Mehmet Tez

Mehmet Tez

mehmet.tez@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Çin rock’ına Yaogun deniyor. Müzikal bir tanım gibi dursa da aslında daha geniş anlamda kökleri 1970’lerde olan, 1989 Tiananmen protestolarıyla kendine alan açmış bir alternatif kültürel akımı anlatmak için kullanıyor. 

Çin rock’ı “Yaogun”

Çin’le ilgili bir konu açıldığında ben hep Anthony Bourdain’in bu ülkeye dair düşüncelerini hatırlarım. Çin’i anlamanın mümkün olmadığını, çünkü çok büyük, çok kalabalık, kendi içinde çok çeşitli, çok derin ve farklılıklarla dolu olduğunu söyler. O yüzden Çin’i anlayamayacağını baştan kabul eder, sadece gezer ve gözlemler. Benim de bu ülke hakkındaki düşüncem benzer. Çin’i anlamak benim için çok iddialı ama dünyanın en önemli ekonomik, siyasi ve kültürel güçlerinden biri hakkında turistik klişeler dışında hiçbir şey bilmemek de insanın gücüne gidiyor. 

Haberin Devamı

Corriere Della Sera’nın hafta sonu kültür sanat ekinde karşıma çıkan bir haber bu yüzden ilgimi çekti. Stefano Capolongo imzalı yeni kitap “Rock devrimdir: Çin’de Rock’ın Kısa Tarihi” adını taşıyor. Adından da anlaşılacağı gibi Çin’deki rock müziğini mütevazı bir şekilde incelemeye girişiyor. Türkçeye çevrilmediğinden okuyun çok ilginç diyemiyorum ama biraz bilgi verebilirim. 

Çin rock’ı “Yaogun”

Bu ülkede 1970’lerde Maoculuğun gerilemeye başlamasıyla alternatif bir kültür olarak ortaya çıkan, 2000’lere kadar varlığını neredeyse yeraltında sürdüren Çin rock’ı hakkında, Çin’e dair pek çok konuda olduğu gibi neredeyse hiçbir şey bilmiyoruz. Kitapta anlatılan pek çok hikâyeyi okuyunca en azından bir fikrimiz oluyor. En ilginç olanlardan biri, Çin rock müziğinin efsane ismi Cui Jian’ın hikâyesi. Jian, bir gün bir evden gelen müzik sesiyle âdeta büyüleniyor. Duyduğu, Beatles’tır. Sesin geldiği ev Komünist Partisi liderlerinden mareşal Lin Biao’nun evidir ve plağı oğlu dinlemektedir. Biao elbette milyar insanın yaşadığı Çin’de Batı müziğine ulaşma ayrıcalığına sahip bir avuç insan arasındaydı. Bu olaydan birkaç yıl sonra hem Biao hem de oğlu Çin’den Sovyetler Birliği’ne kaçmaya çalışırken ölecekler, (Bu ayrı bir hikâye. Dedim ya Çin çok büyük, çok karışık, çok derin...) bir şekilde Çin rock müziğinin kurucu babasına ilham verdiklerini de hiçbir zaman bilemeyecekler. 

Haberin Devamı

Bir diğer detay, 1982’de ülkenin Batı’ya sınırlı açılımının ardından özellikle 1989’daki Tiananmen protestolarıyla birlikte gelişen bir karşı kültür dalgasının yarattığı kültürel iklim. O zamana kadar Çin’e (Beijing’e) müzik kasetleri sadece Hong Kong’dan geliyor ve bunlar çoğunlukla yerel Çin müzikleri oluyor. Mao’nun ardından devlet başkanı Deng Şiaoping, Batı açılımı çerçevesinde ABD’den çöp ithaline izin veriyor. Gelen çöpler arasında kullanılmış kasetler de var. Bu kasetlerin içinde bilin bakalım ne var? Müzik. Hemen Batılı sanatçıların kasetlerinin el altından satıldığı bir pazar oluşuyor, Batı’nın çöpü, kelimenin tam anlamıyla Çinli alternatif gençliğin hazinesi oluyor ve pek çok insan bu şekilde Batı müziğine ulaşıyor. Kitaptaki tanıklıklardan bir tanesinde Çinli bir rockçı bu şekilde elde ettiği kasetten ilk kez Prince and the Revolution dinlediğindeki hislerini uzun uzun anlatmış. Her şeyin elimizin altında olduğu günümüz dünyasında anlaşılması zor bir durum. 

Haberin Devamı

Dünyanın global bir köy olduğuna, internet sayesinde artık gizli saklı kalmadığına inananlar çoğunlukta ama Çin hâlâ (en azından çoğunluk için) kapalı bir kutu. Gelecekte o kutudan neler çıkacak merak etmeden duramıyorum. 

(Meraklısına: Rock é Rivoluzione: Piccola Storia Della Musica Rock in Cina, Stefano Capolongo, Orientalia.)