SAĞLIK
YEMEK
ASTROLOJİ
GÜZELLİK

Diyetisyen Hilda Altunöz ile Sağlıklı Yaşamın Sırları

Sağlıklı yaşam ve sürekli diyet kavramını ayırt etmek önemli. Bu konuda neler düşünüyorsunuz?

Sağlıklı yaşam hayat boyu sürdürülmesi gereken bir alışkanlık ve bir yaşam biçimi olmalıdır. Belirli aralıklarla diyet yapıp istenilen kiloya ulaştıktan sonra insanlarda ‘’artık her şeyi istediğim kadar yiyebilirim’’ algısı oluşuyor ve bu çok yanlış. Amaç ideal kiloya ulaştıktan sonra bu kiloyu korumak olmalı. Peki bu nasıl mümkün olacak derseniz. Öncelikle kilo kaybetme süreciniz davranış değişikliği sağlanacak sürede olmalı. Ben 1 ayda 10 kilo vermek istiyorum diyen danışanlarıma şunu söylüyorum: ‘’Varsayalım 1 ayda 10 kilo verdiniz peki bu kadar kısa sürede bunu kalıcı olmasını sağlayacak davranış değişiklikleri oluştu mu?’’ , ‘’Bunu yaşam biçimi haline getirebildiniz mi?’’. Bu sorulara cevabınız evet değilse sürekli diyet yapma kısır döngüsüne girmiş olabilirsiniz. Bir süre sonra kendinizi kilo veremediğinize inandırıp vazgeçmeniz çok olası. Bu sebeple bir uzman yardımıyla gerekli sağlık kontrolleriniz yapıldıktan sonra sürdürülebilir alışkanlıklar kazanacağınız bir programa başlamak için geç kalmayın.

Özellikle son zamanlarda hızlı kilo verdiren kürler çok revaçta. Sizin bu konuya bakış açınızı öğrenebilir miyiz?

Sağlıklı olduğunu düşünmüyorum. Belirli bir süre tek tip beslenerek kaybedilen kiloların hem mutlaka geri dönüşü oluyor hem de verdiğinizin daha fazlasını geri alıyorsunuz. Detokslar için de aynı şeyi düşünüyorum. Sadece 1 hafta boyunca antioksidan besinlerle beslenip mucize beklememek gerek. Sağlıklı ve dengeli bir beslenme programı ve düzenli egzersizin yerini hiçbir kür ve şok diyet tutamaz.Daha önce bunları deneyip başarısız olmuş birçok danışanım var.Bu deneyimlerin sonucunu gördükten sonra karar verip diyetisyene başvuruyorlar.

Yaza kadar fit olmak için nasıl beslenmeliyiz?

Öncelikle uzun süre aç kalmaktan kaçınmak gerekiyor. Kahvaltı günün en önemli öğünü siz sabah uyanıyorsunuz ama kahvaltı yaparak metabolizmanızı da uyandırmanız gerekiyor. Öğünleriniz arasında 2-3 saatlik aralıklar olmalı. Örnek bir öğün saati planlaması şu şekilde olabilir;

Kahvaltı 07.30-08.00 Ara Öğün 10.00-10.30

Öğle Yemeği 12.30- 13.00 Ara Öğün 14.30-15.30

Akşam Yemeği 18.00-19.00 Ara Öğün 21.00-21.30

Öğleden sonra kişinin günlük yaşam temposuna göre 2 ara öğün de yapılabilir. Her bireyin kendi yaşına, boyuna, cinsiyetine ve özellikle sağlık durumuna göre tüketmesi gereken besin grupları miktarı farklıdır. Ama genel önerilerim şu şekilde; her gün mutlaka 3-4 porsiyon süt ve süt ürünü tüketmeye çalışın ve mümkünse yarım yağlı olanları tercih edin, ekmek tercihi tam buğday, çavdar,kepek gibi çeşitlerden yana olması hem posa içeriği hem de daha uzun süre tok tutması açısından önemli, et grubu tüketilirken haftada 2 gün kırmızı et ve diğer günlerde balık ve tavuk tüketmeye özen gösterilmeli.Omega-3 yağ asitlerinin zengin kaynağı olan balık haftada 2 kere menünüzde olsun. Günde 5 porsiyon sebze-meyve tüketmeyi de ihmal etmemek gerek. Ceviz, badem, fındık, fıstık gibi kuruyemişleri de porsiyon miktarlarına dikkat ederek tüketin. Örneğin 1 porsiyon ceviz 2 adet, 1 porsiyon badem 5-6 adet gibi. Günde 2-2,5 litre su içmek beslenme programınızı düzenlemek kadar önemli lütfen su içmeyi alışkanlık haline getirin.

Kişiler psikolojik sıkıntılar yaşarken bedenlerinde ciddi değişimler olabiliyor. Bu durumda onlara diyet uygulatırken moral- motivasyon dengesini nasıl sağlıyorsunuz? Danışanlarınız ile arkadaş gibi mi destek oluyorsunuz, profesyonelce yaklaşmayı mı uygun görüyorsunuz?

Danışanlarımın diyet boyunca stresten ve baskıdan uzak bir süreç geçirmeleri genelde sonuçların daha verimli olmasını sağlıyor. Sözünü ettiğim stres; ‘’Acaba bu hafta ne kadar kilo verdim?’’, ‘’Ne kadar sürede aç kilo vereceğim?’’gibi kendi kendilerine yarattıkları stres de olabiliyorken aile veya sosyal çevrenin yaklaşımlarının etkisiyle oluşan stres de olabiliyor. İnsanlar bazen diyet yapan bireylere karşı çok acımasız söylemlerde bulunabiliyorlar ve danışanlarımla bunlarla nasıl baş edebilecekleri üzerine de konuşuyoruz elbette. Diyet yapmak; kişinin mutlu olması, tadını çıkarması gereken bir süreç olmalı. Bir de kişilerin kendi isteğiyle bu kararı vermesi çok önemli birileri sizden zayıflamanızı istiyor veya bekliyor diye diyete başlarsınız çok yol kat edemezsiniz. Bu kararı kendi başına verip sadece kendi için diyet yapmaya başlayan danışanlarımla diyet sürecimiz her zaman mutlu bitiyor. Her danışanımın motive olma şekli farklı bazen sadece bir uzman yaklaşımı etkili olurken bazen ise arkadaş gibi destek olmak daha etkili oluyor. Bazen kişinin diyetle ilgili motivasyonundan veya stresten daha farklı sorunları veya yaşadığı farklı durumlar oluyor bu noktada mutlaka psikolog desteği almalarını öneriyorum.

Okurlamıza online diyet ile ilgili bilgi verebilir misiniz?

Online diyet kişilerin bir uzmanla bire bir görüşmeye vakitleri olmadığında veya farklı bir şehirdeki uzmandan destek almak istediklerinde başvurduğumuz bir yöntem. Örneğin diyeti devam eden bir danışanım şehir değiştirdiğinde bu sayede süreci devam ettirebiliyoruz. Sadece başka şehirde değil başka ülkede yaşayan ve online diyet takibi yaptığım danışanlarım da oluyor. Online diyet ile ilgili vurgulamak istediğim önemli bir nokta da; programa başlamadan önce mutlaka bir doktor kontrolünden geçip, gerekli kan tetkikleri yapılmalı. Vitamin veya mineral eksiklikleri varsa bir hekim kontrolünde bunun tedavisine başlanmalı.

Yaza sağlıklı ve formda bir vücutla girmek istiyorsanız hareket etmek için çok uygun bir zaman. En başta da söylediğim gibi yaza 1 ay kala mucizeler aramak yerine şimdiden kolları sıvayın ve bugün kendiniz için sağlıklı hayata merhaba dediğiniz gün olsun. Sağlıkla ve sevgiyle kalın : )

Diyetisyen Hilda Altunöz'e diyet ve sağlıklı yaşam hakkındaki sorularınız için dythildaaltunoz@gmail.com ve dythildaaltunoz instagram hesaplarından ulaşabilirsiniz. Eğitimler hakkında bilgi almak için mail adresimizden,instagram ve facebook sayfalarından bizimle iletişime geçebilirsiniz.

instagram: tuvanaeroltuilemarkalasma

facebook: tuvana eroltu ile markalasma

instagram: tuvanaeroltu

mail: tuvanaeroltu@hotmail.com

Yazının devamı...

Diyetisyen Hila Altunöz ile Sağlık Yaşamın Püf Noktaları

Sağlık yaşam ve sürekli diyet kavramını ayırt etmek önemli. Bu konuda neler düşünüyorsunuz?

Sağlıklı yaşam hayat boyu sürdürülmesi gereken bir alışkanlık ve bir yaşam biçimi olmalıdır. Belirli aralıklarla diyet yapıp istenilen kiloya ulaştıktan sonra insanlarda ‘’artık her şeyi istediğim kadar yiyebilirim’’ algısı oluşuyor ve bu çok yanlış. Amaç ideal kiloya ulaştıktan sonra bu kiloyu korumak olmalı. Peki bu nasıl mümkün olacak derseniz. Öncelikle kilo kaybetme süreciniz davranış değişikliği sağlanacak sürede olmalı. Ben 1 ayda 10 kilo vermek istiyorum diyen danışanlarıma şunu söylüyorum: ‘’Varsayalım 1 ayda 10 kilo verdiniz peki bu kadar kısa sürede bunu kalıcı olmasını sağlayacak davranış değişiklikleri oluştu mu?’’ , ‘’Bunu yaşam biçimi haline getirebildiniz mi?’’. Bu sorulara cevabınız evet değilse sürekli diyet yapma kısır döngüsüne girmiş olabilirsiniz. Bir süre sonra kendinizi kilo veremediğinize inandırıp vazgeçmeniz çok olası. Bu sebeple bir uzman yardımıyla gerekli sağlık kontrolleriniz yapıldıktan sonra sürdürülebilir alışkanlıklar kazanacağınız bir programa başlamak için geç kalmayın.

Özellikle son zamanlarda hızlı kilo verdiren kürler çok revaçta. Sizin bu konuya bakış açınızı öğrenebilir miyiz?

Sağlıklı olduğunu düşünmüyorum. Belirli bir süre tek tip beslenerek kaybedilen kiloların hem mutlaka geri dönüşü oluyor hem de verdiğinizin daha fazlasını geri alıyorsunuz. Detokslar için de aynı şeyi düşünüyorum. Sadece 1 hafta boyunca antioksidan besinlerle beslenip mucize beklememek gerek. Sağlıklı ve dengeli bir beslenme programı ve düzenli egzersizin yerini hiçbir kür ve şok diyet tutamaz.Daha önce bunları deneyip başarısız olmuş birçok danışanım var.Bu deneyimlerin sonucunu gördükten sonra karar verip diyetisyene başvuruyorlar.

Yaza kadar fit olmak için nasıl beslenmeliyiz?

Öncelikle uzun süre aç kalmaktan kaçınmak gerekiyor. Kahvaltı günün en önemli öğünü siz sabah uyanıyorsunuz ama kahvaltı yaparak metabolizmanızı da uyandırmanız gerekiyor. Öğünleriniz arasında 2-3 saatlik aralıklar olmalı. Örnek bir öğün saati planlaması şu şekilde olabilir;

Kahvaltı 07.30-08.00 Ara Öğün 10.00-10.30

Öğle Yemeği 12.30- 13.00 Ara Öğün 14.30-15.30

Akşam Yemeği 18.00-19.00 Ara Öğün 21.00-21.30

Öğleden sonra kişinin günlük yaşam temposuna göre 2 ara öğün de yapılabilir.

Her bireyin kendi yaşına, boyuna, cinsiyetine ve özellikle sağlık durumuna göre tüketmesi gereken besin grupları miktarı farklıdır. Ama genel önerilerim şu şekilde; her gün mutlaka 3-4 porsiyon süt ve süt ürünü tüketmeye çalışın ve mümkünse yarım yağlı olanları tercih edin, ekmek tercihi tam buğday, çavdar,kepek gibi çeşitlerden yana olması hem posa içeriği hem de daha uzun süre tok tutması açısından önemli, et grubu tüketilirken haftada 2 gün kırmızı et ve diğer günlerde balık ve tavuk tüketmeye özen gösterilmeli.Omega-3 yağ asitlerinin zengin kaynağı olan balık haftada 2 kere menünüzde olsun. Günde 5 porsiyon sebze-meyve tüketmeyi de ihmal etmemek gerek. Ceviz, badem, fındık, fıstık gibi kuruyemişleri de porsiyon miktarlarına dikkat ederek tüketin. Örneğin 1 porsiyon ceviz 2 adet, 1 porsiyon badem 5-6 adet gibi. Günde 2-2,5 litre su içmek beslenme programınızı düzenlemek kadar önemli lütfen su içmeyi alışkanlık haline getirin.

Kişiler psikolojik sıkıntılar yaşarken bedenlerinde ciddi değişimler olabiliyor. Bu durumda lang="TR-TR" style="margin: 0px; padding: 0px; user-select: text; -webkit-user-drag: none; -webkit-tap-highlight-color: transparent; font-weight: bold; font-size: 13.5pt; font-family: Calibri, sans-serif; line-height: 22px;"> motivasyon dengesini nasıl sağlıyorsunuz? Danışanlarınız ile arkadaş gibi mi destek oluyorsunuz, profesyonelce yaklaşmayı mı uygun görüyorsunuz?

Danışanlarımın diyet boyunca stresten ve baskıdan uzak bir süreç geçirmeleri genelde sonuçların daha verimli olmasını sağlıyor. Sözünü ettiğim stres; ‘’Acaba bu hafta ne kadar kilo verdim?’’, ‘’Ne kadar sürede aç kilo vereceğim?’’gibi kendi kendilerine yarattıkları stres de olabiliyorken aile veya sosyal çevrenin yaklaşımlarının etkisiyle oluşan stres de olabiliyor. İnsanlar bazen diyet yapan bireylere karşı çok acımasız söylemlerde bulunabiliyorlar ve danışanlarımla bunlarla nasıl baş edebilecekleri üzerine de konuşuyoruz elbette. Diyet yapmak; kişinin mutlu olması, tadını çıkarması gereken bir süreç olmalı. Bir de kişilerin kendi isteğiyle bu kararı vermesi çok önemli birileri sizden zayıflamanızı istiyor veya bekliyor diye diyete başlarsınız çok yol kat edemezsiniz. Bu kararı kendi başına verip sadece kendi için diyet yapmaya başlayan danışanlarımla diyet sürecimiz her zaman mutlu bitiyor. Her danışanımın motive olma şekli farklı bazen sadece bir uzman yaklaşımı etkili olurken bazen ise arkadaş gibi destek olmak daha etkili oluyor. Bazen kişinin diyetle ilgili motivasyonundan veya stresten daha farklı sorunları veya yaşadığı farklı durumlar oluyor bu noktada mutlaka psikolog desteği almalarını öneriyorum.

Okurlarımıza online diyet ile ilgili bilgi verebilir misiniz?

Online diyet kişilerin bir uzmanla bire bir görüşmeye vakitleri olmadığında veya farklı bir şehirdeki uzmandan destek almak istediklerinde başvurduğumuz bir yöntem. Örneğin diyeti devam eden bir danışanım şehir değiştirdiğinde bu sayede süreci devam ettirebiliyoruz. Sadece başka şehirde değil başka ülkede yaşayan ve online diyet takibi yaptığım danışanlarım da oluyor. lang="TR-TR" style="margin: 0px; padding: 0px; user-select: text; -webkit-user-drag: none; -webkit-tap-highlight-color: transparent; font-size: 13.5pt; font-family: Calibri, sans-serif; line-height: 22px;">tediğim önemli bir nokta da; programa başlamadan önce mutlaka bir doktor kontrolünden geçip, gerekli kan tetkikleri yapılmalı. Vitamin veya mineral eksiklikleri varsa bir hekim kontrolünde bunun tedavisine başlanmalı.

Yaza sağlıklı ve formda bir vücutla girmek istiyorsanız hareket etmek için çok uygun bir zaman. En başta da söylediğim gibi yaza 1 ay kala mucizeler aramak yerine şimdiden kolları sıvayın ve bugün kendiniz için sağlıklı hayata merhaba dediğiniz gün olsun. Sağlıkla ve sevgiyle kalın.

Yazının devamı...

Diyetisyen Hilda Altunöz ile Kilolarınızdan Kurtulup Yaza Kadar Fit olmak İster misiniz?

‘’Sağlıklı yaşam’’ beslenmeden egzersize çok geniş bir alan. Yaşam kalitesi kavranmının önem kazanması hiç kuşkusuz insanın kendine bakma sürecini de olumlu yönde etkiliyor. Artık kadın-erkek-çocuk herkes iyi beslenmeye ve spor yapmaya özen gösteriyor. Özellikle kış aylarından yaz aylarına geçiş döneminde, kışın kendimize yapmış olduğumuz yatırım daha belirgin olarak ortaya çıkıyor. Kışın kendimizi kat kat örtebilirken yazın bedenimiz daha ortada oluyor. Bununla beraber herkes spor salonlarına hücum ediyor ve kısa sürede sonuç alabileceklerini umdukları diyetler yapıyorlar.

Size şimdiden yaz için önerilerde bulunabilecek diyetisyen Hilda Altunöz ile iki bölümden oluşan keyifli bir röportaj sunmak istedik. Böylelikle vücudunuzu kış mevsiminden hazırlayıp yapıp gönül rahatlığıyla yaza merhaba diyebilirsiniz. Olur da bu yazıyı okumakta geç kalırsanız üzülmeyin, Hilda Altunöz'ün sizin için de önerileri olacak.

Hilda Altunöz kimdir?

1989 Antakya doğumluyum.Liseden mezun olana kadar Antakya’daydım daha sonra hayalim olan diyetisyenlik için Hacettepe Üniversite’si Beslenme ve Diyetetik bölümünü kazandım ve Ankara’ya yerleştim. Mezun olduğum 2013 yılından beri de Antakya’da Özel Hatay Hastanesi’nde çalışıyorum.

Sağlıklı yaşam için doğru beslenme nasıl olmalı?

Sağlıklı yaşam için doğru beslenmenin birinci kuralı her besin grubunu ayırt etmeden tüketmektir. Bunlar, süt ve süt ürünleri grubu, et, yumurta ve kurubaklagiller grubu, sebze ve meyve grubu ,ekmek ve tahıl grubu olmak üzere 4’e ayrılmaktadır. Bu besin gruplarını tüketirken içeriğindeki karbonhidrat, protein ve yağ gibi besin öğelerine dikkat ederek yeterli ve dengeli bir biçimde tüketmek sağlıklı beslenmenin olmazsa olmazıdır. Bireylerin günlük beslenmesinde önerilen besin öğeleri oranları yaş gruplarına göre değişmektedir fakat genel bir ifadeyle; enerjinin %55-60 karbonhidratlardan, %12-15 proteinlerden, %25-30 yağlardan gelmelidir. Ve tabi ki sağlıklı yaşam için yetişkinlerin günlük 2-2,5 litre su içmeleri hayati önem taşıyor.

Kış aylarında kilo almaya, yağlanmaya daha mı meyilli oluyoruz?

Kış aylarında herkes bir anda eve kapanıyor haliyle gün içinde harcanan enerji azalmasına rağmen beslenmesine aynı oranda dikkat etmeyenler için kilo artışı kaçınılmaz oluyor. Metabolizmayı canlandırabilmek için mutlaka gün içinde düzenli aralıklarla öğün atlamadan beslenme planı yapılmalı ve bunun yanında sporla da bu süreç desteklenmeli. Düzenli ve dengeli beslenme planını ben halledemiyorum diyenler için diyetisyenler devreye giriyor.Mevsim koşullarından dolayı açık havada spor yapamıyorum diyorsanız bu bir bahane değil çünkü spor salonları veya evde yapılabilecek egzersizler kurtarıcı olacaktır.Spora başlamadan önce mutlaka bir uzmandan size en uygun egzersiz programıyla ilgili bilgi almanızı tavsiye ediyorum.

Kışın sebze tüketirken nelere dikkat etmeliyiz? Hangi pişirme yöntemini tercih etmeliyiz?

İlk olarak vurgulamak istediğim şey mevsimine uygun sebzelerin tüketilmesine dikkat edilmeli. Sonbahar ve kış aylarında ıspanak,pazı,lahana,karnabahar,balkabağı,brokoli,havuç,kereviz,pırasa,brüksel lahanası gibi sebzelerin tüketilmesi uygundur. Ancak yaz sebzeleri olan taze fasülye, kabak,patlıcan, enginar, börülce, bamya gibi sebzeleri ise kendi mevsiminde alıp kışa hazırlığı için uygun şartlarda muhafaza edersek kışın tüketmeye uygun olur.

En sağlıklı pişirme yöntemleri buharda pişirme,fırınlama veya haşlamadır.Kızartmayı kesinlikle önermiyorum. Örneğin patatesi kızartmak yerine baharatlayıp az miktarda zeytinyağı ile harmanlayıp fırınlamak daha sağlıklı ve leziz bir alternatif olacaktır. Haşlama sağlıklı bir pişirme yöntemi olsa da buharda pişirmeyi tercih etmek vitamin ve mineral kayıplarını önlemek adına daha sağlıklı bir seçim olacaktır.

Toplum olarak soframızdan kesinlikle çıkartmamız gereken yiyecekler hangileri?

Toplumumuzun beslenme konusundaki bilinci her geçen gün artmakta.Bunu zaman içerisinde danışanlarımla yaptığım görüşmeler sonucunda daha net gözlemleyebiliyorum.İnsanlar artık biz neler yiyoruz bu nedir bunun içinde neler var diye sorguluyor ve bu durum beni çok mutlu ediyor. Sağlıklı bir toplumun temellerinin atılmasının ilk adımını bireylerin bu sorgulamaları yapması olarak görüyorum.

Benim danışanlarıma asla önermediğim besinlerin başında sucuk,salam,sosis gibi işlenmiş et ürünleri, patates ve mısır cipsleri, fast-food zincirlerinin hamburger ve

kızarmış ürün grupları,gazlı içecekler, hazır meyve suları,hazır soslar var. Hepsinin sağlıklı bir alternatifi varken ve artık insan vücuduna bir yararları olmadığı gün gibi ortadayken özellikle çocuklar tarafından tüketilmesi beni çok endişelendiriyor. Sağlıklı yaşamın çocukluk çağında empoze edilmesi uzun vadede oluşabilecek diyabet,hipertansiyon ve kardiyovasküler kalp hastalıkları riskini azaltmada çok olumlu etkileri var.

Yazının devamı...

Burun Ameliyatları’nın Prensi: Op. Dr. Emre İlhan (2. bölüm)

Burun ameliyatı olmak kişiye özel hayatta ve iş hayatında ne gibi avantajlar sağlayabiliyor?

Günümüzde prezantabl olmak önemli. Birincisi; aynaya baktığında kendinizi daha iyi hissetmenizi ve daha çok beğenmenizi sağlıyor. Kısacası özgüveninizi arttırıyor. İkincisi; bu özgüven artışının psikolojinizde sağladığı olumlu etkiyle işlerinize daha çok konsantre olabilir ve daha başarılı olabilirsiniz. Kafanızdaki burnunuzdan dolayı dışlanma korkusu aklınızdan çıkar. Görsel olarak güzel addedilmemek insanın kaygısıdır. Kaygı ortadan kalkınca, oluşan rahatlama ve özgürlük hissiyle daha çok çalışabilir ve daha başarılı olabilirsiniz.

Burun estetiği ile ilgili zorluklar nelerdir?

Burun estetiği tüm estetik cerrahiler arasında en zorudur. Çünkü yüzün tam ortasındadır. Burun simetrik olmayan gözler, kaşlar ve yanaklar arasında yer almaktadır. Sağ-sol yüz birbirinden çok farklıdır. Sağ burun sağ yüzden, sol burun sol yüzden gelişir. O yüzden orada da bir asimetri söz konusudur. Yüzün ortasında bulunan burun milimetrik hatayı dahi affetmez. Kendisi tam da bu yüzden zor bir ameliyattır. Daha zor olan, yıllar içinde öngörülü sonuçlar almaktır. “Biz ameliyatı öyle bir yapalım ki, bundan 3 sene sonra da aynı kalsın”ı hedefliyoruz. Eskiden bu ameliyatlarda, kemik kırma sırasında, kemiğin şekillendirilmesi noktasında ciddi problem yaşanıyordu. Çünkü biz kemikleri keski ve çekiçle kırıyorduk. Bu aletler kontrollü değildi. Bizim amacımız tüm parametrelerin, ameliyat sırasında kontrolünün cerrahta olmasıdır. İyileşme süreci hiçbir zaman cerrahın kontrolünde değildir. Ancak cerrah olabildiğince çok parametreyi kontrol altına alır ve öngörüyle yaparsa o zaman daha iyi bir sonuç ortaya çıkar.

Sizin kullandığınız ultrasonik tedavi özellikle kalın deri ve ince deride ne gibi avantajlar sağlıyor?

Standart bir ameliyat yapmıyoruz, herkese farklı iş yapıyoruz ve özellikle ultasonik yöntemin bize getirdiği teknoloji; fizikte piezo prensibi olarak adlandırılıyor. Mikron aralıkta mikrometrik olarak titreşen bir metal, bir yumuşak dokuya değdiği zaman onu kesmiyor, onu zedelemiyor; damara, sinire, kasa veya cilde zarar vermiyor. Bir kalem ucu gibi düşünebilirsiniz. Kemiğe değdiğinde, kemiği çok net ve temiz bir şekilde kesiyor. Bu sayede bizler artık burun kemiklerini tam görerek ameliyat ediyoruz. Eskiden tam göremiyorduk, burun ameliyatlarını körleme yapıyorduk. Şimdi tüm kemikleri ortaya koyuyoruz, istediğimiz yerinden kesiyoruz. Peki, bu bize ne sağlıyor? Kalın deride de ince deride de, deriyi tam kaldırdığında tam örtmenizi sağlıyor. Deriyi kaldırıyoruz, burun iskeletini değiştiriyoruz, deriyi tekrar örtüyoruz. Eskiden deri belirli noktadan kaldırılıyordu. Derinin geniş açılması, sadece ultasonik rinoplasti yapmak için bile deri açısından avantaj sağlıyor . Ultrasonik rinoplasti ultrasonik ses dalgalarıyla burun kemiklerinin kesilmesi, şekillendirilebilmesi ve tıraşlanabilmesidir ki bu bir devrimdir. Bunu Türkiye’de ilk biz yaptık, yani ben yaptım. Dünyada da ilk yapan 3 ekibin içindeyiz. Bu alanda dünyadaki en geniş seri bana ait, şu anda 900’ün üzerinde vakamız var ve gerçekten çok iyi sonuçlarımız var. Gene bu konuda dünyada 3 bilimsel yayın varsa, bir tanesi Türkiye’ye ait. Türkiye bu konuda ciddi yol aldı. Çünkü Türkiye’de bu işi bir şekilde herkese öğrettik. Kongreler düzenledik, ameliyatlarımızı ziyaret ettiler, kongrelerde bunlarla ilgili konuşma ve sunumlar yaptık. Sadece Türkiye’de değil, yurtdışında da yaptık. Bu sayede Türkiye’deki cerrahların da bunu kullanma ve pratiklerine katma şansları oldu. Hala bu sistemi Amerika’da kimse bilmiyor. Türkiye, burun estetiğinde hem Amerika’dan, hem Avrupa’dan 20-25 sene ileridir.

Peki, sizce kimler burun ameliyat olmamalı?

Öncelikle kendisiyle problemleri olan insanlar burun ameliyatı olmamalı. Bu da tabii ki psikolojik bir süreçtir. Çünkü beğeniyle ilgili bir iş ve gerçekten bazen yapması da zor bir iş. İnsanlar kendi limitasyonlarını (sınırlamalarını) çok iyi anlamalı. Bazen hasta bize çok kalın ve elastik olmayan bir deriyle geliyor ve bizden küçük bir burun istiyor. Bu maalesef imkânsız. Çok kalın deri veya elastik olmayan deri çok küçülmez. Çok ince deri ileride her şeyi kusur gibi gösterebilir. Bu yüzden bence kendi getirdiği malzemenin limitasyonlarını anlamayan hasta ameliyat olmamalı.

Yararlı bilgiler

Ülkemizde iyi cerrahlar var. Burun estetiğini düşünen insanlar iyi cerrahları seçerlerse, iyi sonuca da ulaşırlar. En önemli nokta iyi bir cerrah seçmek ve güvendiğiniz insana ameliyat olmaktan geçer. Hiçbir cerrahi sizi mükemmel kılmayacaktır. Dünya üzerinde ne mükemmel bir cerrahi, ne de mükemmel burun vardır. Amacımız kendi yüzümüzde daha iyiye sahip olmak, kendi ruhumuzla daha uyumlu olanı yakalamak olmalı. Bunu isteyen insanlar her zaman mutlu olurlar.

Markalaşma eğitimleri, bireysel ve kurumsal eğitimlerle ilgili bilgi almak ve eğitimlere katılmak için mail atabilir, instagram veya facebook sayfalarından eğitim tarihlerini öğrenebilir ve katılım sağlayabilirsiniz.

ÖĞ.GÖR. TUVANA EROLTU

İnstagram: tuvanaeroltu

İnstagram: tuvanaeroltuilemarkalasma

tuvanaeroltu@hotmail.com

Yazının devamı...

Burun Ameliyatları’nın Prensi: Op. Dr. Emre İlhan

Son yıllarda Estetik Cerrahinin dünyada ve ülkemizdeki gelişimi sayesinde, özellikle burun ameliyatları ön plana çıktı. Hemen hemen 18 yaşını dolduran ve burunlarından memnun olmayan pek çok genç, estetik cerrahların ve kulak burun boğaz doktorlarının kapılarını çalıyor. Burun ise hiç kuşkusuz yüze anlam katan en önemli organların başında yer alıyor. Pek çok insan, yapılan burun ameliyatları sonrasında hem bambaşka bir görünüme sahip olabiliyor, hem de özgüven kazanabiliyor. Özellikle vurgulamak istiyorum ki özgüven, bireysel markalaşmaya giden altın yollardan biri...

Türkiye'de, Ultrasonik Rinoplasti kavramının öncülerinden biri olan Op Dr. Emre İlhan ile estetiğin hayatimizi nasıl etkilediğini ve kendisinin markalaşma hikâyesini konuştuğumuz keyifli bir röportaj gerçekleştirdim.

Kulak burun boğaz çok geniş bir alan olmasına rağmen siz sadece burun estetiği yapıyorsunuz. Bu tercihinizin nedenini öğrenebilir miyiz?

Çocukluğumdan beri daha kreatif işlerle uğraştım. Hep kreatif bir yanım vardı. Tıp Fakültesi'ni seçtikten sonra uzun süre müzisyenlik yaptım. Uzun süre enstrüman yapımı ile ilgilendim. Sonrasında bu alanın benim için doğru alan olup olmadığını sorgularken burun estetiğini fark ettim. Kulak burun boğaz ihtisasını yaparken ilk olarak insana kalıcı şekil vermenin ve insanların hayatlarını değiştirebilmenin sonucu tam olarak görebildiğim bir süreçte gerçekleşiyor olması beni cezbetti. Çünkü birçok alanda ameliyat yapıyorsunuz ancak sonucu tam olarak göremiyorsunuz; hastada pek bir şey görmeyebiliyor. Ancak benim açımdan ilk olarak takdiri ve teşekkürü yaptığın işin niteliği ile ortaya çıkan bir kazanımdı. İkincisi ise yaratıcı bir iş olmasıydı. Bizim için en önemli şey, kazandığımız paranın yanında, hastaların gülen yüzleri. Onların mutlu olması benim için çok önemli. 5 sene sonra bile bir hastamla dışarıda karşılaştığımızda gelip benim boynuma sarılıyor. Bu geçmeyen, bitmeyen bir şükran yaratıyor. Yaptığımız işe çok önem verdiğimiz için genel olarak hastalarımız bizden ve sonuçlardan çok memnun. Hiçbir zaman ne olacak ki burun estetiği deyip geçmiyoruz. Gerçekten çok değer veriyoruz. Her hasta için farklı plan yapıyoruz ve farklı teknik uyguluyoruz. Her hastayı ameliyat öncesinde 4 kere görüyoruz. 3 kere bizzat ben görüyorum, 1 kere de ameliyat hemşiremiz görüyor. Hastalarımıza tam bir bilgilendirme yapıyoruz. Herkesin derisine, bize getirdiği materyallere, yüzüne, isteklerine, yüz ve vücut oranlarına göre burun ameliyatlarını yapıyoruz. İstekler de bizim için çok önemli; çünkü herkesin ruhu farklı ve herkesin ruhuna göre farklı burunlar yapmak gerekiyor. Ruha uyan burun yapmaya özen gösteriyoruz.

Burun ameliyatı deyince ilk akla gelen isimlerden birisiniz. Emre İlhan bu alanda hiç şüphesiz ki bir marka... Peki, bu kadar başarılı bir marka olmanızın sırrı nedir?

Aslında marka demeyelim de buna bilinirlik diyelim. Yani iyi bir şöhretimiz oldu. Bizi bilen herkes bizi yaptığımız işle bildi. Öncelikle yaptığınız işi çok sevmeniz, işinize âşık olmanız, çok çalışkan olmanız ve insanlarla iletişiminizin iyi olması çok önemli. Hasta iletişiminiz olmazsa bu bir problem. Bu iş multifaktöriyel bir iş. Ben bu işi çok seviyorum, bu iş bana çok yakışıyor. Bir yanda da işimizi iyi yapıyoruz ve insanlarda bunun üzerinde duruyor. Bunu konuşuyor. Önemli olan yaptığınız işteki ciddiyeti ve aşkınızı insanlara yansıtabilmeniz. Bir hasta geldiği zaman yaklaşımımızdan, işi sevdiğimizi ve severek yaptığımızı, bizim de en az onun kadar yapacağımız işten tatmin olmak istediğimizi ve onun mutluluğunun bizim için çok önemli olduğunu anlıyor. Bizim asıl isteğimiz mutlu hasta- gururlu cerrah tablosu. Her zaman bunu yaşamayı hedefliyoruz. Çok hastamızın olmasının temelinde, tek bir alanda çalışıyor olmamız ve her hastamıza çok değer vermemiz yatıyor. Her hastamız bizim için bir pırlanta değerindedir.

Emre İlhan markasını nasıl yönetiyorsunuz?

Bir hekim olarak bilinirliği yönetmek aslında hasta ilişkilerine bağlıdır. Hastalarınla iyi iletişim kurmak çok önemli. Bizim işimizde mutlu hastalar yönetilmesi gereken hastalar değildir. Gerçekten sen en iyisini yaptığın halde mutsuz olan hastalar var. Veya yaptığının yetersiz olduğu bir hasta varsa onu aslında bulup mutlu etmek önemli. Asistanlarıma da hep söylüyorum. Karalama kampanyası amacı ile değil, gerçekten bir forum sitesinde benim yapmış olduğum bir burun ameliyatı sonrasında mutsuz olan bir hastamız varsa onu bulalım. Mutlaka davet edelim, neden mutsuz olduğunu tespit edelim; nefes mi alamıyor, yoksa başka bir problemi mi var, şekil olarak bir memnuniyetsizliği mi var, neresini beğenmiyor bunları öğrenmemiz gerekiyor. Ben 10 yıl önce ameliyat olmuş bir hastamı bile davet ediyorum ve memnuniyetsizliğinin nedenini soruyorum. Bizim görevimiz bir yerlerde bizden dolayı tatminsiz bir hasta varsa, onu da mutlu etmek. Marka yönetimimizi bu şekilde yapıyoruz.

Son yıllarda burun ameliyatı olmak isteyen erkeklerin de sayısı azımsanamayacak kadar fazla. Bu estetik kaygısının nedeni sizce nedir?

Erkek hastalardan da bize başvuru var. Özellikle erkek hastalarda artık kendilerine daha çok dikkat ediyorlar. Erkek hastalar için de bir takım estetik normlar var. Kadın hastalarda daha çok gençlik ve güzellik öne çıkıyor. Kadın daha çok genç gözükmek istiyor. Burun ameliyatlarında bile bu durum sebebi ile burnun daha kalkık ve ucunun hafif yukarıda olması ona gençliği çağrıştırıyor. Gene elmacık kemiklerinin çıkıklığı da aynı konu ile ilintili. Erkeklerde durum daha farklı. Erkek hastalar burun ameliyatlarını daha genç gözükmek için olmuyorlar. Onlar da proporsiyonel olarak daha oranlı gözükmek istiyorlar. Erkek hastalar aslında bizim mesleki açıdan çok fazla ameliyat etmek istediğimiz hastalar grubunda yer alıyorlar. Çünkü erkeklerin böyle bir değişime alışmaları daha zordur. Özellikle estetik cerrahi arayışında olan erkekler arasında sorunlu hasta çıkma olasılığı daha fazladır. Kadınlar zaten küçük yaştan beri bir şeyleri değiştirmeye çok meyilli. Değişime çok daha çabuk adapte olabiliyor, çünkü çocukluğundan beri saçının rengini, şeklini, teninin rengini ve makyajını sürekli değiştirebiliyor. Bu değişimlere iyi bir şekilde adapte olabiliyor. Ancak erkeklerin bu tarz bir değişime adapte olması daha zordur. Bu yüzden her erkek estetik cerrah arayışına girmiyor. Burnum çirkin ne olacak çirkin olsun diyerek hayatına devam edebiliyor. Ancak estetik cerrah arayışında olan erkek hasta bizim için ileride de problem çıkartma potansiyeli daha fazla olan hasta grubunda yer alıyor. Bizim işimiz beğeni ile ilgili bir iş. Sen ağzınla kuş tutsan hasta beğenmiyorsa problem teşkil ediyor. O yüzden bu beğenmeyecek olan hasta grubu erkek hastalarda daha geniş bir yüzdedir.

Değişim iyi de olsa kişi kendi yeni görüntüsünden rahatsız olabiliyor mu?

Hasta sizin gördüğünüz gibi görmeyebiliyor. Siz çok iyi bir burun yaparsınız, herkes çok beğenir ama o beğenmiyorsa problemdir. Gözü sizin gibi görmeyebiliyor. 100 erkek düşünün sadece 10 tanesi estetik cerrahi arayışında oluyor. Kadınları ele aldığımızda 100 kadından 80'i estetik cerrah arayışında oluyor. Erkeklerin yüzde 90'ı burunlarının nasıl olduğunu umursamıyor. Erkek hastalardan o yüzde 10 içerisine giren kesim ise gerçekten umursuyor. Bu yüzden sorun yaratan hasta çıkma olasılığı daha yüksek oluyor.

Op. Dr. Emre İlhan'la gerçekleştirdiğimiz keyifli röportajımızın ikinci bölümü gelecek hafta sizlerle olacak. Sayın İlhanla gelecek haftaki röportajımızda burun ameliyatı olmanın kişinin öz güveninde ne gibi kazanımları olduğu, ultrasonik cerrahi ve kimlerin burun ameliyatı olmaması gerektiği konuları üzerine keyifli sohbetimize devam edeceğiz. Markalaşma eğitimleri, bireysel ve kurumsal eğitimlerle ilgili bilgi almak ve eğitimlere katılmak için mail atabilir, instagram veya facebook sayfalarından eğitim tarihlerini öğrenebilir ve katılım sağlayabilirsiniz.

ÖĞ.GÖR. TUVANA EROLTU

İnstagram: tuvanaeroltu

İnstagram: tuvanaeroltuilemarkalasma

tuvanaeroltu@hotmail.com

Yazının devamı...

Instagram'ın En Sevilen Gezgin Ailesi: gizemzzor

Bireysel markalaşma son yıllarda en önemli konulardan biri haline geldi. İnsanlar artık işleri, hobileri ya da sadece aile hayatları ile bile markalaşabiliyorlar. Yeter ki kendilerini doğru konumlandırmayı başarabilsinler. Markalaşmanın ön şartı aslında "farklı" olmaktan geçiyor. Gerçekten kendiniz olduğunuz ise farklılaşmış oluyorsunuz.

Bir hayat düşünün; evli, mutlu ve çocuklusunuz. Masal gibi bir yerde yaşıyorsunuz. İmkanlarınız dahilinde bol bol seyahat ediyor ve bu seyahatlari takipçilerinizle paylaşıyorsunuz. Takipçileriniz doğallığınıza, samimiyetinize ve zarafetinize hayranlar. Gittiğiniz yerlere gitmek istiyor, verdiğiniz tavsiyeleri deniyor ve sizi çok seviyorlar. Peki sizce bu özelliklerle fenomen olmak mümkün mü? Bugün sizlere benim de severek takip ettiğim fenomen Gizem Zor, Instagram adı ile namıdiğer gizemzzor ile yaptığım röportajı aktarmak istiyorum. Öyleyse buyrun röportaja geçelim.

Gizem Zor kimdir?

12.06.1983 İstanbul doğumluyum. Üniversiteyi Chicago'da çocuk gelişimi üzerine okudum. Yaklaşık 2 senelik evliyim ve Alya adında 1 yaşında bir kızım var. Eşim de benim gibi İstanbullu ve işi sebebiyle 3 sene evvel İstanbul'dan Kapadokya'ya taşındı. Bende evlendikten sonra taşındım. Eşimle beraber Kapadokya'da Rox Cappadocia adındaki butik otelimizi işletiyoruz. Seyahat ise oldum olası her ikimizin de tutkusu! İşlerimizden vakit ayırdıkça seyahat ediyoruz.

Nasıl bir Instagram fenomeni haline dönüştünüz?

Aslında başlarda sanal ortamlara pek sıcak bakmayan bir yapım vardı. Fakat işimiz için sosyal medyanın çok doğru bir alan olduğunu düşündüm. Bu sebeple kendi sayfamı ve Kapadokya'daki yeni hayatımı daha sık paylaşmaya başladım. Seyahat etmeyi çok seviyoruz. Alya doğduğundan beri 10'dan fazla ülkeye seyahat ettik. Takipçilerimizin özellikle de Alya doğduktan sonra bize, aile hayatımıza ve Alya ile seyahatlerimize olan ilgisi gün geçtikçe daha da arttı.

Takipçi sayınız 110.000'nin üzerinde bu başarıyı sürdürmek için neler yapıyorsunuz?

Açıkçası çok özel bir çaba sarfetmiyorum. Bu kadar kişiye ulaşmamda en büyük etkenin kendim gibi olmam ve bunun da insanlara samimi gelmesi diye düşünüyorum. Takipçilerimin bana gösterdiği değeri onlarla karşılıklı iletişimde olup ben de onlara göstermeye çalışıyorum.

Sizinle ilgili genel gözlemim takipçileriniz tarafından çok sevildiğiniz yönünde. Genelde bu tip durumlarda çok seven takipçiler olduğu kadar, hiç sevmeyen takipçilerde oluyor. Hatta durum nefret noktasına kadar varabiliyor. Sizin durumunuzun böyle olmamasını neye bağlıyorsunuz?

Öncelikle çok takipçim var diye kendimi çok özel bir insan olarak görmüyorum. Herkes gibi bende sıradan bir insanım aslında. "Cevap verdiğinize inanamıyorum" diye o kadar çok mesaj alıyorum ki hatta şaşırıyorum. Daha öncede bahsettiğim gibi takipçilerim ile daima iletişim halinde olmaya çalışıp gelen negatif bir yorumu bile yaklaşımım ile pozitife çevirdiğimi düşünüyorum.

Dışarıda takipçileriniz ile karşılaştığınızda nasıl bir tepki alıyorsunuz?

Dışarı çıktığımızda Alya'yı görüp sarılanlar, öpücük yağmuruna tutanlar, fotoğraf çektirmek isteyenler, evlerine davet edenler veya yanıma gelmekten çekinip daha sonra mesaj atanlar o kadar çok oluyor ki.. Otelimizi Alya ve bizi görmek, yakından tanımak için tercih edenlerle neredeyse her hafta karşılaşıyoruz ve bu bizi çok mutlu ediyor. Başlarda insanlar dışarıda bizi tanıyınca değişik geliyordu ama artık alıştım. Bu duruma anlarmış gibi en çok Alya seviniyor sanırım. Herkese gülücükler saçıyor.

Seyahatlerinizin büyük bir bölümünde kızınız Alya da sizinle birlikte. Sizin için bebekle seyahet etmek zor olmuyor mu?

Hayatta neye inanırsanız hayatınızın o doğrultuda şekillendiğine inanıyorum. Ben her zaman bebeğin hayatı yaşamaya engel değil , asıl engelin insanların kendisi olduğuna inandım. Seyahatlerimizde Sri Lanka dahil bir çok ülkeye gittik. Bebegimizi gozlemleyip onun kesfetmeye olan meraki ve ilgisini de farkedince birlikte seyahatlerimiz daha da kolay olmaya basladi. Bebeklerin evde kapali olarak yetismesindense merak eden, disari cikan, parkta oynayan, cevreyi gozlemleyen bebekler yetistirmenin daha saglikli olduguna inaniyorum. İnsanlara da hayatimiza yeni katilan bir mucizeyi hayatimiza dahil etmenin, onunla yaşamın ve seyahat etmenin sandıkları kadar zor olmadigini gostermeye calisiyorum.

Takip ettiğim kadarı ile marka iş birlikleri konusunda çok seçici davranıyorsunuz. Kriterleriniz nedir?

Marka işbirlikleri konusunda oldukça seçici davranıyorum. Hediye tekliflerini kabul etmiyorum. Fotoğraflarımı para kazanmak amacı ile değil gerçekten paylaşımda bulunmak amacı ile paylaşıyorum. Her gün birbirine benzer markaları tanıtmak bana doğru gelmiyor. Özellikle bebek markaları konusunda daha da özenli davranıyorum. Asla kullanıp memnun kalmadığım bir ürünü para kazanmak uğruna tanıtmayı kabul etmiyorum.

Biraz da kendi işinizden bahsedelim. Kapadokya’da yaşıyor ve eşiniz Arda Zor ile birlikte butik bir otel işletiyorsunuz. Turizm’in çok sancılı olduğu bu dönemlerde bile oldukça başarılı işler yapamaya devam ediyorsunuz. Bu durumu iyi bir marka yönetimine dayandırmak doğru olur mu?

Markamız kısa zamanda çok duyuldu. Dünyanın en prestijli otel ödüllerinin de verildiği ve dünyanın en iyi otellerinin katıldığı "World Luxury Hotel Awards" da dünya çapında "En iyi manzaralı otel" ödülünü aldık. Bu hem bizim için hem de Türkiye için büyük bir başarı diye düşünüyorum. Tabiki bunda sosyal medyanın gücü tartışılmaz. Aslında bunların hepsinin arkasında eşimin 10 yıllık otel tecrübesi, turizm kökenli bir otelci olması, çalışkanlığı ve işini adeta bir hobi gibi çok severek yapıyor olması yatıyor diye düşünüyorum.

Zaman zaman otelinizle ilgili sayfanızdan çekilişler yapıyorsunuz. Çekilişlerin etkisini nasıl yorumluyorsunuz?

Çekilişleri hem otelimizin hem de Kapadokya'nın adını daha da duyurmak ve takipçilerime güzel bir jest yapmak amacıyla hazırlıyoruz. Katılımı 1500'ün üzerinde oluyor. Bazen bizim için para kazanmaktansa bir kaç kişinin mutlu olup, hayallerine ulaşması çok daha büyük bir kazanım oluyor.

Yararlı Bilgiler

Seyahate giden anneler için hafif puset ve kanguru kullanmak daha kullanışlı. Uçak yolculuklarında, iniş ve kalkış esnasında östaki borusu tıkanabiliyor ve bu durum bebeklerin keyfinin kaçmasına sebep oluyor. Keyifleri kaçan bebekler daha çok ağlıyor ve kulak ağrısı daha da şiddetli bir seviyeye ulaşıyor. Çözüm ise emzirmekten geçiyor.

Yazının devamı...

Instagram'ın En Sevilen Gezgin Ailesi

Bireysel markalaşma son yıllarda en önemli konulardan biri haline geldi. İnsanlar artık işleri, hobileri ya da sadece aile hayatları ile bile markalaşabiliyorlar. Yeter ki kendilerini doğru konumlandırmayı başarabilsinler. Markalaşmanın ön şartı aslında "farklı" olmaktan geçiyor. Gerçekten kendiniz olduğunuz ise farklılaşmış oluyorsunuz.

Bir hayat düşünün; evli, mutlu ve çocuklusunuz. Masal gibi bir yerde yaşıyorsunuz. İmkanlarınız dahilinde bol bol seyahat ediyor ve bu seyahatlari takipçilerinizle paylaşıyorsunuz. Takipçileriniz doğallığınıza, samimiyetinize ve zarafetinize hayranlar. Gittiğiniz yerlere gitmek istiyor, verdiğiniz tavsiyeleri deniyor ve sizi çok seviyorlar. Peki sizce bu özelliklerle fenomen olmak mümkün mü? Bugün sizlere benim de severek takip ettiğim fenomen Gizem Zor, Instagram adı ile namıdiğer gizemzzor ile yaptığım röportajı aktarmak istiyorum. Öyleyse buyrun röportaja geçelim.

Gizem Zor kimdir?

12.06.1983 İstanbul doğumluyum. Üniversiteyi Chicago'da çocuk gelişimi üzerine okudum. Yaklaşık 2 senelik evliyim ve Alya adında 1 yaşında bir kızım var. Eşim de benim gibi İstanbullu ve işi sebebiyle 3 sene evvel İstanbul'dan Kapadokya'ya taşındı. Bende evlendikten sonra taşındım. Eşimle beraber Kapadokya'da Rox Cappadocia adındaki butik otelimizi işletiyoruz. Seyahat ise oldum olası her ikimizin de tutkusu! İşlerimizden vakit ayırdıkça seyahat ediyoruz.

Nasıl bir Instagram fenomeni haline dönüştünüz?

Aslında başlarda sanal ortamlara pek sıcak bakmayan bir yapım vardı. Fakat işimiz için sosyal medyanın çok doğru bir alan olduğunu düşündüm. Bu sebeple kendi sayfamı ve Kapadokya'daki yeni hayatımı daha sık paylaşmaya başladım. Seyahat etmeyi çok seviyoruz. Alya doğduğundan beri 10'dan fazla ülkeye seyahat ettik. Takipçilerimizin özellikle de Alya doğduktan sonra bize, aile hayatımıza ve Alya ile seyahatlerimize olan ilgisi gün geçtikçe daha da arttı.

Takipçi sayınız 110.000'nin üzerinde bu başarıyı sürdürmek için neler yapıyorsunuz?

Açıkçası çok özel bir çaba sarfetmiyorum. Bu kadar kişiye ulaşmamda en büyük etkenin kendim gibi olmam ve bunun da insanlara samimi gelmesi diye düşünüyorum. Takipçilerimin bana gösterdiği değeri onlarla karşılıklı iletişimde olup ben de onlara göstermeye çalışıyorum.

Sizinle ilgili genel gözlemim takipçileriniz tarafından çok sevildiğiniz yönünde. Genelde bu tip durumlarda çok seven takipçiler olduğu kadar, hiç sevmeyen takipçilerde oluyor. Hatta durum nefret noktasına kadar varabiliyor. Sizin durumunuzun böyle olmamasını neye bağlıyorsunuz?

Öncelikle çok takipçim var diye kendimi çok özel bir insan olarak görmüyorum. Herkes gibi bende sıradan bir insanım aslında. "Cevap verdiğinize inanamıyorum" diye o kadar çok mesaj alıyorum ki hatta şaşırıyorum. Daha öncede bahsettiğim gibi takipçilerim ile daima iletişim halinde olmaya çalışıp gelen negatif bir yorumu bile yaklaşımım ile pozitife çevirdiğimi düşünüyorum.

Dışarıda takipçileriniz ile karşılaştığınızda nasıl bir tepki alıyorsunuz?

Dışarı çıktığımızda Alya'yı görüp sarılanlar, öpücük yağmuruna tutanlar, fotoğraf çektirmek isteyenler, evlerine davet edenler veya yanıma gelmekten çekinip daha sonra mesaj atanlar o kadar çok oluyor ki.. Otelimizi Alya ve bizi görmek, yakından tanımak için tercih edenlerle neredeyse her hafta karşılaşıyoruz ve bu bizi çok mutlu ediyor. Başlarda insanlar dışarıda bizi tanıyınca değişik geliyordu ama artık alıştım. Bu duruma anlarmış gibi en çok Alya seviniyor sanırım. Herkese gülücükler saçıyor.

Seyahatlerinizin büyük bir bölümünde kızınız Alya da sizinle birlikte. Sizin için bebekle seyahet etmek zor olmuyor mu?

Hayatta neye inanırsanız hayatınızın o doğrultuda şekillendiğine inanıyorum. Ben her zaman bebeğin hayatı yaşamaya engel değil , asıl engelin insanların kendisi olduğuna inandım. Seyahatlerimizde Sri Lanka dahil bir çok ülkeye gittik. Bebegimizi gozlemleyip onun kesfetmeye olan meraki ve ilgisini de farkedince birlikte seyahatlerimiz daha da kolay olmaya basladi. Bebeklerin evde kapali olarak yetismesindense merak eden, disari cikan, parkta oynayan, cevreyi gozlemleyen bebekler yetistirmenin daha saglikli olduguna inaniyorum. İnsanlara da hayatimiza yeni katilan bir mucizeyi hayatimiza dahil etmenin, onunla yaşamın ve seyahat etmenin sandıkları kadar zor olmadigini gostermeye calisiyorum.

Takip ettiğim kadarı ile marka iş birlikleri konusunda çok seçici davranıyorsunuz. Kriterleriniz nedir?

Marka işbirlikleri konusunda oldukça seçici davranıyorum. Hediye tekliflerini kabul etmiyorum. Fotoğraflarımı para kazanmak amacı ile değil gerçekten paylaşımda bulunmak amacı ile paylaşıyorum. Her gün birbirine benzer markaları tanıtmak bana doğru gelmiyor. Özellikle bebek markaları konusunda daha da özenli davranıyorum. Asla kullanıp memnun kalmadığım bir ürünü para kazanmak uğruna tanıtmayı kabul etmiyorum.

Biraz da kendi işinizden bahsedelim. Kapadokya’da yaşıyor ve eşiniz Arda Zor ile birlikte butik bir otel işletiyorsunuz. Turizm’in çok sancılı olduğu bu dönemlerde bile oldukça başarılı işler yapamaya devam ediyorsunuz. Bu durumu iyi bir marka yönetimine dayandırmak doğru olur mu?

Markamız kısa zamanda çok duyuldu. Dünyanın en prestijli otel ödüllerinin de verildiği ve dünyanın en iyi otellerinin katıldığı "World Luxury Hotel Awards" da dünya çapında "En iyi manzaralı otel" ödülünü aldık. Bu hem bizim için hem de Türkiye için büyük bir başarı diye düşünüyorum. Tabiki bunda sosyal medyanın gücü tartışılmaz. Aslında bunların hepsinin arkasında eşimin 10 yıllık otel tecrübesi, turizm kökenli bir otelci olması, çalışkanlığı ve işini adeta bir hobi gibi çok severek yapıyor olması yatıyor diye düşünüyorum.

Zaman zaman otelinizle ilgili sayfanızdan çekilişler yapıyorsunuz. Çekilişlerin etkisini nasıl yorumluyorsunuz?

Çekilişleri hem otelimizin hem de Kapadokya'nın adını daha da duyurmak ve takipçilerime güzel bir jest yapmak amacıyla hazırlıyoruz. Katılımı 1500'ün üzerinde oluyor. Bazen bizim için para kazanmaktansa bir kaç kişinin mutlu olup, hayallerine ulaşması çok daha büyük bir kazanım oluyor.

Yararlı Bilgiler

Seyahate giden anneler için hafif puset ve kanguru kullanmak daha kullanışlı. Uçak yolculuklarında, iniş ve kalkış esnasında östaki borusu tıkanabiliyor ve bu durum bebeklerin keyfinin kaçmasına sebep oluyor. Keyifleri kaçan bebekler daha çok ağlıyor ve kulak ağrısı daha da şiddetli bir seviyeye ulaşıyor. Çözüm ise emzirmekten geçiyor.

Yazının devamı...

Instagram'ın Havacılık Şubesi: İstanbulspotter

Sosyal Medya Fenomenleri hiç kuşkusuz bireysel markalaşmanın en güzel örnekleri arasında. Son dönemde çok popüler olan bu kavram, eğer doğru stratejilere dayandırılır ve bir marka gibi yönetilirse hiç kuşkusuz uzun ömürlü başarının kapılarını aralıyor. Yanlış verilen kararlar ise sadece ‘’sabun köpüğü’’ olarak tabir edilen kısa süreli başarıyı getiriyor. O yüzden insanlar bir anda bir televizyon programı ile ünlenip herkesin hakkında konuştuğu bir şahsiyete dönüşürken, bir anda hiç tanınmaz hale gelebiliyor. Kalıcı olmanın anahtarı ‘’strateji’’. Bugün sizlere sosyal medyada çektiği uçak fotoğrafları ile bir fenomen haline gelmiş, takipçi sayısı 100.000’ nin üzerinde olan Erdi Çil, namıdiğer İstanbulspotter ile gerçekleştirdiğim röportajı aktarmak istiyorum.

Erdi Çil 11.09.1988 yılında Samsun’un Bafra ilçesinde dünyaya gelmiş. Ülkemizin önde gelen havayolu şirketinden birinde Misafir Hizmetleri Departmanı’nda Uzman Yardımcısı olarak çalışıyor. Ancak onun sosyal medyada ikinci bir hayatı var. Havacılık Sektörü tutkunu. Havalığa olan ilgisi çok küçük yaşlarda başlamış. Hobi olarak başladığı fotoğrafçılık deneyimi ise kendisine sosyal medyada fenomen olmanın kapılarını aralamış. Öyleyse buyurun röportaja geçelim.

Sosyal medyada fenomen olmak hiç kuşkusuz son zamanlarda herkesin merak ettiği konulardan biri, bu iş bu noktaya nasıl geldi?

Herşey 2 yıl içerisinde gerçekleşti. (gülüyor) İşim uçaklarla, uçaklara olan tutkam ise çocukluğuma dayanıyor. Doğru yönlendirilseydim bugün pilot olurdum. Kısmet böyleymiş ama ben geldiğim noktadan oldukça memnumum. 2014 yılına kadar eski nesil bir cep telefonum vardı. Bozulunca akıllı telefonlardan birini aldım. İlk Instagram maceram böyle başladı. Instagram’da şimdiki adımı bulana kadar 3 farklı ad değiştirdim. Bu esnada dünyadaki spotterları keşfettim. Spotter demek ‘’gözcü’’ anlamına geliyor. Bende tam bir gözcü gibi elimde fotoğraf makinem, uçaklar işim gereği elimin altında, başladım fotoğraf çekmeye. Kısa bir süre içerisinde sayfam 5000 takipçiye ulaştı. Benim amacım havacılığı tanıtmak ve insanlara biraz da işin iç yüzünü göstermekti. Sayfam 8.000-10.000 takipçiye ulaştığında pek çok Instagram fenomeni benim paylaşımlarımı kendi sayfalarında paylaşmaya başlamıştı bile. Çektiğim fotoğrafların kaliteli olması, harcadığım emek ve çıkan sonuç benim bu noktaya geleceğimin bir işaretiydi aslında. Zamanla Havacılık okumak isteyen öğrenciler bana ulaşmaya başladı. Sorular sordular. Ağabey ‘’ne okuyalım, bize ne gibi tavsiyelerde bulunursun?’’ gibi. Bu sorular beni çok mutlu etti. Hatta bu kapsamda geçen ay İstanbul Ticaret Üniversitesi öğrencilerinin gerçekleştirmiş olduğu ‘’Havacılık Festivali’’ne sponsor oldum.

Anladığım kadarı ile Instagram Fenomeni olmanın pek çok artısı olmuş sizin için.

Olmaz mı? Öncelikle pek çok insan tanıdım. ‘’Uçmaktan korkuyordum, sizin sayenizde ilk uçak seyahatimi gerçekleştirdim.’’ diyen mi, seyahate gittiğimde aldığım davetlerden tutunda küçük hediyelere kadar pek çok güzel artısı oldu. Şuanda dünyanın neresine gidersem gideyim tüm spotterların kapısının açık olduğunu bilmek çok güzel. En güzeli de tabii ki insanların hayatına dokunmak.

Sosyal medyada ünlenmenin özel hayatınıza zararları oldu mu?

(Gülüyor) Olmaz mı. Hem evlilik, hem de iş hayatıma zararları oldu. Eşim daha balayına giderken bana sitem etmeye başladı. Evlenmeden önce elimde makinem sürekli fotoğraf çekerdim. Evlenince tabii ki öyle olmuyor. İş ya ben, ya uçaklar noktasına gelince mecburen durup bir denge kurmanız gerektiğini anlıyorsunuz. İş hayatımda da zararını gördüm. Ben Sabiha Gökçen Havalimanı’nda çalışıyorum . Üniformalı fotoğramı paylaştıktan sonraki gün işe gittiğimde kartım turnikeleri açmadı. Tabii kafamda o esnada pek çok farklı senaryo belirdi. Kendi birimime çıktım. Çok kurkmuştum. Görüşmenin sonunda cezai yaptırım uygulanacağı söylendi. O günden sonra Sabiha Gökçen’de fotoğraf çekme faslı benim için kapandı.

Peki, ne kadar sürede 100.000 takipçiye ulaştınız?

Yaklaşık olarak 2 yılda ulaştım. Takipçilerim ağırlıklı olarak kendi ülkemden. Ancak Brezilya, ABD, Endonezya, İran ve Birleşik Arap Emirlikleri’nden de takipçilerim var. Önceliğim tabii ki yerel takipçilerim ama yabancı takipçilerim de benim için çok değerli. Hatta bu bağlamda ufakta olsa Turizm Sektörü’ne katkılarım olduğunu düşünüyorum. Benimle iletişime geçip Türkiye’ye gelen takipçilerim olmadı desem yalan olur. (gülüyor)

Başarınızı korumak için marka yönetiminizi nasıl yapıyorsunuz?

Benim ilk etaptaki amacım 100.000 takipçiye ulaşmaktı. Sonra rahatlayacağımı düşünüyordum. Ancak istediğim noktaya ulaştığımda anladım ki yeni hedef belirlemek gerekiyor. Şu anki hedefim yaza kadar 200.000 takipçiye ulaşmak. Marka yönetimimi takipçilerimle sıcak ve samimi ilişkiler kurarak yapıyorum. Gün geliyor profilimden onların doğum günlerini paylaşıyorum. Gün geliyor küçük jestler yapıyorum. Gelen tüm yorumlara ve mesajlara cevap vermeye çalışıyorum. Tabii ki marka iş birlikleri yapıyorum ama inanın takipçilerle arada kurulan organik bağ çok önemli. O bağ güçlü olduğunda zaten başarı kendiliğinden geliyor.Geleceğe dönük de farklı projelerim var. Zamanı geldiğinde takipçilerimle paylaşacağım.

Sosyal medyada verilen reklamların etkisi çok güçlü. Hatta artık pek çok marka reklam bütçelerine blogger ve vloggerları dahil ediyor. Sosyal medyanın Televizyonu gölgede bıraktığını düşünebilir miyiz?

Kesinlikle öyle. Bireyler birbirlerinin tecrübelerine daha çok değer veriyor. Daha samimi ve içten bir ortam yakalanabiliyor. Bu yüzden de bizler markalar tarafından çok tercih ediliyoruz. Çünkü gerçek tecrübeler paylaşıyoruz. Ya da bir konu araştırmak istiyorsunuz, artık kolaylıkla ilgi alanlarınıza göre internetten ya da sosyal medyadan yararlanabiliyorsunuz.

Yararlı Bilgiler

Türkiye için en doğru paylaşım saatleri 19:00-20:00 saatleri arasında. Başarı tek bir konuya odaklanmaktan geçiyor. Fotoğrafları paylaşırken çok fazla fotoğraf renkleri ile oynanamak gerekiyor. Siyah-beyaz fotoğraflar sosyal medya da daha az beğeni alıyor. Videoların etkisi herzaman fotoğraflardan daha güçlü. Ve en önemlisi de takipçilerle kurulan sıcak ve samimi ilişkilerden geçiyor.

Yazının devamı...

© Copyright 2025

Türkiye'den ve Dünya’dan son dakika haberler, köşe yazıları, magazinden siyasete, spordan seyahate bütün konuların tek adresi milliyet.com.tr; Milliyet.com.tr haber içerikleri izin alınmadan, kaynak gösterilerek dahi iktibas edilemez, kanuna aykırı ve izinsiz olarak kopyalanamaz, başka yerde yayınlanamaz.