Güzel kadınlar ve viski reklamı
İlk bölümden bu mesaj veriliyor. Güzel kadınların resmi geçidi olacak. Reşat Komiser’e geçmişi arızalı havası verilmiş. Hayat kadını rolündeki Ekin Türkmen’le olan sahne bunun işaretini verdi; Mr. Kowalski dövmesi, yarılanmış Chevas Regal (bu arada dizilerde adı sanı net olarak verilen ilk viski markası!) şişesi, cepten çıkan dolar, dağınık yatak, ateşli öpüşme klişeleriyle geçmişe giden sahne bunun kanıtı olsa gerek.
Yani daha Reşat’la hayat kadını Songül’ün hikayelerine çok şahit olacağız. Tabii furyaya başka ‘salçalı kalçalı’lar da katılacak gibi. Ama söyleyeyim gayet dozunda veriliyor.
Ben bu dizinin tutmasını istiyorum. Bir de senaryoda entelektüel bir havada ısıtılmış. Kowalski dövmesi özel olarak seçilmiş, emniyet üzerine oyunlar hakkında diyaloglar yavan kalmıyor.
Eski eser bina, Sarsaryan Han mı?
‘Karakol’ dizisinin geçtiği bina, yeniden onarılmış eski bir eser. Ziya Komiser açıklıyordu. Aklıma hemen Sansaryan Han geldi. Solcuların tezgahtan geçtiği handır. Üzerine anlatılanlardan bilmem kaç kitap, kaç film çıkar? Sirkeci’deki eski İstanbul Emniyeti. Genç nesil o günleri bilmez! Neden ‘Karakol’u böyle bir çağrışım içine soktular? Bence o hikayeleri bilmeden yaptılar!
REHBERiM
DISCOVERY CHANNEL’DA JAPONYA DEPREMİ ÜZERİNE CİDDİ BİR ÇALIŞMA
Discovery Channel’da bugün dünyanın en büyük felâketlerinden biri olan Japonya’daki deprem ve tsunamiyi anlatan iki bölümlük bir program var. ‘MegaQuake: Japonya’yı Sallayan Saat’te, depremle tsunamı arasında geçen sekiz dakikada olanları yaşayanlar anlatılıyor. Ve ardından ekrana gelecek ‘Nükleer Kabus: Krizdeki Japonya’da durumun bir fotoğrafını görmek mümkün. (18.55)
‘DÖRT KADIN 1 ERKEK’; HAYATIN GERÇEĞİ GİBİ BİTTİ
Size “Şu kişilerle program yapacaksınız” diyorlar. Yakın hissetmekte zorlanacağınız bir ilişkiye zorluyorlar. “Haftanın belli günü belli saatte bir masanın etrafına toplanın” diyorlar. Para veriyorlar. Stüdyoya gidiyorsunuz. “Yine bununla mı çıkacağım yayına üff” diyorsunuz. Sonra yayında, kaptırıyorsunuz kendinizi. Her ortamda ‘gıcık kapacağınız’ biriyle mecburen yüz göz oluyorsunuz.
Beyaz TV’nin kadın gazetecileri sanırım, bu strese dayanamadı. Olmaması gereken bir ortamı kendi yaşamları adına germenin bir anlamının olmadığını anladılar galiba. İzlerken hep bunu düşündüm. Farklı düşünmek gibi bir şey değildi. Bir görüşün diğer bir görüşün üzerinde hakimiyet kurması üzerine kurulu bir sinir savaşıydı. Program da bununla öne çıkıyordu. Eh, bu da dayanılacak bir şey değil!