SAĞLIK
YEMEK
ASTROLOJİ
GÜZELLİK

Saç Ekimi Yaptırırken Saçlarınızdan Olmayın!

Operasyonun Riskleri ve Bilinmeyenleri

Ülkemiz, saç ekiminin son 10 yıl içinde çok yaygın olarak yapılmaya başlamasıyla dünyada bir çekim merkezi haline geldi.

Kozmetik cerrahi ve özellikle saç ekimi amaçlı medikal turizm yapan şirketler, yurtdışındaki reklamlarında hastalara ucuz ve mükemmel cerrahi sonuçlar vaad ederek hastaları anlaşma yaptıkları merkezlere ve ülkelere çekmeye çalışıyorlar. Tabii işin içine para girince turizm soslu sağlık ikinci planda kalabiliyor. Güven vermeyen, hijyenden uzak ve kanunsuz yerlerde, doktorların değil de teknisyenlerin, hemşirelerin, hatta taşeron temizlik işçilerinin dahi saç ekimi yaptığı konusunda hepimiz duyumlar alıyoruz. Hatta bu konuda şu anda ISHRS (uluslararası saç ekimi/restorasyonu cerrahisi) derneği, yayımladığı yazılarla Avrupa ve Amerika’daki hastaları uyarmakta; ciddi istenmeyen sonuçları ve hastaların mağduriyetleri konusunda insanları bilgilendirmekte.

Peki bu operasyonlar eğitimsiz kişilerin ellerinde yapıldığında ne gibi sonuçlar doğabiliyor?

2 önemli risk ortaya çıkıyor: Bunlardan ilki hastanın saç alımı sırasında donor (verici/saç köklerinin alındığı) bölgede, aşırı kök alma girişimleri nedeniyle saçlı derinin harabiyeti ve kalıcı saç hasarı olması. Yani hasta “dimyata pirince giderken evdeki bulgurdan oluyor” ve ense kısmı yolunmuş bir vaziyette, yama yama, sanki saç kıran gibi boşluklu kalıyor. İkincisi önemli risk ise alınan saçların köklerinin çıkarılamaması ve sonucunda saç çıkışının hiçbir zaman gerçekleşmemesi. Saç alımı, işin uzmanı olan plastik cerrahlar tarafından yapılmalı ve kökleri sağlam şekilde çıkarıldıktan sonra saç ekimi yapılmalı. Diğer taraftan yapılan iş, toprağa kökü olan canlı fide yerine cansız kuru dal parçası dikmekten farklı değil.

Bu bağlamda halkımızın kaçırdığı en önemli nokta şu: Saç ekimi ufak bir cerrahi işlem olarak görülüyor ve önemsiz gibi algılanıyor. Ama “ufak” kozmetik cerrahi işlemlerinin “cerrahi” olmadığı söylenemez, savunulamaz. Tüm estetik cerrahi girişimlerde olduğu gibi saç ekiminde de plastik cerrahın hastayı muayene etmesi, hikayesini alarak dikkatli planlama yapılması çok önemli.

Ne yazık ki medikal turizm ve saç ekimlerinin yaygın olduğu ülkemizde, hastalar “doktor güvencesi” ile merkezlere getirildikten sonra bir başlarına kalıyorlar. Doktora bakınırken, cerrahi operasyon yapmaya yetkileri olmayan hemşire, teknisyen, hasta bakıcı ve hatta taşeron temizlikçi tayfası tarafından operasyonları baştan sona yapılıyor ve hasta açıkça dolandırılıyor. Bu durum, hastaları ciddi riskler altına sokuyor.

Saç ekimlerinin hastanelerde yapılması ise ne yazık ki bu durumu değiştirmiyor. Hastanenin ismine, markasına ve şartlarına güvenen hasta, ehil olmayan teknisyenler tarafından doktorun yüzünü bile görmeden saçı ekilerek evine gönderilebiliyor.

Geçenlerde bana gelen bir hastamın eline, bir saç ekimi merkezinde verilen reçetede, günlük dozun çok üzerinde, yaklaşık 5 katı ilaç yazıldığını gördüm. Şaşırarak “bu ilacı size kim yazdı” diye sorduğumda “ bilmiyorum ama sanırım kendisi doktordu “ dedi. İlaçların üzerine yazıldığı beyaz kağıt reçete kağıdı değildi; ne doktorun ismini, ne imzasını taşıyordu ve ne de üzerinde bir diploma numarası ve kaşe vardı... Belli ki orada çalışan birileri tarafından hastaya verilmiş bir sözüm ona “reçete “ idi.

Ülkemizde sağlık turizminin lokomotifi haline gelmiş saç ekimini pazarlamak için yapılan bir değişik numara da farklı tekniklerle saç ekimi yapılıyormuş havası verilmesidir. “DHI Saç Ekimi” (Direct Hair Implant) tekniği,“Organik” saç ekimi (yağ enjeksiyonlu), “Perkütan” saç ekimi, “Altın Uçla” Saç Ekimi, “mikro FUE” tekniği, “IceGraft” solüsyonunun içerisinde bekletilerek Saç Ekimi, “kişiye özel” teknikle saç ekimi… gibi uydurma teknikler sadece insanların gözlerini boyamak ve onları yanıltmak için kullanılan laf salatalarıdır . Buradaki amaç mevcut talebi artırmak ya da fiyatı artırmaktır. Dünyada kabul gören teknikler sadece 2 tanedir ve bu safsata, uydurma tekniklerin hepsi de bizzat FUE tekniğidir. Bir saç ekimini diğerlerine üstün kılan, plastik cerrahın saç köklerini zarar vermeden çıkarması, greftlerin en seri şekilde, sık ve saç çıkışına doğal uygun olarak ekilmesidir. Tekniğin adı değiştiğinde sonuç değişmez.

Bu şekilde gerçeği yansıtmayan pazarlama yöntemleri ile saç restorasyon cerrahisinin gölgelenmesi, Türkiye’nin yurtdışındaki güvenirliği ve imajı açısından da sakıncalıdır.

Bu nedenlerden dolayı doktorunuz mutlaka operasyonda bizzat yer almalı, operasyon sonuna dek hastayı gözetimi altında bulundurmalı. Lütfen saçlarınıza yeniden kavuşmak adına canınızdan sağlığınızdan olmayın ..

Yazının devamı...

Şampuanıma Doğum Kontrol Hapı Atarsam Saç Dökülmem Durur mu?

Piyasadaki en fazla çeşide sahip ürünler arasında şampuanlar ilk sıralarda yer alıyor. Marketlerde pek çok markaya ait değişik saç ve cilt tiplerine göre yüzlerce çeşit şampuan var ama biz bunlar arasında nasıl bir seçim yapmalıyız?

İlk öncelikle şunu belirtmekte fayda var sosyal medya ve diğer iletişim kanallarında bolca reklam yapan ürünler çok tanınabilir ama iyi oldukları söylenemez. Piyasada saç çıkardığını, birkaç ayda binlerce saç teli çıkaracağını, saç uzamasını anında artırabileceğini iddia eden ürünlerin çoğu safsata ve işe yaramaz.

Saç dökülmesini önleyen ve bilimsel olarak kanıtlanan 3 formül var : Procapil , minoxidil ve finasterid . Bunlardan ilk ikisi serum ve şampuanlarda erkek ve kadınlar için kullanılırken; finasterid maddesi sadece tablet formunda var ve sadece erkeklerde, menopoz dönemindeki kadınlarda kullanılabiliyor. O zaman, seçtiğimiz şampuan ve saç bakım ürünlerinde bu temel formülasyonları aramalıyız.

Şampuan seçerken amaç sadece saçları temizlemek olmamalı. Saçların büyümesini destekleyen, onları kuvvetlendiren ve adeta yeniden gençleştiren ürünleri kullanmalıyız. Ürün, kırılan ve yıpranan saçlarımızı da yeniden onarabilmeli.

Şampuanda saça zararlı olabilecek paraben, silikon, SLS (sodium laureth sulhate) ve diğer petrokimyasal ürünler bulunmamalı. Şampuanın çok köpürmesi iyi olduğunu göstermez . Aksine az köpüren ağır şampuanlar daha etkili ve daha az kimyasal içermektedir. Kafamıza uygulandıktan sonra tahriş ederek yakıcı özellik gösteren; ama reklamlarında “rahatlatıcı” etki gösterdiği iddia edilen mentollü, naneli, limonlu vs şampuanlardan uzak durmak gerek. Bunlar kafa derisinde alerjik reaksiyona neden olmakta.

Şampuanlara doğum kontrol haplarını kırıp ezip toz haline getirdikten sonra atılmasının bilimsel hiçbir manası ve saçlara etkisi yoktur. Bu hapların içinde bulunan kadınlık hormonları yani östrojenin, kafa derisinden şampuanla kana karışması olası değildir ve bu etken madde vücuda bir şeklide alınsa dahi bir işe yaramayacaktır. Aksi takdirde şampuan firmaları da formülasyonlarına bu hormonları ekler ya da doktorlar saç dökülmelerinde bu ilaçları hastalarına yazarlardı. Östrojen eksikliğine bağlı saç dökülmeleri genellikle menopoz sonrası kadınlarda görülebiliyor. Diğer menapoza bağlı fiziksel ve hormonal dengesziliklerin giderilmesi için verilen ve östrojen içeren doğum kontrol hapları kullanılamaya başladıktan sonra saçlardaki dökülmeler de azalmakta.

Son söz olarak okuyucularımızdan ricamız şu ki, lütfen aktarlarda ya da doktor olmayan kişilerin kliniklerinden, bazı madde ve bitkilerle elde edilen karışımları saçlarınıza uygulamaktan kaçının; bu maddeler saçınıza ve cildinize yarar değil ciddi zarar verebilir.

Yazının devamı...

PRP Tedavisi Saç Dökülmelerinde Gerçekten İşe Yarar mı?

PRP harflerinin açılımı “platelet rich plasma” olup manası, platelet ya da trombositten zengin plasma anlamına gelir. Platelet yada trombositler, vücutta bir yaralanma olduğunda, bünyelerindeki büyüme faktörleri ve diğer pek çok yara iyileştirici faktörü yaralanma bölgesine salarlar; böylece hasarın tamir edilmesini başlatan, doku kanlanmasını artıran hücrelerdir.

PRP uygulamaları ülkemizde ve bütün dünyada saç dökülmelerini önleme amaçlı olarak yapılmakta ve popülaritesi geçen sene daha da arttı; 2018 yılında da tüm merkezlerde bu uygulamanın daha da yaygınlaşacağını ön görmek hayalcilik olmaz.

Bu tedavilerde, kişinin kendisinden alınan bir miktar kanın özel tüpler içinde santrifüje edilerek, platelet ya da trombosit ya da Türkçe olarak kan pulcuklarının serumdaki mevcut konsantrasyonunu en az 4-7 kat arası artırarak “plateletten zengin” hale getirilmesi ve bu zengin serumun tekrar kişiye enjekte edilmesi söz konusudur. Fakat bugün kullandığımız PRP sistemleri değişik hastalarda aynı platelet konsantrasyonunu sağlayamadığı gibi; aynı hastada değişik zamanlarda alınan kan örneklerinde bile aynı konsantrasyon oranını yakalamak güç.

Tedavide, platelet etkin konsantrasyon oranı, beyaz kan hücresi ile verilmesi ya da verilmemesi, enjeksiyon derinliği, ne kadar verilmesi gerektiği , aktive edilip edilmemesi gibi önemli noktalarda halen fikir birliği oluşturulamadı. Bu nedenle PRP tedavisinin “değeri ve geçerliliği” konusunda hastalardan gelen sübjektif görüşlere güvenilemez ve bilimsel objektif verilerin de elde edilmesi ve ölçümlenmesi çok önemli. Yani PRP için bilimsel metodoloji ile tedavi etkinliği henüz tam olarak kanıtlanmadı. Bu nedenle, sosyal medya ve internet reklamlarında belirtildiği gibi PRP tedavisinin her saç dökülmesinde ve yüksek etkinlikle işe yarayacağını düşünmek şu an için olası değil.

Yazının devamı...

Skarlı Saç Kıran (Alopesi Areata) Nasıl Tedavi Edilir?

Saç Kıran Hastalığı ya da Skatrisyel Alopesi (Skarlı Alopesi) Nedir?

Saç kıran hastalıklar, nadir görülen ama kalıcı kellik yapabilen, saç köklerini tahrip ederek yerini yara tamir dokusu (skar) ile dolduran çok geniş bir grup hastalığın genel adıdır. Tüm dünyada sağlıklı kadın ve erkeklerde her yaşta görülebilen, bulaşıcı olmayan ve genetik geçiş göstermeyen bir saç dökülmesi türüdür.

Birbirinden çok farklı, vücutta bozuk para şeklinde dökülmeye neden olan skarlı alopesi dediğimiz saç kıran hastalık mevcut. Bu hastalıkların tümünde ortak görünüm, saç üreten kısım olan saç folikülü ve yağ bezlerinin tahribi. Bunun sonucu olarak da saçlar tamamen dökülüyor ve saçsız kel bir alan kalıyor. Tedavi sonrası saç kökleri tamamen tahrip olduysa saç çıkma olasılığı yok.

Bağışıklık sisteminin saç köklerine neden saldırdığı, bunu neyin başlattığı bilinmemekle beraber bilim insanları enfeksiyöz ajanlardan, saç folikül proteinleri ya da metabolizma atıklarından şüphelenmekte. Günümüzde uygulanan medikal tedaviler, bağışıklık sistemimizin enflamatuvar saldırısını azaltarak ya da durdurarak, saç kökleri ve derimizin içindeki yağ bezlerini tahrip olmaktan korumayı amaçlamakta.

Temel olarak tedavide ulaşılmaya çalışılan noktalar: 1)enflamasyonu azaltmak; 2)saç folikülündeki enfeksiyöz ajanın azaltılarak/yok edilerek vücudun buna cevabını kontrol altına almak… Tedavinin hedefleri ise:1)Saçlı deride oluşan kaşıntı, yanma ve ağrıyı azaltmak; 2)saçlı derinin sağlığını iyi hale getirmek; 3)saç dökülmesini durdurmak; 4)saçı daha sağlıklı hale getirmektir. Tedavi sırasında saçlı deri bakımı ve temizliği önemli yer tutarken aynı zamanda beslenme problemleri ve özellikle demir, kalsiyum ve D vitamin eksiklikleri ile bu duruma eşlik eden, tiroid, diabet, otoimmun hastalıkların da tedavileri yapılmalıdır.

Peki ama saçımızı tehdit eden bu ciddi durumun tedavisinde neler kullanıyoruz, hangi ilaç türleri ya da ajanlardan faydalanıyoruz?

Genel olarak kullanılan medikal tedavi seçenekleri: 1)Antibiyotikler; 2) oral, lezyon içi ya da topikal olarak kullanılan steroidler; 3)pek çok değişik anti enflamatuvar ajan; 4)lokal yağ metabolizmasını kontrol eden metabolik ajanlar; 5) immun sistemi modüle eden ve bazı kanser vakalarında da kullanılan ilaçlar; 6)moleküler bazda enflamasyona etki edebilen yeni nesil biyolojik ajanlar… Bu kulağa karmaşık gelen tedavi seçenekleri tek başlarına ya da kombine şekillerde kullanılıyor.

Saç kıran tedavisinde yeniden saç çıkışı, minoxidil kullanılarak ve bağışıklık sisteminin kıl folikülüne yaptığı saldırı azaltılarak desteklenir. Saç kıran tedavisi tamamlandıktan sonra tahrip olmuş boşluk alanlarda saç ekimi yapılarak tekrar saç çıkışı sağlanabilir ya da skarlı bölgeler cerrahi olarak çıkarılabilir.

Yazının devamı...

Doğru Meme Protezi Nasıl Seçilmeli, Nelere Dikkat Edilmeli ?

Uzun zaman düşündünüz taşındınız ve kendiniz için çok önemli bir karar verip memenizi daha büyütmek ve algınızı artırmak için estetik cerrahi operasyonu olmaya karar verdiniz. Peki ama kendinize en uygun meme ölçüsünü nasıl belirleyeceksiniz? Memede büyüklük önemli tabii ki ama sizin ideal ölçünüz, vücudunuza uyan büyüklük nedir? Minyon yapılı bir kadın, kendisi tercih ediyor diye, 500-600 cc büyüklükte bir silikon protez kullanılarak, ileride bel ağrısı ve sarkmış göğüsleri ile baş başa bırakılmalı mı? Bu, bir gecede kolaylıkla ve hızla alınabilecek bir karar değildir! Bu kararı verirken kadınlara yardımcı olabilecek bazı ipuçlarından bahsetmek istiyorum.

Vücut tipinizi bilmelisiniz.

Bir giysiyi almadan önce muhtemelen pek çok kez deniyor, çıkarıyorsunuz ve vücudunuza oturup oturmadığına bakıyorsunuz. İyi görünmek ve iyi hissetmek için zaman harcıyor ve size en yakışanı bulmaya çalışıyorsunuz. Buna çabalarken, boyunuz, kilonuz, stiliniz ve vücut tipiniz çok önemli noktalar. Hatta size yakışanı bulmak için gerçekte giymek istemediğiniz bazı giysiler için de ekstra zaman harcıyorsunuz. Tıpkı kıyafet seçmek gibi, meme protezi edinmek için de yaşam stilinizi, vücut ölçülerinizi, istediğiniz görünümü ve vücut tipinizi bilmelisiniz. Hangi tip ve büyüklükte protezi kullanmaktan hoşlanacağınızı, yapmayı en çok istediğiniz aktiviteleri ve kullanmaktan hoşlandığınız günlük giysilerinizi düşünün. Proteziniz bunlara uyacak mı? Yaşamda çekim alanının tam ortasında mı olmak istersiniz; yoksa daha gözlerden uzak rahat bir pozisyonu mu tercih edersiniz? 5-10 yıl sonra da yeni görünümünüzü yine sevecek, benimseyebilecek misiniz? Yoksa zaman içinde pişman olabileceğiniz bir protezi mi seçmek üzeresiniz?

İkinci bir görüş alın.

Sanki bir mağazada üzerinize bir giysi deniyormuş gibi arkadaşınıza veya ikinci bir kişiye danışmaktan çekinmeyin, görüşlerini alın. Aynı şeklide plastik cerrahınıza konsültasyona giderken de sevdiğiniz ve görüşlerine değer verdiğiniz, sizi bilen, tanıyan, tatlarınızın, zevklerinizin ve stilinizin farkında olan bir arkadaşınızı yanınıza alabilirisiniz. Güvendiğiniz birisinin görüşlerini almak karar vermenizi kolaylaştırır; şüphelerinizi ortadan kaldırmaya yardımcı olur ve amaçlarınıza en uygun kararı vermenizde son derece yararlı olacaktır. Ama şunu da unutmayın ki yılların tecrübesine sahip, eğitimli gözleri ile bir plastik cerrah, sizin aklınıza gelmeyecek, gözünüzden kaçan en ince detayları da görecek ve aslında sizin vücut ölçülerinize “en uygun” protezi seçmenizde en önemli yardımcınız ve danışmanınız olacaktır.

Yeni memenizi deneyin, görün, hissedin!

Anlamak için pek çok şeyi görmeli, denemeli ve hissetmeliyiz. Meme protezi seçmek de bu kuralların içinde. Bir giysi alırken üzerimize dener gibi meme implantını da deneyebilme şansına sahip olmalıyız. Yıllarca hergün üzerimizde taşıyacağımız bir implant/protez için acele karar verilmemelisiniz. Değişik büyüklük, uzunluk, genişlik, hacim ve projeksiyona/yüksekliğe sahip olan meme implantları, yeterince zaman ayrılarak denenmeli. Plastik cerrahınız, zaman içinde size en uygun olan implantı seçebilmek için seçenekleri daraltacak ve sizi doğru seçime yönlendirecektir. Protezin üzerinizde nasıl durduğuna bakın; hareket ettiğinizde nasıl hissetttiğinizi test edin ve stilinize uygun olup olmadığına karar verin. Bunun için operasyon öncesi kullanılan “sizer” dediğimiz değiş ölçülerdeki silikon protezleri, sutyen içine koyularak günlük rutin işlerinizde denemelisiniz. Ama genelde son kararı plastik cerrah, operasyon sırasında verir: Operasyon sırasında size en uygun olan ölçüyü belirlemek için, meme içinde açtığı protez cebine değişik büyüklükte implantlar/sizer yerleştirerek uygunluğunu kotrol eder ve en uygun silikon protezi yerleştirir.

Deneyiminizden mutlu olun!

Sonuçta vücudunuzun nasıl görünmesini istediğinize, yine siz karar vereceksiniz ve bu aldığınız nihai karar sizi mutlu etmeli. Fakat cerrahınızı da siz seçtiniz ve onun da tecrübe ve görüşlerine güvenmelisiniz. Plastik cerrahlar, hem sizin güvenliğinizi hem de estetik kaygılarınızı göz önünde bulundurarak “en iyi iş”i çıkaraya çalışan, özverili doktorunuzdur, unutmayın.

Yazının devamı...

Soğuk Havaların Geldiği Şu Günlerde Kış Şartları Saçlarımızı Döker mi?

Soğuk havalar acaba saçlarımız için iyi mi, yoksa kötü mü? Cevap şaşırtıcı olabilir!
Şu günlerde kış aylarında olduğumuz hissedilmeye başlandı ve sıcaklıklar ani değişimlerle bir artıyor bir azalıyor. Hava sıcaklığında sert düşmeler yaşadığımız bu günlerde acaba soğuk hava saçlarımızı nasıl etkiliyor? Hava sıcaklıkları saçlarda dökülme ve incelmeye neden oluyor mu? Yılın belirli gün ve aylarında saçlarımızda belirgin bir kayıp yaşanıyor mu, dökülmelerimiz artıyor mu? Eğer böyleyse kayıplarımızın önüne nasıl geçebiliriz?

Bu tür sorular zaman zaman kafamızı kurcalar ve cevabını kolay bulamadığımız sorulardır. Yapılan bir bilimsel çalışmada 823 saç problemleri bulunmayan sağlıklı kadın, 6 yıl boyunca saç dökülmelerinde olası mevsimsel değişim açısından incelenmiş. Çalışma sonucunda saçların yaz aylarında daha fazla inceldiği ve döküldüğü saptanmış. Saçların incelmesi konusunda tepe yaptığı fakat yaz ayları kadar belirgin olmayan bir diğer mevsim de ilkbahar olarak saptanmış.

Pelki ama saçlar en az ne zaman dökülüyor?
Kış aylarında!
Yaz aylarında saçlarımızda incelme ve dökülmenin fazla olması bana, kuşlar, kedi ve köpeklerde yazın görülen kıl/tüy dökülmesini hatırlattı. Acaba yazın bizim vücudumuz da serinlemek için vücuttaki kılları mı azaltıyor? Bu bize milyonlarca yıl önce memeli hayvandan gelişmeye başlayan homo sapiens atalarımızdan bir miras mı?

Bunu bilmek şu an için zor ama bu durumu nasıl engelleyebileceğimiz konusunda biyoteknoloji bize yardım ediyor:
Kozmetik sektörü için geliştirilen dünyanın ilk kök hücre özütü Malus Domestica İspanya Barcelona’da düzenlenen In-cosmetics Fuarı’nda, 2008 yılında en yenilikçi doğal aktif bitkisel özüt ödülünü kazandı.

Bu ürünün başlıca özellikleri;


Kaliteli şampuan ve serumların içerdiği bazı aktif maddeler, saç köklerinin ve saçlı derinin rejenerasyonunu desteleyerek saç için gerekli olan besinlerin saç foliküllerine ulaşmasına, saç foliküllerinin uyarılmasına, güçlenmesine neden oluyor. Ayrıca cildin yağ salgısını düzenleyerek saçın kalınlaşmasını sağlıyor; kepek oluşumunun engelliyor.

Yine özel bir organik bezelye filizinden, İsviçre’de geliştirilmiş patentli bir aktif madde ise :


Saç dökülmesinde ilk olarak kullandığımız ilaçları ve takviye ürünlerini gözden geçirmeli ve bir doktora giderek saç dökülmesini tetikleyebilecek altta yatan hastalık (tiroid hastalıkları, anemi, polikistik over sendromu gibi) ve eksiklerimizi (çinko, demir, folik asit, biotin , selenyum vs) bulmaya çalışmalıyız. Mevsim ne olursa olsun, günlük olarak 150 telin üzerinde bir saç dökülemiz varsa bunu ciddiye almamız ve tedaviye başlamamız gerek. Eğer erken dönemde saç dökülmesini teşhis eder ve önlem alırsak dökülme sürecini durdurabilir, yavaşlatabiliriz

Yazının devamı...

Soğan Suyu Saça İyi Gelir mi ?

Yüzyıllar boyu saç kıran tedavisi için değişik kültürlerde değişik tedaviler uygulandı. Bunlardan birisi de soğan ve sarımsak.

Peki ama gerçekten soğan ve sarımsak saç dökülmesinde işe yarar mı ?

Toplumda saç kıran diye tabir edilen para şeklinde yamalı saç dökülmelerinde saç genetik olmayan nedenle saç kaybı yaşanır. Bu tür saç dökülmelerinde saç köklerine bilinmeyen bir nedenle saldıran kendi bağışıklık sistemimiz rol oynuyor. Yani vücut kendi saç foliküllerini enflamatuvar bir reaksiyonla yok ediyor.

Genetik saç dökülmesinden ayrı olan saç kıran tedavisinde (alopesi areata) soğanın kullanımını konu alan bir bilimsel çalışma yapılmış . Bilimsel çalışmada 23 hastaya soğan suyu ve 15 hastaya musluk suyu, saç kıran bölgelerine günde 2 kez olmak üzere 2 ay boyunca tatbik edilmiş. Soğan suyu tatbik edilen grupta 20 hastada 6 hafta sonunda saç çıkışı izlenirken; musluk suyu kullanılan grupta 8 haftada sadece 2 hastada saç çıkışı gözlemlenmiş. Böylece saç kıran tedavisinde soğan suyu kullanımı bir tedavi seçeneği olarak ortaya koyulmuş.

Peki ama soğan suyu saç kıran olgularında neden etkili ? Hangi mekanizma ile alopesi areata hastalarında, para şeklinde dökülmelerde saç çıkışını sağlamakta ?

Soğan suyu yapısında metil sülfanil metan organik bileşiğine sahip. Soğandaki bu madde vücutta sindirime uğradığında ortaya çıkan madde ise saç , tırnak ve kemik büyümesine etki eden sülfür. Fakat saç kıranda işe yaramasının nedeni sülfür aynı zamanda bir anti enflamatuvar madde. Dolayısıyla bağışıklık sisteminin saç kıllarına karşı yaptığı atağa karşı baskılayıcı , koruyucu bir rol üstlenmekte. Serbest radikalleri yok eden bir etkisi var.

Ama siz yine de saç kıran tedavisine soğan-sarımsak ile başlamayın ve lütfen doktorunuza başvurun.

Yazının devamı...

© Copyright 2025

Türkiye'den ve Dünya’dan son dakika haberler, köşe yazıları, magazinden siyasete, spordan seyahate bütün konuların tek adresi milliyet.com.tr; Milliyet.com.tr haber içerikleri izin alınmadan, kaynak gösterilerek dahi iktibas edilemez, kanuna aykırı ve izinsiz olarak kopyalanamaz, başka yerde yayınlanamaz.