SAĞLIK
YEMEK
ASTROLOJİ
GÜZELLİK

Anksiyete Bozukluğu

Hayatımızın devamı için kaygı önemlidir ve gereklidir ancak yoğunluğu ve sıklığı günlük rutin hayatımızda yapacaklarımızı yapamayacak noktaya getiriyorsa ortada anksiyete bozukluğu var demektir. Kaygı yaşamımızın erken dönemlerinde öğrenilir ve eğer baş etme yolları öğrenilmezse ve geliştirilemezse aynı durumla karşılaşınca yine aynı tepkileri vermesi olasıdır. Dolayısıyla anksiyete bozukluğu yaşıyorsunuz demektir.

‘’ Kaygı : genetik faktörler + çevresel faktörler + öğrenilemeyen baş etme yöntemleri ‘’

Sadece tek bir sebebi olmamakla birlikte anksiyete bozukluğu bunların hepsini içine alabilir. Önemli olan sizi nasıl ve ne derece etkilediğidir. .

Belirtileri?

-Yaşanan durumun en kötü ihtimalini düşünme döngüsü

-Huzursuzluk, mutsuzluk, gergin, endişeli olmak

-Yaşanan bir kaygı durumunda ve benzeri durumlarda aynı olumsuz durumun yaşanması hali.

-Yaşanan uyku sorunları

-Avuç içlerinde terleme

-Kalp çarpıntısı, çok hızlı atması

-Baş ağrısı, baş dönmesi

-Yaşanan mide sorunları

-Bağırsak problemleri

-En kötüyü öngörme

-Dişlerini sıkma, ağız kuruluğu

-Mide bulantısı

-Yeme düzenindeki dengesizlikler

-Sosyal hayattan uzaklaşma ve özgüven eksikliği

-Uyku düzeninde bozulmalar

-Ana odaklanamama, konsantrasyon güçlüğü

Çözüm Yolları?

-Anksiyete bozukluğu durumunu bilmesi ve buna uygun davranması için psikoterapi desteği alınması gereklidir.

-Sorunun niteliğine ve sıklığına göre tedavi planlaması ve çözüm yolu değişmektedir. Ama terapi bazında bilişsel davranışçı terapi yöntemi başarılı olmaktadır. Başarılı olunan yöntem de; psikofarmakolojik destek + bilişsel davranışçı terapi ile anksiyete bozukluğu normal bir noktaya gelmektedir ve bozukluk olarak karşımıza çıkmamaktadır.

-Omuzları ve vücudu dik tutup ayağa kaldırararak vücudumuza herşeyin yolunda gittiği mesajının verilmesi

-Kaygılı düşünceler sizin tüm düşünce sisteminizi sarmadan fiziksel olarak mevcut konumunuzu değiştirin ve anlık iyi gelecek destekleyici yöntemleri yapın.Sonrasında kalıcı çözüm için psikoterapistten destek alın.

-Destekleyici yöntemler olarak gevşeme, nefes tekniği ve spor da var olan mevcut durumu iyiye getirmek için iyileştirici çözümler olmaktadır. Ama tek başına yeterli değildir.

Uzm.Klinik Psikolog Nigar ÇİÇEK

nigarcicek@gmail.com
www.nigarcicek.com
instagram:bayanpsikolog


Nigar Çiçek Eğitim & Psikolojik Danışmanlık
Nef22 Ataköy B Blok no:231 Bakırköy / İST.

0533 792 8778

Yazının devamı...

Alışveriş Bağımlılığı

Bağımlılık denilince akla ilk alkol bağımlılığı, madde bağımlılığı veya sigara bağımlılığı gibi konular gelmektedir. Ama gelişen zaman ve teknolojiyle beraber alışveriş bağımlılığı oldukça artmıştır. Alışveriş bağımlılığını artıran bir durum ise gelişen teknolojiyle beraber her an elimizin altında olan telefonlardan, bilgisayarlardan istediğimiz gibi online olarak mağazaya gitmeye bile gerek kalmadan istediğimiz ürünür ahatça alabilmemizdir. Peki alışveriş bağımlılığı nedir?

Alışveriş bağımlılığı bir dürtü kontrol bozukluğudur. Kişi artan miktarlarda ve sıklıkta, çoğunlukla da planladığından daha fazla alışveriş yapar ve kendini durduramaz. Alışverişkolik diye de tanımladığımız alışveriş bağımlıları htiyacından ve gereğinden fazla kontrol dışı para harcayan kişilerdir.Bu kişiler para harcamaktan kaçamaz. Bu kişilerin stresle başa çıkamadığı durumlarda göstermiş olduğu ve sonucunda anlık rahatlamanın olduğu tepkiye alışveriş bağımlılığı denir.

Neden olur?

-Dürtü kontrolünde zorlanma ve kişik yapısı türü
-Kontrolcülük
-Heyacan arayışı
-Duygusal ve zihinsel boşluğu doldurma ihtiyacı
-Duygularla başa çıkamama
-Kredi kartının bilinçsizce kullanımı ve reklamlar
-İnternette ve telefonla pazarlama imkanlarının artması.

Belirtileri nelerdir?

-Belirtileri kişinin önceye göre dikkat çekecek, fark edilecek şekilde fazla alışveriş yapması ve bunun bilincinde olmamasıdır. Araştırmalara göre erkekler elektronik eşyaya yönelirken, kadınlar ise; kozmetik ve giyime yönelmektedir.

Çözüm yolları?

-Öncelikle kişinin bunun alkol, sigara bağımlılığı gibi bir problem olduğunun ve uzmanlar tarafından tedavi edilmesi gerektiğinin bilincinde olması ve uzman desteği alması gerektiğini kabul etmesi gerekir.

-Uzman desteğiyle terapi sürecinde alışveriş bağımlılığına kişiyi sürükleyen sebepler analiz edilerek tedavi edilebilir.

-Alışverişe çıkarken yanında kontrol eden bir yakının olması, alışverişe çıkmadan önce ihtiyaç listesi yapılması çözüm süreci için pratik öneriler olabilir.


Uzm.Klinik Psikolog Nigar ÇİÇEK


www.nigarcicek.com
instagram:bayanpsikolog


Nigar Çiçek Eğitim & Psikolojik Danışmanlık
Nef22 Ataköy B Blok no:231 Bakırköy / İST.

Yazının devamı...

Okul Korkusunun Nedenleri ve Önerileri

Her 100 çocuktan 5'i okul korkusu yaşamaktadır.Araştırmalar okul korkusu yaşayan öğrencilerin bu korkuyu yaşama nedenlerini bulmuştur:

-Fiziksel nedenler (şişmanlık,zayıflık,bedensel özür vb.)
-Kendinden büyük veya küçük çocuklardan korkuyor olması.
-Anne-baba kavga edince annenin evi terkedeceğinden korkuyor olmasıyla çocuğun okula bırakılırken ki durumunun da aynı olacağını düşünmesi.
-Annenin çocuğuna normal olmayan bir şekilde bağlı olması ve bunu çocuğuna hissettirmesi.
-Çocuğun sinirli,ters sürekli ceza veren öğretmen imajını öğrenmesi ve her öğretmeni öyle sanması.
-Annesiyle evde kalan kardeşini kıskandığı için çocuk okulda olduğu zaman ona verilen ilginin azalıp kardeşine verileceği endişesini duyması.
- Özellikle eğitimin desteklenmediği,akademik başarının önem verilmediği bir ailede doğup büyümüşse çocuk okula gitmek istemeyebilir.Hemen olmasa da zamanla okul fobisi gelişebilir.

Çocukta Gözlemlenen Belirtiler:

-Kilo kaybı ya da kilo artışı
-Uyku durumundaki bozukluklar
-Ağlama nöbetleri
-İştahsızlık, keyifsizlik, bulantı-kusma
-Çocuğun herhangi bir yerinde oluşan ağrı ya da acı hissi vb.

Bu belirtiler bedensel gibi gözüksede asıl sebebi psikolojiktir.Tıp doktoruna gidilse de test,tahlil yapılsa da bir sorun görünmez.Şimdilik masum görünen fakat sonrasında akademik başarısını ve ilişkilerini etkileyebilcek duruma gelene kadar büyük etkiler hayatını olumsuz yönde etkileyen durumlar görülebilir. Yapılması gereken psikolojik destek alınmasıdır. Çünkü ancak bu sayede sorun ortadan kalkacaktır.Sorun ortadan kalktıktan sonra çocukta gözlemlediğimiz değişiklerle birlikte hayatında gördüğümüz iyileşmeyi farkedeceğiz ve daha mutlu çocukların yetişmesini sağlayacağız.

Öneriler:

-Çocuğu okul öncesi kreş ya da anaokuluna gönderirseniz ilkokula geçişi daha sancısız olacaktır.
-Çocuğu akranlarıyla aynı ortama sokarak sosyal iletişim becerilerini kullanabilmeyi ve onları güçlendirmeyi sağlamalıyız.
-Çocuğun yanında okul öğretmeni ve okul hakkında kesinlike olumsuz şeyler konuşmamak gerekir.
-Çocuğa okulu sevmesi için nedenler bulmayı sağlamalısınız. Örneğin; oyun grupları, klüp etklinleri vb.

Tüm bunlardan da görüldüğü gibi çocuğun okuldan korkması ve akademik başarısı düşmesi gibi nedenlerin büyük nedeni ailedir.Aileden ilk aldığı eğitimle çocuk okula hazır hale gelmelidir. Unutmamalıdır ki okuldan önce eğitim ailede başlar. Çocuğunuza güzel, mutlu ve başarılı yarınlar verebilmeniz dileğiyle..


Uzm.Klinik Psikolog Nigar ÇİÇEK

nigarcicek@gmail.com

www.nigarcicek.com

instagram:bayanpsikolog


Yazının devamı...

Evliliği Bitiren 10 Neden

Evlilik, iki kişinin ömür boyu devam etmesini istediği mutluluğa giden bir yoldur.Ancak bu durum bazen söz verdiğimiz şekilde devam etmiyor.Yaşanan sorun, sıkıntı ve gerilimler sonucu mutsuzluk şeklini alabiliyor.Bu mutsuzluk çiftler arasında çözülemediği hatta daha da kötüye gittiği durumlarda evliliği bitirme noktasına getirebiliyor. ''İncir çekirdeğini doldurmayan '' diye tarif edilen sorun bile sayamadığımız kimi durumlar bir de bakıyorsunuz sorunlar dizisi halini almış...

1.)Başkaları!
Sen ve eşin dışındaki herkes başkasıdır. Evlilik kurumunda sen ve eşinin yaşam alanına sürekli birilerini sokmak, sürekli gündem konusu olarak onları ana gündem maddesi yapmak evliliği yorar, bozar ve bitirir. Bunu yapmayın.

2.)Sorumsuzluk!
Eşin ve sen birlikte bir çatı altına girdiyseniz eğer buradaki yaşam alanı içindeki işleri üstlenmek bir görev ve sorumluluktan ziyade size keyif veren bir durum olmalıdır. Eğer bu durum böyle değilse sorumluluklarını paylaş ve ona göre yaşa.Çünkü tek kadının ya da tek adamın omuzuna binen sorumluluk sadece evliliğinizi bitirmekle kalmaz sizi de bitirir...

3.)Maddiyat!
Parayı ana gündem maddesi yapmak yerine ikinizin mutluluğuna giden, sizi amaca götüren bir araç olması gerektiğini unutmayın. Sadece para için evlenen kadın ya da adam varsa etraftakileri ona göre de önleminizi alın. Sizi üzmesin. !

4.)Anlayışlı Olmak!
Bazen hem kadın hem erkek sinirli ve tahammülsüz olabilir. Aynı anda tahammülsüzlük birbirinize zarar vermekten başka hiç birşey yapmaz. Eşiniz gergin olunca siz alttan alın; siz gergin olunca o alttan alması lazım. Burada unutulmaması gereken bir konu var! Devamlı bir tarafın alttan alması kişilere ve evliliğe çok normal bir durum ve boyut kazandırmaz.

5.)Saygılı Olmak!
40 yıllık eşinizde olsa saygı kavramını belki de herşeyin önüne koymalısınız.Çünkü yaşanan zorluklar, sıkıntılar, stres durumları bazen bizi gergin yapabilir.İşte bu durumda bile eşimize olan saygımızı, hem kendimize hem eşimize hem de evliliğimize giden yolda bize artı paranın getiriği bir hesap gibi düşünerekten hiç eksiye düşmemeyi sağlamak...

6.)Konuşun!

Eşlerde en sık gördüğüm hatadır.Bir taraf diğerine kırılıyor ama diğer taraf niye kırıldı? Neye kırıldı? hiçbir anlam veremiyor.Daha anlayamadan bir çatışmanın içinde buluyor kendini ve anlamlandıramadığı şekilde ilişkilerini zedeliyorlar.Bunu yapmayın.

7.)Rahat Bırakın!
Sürekli yan yana diz dize olmak evliliklerde tükenmişliği beraberinde getirir.Ama eğer eşimizin yaşam alanlarına saygı duyarsak bizimle geçirdiğimiz zaman da dışarıda olduğu zaman da...Kısacası hayattan zevk alma durumu daha da artar ve sürdürülebilir mutluluk kaçınılmaz hale gelir.

8.)Destek Olun!
Hayatın ara ara kargaşasından uzak durmak gerekir.Eşinize bu durumda ve her daim köstek değil destek olun.Destek olunan her evlilik her geçen gün sizi birbirinize daha da bağlar.

9.)Ödüllendirin!
Gerek tatlı sözle gerek bir tavrınızla gerek bir davranışınızla hangi yaşta olursa olsun onu ödüllendirip sevip saydığımızda ilişkimizin kan akışı hızlanır.

10.)Yanında Olun!
İlk sözü ettiğiniz gibi hastalıkta sağlıkta, iyi günde kötü günde hep yanında olduğunuzu hissettirin ve söyleyin.






Uzm.Klinik Psikolog Nigar Çiçek

www.nigarcicek.com
instagram:bayanpsikolog


Yazının devamı...

Sağlıklı Karar Vermenin 10 Yolu

Hayata gözlerimizi açtığımız andan itibaren hiç bilmediğimiz bir kültürde hiç bilmediğimiz bir ailede ve hiç bilmediğimiz bir sosyoekonomik durum sarıyor etrafımızı ve bir süre böyle yaşıyoruz... Sonra zaman geçtikçe bizim düşüncelerimiz oluşmaya başladıkça ve kendi seçimlerimizi yapabileceğimiz noktaya kendimizin geldiğini gördükçe başlarız çatışmalar yaşamaya ...

Genelde ergenlikle birlikte görülen çatışmalar yaşam boyu süregelmektedir. Çünkü yeni birşeyler öğrendikçe daha da çok bilinçlendikçe ve daha çok deneyimledikçe hayatı daha da radikal seçimler yapar halde buluruz kendimizi...



1.Acele Etmeyin!
Bir karar verirken o düşünce üzerinden belli bir zaman aralığının geçmesi önemlidir. Çünkü hemen acil verilan kararlar bazen hayat boyu bize ödenmesi gereken ağır bedelli faturalar olarak çıkar karşımıza

2.Hayati Değerine Bakın!
Karar vereceğiniz konuyu hayatınızda önem sırasına koyun. Eğer hayatınızda çok önemli bir noktada olacaksa yaptığımız seçimimizin konusu hem düşünce hem de niteliğini bir daha gözden geçirin.

3.Deneyimleyin!
Daha önce yaşadığınız deneyimlere bakın. Tamamen eski deneyimlemeniz gibi olmasa da geçmişte sizi mutsuz edecek bir karar vermemeye özen gösterin.

4.Hayal Edin!
Karar vermeden sonucun sizi nasıl etkileyeceğini; O sonucun sizde yaratacağı etkiyi hayal edin. Hayal etmek yaşam enerjimiz için önemli bir aktivitedir.

5.Planlama Yapın!
Karar vermeden önceki stabil durum ile karar verdikten sonra değişen durumun planlamasını yapın ve tabloyu daha net göreceğiniz biçime getirin.

6.Sosyo-ekonomik Durumuna Bakın!
Hayal ettikten sonra bir de gerçekler dediğimiz maddi-manevi şartların elverişli olmasına özen gösterin ve emin olun.

7.Sürdürülebilir Olmasına Bakın!
Kararınızın hayatınızda sürdürülebilir olmasına dikkat edin.

8.Diğer Faktörlere Bakın!
Karar vereceğiniz eğer evlilik gibi bir durumsa ailenizin onayını alın ya da sizin dışınızda onay verenlerin olmasını sağlayın. Çünkü bazen öyle duygusal düşünürüz ve önümüzü göremeyiz ki buna ihtiyacımız olabilir.

9.Kendinize Saygınızı Yok Saymayın !
Kendinize yapacağınız saygısızlık düşük benliği beraberinde getirir. Buna izin vermeyin. Çünkü biz biliyoruz ki karar vermemiz gereken şey kendi hayatınız bu yüzden asla kendi değerlerinizden feragat etmeyin.

10.Zamanla Değerlendirme Yapın!
''En kötü karar bile kararsızlıktan iyidir''. Düşüncesine inanmayın. Eğer karar veremiyorsanız daha oturmayan ve netleşmeyen şeyler var dememktir. Yukarıdaki maddeleri uygulayarak karar verebildiğiniz ve veremediğinz noktadaki görüşleriniz için lütfen bir klinik psikologdan yardım alarak hayatınızın gidişatını sağlıklı olarak devam ettirin.




Uzm. Klinik Psikolog Nigar ÇİÇEK

www.nigarcicek.com

instagram:bayanpsikolog

Yazının devamı...

Ölüm ve Başetme Yolları

Herkesin kişisel deneyimleyerek anlamlandırdığı ölüm ve acısını yaşamak farklıdır.Ama tüm ölümlerde tek bir ortak bir payda var ki o da zor hatta çok zor oluşu...
Bedeninin bir daha geri gelmemek üzre olduğunu bilmek zordur ama ölüm yasını atlatmak daha da zor...
Ölüm bedensel kayıp dışında ruhsal duygusal hatta kendi hayatımız için kaybedilenin yakınlığına göre yaşamsal bir kayıp bile olabilir.

Peki bu zor durumla nasıl başa çıkabiliriz?
Yas dönemini ortalama 3 ay yaşamak normal kabul edilebilir. 3 ay sonrası yaşantılar kişide istemediğimiz sorunlara yol açabilecektir.

İşte bunlardan bazıları;
- İntihar düşünceleri
- Alkol ve madde kullanımı
- Kendimizi boşluktaymış gibi hissetme yada hissizlik
- Öfke patlamaları
- Nedensiz aşırı neşelilik - Olay hiç olmamış gibi davranma
- Uyku ve iştah düzensizliği
- Önceki travmaların tetiklenmesiyle sürekli olarak aynı düşüncelerle meşgul olma, günlük hayata devam edememe...

...

Bu gibi sorunlar kesintisiz 1 ay süre ile devam ediyorsa yardım almak gerekebilir.Çünkü yas süreci bazı insanlarda kalıcı hasarlara sebep olabilir.

Baş Etme Yolları ;
1.Zor da olsa gerçeği sağlıklı bir düşünce sistemi içerisinde kabul etmek gerekir.
2.Paylaşmak acıyı azaltır.Duygu ve düşüncelerinizi paylaşın.
3.Yaşadığınız rutinin yas döneminin ardından devam etmesine özen gösterin.
4.Beslenme ve uyku düzenindeki değişikliğinizin aşırı yöne gitmesinden sakının.
5.Olumsuz durumlar yerine olumlu yaşanılan güzel anıların hatırlanmasını sağlayın.
6.Kazanılan bir faaliyet (spor ya da sanat) iyileştirici etkiye sahiptir.Alışkanlık kazanın.
7.Duygularınızı kabul edin.Yakın ölümlerde insan bir çok duyguyu deneyimleyebilir.
8.Yas tutmanın kişisel bir deneyim olduğunu unutmayın.Kimi ağlerken kimi hissizleşebilir. Yaşadığınız bu durumları çok anormal şeyler yaşıyormuş gibi düşünüp üzüntümüze üzüntü katmayın.
9.Bedensel olarak kaybedilmiş hissetmek istemiyorsanız aranızdaki bağı farklı şekilde sürdürün.Mesela bir çiçek ekerek bağı koparmamış olursunuz.Bu size iyi gelecektir.
10.Ölümü inkar etmek kendini izole etmek yas sürecini uzatır.Bunu yapmayın!

Ve son olarak ölüm olgusu evrensel ve varoluşsal olduğu için bir gün herkesin öleceği gerçeğini unutmayın.Günlük hayatın koşuşturmacasında unutulsa da ölüm vardır ve gerçektir.


Ölüm çok ağır bir darbedir. Bu ağır darbenin altında ezilmememiz dileğiyle...

Ramazan eniştemin anısına...

BAŞIMIZ SAĞOLSUN!


Uzm.Klinik Psikolog Nigar ÇİÇEK
nigarcicek@gmail.com
www.nigarcicek.com
instagram:bayanpsikolog

Yazının devamı...

Mutlu Evliliğin 10 Sırrı!

Evliliğe atfedilen anlama göre evlilik başlar yürür devam eder yâ da son bulur..

Eğer sevgi ve aşk ise iki bireyi bir araya getiren o zaman da mutlu evliliğin sırrı çok da sır değildir aslında...

1.)Doğal Olun!

Her zaman aşkım, canım, bebeğim, hayatım ...vb gibi ifadeler kullanmıyorsunuz ya da kullanamıyorsunuz bazen farklı ifadeleri de içinde barındıran bir sözcük dökülüveriyor ağzınızdan ama burda dikkat etmeniz gereken husus saygıdır SAYGI! sinirlenince adıyla hitap edin mesela ağzınızdan illa da kötü bir şey çıkacaksa da adını çirkin söyleyin mesela :) Aynı tepkiyi yine vermiş olursunuz ve sinirinizi aslında yine dışavurursunuz.

2.)Ona Köstek Olmayın Destek Olun!

Zira bunu yaparken o da size aynı şekilde davransın ve bu davranışınız içselleşsin hatta öyle bir içselleşsin ki ne işinize ne çevrenize ne de ailenize saygısızlık yapmasın hatta yapmayı bırakın sempati bile kazansın inanın bu daha da keyifli oluyor.

3.)Hayatı Paylaşın!

Çünkü paylaşmak gerçekten güzeldir. Acınız paylaştıkça azalır. Neşeniz paylaştıkça çoğalır.

Hem acıyı hem de tatlıyı paylaşın ki kızdığınız noktaları da bilsin sevdiğiniz noktaları da...

Yani açıkçası sınırlarınızı iyi bilsin eşim dediğiniz.

4.)Yuvayı Dişi Kuş Yapar!

Erkekler beyin yapıları gereği bizim gibi kıvrımlı ince detaycı değiller malesef. Aslında buna malesef diyoruz ama burda kadınların o herşeyi yapabilen gücünü eşleri üzerinde de denemesini bekliyoruz ve biliyoruz ki isterse her kadın eşini istediği noktaya getirebilir.

Hani demişler ya eşin seni rezil de eder vezirde:)

5.)Birbirinizden Öğrenin !

Yapılan çalışmalar öğrendikçe beyin kimyasının değiştiğini ve bu kimyanın her tür duyguyu pekiştirdiğini söylüyor.

O zaman diyoruz ki eşinizin iyi olduğu noktaları siz öğrenin sizin iyi olduğunuz noktaları da o öğrensinki aşkınız pekişsin:)

6.)İş Bölümü Yapın !

Evde her şeyi birlikte yapmaya çalışın ya da birlikte yapamıyorsanız bile iş bölümü yapın bu aidiyet duygusunu oluşturur ve geliştirir.

7.)Her Şeyi Konuşarak Çözebileceğinizi Unutmayın !

İki kişi birbirini sever sayar ama dışarıdaki dış kapının dış mandalları hele de kadınlarsa konu ya da kötü niyetli insanlarsa pürüz çıkarmak isteyenler oluyor mutlaka..Mutlu evlilik, mutlu çift ve iyi anlaşan hayatı paylaşan iki insan malesef kıskanılıyor kıskanılır normal bir noktada olabilir bu ama işin içine kötü niyet kompleksli patolojik durumlu insanlar girerse evliliğinize...Anlatın, konuşun eşinizle o da zaten her şeyi tek tek görüyordur.

Sadece bizden farkları her şeyi dile getirmezler. Görürler, ona göre davranırlar ama biz kadınlar hiç susmayız:) bunu yapmayın !

O aranıza girmeye çalışan saçma sapan mutsuzluktan ve kaostan beslenen zavallı insanlar için hiç değmez inanın zavallılıklarına gülün geçin. Çünkü gerçekten mutlu olsalar zaten sizin yuvanıza bir güzellik de onlar katarlar ama eğer taş koyanlar varsa hayatına bakın mutlaka istemediği bir hayatı yaşıyordur sizin ulaştığınız şeylere o ulaşamamıştır da ondandır. Onun için onların ne olduklarını bilin ve uzak durun bırakın kendi çukurlarında boğulsunlar. Sizi boğmalarına izin vermeyin.

8.)Değer Verin !

Onu değerli hissettirecek şeyler yapın ama bu asla yapmacık olmasın. Hasta olunca alın terini silmek gibi.. Ona bitki çayları yapmak gibi.. Bu ikinize de iyi gelecektir ve ilişkiniz güçlenecektir.

9.)Birlikte aktiviteler Yapın !

Beraber birşeyler yapmak demek aynı bedensel ve ruhsal durumları yaşamak demektir. Bakın, gözlemleyin mesela..Spor yapınca o neyi daha çok seviyor ya da yemek yaparken ne tarz yemekler onu daha mutlu ediyor..

10.)Gülümseyin !

Ve son olarak gülümseyin onun eşiniz olduğunu unutmadan...

Bir de en önemlisi unutmayın ki tatlı dil yılanı bile deliğinden çıkarır :)

Yazının devamı...

DENTAFOBİDEN KORKMAYIN!!!

Dentafobi Nedir?

Dentafobi diş hekimi korkusu anlamına gelen bir terimdir. Toplum tarafından dental anksiyete veya dental kaygı olarak da bilinir.

Diş sağlığı sorunlarının tedavisini geciktirdiği ve diş hekimlerini zorlayan bir durum olduğu için önemlidir. Bu nedenle dentafobi konusunda çok sayıda yapılmıştır.

Kimlerde Görülür?

Dentafobi her yaşta, her cinsiyette, her eğitim düzeyinde, her ekonomik düzeyde, her toplumda ve her kültürde görülür.

-Dentafobi her yaşta görülebilmekle birlikte, bu konuda yapılan çalışmalara göre en yüksek oranda 4-6 yaşları arasındaki çocuklarda görülür. Yaş arttıkça dentafobi görülme olasılığının düştüğü bildirilmiştir. Bunun nedenleri arasında yaş arttıkça sosyal etkileşimlerin artması, sağlık konusunda daha çok bilgiye sahip olma, bazı sağlık işlemleri ile ilgili deneyimler yaşama sayılabilir.

-Yapılan çalışmalar dentafobinin kadınlarda erkeklere göre daha yüksek oranda görüldüğünü ortaya koymuştur. Kadınların erkeklere göre ağrıya karşı daha hassas olmaları buna açıklık getirebilir. Bununla birlikte herkesin ağrı eşiğinin farklı olduğu da unutulmamalıdır.

-Eğitim ve gelir düzeyi yükseldikçe dentafobinin görülme oranlarının düştüğü bulunmuştur. Gelir düzeyinin yükselmesi genel olarak eğitim düzeyinin artması ile birlikte görülür. Bu da insanların bilgilerinin artmasını sağlar, korkuyla baş etme yetilerini arttırır.

-Dentafobi gelişmiş veya gelişmemiş tüm toplumlarda, tüm kültürlerde görülür. Bunun nedenlerinden biri toplumların çocuk yetiştirme ve eğitimi ile ilgilidir. Birçok toplumda çocuk eğitiminde korku bir araç olarak kullanılır. Diş hekimleri de bu korku araçlarından biridir. Çocuk diş hekimini görmemiş olsa bile, büyüklerinin telkini ile görmediği bir kişiden ve diş ile ilgili bir işlemden korkmaya başlar. Diş hekimi ile karşılaşmadığı süre boyunca bu korku sanki uykuda gibidir, kendini göstermez.Korku nesnesi ile gerçek dünyada karşılaşan çocuk zihnindeki korkutucu diş hekimi ile gerçek diş hekimini eşleştirir. Zihnindeki korkuyu gerçek diş hekimine aktarır.

Yazar:Uzm.Klinik Psikolog Nigar ÇİÇEK

İnstagram:bayanpsikolog

nigarcicek@gmail.com

Yazının devamı...

© Copyright 2025

Türkiye'den ve Dünya’dan son dakika haberler, köşe yazıları, magazinden siyasete, spordan seyahate bütün konuların tek adresi milliyet.com.tr; Milliyet.com.tr haber içerikleri izin alınmadan, kaynak gösterilerek dahi iktibas edilemez, kanuna aykırı ve izinsiz olarak kopyalanamaz, başka yerde yayınlanamaz.