Dilara Koçak

Dilara Koçak

bilgi@mezurasaglik.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Kaç hayat yaşarız? Kaç kere ölürüz? Ölüm anında hepimiz 21 gram kaybederiz. 21 grama ne kadar sığar? Ne kadarı kaybolur? Ne zaman kaybederiz 21 gramı? 21 gram... Beş madeni paranın, bir kuşun, bir parça çikolatanın ağırlığı. 21 gram ne kadar eder?
Bu sözler “21 Gram” filminin son sahnesinde Sean Penn tarafından söyleniyor. Filmi 2003’te yılında vizyonda iken seyredememiştim ve önceki akşam fırsatını bulup izledim. Bilim adamlarına göre ruhun ağırlığı 21 grammış. Yapılan deneyde yeni ölen bir insan tartılmış ve önceki ağırlığından 21 gram eksildiği görülmüş. Tabi bu konuda farklı görüşler de var.
Bazı hekimler bu görüşü, “Kan akciğerden geçerken soğumadığı için vücut ısısındaki ani yükseliş

Kilolar takıntınız olmasın
hesaba katılmamış. Bu, ter ve sıvının buharlaşması ile de olabilir” diyerek topa tutmuş. Din bilginleri psikiyatristler ve yoğun bakım uzmanları ise ruhun ağırlığının söz konusu olmadığını bunun sadece halk arasında ‘son nefes’ olarak bilinen akciğerlerde depolanan havanın boşalmasından ibaret olduğunu söylüyor. Çünkü boşalan havanın hacmi yaklaşık 210 cc. Yaklaşık 21 gram...

Kilo kaygısı erken yaşta başlıyor
Filmi izledikten sonra bu konuda ve hayatla ilgili pek çok farklı noktada yorum yapmak mümkün. Ruhumuzun ağırlığı veya son nefesimizin miktarı ne olursa olsun bize sunulan bedene ölene kadar iyi bakmak durumundayız, ancak iyi bakmak eşittir zayıf olmak değildir.
Hayatının merkezine zayıf ve ince olmak amacını yerleştiren bireyler hem kendilerini hem çevrelerini mutsuz ediyorlar. Beden sağlığı ve ruh sağlığını aynı anda düzeltemeyebiliyorlar. Maalesef fazla kilolu olma baskısı daha çocuk yaşlarda anne-baba baskısı ile başlayıp çevresel etkenler ile ömür boyu sürebiliyor. Ruhumuzun vücut bulduğu bedenimiz en değerli hazinemiz olmalı ancak dengeyi her zaman korumak şartıyla.
Doğru vücut ağırlığı her zaman önemli ama 2 -3 kilo fazlanız olduğu için sakın neredeyse endüstri haline gelen zayıflama tuzaklarına düşmeyin.
Mezura Kliniği’nden Uzman Psikolog Tracy Kazmirci’nin bu konuda önemli tespitleri var.
Kazmirci’ye göre fazla kilolu iseniz birden medyadaki bütün kilo vermeye dair reklamlar size yönelikmiş gibi gelmeye başlar. Fazla kilolu veya şişman olmanız konusundaki farkındalığınız bu reklamları her şeyden fazla görmenize neden olur.
Toplum şişman olmanın normal olmadığını ve bunun hiç istenmeyen bir durum olduğunu net bir şekilde ifade etmiştir. Küçük çocuklar bile daha okul günlerinin başından itibaren arkadaşlarının alaylarına maruz kalırlar.
Zenciler, eşcinseller, farklı dinlere mensup kişiler ve başka azınlıklar zaman zaman toplumda ayırımcılıkla karşılaşırlar. Şişman insanların karşılaştığı ayırımcılık daha bile fazladır belki, ama çok daha belirgin olmayan bir şekilde yapılır. Diğerlerine göre daha çekici ve zayıf olan kişilerin, daha şişman olan birisi işe daha uygun olsa da tercih edildikleri ispatlanmış bir gerçektir. Sosyal durumlarda insanlar kilolu kişilerden kaçınırlar.
Peki ama bu sosyal baskının sonucu ne oluyor? Böyle baskı altında olmak kilolu insanlara yardımcı mı oluyor? Elbette ki hayır...

Toplum baskısı şişmanlatıyor
Kilo almanın özellikle obezitenin temelinde genetik kalıtımın yanı sıra duygusal yemenin olduğu düşünülürse bu baskı, kilo sorunu olan kişilere iyi etki yapmıyor. Kabul görmediklerinin farkında olarak hissettikleri olumsuz duygular onları daha çok yemeğe yönlendirebiliyor.
Yedikçe daha çok kilo alıyor, suçluluk ve pişmanlık duygularına kapılıyor, toplumun baskısını daha çok hissediyorlar. Ve bu kırılması gittikçe zorlaşan bir kısır döngü halini alıyor.
Başka bir seçenek ise bu baskı sonucu kilo sorunlarının sağlıksız diyetlerle giderilmeye çalışması. Bu sağlıksız diyetler “başarılı” olursa kişi sağlığını yitiriyor. Bir de bu diyetler sonucu hem sağlığın bozulması hem de kiloların fazlasıyla geri alınması durumu var ki bu en kötüsü.


Kilo sorunu olan kişiler kilolarından önce özgüvenleri üstüne çalışmalı
Dış görünümleri yüzünden onları yargılayan kişilerin buna hakları olmadığının farkına varmalılar. Kimse kimseyi sadece bu konuda değil hiçbir konuda yargılama hakkına sahip değil. Özellikle “güzellik” öylesine göreceli ve zamana endeksli bir kavram ki!
Unutmayın ki sizin farkına bile varmadığınız bir bakışınız, surat ifadeniz, imalı bir lafınız veya “iyi niyet” ile söylenmiş bir sözünüz karşınızdaki insanda çok derin bir etki bırakıyor olabilir. Obezite gittikçe yaygınlaşmakta olan bir sağlık sorunu ve bu konuda tüm topluma görev düşüyor. Bu sağlık sorununa
bir de psikolojik boyut eklenmesin.