Çirkin kadın yoktur az fotoşop vardır!

Haberin Devamı

Pazartesi günü yazıişleri toplantısında gündem fotoğraflarına bakarken birden durduk, “fotoğraftaki de kimdi?”
Aaaa Yeşim Salkım.
Oysa Salkım’ın pazar günü de gündemde fotoğrafı vardı ve bizim magazin muhabirimiz Bora Bağcıbaşı’nın çektiği ‘orijinal’ fotoğrafından bir hayli farklıydı. Hele de sanatçının yazın denizden çıkarken görüntülenen haliyle alakası yoktu.
Salkım gitti, başka sanatçılar ve mankenlerin ‘photoshop’lu (fotoşop diyelim biz ona) fotoğrafları geldi.
Çirkin kadın yoktur az fotoşop vardır40’tan 36’ya düşürülen bedenler, kusursuz ciltler, mükemmel renkler…
Artık bunu yapmayan, yaptırmayan yok!

Gerçekten kaçış
Peki bu iş iyice abartılmadı mı? Estetik, botoks, kameralara takılan filtreler, o filtreleri çantalarında her gittikleri programa taşıyan ünlüler, hiçbir fotoğrafı aslını yansıtmayan insanlar… Her biri zihnimize yalan yanlış ‘beden modelleri’ kazımıyor mu?
Mesela bir arkadaşımın tanıklık ettiği Deniz Akkaya’nın –belki kendisinin bile haberi olmadan- uğradığı fotoşop operasyonları sırasında ellerinin bile başka bir elle değiştirilmesi biraz fazla değil mi?

Sade vatandaş yok artık
Artık bu iş öyle bir hale geldi ki, sadece ‘ünlü’ tabir edilen simalar değil herkes ‘oynuyor’ fotoğraflarıyla… Kırışıklıklar siliniyor, gözaltı torbaları alınıyor, yüz pembeleşiyor…
Belki de bu yüzden her tatiline bir grup kızla çıkan bir erkek arkadaşım “Tatil fotoğrafları 2 aydan önce elime gelmiyor. Fotoğraflar geldiğinde ya ‘Ben bu kızlarla mı tatile çıktım yahu?’ diyorum, kesin fotoşop yapıyorlar” diyor.
Bir dostum hâlâ ‘dijital fotoğrafa karşı’; “Güzeli övüyor, çirkin bulunan anında siliniyor” diye.
Haksız da sayılmaz hani.
Gittikçe daha fazla oranda güzellik saplantısının esiri oluyoruz. Fotoşoplu ‘kusursuz-yalan’ resimler kazıyoruz beynimize, onları model alıyor, onun üzerinden değerlendiriyoruz herkesi…
Oysa şişman insan da güzel şarkı söyler.
Selüliti olan da iyi rol keser.
Kemikli burnu olan biri de elbiseyi güzel taşır. ‘Normal’ insana hasret kaldık yahu!


Mutlu insanlar daha az trafik kazası ‘yapar’
İlginç bir tespit değil mi? Bu ay başında MediaCat Marketing Forum ’08 için Türkiye’ye gelen ve 18 yıllık çalışmaları nedeniyle “mutluluk profesörü olarak” anılan Sonja Lyubomirsky’nin bir araştırmasının sonucu bu. Lyubomirsky’nin araştırmasına göre trafik kazaları mutsuz insanları 8 yıl daha erken buluyor! Çünkü mutsuz insanlar sorunları ‘geviş getiriyor’, takıyor. Bence profesör bunları “Türkiye-trafik-kaza” gerçeğini bilmeden söyledi. Ama yine de ilginç değil mi?

Zile isim yazmak tarih olmuş!
Milliyet gazetesinin dünkü sayısında Ümran Avcı’nın ilginç bir haberi vardı! Avcı, haberinde uzmanların ağzından, “büyük şehir yaşımında bizi bekleyen terör, kapkaç, hırsızlık” gibi tehlikelere karşı alınması gereken önlemleri sıralıyordu. “Çocuğunuzu sokakta sevmek isteyenlerden uzak durun, ATM’den para çekecekseniz sıradakilerin yüzlerine dikkatle bakın, terör örgütlerinin kuruluş günlerini takip edin...” Bunlar gibi aslında haklı ama bir o kadar da insanı paranoyak bir şüpheye iten önlemler...
Bu önlemlerden biri de “Kapı ziline adınızı yazmayın”dı. Doğru! Bizim apartmanda bizden başka kapı zilinde adı olan yok (Yine de garip saatlerde üst kata kebap getiren çocuk hep bizim zili çalıyor ama). Sonra pek çok insanın “Aaaa biz de yazmıyoruz. Çok normal” dediğini duydum. Dün sabah da bizim bütün sokağı bir zil sapığı gibi dolaştım. 10 apartman 80’e yakın zil, sadece 6 isim! Postacıların da mektupları bir tomar halinde bırakmasına şaşmamak gerek. Zile isim yazmak çoktan tarih olmuş da haberimiz yok!