Yıldızın parladığı anlar

Tat alma duyusunu kaybeden şef!
Grant Achatz, 34 yaşında ABD’li bir şef aşçı ve de restoran sahibi. Hem yemeklerinin tadı, hem de onların sunumuyla daha 20’li yaşlarında büyük bir  üne ve de pek çok ödüle kavuştu. Ancak 11 ay önce, “dil kanseri” olduğunu öğrendi. Hastalığı 4. derecedeydi ve bu hastalığın 5. derecesi yoktu! Hemen tedaviye başlandı.  Ancak kemoterapi onun saçlarını dökmekle kalmadı “tat alma duyusunu da yok etti”!
Grant’ın cildi ve ağzı o kadar soyuldu ki yanık maskesi kullanmak zorunda kaldı. 6 hafta boyunca da ağızdan beslenemedi. Ancak kısa süre önce Achatz, hastalığı yendi; Chicago’daki restoranı Alinea’nın başına geçti.
Kulakları duymayan Beethoven için beste yapmak neyse, onun için de yemek yapmak     o hale geldi. Yaptığı her şeyi yanında çalışan   3 şefe tattırdı. Bir damla tuz, bir tutam maydanoz “Tadı nasıl?” sorusunu sorması demekti. Sonuçta geçen hafta  Achatz, ABD’nin lezzet Oscarlarını dağıtan James Beard Vakfı tarafından “ABD’nin en iyi şefi” seçildi. Doktorları da “Tat alma duyusunu yavaş yavaş kazanacak” diyor..

Haberin Devamı

İki kanat çırpışı arasında hayat...
Nilay’ın dedesi Vahit Kurtaran, ona kahvaltıda kaşarlardan tren, zeytinlerden duman, minik domateslerden tekerlek yapan bir adamdı; 50 yılı geçen evliliklerinde eşi Muazzez’e de öyle baktı.
İstanbul Bakırköy’de, Çetinkaya mağazasına molotof kokteyli atıldığında hemen kasada, saldırıda hayatını kaybeden küçük kız ile annesinin yanında para ödüyordu.
Vücudu 1. derecede yanıklarla kaplandı, çıkarılışı Cumhuriyet gazetesinin manşet fotoğrafıydı.
Erdoğan, Merih ile Jülide babaları başında tedavi olasılıklarını konuşurken Vahit Bey gözlerini araladı ve 1 hafta sonraki ilk cümlesini söyledi:  “Muazzez’in ilaçları aspiratörün yanındaki dolapta, üzerlerinde her şey yazılı”. Dede Vahit, onlarca tedavi gördü, bir gün olsun makyajını süsünü ihmal etmeyen Muazzez’i ile bir 10 yıl daha geçirdi; bu ikili yine bol bol didişti...
Muazzez hayatını kaybettiğinde bir muhabbet kuşu yüreğine sahip olan Vahit’in içindeki çiçek de yavaş yavaş soldu; TRT’de birlikte dinlenen “musiki”lere bakıp bakıp iç geçirmek de ona ilaç olmadı. Kısa bir süre sonra o da aşkının yanına gitti...
Barselona’da bir hastanede yeni doğanların bakımıyla ilgilenen Oriol Vall, insanın ilk hareketinin kucaklaşma olduğunu söylüyor; bebeler birilerini arar gibi ellerini uzatıyorlar. Artık epey yaşlanmış olanlarla ilgilenen başka doktorlar, ihtiyarların da günlerin sonunda kollarını kaldırmaya çalışarak öldüğünü söylüyorlar.
Eduardo Galeano’nun deyimiyle “Bir kanat çırpışı arasında gerçekleşiyor yolculuk”. Aşkın yaydığı ışığa koşuyor kelebekler...

Haberin Devamı

Mardin Kapı şen olur...
Ahmet (Göksun), Mardinli... Süt de sağmış çocukken, koyun da otlatmış; yemek yapmaya o zamanlar da meraklıymış. 13’ünde gelmiş İstanbul’a, abisinin peşinden. Şimdi 30’larında, İtalyan Kültür Merkezi’nde aşçılık yapıyor; yazları Bodrum’da dostlarıyla restoran işletiyor. “Kapalıçarşı seviyesinde” 6, normal düzeyde 2 yabancı dil biliyor. İstanbul’da ise Taksim’de Saint Antuan Kilisesi içindeki muhteşem apartman dairelerinden birinde yaşıyor. Avrupa’da pek çok ülke gezmiş, “Bir süre de İtalya’da mı yaşasam?” diyor...

Haberin Devamı

Uçağın ortasında bir koltuk!
Taos Turner, Teksaslı bir çiftçinin oğlu.
Ona göre en büyük şansı,  annesi ile babasının 40 yıldır birbirlerini deli gibi sevmesi; ona da her zaman “Bir şeyin doğruluğuna kalpten inanıyorsan peşinden git” demeleri.
Yıllar önce İspanyolcasını geliştirmek için birkaç aylığına Arjantin’e gitmek istediğinde Taos’un ne parası, ne de orada bir tanıdığı vardı. Uçak biletini verecek olan görevli “Cam kenarında mı, koridorda mı oturmak istersiniz?” diye sorduğunda “ampul yandı”; uçakta tanışacağı insanlar onun için birer yol gösterici olabilirdi.
“Uçağın tam ortasındaki koltuğu istiyorum” dedi.
(Tabii bu 11 Eylül’den önceydi, kimse “Bu çocuk uçağın merkezinde bomba patlatır” diye düşünmedi.)
Taos uçaktan indiğinde elinde “Bizimle kal” ya da “Benimle çalış” diyen tam 22 kişinin kartı vardı. O insanlarla kaldı, onlar için çalıştı, İspanyolcasını parlattı.
ABD’ye dönmesine 15 gün kala bir fuarda Dolores’e vuruldu. “Ben uzakta yaşayan adam istemem” diyen Dolores’e ABD’den bile 2 ay boyunca her gün bir demet gül gönderdi. Dolores “Yeter. Seninle görüşmeyi kabul ediyorum” dedikten 1 ay sonra Taos, Arjantin’e taşındı, orada muhabirlik yapmaya başladı. Dow Jones grubu için çalıştı, TV programlarına katıldı... Geçtiğimiz yıl Knight Wallace Fellowship’e kabul edilen Taos, ABD’deydi...
Bu yıl Taos ile Dolores evlendi.
Dostum Taos’un aslında hiç unutmamam gereken bu hikâyesi Venezuela Devlet Başkanı Chavez ile röportaj yaparken çekilmiş fotoğraflarına bakarken aklıma geldi.