Sina Koloğlu

Sina Koloğlu

s.kologlu@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

“Ağlak dizileri seviyoruz” diye genel bir kanı vardır...
Salı günü ‘bunun en yüksek’ seviyede yaşandığı günlerden biri oldu. Ağlama hikayesi saat 16.30’da başladı...
Esra Erol’un programındaki bir alt yazı...
“Göremediği evlatları ve gülmeyen yüzüyle, gözyaşları içinde anlattı yaşadıklarını...”
Mesela bu yazı sürekli ekrana geliyordu. Her gün bir ‘ağlama ve gözyaşı hikayesi’ bulunuyor.
Her yayında üç tane böyle hikaye varsa, yeme de yanında yat durumu...
Bir de “İzleyici bunu bekliyor hikayesi” var... Ardından ekrana bir alt yazı daha geliyor: “Çocukları tarafından sokağa terk edilen Sevdiye Hanım’ı gözyaşlarına boğacak büyük buluşma.”
Doğrudur, Sevdiye Hanım’ın hayatında büyük travmalar ve trajediler yaşanmıştır. Sevdiye Hanım’ın derdi kendine yeter ve onun için ekranda neden yer aldığı hiç ama hiç önemli değildir. Onun için önemli olan göremediklerine kavuşmasıdır...
Bizim için ise Sevdiye Hanım’ın ‘ne kadar çok acı çektiği’ önemlidir. İzleyerek ağlamak, izleterek ağlatmak dengesidir bizim tarafımızda yaşanan...

HABERLER DE BÖYLE...
Gülmeyen yüzlerle gözyaşlarımızı siliyoruz. Haberler başlıyor... “4 yaşındaki Efe öldü, annesi ve kardeşi yaralı” ve devamı...
İki gündür barda birbirine girenlerin kamera görüntüleri ekrana geliyor...
Televizyonun sesi açıksa haberlerde ilk yirmi dakikanın sonunda, bir feryat yükselmeye başlar. Her akşam yemek sofralarının süsü gibi...

BU DİZİYE SOĞAN YETİŞMEDİ
Sonra sıra dizilere geliyor...
Karakterlerin ağlamada tavan yaptığı yeni bir dizimiz başladı:
‘Kaderimin Yazıldığı Gün’...
20.30’da başladı, 20.38 gibi ağlamanın düğmesine basıldı.
Defne (Begüm Kütük) kaza geçirdi çocuk yapamıyor. Kahraman’ın (Özcan Deniz) annesi illa çocuk diyor, Defne ağlıyor...
Elif (Hatice Şendil) var ki onun ağlaması bir başka; peşindeki adam onu ağlattı.
Babası niye evlenmiyor diye dövdü, odaya kapattı. Sabah kalktı yine dövdü, annesi babasını öldürdü. Bu süre zarfında kendisi, annesi ve kızkardeşi hep ağladı.
Polis, annesini yakaladı, yine ağladı.
Kardeşinin ‘ileri derece kalp hastası’ olduğu anlaşıldı; ağladı. Sonra tayışıyıcı anne seçildi, e ona da ağladı.
Önümüzdeki bölümlerde de çok ağlayacak. Kahraman ona aşık olacak, zengin yeğen var, o aşık oldu zaten.
Bu arada süpriz; Defne’nin yumurtalıklar da gitmiş; ortaya çıkıyor. Bu durumda taşıyıcı anne değil ‘doğuran anne’ bizzat Elif olacak, eh ona da bir süre sonra ağlayacak.
Sanırım dizinin çekimlerinde soğan yetişmemiştir. Bu arada salı gecesi, saat 23.00 olmuştu... Ağladık, ağladık, ağladık...

AĞLATAN DİZİ TUTAR MI?
Merak edilen durum budur.
Bu yılın ‘pahalı’ yapımı sonuçta.
“Milletimiz izlemiş” diyeyim; izlenme oranları bunu gösteriyor.
Diziyi izlettirmek için olması gereken bütün şablonlar arka arkaya sıralanmış.
“O niye böyle?” diye sormaya gerek yok. Güneşin altında çalışan köylü kızı Elif’in yüzünde bir damla ter yok ya da makyajı hep yerinde, hatta yerlerde sürüklense bile...
Bu böyle sorulmaz. Ne yönetmen, ne de oyuncular ‘sanat’ yaptıklarını söylemiyor.
İyi ağlatıyorlarsa, karşılığını ‘reyting’ olarak alıyorlarsa, yeter. Zaman, mekan, makyaj, mantık aramaya gerek yok.
Unutmayalım bu dizi kafadan Arap dünyasına akacak.
Yapım O3 Türkiye. Ortak, zengin Arap...