SAĞLIK
YEMEK
ASTROLOJİ
GÜZELLİK

Fotoğrafçının Fotoğrafçıyla Röportajı Böyle Olur

Facebook CEO’su Mark Zuckerberg, şubat ayında Instagram’ın kullanıcı sayısını açıkladı. Popüler uygulama günlük 400 milyon aktif kullanıcıya sahip. Aylık aktif kullanıcı sayısı ise 600 milyonu geçmiş durumda. Her geçen gün hızla büyüyor ve instagram ile tanışan kişi sayısı hızla artıyor.

2010 yılından bu yana instagram kullanıcısı olarak 400 milyon aktif kullanıcının henüz 55,5 bin kişilik kitlesine ulaşmış olsam da yarım milyon takipçili bir çok arkadaşım var. Onlara sosyal medya tabiriyle “fenomen” deniyor. Fotoğrafçı olduğum için doğal olarak fotoğraf hesapları ve fotoğrafçı arkadaşlarım instagram takip listemde.

Geçtiğimiz günlerde uzun yıllardır instagram arkadaşım, günümüzün fenomeni @kthegroove Koray Özpalamutçu ile konuşurken birbirimizi fotoğraflamak fikri çıktı. İşin özü Koray ile röportaj yapmak istediğim için fotoğraf kısmını bahane ettim. Zaten tüm röportajlarımda fotoğrafları ben çektiğime göre Koray’ı da beni çekecekti :) Size “ikimizde bunca zaman niye beklemişiz” diyeceğim ama Koray tüm röportaj taleplerini geri çevirmiş bugüne kadar. Ben hem kamera arkası hem de kamera önünde olmayı seviyor olsam da o kameranın arka kısmında kalmayı tercih ediyor.

Okuyacağınız satırlar keyifli bir çekim gününden kalan anılar. Koray’ın ve benim fotoğraflarıma facebook sayfamdan ulaşabilirsiniz. Koraycım, yeniden çok ama çok teşekkürler :)

• Sevgili Koray, bir google yapmadan sana soralım hikayen nerede nasıl başlıyor?

Merhaba Yeşim. Koray Özpalamutçu ben yani instagramdaki kullanıcı adımla @kthegroove. İzmir Karşıyaka’lıyım ve halen burada yaşamaktayım. 9 Eylül Güzel Sanatlar Fakültesi mezunu, fotoğraf, müzik ve resim düşkünü biriyim.

• Kurumsal iş hayatından fotoğrafa geçişin nasıl oldu? Yoksa halen işe devam ediyor musun?

Tam anlamıyla kurumsal iş hayatımı sonlandırmış değilim. 1997 yılından bu yana kurumsal şirketlerde sırasıyla Satınalma Uzmanlığı, SAP Sistem Modül Yöneticiliği, İç Denetçi ve son olarak da yine Yönetici statüsünde görevime devam ediyorum. Fotoğraf merakım ise Eylül 2011 de telefonuma instagramı kurmakla başladı. O dönemde iPhone ile fotoğraf çekiyordum. Bazen iPhone ile yine fotoğraf çekmeye devam ediyorum anlık ancak çoğunlukla profesyonel makinamı kullanıyorum.

• Fotoğraf kadar seni heyecanlandıran neler var? Eskiden sıkı bir DJ olduğunu biliyorum . Müzik yaptığın zamanlar oluyor mu?

Fotoğraf kadar beni heyecanlandıran çektiğim fotoğrafların düzenlenme aşamaları ve müzik tabi ki. 2000-2005 yılları arasında elektronik müzik ile çok ilgiliydim. Hatta instagram adım içerisinde olan the Groove buradan geliyor.

Belirttiğim dönemlerde İstanbul’dan , Ankara’dan plak almaya gider ayrıca yurt dışından plak siparişi verir ve o plakları dinlemek için sabırsızlanırdım. Şu anda sadece dinleyiciyim müzik konusunda. Ayrıca çektiğim fotoğrafları editlerken müzik dinlemekten büyük keyif alıyorum.

• Instagramın Türkiye’de açıldığı günden bu yana kullanan kişileriz. Düşün ki biz Türkiye’de instagram kullanan ilk 50 kişiden biriydik. Eski instagram kullanıcılarıyla şu an instagram kullananlar arasında fark görüyor musun?

Evet oldukça az sayışa Türk kullanıcı vardı o dönemde belirttiğin üzere. Geçen dönem içerisinde zaten instagram’ın ne kadar çok değiştiğini sende biliyorsun. Haliyle şu an instagram eskiye göre daha çok gündemde olan ve nerdeyse Facebook’un yerini almış bir uygulama. Dolayısıyla kullanıcı sayısı günden güne artış gösteren olmassa olmaz bir hale geldi. Sokaklarda, cafelerde, toplu taşıma araçlarında ve aklına gelebilecek heryerde birçok insanın elinde bulunan telefonlarla alakadar olduğunu görüyoruz. Dolayısıyla insanların telefonlarıyla bu kadar iç içe yaşadığı bir dönemde instagramında eskiye oranla daha çok kullanıldığını görüyoruz. Bu nedenle ben instagram’ın ilk zamanlarını özlüyorum açıkçası.

• Instagram fenomeni olmak nasıl bir duygu? Bir fotoğraf ekliyorsun onbinlerce beğeni ve yorum geliyor. Bunları cevaplarken yorulmuyor musun?

2011 Eylül’den bu yana Instagram kullanıyorum demiştim. O dönemlerde bilirsin Popular Page vardı şimdiki haliyle alakası olmayan Explore Page (Keşfet Sayfası) yani. Fotoğrafınız bu sayfaya çıktığı zaman yanlış hatırlamıyorsam toplam 140 kullanıcı arasına giriyor ve popular olan fotoğrafınız da 3 saat boyunca orada görülüyordu. Bu 3 saatlik dilim içerisinde popular sayfada olan fotoğrafınız sizi tanımayan kullanıcılar tarafından görülüyor, beğeniliyor, yorum yazılıyor ve hatta de diğer kullanıcılar sizi takip etmeye başlıyordu.

Hatta ilk kez fotoğrafım popüler sayfaya çıktığı zaman, telefonumun ekranında ‘Your Photo Made It To Popular Page’ diye bir notification gördüm. Şaşırdım ve çok hoşuma gitti. Ve ondan sonraki süreç içerisinde 3000 ‘e yakın fotoğrafım popular sayfaya çıktı.

Şimdi sayfama girip neden 3000 fotoğraftan az fotoğrafın var diye sormak istersin diye düşündüğüm için ben baştan söyleyeyim. Iphone ile çektiğim fotoğraflar bu 3000 foto içerisindeydi ve o dönemde fotoğraflarda telefonumla yaptığım editleri zaman içerisinde beğenmemeye başladım bu nedenle de çoğunu sildim. Şu an sayfamda 1600 fotoğraf var ve bu fotoğraflar içerisinde Instagram’ı ilk kullanmaya başladığım ve paylaştığım ilk fotoğrafı silmedim. O fotoğraf bana instagram serüvenimi hatırlatıyor.

Yorum konusuna gelince, vaktim olduğunca yorumlara geri dönüş yapmaya çalışıyorum. Yorgunluk değil de zamanınımın olup olmaması ile doğru orantılı geri dönüş yapma durumum. Zira yorumları cevaplamak yorulmanın aksine çok keyifli.

• Instagram aracılığıyla bugüne kadar seni en etkileyen fotoğraf projesi hangisiydi? Yoksa her proje mi seni heyecanlandırıyor?

İş hayatım nedeniyle projelerin bazılarında olamadım. Bulunduğum projelerden çok, genelde doğa ve manzara fotoğrafları dışında yaptığım özel çekimler sırasında yaşadığım heyecanlar var. Bunlar bireysel projeler ve işlerdi olmakla beraber yemek, model, giyim ve aksesuar çekimleriydi. Fotoğraf çekmeye manzara ile başladığımı ve sayfamda bu tarz fotoğraflar paylaştığımı düşünür isek farklı tarzlardaki fotoğraf çekimleri ve işleri beni her zaman heyecanlandırıyor.

• Bir çok instagram fenomeni yakın arkadaşın aranızda rekabet var mı? Yoksa herkes yerli yerinde mi dursun diyorsun?

Evet birçok arkadaşım var fenomen olan. Kendileri ile diyaloğumuz seninle olduğu gibi instagram’ın ilk dönemlerinden bu yana devam ediyor. Rekabet eskiden vardı mesela senin fotoğrafın popular page’e çıktı benim ki çıkmadı diye. ??

Artık bu arkadaşlarımla rekabete yönelik diyaloglar yapacağımız zamanlarımız olmadığı gibi hepimiz bize gelen projeleri değerlendirip yeni projelerde bulunmaya çalışıyoruz. ??

• Fotoğraf çekmediğin zaman neler yapıyorsun? Eşin ile ne sıklıkta fotoğraf çekimine gidiyorsunuz?

Fotoğraf çekmediğim zaman dostlarımla vakit geçiriyorum. Fotoğraf çekmeye her zaman eşimle beraber gideriz. Hafta içi ikimiz de yoğun olarak çalıştığı için ancak haftasonları ile tatilleri değerlendiriyoruz fotoğraf çekmek için. Bu yönde de çok şanslı olduğumu düşünüyorum çünkü eşimde fotoğraf çekiyor, editliyor ve bundan büyük keyif alıyor. Zaten kendisi de bir instagramcı senin de bildiğin gibi. O ??

• Özellikle fotoğraflamak istediğin biri var mı? Yoksa iyiyim ben böyle mi diyorsun?

Jack Nicholson’u çekmeyi çok isterdim ve ama manzara çekmeyi sevdiğim için şimdilik halimden de memnunum.

• Instagram hesabı açayım, fotoğraf galerisi açayım ve para kazanayım diyenlere önerilerin var mı? Bu işte gerçekten söylendiği gibi ciddi bir iş mi, çok para var mı?

Instagram’ın çok popüler bir hale geleceğini söylediğim birçok kişi oldu eski dönemlerde ve bunu söylediğim kişiler ne söylemek istediğimi şu an daha net anlıyorlar.

İnstagram’da iyi işler yapmak, markalarla çalışmak ve para kazanmak eskiye göre biraz daha zor yeni başlayacak kullanıcılar için. Bir hayli emek vermeleri gerekiyor. Ama imkansız da değil yani istedikten sonra olmaması için hiçbir sebep yok.

Fotoğraf çekip para kazanayım demeden önce instagram’da ne tür işler yapıldığını gözlemlemeleri, markalar ile iş yapan kullanıcıların fotoğraflarına bakmaları ve kendi yönlerini bu yönde çizmeleri gerekiyor eğer ki daha önce bu yönde karar vermemişlerse. Kararlarını vermelerinin ardından çektikleri fotoğrafları da bu yönde arşivlemeleri önemli bence kendi gelişimlerini görebilmeleri için.

Günümüzde işlerin sosyal medya üzerinden yapılmasının ne kadar önemli bir yer kapladığını düşünürsek, bu iş evet ciddi bir iş ve kazancı da senin vermiş olduğun emek ile doğru orantılı. Buna göre sosyal çevreniz de önem teşkil ediyor elbette.??

Ben de sana bana zaman ayırdığın için teşekkür ediyor instagram’da görüşmek üzere diyorum Yeşim. ??

Yeşim Mutlu

http://www.facebook.com/yesimmutluphotographer

Yazının devamı...

Daron Yöndem'siz Yazılım Dünyası Eksik Kalır!

Bazı insanlarla iş gereği ya da ortam gereği tanışırsınız. "Merhaba, merhaba" ya da " of konuşma, toplantı bitse de gitsek" dersiniz. Biz Daron Yöndem ile İkinci Blog Yazarlar Çalıştayı vesilesiyle tanıştık. Doğal olarak aynı mailden, aynı afişe kadar konuşmacı olarak yer aldığın bu çalıştayın diğer kişilerini merak ediyor insan. Daron'un web sitesine göz attığım da yazıların başında geçen " başlığı ilgimi çekti. Gerçekten " iki dakikada mı yazılıyor, normal hız ve göz gezdirerek okuma aynı mı " diyerek hafiften şaşkınlık halleri yaşattı.

Blog Yazarları Çalıştayı boyunca konuşmaları ve renkli kişiliğiyle "ya ne iyi oldu bu tanışıklık" dedim durdum. Yazılım ile ilgili konuşmalarının çoğundan fazlasını anlamamış olsam da işin sohbet kısmında efsane kendisi. Zaten tüm çalıştay boyunca da hepimizi güldürdü durdu :) Kendisini tanımak keyifli olduğu kadar, öğreticiydi.

Arayı çok açmadan kendisiyle yeniden bir araya geldik. Teknoloji iyi, hoşta işe yararlı kullanan kişiler kadar zararlı yazılımcılarda var. İşin karanlık tarafı orada kalsın. Şu anda yazılım dünyasında güçlü her derde deva bir arkadaşım var benim :) Bundan sonra başım ne zaman sıkışsa ona danışırım net. Bana göre o yazılımın "Jedi"si. Yıldız Savaşları sevip sevmediğini sormayı unuttuğum için ana başlıkta kullanamadım. Röportajın bu kısmını sonradan yazdığım için okuyunca ne diyecek bakalım :) Merak etmeyin ben size yorum olarak yazalım.

Gelelim sevgili Daron Yöndem ile neler konuştuğumuza.

Sevgili Daron, öncelikle sana bu röportaj için teşekkür etmek istiyorum. Senden önce “yazılımcılar nasıl yaşar, nasıl konuşur” hakkında hiç fikrim yoktu. Sonrasında gördüm ki başka dünyaların insanısınız :) Senin için “developer'ların cem yılmaz’ı.” diyorlar (eksisozluk) Gerçekten Daron Yöndem kimdir ve neler yapar?

Düşünüyorum da sanırım Daron Yöndem bir yazar (gülümser). Genel olarak yazmayı çok seviyorum. Matematiği çok seviyorum. İkisi birleşmiş ve yazılımcı olmuşum sanırım. Problemlerle savaşmayı seviyorum. Bir bilgisayara istediğinizi yaptırana kadar kavga etmektir yazılım işi bir anlamda. Bugün zamanımın çoğu on beş sene önceki gibi yine yazı yazmakla geçiyor. Fakat itiraf ediyim onbeş sene öncesine göre çok daha fazla e-posta yazıyorum. İşin yöneticilik tarafına bulaşınca kaçınılmaz bir değişim söz konusu tabi.

Lisedeyken PCWorld'ün kapak yazılarına imza attığını Google’dan öğrendim :) Akabinde de kendi yazılım şirketini kurduğun ve 8 yıl sonra sıkılıp kapattığın yazıyordu. Bugün bu kararından pişman mısın?

Genel olarak pişman olunası geçmiş kararlara altın değerinde dersler gözüyle bakmayı tercih ediyorum. Tüm aldığım kararlar beni ben yapan, yaşadığım hayatın, aldığım derslerin parçası. Bugün olduğum Daron’dan şikayetçi değilim. Belki bir gün yine sıkılır, yeni bir şirket kurarım kim bilir?

Instagram profilinde “Writer, Speaker, Photographer, Runkeeper Ambassador, Azure MVP, Microsoft Regional Director, CTO@XOMNI” yazıyor. Hepsinden ne kadarı sensin? Yoksa hepsinin toplamında mı buluşuyorsun?

Çok yazıyorum. Çok konuşuyorum. Yılda sanırım 50 üniversitede konuşuyorumdur. Fotoğrafçılık ise benim en önemli hobim. Fotoğraf çekmeyi de çok seviyorum. Başka ne vardı listede? Koşmak. Bir süredir inanılmaz boşlamış olsam da “koşmak” benim hayatımı değiştirdi bir dönem. İlk fırsatta geri döneceğim sahalara. Tabi tüm bunlarla beraber bir de profesyonel hayatın etiketleri var taşımak zorunda olduğumuz. Bulut Bilişim son beş yıldır benim merak ve ilgi alanım.

Microsoft ile ilişkin nasıl başladı? Halen Microsoft Regional Director ünvanına sahip misin?

Microsoft ile ilişkim aslında ortaokulda şans eseri Basic programlama diline denk gelmemle başladı. Sanırım o yaşlarda öğrenilmesi bu kadar kolay bir programlama dili olmasa yazılımcı olmazdım. Sonrasında hep Microsoft ürünleri ile devam etti hayatım. Beraber çalışmaya başlamamız ise ilk Türkçe kitabımla oldu. Regional Director ünvanına hala sahibim. Türkiye’de üç kişiyiz, dünya çapında ise 130. Bu ünvanı bulunduğu bölgeyi etkilediğini düşündükleri insanlara verdiklerini söylüyorlar. Ben onların yalancısıyım (gülümser)

Senin için Microsoftta çalıştığına dair söylentiler var. Bizden gizliyor musun? Gizli gizli çalışıyor musun?

Kurtulamadım bu dedikodudan. Youtube kanalımda buna özel video var “Microsoft’ta çalışmıyorum” başlıklı. Bir gün olabilir mi bilemem ama Microsoft’ta hiç çalışmadım. Microsoft ile çok yakın çalıştığım doğrudur. Sanırım insanlar Microsoft’ta çalışmadan bu kadar yakınlaşmış olunamayacağını düşünüyorlar. Haksız da sayılmazlar (gülümser). Fakat günün sonunda gerçek olan Microsoft’ta hiç çalışmamış olduğum. Özellikle sektörde Microsoft ürünleri ile ilgili bir uzman olarak görülüyorsanız bağımsızlık güzel.

Genç yaşta 2009, 2010 ve 2011 yıllarında Microsoft tarafından “Gold Global Impact Award” ödülünü aldın. Üç Türkçe üç İngilizce kitap yazdın, pardon ama gökten vahiy mi geldi hepsini bir arada yaptın. Yoksa çok mu çalışkansın ya da şöyle diyelim çok mu şanslısın?

Vahi dışında hepsi beraber sanırım. Herkesin önüne fırsatlar gelir. Önemli olan geldiğinde hazır olmak, öncesinde çalışmış olmak. Çoğu zaman firsat geldiğinde eğer önceden hazırlanmamışsanız çoktan geç kalmış olursunuz. Fırsat kaçar. Çalışanın, sürekli çalışanın önüne fırsatların bir gün geleceğine inanıyorum. Tabi gözleri de açık tutmak gerek.

Röportajı gerçekleştirmek için yoğun konferans programında yer açmaya çalıştık. Öyle ki ertesi günde yine bir konferansa katılmak için Cape Town, Güney Afrika’ya gidiyordun. Sürekli bir yerlerden bir yerlere gidiyorsun. Peki sen ne zaman çalışıyorsun?

Nasıl zaman buluyorsun sorusu çok geliyor, evet. Her istediğime zaman bulamıyorum aslında. Yapmak istediklerimle yapabildiklerim arasında bir uçurum var. Bence önemli olan doğru önceliklendirmek. Genelde insanlar acil işlere odaklanıyor ve önemli, önemsiz ayrımını unutuyor. Acil ve önemli işlerden sonra acil fakat önemsiz işleri yapıyorlar. Acil ve önemsiz işleri bırakıp acil olmasa da önemlilere odaklanmak gerek. Adı üzerinde, onlar önemli, diğerleri önemsiz. Acil olup olmadığının o noktada bir değeri yok.

Yoğun teknoloji hayatının içindeyken özel yaşamında neler yapıyorsun? Seni en çok ne mutlu ediyor?

Beni ben yapanların arasında sesli kitaplar var. Kitap okumaya zaman bulmak zorsa okunmuşu var. Kitap dinleyecek zaman çok. Bir de tabi yeni hobiler edinmeyi çok seviyorum. Yeni dünyalara açılan kapılar gibiler. Bu aralar kahve kavurmanın peşindeyim.

En sevdiğin sosyal medya uygulaması hangisi? Facebookta geniş bir kitlen var, instagram da daha az takipçilisin, youtube da efsane videoların var. Sence sen ne insanısın?

Youtube’u seviyorum. Videolar insanın kendini ifade etmek için kullanabileceği en tembel araç bence. Video düzenlemeyi de çok seviyorum örneğin. Bir süre vLog bile çekmiştim. Facebook her yazdığımı beni takip edenlere tutarlı bir şekilde ulaştırmadığı için çok sevmiyorum. Twitter ise benim en sevdiğim yer, oradan mesleki anlamda da çok besleniyorum.

Eşinin teknoloji ile arası nasıl? Evde teknolojik bir adamla yaşamaktan şikayet ediyor mu? Yoksa o da çok yoğun bir hayat mı yaşıyor?

Bir şikayeti yok. Gündelik hayatımızın inanılmaz yoğun geçiyor. Benim çalışma saatlerim genelde akşam saatleri olduğu için hafta içi neredeyse sadece iş ile geçiyor. Teknoloji konusunda ona hız kazandırdığım bir gerçek tabi. O da beni daha sosyal bir insan yapmadı desem yalan olur.

Yazılım ve teknoloji önümüzdeki 10 yıl içinde bizi nerelere sürükleyecek? Sence hayatımızda neler daha fazla önem kazanacak? Yapay zeka ve makinalar hayatımızın neresinde olacak?

10 yıl bence kısa bir süre. 40-50 yıllık sürede insanoğlu olarak evrim geçireceğimizi düşünüyorum. Robotlar ve yapay zeka evreni ele mi geçirecek? Matrix mi olacak? gibi sorular bugünlerde herkesin dilince. Ben daha simbiyotik bir evrim olacağını düşünüyorum. Bugün aslında akıllı telefonlarla yaşadığımız şey olacak. Akıllı telefonlar bizi daha yetenekli insanlar haline getirdiler. Yıllar önce hesap makineleri aynı şeyi yapmıştı. Yapay zeka ve robotlar da insan vücudu ile birleşerek bizi daha yetenekli hale getirecek.

Gelecek korkun var mı?

Benim yok. Sıkı çalışmakla ilgili bir sıkıntım olmadığı için korkacak bir şey görmüyorum. Fakat toplumsal ve küresel dengeler bazen insanoğlunun geleceği adına korkutucu olabiliyor. Eğitime herkesin rahatlıkla ulaşabileceği hale gelmezse sonumuz hayırlı değil.

Teknolojiye ilgi duyanlara son söz olarak ne söylemek istersin?

Tükettiğiniz kadar da üretin derim. Bugün dijital dünyada özellikle gençler tüketim odaklı bir hayata odaklanıyorlar. Oysa üretmek daha zevkli. Benden söylemesi.

Teşekkürler sevgili Daron :)

Yeşim Mutlu

http://www.yesimmutlu.com

http://www.instagram.com/yesimmutlu

Yazının devamı...

Hostes Bey Oğlum Bakar Mısınız?

Büyüyünce ne olmak istiyorsun? Hepimiz çocukken bir kez duymuşuzdur sanırım. İlk hatırladığım okuma bayramında bana sorulduğunda “terzi olacağım” dememdir. “Herkesin çocuğu doktor, avukat olacağım derken sen terzi olacağımla bizi şaşırttın” diye annem yıllarca hikayesin anlatıp durdu.

Neticede terzi olmadım. Bugün bile iki düğmeyi zor dikerim. Yeteneksizliğimi erken fark etmiş olacağım :)

Hepimizin merak ettiği insanlar, merak ettiği meslekler vardır. Bazı mesleklerse çok daha fazla merak edilir. Hatta o meslekten arkadaşın olunca o meslek hakkında daha fazla bilgi sahibi olursun. Sibel adında kabin amiri bir arkadaşım var. Birlikteyken çok özverili ve fedakarlık isteyen bir mesleği olduğunu görüyorum. Bir sohbet arasında sosyal medyada keyifle takip ettiğim “Hostes Bey Oğlum(HBO)’u duydun mu? Tanıyor musun?” diye sordum. Çok şanslı bir kadın olacağım ki Hostes Bey Oğlum(HBO) Sibel’in çok yakın arkadaşı çıktı. Arkadaşlık ilişkilerimde bir şeyler isteyen bir kadın değilim. Benim için zor olsa da Sibel’e Hostes Bey Oğlum(HBO) ile röportaj yapmak istediğimi belirttim. Sağ olsun Hostes Bey Oğlum(HBO) ile bizi bir araya getirdi. Okuyacaklarınız keyifli bir günden kalan anılar. Sibel, Ahmet, Ayla, Barış hepinize çok teşekkür ederim.

Hostes Bey Oğlum(HBO) hoş geldiniz , sefalar getirdiniz :) Bunca zaman sizi uzaktan severken yüz yüze tanıdıktan sonra daha da sevdim. Hostesbeyoglum fikri nasıl ortaya çıktı?

Teşekkürler. Aynı şekilde ben de sizi uzaktan uzaktan biliyordum severek takip ediyordum, sohbetiniz samimiyetinizden sonra daha da sevdim. 2013 yılında Twitter’ı keşfettim. Daha sonra 140 karakterlik geyikler ve tespitler yazmaya başladım. Kimseyi takip etmedim kendi kendime yazmaya başladım ve ben olduğumu kimseye söylemedim. Gizli kalmasını istedim. Sonra bu kendi kendine artmaya başladı 10 - 100 - 1000 - 10.000 derken çoğaldı. Daha sonra Facebook ve İnstagram hesabı da açtım ve Caps ve VideoCaps’lerle tespitlerimi mizahla karıştırarak yapmaya devam ettim. 1 sene gizli kalmayı başarabildim daha sonra dergide röportajımdan ve Beyaz Show’dan sonra ben olduğumu anladılar. Sonraları gizlemedim artık kimliğimi.

İsime gelince; Alamancı yaşlı yolcularımızın biz erkek kabin memurlarına sesleniş şeklinden aklımda kalmış. Erkek memurlara “Steaward” denir ama bunu sadece Havacılar bilir. Onlar da Hostes Bey derler. Samimi olanlar da Hostes Bey Oğlum derler. Oradan kalmış aklımda. Bu kimliğe de fotoğraf olarak Şener Şen fanı olarak Vecihi karakterini seçtim tabiki.

Hostesbeyoglum (HBO) hava hayatına (gülüşmeler) 2004 yılında özel bir şirkette kabin memuru olarak başlamışken 2013'te de Twitter’da açtığın HostesBeyOglum karakteri ile sosyal medyada fenomen oldun. İlgiden memnun musun? Yoksa bu kadar sosyal medya bana yeter mi diyorsun?

Aslında bu işin bu kadar ilerleyeceği, bu kadar takipçim olacağı hiç aklıma gelmezdi. Beklemiyordum yani. Ama şimdi Amerika’dan , Avrupa’dan bile takipçilerim var ve oralara gittiğimde ziyaretime geliyorlar. İlgiden tabiiki memnunum :) Yeni başladık, daha da büyüyeceğinden emin olabilirsiniz.

Hostesbeyoglum (HBO) sözleri, caps’leri, videoları hemen viral oluyor. Bunu neye borçlusun? Her sözün, caps’in, videonun üzerinde sıkı sıkı çalışıyor musun?

Çünkü her söz ve caps’ler nokta atışı oluyor. İnsanların içinden geçen cümleler, ya da farkında olmadan yaptığımız şeyler birebir oluyor. Her sözde ya da caps’de “evet gerçekten öyle” dedirtiyorum. Bir de mizah katarak yapınca da unutulmuyor. Belki Havacılık tarihine geçecek sözler, kelimeler ve ürettiğim karakterler var.

Video Capsler biraz zaman alıyor o da renk ayarına kadar yaptığım için oluyor. (Mükemmeliyetçiyimdir) Ama onun haricinde tamamen doğaçlama, hatta trafikte bile yaptığım oluyor :)

Bir çok yerde söyleşiler gerçekleştiriyorsun. Zaman sana nasıl yetiyor? Malum sürekli uçuyorsun :)

Üniversite söyleşilerimi boş günlerimde yapıyorum. Tamamen kendim organize ediyorum ve gidip yüzlerce öğrenciye ufak bir Stand-Up şeklinde öğretici söyleşi gerçekleştiriyorum. Bundan da çok memnunum. Yeni nesil “Havacı Aşkı” olan öğrencilerin enerjisi çok iyi geliyor. Zaman ayırıyorum ki zaten evde çok duramam. Hiperaktifim.

Sayende birçok havacılık terimine aşina olduk. Tüm esprilerinde ince detaylar var bizim gibi uçmayan insanlar için sözlük gibisin. Tüm bu paylaşımları bir kitapta toplamayı düşünüyor musun?

Bütün sözler ve capsleri arşivledim zaten. Evet emekli olduğumda bir kitap yazmayı düşünüyorum. Ya da daha çok havacılık köşe yazarlığı istiyorum aslında

İnşallah hayalin gerçek olur Ahmet. Ya bunu mutlaka yazmak istiyorum. Röportaj için buluştuk. Seni, eşin Ayla'yı, Barış'ı tanıdım. Sevgili Sibel (@ucan.anne) oğlunla ilişkin için “memesi olsa emzirirdi” dedi. Ben o an kalakaldım. Gerçekten bir baba olarak anne-baba-çocuk ilişkisine bakışın nasıl?

Fena yakalandık :) Evet oğlumun bebekliğinden itibaren eşime babalıktan çok desteğim oldu. Her türlü şeyini yaptım (alt değiştirme, mama hazırlama, uyutma…) 5 aylıkken eşim işe gittiğinde boş günümde ben baktım oğluma :) Oğluma aşırı derecede düşkünüm. Hala da devam ediyor bu düşkünlük. Yavru kartalım her şeyden önce gelir

İşin gereği dünyanın her yerindesin. Gitmediğin yer kaldıysa tabiiki :) en çok nereyi görmek istersin?

Dünyanın hemen her yerine gittim ve görmek istediğim, merak ettiğim her yeri gördüm.

Miami, Las Vegas, Hollywood, Los Angeles, Brezilya merak ettiklerimdi ama defalarca gittim buralara.

Uçmadığın zamanlar ne yapıyorsun? Yoksa sürekli uç uç halinde misin?

Oğlum evdeyse öncelikle onunla vakit geçiriyorum. Yoksa nargile tutkunu olarak yakın arkadaşlarımla oturup sohbet edip nargile içiyoruz. Spor da yapıyorum tabiiki (Cross Fit).

En büyük hayalin uçmak mıydı? Hayallerini mi yaşıyorsun?

En büyük hayalim dünyayı gezmekti. Bunu işini çok seven biri olarak uçarak gerçekleştiriyorum

Hostesbeyoglum olmak isteyenlere önerin var mı? Bu mesleği seçmeden önce en çok neyi göze almalılar?

HBO olarak bizlerden sonra veya bizim yanımıza gelecek olanlara tavsiyem;

İyi yada kötü her uçuş, her yatı bir deneyim olacak. Güzel yatıların ve uçuşların tadını çıkarsınlar. Bizim işimizde en önemli olan uyku düzenini iyi ayarlasınlar.

İnsanlar tanıyıp, gittikleri ülkeleri iyice tanısınlar. Sadece AVM lerde tıkanıp kalmasınlar. Birçok meslek yapmış biri olarak Havacılık bana göre dünyanın en güzel mesleğidir. Değerini bilsinler.

Havacılık bırakılmaz zaten, bırakılmak zorunda kalınır.

Havacılık AŞKTIR, TUTKUDUR, HASTALIKTIR, NORMAL İNSAN İŞİ DEĞİLDİR.

Yeşim Mutlu

instagram.com/yesimmutlu

Hostes Bey Oğlum(HBO) Ahmet Kolik Kimdir?

Yazının devamı...

Aşk olsun! Tabii ki başka hayatlar mümkün!

İstanbul, her geçen gün biraz daha yoruyor. Stres, trafik, kalabalık ve daha bir çok sebep. İstanbul’u çok sevmeme rağmen son zamanlarda tası tarağı toplayıp “Ege ya da Akdeniz'de bir sahil kasabasına mı gitsek?” diye kafamdan düşünceler gelip geçiyor. Etrafımda ki bir çok kişi de aynı durumdan şikayetçi olunca acaba diyorum acaba?

Hayatın daha yavaş aktığı, stresin yerini sakinliğin aldığı yerler mümkün. Hele doğa, sakin yaşam derken hayallere hayaller ekliyor insan. Bir de bu düşünceler içinde karşınıza her şeyi bir kenara bırakıp “vay be” dediğiniz insanlar çıkınca karşınıza hayaliniz daha da büyüyor.

Geçtiğimiz ay tanıştığım, ikinci kitabı “Aşk olsun” sebebiyle bir araya geldiğimiz, sil baştan hayatını değiştiren dünyalar tatlısı Fulsen’i anlatacağım biraz. Hazır mısınız?

Beyaz yakalı bir yaşamdan Datça’ya doğaya kaçış. Fulsen Türker, kimsin sen? Neden aklımıza kötü fikirler sokup bizi de her şeyi bırakmaya itiyorsun?

“Ben kimim?” bu dünyadaki en zor soru. Benim yazmaya başlama nedenim. Cevabı sürekli değişen ve dönüşen bir şey… Şimdilik geldiğimiz noktada, ben kimim? Fulsen’im. Kedili, köpekli, Datçalı bir şikemperverim. Kafein bağımlısıyım. Yine de en güzel hikayelerin evde kahve bittiğinde başladığını bilirim. Çırpınmayı bırakıp suyun kaldırma kuvvetine iman edenlerin kolayca yüzebildiğine inanırım. Ekoseli pijama altlarımı ve patates kızartmasını çok severim. Ha biraz da elim kalem tutar.

Seni arkadaşım Nihan’ın “Fulsen diye bir arkadaşım var. Bloguna göz atar mısın?” demesi sonrası blogun aracılığıyla tanıdım. Hemen bloguna abone oldum. Öyle derin yazıyordun ki her blog yazısında “acaba ne zaman yeni yazacak” diye meraklandım durdum. Blogunda çok aralıklı yazıyor olsan da blogla mı başladı her şey?

Sekiz yaşından beri düzensiz bir şekilde yazıyorum. Uzun yıllar yazdıklarımın pek çoğunu en yakınlarımdan bile sakladım. Uzun yıllar diyorum, otuz bir yaşıma dek…

O sıralar hayatımda bir şeylerin yanlış gittiğinin farkındaydım. Ezberlediğim bahanelerin altındaki gerçeği arıyordum. Elimden gelen tek şey ise yazmaktı. Kol kırılır, yen içinde kalır. Pek çoğumuz bu düsturla büyütüldük. Utanmamız, saklamamız ve hatta unutmamız gereken çok şey vardı. Bense fütursuzca yazmaya başlamıştım ve kendimi durduramıyordum. Yazdıkça geçmişte gömdüğüm şeyler gün yüzüne çıkmaya başladı. Ki bugün bile çıkmaya devam ediyor. Karşılaştığım şeyler karşısında kızdım, üzüldüm, şaşırdım, ağladım. Çok ağladım. Daha fazla kendi içimde tutamadım. Herkes bilsin istedim. 2013 yılının Mart ayıydı, fulsyaziyor.com’u açtım. Kim ne der, ne düşünür, kırılır mı, incinir mi demeden ilk yazılarımı yayınladım. Sadece kendime karşı değil, herkese karşı dürüst olmaya başladığım an, iyileşmeye de başladım.

Buradan bakarsak, evet her şey, sadece yazı çizi dergi roman değil, bugünkü beni ben yapan her şey, bir blogla başladı.

“ Garson ve Mutlu, Aşk olsun “ Fulsen, kitap yazma fikri nereden çıktı? Yoksa bir kitap yazdın hayatın mı değişti?

Kitap yazmak, ilk gençliğimden beri arka cebimde taşıdığım romantik bir hayaldi. Eğer kabuğumu kırıp, eski hayatımdan çıkamasaydım da emeklilik planı olmaktan öteye gidemezdi.

Derken blogumda bir yazı yazdım ve hayatım değişti: “32’me doğru, garson ve mutlu…” Benim 300-400 kişinin okuduğu blogum, bir hafta içinde 300bin kişiye ulaştı.

Akabinde şu anki yayın evim benimle temasa geçip “Sen bir roman yaz” dedi. “Ben ne anlarım roman yazmaktan” dediğimi dün gibi hatırlıyorum. Yazarsın, yazamam, yazarsın, yazamam derken beni en azından yazmayı denemem için ikna ettiler. Ne de iyi yapmışlar. Yine de ‘Garson ve Mutlu’nun matbaadan çıkıp elime geldiği güne kadar kimseye “Ben bir roman yazıyorum” diyemedim. Datça’ya yerleştiğimde ise ‘Aşk Olsun’un adını koyup “Ben bir roman yazıyorum” diye masaya oturdum. Bugün ise, iştahla, heyecanla, aşkla, üçüncü romanımın kurgusunu düşlüyorum.

“Başka yaşamlar mümkün” fikrini öyle güzel yazıyorsun ki :) Yazdıklarının ne kadarı gerçek ne kadarı değil sorgulatıyorsun. Yazarken mi yaşıyorsun, yaşarken mi yazıyorsun?

Bunların ikisini birbirinden ayırmak pek mümkün değil. En azından benim için durum böyle. Yaşadığım her şey bir şekilde kalemime sirayet ediyor, yazdığım her şey ise bir yolunu bulup hayatıma nüfuz ediyor.

Yeni bir şeyler yazmaya başladığımda ne hikayenin nereye varacağını biliyorum ne de o esnada hayatımın hangi yola sapacağını… Bazı sonlar beni bile şaşırtıyor. Gerçek bir hikayeyi yazarken bile.

Ama kimseyi de merakta bırakmayayım. Blogumda hayatıma dair yazdığım her şey gerçek.

Başarılarla dolu bir kariyer ve İstanbul’da yaşam sürerken her şeyi bir kenara koyup Datça’ya gittin. Zorunlu bir kaçış mıydı? Şimdi mutlu musun?

Ne gitmek, ne kaçmak… Ben bundan üç yıl önce haritada bile yerini gösteremeyeceğim bir tatil beldesinde mahsur kaldım. Dönecek yerim yoktu. Hayatımın geri kalanıyla ne yapacağıma dair en ufak bir fikrim yoktu. Gitsem mi, gelsem mi, kendi etrafımda mı dönsem derken burada bir hayat kurdum. Bir gün bu hayatımı eski hayatlarımın hepsinden daha çok sevdiğimi fark ettim ve o gün burada kalmaya karar verdim. Mutlu muyum? İnsan her gün, her dakika mutlu olamaz. Ama mutsuz olmamanın bir yolu var. Ben onu buldum.

Ne işim var benim burada diyor musun?

Datça’da geçen ilk bir, bir buçuk yılımda belki de kendime en çok sorduğum soru buydu. Ne işim var benim burada? Sekiz yaşında Boğaz köprüsünden ilk geçişimi anımsıyorum. Ben İstanbul’a ilk görüşte aşık olmuştum ve ondan hiç vazgeçmedim, onu terk etmeyi hiç düşünmedim. Kendimi İstanbul dışında bir yerde hiç hayal etmemiştim. Derken Datça’da mahsur kaldım işte… Bu bir tercih değildi. Aramızda bir nevi nefret-aşk ilişkisi oluştu. Bir gün kasabayla sevişiyor, birkaç gün sonra “Datça’da büyük bir yangın çıksa, benden bilin” diyordum.

Geçen iki buçuk yılın ardından şimdi aynı soruyu İstanbul için soruyorum. Bir hafta, on gün İstanbul’da olmak çok güzel. Sonrası: Ne işim var benim burada?

Geride bıraktıkların arasında en çok neyi özlüyorsun? Yoksa ayrılık da sevdaya mı dahil?

Geride bıraktıklarımdan kasıt İstanbul ise, en çok sinema salonlarını, Çin büfelerini ve tabii ki arkadaşlarımı özlüyorum. İstanbul’da yaşarken en sevdiğim şeylerden biri, mevsim ne olursa olsun kulaklıklarımı takıp caddelerde sokaklarda saatlerce ama saatlerce yürümekti. Bir de bunu çok özlüyorum. Ama özlemek kıymetli bir duygu…

Hayatında değer verdiğin şeyleri özlersin. Yokluklarında içinde bir boşluk oluşmuyorsa varlıklarının bir değeri olmadığıyla yüzleşirsin. Acı! O yüzden çok şükür ki özlüyorum.

Ne zaman konu aşk olsa herkesin söylenecek çok sözü oluyor. Sen aşkı dibine kadar yaşayıp, dibine kadar batırmış gibi yazmışsın satır aralarında. Aşka mı aşıksın, yoksa aşk her şey mi hayatında?

Aşk… Sanırım bendeki anlamı çok geniş. Bir kavanoz karnabahar turşusu kurmak, arkadaşlarıma mükellef bir sofra hazırlamak, vizyona girecek bir filmi beklemek, yıllardır aradığım bir kitaba kavuşmak, yeni bir yazıya başlamak, kedilerimle oynamak, köpeğimle dolaşmak, öğle birası, akşamüstü rakısı, hepsi aşk… Eğer gözlerimin içi parlıyorsa, kalbimin atışını duyuyorsam, yaşadığımı hissediyorsam o her ne ise benim için aşk.

Çocukluktan bu yana yazdığını anlattın sohbetimiz arasında. Çocukluk anılarından bir kitap çıkar mı yoksa “Aşk olsun” devamı şeklinde mi bir kitap gelecek yakın zamanda?

Kalemi ne zaman elime alsam, bu şekilde söylemek kulağa daha güzel geliyor ama işin aslı ne zaman bilgisayarda yeni bir Word belgesi açsam, çocukluk anılarımda benimle birlikte oturuyor masanın başında. Beni ben yapan şeyler onlar. Hikayeleri olmasa da duyguları elbet kalemime bulaşacak. Ama geçen dört yılda kendimden çok şey anlattığımı düşünüyorum. Bir roman kahramanı olan Fulsen’e Aşk Olsun’la veda ettim. Artık başka hayatlar, başka hikayeler yazmak gerek…

Sürprizlerin var mı? Kitaplarının yanı sıra Bavul Dergisinde de yazıyorsun. Popüler bir yazarsın. Film ya da başka fikirler var mı kafanda?

2017’de sürprizler var ama şimdi ağzımdan kaçırırsam sürpriz olmaz. Onun dışında yazmaya devam…

Yeşim Mutlu

http://www.yesimmutlu.com

http://www.instagram.com

Yazının devamı...

İnterneti Bloglar Kurtaracak!

Blog yazmak, blogger olmak. Günümüzde “blogger” kadar sık duyduğumuz başka kelime var mı bilmiyorum. Sosyal medyanın yoğun kullanımı ve değişen iletişim kanalları ile birlikte blogger olarak mesleğini icra eden kişiler her geçen gün artıyor. Hatta bir çok kişi kurumsal hayatından sıkılıp bir blog açıp dünyayı gezmeye, yemek içerikleri yazmaya, moda blogu açmaya ya da hem çocuğumu büyütürüm hem de annelik deneyimlerimi paylaşırım diyerek anne blogger olarak hayatına devam ediyor. Bir çok kişi de bunu profesyonel bir şekilde iş olarak yapıyor.

Kişisel olarak 11 yıldır blog yazıyorum. Blog yazmaya fotoğraf blogu olarak başlayıp kişisel (lifestyle) olarak devam ediyorum. Bana göre blog yazmak mühim mesele. Blogger olarak da konuyla ilgili fikrimi sıklıkla paylaşırım. Düzenli içerik üretmek ve blog yazmak mühim iştir. Yazmış olmak için yazmak ya da kopyala yapıştır içerikler paylaşmak bana göre değil. Bir yazı için (keza bu yazı da dahil) en az 1,5 saat zaman harcıyorum. Yazılarım da kullandığım fotoğrafları kendim çekiyorum. İçerik ve diğer konularda paylaşımlarım da daima kendi deneyimlerim olmasına özen gösteriyorum. Kendime göre iç disiplinim var ve blogum benim için değerli. Blogger olarakta zaman zaman konuşmacı olarak kongre ve konferanslarda yer alıyorum.

29 Aralık 2016 tarihinde İstanbul Sabahattin Zaim Üniversitesinde Blog Yazarları Çalıştayının ikincisi yapıldı. Türkiye’de ortak blog kültürünün yerleşmesi ve yeni nesilde blog yazarlığı bilincinin oluşturulması amacıyla ‘İnterneti bloglar kurtaracak’ temasıyla gerçekleştirilen çalıştayda Atıf Ünaldı, Daron Yöndem, Evren Soyuçok, Funda Güleç Yalçın ve bendeniz yer aldım. Bu çalıştay da konuşmacı olmak blog yazmak kadar muazzam bi deneyimdi. Çalıştayın her yıl akademik bir çatı altında daha çok katılımla düzenlenmesi de işin diğer güzel yanı.

20’den fazla blog yazarının katkısıyla ortaya çıkan Türkçe içerikli blogların sorunlarına dair 23 maddenin ele alındığı Blog Yazarları Çalıştayı 2016’dan çıkan sonuç bildirisini sizinle paylaşmak isterim. Konuyla ilgili daha fazla detayı yesimmutlu.com da okuyabilirsiniz.

Blog Yazarları Çalıştayı 2016 Sonuç Bildirisi

Değerli katkıları için Atıf ÜNALDI, Daron YÖNDEM, Evren SOYUÇOK, Funda GÜLEÇ YALÇIN'a çok teşekkür ederim :)

Yeşim Mutlu

http://www.yesimmutlu.com

http://www.instagram.com/yesimmutlu

Yazının devamı...

Aşksız Hayat olmaz!

Bu karlı kış gününde en iyi yapılacakların başında kitap okumak geliyor. İnstagram paylaşımlarına bakarsanız kartopu oynayanlar kadar kitap okuyanlar çoklukta. Okuyan insanları gördükçe mutlu oluyorum. Okumak dedim de sizi son günlerin en popüler yazarlarından İlker Özmestçi ile baş başa bırakmak istiyorum. Kendisi ile kitapları ve hayatı hakkında söyleştik. İlker'in erkeklerin şifrelerini anlattığı kitaplarına erkekler ne diyor merak da etmiyor değilim. ama biz kadınların çok işine yarayacağı kesin :)

"Bir Osmanlı Subayı", 'İstanbul Erkeği', 'Bittin Oğlum Sen' ve yeni romanın "Aşka Çeyrek Kala" ile çok okunan yazarlar arasında yerini çoktan aldın. Kitap yazma fikri nereden çıktı?

Aslında hep bir gün yazacağımı biliyordum ama ne zaman ve ne yazacağımdan emin değildim. Piri Reis'le ilgili bi senaryo üzerinde çalıştığım bir dönemde bambaşka bir konu kafamda belirdi ve ortaya bu kitaplar çıktı. Bana en çok iş ve ilişkilerle ilgili arkadaşlarım devamlı danışırdı. Bunları sadece style="color: rgb(51, 51, 51); font-family: Georgia, 'Times New Roman', 'Bitstream Charter', Times, serif; font-size: 16px; text-align: justify;"> Kitaplarında kadınları ve ilişkileri fazlasıyla çözmüş ve erkek dünyasına ait tüm sırları paylaşır haldesin. Kitaplardakilerin hepsi yaşadıkların mı, yoksa tüm erkeklerin hikayesinden yola çıkarak mı yazıldı?

Hemen hemen hepsi hem benim yaşadıklarım, hem de çevremde yaşanan gerçek olaylar. Bunun yanı sıra genellemeler de yaptım. Ama paylaşmadığım sırlar da var, paylaşsaydım sır olmazdı. Kadınlara gerekli tüm tüyoları verdiğimi düşünüyorum.

İlker Özmestçi kitap yazmadan önce kimdi, ne yapardı?

Ticaretle uğraşan bir işadamıydım hala da aile işlerimizin başındayım. Aile mesleğimiz olan tekstille iş hayatına başlayıp, seyahat etmeyi çok sevdiğim için de turizm sektörüne girdim.

Aşk, meşk ne durumda? Yoksa sende de durum “aşka çeyrek kala” hali mi?

İnce ince konuya girmişsin bakıyorum :) 'Aşk hep var. Aşka hep çeyrek kala varmış gibi bakmalıyız hayata' gibi kıvıran laflar söylemeyeceğim merak etme. Şu an aşka çeyrek mi var yoksa çeyrek mi geçiyor bilmiyorum. Tek bildiğim şu an yaşadıklarımdan çok keyif aldığım. Ayrıca galiba sonunda aşka çeyrek kala çalan alarmımı susturmayı öğrendim. Ne demiş Mevlana; 'Ben bir balığım, aşk ise daldığım bir Derya' ;)

Hayatının kadını ile karşılaştın mesela. Kitaplarındaki gibi mi davranırsın, yoksa her şeyi kenara bırakır bambaşka bir İlker mi olursun?

'Hayatımın kadını' lafı güçlü olmuş. Birinin hayatının kadını ya da erkeği olduğunu anlamak o kadar kolay değil. Kimi zaman style="color: rgb(51, 51, 51); font-family: Georgia, 'Times New Roman', 'Bitstream Charter', Times, serif; font-size: 16px; text-align: justify;"> Aşıksam, o kadını dibine kadar yaşarım. Kendimi bırakmak kolay olmuyor ama doğru insanı bulmuşsam kendimi bırakırım. Aşkı iliklerime kadar hissedip, kadınıma da hissettirmeye çalışırım. Sonra mı? Sonrasını hayat belirler ve şekillendirir. Zaten mesele ne kadar nefes aldığımız değil, ne kadar nefesimizin kesildiği değil mi?

Aşk ne güzel bir kelime ama 'hayatımın aşkı' yaşamadan anlaşılamayacak ve anlatılamayacak kadar yüce ve özel. Kritik olan ne biliyor musun, hayatınızın aşkı olsun ve hayatınızı style="color: rgb(51, 51, 51); font-family: Georgia, 'Times New Roman', 'Bitstream Charter', Times, serif; font-size: 16px; text-align: justify;"> Yeni kitap projeni son kitabında duyurdun. Nasıl gidiyor?

‘Aşka çeyrek kala' kitabı bir devam kitabı değil. Hikaye orada bitiyor ve yorumu okuyucalara bıraktım. Yeni romanımı yazmaya başladım. Konusu daha önceki kitaplarımdan daha farklı olsa da, içinde elbette aşk var. Aşksız hayat olmaz, roman hiç olmaz.

Yazmadığın zamanlarda ne yapıyorsun?

Bol bol seyahat ediyorum. Dünyayı gezmek hoşuma gidiyor. Programsız seyahat edenlerdenim, o yüzden belli bir rotam yoktur. O an canım nereye isterse, valiz hazırlığı yapmadan uçağa ya da arabaya atlayıp giderim. Belki de ruhumu besleyen yegane şeylerden biri budur.

Sıkı bir koleksiyoner olduğunu fotoğraf çekimi için buluştuğumuzda anlatmıştın. Bu eserleri bağışlamak ve gün ışığına çıkarmak ile ilgili son durumda değişiklik var mı?

Çeşitli koleksiyonlarım var evet. Bir zamanlar her koleksiyoner gibi benim de koleksiyoner fetişim vardı. Koleksiyonumu sadece kendime saklamak gibi bir saplantım vardı. Artık yıllardır biriktirdiğim parçaları başkalarıyla da paylaşabilmek için bağışlamayı düşünüyorum. Zaman içinde daha detaylı olarak bu konuyla ilgileneceğim.

Erkek ve kadınlara ilişkileri için önerebileceğin özel reçete istesem :)

Önce kendinizi tanıyın ve sevmeye oradan başlayın. Hayatınızdaki her şeyin sebebi, sorumlusu ve sonucu sizsiniz. Bunu unutmayın ve kendiniz gibi olun. İlişkiniz içerisinde sakın rehavete kapılmayın ve her zaman birlikteliğinizi yenilemeye çalışın. İlişkinin en büyük düşmanı monotonluktur. Sıradanlığa karşı savaşın. Mutfakta sevişip, yatak odasında kahvaltı edin arada sırada.

Yeşim Mutlu

http://www.instagram.com/yesimmutlu

Yazının devamı...

Herkes Dijital Dönüşüme Ayak Uydurmak Zorunda!

Blogger var , blogger var. Uzun yıllardır dijital dünya da yer alıyorsanız hepinizin anlatacak hikayesi ve bir blogger hikayesi vardır. Sevgili Natali Yeşilbahar'dan fotoğrafçı bir arkadaşımın çektiği fotoğrafların yer aldığı bir röportaj linkiyle haberdar olmuştum. 2009'da fotoğraf çekimlerim, fotoğraf projelerimin yanında blog yazdığımı bilen arkadaşımın lafı hala kulağımdadır. Natali gerçekten yaptıklarıyla örnek alınacak bir kadın. Fakat YSM olarak benim onun anladığı işlerden anlamam mümkün değil :) Blog yazma konusunda herkes kendi yolunu çiziyor. Geçmiş yaşamdan gelen alışkanlıklar gereği blog/blogger dünyasına bir çok farklı bakış açısı ve yenilik kattığım ortada. Günümüzde ise olduğum yerden mutluyum. YSM olarak deneyimlemediğim, inanmadığım hiç bir yazının, paylaşımın içine olmadım.


Natali ile de yıllar önce Fikrimühim'in bir davetinde yüz yüze tanıştık. O zaman blogger diye tabir edilen kişiler bir elin parmaklarını geçmezdi. Natali her zaman ki harika gülüşüyle yanıma gelerek kendini tanıtmıştı. İlk başlangıcımız bu şekilde olsa da yıllar içinde bu tanışıklık yerini samimi bir arkadaşlığa bıraktı. Enerjisi, güleryüzü, yerinde paylaşımları ve yazılarıyla kendisini seven biri olarak yıl bitmeden bir söyleşi yapmak istedim. Kaldı ki biz bu söyleşiyi kaç yıl önce planladık allah biliyor. Kısmet 2016 bitmeden yapabildik.
İşin bir de şu yanı var. Zor bir yıl oldu 2016. Ülkemizde ve dünyada yaşananlarla hepimizde derin izler bıraktı. Bu süreçte ben kendi adıma hep sevdiklerime sarıldım. Hayatımda gerçekten olan insanlarla daha fazla zaman geçirmeye, onları ne kadar çok sevdiğimi anlatmaya çalışıyorum. Hayat hepimizin karşısına kendi gibi olan, baktığında yansımasını görebildiği güzel insanlar çıkarsın. Bir de Natali gibi akıllı, yenilikçi, girişimci kadınlar yolumuza ışık tutsun. Teşekkürler Natali!.


Sevgili Natali, seni hiç tanımayanlar için (tanımayan kaldıysa) kısaca kendini anlatabilir misin?
Teknolojiyi yakından takip edip, yeniliklere çabuk adapte oluyorum. Dijital dönüşüm ve yenilikleri çevremdekilerle paylaşmak beni heyecanlandırıyor. Hayatım boyunca insanların hayatını kolaylaştırmaya ve onların sorunlarına en doğru ve kolay çözümleri sunmaya odaklandım. Bu felsefe özel hayatımın yanı sıra iş hayatıma ve projelerime de yansıdı.
Kariyerim boyunca üst düzey satış ve iş geliştirme pozisyonlarında görev aldığım Groupon, XING, Blackberry gibi yenilikçi kurumlarda deneyim kazandım ve tecrübelerimi eğitimlerle destekledim. Bu deneyimlerimi paylaştıkça mutlu oluyorum.
Mobil ve internet teknolojilerine odaklanan blogum www.nataliyesilbahar.com’la Altın Örümcek ödülüne layık görüldüm. Aynı zamanda Microsoft ve Samsung tarafından seçilerek Londra Olimpiyatları’nda Global Blogger olarak ülkemizi temsil ettim.
Deneyimlerimizi hayallerimizle birleştirerek, Alışveriş ve Moda Arama Motoru VitrinGez.com’u kurduk.


Bilişim, mobil ve internet alanlarında takdire değer işler yapıyorsun. Aldığın bir çok ödül var. Dijital dönüşüm ve E-ticaret denince ilk akla gelenlerdensin. Hem güzel, hem de akıllısın :) Bunları nasıl başardın?
Öncelikle çok teşekkür ederim. :) Hayatımın her alanında hedeflerimi hep çok net tanımladım. Bu işe ilk başladığımız günden beri e-ticaret ve internet deyince ilk akla gelen firmalardan biri olma hedefimiz vardı. Şu anda da büyük gazetelerde sektörle ilgili bir röportaj yapılacağı zaman ya da bir etkinlik olduğunda markamızla ilk akla gelenlerden biri oluyoruz. Buradaki sırrı şöyle verebilirim; hedefleri net tanımlamak, bu doğrultuda çok çalışmak ve yaptığınız işten heyecan duymak. Siz tutkulu ve heyecanla bu işi yaptığınızda karşınızdaki kişilerin ilgisini çekmeyi başarıyorsunuz. Sektördeki eksiği bulup işinizi onun üzerine kurduğunuzda ve bunu doğru bir şekilde aktardığınızda kurumlar sizinle çalışmak istiyor.


Alışveriş ve Moda Arama Motoru VitrinGez'in hikayesi nasıl başladı? VitrinGez ile neler yapıyorsunuz?
Uzun süredir tüm ihtiyaçlarımı online alışverişle karşılıyorum. VitrinGez.com’u kurmadan önce ihtiyacım olan bir ürünü satın alabilmek için pek çok internet sitesini tek tek gezmek zorunda kaldım ve bu işin nasıl daha kolay yapılabileceğini düşünmeye başladım. İnternette yer alan akıllı bir kutucuk hem kullanıcıların aradıkları ürüne o an ulaşmalarını sağlayabilir hem de e-ticaret sitelerini yeni kullanıcılarla buluşturabilirdi. Bu noktada ekipçe sektörün ve kullanıcıların ihtiyaçlarını detaylı şekilde araştırdık, her gün milyonlarca ürün arayan binlerce kişinin ihtiyacını gördük. Sonrasında kurumlardan gelen olumlu dönüşler de buna eklenince, Alışveriş ve Moda Arama Motoru VitrinGez.com’u hayata geçirdik.


VitrinGez.com’un son kullanıcıya sağladığı faydalar nelerdir?
VitrinGez.com’a girenler hem arama kutucuğundan, hem de kategorilerimiz üzerinden aradıkları tüm ürünlere tek tıkla ulaşabiliyor. Ayrıca marka, renk, model ve fiyat filtreleriyle en doğru ürünü kolayca seçebiliyor, beğendikleri ürünleri listeleyip favorilerine ekleyebiliyorlar.
Örneğin VitrinGez.com arama kutusunda “siyah çanta” arayan bir kullanıcımız, VitrinGez.com’da yer alan tüm siyah çantaların listelendiği bir sayfaya yönlendiriliyor. Bu sayfadaki yüzlerce siyah çanta içerisinden zevkine ve bütçesine uygun olanı seçtikten sonra satın alma aşamasında o çantanın satıldığı e-ticaret sitesine yönlendiriliyor.


“Moda Alarmı” ve “İndirim Alarmı” kullanıcılarımızın en çok sevdiği uygulamalarımızdan. İndirim Alarmı ile kullanıcılarımız seçtikleri ürünlerin indirimlerini takip ederken, Moda Alarmı ile en sevdikleri markaların ve tasarımcıların yeni ürünlerinden herkesten önce haberdar olabiliyorlar. Diğer yandan sitemizde yer alan markaların VitrinGez.com’a özel olarak sundukları "Kuponlar" ile deneyimlerini avantajlı bir alışverişe dönüştürebiliyorlar.


VitrinGez.com’un markalara sağladığı faydalar nelerdir?
VitrinGez.com olarak işbirliği yaptığımız markaların web sitelerine tamamen satın alım odaklı, hedeflenmiş ve bilinçli kullanıcılar gönderiyoruz. Aynı zamanda markaların farklı hedef kitlelerle tanışmasını sağlayarak doğru trafiği yönlendiriyoruz.
VitrinGez.com'da cebinde kredi kartı olup, internetten alışveriş yapan özel bir topluluk var. Böyle güzel bir hedef kitleye ulaşmak isteyen markalar için özel projeler üretmeye devam ediyoruz. Alışveriş ve Moda Arama Motoru olan VitrinGez.com, aynı zamanda iyi bir reklam platformu oluyor.


Türkiye olarak internet alışverişini çok sevmiş haldeyiz. Sence internetten alışveriş yaparken nelere dikkat etmeliyiz?

İnternetten alışveriş yaparken:

Kendi girişimini kurmak isteyen kişilere ne tavsiye edersin?

Kendi işini kurmak isteyenlere önerilerim:

Moda ile aranın çok iyi olduğunu biliyorum. :) Dolabındaki olmazsa olmaz kıyafetler nelerdir?
Etek ve elbise giymeyi çok seviyorum. Farklı renkler kullanmayı tercih ediyorum ve kendime pembe, kırmızı gibi canlı renkleri çok yakıştırıyorum. Kurtarıcı kıyafetlerimin başında ise siyah etek geliyor. :)


İş hayatın ile özel hayatın arasında ciddi bir denge olduğunu biliyorum. Yine de sormak istiyorum bu kadar online bir dünyada yaşarken ruhunu ve fiziğini nasıl koruyorsun?

Güzel değerlendirmen için çok teşekkürler. :) Önceliklerimi iyi belirliyorum ve her şeye aynı anda yetişmeye çalışmıyorum. İş ve sosyal hayatımda kendime:

gibi sorular soruyorum. Ofise gelip çalışmaya başladığımda da önemli işlerimi ilk önce yapıyorum. Özel hayatımda ise benim için en değerli olan kişilere vakit ayırmaya çalışıyorum. Ayrıca kendime “Neye ihtiyacım var?” diye sormayı asla unutmuyorum. :)


Dijital dünyada ki kadınlara/ erkeklere önerin var mı?

Dijital dünyada çalışanlara önerilerim:

Bu şekilde dijital dünyanın daha güzel yerlere geleceğine inanıyorum.


Gelecek hedeflerin neler? Her şeyi yaptım biraz dinleneyim mi diyorsun yoksa sırada kitap ya da başka projeler var mı?
Kurulduğumuz günden bu güne kadar online alışveriş yapan her 6 kişiden 1’inin vitrini olmayı başardık. Hayallerimiz hedeflere dönüştü ve bu hedefleri gerçekleştirmek için çok çalışıyoruz. İnternetten alışveriş yapan her 4 kişiden 1’inin VitrinGez.com deneyimini yaşaması, kullanıcılarımızın ihtiyaçları olan her şeye platformumuz üzerinden ulaşması ve sistemimizi yurt dışına taşımak hedeflerimiz arasında.
Başarılı satışlar yapmak isteyen kurumlara, dijital dönüşüm projeleri sunuyoruz. Gelecekte oluşacak ihtiyaca göre bu hizmet daha da büyüyecek.


Yeşim Mutlu
http://www.yesimmutlu.com

http://www.instagram.com/yesimmutlu

Yazının devamı...

Her Kadın güzel olmak ister

Etrafımda konuyu güzelliğe takmış çok arkadaşım var. Çünkü sağdan soldan "Her kadın güzel olmak ister "diye dayatılan bir durum var. Oysa güzellik herkese göre değişen göreceli bir kavram. Kendi ile barışık olmak bana göre en güzeli :) Zaten her sene birileri çıkıp "güzellik anlayışı değişiyor, şimdi bu uygulamaları yaptırmak, bu ürünleri kullanmak çok moda" gibi haberlerle dört bir yanımızı sarıyor. İyilik hali içinde olduğumuz her halimiz güzel. Güzel olma halini kenara bırakırsak bakımlı olmak hali bana daha iyi geliyor.

İnsanın bakımlı olabilmesi içinde kendine zaman ayırması gerekiyor. Kendi adıma söyleyebilirim ki o zamanı yaratmakta çok zorlanıyorum. Geçtiğimiz ay arkadaşlarım kolumdan tutup "endormolift" için Neyran Hanım ile tanıştırmasaydı bu zorunlu kendine zaman ayırma halini yapamayacaktım. Şimdi iyi ki yaptım halindeyim. Sevgili Seyit ve Hakan'a buradan çok teşekkür ediyorum.

Endormolift yaptırırken haftada iki gün 35 dakikayı ayırmanız gerekiyor. Ayırmaya değer mi, değer. Daha iki seans sonrasında cildimde ki sıkılaşma ve ışıltıyı hissedince "yahu ne mucizeler varmış" oldum.

Güzellik, estetik, bakım vb diye araştırmaya başlarsanız binlerce döküman var. Her zaman söylediğim gibi benim bu konularda ikna olabilmem çok zor. Doğal olmayan uygulamalara biraz değil epey çekimserim. Neyseki bu uygulama tamamen doğaldı. Ne yüzüme iğne battı, ne lazer uygulama yapıldı. Sonuç için değer mi değer diyorum. %100 doğal,acısız, ağrısız, yan etkisiz bir şekilde uygulanan tek teknik Endermolift olunca işin uzmanını köşeye sıkıştırdım. Zaten size yaşadığım, merak ettiğim ne varsa onu yazacağım dememiş miyidim? Neyran Hanım'a bir kez daha yazıyla teşekkür etmek istedim. Hem söz uçup yazı kalmıyor mu?

Neyran Hanım'ı, hem de endermolifti sizlere dilim döndükçe anlatmaya başlıyorum, okumaya hazır mısınız?

Neyran Çolakoğlu kimdir? Biraz kendinizden bahseder misiniz?

1980 yılında İstanbul'da doğdum, 2002 yılında İstanbul Üniversitesi Biyoloji Bölümü' nden mezun olup, 3 yıl Biyolog olarak çalıştım. Eğitimden vazgeçemeyeceğimi anlayınca 2005 yılında İstanbul Üniversitesi Eğitim Fakültesi' nde yüksek lisansımı tamamladım. Çeşitli okularda öğretmenlik yaparak 2009 da güzellik sektörüne geçiş yaptım. 2009’da LPG Uzmanlık Eğitimi’ni Fransa’da, 2010 yılında Avusturya’da Hypoxi Master Trainer Eğitimimi tamamladım. Almanya ve Fransa’da çeşitli cilt bakım ve güzellik eğitimlerine katıldım.


Aldığım eğitimlerin sonuçlarını da İstanbul Aydın Üniversitesi, Çukurova Üniversitesi, Meslek Liseleri’nin Cilt Bakım ve Güzellik Bölümleri’nde ve Türkiye’nin birçok kentindeki Kuaför ve Güzellik Uzmanlığı Odaları’nda seminerler vererek paylaşmaya devam ediyorum. 2009’dan bu yana sürdürdüğüm İnanır Group Eğitim Müdürlüğü görevinin ardından 2014 yılından itibaren de Yunus Eğitim Kurumu’nun eğitmen ve Kurum Müdürlüğü’ nü sürdürmekteyim. (bu arada dünya tatlısı bir kızı var yazmadan geçemeyeceğim. Kurumsal hayatın içindeki anneler özel özel hayatımını pek paylaşmak istemese de yazdım gitti :)

Yunus Eğitim Kurumları'nda ki göreviniz nedir?

İnanır Group bünyesinde iki yıl önce hizmete giren Yunus Eğitim Kurumu’ n da hem eğitmen hem de kurum müdürlüğü görevini yerine getiriyorum. Yeni meslek edinmeye gelmiş kişilere yön vermek geleceğin nitelikli uzmanlarını yetiştirmekte katkımız olmasından son derece mutluyum.


Yunus Eğitim Kurumları'nı biraz anlatır mısınız? Neler yapıyorsunuz Yunus Eğitim'de?

Yunus Eğitim Kurumu MEB’ na bağlı özel eğitim veren bir kurum. Özel eğitimler tanımını açacak olursak güzellik alanında hayatına yön vermek isteyenlere; "Makyaj sanatçılığı, Cilt bakımı ve Estetisyenlik, El ve Ayak bakım uzmanlığı ve Kalıcı makyaj uzmanlığı" gibi eğitimler veriyoruz. Verdiğimiz eğitimlerde MEB bitirme sertifikası yanında Kanada’ dan işbirliği içinde bulunduğumuz Dectro akademi ile mezun olan Güzellik Uzmanlarımıza uluslararası geçerliliği olan Dectro Akademi sertifikası veriyoruz. Makyaj alanında ise ikinci sertifika olarak Kryolan Akademi sertifikası nı verme yetkisine sahibiz. Bunların yanında hayat boyu öğrenmeye inanan kurumumuz ileri uzmanlık eğitimlerine de devam etmektedir. Uzaktan eğitime katılmak isteyenler için ise Online eğitim seçeneğimiz var.

Çok yoğun bir temponuz var. Sizinle uygulama randevusu için her konuştuğumuzda farklı bir yerlerdeydiniz. Bu kadar yoğun çalışıyorsunuz. İşinize aşıksınız. nedir sizce Yunus Eğitim Kurumu'nu diğer kurumlardan ayıran en önemli özellik?

Yunus Eğitim Kurumu’ nu diğerlerinden ayıran en önemli özelliği sahip olduğumuz fiziki imkanlar, cihazlarımız, ürünlerimiz ve eğitmenlerimiz ile birlikte Türkiye ilk ve tek tam kapsamlı eğitim kuruluşuyuz. Öğrencilerimiz teori derslerinin yanında birebir uygulamalı öğrenerek mesleklerine hazırlanıyorlar. Buradan mezun olduklarında ayrıcalıklı birer uzman olarak mesleklerine adım atıyorlar. Doğal olarak ben de sürekli hareket halinde oluyorum :) İşimi seviyorum.

Yeşim Mutlu

http://www.yesimmutlu.com

http://www.instagram.com/yesimmutlu

Yazının devamı...

© Copyright 2025

Türkiye'den ve Dünya’dan son dakika haberler, köşe yazıları, magazinden siyasete, spordan seyahate bütün konuların tek adresi milliyet.com.tr; Milliyet.com.tr haber içerikleri izin alınmadan, kaynak gösterilerek dahi iktibas edilemez, kanuna aykırı ve izinsiz olarak kopyalanamaz, başka yerde yayınlanamaz.