Gizli reklam konusunda çok hassas bir televizyon yayıncılığımız var, malum! O kadar ince ayarlar yapılıyor ki, yeri geliyor mesela Mercedes’in önündeki meşhur amblem bile buzlanıyor! Dizilerdeki görüntüler, didik didik taranarak buzlanacak marka, dükkan ismi vs. aranıyor! Dekoltelere ve sinema filmlerine girmiyorum. Ama el atamadıkları bir yer var; canlı maç yayınları! Yaa burada şişiyorlar! Örnek mi vereyim! Şimdi kanala ‘gizli reklam’dan ceza gelmesin ama! Ziraat Kupası Antalya-Trabzon maçı Atv’de yayınlandı. Maçın 14.23’le 14.25 arasındaki bölümde bir cips reklamı yapıldı! Beş genç, yan yana oturmuşlar, hepsinin elinde aynı cips markası. Yani o marka istese, böyle güzel bir mizansen yaratamazdı. Dev reklam panolarına uygun bir reklam. Bence, markanın yetkilileri o görüntüyü dondurup aynı sahneyi bir tribünde çekip, reklamları için kullanabilir. Yani böyle bir kare seyrettik...
ÖZLEM HANIM PARAMIZI, AŞK DOKTORU İLİŞKİMİZİ BELİRLİYOR!
Bugünlerde televizyon bize rehber olma özelliğini bir kenara bıraktı. Yaşamımıza dair her şeye karışmaya başladı. Giyim, estetik, ilişkiler, kilo durumu, bahçe bakımı, yemek zevki, araba alım-satımı, ev kiralama, din ilişkileri... ‘Gerçeğin şovu’ dedikleri format da bu anlayışın sonucunda ortaya çıktı. ‘A Haber’de Özlem Denizmen’in sunduğu ‘Özlem Denizmen’le Para Durumu’nda geçen cumartesi, konuklardan biri de Aşk Doktoru Mehmet Çoşkundeniz’di. Parayla aşkın ilişkisi konuşuldu. ‘Özlem’e Sor’ bölümü var programda. Vatandaş arıyor, “Şu kadar param var, araba alacağım olur mu?” diye soruyor. Özlem hanım “Olur” ya da “Olmaz” diye damga vuruyor! Programa katılan arkadaş, Mehmet kardeşimizin de söylediklerini mutlaka can kulağıyla dinlenmiştir. Özlem Hanım paramıza, Aşk Doktoru da ilişkilerimize bir yerde karar veriyor. Ama bu zorunlu değil tabii ki. İşin seyirci ve okur tarafında, büyük bir mutluluk var. Arkadaşa, “Bu maaşla, bu araba alınmaz” dese küser gider. Ama Özlem Hanım “Hayır” diyorsa, boynu kıldan ince oluyor vatandaşın!
DiNi ANLATMANIN TELEViZYON HALi
Tüm ‘merkez medya’ ve ‘muhafazakâr medya’ kanallarında çıkan ve din üzerine konuşan, program yapan isimler var. ‘Benzer bakış açısından’ bizlere anlatıyorlar. Bu kanallarda ‘mahalle baskısı’ üzerine çeşitlemeler, yine bildik isimlerden onların yorumlarıyla ekrana geliyor. İlahiyatçı, ‘muhafazakâr’ öğretim üyeleri, ‘muhafazakâr’ gazete yazarları, imam hatip mezunları vs... Yani çıkış noktası bu. Geçen hafta denk geldim. ‘Halk TV’de Ayşe Sucu’nun ‘Yaşam ve İnanç’ programı vardı. Orada da ilahiyat profesörleri (son olarak mesela Prof. Ahmet Akbulut), imam hatip mezunu Dr. Remziye Ege (başı açık mesela) çıkıp, konuşuyorlar. Ve
onlar ‘diğer’ kanallardakilerden farklı şeyler anlatıyor. “İnsana rağmen din yok” diyorlar. “Önce akıl” diyorlar. “Onlar bizden değil, onları dinleme” diyeceklerini, duyar gibi oluyorum.
Ama böyle de bir gerçek var ekranda; dini anlatmanın televizyon hali!