların kapalı ortamlarda geçirdiği süre artar ve hastalığın kişiden kişiye bulaşma olasılığı artar.

Mevsimsel değişimler ile ortam nemi ve soğuk algınlığı arasında da ilişki vardır. Çoğu nezle virüsü için, nemin düşük olduğu yılın soğuk ayları daha elverişlidir. Soğuk hava burun içerisini kurutur. Ayrıca kış aylarında evlerde çeşitli ısıtma sistemlerinin devreye girmesiyle de, aşırı ısıtılan odalarda hava nemini kaybeder ve mukozalarda kuruma oluşur. Bu durumlar solunum yollarını virüslerin barınmasına uygun hale getirir.

Nezle ve grip başka sorunlara neden olur mu?

Nezle ve grip genellikle sorunsuz olarak basit önlemler ve tedavilerle iyileşir. Ancak bazen oluşabilen komplikasyonlar nedeniyle antibiyotik tedavisi ve yakın takip gerektirebilir. Bu komplikasyonlar genellikle solunum yollarımız içinde veya çevresinde bulunan sinüsler, orta kulak veya akciğerlerimizde meydana gelir. Diğer bir deyişle üst solunum yolu infeksiyonları sırasında orta kulakta sıvı toplanması (efüzyonlu/seröz otit), orta kulak iltihabı (akut otit), sinüzit ve zatüre (pnömoni) görülebilir. Bu hastalıkların erken dönemlerinde ve özellikle bronşit ile zatüre durumlarında Çocuk Hastalıkları Uzmanlarına başvurulmalıdır. Ancak tedaviye yanıt vermeyen veya sık tekrarlayan orta kulak sorunları veya sinüzit gibi durumlarda çocuk KBB Uzmanına yönlendirilmelidir.

Ailelerin korkulu rüyası “geniz eti” ne burada da biraz değinmek gerekir. Her çocukta belirli ölçülerde bulunan geniz eti, bu tip üst solunum yolu infeksiyonlarında da büyür. Bu durum burun tıkanıklığı ve diğer sorunlara olumsuz yönde katkıda bulunur. Bir bağışıklık dokusu olduğundan geniz etinin (adenoid) görevi büyümektir, fakat infeksiyon sonrası dönemde de küçülmesi beklenir. Ancak peş peşe infeksiyonlar geçirilmesi bu dokunun kronik büyümesine ve bununla ilişkili sorunların da sürmesine yol açabiliyor. Bu konunun detaylarına ileriki sayfalarda değinilecektir.

Nezle ve gribe bağlı komplikasyonlar nasıl gelişir?

Burun boşluğunun çevresinde yer alan sinüslerimizin içerisine hava, küçük ve dar kanallardan girer. Benzer şekilde geniz bölgemize açılan östaki borusu da orta kulağımızın içine hava gönderilmesini sağlar. Ayrıca bu boşluklarda oluşan salgıların boşalması yine aynı kanallar sayesinde olur. Nezle veya grip gibi üst solunum yolu infeksiyonlarıyla beraber burun ve geniz boşluğunda akıntılar ve doku şişmesi oluşur.

Yazının devamı...

Uçakta basınç hasarından kulaklarınızı 8 adımda koruyun

Uçak yolculuğunda iniş veya kalkış sırasında, bazılarında kulakta basit geçici tıkanmalar olurken, bazılarında ise bununla birlikte şiddetli ağrılar, uzun süreli tıkanıklıklar, duyma kayıpları ve hatta baş dönmesi dahi olabilir.

Olağan koşullarda kulağımız, yutkunma sırasında iç ve dış basıncı eşitleyecek yapılara sahiptir. Buradaki işleyişi kavramak açısından kendinizde basit bir test yapabilirsiniz. Burnunuzu kapayarak yutkunduğunuzda kulaklarınızın tıkandığını, burun açıkken tekrar yutkunduğunuzda ise açıldığını hissedebilirsiniz. Yutkunma sırasında duyduğumuz çıtırtı, genizden orta kulağa havanın ulaşmasını sağlayan östaki borusunun, saniyenin yarısı kadar bir sürede açılıp kapanmasına bağlıdır. Bu basınç dengeleyen sistem eğer düzgün çalışmıyorsa uçakta, hatta aynı şekilde dalış sırasında sorunlar yaşanması beklenebilir. Diğer yandan test sırasında çıtırtı veya tıkanma-açılma olayını hissetmediyseniz, hali hazırda bir sorununuzu teşhis etmiş olabileceğinizi de üzülerek bilmenizi isterim.

Kulakta basınç dengelenmesine bağlı gelişen bu tip olaylara “barotravma” adını veriyoruz. Yaşanan gerilimin şiddetine bağlı kulak zarında kanamalar, orta kulakta sıvı toplanmaları, nadiren delinmeler ve kalıcı işitme kayıpları dahi olabiliyor.

En çok basit nezle-grip gibi bir üst solunum yolu infeksiyonu sırasında, kişi burun tıkanıklığı olduğu halde uçağa bindiğinde bu durumla karşılaşıyoruz. Kronik burun tıkanıklığı, tıkayıcı şiddette deviasyonu ve burun eti şişmesi olanlar, sinüzitli hastalar, alerjik nezlesi olanlar ve geniz eti olan çocuklar kulak barotravmasını tekrar tekrar yaşayabilirler.

Bu durumun önlenmesine yardımcı olabilecek ve irtifa değişimi sırasında uygulanabilecek bazı yöntemler vardır:

Eğer olanaklı ise uçuşu ertelemek veya alternatif başka bir yöntemle ulaşımı sağlamak.

Uçuştan bir gün önce başlanabilecek ve bir gün daha sürdürülebilecek “dekonjestan” grubu haplar kullanılabilir. Bu tip ilaçların kullanımı mutlaka doktor kontrol ve önerisiyle olmalı, ayrıca tansiyon ve kalp hastaları asla bunları kullanmamalıdır.

Kalkış ve özellikle iniş sırasında uyumuyor olmak. Bu durum yöntemleri uygulayabilmenin ilk şartıdır.

Burunun açık tutulması. Burun açıcı (yani konkaları büzüştüren) spreylerin kalkıştan ve 4 saatten uzun süren uçuşlarda inişe geçmeden yarım saat önce buruna sıkılması faydalı olur. Diğer yandan bu tip spreylerin alışkanlık haline getirilmemesi gerektiğini burada vurgulamak doğru olur.

Yutkunma hareketi. Bu amaçla yine irtifa değişimi sırasında sakız çiğnemek ve/veya su içmek etkili olabilir. Bebek ve çocuklara ise bu durumda emzik emdirmek huzursuzluklarını azaltabilir. Uçuş öncesi bol sıvı alınması da östaki borusunun işleyişi için önemlidir.

Esneme hareketi yapmak. Böylelikle yutkunmadakine benzer şekilde basınç dengelenebilir.

Buraya kadar olan önlemlerle açılmayan kulaklarda, kalkış sırasında burunu kapatarak yutkunmak orta kulaktaki basıncı düşürebilir.

Yine alçalma sırasında ise ağzın ve burnun kapatılarak, nefes vermeye çalışarak kulağa hava göndermek. Buna “Valsalva Manevrası” diyoruz ve bu sadece alçalma sırasında basıncı dengeleyebilir. Bu manevra iltihaplı bir akut üst solunum yolu infeksiyonu sırasında yapılmamalıdır.

Kulakta tüp varsa bu yöntemler gereksizdir. Ancak her şeye rağmen basınç hasarı gelişmesinin önlenemeyebileceği bilinmelidir. Bu tip durumları sık sık yaşayanların, olası nedenlerin belirlenmesi ve tedavi edilebilmeleri için bir KBB Uzmanına başvurmaları gerekir. Günümüzde rutin endoskopik muayenemizde, tüm burun içi oluşumları, anatomik bozuklukları, burun işleyişini, sinüs kanallarını ve geniz bölgesini doğrudan görebiliyoruz. Bu sayede östaki borusunun işleyişine engel olabilecek durumların tedavisini planlayabiliyoruz. Böylelikle uçak yolculukları bu tip hastalarda bir kabus olmaktan çıkıyor.

Yazının devamı...

Kış ses kısıklığına bahane değil!

Ses kısıklığı nedir?

Ses kısıklığı, sesimizdeki anormal değişimleri tarif eden genel bir deyimdir. Ses kısıldığında, ses çıkarımı nefesli, hışırtılı, çatallı, rahatsız edici ve zorlu olabilir veya düzeyinde (volüm) ve perdesinde (tiz-pes) değişiklikler olabilir, ya da ses hiç çıkmayabilir. Sesteki değişimler sıklıkla boğaz bölgemizde bulunan, ses üretiminden sorumlu, ses tellerimizle ilgili hastalıklara bağlıdır. Nefes alıp verirken ses telleri birbirlerinden ayrıdır. Konuşma veya şarkı söylenmesi esnasında bir araya gelirler. Hava akciğerlerimizi terk ederken titreşirler ve ses oluştururlar. Ses telleri ne kadar gergin ve inceyse, o kadar hızlı titreşirler. Bu hızlı titreşme sayesinde tiz sesler oluşturulur. Ses tellerinde şişlikler ve kabarıklıklar varsa, uygun şekilde bir araya gelemezler ve seste değişik meydana gelir.

Dışarıdan ne gibi etkenler ses kısıklığı yaratabiliyor? Ses kısıklığının nedenleri nelerdir?

Sigaranın çeşitli yollarla ses kısıklığı yapması olasıdır. Sigara, içerdiği zararlı maddeler nedeniyle, en basit olarak ödemden tutun gırtlak kanserine yol açabilir. Kanser ses tellerine ulaştığında, ses telleri uygun şekilde hareket edemez ve ses kısıklığı ile belirti verir. Her ses kısıklığı kansere bağlı değildir, telaşlanılmamalıdır. Ancak her ses kısıklığı kanser yönünde araştırılmayı gerektirebilecek şekilde değerlendirilmelidir.

Sıklıkla sesin kötü kullanılması sonucunda ses kısıklığı olur. Yüksek sesle konuşma, bağırma durumlarında ses telleri birbirlerine sertçe çarparlar. Çarpışma yüzeylerinde küçük kanama alanları ve ödem oluşur. Ses telleri uygun şekilde birbirlerine temas edemez ve ses kısıklığı meydana gelir. Bunlar iyileştiklerinde ses kısıklığı da düzelir. Sesin kötü kullanımı sürekliyse, temas yüzeyleri yeteri kadar iyileşemez ve adeta nasır gibi ses tellerinin birbirlerine bakan kısımlarında yumrular oluşur. Halk arasında bunlara “şarkıcı nodülü” adı verilir.

Ayrıca çeşitli infekiyonlar ses tellerini direkt veya dolaylı olarak etkileyebilir. Üst solunum yolu infeksiyonları sırasında (nezle, grip, sinüzit vs.) boğaz bölgesine doğru iltahaplı veya şeffaf akıntı olur. Bu akıntılar nedeniyle veya “larenjit” adını verdiğimiz boğaz infeksiyonu nedeniyle ses tellerinde kızarıklık ve ödem oluşur. Buna öksürük eklendiğinde ses tellerindeki hasar artar, ses kısıklığı oluşur. Bazı ciddi infeksiyonlar solunum sıkıntısına da yol açabilir.

Son zamanlarda gelişen teknikler sayesinde mide asidinin ses telleri üzerindeki olumsuz etkilerini belirleyebiliyoruz. Ses kısıklığına yol açabilen ve “reflü” olarak adlandırılan bu durumda özellikle gece yatar pozisyondayken asit mideden yukarıya yutak bölgesine gelebilmektedir. Asidin yakıcı etkisiyle ses tellerinde hasar ve ödem oluşur. Bu durumda kuru öksürük, boğazda bir şey varmış hissi ve ses kısıklığı olur.

Ses kısıklığına yol açan diğer nedenler: alerji, guatr, sinirsel hastalıklar ve ses teli felci şeklinde sıralanabilir.

Kış, soğuk hava ve infeksiyonların ses kısıklığı ile ilişkisi nasıldır?

Nezle ve grip gibi üst solunum yolu infeksiyonlarının görülme sıklığı kış aylarında artar. Çevreden alınan mikroplar nedeniyle ve/veya vücut direncimizin düşmesiyle bu gibi infeksiyonlara maruz kalırız. Normal koşullarda burundan soluk alıp vermeliyiz. Burun tıkanıklığı durumlarında, kişi ağız solunumu yaptığında, alınan hava direkt olarak alt solunum yollarına ulaşmaktadır. Halbuki burnumuzun görevi, alınan havayı ısıtmak, temizlemek ve nemlendirmektir. Alt solunum yolları için uygun duruma gelemeyen hava ses telleri ile temas eder. Böylece, mikroorganizmalar ve soğuk-kuru hava ile karşılaştığında infeksiyon oluşabilir. Nezle genellikle hafif atlatılır ve basit önlemlerle geçebilir. Ancak özellikle iltahabi infeksiyonlarda uygun tedavi yapılmazsa veya “larenjit” gibi durumlarda, hastalık ses tellerini etkiler ve ses kısıklığı meydana gelir.

Ses kısıklığının tedavisi için kime müracaat edilmelidir?

Nezle ve gribe bağlı ses kısıklığı aile hekimleri, iç hastalıkları, çocuk hastalıkları ve KBB hekimleri tarafından tedavi edilebilir. Ancak, boğaz ve gırtlak bölgesinin infeksiyonları, sesin kötü kullanımına, reflüye bağlı ses kısıklıkları, 2 hafta ve daha fazla süren ve/veya beraberinde yutma güçlüğü, boğazda bir şey varmış hissi ve kan tükürme gibi belirtilerin bulunduğu ses kısıklıkları mutlaka KBB hekimlerince değerlendirilmelidir. İlgili branşların öngördüğü durumlarda yine KBB konsültasyonu yapılabilir.

Ses kısıklığında nasıl bir inceleme yapılır?

Ses kısıklığı olan hastalar öncelikle hastalığın nedeni hakkında fikir sahibi olunacak şekilde sorgulanır. Ses tellerini görmeye yarayan çeşitli özelliklerdeki endoskoplarla (larengoskop, fleksible endoskop) muayene yapılır. Gelişen teknoloji sayesinde eskiden ayna ile değerlendirilmeye çalışılan ses tellerini artık detaylı bir şekilde inceleyebiliyoruz. Öğürme refleksinin fazla olduğu kişiler ve çocuklarda fleksible (hareketli ve yumuşak) endoskop sayesinde muayene mümkün olabiliyor. Endsokoplarla video kaydı alınarak, defalarca inceleme yapabilmek ve tedavi ile takip sonuçlarını kıyaslamak mümkün.

Gerekli görülen durumlarda radyolojik inceleme ve laboratuar tetkikleri ses kısıklığına neden olan hastalıkları belirlemede kullanılabilir. Reflüye bağlı ses kısıklıklarında “PH-metre” denilen bir yöntemle asit kaçakları belirlenebilir. Bazı durumlarda, patolojik inceleme gerekebileceğinden, genel anestezi altında ses teli biyopsisi uygulanabilir.

Ses kısıklığı nasıl tedavi edilir?

Ses kısıklığının tedavisi, sebebine yönelik olmalıdır. Çoğu ses kısıklığı, sadece ses istirahati veya ses kullanımının düzeltilmesi ile düzelir. KBB hekimi sesin kullanımı konusunda bazı tavsiyeler verir veya hastayı foniatri (konuşma patolojisi) bölümüne yönlendirir. Geçmeyen nodül veya polip varlığında cerrahi uygulanır. Sigara içilmesi ve pasif içicilikten kaçınılmalıdır. Bol sıvı alınması oldukça önemlidir.

İltihabi hastalıklarda uygun antibiyotik ve destek tedavisi uygulanır. Reflü varlığında mide asidini azaltıcı tedavi ve önlemler verilir. Tümöre bağlı ses kısıklığı varsa uygun cerrahi veya radyoterapi uygulanır. Günümüzde erken yakalanan ses teli ve gırtlağın diğer bölgelerinin kanserleri yüksek başarıyla tedavi edilebilmektedir.

Ses kısıklığına karşı hangi önlemler alınmalı?

Sigara içilmemelidir, pasif içicilikten kaçınılmalıdır,

Alkol ve kafein gibi vücuttan su kaybına neden olan maddeler kullanılmamalıdır,

Bol su içilmelidir,

Ev nemlendirilmelidir,

Baharatlı ve asitli gıda ve içeceklerden kaçınılmalıdır,

Uzun süre ve yüksek sesle konuşulmamalıdır,

Sesini profesyonel kullananların ses eğitimi almaları gereklidir,

Ses kısıklığında çok konuşulmamalı, tezahürat yapılmamalı ve şarkı söylenmemelidir,

Ses kısıklığında yüksek sesle konuşmamak için sesi daha da kısarak konuşulmamalıdır, sadece iletişim maksadıyla ve mümkünse işaret dili tercih edilmelidir,

10 günden fazla süren ses kısıklığında mutlaka KBB Uzmanına başvurulmalıdır.

Yazının devamı...

Güzel burun, nefes alabilen burundur!

Burun tıkanıklığı pek çok insanın sıkıntı çektiği ve doktor doktor gezmesine neden olan bir durumdur. Burun tıkanıklığının tanısını ve tedavisini genellikle Kulak Burun Boğaz hekimleri üstlenir. Burun tıkanıklıklarının pek çok sebebi vardır. Nezle, grip gibi akut hastalıklarda bile hastalık süresince burun tıkanıklığı (konjesyon) olur. Burun tıkanıklıklarının diğer nedenleri arasında halk arasında kemik eğikliği denilen deviasyon ve yine halk arasında burun eti denilen konka şişmeleri ve valv sorunları ile sıklıkla karşılaşmaktayız. Bunlar tek başlarına veya birkaç problemin birlikte bulunması ile tıkanıklığa sebep olabilir. Ayrıca alerji, polip gibi hastalıklar ve burun spreyi bağımlılığında da burun tıkanıklığı görülür.

Nedenleri temel başlıklar altında toplansa da aslında her hastanın burun tıkanıklığı özel olarak ele alınmalıdır. Örneğin her burun eğriliği burun tıkanıklığına yol açmayabilir. Endoskopik muayenesinde burun boşluğu geniş olarak tespit edilen bir hastada orta dereceli bir kemik eğriliğinin solunum sıkıntısına yol açması pek beklenmez. Ancak burun boşluğu yapısal olarak dar olan başka bir hastadaki az bir eğrilik burun tıkanıklığına neden olabilir. Yine, burun eğriliği veya konka şişmeleri olmayan bir hastada da burun tıkanıklığı olabilir. Bu durumda burnumuzun en dar yeri olan giriş bölgesi (valv) veya sinüsler ile ilgili sorunlar aklımıza gelir.

Burun tıkanıklığının ne demek olduğunu hepimiz biliyoruz. Burun tıkanıklığı olması için mutlaka altta yatan bir bozukluk olması gerekmez. Zira burun tıkanıklığı aslında hepimizin zaman zaman yaşaması gerekli olan bir durumdur. Burnumuza çektiğimiz hava geniz ve boğazdan aşağı akciğerlere doğru yönlendirilir. Solunum yoluyla aldığımız havanın boğaz ve akciğerlere uygun hale gelebilmesi için temizlenmesi, ısıtılması ve nemlendirilmesi gerekir. İşte bu durumda burnumuz bu görevi üstlenir. Burun içini kaplayan ve mukoza dediğimiz dokunun özellikli yapısı ve bu doku ile kaplı olan konka ve diğer burun içi yapılar belirli bir direnç oluşturarak bu göreve katkıda bulunurlar. Dokular üç saatlik döngüler halinde şişip inerek sırayla sağlı sollu burun tıkanıklığı oluştururlar. Bu sayede oluşan direnç ile alınan havanın alt solunum yollarına uygun hale gelmesi sağlanır. Bazen hastalarımızdan “aman doktor, burnumun içinde ne varsa boşalt da rahat nefes alabileyim” şeklinde ifadeler duyabiliyoruz. Aslında bu ifadenin tam tersi olarak, nefes aldığımızı hissedebilmemiz için burun içi yapılarımızın eksiksiz olması gerekir. Burun ile ilgili yapılan ameliyatlarda bu durum esas alınır ve burundaki yapıları çıkartmak, boşaltmak yerine düzeltmeye çalışırız.

Burada burun solunumunun diğer faydalarından da biraz bahsetmek gerekir. En uygun nefes alıp verme şekli burun yoluyla olandır. Burnumuz, soluk alıp verme aşamalarının kontrollü olarak yapılmasını sağlar. Derin nefes alırken, burun kasları ve kıkırdak yapısı birlikte çalışırlar ve solunum yollarımıza giren hava akımına karşı belirli bir direnç oluşmasını sağlarlar. Bu sayede aşağıdaki olaylar gerçekleşir:

1. Burundaki dirence bağlı hava akımı yavaşladığından soluk alma ve verme arasındaki geçiş daha yumuşak olur.

2. Burunun oluşturduğu direnci yenmek için akciğerlerde vakum etkisi oluşturmamız gerekir. Bu sayede akciğer damarlarına doğru çekilen kan dolaşımı, kalbin sağ tarafındaki yükü azaltır.

3. Akciğerdeki oksijen-karbondioksid değişimi alveol dediğimiz kesecikler sayesinde olur. Bunlar hava ile doldukları anda soluk verme işlemi başlar. Burun solunumu esnasında alınan hava yavaş ve yumuşak bir şekilde bu kesecikleri doldurur ve gaz değişimi için uygun süre sağlanmış olur. Kandaki oksijen seviyesinin burun solunumu esnasında, ağız solunumundakinden daha yüksek olduğu bilinmektedir.

Burun tıkanıklığı nedeniyle ağız solunumu yapan hastalarda bu kesecikler hızla dolacaklar ve soluk verme işlemi hemen başlayacaktır. Bu durumda gaz değişimi tam olarak yapılamayacaktır. Solunum sığ ve yetersiz bir şekilde yapılacaktır. Kronik ağız solunumu yapan kişilerde bu nedenle baş ağrısı, yorgunluk ve dikkatsizlik gibi belirtiler görülür. Dahası, faranjit ve sık üst solunum yolu infeksiyonu gibi hastalıkların temelinde bu gibi solunumsal problemlerinin olduğu düşünülür.

Burun tıkanıklığının sebebinin belirlenmesi için ön burun muayenesini takiben, tanı amaçlı burun endoskopisi oldukça önem taşır. 2,7-4mm çapındaki bu endoskoplar sayesinde hasta herhangi bir rahatsızlık hissetmeden burun boşlukları ve sinüs kanallarını detaylı bir şekilde değerlendirebiliyoruz. Hatta bu cihazlardan gerekli müdahalenin yapılabilmesi için operasyonda da faydalanabiliyoruz.

Eğer burunda kemik eğikliği (deviasyon) varsa ve bu durum ileri derecede burnu tıkıyorsa deviasyon ameliyatı yapılır. Bu ameliyat yöntemi hala klasik yöntemdir ancak hasta rahatını arttıran tamponların artık yaygın olarak kullanılması bir yeniliktir. Yine burun içerisinde burun eti (konka şişmeleri) horlamanın önemli sebeplerinden birisi olabilir. En yeni uygulamalar konkalarla ilgili. Burada artık klasik ameliyatları çoğu uzman uygulamıyor. Günümüzde konkalar lazer ya da radyofrekans uygulaması ile hasta için çok rahat sayılabilecek şekilde küçültülebiliyor. Deneyimlerimize göre çok şişmiş alt konkalarda lazer daha başarılı sonuçlar veriyor. Konka küçültülmelerinin burun tıkanıklığını önemli ölçüde çözdüğünü ve bu girişimlerin kanamasız, tamponsuz ve ağrısız yapılabildiğini söylemek abartılı sayılmaz.

Estetik amaçlı burun ameliyatları günümüzde oldukça yaygın bir şekilde yapılıyor. Bu konuda hastaların talepleri birbirlerinden büyük farklılıklar gösterebiliyor. Ancak burada biz Kulak Burun Boğaz hekimlerinin ortak hedefi hastanın estetik beklentisini karşılamanın yanında burnun işlevselliğini korumaktır. Bu nedenle bizler için güzellik kavramı estetiğin yanı sıra nefes alabilmeyi de içerir.

Yazının devamı...

Sinüzit ne zaman ameliyat edilir sorusuna 5 altın yanıt

Halk arasında “sinüzit” müzmin/kronik bir hastalıkmış gibi algılanır. Oysa hepimiz basit bir nezle ya da gribi takiben sinüzit olabiliriz. Bu duruma “akut sinüzit” denir ve senede bir ya da iki kez bu durum olabilir. Yüz bölgesinde dolgunluk, basınç hissi, iltihaplı burun ve geniz akıntısı, alın-yüz ve baş ağrısı sinüzitin bilinen belirtileridir. Oysa inatçı kronik sinüzitler daha hafif ya da farklı belirtilerle de kendini belli edebilir. Burun tıkanıklığı, geniz akıntısı, balgam, gıcık öksürüğü ve sık hastalanma bunlardan bazılarıdır.

Sinüziti olan hastaların çok az bir bölümü ameliyat gerektirir. Sinüzit ameliyatına karar verme aşamasında sanılanın aksine hastanın yakınmaları, hastalık sırasındaki ve tedaviden sonraki endoskopik muayene bulguları bizler için daha önemlidir. Zira örneğin sinüzit teşhisi için istenmiş bir tomografik görüntüleme, eğer iltihaplı dönemde yapılmışsa bunun sonucu normalde olduğundan daha ileri ve kötü bulgular verir. Zaten bu nedenle sinüzit tedavisinde yoğun çalışan uzmanlar için, sinüzit hastasının en iyi halinde hatta hasta değilken çekilen filmler önem taşır. Bu tip görüntüleme yöntemlerini ameliyat kararı verdikten sonra, ameliyat planını yapmak için kullanırız.

Sinüzit hastalığı tek başına sinüs kanallarının anatomik bozukluklarına bağlı olabileceği gibi bu hastalığı kolaylaştıran başka durumlarla beraber de olabilir. Örneğin burun tıkanıklığına yol açan eğrilikler (deviasyon), burun eti şişmeleri (konka hipertrofisi), alerjik nezle, geniz eti ve hatta burunda yabancı cisimlerin varlığı gibi. Ayrıca kişinin genel sağlık durumu ve sigara kullanımı dahi sinüzit hastalığında belirli rol oynar.

Bu bilgilerin ışığında sinüzit ne zaman ameliyat edilir sorusuna beş altın yanıt verilebilir:

1. Hastanın iltihaplı ya da kronik sinüziti ile ilişkili şikayetleri sık tekrarlıyorsa ve tedavilere rağmen düzelmiyorsa;

2. Burun içerisinin yani mukozanın işleyişini destekleyen tedaviler de fayda etmiyorsa;

3. Sinüzitin tekrarlamasına yol açabilecek belirgin anatomik bozukluklar varsa;

4. Sinüziti kolaylaştıran etkenlerin de tedavi edilmesiyle iyiye gidiş sağlanamıyorsa ameliyat kararı verilir.

5. Zamanlama olarak, hastanın akut iltihaplı olmadığı dönemi; polipli sinüziti olanlarda ise polipleri olabildiğince gerilettikten sonraki dönem tercih edilir. Çünkü bu koşullar tıbbi tedaviler ile sağlandığında sinüzit ameliyatı çok daha konforlu olur ve başarısı yükselir.

Genetik bir hastalığı olanlar ve bazı polipli vakalar dışında sinüzit hastalığının ameliyat sonrası tekrarlama olasılığı yok denecek kadar azdır. Sinüzit ameliyatının başarısı için, sinüzite yol açan ve kolaylaştıran nedenlerin beraber ele alınması, ameliyatın doğru teknik ve araçlar kullanılarak yapılması gerekir. Ayrıca bunların yanında endoskopik deneyim ve güncel sinüs bilgisi eşit derece önem taşır.

Yazının devamı...

Çocuğunuzun Burnu Kanıyorsa Ne Yapmalısınız?

Çocuklarda burun kanamaları ebeveynler için oldukça mutsuzluk ve endişe verici durumlardır. Evlatlarının başına gelen herhangi bir hastalıktan farklı olarak kanamanın varlığı ailenin paniğe kapılmasına yol açar. Fakat çoğu burun kanamaları hafif kanamalardır ve burun girişine yakın yerlerden kaynaklanmaları nedeniyle kolaylıkla kontrol altına alınabilirler. Buna rağmen hayatı tehdit eder ölçüde şiddetli kanamaların da olabileceği ve vakit kaybedilmeden müdahale edilmesi gerekliliği bilinmelidir. Burun kanamaları hakkında ayrıntıya girmeden önce burun hakkında bazı bilgiler faydalı olacaktır.

Burnumuz vücudun en çok kanlanan organlarından birisidir. Burundan alınan havanın ısıtılması, nemlenmesi ve temizlenmesi işlevlerinde konkalar ve mukoza örtüsü rol oynar. Konkalar, halk arasında burun etleri diye bilinirler; bunların kan dolaşımının artması veya azalmasıyla birlikte şişip inme özellikleri vardır. Bu sayede burun deliklerimiz sırayla tıkanıp açılırlar ve burun işlevlerinin yürümesini sağlarlar. Konkaları ve bütün burun boşluğunu mukoza örtüsü kaplar. Mukoza örtüsünün üzerinde jel benzeri bir mukus tabakası bulunur ve burundaki nemin korunmasını sağlar, burnun kurumasını önler. Nasıl cildimiz sıyrıldığında ya da zedelendiğinde kanıyorsa, mukoza örtüsü zedelendiğinde de burun kanaması oluşur. Temel olarak sıcak-kuru havalar, infeksiyonlar ve burun karıştırma gibi durumlar mukoza örtüsünün dayanıklılığını bozarak kılcal damarların açılmasına neden olurlar ve böylelikle kanamaya rol açarlar.

Kanamanın ciddi olup olmadığını nasıl ayırt edebiliriz?

Çoğu basit nedenlere bağlı olan burun kanamaları hakkında genel anlamda fikir sahibi olmakta ve kanama sırasında neler yapılabileceğini bilmekte yarar vardır. Burun kanamalarını ciddiyetine ve kaynaklandığı yere göre iki başlık altında incelemek olasıdır:

Ön burun kanamaları: Burun boşluğunun hemen girişinde, orta hatta, kılcal damarlar mukoza örtüsünün içinde özel bir bölgede bir araya gelirler (Kisselbach pleksusu veya Little alanı). Çocuklarda en sık görülen burun kanamaları bu bölgeye ait olanlardır. Çoğu burun kanaması, buradaki kılcal bir damarın çatlaması nedeniyle tek taraflı olur. Bu bölgedeki damarlar oldukça ince ve yüzeyde olduklarından, burun sümkürülmesi ile, ufak bir tırnak dokunuşuyla veya hafif bir darbeyle bile kanayabilirler. Bu şekilde olan kanamalarda otururken veya ayakta dururken, burundan dışarı doğru genellikle az miktarda kanama olur. Kanama miktarı bazı durumlarda fazlaca olabilir, ancak bunlar bile çoğu kez parmak basısıyla kontrol edilebilirler. Sıklıkla çocuk ve genç erişkinlerde görülürler.

Arka burun kanamaları: Kontrol edilmesi zor ve ciddi kanamalar olabilirler. Kafa travmaları ile yüz yaralanmaları dışında aslında sıklıkla orta ve ileri yaştakilerde, tansiyon sorunları olanlarda görülürler. Çocuklarda ise kanama-pıhtılaşma sorunları olanlarda meydana gelebilirler. Burnumuzun içinde arka üst bölgelerden kaynaklandıkları için burun ön tarafına uygulanan parmak basısı burada kanamayı durdurmaz. Ağız ve boğaza doğru kanama devam eder. Bu bölgenin kanamaları mutlak bir KBB uzmanının müdahalesini gerektirir, hatta İç Hastalıkları-Hematoloji ve Girişimsel Radyoloji gibi branşların desteğini gerektirebilir. Göz kararması, fenalaşma hissi, çarpıntı yani tansiyon düşmesi ve nabızda hızlanma gibi fazlaca kan kaybı belirtileri de varsa acilen hastanenin yolu tutulmalıdır.

Burun kanamasının başlıca nedenleri nelerdir?

Burun kanamaları sıklıkla kuru-sıcak yaz aylarında veya kış aylarında ısıtıcıların kuruttuğu oda havası nedeniyle burun mukozasının da kurumasına bağlı olur. Kuruma, kabuklanmaya yol açar, kılcal damarlar çatlarlar ve kanama başlar. Yine bazen nezle, grip veya sinüzit gibi üst solunum yolu infeksiyonlarında mukoza örtüsünün yıpranmasına bağlı gelişebilir. Bunların dışında kanama-pıhtılaşma bozukluklarına yol açabilen ilaç kullanımları veya hastalıklar burun kanamasına neden olabilirler. Maddeler halinde belirtmek gerekirse, genel olarak:

Kaşıntıya yol açan alerji, infeksiyon veya kuruluk durumlarında burun karıştırılması,

Kuvvetli burun sümkürme burun kılcal damarlarının çatlamasına yol açarak,

Kanama-pıhtılaşma bozukluğu olanlar veya Aspirin ve benzeri ilaç kullanımı,

Karaciğer hastalıkları, yüksek tansiyon,

Burun eğrilikleri,

Burun kırılmaları, baş ve yüz yaralanmaları gibi ciddi durumlar,

Lösemi veya burun içi bazı tümörler oldukça nadir olmalarına karşın,

burun kanamasının nedeni olabilirler. Bu durumlardan bir tanesi veya birkaçı birlikte bulunabilir ve bu durum kanamanın şiddetini belirleyebilir.

Burun kanamasını durdurmak için ne yapmalı?

Burun kanaması ile karşılaşıldığında uygulanabilecek bazı yöntemler vardır:

Kanaması olan kişiyi sakinleştirmeye çalışılmalıdır. Heyecanlı ve panik halinde olanların kan basıncı (tansiyonu) yükselir ve kanamanın şiddeti artabilir.

Baş hafifçe öne doğru eğilmelidir. Çünkü baş geriye atıldığında kan burundan geniz ve boğaza, buralardan da yutularak mideye gider. Kanama miktarı anlaşılamadığı gibi bulantı ve kusmaya da yol açabilir. Yine bu amaçla kan ağızda da tutulmamalı, tükürülmelidir.

Burnun yumuşak olan kısmını tamamen kavrayacak şeklide baş parmak ve işaret parmaklarla sıkıştırılmalıdır. Aynı anda burun açıcı spreylerden herhangi biri ile bir miktar pamuk ıslatılarak burun içine yerleştirilebilir.

Sağlam, ancak nazik bir şekilde baş ve işaret parmakların yan tarafıyla sıkılan burun yumuşak kısımları yüze, yüz kemiklerine doğru bastırılmalıdır.

Bu şekilde 5-10 dakika kadar beklenmelidir.

Kanamanın şiddetli olduğu arka burun kanamasından şüphe ediliyorsa, bir yandan hastanenin yolu tutulmalıdır.

Hastanın tansiyon sorunu varsa, ilaçlarını ihmal etmiş olabileceği düşünülmelidir. Olanaklı ise tansiyon ölçülmeli, yüksek bulunuyor ise ilaçları verilmelidir.

Dik oturulmalı veya yatmak gerekiyorsa mutlaka baş yüksekte kalacak şekilde yatılmalıdır. Böylece kanama bölgesi kalp seviyesinden yüksekte olur ve kanamanın şiddeti azaltılabilir.

Bu aşamada burun ve yanaklara buz uygulanabilir.

Kanama durmuşsa ve burun açıksa yavaş yavaş burundan nefes alıp vermeye çalışılmalıdır.

Ne zaman doktora başvurmak gerekir?

Durmayan veya tekrarlayan burun kanamaları.

Burun dışında başka yerlerden de kanama olması, örneğin idrar ve dışkılama ile.

Vücutta hafif darbelerle bile morarma ve çürüklerin varlığı.

Aspirin, Kumadin benzeri kan sulandırıcı ilaçların kullanılıyor olması.

Pıhtılaşma bozukluğu yaratabilecek karaciğer, böbrek veya hemofili gibi hastalıkların bulunuyor olması.

Yakın zamanda kemoterapi alınmış olması.

Hastanede neler yapılır?

Endoskopik muayene ile kanamanın yeri belirlenir. Kanamanın durmadığı ön burun kanamalarında sınırlı bir tampon yapılarak veya küçük bir müdahale ile kılcal damar pıhtılaştırılarak kanama durdurulabilir. Tekrar eden kanamalarda 2-4 gün süreyle kanama kontrolünü sağlayacak ön ve/veya arka burun tamponları kullanılabilir.

Kanama-pıhtılaşma bozukluğu düşünülüyorsa bazı kan tetkikleri yapılabilir.

Kanama kendiliğinden durmuşsa veya tampon alındıktan sonra da kanamıyorsa, çoğu kez yumuşatıcı ve yara iyileştirici krem veya burun merhemleri önerilir. Bunlar günde iki-üç defa 2 hafta kadar süreyle uygulanabilir, ancak genellikle yatmadan önce bir uygulama yeterlidir. Serum fizyolojik damla veya spreyler de burun içinin nemlendirilmesi için kullanılabilir.

Endoskopik muayenede kanama yeri belirlenemezse veya kanama yerindeki şüpheli görünümlerde bazı radyolojik görüntüleme yöntemlerine başvurulabilir.

Ciddi kanamalarda ve kan kaybı varlığında bazı kan ürünleri ile hasta takviye edilebilir. Bazı cerrahi veya girişimsel radyaolojik uygulamalarla kanama bölgesini besleyen damar bulunup kontrol edilebilir.

Kanamanın tekrarlamasını önlemek için neler yapılabilir?

Tuzlu su içeren spreylerle burun içi nazikçe temizlenmelidir.

Burun karıştırılmamalı ve sümkürülmemelidir.

Ağır aktivitelerden kaçınılmalı ve ağırlık kaldırılmamalıdır.

Baş kalp seviyesinden yüksekte tutulmalıdır.

Bulunulan ortam nemlendirilmeye çalışılmalıdır.

Sıcak ve baharatlı yenmemelidir.

Sıcak su ile banyo yapılmamalı, ılık su tercih edilmelidir.

Aspirin veya antiinflamatuvar ilaçlar alınmamalı, ancak mecburiyet varsa doktora danışılarak değiştirilmeye çalışılmalıdır.

Sıcak ve kuru ortamlarda bulunulmamalı, ortam ısısı ve nemi uygun koşullara getirmelidir.

Çocuklarda görülen burun kanamaları çoğu kez problemsiz bir şekilde yönetilebilir. Ailenin soğukkanlı olması, kanamayı bizzat kendilerinin kontrol edebilmelerine de yardımcı olabileceği gibi, gereken durumlarda kulak burun boğaz uzmanının çocuğa uygun müdahaleyi yapabilmesini de kolaylaştırır. Bunun dışında bazı aileler çocukların burnunun içerisini de kağıt mendillerle silebilmektedirler. Bu uygulamadan kaçınmak, o bölgedeki mukozanın özelliğini kaybetmesini ve kuruma ile kanamalara yol açabilmesini önlemektedir.

Yazının devamı...

© Copyright 2025

Türkiye'den ve Dünya’dan son dakika haberler, köşe yazıları, magazinden siyasete, spordan seyahate bütün konuların tek adresi milliyet.com.tr; Milliyet.com.tr haber içerikleri izin alınmadan, kaynak gösterilerek dahi iktibas edilemez, kanuna aykırı ve izinsiz olarak kopyalanamaz, başka yerde yayınlanamaz.