Gençlerimiz mutsuz hem de çok mutsuz. Aileleri de onlardan farklı değil. Bugüne kadar kendilerinden ne istediysek fazlasıyla yerine getirdiler.
Önlerine tek hedef olarak sınavları koyduk, onlar da dur durak bilmeden sınavlara hazırlandılar, iyi okullarda okudular, meslek sahibi oldular. Baştacı edilecekleri beklentisi içerisine girerek büyük hayaller kurdular.
Sonra şapka düştü kel göründü. İşsizlik belası ile yüz yüze geldiler. İş bulma arayışı uzadıkça moralleri bozuldu, moralleri bozulunca da aynı süreçleri onlar da yaşamasın diye ne evlenmeyi düşündüler ne de çocuk yapmayı.
Peki istediğimiz bu muydu? Kesinlikle hayır. Hem devlet hem de aile bütçesinden en büyük payı hep eğitime, çocuklarımıza ayırdık. Çünkü onlar bizim geleceğimizdi!..
Peki nerede hata yaptık? Hedeflerimiz mi yanlıştı, çocuklarımız mı ilgisizdi, sistem mi yetersiz kaldı ya da çağın gerisinde mi kaldık? Bütün bunlar yetmezmiş gibi bir de zaten kısıtlı olan çalışma alanlarımızı yabancı işçilere yaptırdık… Kabahatli aramak en kolayı, önemli olan çözüm üretmek. Umarız bundan sonra aynı hataları bir kez daha yapmayız!..
Durum tespiti
Öğrenim gördüğü alanda değil de çok farklı alanlarda üç kuruş maaşa çalışan ya da kronik işsiz haline gelen on milyona yakın mutsuz gencimiz varken milyonlarca yabancı çalışana kapılarımızı sonuna kadar açmamız, üzerinde ciddiyetle durulması gereken bir konu!..
Sorun kimilerine göre “iş ve maaş beğenmeyen” gençlerimizde mi, kendilerine yabancı da olsa düşük ücretli “köleler” arayan işverenlerde mi yoksa insangücü ve istihdam planlaması yapmayan devlette mi?
Geldiğimiz bu noktada zaten dibe vuran motivasyonumuzu ve son enerjimizi kabahatli arama yerine çözüme harcamak sanki çok daha iyi olacaktır. Önce durum tespiti yaparak işe başlayabiliriz.
■ Milyonlarca işsizimiz ya da işinden memnun olmayan çalışanımız var.
■ Yine aynı şekilde milyonlarca yabancı çalışanımız bulunuyor.
■ Üniversite mezunumuz çok fazla, kalifiye ara insan gücümüz ise çok az.
■ Gençlerimizi diploma sahibi yaptık ama yetkinlik kazandıramadık.
■ Ülke ihtiyaçları doğrultusunda insangücü ve istihdam planlaması yapamadık.
■ Öğrenimi yapılan meslek çeşitliliğini artıramadık.
■ Her mesleğin önemli olduğunu ve alın terinin kutsallığını çocuklarımıza anlatamadık.
■ Bazı dersleri, okulları, meslekleri ve öğrencileri kutsayıp diğerlerini değersizleştirdik.
■ Kurumlar ve Bakanlıklar arası koordinasyon ve bilgilendirme olmadığı için kimsenin kimseden haberi olmuyor, kimse kimseyi uyarmıyor ve hiç kimse sorumluluğu üzerine almıyor!
■ Ebeveynler ve öğrenciler doğru bilgilendirilmiyor, doğru yönlendirilmiyor.
■ Uzun vadeli projeksiyonlar yerine günü kurtarmaya yönelik projeler üretiliyor.
■ Devlette ve iktidarlarda devamlılık sözde kaldı. Her gelen Bakan, başkan ya da genel müdür kendisine göre bir bakış açısı geliştiriyor ve ona göre projeler üretiyor.
■ Öğrenci sayısını artırarak işsiz sayısını azaltacağımızı ya da kamufle edeceğimizi sandık.
■ İstihdam yaratmanın başta devlet olmak üzere herkesin görevi olduğunu unuttuk, topu hep başkalarına attık.
■ Taşeron işçiliği bitireceğiz derken ücretli öğretmen olayında olduğu gibi devlet de bu işe soyundu.
■ İşe göre eleman yetiştirmek yerine adama göre işler yarattık.
■ Çalışan mutluluğu ile verimlilik arasındaki korelasyonu göz ardı ettik.
■ Sosyal güvence sistemlerini geliştiremedik, yaygınlaştırmadık, ciddiye almadık.
■ Norm kadro uygulamalarını işlemez hale getirdik.
■ Okumuşlardı değersizleştirdik.
■ Liyakat yerine mülakata yöneldik.
■ Sınav bataklığından kurtulacaktık daha da battık.
■ Okula başlayan her öğrenciyi üniversite önünü yığmakla kalmadık, onları önce üniversiteli yaptık sonra da mezun etmeye başladık.
■ Onlarca farklı alanda yüzbinlerce hatta milyonlarca işsiz ya da öğrenim gördüğü alandan farklı alanda çalışan üniversite mezunu varken aynı fakültelere her yıl on binlerce öğrenci almaya devam ettik. Kişiden kişiye değişen daha onlarca madde sıralayabiliriz.
“Sıralasan değişen ne olacak? Böyle gelmiş böyle gider” diyen çok olacaktır. Peki hiçbir şey yapmayalım. Olup biteni bir kenara oturup izlemeye devam mı edelim? Elbette hayır. Kabahatli hepimiz olduğumuz için sorunlarla yüzleşmek istemiyoruz. Peki ama nereye kadar?
Çözümün neler olabileceğine yönelik önerilerimizi de sonraki yazılarımızda paylaşmaya devam edeceğiz. Bu arada ne olur sizler de bu konuya kafa yorun. Mutsuzluk bulaşıcıdır ve gün gelir sizi de kapsama alanına alabilir…
Özetin özeti: Hiçbir sorun çözümsüz değildir ve her çocuğumuzun başarılı olacağı, severek çalışacağı bir alan vardır. Onu bulup çıkartmak ve onları mutlu etmek de hepimizin görevi…