İstanbul’da oturmuyor, konser izlenimlerini sadece gazete ve televizyonlarındaki ertesi gün yorumlarından takip ediyor olabilirsiniz. Peki “Bu insanlar bu konserleri nerelerde, ne şartlarla izliyor merak eder misiniz?” Ben ederim. Bu yüzden de, bir konser yazısında sanatçının performansı kadar izleyici profilini, o günkü ortamı da görmek isterim.
Bu yaz da İstanbul Caz Festivali’nin hemen hemen tüm konserlerine gittim -demek ki Kuru-çeşme Arena’dan Aya İrini’ye Harbiye Açıkhava’dan Arkeoloji Müzesi’ne pek çok ortamda bulundum-. Bunların yanı sıra Binboamania’dan Masstival’e iş çıkışlarımda pek çok festivale katıl-dım. Ve pek çok insanın konserden çok “şartlara” değindiğini, bazı insanların sırf mekan yüzünden konserden yeterli tadı alamadıklarını gördüm. İşte bu “mini dosya” bu durumun ürünüdür… Hiçbir organizasyon şirketine danışılmadan, sadece dinleyici-izleyici gözüyle hazırlanmıştır…
HARBİYE AÇIKHAVA
Sahne: “10 numara” bir açık hava konser mekânı. Antik devir insanları bu işi çözmüş! Bu sahnede her şey keyifle izlenebilir. İnsanın konsantrasyonu sahnede, ilgi başka şeylerle fazla dağılmıyor. Sahne, insanı “içine almayı başarıyor”. Kimi romantik bir şarkıda başını sevgilisinin omzuna yaslıyor, kimi sahne ışığının etrafında dönen martıları izliyor, kimi de hâlâ “Hilton’dakilere konser bedava” geyiği yapıyor. Çok gördük, burada isteyen istediği zaman kalkıp göbek de atıyor.
Tabii işin bir de “bu yaz” tarafı var. Bu sene o bölgede çalışmaları süren Harbiye Kongre Vadisi Projesi, konserleri etkiledi. Geçtiğimiz yıllarda olsa “tıklım tıklım” dolu olacak konserlerde bile çok boş yer vardı.
Gece bile çalışan kamyonların gürültüsü hem konser verenlerin, hem de izleyicilerin konsantrasyonunu bozdu.
Ulaşım: Taksim’e yürüme mesafesinde. Her yere araç bulmak kolay. Zaten konser çıkışında sizi ilk karşılayanlar “çığırtkan dolmuş şoförleri” oluyor. Tabii bu yıl biraz daha farklıydı. Kongre vadisi çalışmaları nedeniyle giriş Cahide’nin yanındandı; tabii konser öncesi ve sonrası uğrak yerleri de daha çok Nişantaşı’ndaki mekânlar oldu.
VIP: Davetliler sahne önüne dizilen sandalyelerde ağırlanıyor ya da orta sıranın önlerinde... Işık masasının olduğu balkon da son dakika davetlileri için kurtarılmış bölge. Bu arada özellikle İKSV’nin organize ettiği İstanbul Caz Festivali’nde ön sıralar, müdavimlerin buluşma noktası durumunda.
Yeme-içme-tuvalet: Kapıda tekerlekli arabalarıyla kebap, sucuk-ekmek, çay, mısır, gözleme satanlar Açıkhava’ya muhteşem havasını veren öğelerdendi. Son yıllarda yoklar. Bu sene, konser öncesinde atıştırmak isteyenler, içerideki büfelere yöneltildi. Ancak konserin yapıldığı alanda yapılan ‘ızgara’, ‘koku, duman ve gürültü’ yaratabiliyor.
Koltukların arasında sepetleriyle gezip Alaska Frigo-su-patlamış mısır satanlar çok hoş. Ama aldığın ‘yarı erimiş’ dondurmanın kağıtlarını atmak için çöp bulmak zor.
Tuvaletlerin ücretli hale gelmesi ve de “üzerimde para yok” diyene “beleşçi” muamelesi yapılması son dönemdeki en popüler isyan nedenlerinden biri.
TURKCELL KURUÇEŞME ARENA * * *
Sahne-ortam: Deniz kenarında. Boğaz manzaralı. 14 bin kişi de alabiliyor. Ama bir konserin olmazsa olmazı, konseri veren sanatçıdır ki, o da burada çok zor görülüyor! Eğer en önde değilsen, sevgilin seni omzuna almadıysa, boyun 1.80’den kısaysa ya da “VIP” bölümlerden birinde değilsen sahne görülemiyor! Mekânda eğim yok.
Çoğu zaman sahne, yandaki dev ekranlardan gösteriliyor. Ama o da her zaman garanti değil. Mesela Roger Waters konserinde şarkılara uygun klipler oynatılması hoştu ancak sahneyi göremeyenler “Klip izlemeye mi geldik?” diyordu. Sting konserinde ise sanatçının görüntüsü üzerine çizilen kalpler absürttü! Ancak bu sene Lenny Kravitz’in kucaklara alınışını izleyiciye naklen izlettiren “canlı yayın” gayet başarılıydı.
Kuruçeşme Arena’da yerli sanatçılar çıktığında genellikle oturma bölümleri kuruluyor. Mekânda yerli sanatçılar yabancılardan daha iyi izleniyor.
VIP (Very Important Person-Çok Önemli Kişi) meselesi: Konserin en iyi izlendiği yer, -önde basın mensuplarına ya da sponsorlara ayrılan kısım dışında- Turkcell VIP Lounge adı verilen, sahnenin sağında kalan alan. Buraya özel davetiyeyle giriliyor. İkramda kusur yok, hem de ücretsiz. Çevreniz “ünlü kişi”lerle çevrili. Ancak bu mekânda konseri, ön taraftaki 20-25 kişi dışındaki herkes “ucundan dinliyor”; “Fonda Mark Knopfler çalsın, ben burada içki içip medya dedikodusu yapayım” durumları. Lenny Kravitz konserinde orada içkiler üst üste devrilirken, bir diğer VIP mekân “Blue Box”ta da sushi roll’lar veriliyordu!
Ulaşım: Kuruçeşme, İstanbul’un normalde de trafiği en yoğun olan yerlerinden biri. Özellikle de yaz geceleri. Yol üzerindeki Sortie, Reina, hatta Su Ada ve Ortaköy’ün trafiği belli... Dönüşte taksi bile bulmak zor, bir toplu ulaşım aracıyla dönmek ise imkânsız gibi. Bir de sanatçı konseri kısa keserse -bknz. Björk- çektiğin yol eziyetine acıyıp iyice kahroluyorsun. Ancak Anadolu Yakası’nda oturanlar için tekneler çok büyük bir avantaj
Yeme-içme-tuvalet: Burada yiyecek yok. Alkollü içki satışı var; içecek sıraları çok da abartılı değil. Ama tuvaletler -hele de kadın kısmı için- her daim kalabalık. Bazı büyük konserlerin ardından “trafik hafiflesin öyle çıkayım” derseniz, tuvaletlerde VIP partiler öncesi kıyafet değiştiren hatta fön çeken kızlar görebilirsiniz.
PARK ORMAN * * *
Sahne: Orta ve küçük dereceli, tüm gün ya da hafta sonu boyunca süren partilerin mekânı. Seyirciye pek çok güzel konser izletti ama şimdi eskisi kadar popüler değil.
Ortasındaki havuz, konser sonrası çok içen izleyicilerin, hatta bazı sanatçıların uğrak yeri (bknz. bu sene New Model Army solisti Justin Sullivan). Bu seneki her konser öncesi “Kene var mıdır?” kuşkusuna neden olsa da, bu açıdan güvenli. Sürekli ilaçlanıyor. Ön taraftan yer tutarsan konseri keyifle izleyebileceğin yerlerden. Ancak “Ben içki-yemek-muhabbet-yastıkların üzerinde uzanma ile ilgilenmiyorum” dersen başka...
Ulaşım: Maslak’tan bahsediyoruz! Trafik yoğunluğu malum. Ancak minibüsler vızır vızır. Toplu ulaşım aracı bulmak da zor değil.
Yeme-içme-tuvalet: Birkaç restoran var. Konserlerde ek yeme içme standları da olabiliyor. Etkinliği yapana göre derecesi değişse de “her daim sıra” var. Hele de fişi bir yerden, yemeği başka yerden alma meselesi olursa insanı bitiriyor! Tuvaletler yeterli değil, konseri kaçırmak için birebir.
VIP: Genellikle girişte hemen sağ tarafta yer alan restoran “ünlü kişilere” ayrılıyor.
RUMELİ HİSARI * *
Mekânın küçüklüğünün de etkisiyle sahne ile izleyici iç içe. Bu da gayet keyifli olabiliyor. Ama karanlık ve köhne bir havası da yok değil. Tarihi bir yapı olması ve de ‘çivi çakılamaması’ nedeniyle sanırım organizatörlerin de elinden fazla bir şey gelmiyor. Toplu ulaşım araçlarıyla gitmek de mümkün ama trafik bu güzergâhta da az değil. Park ücreti de yüklü.
SEPETÇİLER KASRI-ARKEOLOJİ MÜZESİ * *
Kapasiteleri dev organizasyonlar için uygun değil. Ancak Sepetçiler Kasrı’nda muhteşem bir manzara eşliğinde hem İstanbul’un, hem de müziğin tadına varmak mümkün. Bazı caz konserlerine ev sahipliği yapan Arkeoloji Müzesi’nin bahçesi de eşsiz. Dev sutünlu kapıların altında kurulan sahneyi küçük bir alana dizilen sandalyelerden izlemek leziz. İki mekâna da ulaşım kolay.