SAĞLIK
YEMEK
ASTROLOJİ
GÜZELLİK

Yeni nesil eğitimler rehberi

Sevgili Pembenar okurları;

Pandemi sürecinde online eğitimlere o kadar çok alıştık ki adeta hayatımızın ayrılmaz parçası haline geldi. Evinizin konforunda eğitim alma ve gelişme imkanı…

Kimimiz aşçılık dersleri aldı, kimimiz nefes ve meditasyon eğitimleri… Kimilerimiz kariyerlerine yepyeni bir yön vererek, kariyerlerine başka uzmanlık alanları ekledi. Her ne kadar pandeminin etkileri azaldı ise de, online eğitim alışkanlığı bitmedi.

Peki, hangi eğitimler popüler, iş yaşamında en çok tercih edilen eğitimler hangileri gelin bu soruların cevaplarını öğretim üyesi Prof.Dr.Özge ÇELİK’ den alalım. Öyleyse buyurun röportaja geçelim.

Öncelikle kendinizden ve verdiğiniz eğitimlerden bahseder misiniz?

Özel bir üniversitenin Moleküler Biyoloji ve Genetik Bölümü Öğretim Üyesiyim. Biyoteknoloji şirketim bünyesinde bireye özgü Moleküler Wellbeing ve Kurumsal Wellbeing Danışmalıkları da veriyorum.

Wellbeing eğitimleriniz oldukça dikkat çekiyor. Peki, wellbeing nedir, ne işe yarar? Faydalarını biraz anlatır mısınız?

Wellbeing, fiziksel, zihinsel ve ruhsal beden sağlıklarının dengede ve uyumlu olduğu bir yaşamı ifade etmektedir. Yaşam kalitemizi, huzurumuzu, sağlık halimizi arttıracak bilinçli seçimler yapabilmemizi sağlar. Wellbeing halimiz değişebilir ve onu geliştirmeye yönelik becerileri uygulamak, yaşamımızı dönüştürücü etkiyi başlatacaktır. Bu halimiz çevremizdeki insanlara, ailemize, iş hayatımıza da yansıyacaktır.

Güzellik ve Anti Aging Beslenme Koçluğu oldukça ilginç bir eğitim. Biraz açabilir misiniz?

Günümüz yaşamında işleri yoluna koymak için boğuşurken sağlıklı yaş alma hakkımızı kaybediyoruz. Sonra aynaya bakıp kendimizi tanıyamaz hale gelebiliyoruz. Eğitimde sağlıklı olma halimizin cildimize yansımasını konuşuyoruz. Çünkü cildimiz bizi dış etkenlere karşı koruyan organımızdır. Sağlıklı yaş alırken genç ve güzel kalabilmek için yaşam tarzımızın ve beslenme tercihlerimizin önemi inceliyoruz.

Tuvana Eroltu Akademi’de verdiğim Güzellik ve Antiaging Beslenme Koçluğu eğitiminde cilt yaşlanmasının mekanizmaları, güzellik-gıda ilişkisi, suyun ve antioksidanların önemini konuşarak mutfağımızı güzellik laboratuvarına dönüştürüyoruz. Cilt sağlığını koruyucu beslenme, antiaging fitokimyasallar, nutrigenomik, telomer sağlığı, mikrobiyomun önemi, nefes uygulamaları, nütrisötikler ve cildi güzelleştiren tariflerle katılımcılarımız kendi cilt sağlıklarını geliştirmek üzere deneyim kazanıyorlar sonra danışanlarıyla koçluk deneyimi kazanıyorlar.

Online Eğitimler ve Kurumsal Eğitimleri ayıracak olursak hangi alanda hangi eğitimler ön plana çıkıyor?

Bireysel eğitimlere talep pandemi ile arttı. Kişisel gelişime yönelik eğitimler ön planda. Kişilerin wellbeing hali, iş yaşamlarındaki dengeyi belirliyor. Huzurlu, verimli, üretken iş ortamı yaratmanın anahtarı sağlıklı, mutlu, esenlik seviyesi yüksek çalışanlardan geçiyor. Çalışanların iş stresiyle başa çıkabilmeleri; fiziksel ve zihinsel açıdan iyileşme sağlayarak bireysel ve kurumsal dayanıklılığı sağlamak açısından önemlidir. Kurumlar da wellbeing’in önemini kavrayarak eğitimlerine yön veriyorlar

İşyeri stresinin işletmelere maliyeti sağlık sigortalarında gizlidir. Kurumsal Wellbeing, kurum içi refahın teşvik edildiği ve maddi kaynakların korunduğu bir eğitim yatırımıdır.

Kurumsal Wellbeing’i önceliğine alan işletmeler, uzun vadede başarılı olurlar. Kurum çalışanlarının üretkenliğini %27; kurum bağlılığını %35 arttırdığı; iş devamsızlığını %70 ve işten ayrılmayı ise %54 azalttığı raporlanmıştır.

Kurumsal wellbeing, çalışanların sağlıklı ve aktif kalmasına yardımcı olurken iş/yaşam dengesine vurgu yapar. Uluslararası firmaların öncelik verdikleri wellbeing programları ülkemizde de tercih edilen eğitimlerdendir. İlginin yaygınlaşmasını bekliyoruz.

Gelecek planlarınızdan bahseder misiniz?

Akademik tecrübelerimi ve kadim bilgileri harmanlayarak fiziksel, zihinsel ve ruhsal sağlığını iyileştirmek ve korumak isteyen kişi ve kurumların dönüşümlerine destek olmak üzere danışmanlıklarıma devam etmeyi planlıyorum.

Yazının devamı...

Yüz yogası ile doğal güzellik

Yüz yogası nedir?

Yüz yogası, başka hiçbir araca ihtiyaç duymadan, kendi evinizin konforunda yapabileceğiniz yüz yogası asanaları, yüz masajı ve nefesi kapsayan holistik bir çalışmalar bütünüdür.

Zamanla, yanlış ve yüzeysel kas hareketleri, güneş ışınlarına savunmasız maruz kalma ve sağlıksız beslenme süreci ile yaşlanma sürecimiz normal seyrinden hızlanabilir. Ya da biz yaşımızdan daha genç ve kıvamlı bir cilde sahip olmak istiyor olabiliriz. Yüz yogası, kaslarımızı sistemli ve bilinçli bir şekilde çalıştırarak, daha güzel ve daha gergin bir cilde kavuşmamıza yardımcı olur.

Yüz yogasından nasıl fayda sağlarım?

Yoz yogası ile kırışıklıklardan kurtulabilir, daha belirgin bir yüz ovali, daha şekilli bir çene hattı, daha dolgun dudaklar ve daha anlamlı bakışlara sahip olabilirsiniz. Ancak bilinçli bir yol izlemek bu sistemdeki en temel anahtardır. Sadece yüz yogası videoları izleyerek maalesef bu süreçte başarılı olamayız.

Gerçek faydanın elde edilmesi için; doğru yüz analizi ve doğru bir çalışma programının oluşturulması gerekmektedir. Yüz insan vücudunda en çok dikkat çeken bölgedir. Bu yüzden bu bölgede oluşabilecek sorunlar, doğrudan kişinin ruhsal durumuna da etki etmektedir. Yanlış uygulanan yüz yogası egzersizleri ile yarar sağlamak yerine zarar görmek mümkündür.

Yüz yogasından ne kadar sürede verim alabilirim?

Pek çok yüz yogasına başlayan birey maalesef birkaç ayda arzu ettiği noktaya gelemediği içim pes etmekte ve yüz yogasının kendinde işe yaramadığını düşünmektedir. Ancak yüz yogası doğru ve disiplinli uygulandığında bizleri istediğimiz hedefe ulaştıran çok güvenilir bir araçtır. Bunun için kendimize zaman vermeli, sabırlı ve düzenli bir rutinde çalışmalıyız.

Pek çok akademik çalışma, yüz yogasının hem içsel, hem de dışsal faydalarını ortaya koymaktadır. Kendinize günde ayıracağınız 10-15 dakikalık zamanla, hem cildinizi gençleştirebilir, hem de ruhsal anlamda kendinizi geliştirebilirsiniz.

Yüz yogası çalışmaları sadece size gençlik ve güzellik vaat etmez! Aynı zamanda, panik atak, diş sıkma ve anksiyete gibi psikolojik ve fiziksel kaynaklı rahatsızlıkları da şifalandırmanızda destek sağlar.

Bireysel ve kurumsal eğitimler, atölye çalışmaları ve bireysel danışmanlıklar ile ilgili bilgi almak ve eğitimlere katılmak için mail atabilir, instagram veya facebook sayfalarından eğitim tarihlerini öğrenebilir ve katılım sağlayabilirsiniz.

ÖĞ.GÖR. TUVANA EROLTU

İnstagram: tuvanaeroltuu

İnstagram: tuvanaeroltuakademi

tuvanaeroltu@hotmail.com

Yazının devamı...

Influencer olma serüveni

Sevgili Pembenar Okurları;

Hamileliğimin sonunda artık yeni bir başlangıcın heyecanı ve biraz da korkusu ile benim deneyimleyeceğim süreçleri çok daha önceden deneyimlemiş annelerin tavsiyelerini, başından geçenlerini araştırmaya başladım. İçlerinden bir anne bana o kadar yakın geldi ki… Sevgili Sezen Ketenci OY’ dan bahsediyorum. Kendisi ile henüz tanışmadıysanız mutlaka içeriklerine göz atmanızı tavsiye ederim. Zira sevgili kızı Parla Yıldız ile başından geçenleri samimi ve eğlenceli bir üslupla aktaran, anne ve anne adaylarını rahatlatan Influencer gibi bir Influencer kendisi… Instagram ve Youtube’ da 100 K’dan fazla takipçisi olan Sezen Ketenci OY’u gelin daha yakından tanıyalım. Ve son yılların en gözde meslekleri içerisinde gösterilen ‘’Influencer’’lık mesleğini de daha detaylı irdeleyelim. Sözü daha fazla uzatmadan İki bölümden oluşan röportajın ilk bölümüne geçelim.

Biraz kendinizden bahsedebilir misiniz?

Tuvana’cığım bunlar ne güzel iltifatlar, gerçekten utandırdın beni. Ne mutlu bana.

Ne desem ne desem.. nasıl anlatsam.. Karadenizli sıkı bir babanın özgürlükçü kızı olarak Marmaris’te büyümüş, ilk aşkıyla evlenip New York’a taşınmış, sonra bebeğini kucağına alıp İstanbul’a sevdiceklerinin yanına dönüş yapmış, hayatı boyunca bol bol okumuş, sonra da bol bol çalışmış, 33 yaşında ve şuan gün gün anneliği keşfederken “takipçilerime ne şekilde nasıl yardımcı olabilirim” diye düşünmekle uğraşan biriyim dersem güzel bir özet yapmış olurum sanırım.

Çok yönlü ve dolu bir insansınız. Biraz profesyonel hayatından bahsedebilir misiniz? Sosyal medyada içerik üretmeden önce neler yapıyordunuz?

Evet, çok yönlü bir insanım ama bu maalesef güzel bir özellik değil. Bazen sadece bir yöne ilgisi olan insanların hayatının sadeliğine ve profesyonelliğine imrenirim. Ben her şeyi severek hep zaman kaybettim aslında. Okul hayatım boyunca hep bu ikilemi yaşadım. En iyi dersleri matematik ve resim olan bir öğrenciydim, birileri bilim insanı olmamın tam bana göre olduğunu söylerken, birileri ise sanatla ilgili bir şey okumam gerektiğini düşünüyordu. Ben ise çoğu genç gibi o dönemde kendimden çok onları dinliyordu. Sonuç olarak aklı sanatta kalan bir bilim insanı oldum. Mutsuz muydum? Kesinlikle hayır. Bir laboratuvarda kimyager olmakta, bir okulda kimya öğretmeni olmakta benim için çok keyifliydi aslında. Ama “moda” hep içimde kaldı.

Evlenip New York’a taşınmamla birlikte aklımın ucuna gelmeyen, hayalini kurmayı bile bıraktığım bir şeyi hatırlattı bana eşim, yani nam-ı diğer " En sevdiğim, Kocam”

Düşünsenize, seneler önce önünden iç çekerek geçtiğim ve senelerce oraya girmenin ne derece zor olduğunu dinlediğim Dünyanın en iyi moda okulu olarak kabul gören FIT’ye girdim. Benim için büyük ama çok çok büyük bir mutluluktu. İlk günümü hatırlıyorum da sürekli kendime sarılasın geliyordu öyle bir mutluluk. Bu okuduğum okulların en zoruydu gerçekten. Uyku uyumadan 2 günüm, doğru düzgün yemek yemeden tam 3 günüm geçti. şaka değil. 3 gün sonunda fark ettim atıştırmalık birkaç şey dışında hiçbir şey yemediğimi. Ama “insan ilgi duyduğu şeyi yaparken yorulmaz” derler ya, çok doğru. Hayatımda yasadığım en zor günler olmasına rağmen “hayatında hangi döneme dönmek istersin?” deseler sanırım FIT’deki günlerime dönmek isterim.

Neyse... FIT’den dereceyle ve karnımda Lokumla mezun oldum. Kızım da ilk kepini karnımda atmış oldu. Mezuniyetimde karnım burnumdaydı, Parla Yıldız belki de ilk modacı bebektir yani… Hem de annesinin hayalindeki kepin ortağı…

Kimya ve moda yasarım eğitimim dışında özetlemem gerekirse New York Film Academy’de oyunculuk eğitimi aldım, üniversitedeyken kısa bir süre salsa eğitmenliği yapmıştım, bir sene kadar bir yayın evinde kimya kitapları yazdım ve iki sene kadar öğretmenlik yaptım.

Sosyal medya içerik üretme serüveniniz nasıl başladı?

FIT’den yeni mezun olmuştum. Hamileydim. Ve hayatımda ilk defa ne çalışıyordum ne de okuyordum. Sadece kusuyordum.

Sonra New York’ta hamile olduğumu saklayarak bir markaya girdim çalışmak için. Belki biliyorsunuzdur Amerika’da yazın her kapalı mekan buz dolabı soğukluğundadır. Zatürre olma riskiyle burun buruna alışveriş yaparsınız marketlerden, her gelen bir hasta olur yazın net. Çalıştığım yerde de ben kazağımla tir tir titrerken onlar t-shirtle havanın sıcaklığından yakınıyorlardı ve sonunda ben kendimi ateşler içerisinde yatarken buldum. Senin neyine o soğukta çalışmak Marmaris kızı… Doktorumuz bunun bebek için cok sakıncalı bir durum olduğunu söylediğinde daha fazla devam edebilecek enerjiyi kendimde bulamadım ve 2. Ayın sonunda işimi bırakıp çok yoğun ve eğlenceli bir dönemin ardından kendimi 7/24 evde buldum.

O sırada Amerika’da doğumla ilgili çok şeyin merak edildiğini fark ettim. Türkiye’den telefonların ardı arkası kesilmiyordu, insanlar orada doğumu, yaşamı, doktorları merak ediyorlardı. Ve ben bir gün evde sıkıntıdan Emine Beder kitabındaki yemekleri sayfa sayfa yapıp, yaptıkça sayfalara tik atarken, birden çok alakasız bir şekilde Youtube kanalı açmak istediğimi fark ettim. Gerçek bu durumu benim sürekli kendime iş çıkardığıma bağlasa da (sanırım başına gelecekleri hissetmiş bay yengeç burcu ), ben bu olaya çok yükseldim birden ve hemen ekipmanımı sipariş ettim. Sayfa sayfa günlerce içerik çıkardım. Tek tek her şeyi yazdım. Gittim doktorla, hastaneyle konuştum ve bana sorulan tüm soruların cevaplarına hakim olduğum anda açtım kameramı ve konuşmaya başladım. O kadar çok ama o kadar çok sevdim ki bu olayı daha bir haftalık anneyken annemin Parla’yı aldığı yarım saatte uyumak yerine video çekiyordum. Uyumak yerine video editliyordum falan neyse, sonuç olarak Youtube dan beni izleyen takipçilerim Instagram'da belirmeye başladı ve bana farklı bir kapı açıldı, içeriklerimi Instagram'a da taşımak istedim. O şekilde sosyal medyaya girmiş ve hiç fark etmeden binlerce insanla dostluğumun ilk adımını atmış oldum.

Nasıl bu kadar fazla kitleye ulaştınız? Son zamanlarda Influencer olmak gerçek bir meslek haline geldi. Ve pek çok kişi Influencer olmak istiyor. Sizce şu ortamda Influencer olmak daha mı zor?

Bence çok daha zor. Benden öncekilerin işi daha kolaymış, benden sonrakilerin işi daha da zor olacak. Artık o kadar çok influencer var ki orijinal bir içerik üretmek çok daha zorlaştı. Sürekli gelişim halinde olmak sorunda olduğun bir meslek haline geldi. İçerik noksanlığından bir şekilde herkes birbirini taklit etmeye başladı. Bu hem çok sinir bozucu, hem de çok normal aslında. Grafik olayı bir anda ve son hızla Instagram'a entegre bir hale geldi, Grafik tasarım ve bilgisayar bilenler biraz daha öne çıkar oldu. Kim bilir sonrasında da ne gibi yenilikler bizi bekliyor; sürekli bir şekilde yenilenmek ama yenilenirken özünü kaybetmemek çok ama çok önemli.

Herkesin profilinin farklı bir özü var. Ben açıkçası hayatımı paylaşırken olduğu gibi paylaşmaya, dertleşmeye, bir şeyler öğrenmeye ve öğrendiklerimi paylaşmaya özen gösteriyorum. Zamanla kendime biçtiğim rol de değişti, İşin şekli de değişti. Eski takipçilerim beni iyi bilirler, mesela şuan Parla’ya uyumadan önce okuyacağım bir masal kitabı almak istiyorum. Hani şu büyük ve kalın olanlardan. Anne yatağının başında sandalyede okur da çocuk yatağında dinlerken uyuya kalır ya (hayaller hayaller) işte tam ondan… Şu an evimde 4 tane var, 3 tane de hala gelmedi kargoda. Hepsini sayfa sayfa okumak için sabırsızlanıyorum, sonra da en güzelini hem kızımla kullanacağım, hem de takipçilerimle paylaşacağım. Bundan daha güzel bir şey yok benim için şu an… Evim kargo doludur; bunlardan bir kısmı tabii ki markalardan hediyeler ve iş birliklerim ama büyük bir kısmı da benim araştırarak bulduğum ve tek tek deneyeceğim ürünlerdir. Garip ve çok yorucu bir meslek aslında… Çünkü, güvenilir olmak ve öyle kalmak büyük sorumluluk.

Marka iş birlikleri, eğitimler, öneri ve görüşleriniz için bana aşağıdaki iletişim adreslerinden ulaşabilirsiniz.

Tuvana EROLTU

Mail: tuvanaeroltu@hotmail.com

Instagram: @tuvanaeroltuu

Yazının devamı...

Fast food hayatlar dönüşüyor

Sevgili Pembenar okurları;

Bu yazımda sizlere sosyal medyanın hayatımıza etkilerinden bahsetmek istiyorum. Maslov’un İhtiyaçlar Piramidi’ne göre sevilme ihtiyacı insanın kendini gerçekleştirme basamağına gelmeden iki alt basamağında yer almaktadır. İnsan hayatı boyunca yaptığı pek çok şeyi ‘’takdir edilmek ve sevilmek için yapar.’’ Yani birazcık şeker almak için koca bir keçi boynuzunu yer. Sevilmek, takdir görmek ve beğenilmek çok güzel ama aşırıya kaçarsak nasıl bir durumla karşı karşıya kalacağımızın farkında mıyız?

Sosyal medyada yaratılan ‘’mış gibi hayatlara’’ baktığımızda insanlar ne kadar mutlu. Aynı karenin içine girsek, o insanlarla kahve içiyor veya yemek yiyor olsak onların ne kadar mutsuz ve yalnız olduğunu görebilirdik. Ama fotoğraf kareleri bizi o ana, o kişiye veya o ambiansa özendirmeye yetiyor.

Eskiden popülerlik kavramı bulunduğumuz çevrede ne kadar sevildiğimiz ve beğenildiğimiz ile özdeşleştirilirdi. Şimdi ise popülerlik algısı sosyal medya ile hayat buluyor. Özellikle son 1 yıldır hayatlarımız son derece değişti; artık sosyalleşme çevirim içi ağlardan sağlanıyor. Hal böyle olunca da sosyal medya her zamankinden daha fazla hayatlarımızda yer kaplamaya başladı. 2020 yılı ile gelen değişimle fast food hayatlarımız da değişti. Her şeyi çok hızlı tüketiyorduk; özellikle kendimizi… son 1 yılda tüketim hızımız oldukça yavaşladı. Sıradan olan şeyler, büyük bir lüks haline geldi. Pek çok kişiden ‘’eskiden hayatlarımız ne kadar güzeldi’’ yi sık duyar olduk. Sanırım post modern dünyada farklı bir gerçeklikle karşı karşıyayız. Artık sanal konserler, zoom üzerinden toplantılar, webinarlar, eğitimde 3 boyutlu eğitim içeriklerini kapsayan hibrit modeller oluşmaya başladı. Bu dijital dönüşüm bizleri farklı bir noktaya götüreceğe benziyor.

Son yıllardaki durumumuz bana 2013 yılında çekilmiş ‘’Her’’ adlı festival filmini anımsatıyor. Yalnız bir adamın bilgisayar işletim sistemi ile yaşadığı aşkı konu alan filmi 2014 yılında izlediğimde, bu kadarı da fazla demiştim. Geçen birkaç yıl içerisinde bu durumun hiç de imkansız olmadığını kavramaya başladım. Sosyal medya ile ilişkimiz adeta aşk boyutunda...

Bu değişim ve dönüşüme artırılmış gerçeklikle ilgili yapılan yenilikler de eklenince bazı şeylerin kalıcı olarak değişebileceğini gözlemliyoruz. Peki, teknolojiyi kendi lehimize kullanmak için neler yapabiliriz? Bu yavaşlama dönemini kendimizi geliştirmek için bir fırsata dönüştürmek bizim elimizde. Sizleri bu konu üzerinde düşünmeye davet ediyorum.

Marka iş birlikleri, eğitimler, öneri ve görüşleriniz için bana aşağıdaki iletişim adreslerinden ulaşabilirsiniz.

Tuvana EROLTU

Mail: tuvanaeroltu@hotmail.com

Instagram: @tuvanaeroltuu

Yazının devamı...

Çocuklarda rezilyans nedir?

Sevgili Pembenar okurları;

Dünya ve ülkemiz zor günlerden geçiyor… Salgın ile başlayan sağlık ve ekonomik kaygılar, deprem ile perçinlenince, fiziksel olarak iyi olmanın yanı sıra, psikolojik olarak da sağlam kalabilmek büyük önem taşıyor. Acılar ardından gelen sevindirici haberlerde yok değil… 91 saat sonra enkaz altından sağ kurtarılan Ayda… Depremden 30 saat sonra enkaz altından sağ kurtarılan Ela… Kardeşi ile saatlerce yaşam mücadelesi veren ve bu mücadeleden tek başına galip çıkan İdil... Bir tarafta deprem… Bir tarafta pandemi… Bir yandan evlerimizde oturup pandemiden uzak kalmaya çalışırken, depremin verdiği korku ile dışarıda kalma zorunluluğu… Biz yetişkinler bu zorlu dönemi atlatmak için güçlük çekerken, bu tip kaygılar ile yetişen küçük çocuklar erişkin olduklarında nasıl sorunlarla mücadele edecek?

Çocuklarının uyku, beslenme ve eğitim hayatlarındaki başarıları ile yakından ilgilenen ebeveynler, acaba çocuklarının psikolojik dayanıklılıklarını arttırabilecek davranış biçimleri geliştirebiliyor mu? Çocukların zor durumlarla başa çıkma becerisi nasıl arttırılır?

Gelin bu soruların cevaplarını Çocuk Gelişimi Uzmanı Öğr. Gör. Eylem Bayram TUNCAY’dan alalım.

Eylem hanım, rezilyans kavramı nedir?

Rezilyans (dayanıklılık) kavramı zorluklara karşı uyum sağlama, olumsuzluklardan iyi sonuçlar çıkarabilme, esnek düşünme becerisi, hazırlıklı olmak olarak tanımlanabilir. İlk kullanıldığı zamanlarda zorluklar karşısında dayanma, direnme ve toparlanıp eski haline dönebilme anlamı ön plana çıkarken, şimdilerde stratejik bir perspektifle gerektiğinde değişim, dönüşüm ve başkalaşım anlamını da içermeye başlamıştır.

Deprem, salgın veya ani kayıp yaşayan çocuklara ebeveynler nasıl davranmalı? Çocuklar ile bu dönemde nasıl iletişim kurulmalı?

Deprem, pandemi gibi ani ve beklenmeyen olaylar çocukların dünyasında karmaşa ve kaygıya sebep olabilirler. Çocuklar böyle zamanlarda olduklarından daha farklı davranışlar sergileyebilirler. Örneğin daha agresif, öfkeli, kaygılı, yetişkine daha yakın ve ayrılmak istemeyen, yalnız kalmaktan korkan tavırlar içine girerek kendilerini ifade edebilirler. Bilinmezlik ve ani gelişen durumlarda ne yapılması ve kendini ve duygularını nasıl düzenlemesi gerektiğini bilemeyen çocuklara yetişkinler olabildiğince sakin ve sükûnetle yaklaşmalıdır. Yetişkin önce çocuğun duygularını anlamaya çalışarak onu sakinleştirmeli ve güvenli ortam yaratmalıdır. Çocuğun konuşmasına uygun ortamlar yaratarak kendini ve duygularını dışa vurmasını sağlamalı ve ona güvende olduğunu sık sık hatırlatmalıdır. Daha sonra çocuğun yaş grubuna uygun olarak durumu açık, kısa ve net olarak, onu korkutmadan açıklamaya çalışmalıdır. Yetişkin abartıya kaçmadan çocukla kendi duygularını paylaşarak, bu duyguların çok normal olduğunu ve bu durumlarda neler yapılması gerektiğini uzmanların açıklamalarını takip ederek açıklayabilir. Bunu yaparken önemli olan nokta yetişkinin çocuğa kendi kaygı ve korkularını yansıtmamasıdır.

Özellikle medyada yer alan göçük altından kurtarılan insanların görüntülerini çocuklarımıza izletmeli miyiz?

Şiddet içeren, doğal yollarla veya başka kanallarla meydana gelmiş insanlara zarar veren görüntüleri çocuklara seyrettirmemek, maruz bırakmamak yapılacak en doğru davranış olacaktır. Çocukların hayal dünyası ve gerçekleri algılama biçimleri yaşları ve gelişimleri doğasınca yetişkinlerden farklıdır. Bu süreçte herhangi bir yolla herhangi bir konuya bilmeden veya istemeden şahit olmuş, izlemiş, duymuş olan çocuğun sorularına yetişkin, çocuğun sorduğu kadarıyla cevap vermelidir. Yetişkin, çocuğa daha fazlasını aktarmamalıdır. Bu çocuğun ruh sağlığı ve duygusal gelişimi açısından önemlidir.

Çocukluk döneminde psikolojik dayanıklılık oluşturamamış bireyler ileriki yaşamlarında ne gibi sorunlar ile karşılaşıyor?

Erken yaşlarda bu kavramla tanışmış olan bireyler şüphesiz yetişkinliklerine bu becerileri taşıyarak yaşanabilecek ani değişimlerden, kriz durumlarından, stres ortamlarından daha az hasarla ve daha çok fırsatla çıkabileceklerdir. Uyum yetenekleri ile krizi fırsata çevirebilecekler veya bu durumlardan yeni beceriler öğrenme fırsatını kendi yararlarına kullanabileceklerdir. Tüm bu durumların ortaya çıkardığı değişim ve dönüşümden kendi hayatlardaki dengeyi koruyarak yaşam içinde daha güvenli var olabileceklerdir.

Çocuklarına üzülmesin diye kıyamayan ebeveynlerin koruyucu tutumları çocuğun zor durumlarla başa çıkma gücünü nasıl etkiler?

Bebekler ilk doğduklarında müthiş bir hızla dünyaya kendilerini uyarlamaya çalışarak becerilerini her geçen gün artırırlar. Örneğin bebeğin ağlaması yetişkin tarafından olumsuz bir durum olarak algılansa da bu yeni doğan için inanılmaz bir önem taşır. Bebek acıktığını, temizlenmesi gerektiğini, rahatsızlıklarını ağlayarak yetişkine haber verir. Bu durum bir iletişim şeklidir. Her seferinde bir mesaj gelir ve yetişkin bu mesaj karşılığında bir ihtiyacı giderir. Bu kadar basittir aslında. Çocukların ihtiyaçlarını dile getirmesine fırsat vermeden, gelişimleri için uygun ortamlar yaratmadan, sabırsızca yetişkin tarafında yönlendirilen ortamlarda, çocuklar kendi beceri ve duygularını tanıyamazlar. Ve tanımadıkları bu becerileri geliştiremez ve dolayısı ile bu durumlarla nasıl baş edeceklerini de bilemezler. Örneğin; su dolu bir bardağı nasıl taşıyacağını bilemeyen bir çocuğa bardağı nasıl taşıyabileceği konusunda çözüm üretme sürecinde ona destek olmakla, onun yerine bardağı taşımak, çocuğun kazanacağı beceri ve gelişim açısından aynı değeri taşımayacaktır. Ya da koşmak isteyen bir çocuğa sürekli “koşma düşersin” demek çocuğun eninde sonunda bir gün düşmesine engel olmayacaktır. Veya düştüğünde ne yapacağını bilemeyecek, duygularını ve kendini sakinleştirmeyi beceremeyecektir. Her iki durumda da çocuk en fazla zararı görecek kişidir.

Çocuklarda psikolojik dayanıklılık ve esnekliği arttırmak için neler yapılmalıdır?

Çocukların gelişimleri için uygun ortamlar yaratmak ve çocuğun bu ortamlarda karşılaşabileceği olumsuzluklara (düşmek, çatışma, paylaşamamak vs.) kontrol dahilinde izin vermek ve bu durumlar karşısında çocuğun bu durumu çözmek adına atacağı adımlar konusunda teşvik etmek, yardım istediği sürece yanında olmak önemlidir. Kriz durumlarını çocuklar baş edilmesi zor ama bir o kadar da fırsata çevrilecek değerli zamanlardır. Bu gibi durumlarda çocukların duygularını ifade etmesine ve bunlarla tanışıp baş edebilmesi için onlara zaman tanımak, alan açmak ve kendi çözüm süreçlerini yönetmelerine izin vermek önemlidir. Bu tutum çocuğun yaşadıklarına karşı direnç geliştirmesine, esneklik kazanmasına ve uyum sağlamasına yardımcı olacaktır.

Marka danışmanlıkları, öneri ve görüşlerinizi iletmek için bana aşağıdaki iletişim adreslerinden ulaşabilirsiniz.

Mail: tuvanaeroltu@hotmail.com

Instagram: @tuvanaeroltuu

Yazının devamı...

Hamilelik şekeri

Merhaba Sevgili Pembenar Okurları;

''Hamilelikte Sağlıklı Beslenme'' başlıklı röportajımın devamı olan ''Hamilelik Şekeri'' başlıklı röportajımda, Diyetisyen Ela Müderrisoğlu ile hamilelik şekeri, lohusalık dönemi ve lohusalık döneminde beslenme konularını kaleme aldık.

Keyifli okumalar dileriz.

Ela Hanım, hamilelik şekerinden bahsedebilir misiniz?

Hamilelik şekeri son derece önemli ve ihmal edilmemesi gereken bir kondur. Özellikle hamilelik şekeri göz önünde bulundururken, doğum sonrası hamilelik şekeriniz geçse bile, hamilelik sırasında geçirilen diyabet ne yazık ki sizi ileriki dönemlerde normal bir hamilelik geçirmiş bireye göre daha riskli kılar. Özellikle doğum sonrası ilk 6 ve 13 üncü haftalarda şeker ölçümü yaptırmanız tavsiye edilmekte ve her sene rutin kan tahlillerinizi yaptırmak büyük önem taşımaktadır. Hamilelikte, hamilelik şekeri geçirmiş kadınların doğum sonrası ilk 5 sene içinde tip 2 diyabet ile karşılaşmaları %30 oranındadır. Bunu önlemek amacı ile hamilelik sırasında alınan tüm kiloların doğumdan sonra ilk bir sene içinde verilmesi büyük önem taşımaktadır. Aksi takdirde annelerde kalıcı obezite ve tip 2 diyabetin geliştiği yapılan çalışmalar sonrası gözlemlenmiştir.

Lohusalık dönemi nedir, bu dönemde anneleri nasıl bir süreç bekler?

Lohusalık dönemi özellikle anne ve bebek için önemli bir dönemdir. Tüm gözlerin anne üzerine çevrildiği ve annenin de ‘’ben bu işi başarabilecek miyim?’’ diye düşünüp strese girebileceği bir dönem… Doğum stresini atlattıktan hemen sonra tüm annelerin ilk aklına gelen sorulardan bir tanesi de ‘’ben kaliteli ve yeterli miktarda süt üretebilecek miyim ?’’ sorusudur. Aslında bu dönemde bebek ve anne arasında gerçek bir bağın kurulduğu, çocuğunuzda güven ve sevgi bağının oluşmasında destek olan emzirme ve ten teması sırasında salgılanan oksitosin hormonunun büyük bir rolü vardır. Bu dönem her ne kadar ilk 40 gün diye adlandırılsa da, annelerin emzirdikleri süreç içinde hem kendi sağlıkları hem de bebeklerinin sağlıkları için daha dikkatli beslenmeleri gerekmektedir.

Peki lohusalık sürecinde beslenme nasıl olmalıdır? ‘’Sen lohusasın, ye süt yapar…’’ yaklaşımını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Lohusalık döneminde anneye her şey serbest mantığı ve bol şekerli ve şerbetli tatlı tüketimi tamamen sağlığınız için yanlış bir beslenme modelidir. Ne yazık ki çoğu anne aslında hamilelikte almadığı kiloyu çoğu zaman lohusalıkta alabiliyor. Sütün kalitesini ve miktarını tüketilen şeker değil; tüketilen kaliteli protein, gerekli olan vitamin, mineraller ve sıvı miktarı belirler. Özellikle hamileliğinde, hamilelik şekeri tanısı konmuş bir anneden söz ediyorsak o süreçte dikkat edildiği kadar lohusalık ve emzirme dönemini de kontrollü bir şekilde geçirmesi, hem annenin ileriki yıllarda diyabet ile karşılaşma riskini azaltacaktır, hem de ikinci bir hamilelik düşünülüyor ise orda oluşabilecek şeker sorunlarını minimuma indirmek için bu dönemi bir beslenme uzmanından destek alarak geçirmek daha doğru bir yaklaşım olacaktır.

Marka danışmanlıkları, öneri ve görüşlerinizi iletmek için bana aşağıdaki iletişim adreslerinden ulaşabilirsiniz.

Mail: tuvanaeroltu@hotmail.com

Instagram: @tuvanaeroltuu

Yazının devamı...

Hamilelikte sağlıklı beslenme

Merhaba Sevgili Pembenar Okurları;

Bu yazımda sizlere son zamanlarda hamilelik dönemimin önemli bir parçası haline gelen hamilelikte beslenme ve hamilelik şekerinden bahsetmek istiyorum. 26. Haftada çok tartışmalı olmakla birlikte pek çok gebeye şeker yüklemesi önerilir. Ben de 26. Haftada etrafımdan gelen yaptırma baskılarına rağmen şeker yüklemesi yaptırdım. Sonuçlar çıktığında o kadar rahattım ki zaten bende hamilelik şekeri olamazdı. İçimiz rahat etsin diye yaptırmıştık. Bingo! 2. saat tokluk değerim normalin üstündeydi ve hamilelik şekerim vardı. Önce sonucun yanlış olabileceğini düşünmeye başladım. Fakat sonuçlarda hiçbir yanlışlık yoktu. Doktorum bir diyetisyenle görüşmemi tavsiye etti. 26 haftada toplam 4 kilo almış, hiç paketli gıda veya şeker tüketmemiş olmama rağmen bu nasıl olurdu? Durumu kabullendikten sonra bir diyetisyenle çalışmaya karar verdim. Şekerim hemen kontrol altına alındı. Hamileliğimi toplam 7,5 kilo ile tamamladım. Bebeğim 3670 gram dünyaya geldi. Doğumumda ve bebeğimde bu rahatsızlık ile ilgili hiçbir sorun çıkmadı. Bu süreçte benim durumumda olan pek çok gebenin olduğunu fark ettim; anne adayı sağlıklı beslenmeye çalışıyor, hamilelik boyunca egzersiz yapıyor ama yine de hamilelik şekeri çıkabiliyor.

Peki, hamilelikte doğru beslenme nasıl olmalı, hamilelik şekeri nedir, hamilelikte yapılan beslenme yanlışları nelerdir, hamilelik boyunca ne kadar kilo alınması gerekiyor? Gelin bu soruların yanıtlarını uzmanından öğrenelim. Öyle ise Diyetisyen Ela Müderrisoğlu ile yaptığım iki bölümden oluşan röportaja geçelim.

Ela hanım, sağlıklı bir hamilelikte beslenme ve hamilelik boyunca sağlıklı kilo alımı ne kadar olmalı?

Hiçbir hamilelik birbiri ile aynı olmamakla birlikte, özellikle hamile kalmadan önceki sağlık durumunuz, kilonuz (vücut analiz ölçümleri), yaşınız, beslenme düzeniniz ve fiziksel aktiviteniz hamile kaldıktan sonra nasıl bir yol çizmeniz gerektiğine ışık tutacaktır. Bu özellikle hamilelik şekeri için bir risk faktörü olup ilk 3 ay kilo alımının olmaması veya minimumda tutulması gerekmektedir.

Hamileliklerine kilolu başlayan kadınların hamilelik boyunca maksimum 7-8 kg alması daha uygun olurken, normal kiloda hamile kalan bir anne adayının 9-12 kg arasında hamileliğini tamamlaması sağlıklı olacaktır. İkiz bebeklere hamile olan bir anne adayı için 17-20 kg arası alması normal sınırlar içinde sayılmaktadır. Hamileliğine düşük kiloda veya zayıf kategorisinde başlayan veya ergenliğini tam tamamlamamış bir kadının kilo alımı 11-14 kg arası olması beklenebilir. İlk trimester en az kilo almanız beklenen zaman dilimidir. Bu dönemde maksimum 2-3 kilo alımı beklenmektedir. İkinci ve üçüncü trimester ise kilo alımınızın daha çok hızlanacağı dönemlerdir. Özellikle son trimesterde yaşanabilen ödem problemi anneyi hem fizyolojik hem psikolojik açılardan etkileyebilmektedir. Son trimesterde sorun yaşamamak adına hamileliğinizin en başından planlı bir şekilde bir beslenme uzmanı ile hamileliğinizi gözetim altında sürdürmek sizin ve bebeğinizin sağlığı için çok önemlidir.

Hamilelik döneminde mutlaka tüketilmesi ve mutlaka uzak durulması gereken besinler nelerdir?

Hamilelik döneminde kaliteli ve yeterli protein alımı önemli rol taşımaktadır. Yumurta tüketirken organik olması, üzerinde kodu bulunan yumurtaların tercih edilmesi gerekmektedir. Ton balığı da hamilelikte içerdiği cıva dolayısı ile dikkatli tüketilmesi gereken bir besin türüdür; ancak haftada 2 porsiyon ton balığı tüketilmesinde hiçbir sakınca yoktur. Hamilelikte esas tüketilmemesi gereken balık türleri; kirli denizlerde bulunan ve derin su balıkları (kalkan, kılıç, köpekbalığı),çiğ balık, kabuklu deniz ürünleridir. Omega-3 yağ asitleri bebeğin sinir sistemi ve beyin gelişimi için oldukça önemlidir. Bu yüzden daha yüzeyde yaşayan ve cıva oranı daha düşük olan hamsi, istavrit, palamut, uskumru, levrek, alabalık ve çiftlik somonu tüketilmelidir. Peynir ve diğer süt ürünlerinde de pastörize olduğu sürece anne ve bebek sağlığına sakıncası yoktur ve aksine D vitamini, fosfor, kalsiyum, B12 açısından zengin olduğu için besleyicidir. Genel olarak et, tavuk, balık ürünlerini tüketirken bir diğer dikkat edilmesi gereken nokta ise pişirme yöntemidir. Gıdaların iyi pişmiş olması, çiğ kalmamış olması gıda zehirlenmesi riskini azaltacaktır. Aynı zamanda işlenmiş et ürünlerinin de tüketiminin en aza indirgenmesi hatta mümkünse hiç tüketilmemesi gerekmektedir.

Hamilelikte, özellikle ilk trimesterde folik asit, A vitamini ve diğer multi-vitaminleri yeterli miktarda tüketmek gerekmektedir. A vitamini zehirlenmesi yaşamamak adına somon gibi yağlı balıklar porsiyon kontrolü yapılarak tüketilmelidir. Kuruyemişler de hamilelikte tüketilirken dikkat edilmesi gereken gıdalar grubundadır. Alerjik reaksiyon verebileceği göz önünde bulundurularak tuzsuz olanları tercih edilmelidir.

Hamilelik döneminde çay, kahve ve bitki çaylarının tüketimi nasıl olmalıdır?

Kafein tüketiminde günde 200 mg’ı aşmamak gerekmektedir. Bu da yaklaşık 2 fincan kahveye eşdeğer. Çay ise 1 bardakta 75 mg’a kadar kafein içerir. En az kafein beyaz çayda olup, en çok kafein miktarı siyah çayda bulunmaktadır. Kafeinin sadece içeceklerde değil kakao gibi besinlerde olduğunu da göz önünde bulundurmalı ve dikkatli tüketmek gerekmektedir. Kafein tüketimi aç karnına olmamalıdır; uyku kalitesini korumak için saat 14:00’dan önce olmak şartıyla günlük maksimum 1 fincan kahve tüketilmelidir.

Hamilelikte, zencefil, portakal kabuğu, ahududu yaprağı, nane yaprağı, kuşburnu gibi bitki çayları tüketilebilir. Papatya, dut, defne, hatmi çiçeği, hindiba, sinameki gibi çaylar ise düşük riski oluşturabileceğinden kesinlikle tüketilmemesi gerekmektedir. Ayrıca aşırı tüketildiğinde düşüğe sebep olabilecek gıdalar arasında yer alan maydanoz ve kiraz da dikkatli tüketilmelidir.

Röportajın ikinci bölümü 26.10.2020 pazartesi günü yayınlanacaktır.

Marka danışmanlıkları, öneri ve görüşlerinizi iletmek için bana aşağıdaki iletişim adreslerinden ulaşabilirsiniz.

Mail: tuvanaeroltu@hotmail.com

Instagram: @tuvanaeroltuu

Yazının devamı...

Etkili iletişim

Sevgili Pembenar okurları;

İletişim çağında yaşıyoruz, ancak ne kadar etkili iletişim kurabiliyoruz? Etkili iletişimde beden dili, ses tonu ve diksiyon bir bütün. İletişimde ne kadar iyi olduğumuz bu iletişim enstrümanları ne kadar iyi kullandığımıza bağlıdır.

Peki, etkili iletişim için işe nereden başlayacağız? Öncelikle doğru durum tespiti yapabilmek çok önemli.

İletişimde İlk Adım Farkındalık

İnsanlar ile iyi iletişim kurmak, sevilen ve sayılan biri olmak için öncelikle kendimizi nasıl temsil ettiğimize, daha sonra ise aslında nasıl temsil etmek istediğimize odaklanmamız gerekiyor. İletişimdeki eksiklerimizi bulmak, eksik noktaları geliştirmek ya da yanlış anlaşılmamıza sebep olan sivri uçlarımızı törpülemek; iletişimde küçük dokunuşlarla büyük sonuçlar elde etmemize sebep olabilir.

Empati ve Sempati

İletişimde sıkça karıştırılan empati ve sempati kavramlarına odaklanmak iletişim konusunda bizi son derece geliştirmeye yönelik iki kavram. Peki, bu kavramların birbirinden farkı nedir? Empati; kendimizi karşı tarafın yerine koyarak ne hissettiğini anlamaktan geçiyor. Karşı tarafa hak vermeyebilir, yaptıklarını doğru karşılamayabiliriz; ancak içinde bulunduğu durumu anlamaya çalıştığımızda empati kurmuş oluruz. Sempati ise karşı taraf ile duygudaş olma halidir. Karşı tarafın davranışları doğru olsun olmasın, onunla aynı doğrulta hissetmek anlamına gelmektedir.

Karşı Taraf ile İlgilendiğinizi Hissettirin

İnsanlar kendilerini önemli hissetmek isterler. İletişim kurarken karşı tarafa içten sorular sormak aramızdaki iletişimi son derece olumlu yönde etkileyecektir. Kendi ile ilgilenildiğini hisseden birey karşı tarafa kendini daha fazla açacak ve daha derin bir ilişki gelişecektir.

Diksiyona Dikkat!

Sosyal bir ortamda konuşurken tane tane konuşmaya özen göstermeli; konuşmanın belirli bir hızı olmalı ve tek düze ses tonundan kaçınmalıyız. Özellikle konuşurken harflerin hakkını vermeye özen göstermeliyiz. Kelimelerin anlaşılmaz olarak algılanmasının bir diğer sebebi ise dudak tembelliğidir. Dudak tembelliği olan bireylerde konuşulan kelimeler tam olarak anlaşılmamakta ve halk arasında ağzının içinden konuşmak olarak tabir edilen durum ile karşılaşılmaktadır. Eğer böyle bir sorununuz var ise basit artikülasyon egzersizleri ile konuşmanızı geliştirebilirsiniz. İletişimde bizi zayıf göstermeye neden olacak durumlardan bir diğeri ise aşırı hızlı, heyecanlı ve anlaşılmaz konuşmaktır. Bu durum içinde sesli okuma egzersizleri yapmak; noktalama işaretlerine, kelimelerin telaffuzuna dikkat ederek ve tonlama yaparak okumak konuşmamızı uzun vadede olumlu yönde etkileyecektir.

Yerinde ve Doğru Kıyafet Seçimi

Etkili iletişimin önemli bir kısmı ise doğru kıyafet seçiminden geçer. Etkili bir birey olmak istiyorsak nerede ve nasıl giyindiğimize dikkat etmemiz gerekmektedir. Temiz, ütülü, üzerimize tam oturan, abartıdan uzak, doğru aksesuar ile tamamlanmış bir kıyafet seçmek prezantabl görünmemize olanak sağlar. Özellikle popüler televizyon dizilerinde gösterilen ofis stilleri çoğu zaman gerçek hayat ile bağdaşmamaktadır. Çalıştığımız sektöre, bulunduğumuz konuma ve bulunduğumuz ortama uygun giyinmek iletişimin sessiz boyutunda olumlu karşılanmamızı sağlayacaktır.

Marka danışmanlıkları, öneri ve görüşlerinizi bana aşağıdaki iletişim adreslerden ulaşabilirsiniz.

Yazının devamı...

© Copyright 2025

Türkiye'den ve Dünya’dan son dakika haberler, köşe yazıları, magazinden siyasete, spordan seyahate bütün konuların tek adresi milliyet.com.tr; Milliyet.com.tr haber içerikleri izin alınmadan, kaynak gösterilerek dahi iktibas edilemez, kanuna aykırı ve izinsiz olarak kopyalanamaz, başka yerde yayınlanamaz.