03.06.2010 - 01:00 | Son Güncellenme:
MEHMET TEZ - Derleyen: ASLI ONAT
Londra O2 Arena ağzına kadar dolu. 23 bin kişi en ucuzu 80 pound olan biletleri tüketmiş durumda. Kapıda karaborsacılar, içeri girmek için son bir umut bekleyenler, gruplar halinde gelenler, yetişkini, ergeni, yaşlısı Londra Rihanna’ya koşuyor. Konser değil UEFA finali sanki. İngiliz basını her gün meşrebine göre yer veriyor bu süperstara.
Süperstar nasıl olunur? Çok çalışmak, yetenekli olmak, zeki olmak, emek harcamak, doğru insanlarla tanışmak, bunların hepsi lazım. Yetmiyor bir de şanslı olmalı, bir dizi trajedi yaşamalı ve bunların üstesinden gelip sağ kalmalısınız. Rihanna’nın son beş yılı bütün bunların bir kombinasyonuydu. Muhteşem, küstah, insanı tedirgin edecek kadar güzel ve dramatik bir sese sahip.
Harika bakışları, sahnede kıvrak hareketler yapan kalçaları, Barbados doğumlu olmasından gelen Karayipli bir ruhu var. Ama yine de bunların hiçbiri onu süperstar yapmaya yetecek şeyler değil. Peki ne oldu da Rihanna birinci lige yükseldi?
Kaderi 16’sında değişti
İlk albümünü 17 yaşında yayınladığında herkes Rihanna’ya bakıp ışığı görüyordu. Harika bir kariyeri olacaktı ama muhtemelen gideceği en uzak nokta bir Mary J. Blige olmaktı. Ama O2 Arena’yı ağzına kadar dolduran, bir düzine dansçı, en az o kadar müzisyen ve vokalist ile nerdeyse her dakika değişen bu muhteşem şovu yapan kadın bundan fazlası. 22 yaşında ve artık star alemleri ondan soruluyor. Rihanna için 16 yaş çok önemli. O yıl Barbados’tan New York’a geldi. Def Jam’la bir ön anlaşma imzaladı. ‘2000’lerde Def Jam’in başına geçen alemin en baba hip hop’çısı Jay-Z star yapacağı parlak isimler arıyordu. Besteci Evan Rogers’ın Barbados’ta tatildeyken yerel bir barda dinleyip beğendiği bu 16 yaşındaki kız, karşısında Whitney Houston şarkılarını öyle söylüyordu ki etkilenmemek imkansızdı.
Yerel kızdan stara
Rihanna 2005 yılında yayınladığı ilk albümü ‘Music of the Sun’ insanların dikkatini çektiğinde şu andaki sesine kesinlikle sahip değildi. 2006’da yayınlanan ‘A Girl Like Me’ klasik R&B sound’unu koruyan şarkılar yapmaya devam etti. Mesela burada yer alan ‘Unfaithful’ gibi şarkıları dinleyen biri Rihanna’nın sesinin karakterini kazanmaya başladığını fark edebilir. Ama tabii hadise seste değil. Rihanna’yı Rihanna yapan başka bir şey ve bunun için üçüncü albümün gelmesi gerekiyor. Albümün adı ‘Good Girl Gone Bad’. Rihanna kendi deyimiyle bu albümde kendini buldu. İlk iki albümünde hafif Karayip tadı taşıyan standart R&B şarkıları da yerini Amerika’nın en iyi rapçilerinin ve hip hop prodüktörlerinin hazırladığı modern hit’lere bırakmıştı.
Bunun anlamı dünyada tanınmaktı. ‘Umbrella’, ‘Please Don’t Stop the Music’ gibi şarkılar neredeyse marş oldu. ‘Umbrella’yı Manic Street Preachers bile cover’ladı ve farklı kesimlere sevdirdi. Michael Jackson’ın ‘Thriller’ albümünde yer alan ‘Wanna Be Startin’ Somethin’in altyapısı üzerine yükselen ‘Please Don’t Stop the Music’ de aynı şekilde hem cazcılar hem klasik şarkıcılar arasında büyük ilgi gördü. Jamie Cullum’ın söylediği versiyonu hala dinlemediyseniz ne yapıp edin dinleyin.
Rihanna’nın 2009’da çıkan ‘Rated R’ isimli albümü şu ana kadar yaptıklarının en iyisi. Öncesinde eski sevgilisi Chris Brown’dan dayak yemesi de elbette mükemmel bir fırsata dönüştü. Yeni albümünü çıkaracak birinin başına gelen trajik bir olay, mağdureye duyulan empati ve ‘Rated R’ın çıkışı birbirini izledi. Sonuç? Merhaba süperstar Rihanna.
Şöhret ve parayla sınav
O2 Arena’da çığlıklar yükseliyor. Arkadaki dev perde açılıyor, kayan platformun üzerinde Rihanna yerden yaklaşık yedi, sekiz metre yukarıda uzun kıyafetinin içinde dev bir satranç piyonu, mesela vezir gibi. Hemen önceki videoda “Rihanna uyuduğunda düşleri gerçek olur” temalı bir film var. Şimde Rihanna’nın beyninde rüyalarının içindeyiz yani. Ve ilk şarkı “Russian Roulette”i neredeyse sadece davul ve vokal eşliğinde dinliyoruz. Rihanna dans etmeye başlıyor. Kimi zaman salonun 15 metre üzerinde uçuyor, kimi zaman pembe bir tankın namlusuna oturuyor, kimi zaman bir arabanın arka koltuğunda alçalan sahneyle gözden kayboluyor. ‘90’ların en popüler rock gruplarından ‘Extreme’in karizmatik gitaristi Nuno Bettencourt bir nevi orkestra şefi görevinde. Bu yüzden de resmen bir rock konseri izliyor gibi oluyorsunuz. Müziğin gücü Rihanna’nın karizmasıyla birleşince sonuç mükemmele yakın. Rihanna 22 yaşında kariyerinin zirvesine doğru tırmanıyor. Şu anda müzk dünyasındaki en büyük sahne şovlarından birini yapıyor ve O2 Arena gibi dev salonları ağzına kadar dolduruyor. Şimdi onun için kariyerinin en önemli bölümü başlıyor. Madonna da olabilir, Whitney Houston gibi uyuşturucu alışkanlığı yüzünden kendi karkatürüne dönen bir eski ünlü de. Neler olacağını hep birlikte göreceğiz.
“Bir peri masalı gibi olup bitti her şey”
Rihanna’yı biraz daha yakından ve kendi sözleriyle tanıyabilmek için ün kazanmaya başladığı dönemden bugüne yapılmış söyleşileri derledik.
En çok gururlandığınız başarınız nedir?
“Umbrella” şarkısıyla gurur duyuyorum, müthiş bir hit oldu. 2009 Amerikan Müzik Ödülleri’nde Whitney Houston ile aynı sahneyi paylaşmak da beni çok heyecanlandırdı.
Müzik sektöründe favorileriniz kimler?
Justin Timberlake ve Timbaland. Ayrıca söz yazarı ve şarkıcı The Dream ile çalışmaktan da büyük zevk aldım.
Gelecekten neler umuyorsunuz?
Oyunculuğu denemek, kendi işimi kurmak istiyorum. Ama bunları yaparken müzik çalışmalarıma da devam edeceğim tabii... Moda üzerine de çalışmak istiyorum.
İşle özel hayatınız arasındaki dengeyi nasıl kuruyorsunuz?
Kurabiliyorum diyemem; yaşamımın yüzde 99’u işten; yüzde 1’i ise özel hayatımdan oluşuyor. Telefondayken bile müzik dinliyorum. Alışveriş yaparken gözüm hep sahne kıyafetlerine kayıyor.
İnternet olmasaydı kariyeriniz farklı bir konumda olur muydu sizce?
İnternet insanların ilgisini sürekli olarak canlı tutmayı sağlıyor. Bu bazen iyi, bazen de can sıkıcı olabiliyor. İnsanlar hayatınız hakkında her şeyi bilsin istemiyorsunuz sonuçta.
İmajınız yaptığın müzik açısından ne kadar önemli?
Şarkılarla görsellik sizi anlatan bir bütün olmak zorunda. Benim görüntüm daima ‘erkek gibi kız’ ile ‘dişi’ arasında gidip geliyor. Biraz sert gösteriliyorum zaman zaman ama sonuçta hep ‘dişi’ bir tarafım oluyor. Şu an müzik endüstrisindeki ‘dişilik’ yarışı almış başını gitmiş durumda. Pek çok kadın şarkıcı, aşırı uçlara kayma eğiliminde ama bu herkesin kendisine uydurabildiği bir imaj değil. Lady Gaga’nın stiline çok imreniyorum mesela; çok yaratıcı ve imajını kendi kişiliğinden öğelerle beslediği için gerçek görünüyor. Ancak kişiliğiyle imajı arasında dağlar kadar fark bulunan tipler bu işe kalkışınca, yapmacık oluyorlar. Kendi trendlerini belirleyen, takipçilerim ne der kaygısı gütmeyen sanatçıları seviyorum ben.
Yüzyılın en kötü olayı ne?
Michael Jackson’ın ölümü. Yeri doldurulamayacak bir kayıp.
(Q, NME , The Interview dergileri ve ilikemusic.com’dan derlenmiştir )