CaddeÇİFTE HAPİSHANELİ SULTANAHMET

ÇİFTE HAPİSHANELİ SULTANAHMET

08.02.2012 - 21:48 | Son Güncellenme:

Osmanlı’nın suçluları cezalandırmak için kullandığı zindan veya kalebentlerden...

ÇİFTE HAPİSHANELİ SULTANAHMET

Osmanlı’nın suçluları cezalandırmak için kullandığı zindan veya kalebentlerden, tevkifhane ve hapishanelere geçişi 19’uncu yüzyılın başına denk gelir. İstanbul’un işgal günlerinde Sultanahmet, bu binaların direnişçileri de ağırlayan en önemli iki tarihi örneğini içinde barındırıyordu

Haberin Devamı


Günümüzde Türk ve İslam Eserleri Müzesi olarak kullanılan İbrahim Paşa Sarayı.

Kemal Tahir’in en çok bilinen romanlarından biri olan ‘Esir Şehrin İnsanları’nda İstanbul Tevkifhanesi şöyle geçer: “Kamil Bey Mekteb-i Sultani’den sınıf arkadaşı Ahmet’le Sultanahmet Parkı’nda, direnişçilere katılma kararını aldığı konuşmayı yaparken, sınıf arkadaşlarından İhsan’ın İstanbul Cezaevi’nde tutuklu olduğunu öğrenerek, aldığı cezaya şaşırır: “10 yıl mı? İmkanı yok!” “10 yıl. Şimdi Mehterhanede yatıyor. Şuracıkta... Mehterhane’yi bilemedin mi? İstanbul Cezaevi...”
Kemal Tahir’in roman üçlemesi, ‘Esir Şehrin İnsanları’, ‘Esir Şehrin Mahpusu’, ‘Yol Ayrımı’, tarihi karakterleri ve gerçek mekânları zaman zaman başarıyla kullandığı önemli kitaplarındandır. Özellikle ilk iki kitabın kahramanı olan Paşazade Kamil Bey, ‘Esir Şehrin İnsanları’ kitabının ilk sayfalarında, İstanbul’un unutulmuş bir yapısına bakarak, İbrahim Paşa Sarayı’nın dördüncü avlusunda 1831’de kurulan Hapishane-i Umumi ve 1919’da kurulup daha sonra Sultanahmet Cezaevi adını alacak olan Dersaadet Cinayet Tevkifhanesi hakkında fikir sahibi olmamıza olanak sağlar.
O günlerde İstanbul’da bir dönem tüm resmi dairelerin neredeyse merkezi halinde bulunan Sultanahmet bu iki önemli cezaevini aynı meydanın parçaları olarak bünyesinde tutuyordu. Yeni tevkifhanenin yapılışıyla tutuklular, gönderilecekleri binayı ancak içine girdikleri zaman öğrenebiliyorlardı. Kemal Tahir’in üçlemesinin ikinci kitabı olan ‘Esir Şehrin Mahpusu’nda Kamil Bey yanlışlıkla İhsan Bey ve diğer Kuvayı Milliyecilerin tutuklu bulunduğu İstanbul Hapishanesi (Hapishane-i Umumi) yerine adi suçluların tutulduğu Dersaadet Cinayet Tevkifhanesi’ne (Sultanahmet Cezaevi’ne) gönderilir. Kamil Bey’in başına gelen yanlışlık daha sonra içeri girerken arama yapan gardiyan suçunu sorduğunda ‘iftiradan’ demesiyle (Bu mahkum argosunda hırsızlık anlamı taşımaktadır) katmerlenir.

Haberin Devamı


1969 yılına kadar Sultanahmet Cezaevi olarak kullanılan Dersaadet Cinayet Tevkifhanesi binası günümüzde otel olarak hizmet veriyor.

Haberin Devamı

Hapishaneden adliye sarayına
Sultanahmet Meydanı’nda bulunan, İbrahim Paşa Sarayı 16’ncı yüzyıldan kalan önemli bir mimari eserdir. Melling’in 18’inci yüzyılda yaptığı bir gravürde, meydana bütün ihtişamıyla hâkim olduğunu görürüz. Günümüz cezaevlerinin ilk örneklerinden Hapishane-i Umumi, 1831 tarihinde İbrahim Paşa Sarayı’nın arkasında bulunan avluda yer almaktaydı.
İstanbul’un nâzım planını hazırlayan Henry Proust, Sultanahmet’in kamusal binalar için ayrılmasını uygun bulup, Adliye Sarayı için bu mekanı önerince, 4 Mayıs 1939 tarihinde hapishanenin tasfiyesine başlandı. Mahkûmların bir bölümü İmralı Adası’na, bir bölümü Üsküdar’daki Paşakapısı Hapishanesi’ne, sadece para borçları olup, salıverilmesi yaklaşanlar da geçici olarak başka bir bölüme nakledildi. Haziran ayında yıkımına başlanan Umumi Hapishane’nin yerine yakın zamanda boşaltılan Sultanahmet Adliyesi inşa edildi. Bugün İbrahim Paşa Sarayı’nın sadece Türk ve İslam Eserleri Müzesi olarak kullanılan bölümü ayaktadır.
İstanbul Tevkifhanesi olarak bilinen Dersaadet Cinayet Tevkifhanesi ya da daha sonraki adıyla Sultanahmet Cezaevi ise 1919’daki açılışından 1969 yılında mahkûmların Sağmalcılar Cezaevi’ne nakline kadar geçen 50 yıl boyunca Türkiye’nin en ünlü cezaevi oldu. Tanınmış komünistler, Turancılık davası sanıkları, 6-7 Eylül olaylarından sonra tutuklanan aydınlar hep burada ‘misafir’ edildi. Nâzım Hikmet, Aziz Nesin, Kemal Tahir, Necip Fazıl, Vedat Türkali, Çetin Altan, Orhan Kemal bu ‘misafirler’den sadece birkaçı oldu.

Haberin Devamı

ÇİFTE HAPİSHANELİ SULTANAHMET

Nâzım Hikmet, Piraye Hanım ve Kemal Tahir, Çankırı Cezaevi’nde bir görüş gününde. Yıl 1940.

Nâzım İstanbul Tevkifhanesi’nde bu şiiri yazmıştı:

2008 yılında, Nâzım Hikmet’in üvey oğlu Memet Fuat’ın arşivlerinin düzenlenmesi sırasında, Nâzım’ın o zamanki eşi Piraye’ye yazdığı mektuplar ve İstanbul Tevkifhanesi’nde tutukluyken doldurduğu defterler bulundu. Bu defterlerde daha önce yayımlanmamış bir şiir olan ‘Dört Güvercin’le üç adet tamamlanmamış roman taslağı vardı. Yapı Kredi Yayınları bu defterleri 2008 yılında ‘Öteki Defterler’ adıyla yayımladı.

Haberin Devamı

Dört Güvercin
Geldi dört güvercin
suda yıkanmak için.
Su mahpusane yalağındaydı.
Ve güneş
güvercinlerin
gözünde, kanadında, kırmızı ayağındaydı.
Girdi dört güvercin
yıkanmak için
suyun içine.
Ve kederli toprakta dört insan
baktı dört güvercine.
Güvercinler hep beraber
güneşi taşıyıp kırmızı ayaklarında
uçabilirler.
Durdurmaz onları demir ve duvar.
Güvercinlerin yumuşak kanatları var.
Ve kanatlar
şimdi burda, şimdi damın üzerinde.
İnsanların kanatları yok
insanların kanatları yüreklerinde.
Dört güvercin
güneşe varmak için
yıkandı, uçtu sudan.

Yazının tamamı Atlas Tarih dergisi şubat sayısında.

KEŞFETYENİ
Sürpriz haber! Evlilik yolunda ilk adımı attı
Sürpriz haber! Evlilik yolunda ilk adımı attı

Cadde | 13.06.2025 - 11:13

Dünyaca ünlü İngiliz şarkıcı Dua Lipa, aktör Callum Turner ile nişanlandı.

Yazarlar