SAĞLIK
YEMEK
ASTROLOJİ
GÜZELLİK

Büyük Projemiz: "Satıldık"

Bundan 3,5 sene Özel Sembol Okulları için yaşadığımız yerden Bahçeşehir'e taşınmış bir aileyiz . Şimdi tam tersi duruma geçtik. Nasıl mı? Neslin Değişen Sesi Bahçeşehir'e geliyor. İyi hoşta ne oluyor, bizi neler bekliyor!

Cuma günü bir bilgilendirme mektubu aldık. Aldığımız anda bunun nelere gebe olduğunu bilmiyorduk. Her aile gibi kendi içimizde şaşırdık, düşündük, konuştuk. Geçtiğimiz günlerde de yazdığım gibi 4 sene de bir çok olay yaşadık. Ama okulumuz ve öğretmenlerimiz bizim için çok ama değerliydi. Ta ki geçen cumartesiye kadar. Çünkü o değerli insanların ne kadar kolay harcandığını hissettik.

Yukarıda gördüğünüz yazı sonrası- ki bu yazıyı kaleme alan kişinin ruh halini ve bunu nasıl bu kadar kötü yazabildiğiniz hala aklım almıyor- anlamaya çalıştık.

Cumartesi günü davet mektubunda belirtilen toplantıya tam zamanında katıldık. Lakin çok ama çok bekledik. Bize konuyla ilgili açıklama yapacak olan için Özel Neslin Değişen Sesi İlköğretim Okulu heyeti trafik nedeniyle! gecikmişti. Biz Bahçeşehir'de yaşayanlar trafiği, saatleri vb çok iyi biliriz. Hele cumartesi günleri extra farklı yaşarız. Her neyse bize sunum yapacak yetkililer 40 km uzaktan geldiğini düşünürseniz onlara da söyleyecek çok lafım yok. Ama düşünün ki daha ilk kez sunum yapacak bir heyet geciksin. Ve var olan 325 öğrencisini yaşanan bina stresi sebebiyle Bahçeşehir'e taşınmak için okulumuzu satın almışken :(

Evet "Satıldık" çok üzücü, çok zor, çok hararetli geçen bir bilgilendirme toplantısıydı. Özel Sembol Okulları velisi olarak bir kaç yıldır yaşanan öğrenci kaybına rağmen inanan ve gönül koyan veliler olarak işin güzel yanından bakmaya çalıştık. Ama pek bakamıyor insan. Bina satılmış olabilir ama ya ruhu.

Bizim okulumuzda daha girişte güvenlikle başlayan güleryüz vardır. Her güvenlik görevlisi her çocuğu kendi çocuğu gibi sahiplenir ve ilgilenir. Kantin görevlimizden temizlik görevlimize herkes tebessüm eder ve nasılsınız der? geçin bunları günümüzde iki insanın telefonundan yüzünüze bakmadığı süreçte okul müdüründen öğretmenine herkes uyum içindeyken bu satış dahi kendilerine cuma günü söylenmiş. Kendimi onların yerine koyuyorum da 2015-2016 öğretim yılı sonuna kadar aşkla yaptıkları işi nasıl yapacaklar? Her okulun öğretmen sözleşmesi vb farklıdır. Ama bu okulda bu okula inanmış ve kendini adamış çok kişi var. Siz hangi okulda yöneticilik vasfının yanı sıra derslere giren öğretmenler gördünüz? Bu öğretmenler şu anda ne olacağını bilmiyor. Makina değil ki fişini çekelim kapatalım. İnsandan eğitimden ve çocuklardan bahsediyoruz. Eğer NDS bunu fark edemeyecekse Özel Sembol Okullarından çok kayıp olacaktır çok net.

Cumartesi gün ki toplantı da şirket satın almalarında yaşanan siz-biz duygusunun ilk yumruğunu yedik söylemlerle doğal olarak. Planlı plansız bilemiyorum ama NDS'de son senesi olan ve görevini devredecek olan Okul Müdürü Silva Tanel'in sunumu okul birleşmesinden çok NDS okul tanıtımına yönelikti. "Franceducation" taşıyan bir okuluz diyerek konuya girdiler. Galatasaray ve NDS dışında ilk okul bölümünde bu markaya sahip ilkokul yok. Lakin kolej ve lise kısmında bunu taşıyan okulları da linkten görebilirsiniz. Bizim de farklı hayallerimiz var biz de okul seçerken ne nedir ne değildir biliyorduk ve bizim seçtiğimiz yılda da NDS'nin Sembol'den farkı yoktu. Neyse konu bu değil.

Bugün bir haber çıkmış bir gazetede. Veliler isyandaymış doğal olarak . Nedense taraflı bir haber tadında. Haklılar çok haklılar, ben de çocuğumun eğitimi için Göktürkten Bahçeşehir'e taşındım. Okul ve ev arası max 10 km olmalıydı bana göre. Şimdi minumum 40 km sabah 08.00 de başlayan bir okul için 5'te mi yola düşecek bu çocuklar. Karar her iki taraf içinde çok zor çok. Düşünün şimdiden NSD velileri için diğer okullar siz gelin biz sınıf açarız demekteyken! Ha bir de haberde diyor ki "Özel Sembol Okulları'nın öğrencilerini garantilemişler hadi canım sende!.

Ya biz Sembol velileri . Biz çok mu mutluyuz? Bize o gün toplantı da hiç bir net bilgi verilmedi. Okul fiyatı ve yaklaşım vb tamam. 2016-2017 itibariyle artık biz varız mesajı da net. Biz öğretmenlerimizin ve yöneticilerimizin kalması için konuştuk. Anladılar mı hiç sanmıyorum. Çünkü duymak istediklerini değil söylemek istediklerini söylüyorlardı. Erken kayıt yapılacağını ve biz velilerin kayıt durumunu görmek istediklerini belirttiler. Ne kadar kayıt olacak ana temasına geldi sonuç. Yapacaktık ya da yapacağız. Ama neye göre... Ne öğretmenlerimizin durumu belli ne NDS'den gelecek öğretmenlerin durumu belli gelecekler mi o da ortada yok :( Belirli kayıplarımız olacaktır diyorlar doğal olarak. Ama burada kaybeden her iki tarafta da çocuklar. Özel Sembol Okulları'nın , NDS'nin çocukları cumadan bu yana şok içinde. Biz evde konuşmasakta fısıltı gazetesi şeklinde okulda ne konuşuluyorsa arkadaşlar arasında hooop eve.. Velhasıl hepimizi sancılı bir süreç beklemekte..

Bahçeşehir bambaşka bir dünya. Kendi içinde çok farklı ekosistemi var. Herkes alışacak. NDS kalan sağlar bizimdir diyecektir mutlaka. Taşınan taraf yani NDS kendi marka değeriyle mutlaka yeni öğrencilere bu bölgede kucak açacaktır. Ama maalesef bu uzun soluklu bir maraton. Şu var ki daha satın aldıkları okulun en güçlü yönlerini dahi bilmeyen bir durumdan bahsediyoruz burada. Bu okulda kendini adamış öğretmenler, kendini adamış veliler var. Evet NDS Müdürü Silva Tanel Hanım; Sembol Okulları’nın kapandığını, sizin de de binayı satın aldığınızı söylediniz ısrarla. Evet aldınız , satıldık ... Keşkesi yok işin ama krizi değere dönüştürmek var. Dinler ya da dinlemezsiniz ama bir kulak verin size ses uzatan herkese..

Geçmişler olsun hepimize..

YSM

Yazının devamı...

Psikoloji, Müzik ve Aşk: Cenk Erdem ile Röportajdaydık!

Cenk Erdem, arkadaşım canım. Ne zaman kafam karışsa sesini duyunca rahatladığım güzel insan. Daha önce de blogumda kendisiyle ilgili yazılar okudunuz . Geçtiğimiz hafta bir araya gelince yeniden size onu anlatayım istedim. Cenk beni kırar mı hiç. Hem poz verdi hem lafladık şekersiz kahvelerimizi içtik. Uzun zamandır da kendisini Mehmet Ustaoğlu ile bir araya getirmek istiyordum. Mehmet'in kişisel sebebleriyle aramıza geç katılacak derken tam kahve molasının birinde aramıza katıldı. Karaköy sokaklarında kahkahalar, fotoğraflar ve kahveler eksik olmadı. Bu koca gönüllü iki PR gurularına çok teşekkür ederim. Bakın bakalım neler konuştuk. Önce size Cenk'i tanıtayım ardından sorular gelsin :)

Canım Cenk Erdem’le psikoloji, müzik ve aşk üzerine bir sohbet gerçekleştirdik…

Bir yandan müzik röportajları yazıyorsun, bir yandan psikoloji alanındasın; tüm bunları nasıl buluşturuyorsun?

Aslında ben buluşturmuyorum, zaten iç içe… Psikoloji de müzik de duygularımızla ilgili. Ancak başımıza ne geliyorsa, kendi duygularını da başkalarının duygularını da anlamayan ve güzelliklerin ve güzel şarkıların keyfini kıymetini bilemeyenlerden geliyor. Müzik tercihlerinin dış dünyaya tanımladığımız kimlikle ilgisi olduğu gibi bizi iyileştiren bir tarafı da var ve hem psikoloji hem müzik ruhumuzu güzel tutmak için çok lazım…

Peki sence ruhumuzu güzel tutmak için başka ne lazım?

En çok aşk lazım… Aşk gibisi var mı? Ama onu da kavrayamadık yıllardır. Bizi üzen, aşağı çeken ilişkiyi aşk sanıyoruz. Oysa aşk yükseltir, tıpkı güzel bir müzik gibi. Hele bizim toplumumuzda ruhu aşağı çeken şarkıların daha çok sevildiği yetmezmiş gibi, üzen sevgili de pek kıymetli oluyor. Mutlu olmak için seni üzen ne varsa hayatından çıkarmalı. Elbette kimi zaman koşullar buna izin vermeyebilir de. O zaman da hayatında hangi güzellikler var, iyice fark etmeli. Hem kendindeki hem sevdiklerindeki güzelliklere, doğaya ve hayatın güzelliklerine yüzünü çevirmeli… Seni yükselten, yukarı çeken arkadaşlar da önemli. Mesela ben o konuda çok şanslıyım.

Sence iyi bir psikolog hayatı güzelleştirebilir mi?

Valla bizim ülkemizde mesleği öyle kötü temsil edenler var ki, yeter ki iyi gelebilecek, alanda sağlam tecrübesi olan birilerine danışıyor olsunlar da kimseye zarar gelmesin… Önüne gelen koç, yaşam koçu, profesyonel koç, kenar koçu… Bir bakıyorsunuz dışarıdan ciddiye alma yanılgısına düştüğünüz bir terapi enstitüsünü iyi bildiğiniz terapist değil de ego sıkıntıları olan heykeltıraş eşi yönetiyor, misal daha kurum içinde ilişkileri tuhaf ilerleyen bir terapi merkezinden kime hayır gelsin? Bir bakıyorsunuz alanda hiçbir tecrübesi olmayan ve iki kursa gidip koç olan birileri bir psikoloğa bile kişilik envanteri vermeye kalkışıyor. İki romantik, şiirsel cümle kurana, psikoloji gurusu diye koşuyorlar… Herhangi bir terapi tekniği kursu alan diyelim regresyon terapisti diye geziyor. Bir ara herkes şarkıcıydı şimdi herkes koç ya da terapist… Oysa ki elbette mesleği çok düzgün temsil edenler de var ve iyi bir psikolog hem yol aldırabilir hem de duygusal zekayı geliştirebilir... Ülkede duygusal zeka yerlerde sürünüyor o da ayrı…

Duygusal zeka meselesini biraz açsan Cenkcim?

Ülkenin neredeyse tamamı ergenliğini tamamlayamamış, ne kendi duygularından haberdar ne başkalarını anlayabilmek için çaba sarf ediyor. Ergen tepkileri siyasi liderlerde de görüyoruz. Bana tüm ülke duygusal zekadan yoksun, her an herkesin herkese kötülük edebileceği ilkel bir kabileyi hatırlatıyor. Hatta siyasi kabineler de kabile… Ayrıca parayı bulan da empatiyi kaybediyor…

Bir de danışanlardan çok iyi biliyorum ki duygusal zekasını kaybetmiş narsist patronlar var. Çalışanlarına kök söktürüyorlar. Bazen çalışan birine öyle bir takıyorlar ki, patolojileri üzerlerinden akıyor. Ülkede kendin gibi olduğun zaman zor tutunuyorsun; çünkü Psikolog Dr. Marmara’nın dediği gibi nitelikli azınlık, basit çoğunluk…

Peki ruhumuzu yükseltmek için sen en çok ne işimize yarar diyorsun?

Zamanında Cumhuriyet adlı eserinde Platon söylemiş. Ruhumuz için müziğe ihtiyaç var… Yüksek enerjili müzikler de ruha çok iyi geliyor. Sanılanın aksine yavaş ve sakin müzikler değil, yüksek enerjili şarkılar ruh halini de yükseltiyor. Ancak seçtiğimiz şarkılarda kişilik özelliklerimiz belirleyici oluyor. Duygu durumumuza ve ruh halimize göre şarkılar da dinleyebiliriz ama özellikle üzen şarkılarla kendimize eziyet etmenin anlamı yok, dozunu iyi ayarlamalı. Hayat yeterince sert daha çok mutlu şarkılar lazım.

Esas olarak kişilik özelliklerimizle mi şarkılar seçiyoruz?

Müzik kişiliğin ipuçlarını veriyor. Araştırmalar var. Diyelim neşeli ve sosyal bireyler pop dinliyor. Farklı deneyimlere açık bireyler rock seviyor. Sözel becerileri kuvvetli bireyler caz seviyor. Öyle ki ergenlikten itibaren mizacımıza, kişiliğimize göre müzikler sevdiğimiz gibi, empatinin bile müzik zevkleri ile ilgisini ortaya çıkaran araştırmalar var…

Empati ve müzik tercihleri için araştırma neler deniyor?

Güncel araştırmalardan birine göre duygu ve düşüncelere empatik yaklaşan kişiler R&B, soft rock ve folk gibi yumuşak müzikler tercih ederken, sistematik yaklaşan kişiler punk, heavy metal, avant- garde caz gibi daha yoğun müzik formlarını seviyor. Empati düzeyi yüksek kişiler ayrıca sözlerdeki derinliği de seviyor.

Senin bu aralar en sevdiğin şarkılar ya da şarkıcılar hangileri?

Güzel ses ve güzel melodi beni çekiyor. Adele ‘e bütün dünya teslim oldu ben de bayılıyorum. Ama çoğunlukla house müzik ve disko klasikleri ve dans müziği dinliyorum. Madonna gibi libidoya iyi gelen, yaşam enerjisi veren şarkılar dinliyorum. Ya yüksek enerjili dans şarkıları ya da güzel sesler iyi geliyor. Misal Sia ‘nın ‘Bird Set Free’ şarkısının sözlerine ve şarkı söyleyişine bir bakın… Eğer melankolik bir şarkı dinleyeceksek Sia da olduğu gibi acının da zarafeti olabiliyor. Tıpkı Yasmin Levy gibi, Halil Sezai gibi değil…

Son olarak senin için sırada neler var?

Psikoloji alanında eğitimler ve seminerlere devam ediyorum. 19 Aralık’ta Boğaziçi Üniversitesi’nde bir seminer veriyor olacağım. Boğaziçi Psikoloji Topluluğu’nun organizasyonu olacak. Müzik röportajlarına ve gazeteciliğine devam ediyorum. Bir yandan freelance PR yapıyorum ve yine müzikle ilgili oluyor. Dört gözle Kanadalı filmci Orson Galore ‘un Horror Matters projesini bekliyorum. Korku sineması üzerine bir belgesel projesi ve işin içinde psikolog kimliğiyle ben de varım. Korku Sinemasının psikolojik faydalarını anlatıyorum. Bir çok proje var ama ülke garabet, ekonomi kırılgan. Neyse ki benim finans danışmanı Gülnur Özdemir gibi sanat danışmanı Gülben Oruç gibi finansal sponsorlarım oluyor. Onlara da teşekkür etmek isterim… 01

Yazının devamı...

Fener/ Balat’ın En Mavi Kafesi: Byzas Cafe

Zaman hızla akıyor. Hayat geçiyor.. Her yaş almada -en azından kendi adıma- tercihlerim, gittiğim mekanlar ve sokaklar değişiyor. Sıkılmak ya da tüketmekten çok bir yer fazlasıyla keşfedildiğinde sokaklarında adım atılamaz olunca oralara çok az gider oluyorum.

En sevdiğim bazı yerler / kafeler hep özelimde kalıyor. Bazen kendime saklamak adına hiç paylaşmak istemiyorum bu yerleri. Bazen de “bencillik yapma bak ekmek parası için uğraşıyorlar aşkla sarılmışlar işlerine neden daha çok arkadaşını götürmeyesin” diyorum ve sonra yazıyorum.

Size Fener/ Balat’ın En Mavi Kafesi ” Byzas Cafe” den bahsedeciğim bugün. Soğuk bir ekim gününde Balat yine beni çağırınca her zaman ki yerime arabamı bırakıp başladım Fener sokaklarında yürümeye. Rum Patrikhanesini geçince hemen çapraz da bulunan, önünden defalarca geçtiğim Byzas Cafe’ye girdim ısınmak için. Hafif çiseleyen yağmur da üşütmüş iyice ellerimi. Yağmur da şemsiye kullanmayı da sevmeyince daha çok ıslanıyor insan.

Byzas Cafe, öğle saatleri ve gelen geçeniyle havaya rağmen kalabalık. Elimde bozuk ve serviste hali sebebiyle yıllar öncesinden kalma İphone 3s telefonum. Bir fotoğraf çekiyorum kapanıyor ve açılması 10 dk sürüyor . Not alsam, ses kaydı desem nafile konuşamıyorum dahi neyse en azından kim aradı görüyorum o kadar. Hem bazen her şeyden uzaklaşmak gerekmez mi?

Çantamda her daim bulunan kalemim ve küçük not defterimi çıkarıp etrafı yazmaya başlıyorum. Uzun zamandır kafamda olana Fener/ Balat sokaklarını yazmak tek derdim.

Menüden kafamı kaldırıp baktığımda Byzas Cafe’nin sahipleri “Yanni ve Deniz “kocaman gülücüklerle hoş geldin diyor. Mekanın duvarlarında basın da çıkmış bir iki haber ve bol yunan esintisi. Dantelli perdelerle her yer mavi. Sadece kahve ve tatlı servisi yapıyorlar. Türk çayı sormayın sakın yok tabiki :) Bir de Yunanistan'dan gelen gerçek sakız ve reçeller satıyorlar.

Byzas’ın enerjisi beni sarıyor. Fener Rum Patrikhanesi'nin hemen sağ tarafındaki mavi, beyaz masaları ve Yunan alfabesiyle yazılmış ismi herkesin dikkatini çekiyor elbette. Çok kişi içeri girip bir şeyler soruyor. Fransızca, ingilizce, Rumca , Yunanca aksanlı konuşmalar duyuluyor. Yanni ve Deniz ile doğal olarak konuşmaya başlıyorum. Meraktan öte mekanların hikayeleri beni büyülüyor. Yanni ve Deniz’in işi gibi hayat aşkları da ortak olunca mekan da buram buram aşk kokuyor.

Deniz iyi eğitim almış İstanbullu bir Çerkez kızıymış. Annesi Saint Benoit mezunuymuş. Biz sohbet ederken kızım da fransız okulunda okuyor deyince ortaya çıktı. Anlayın kültürünün renkliliğini. Paris’te Bizans tarihi doktorası yaparken, araştırma yapmak için yolu Fener’deki Patrikhane'ye düşmüş ve Yanni ile tanışmışlar. Yanni eskiden Patrikhane’de arşiv sorumlusuymuş. Birbirlerine ilk görüşte aşık olmuşlar. Sonra da aşk ile bu mekanı açmışlar.

4 yıl geçmiş Byzas Cafe açılalı. İlk zamanlar açtıklarında karşısında ki komşular ( bildiğiniz mahalle kahvesi ) “iki gün sonra kapatırsınız kimse gelmez buralara “ demişler. Ama onlar elbet bir iki kişi de olsa gelir kahvemizi içer soluklanır diyerek pes etmemişler. Dört sene önce o kadar boşmuş ki her yer şimdi onlar da gittikçe kalabalıklaşan sokaklara alışmaya çalışıyorlar.

Karşılarında “Antique “ adında bir antikacı var. Sahibi Celal Bey gelip oturuyor yanlarına. Derin sohbete dalıyorlar. Onu da yazacağım başka bir sefere. Çarşamba, cumartesi mezat yapıyormuş. Üç liradan başlayan fiyatlarla herkes kendine uyan bir ürün satın alıp gidiyormuş :)

Mekana cafe demek haksızlık oluyor. Sanki bir eve misafirliğe gelmişsiniz tadında. Kendinizi derin bir sohbetin ortasında buluyorsunuz. Ortam o kadar samimi ki :) Deniz ve Yanni bu duruma çok alışmış. Her ikisi de enerjiye ve karmaya inanıyorlar. Astrolojiye de benim gibi ilgileri varmış. Hal böyle olunca da geçmiş yaşamlar sohbetlerden eksik değil. Ha bu arada

Byzas Cafe, eskiden postaneymiş. Patrikhane 1602’de buraya taşındığında burası Patrikhane'nin postanesi olmuş. Şimdi de Byzas Cafe..

Byzas Cafe sabah 10 gibi açılıp akşam 19 gibi kapanıyormuş. Bazen erken bile kapattıkları oluyormuş. Bu sebeple neden akşam açık vb demeyin. Deniz ve Yanni “ Bizim de sosyal hayatımız var , amacımız çok para kazanmak olsaydı bu işi yapmazdık” diyerek ekliyorlar “biz akşamları dostlarımızla buluşup yaşamayı seviyoruz.”

Velhasıl tarih kokan bir mekana, üçüncü nesil kahveci olarak muazzam ruh katmışlar. Enerjileri hiç bitmesin.

İperoha (Harika) Byzas Cafe;

YSM

yesimmutlu.com

instagram.com/yesimmutlu

twitter.com/yesimmutlu71

Byzas’ın anlamı: Byzas ismi, Balat tarafına ilk yerleşen kralın isminden geliyormuş. Yunan mitlerine göre Yunanistan’dan göç etmeye hazırlanan kral Delfi tapınağında nereye göç etmesi gerektiğini sorduğunda, ona körler ülkesinin karşını göstermişler. Oda buraya yani Balat’a yerleşme kararı almış.

Yazının devamı...

Delf nedir?

Bu röportaj benim için çok değerli. Yaşadığımız semtten kızlarımın okulu için farklı semte taşınmıştık. Üç yıl öncesine göre hayatımızda ne kadar yol kat ettik. Benim en büyük şikayetim trafik. Onun dışında Bahçeşehir kendine ait dünyası olan ve aradığınız tüm imkanlara ve seçeneklere sahip bir yaşam bölgesi. Trafik dışında arkadaşlarım tarafından bana en çok sorulan soru" Hep rahatlıkla söyledim değdi, hem de çok değdi. Kızlarım bu okula gittiği için söylemiyorum. Kaldı ki Mira bu yıl hazırlık için okulda. Öncesinde başka bir okulun yuva deneyimini yaşadık.

Özel Sembol Okulları'na başladığımız gün ile şimdiki arasında çok fark var. Benim okul seçerken tercihlerim bakış açım belliydi. Okul bu konularda hiç yanıltmadı. Yönetim değişti, öğretmenler geldi gitti, sınıflar karıştı vb derken çok başka olaylar yaşadık. Aile olarak okula ve eğitim sistemine inancımız tamdı. İletişim açısından da her zaman okul ile bağlantı da olduğum için sorunlarımı dile getirmekten ya da gördüğüm aksaklıkları paylaşmaktan hiç çekinmedim. Karşımda son derece ilgili, sorunlara çözüm üreten ve gerektiğinde gereken önlemi alan bir okul var. Okula başladığımız günlerde DELF sonuçlarının okul panosunda asılı olduğunu ve en iyi sonucu alan okulun Sembol Okullar olduğunu öğrenince bunun peşine düştüm. İyi güzeldi de DELF ne demekti? Bir kaç veliye sordum onlar da bunu tam olarak açıklayamayınca ben en iyisi bunu okula sorarak öğreneyim istedim. Sonrasında da bu satırlar ortaya çıktı.

Okul Müdürümüz Nida Koç Karaçöl'ün en uygun zamanını kollayarak hem fotoğrafladım hem de sorularımı sordum. Kendisini okul içinde ortaokul öğrencilerine fransızca dersine girerken izlemek, ilkokul öğrencilerinin teneffüsünde onlara sarılışını görmek benim için iki kere daha doğru yerde olduğumu hissettirdi. Hem idari, hem eğitmen olarak kendisine teşekkür ediyorum. Her zaman iyi enerjilere ve kendini adamış kişilere ihtiyacımız çok.

Özel Sembol Okulları'na ve okul müdürü Nida Koç Karaçöl'e bu değerli paylaşımları için teşekkür ederim.

YSM

DELF nedir?

DELF, Fransızca seviyenizi resmileştirmek için başvurabildiğiniz ve her ülkede düzenlenen bir sınavdır. Geçerli not alındığı takdirde (en az 50 puan) uluslararası geçerliliği olan bir diploma almaya hak kazanıyorsunuz.

Sembol’de DELF yaklaşımı nasıldır?

Öncelikle öğrencilerimizden başlamadan, öğretmenlerimizi gerekli eğitimlere göndererek uzmanlaştırdık. 7 yıl önce biz ufak ufak başladık DELF ‘e.

Fakat zamanla çok sağlam bir ekip kurarak son 2 yıldır İstanbul’un en iyi sonuçlarını elde ettik. Bugünden itibaren daha titizlikle bu işi sürdüreceğimizi belirtmek isterim.

Fransızca eğitimini veren tüm okullar DELF sınavına girer mi?

Öğrencileri DELF’e hazırlamak okulun inisiyatifindedir. Ayrıca öğretmen kadrosunun da bu konuda eğitimli ve profesyonel olması gerek.

DELF resmi tanınan bir belge midir?

Daha önce belirttiğim gibi, evet DELF diploması dünyanın her ülkesinde geçerliliğe sahiptir.

Nerede bu belgeyi kullanabiliriz?

Başka bir ülkeye gidileceği zaman kullanılabilir ya da Sembol’den sonra öğrencimiz gideceği liseye de gösterebilir.

Sembol’ün bu başarısı ve diğer köklü Fransız okullarına göre son zamanlarda en iyi sonuçlara sahip olması neye borçludur?

Özel Sembol okulları köklü bir geçmişi vardır. Saint –Benoît Lisesi 400 yıllık bir tarihe ve eğitime sahiptir. Bizim okulumuz Saint –Benoît Lisesi mezunları ve orada yıllarını adayan öğretmenler tarafından desteklenmiştir her zaman.

Tüm Fransızca öğretmenlerimiz çeşitli seminerlere ve eğitimlere gidererek uzmanlıklarına uzmanlık kattılar. Ayrıca çift vatandaşı olup her iki kültürü benimseyerek çocuklarımızla iyi iletişim halinde olabilmekte ve Fransızcayı sevdirebilmektedirler.

Son olarak şunu eklemek isterim, Sembol bir ekoldür ve Fransızca eğitiminde iddialı olmaya devam edecektir.

2015-2016 DELF için neler yapıyorsunuz?

Öğrencilerimizi titizlikle hazırlıyoruz. Var ise eksiği ya da pekiştirilmemiş bilgiyi tespit edip en küçük detaya kadar inip onu giderdikten sonra sınav sistemine göre onları bu maratona çalıştırıyoruz.

Fransızca eğitimi seçmeyi planlayan ailelere neden seçmeleri konusunda görüşlerinizi aktarabilir misiniz?

Anadilim Fransızca ve bu sayede Fransızca gibi Latin kökenli dillerini çok rahat ve çok daha kolay öğrenebildim. Bu bir avantaj diye buluyorum. İngilizce daha kolay ve dünya dili olduğu için artık her yerde öğrenilir. Ayrıca biz sadece Fransızca dilini değil zengin bir kültür ve bir disiplin vermeye çalışıyoruz öğrencilerimize.

Nida KOÇ KARAÇÖL / Özel Sembol Okulları Okul Müdürü

Nida KOÇ KARAÇÖL Kimdir?

Nida Koç Karaçöl, evli ve bir çocuk annesiyim.Belçika-Brüksel doğumluyum. Eğitimimin yarısını orada bitirip devamını Türkiye’de tamamladım. Üniversiteyi İzmir’de okuyup kariyerime İzmir Saint-Joseph Fransız Lisesi’nde başladım. Üç yıl hazırlık sınıflarında öğretmenlik yaptım.

Eşimin terfi edilmesi ile İstanbul’a geldim ve Sembol’de öğretmenliğe devam ettim. Bu yıl Sembol’de yedinci yılıma giriyorum ve Eylül ayından itibari ile öğretmenliğime ara vermeden okul müdürü olarak büyük bir aşk ile çalışıyorum.

Sembol Okulları

Özel Sembol Okulları’nın amacı, seçkin ve donanımlı kadromuzca Türkçe’yi, ana yabancı dil olarak Fransızca’yı ve sonrasında İngilizce’yi etkili biçimde konuşabilen, Fransız Kültürünü tanıyan, araştırmacı, var olan bilgiyi sorgulayabilen ve yeni fikirler üretebilen, Atatürk ilkelerine bağlı ve çağdaş dünya görüşüne sahip güçlü bireyler yetiştirmektir.

Yazının devamı...

HAYAT BİRLİKTE, OYUN BİRLİKTE

Bir hikaye anlatacağım sizlere. Bu hikayenin kahramanı çocuklar. Hayatımızda "Her çocuk özel, fakat bazıları daha "özel"dir" diyerek yola çıkan Türkiye Özel Sporcular Spor Eğitim ve Rehabilitasyon Derneği (TÖSSED)' ten bahsedeceğim size. Bu derneğin bir tek amacı var "insanların umudunu yeşertmek"

Geçtiğimiz günlerde "Hayat birlikte, oyun birlikte" sloganıyla çok değerli bir mektup ve kendilerine sembol olarak seçtikleri kırmızı topu göndermişler. Etrafıma anlattım, gelin bu projeye destek verin dedim. Nedense sonra yaparım şimdi uygun değil vb diyenler oldu sıklıkla. Nedense bu ülkede sosyal sorumluluk projeleri hep pazarlama mantığıyla hareket ediyor. Oysa bir gerçek var ortada. Zihinsel engelli bireyleri dar sınırlarından çıkarıp yaşamın içine çekmek için var gücüyle çalışıyor bu insanlar. Amaçları ne pazarlama ne de marka değeri yaratmak. Onlar insanlık adına, zihinsel engelli bireyleri spor ve sosyal etkinlikler çerçevesinde diğer bireylerle bir araya getiriyor ve onlarla kaynaştırmayı hedefliyor sadece. Kişisel olarakta hem iş hayatımda hem de kurumsal hayat sonrası en üzerinde durduğum konudur sosyal sorumluluk. Benden kim ne isterse koşa koşa gider yapmam gereken ne varsa seve seve yaparım.

Mektuptaki satırlar Dilek Sabancı'ya ait. Onursal Başkanları Dilek Sabancı'nın söyledikleri çok değerli:

"Zihinsel engelli çocuklarımızı kucaklayan Özel Olimpiyatlar Türkiye, bu özel çocukları hayata bağlamak, diğer yaşıtlarına karışarak toplumun bir parçası olmalarını sağlamak için spor gibi önemli bir araçtan yararlanıyor.

Onların yanı başında olmak, verdikleri mücadeleyi desteklemek ve başarılarını kutlamak bize sonsuz mutluluk yaşatıyor. Başarmak için ne kadar büyük ve güçlü gayretler içinde olduklarını görmek, onların ne derece ‘özel’ olduklarını herkese kanıtlamak için bize güç veriyor.

Özel Olimpiyatlar Türkiye olarak, bu amaçla yola çıktığımız 1982 yılından bu yana pek çok önemli engel ve zorluğu aştık. Bugün geri dönüp baktığımızda çok önemli bir mesafe kat ettiğimizi görüyoruz. En önemlisi, bu yolu özel sporcularımızın gayretleri, başarılarıyla taçlandırdık. Ne mutlu bize…

Evet, bu macera çok uzun soluklu ve meşakkatli... Biz yılmadan, yorulmadan yolumuza devam ederken, toplumumuzun her kesiminden bireyleri de, özel sporcularımızın yanında olmaya, onlarla birlikte vakit geçirmeye davet ediyoruz.

Bunu başarırsak, özel çocuklarımızın hayatlarında hep birlikte çok büyük değişimler yaratacağımızdan eminim. Çünkü onların hayallerini küçülten değil; onlarla birlikte hayallerini yaşayabilecek insanlara ihtiyaçları var…"

Evet, bu özel çocukların hayalalerini yaşatabilecek insanlara ihtiyaçları var. Gelin siz de bu oyuna dahil olun ve desteğinizi esirgemeyin.

YSM

yesimmutlu.com

instagram.com/yesimmutlu

twitter.com/yesimmutlu71

Özel Olimpiyatlar Türkiye Hakkında:
Temelleri 1982 yılında Prof. Dr. Hıfzı Özcan ve Sakıp Sabancı’nın önderliğinde atılan Özel Olimpiyatlar Türkiye, tüm dünyada 170 ülkeye yayılmış 225 kuruluşu kanalıyla, 4,4 milyon kişiye ulaşan Uluslararası Özel Olimpiyatlar’ın (Special Olympics) Türkiye’deki tek kuruluşudur. Özel Olimpiyatlar Türkiye, zihinsel engelli bireyleri, diğer bireylerle bir araya getirip, çeşitli spor dallarında düzenli eğitim ve yarışma olanakları sağlamaktadır. Bu şekilde özel sporcuların fizik kondisyonlarını, motor becerilerini ve yeteneklerini geliştirmelerine, cesaretlerini sergilemelerine, başarılarının mutluluğunu yaşamalarına, toplum ile ilişkilerini güçlendirmelerine yardımcı olmayı ve sosyal hayata katılımlarını artırmayı hedeflemektedir. Detaylı bilgi için http://www.soturkiye.org.tr/ adresini ziyaret edebilirsiniz.

Yazının devamı...

Kırtasiye , Kırtasiyeciden Alınır!

Son 15 gündür okul hazırlıklarıyla uğraşıyorum. Maya Su ve Mira'nın okulu açıldı. Melis Erasmus için çoktan Roma'da hayata başladı. Tatilin hemen ardından üç çocuğu hazırlamak epey yormuş olsa da bugün son eksiklerimizi de alarak kırtasiye, kitap ihtiyaçlarımızı tamamladık.

Lise ve üniversite dahil tüm kitaplarımı kendim kapladım. Son iki senedir kaplamıyorum. Bunda kitap kaplama hizmetininde veriliyor olması. Ama çok büyük kolaylık söylemeliyim. Okul demek kırtasiye demek rengarenk kalemlerin, defterlerin arasında kaybolmak demek . Maya Su ve Mira kendi beğenileri doğrultusunda okul tarafından belirlenmiş kırtasiye listesini tamamladı. Bu listeyi de hazırlarken tabiki kırtasiyeden çıkmadık. Oturduğum yer itibariyle kırtasiye seçeneğimiz son iki sene Akbatı'da var olan ve bulamadıklarımızı da civar kırtasiyelerden tamamlama şeklinde geçmişti. Bu yıl ise durum çok farklı. Bu yıl biz bütün alışverişimizi "Kırtasiye, Kırtasiyeciden alınır" diyen arkadaşımdan yaptık. Kendileri Ispartakule'de H&S Kırtasiye adı altında harika bir yer açtılar. Sağ olsunlar ihtiyaç listemizi de tek tek düzenlediler. Her gidişimde kahve, sohbetle karşılayıp kızları da boyama vb ile boş bırakmadılar.

Sohbet ettikçe kırtasiyenin de ne kadar taklit edilebilir olduğunu gördüm. Kopya ürünlerle insan sağlığına zarar verme boyutunda risk taşıyan markaların ve yerlerin olduğunu öğrendikçe canım sıkıldı. Bu sebeple de bu yazıyı yazmak istedim. Yeliz okuyunca eksiklerimi tamamlarsa çok sevinirim. Bu başlığı bile onların bakış açısından aldım. Umarım bana kızmazlar.

Okul çantası seçmekten, kullanılan malzemeye kırtasiye ciddi iş. Bir kere çocuklar söz konusu. Kimyasal madde içeren, zehirleyen ürünleri kim çocuğuna kullandırmak ister ki. Ekonomik durum önemli ama zehirli kalem, kimyasal içeren ürünler satmak nasıl bir ruh halidir ben anlayamıyorum. Denetimsiz kırtasiye ürünlerinde görülebilen fitalat, azor, kanserojen ve alerjen boya maddeleri, ağır metaller çocuklarımızın sağlığını tehdit ediyor. Bir çok yerde durum vahim. Maalesef Çin'den getirilmiş ve bazı yollarla ülkeye satılmış denetimsiz çok ürün satılmakta. Oysa okul alışverişin de sağlıklı ürünler tercih edilmeli . Kesinlikle kırtasiye satın alırken TSE ve CE damgalı ürünler tercih edip kontrol edin lütfen. Ayrıca Tüm Kırtasiyeciler Derneği ‘nin ( TÜKİD ) belirlediği tercih edebilirsiniz. Yeliz'den öğrendiğime göre K Lisansı, perakendeci kırtasiyeci olarak faaliyet gösteren kuruluşlara bağımsız bir denetim ve gözetim firması tarafından yapılan denetimlerde işyerinin başarılı olması sonucunda TÜKİD tarafından verilmekteymiş.

Durumun ciddiyeti ortada. Aldığınız silgiden çantaya, oyun hamuruna, makasa , yapıştırıcıya , suluklara her yerde gözümüzü dört açmak gerekiyor. Silgiler, kanserojen madde içermemeli. Oyun hamurları katkı maddesi içermemeli, yapıştırıcılar solvent içermemeli, su mataralarının plastiklerine dikkat etmeli diye liste uzayıp gidiyor. Okul çantasının ağırlığı çocuk ağırlığının %10 geçmemesi gerekiyormuş mesela :)

Çocuklarımız için keyifli, eğlenceli ürünler seçelim derken aman dikkat sağlıksız ürünlere hayatımızda yer vermeyelim.

Tüm öğrencilere mutlu, keyifli, başarılı bir eğitim öğretim yılı diliyorum.

YSM

yesimmutlu.com

instagram @yesimmutlu

twitter @yesimmutlu71

Yazının devamı...

MUTLULUK GARANTİ “SALKIM BOZCAADA”

Bozcaada ile ilgili en bilinen ve herkesin kitaplarında, yazılarında ya da duvarlara yazdığı sözdür. Gerçekten Bozcaada’ya gelenlerin –herkes adına konuşmak istemem ama yine de yazmadan geçemedim- farklı duygularla ayrıldığı hep konuşulur. Kendi adıma yıllardır böyle. Benim gibi birkaç kişi daha Ada’nın kendisini çağırdığını söyler. Ada gerçekten çağırır sizi ve bilirsiniz o orada bekler sizi. Ona kavuştuğunuzda da içiniz büyük mutlulukla dolar. Ayrılık halini hiç yazmak istemem çünkü fikri dahi hüzünlendirir insanı.

Bozcaada rüzgârlarıyla birlikte sizi duygulara savurur. Bundan olacaktır ki son on beş günde rüzgârgüllerinde evlenen, evlilik teklifi alan ya da yeni aşklara yelken açan çiftlere rastlıyoruz. Hatta Habbele Koyundan rüzgârgüllerine yürümek isteyen bir çifti “orası çok uzak yürüyerek gidemezsiniz” diyerek rüzgârgüllerine bıraktık. Kısacık yolda hikâyelerini dinledik. Onlarda bir gün önce Ada’da evlilik kararı almışlar. Ne hoş anılar değil mi?

Ada’nın şarap kadar, rüzgâr kadar, rengârenk sokakları, kedileri, kargaları, buz gibi denizi kadar anılarımda yer eden restoranları var. Açıldıkları günden bu yana misafiri olduğum Salkım Bozcaada bunlardan bir tanesi. Diğer komşusu Lodos ise artık hizmet vermiyor.

Salkım Bozcaada’nın tam on beş yıldır misafiriyiz biz. Melis’in sakızlı muhallebi yediği tek yerdi o küçükken. Geçen akşam yıllar sonra bu eşsiz lezzetle yeniden buluştuğu yer. Mira ve Maya Su ise bayıldı bu tada.

Salkım Bozcaada’yı seviyorum çünkü burada kendimi evimde hissediyorum. Nazik ev sahibesi Selma Hanım eşi Erhan Bey’le birlikte işin başında. Kendilerini kendini Ada’ya adamışlar. Hikâyelerini benden değil onlardan dinleyin isterim.

Salkım Bozcaada’nın mutfağından çıkan her yemeği gözü kapalı tadın derim. Burada yedikleriniz benzersiz tatlar. Ege salatayla başlayan gecemiz de mürekkebinde ızgara kalamar, ahtapot ızgara, dereotlu enginar, patlıcan salatası, otlu börek, dereotlu enginar, Girit pilavı, köfte derken çocuklarla birlikte yedikçe yedik. Tabiki Bozcaada’da şarap içilir biz de Talay içmeden geri kalmadık. Ama siz kendi zevkinize göre istediğiniz şarabı söyleyebilirsiniz.

Salkım Bozcaada uzun yıllar boyunca (10 yıl) şu an var olan bir meyhanenin yerindeydi. Hemen yanında da Lodos yer alır ve biz her ikisinde farklı gecelerde olurduk. Şimdi Talaylara ait tarihi bahçeli binada ev sahipliğini sürdürüyorlar. Çok kişi tesadüfen buraya gelse de benim gibi müdavimlerin ilk durağı oluyor.

Birbiri ardına açılan meyhanelerin seveni çok olsa da benim Ada anlayışımda sıkışık masalara ve rakıya tahammül yok. Hem bu kadar güzel şarapların olduğu yerde neden rakı içilsin ki? Bozcaada’yı bir Bodrum, Alaçatı, Çeşme havasında yaşatmak niye. Yine yazacağım bu meyhanelerin bendeki hikâyesini JAma talep çok, yer yok siz anlayın gerisini.

Uzmanlık alanı hayat, misafir ağırlamak, Girit mutfağının eşsiz tatlarını bizlere ulaştırmak olan bu güzel yerde mutluluk garanti.

Selma Hanım’a giderseniz benden selam söyleyin. Özlerim hep kendisini.

YSM- Bozcaada Aşığı

Yazının devamı...

#Birtüpkanver lütfen

Her çocuk bir umuttur. Hepimizin evladı biriciktir bizim için dünyanın merkezidir. Her anne gibi konu çocuklarımız olunca dünya bir yana.. Her zaman gözümüz nefesimiz üzerlerinde.

Yazımı okuyan kişilerin yarısının anne olduğunu varsayalım. Anne olarak hangi anne çocuğunun hastalığına dayanabilir? Bu bazen minik bir hastalık bazen de büyük hastalık olsa da her anne için evladının hasta olması beklenmedik istenmedik durumdur. Ve ne olursa olsun hastalıkta başa gelirse sabırla beklenir iyi olacaktır.

Bazen hayat hiç ummadığınız yerden sizi yere vurur. Bir çok isimle karşınıza çıkabilir. Belki duyduğunuz , belki bir yakınınızda yaşadınız bazen de sosyal medya da denk geldiniz. Adı "Kanser". İlk duyulan andan sonra etrafında ki tüm kişileri etkileyen ve hayatını değiştiren "kanser"

Şimdi bir nefes alıp okuyun. Bundan sonra yazacaklarım bir hikaye ya da kitaptan satırlar değil sadece gerçek. Eski çalışma arkadaşım, güzel anılara sahip olduğum, anneliğine imrendiğim canım İpek Demircioğlu Teker ve Serkan Teker'in gözbebekleri minik oğlu Ali Kerem 4. Evre Nöroblastoma ile savaşıyor.

"Tedavide uygulanan kemoterapiler sonrası kemik iliği nakli (kök hücre) olması gerekecek. Kendinden kendine yapılan nakiller biraz daha riskli olabiliyor çünkü kanserli hücrenin de tekrar nakledilmesi mümkün olabiliyor. En ideali uyumlu, sağlıklı bir ilikten nakil yapılması. Bunun içinde bir dünya bankası var ve Türkiye bankası da oluşturuluyor. Ali kerem gibi nice evlatlar dünyanın bir yanında bu uyumlu iliği bulmak için bekliyor. Ve bu bankaya kaydolmak çok kolay. Belki Ali Kerem'in belki de başka canlara umut olacak sağlıklı ilik sizde... (Kan grubunuzun tutması gerekmiyor)

Bu sebeple 18-50 yas arasındaki tüm çevrenizi sisteme kaydolmak için kan vermeye davet ediyoruz. İstanbul'da 24 saat 7 gün açık olan Kartal Kan Bağış merkezinde ya da haftaiçi 08:00-17:00 saatleri arasında çalışan Zeynep Kamil Kan Merkezi'nde bir tüp kan vererek ilik Bankası'na kaydolabiliyorsunuz. Ve kaydolduktan sonra ihtiyacı olan uyumlu herhangi bir ilik belirlenirse sizi haberdar ediyorlar.

Bağışçı olmak isteyen bir kişi

1- 18-50 yaş aralığında olmalıdır.

2- Bilgilendirme ve onam formunu doldurmalıdır.

3- Sağlıklı bir kişi olmalıdır. (Hepatit B, Hepatit C ve Sifiliz hastalığı geçirmemiş olmak, kanser, HIV ( AIDS ) tanısı almamış olmak)

Vereceğiniz 1 tüp kan bir kişiye hayat olabilir..

Donör olmak için başvurmak ve küçücük bir tüp kan vermek ÇOK ÇOK ÇOK ÖNEMLİ.

Diğer illerde de kan verilebilecek merkezleri de yayınlıyorum. Yine detaylı bilgiye kanver.org sayfasından ulaşabilirsiniz.

Bu bilgiyi çevrenize yaymanız umuduyla.

Tüm arkadaşlarımdan ve bu yazıyı okuyan herkesten yardım rica ediyorum. Çok teşekkür ederim şimdiden.

#Birtüpkanver Lütfen

YSM

Yazının devamı...

© Copyright 2025

Türkiye'den ve Dünya’dan son dakika haberler, köşe yazıları, magazinden siyasete, spordan seyahate bütün konuların tek adresi milliyet.com.tr; Milliyet.com.tr haber içerikleri izin alınmadan, kaynak gösterilerek dahi iktibas edilemez, kanuna aykırı ve izinsiz olarak kopyalanamaz, başka yerde yayınlanamaz.