Diyarbakır, oradan Mardin... Bulutsuzluk Özlemi’nin son rotası buydu. Nejat (Yavaşoğulları) defalarca gitmiş, onun hayalinde dar sokaklarında fotoğraf çektirmek var. Bense Mardin’le yeni tanışıyorum
Mardin’e ‘yeni’ olan tarafından giriyorsunuz. Şehir yeni binalarla donatılmaya devam ediyor. Tepeye doğru tırmandıkça eski Mardin evleri sizi bekliyor. Çok uzun bir aradan sonra gidiyorum. AB fonlarının ilgilendiği bir şehir artık Mardin. 22 butik konağın yanı sıra oteller, gelecek turistleri bekliyor. Rakamlar farklı farklı. Kentsel iyileştirme planın çerçevesinde AB Kalkınma Fonu’ndan paralar geliyor. 2 bin 500 çarpık bina yıkılacak. İlk aşamada 600 yapının yıkılma işlemleri başlamış eski Mardin’de. Bunlar iyi güzel de, sokaktaki gerçek biraz farklı. Şu an eli yüzü düzgün bir eski Mardin evine paha biçilemiyor.
Ahırını bile satma!
Kaldığımz Dara Konağı, 800 yıllık bir taş bina. Şimdiki sahibi Mardin henüz bu kadar kıymetli değilken ucuza almış. Sonra epey bir para harcayarak gerçekten etkileyici bir hale getirmiş. Bütün Mezopotamya Ovası’nın cüssesi, haşmeti bu konaktan hissediliyor. İşte hemen üzerindeki nispeten daha küçük ama eli yüzü düzgün bir evi sordum; “3 milyon verdiler, satmıyor” dediler. 7 sene önce 15-20 bin TL verene bu evler satılıyormuş. Dara Konak da işte böyle alınmış zaten yeni sahibi tarafından. O kadar kıymete binmiş ki evler, “Ahırın varsa onu bile satma” diyorlarmış. Dedik ya, bu kadar ‘kıymetli olmak’la bu kıymeti bekleyen tehlikeler at başı gitmeye başlamış şehirde.
Otel yapılıyor ama turist kalmıyor
Bizim standart sorunlarımızdan biri Mardin’de yeni yeni anlaşılmaya başlanıyor. Sokakta anlatılanlar şöyle; turist geliyor, sayı artıyor ama, kalan, dükkandan alışveriş yapan yok. “Geçen sene 500 bin turist geldi. 80 bini ancak kaldı” diyor esnaf. “İyi değil mi?” diye soruyorum, “Ortalama 250 bin olmalı” diyorlar. Yani Mardin’de kalacak, 2-3 gün gezecek, tozacak, yemeğini yiyecek, alışverişini yapacak. Şimdi gelenler şöyle bir Mardin’den geçip gidiyorlar. Çok ünlü bir otel zincirinden örnek veriyorlar; “Adam 600 odalı otel açtı. Boş. Altı ay boş. Sadece altı ay için 600 oda olur mu?.” Ve sayı giderek artıyor. Ve bir soru daha var; “Mardin ömür billah turisti çekecek mi?” Hediyelik eşya satan küçük bir dükkan sahibi; “Şimdi Mardin moda. Adam gelecek, bir kere gezecek. Kaç defa gelir Mardin’e? Bir gün gelecek Mardin tükenecek” diyor. Peş peşe kafe-lokanta vs. açılıyor. Çok güzeller, çünkü hepsi 24 uygarlığın izlerini taşıyan yapılar ve bu olağanüstü bir durum. Sokakta gördüğüm; iyi işler yapılıyor ama ‘kendi haline bırakmak’ gibi bir hava var. 10 yıl sonra “Elimizde patladı” diyeceklermiş gibi geldi.
Bu arada bir dip not vereyim; eski Mardin böyle Sabancılar’ın ilgisi, Cemil İpekçi tanıtımı vs. ile ‘afili’ bir portre çizerken aşağıdaki yeni Mardin, ‘standart anadolu kenti’ havasına şimdiden bürünmüş. Belediyesi, hastanesi, otobüsleri, dikilip duran binalarıyla yukarısıyla hiç alakası olmayan bir şehir oluyor. Eski Mardin’e turistik seyahat yapmaya hazır bir yeni kent olmuş bile. İyi mi kötü mü bilemedim.
ilk rock konseri
Vallahi böyle dedi konser organizasyonunu yapanlar. “Biz bir ilke imza attık. Mardin bir rock grubu ile tanışsın istedik” dediler. Genelde konserler Mardin Artuk Üniversitesi’nin konferans salonunda yapılıyormuş. Hatta son olarak Yeni Türkü gelmiş. Ama bize denk gelmedi. Salon doluymuş. Yine bir ilke imza atarak Şimal Düğün Salonu’nda verdik konseri. Benim gözlemim daha çok burada yaşıyan doktor, mimar, mühendis vs. ile biraz üniversiteli, biraz da liseli gençlerden oluşan bir izleyici vardı. “Üniversitede olsa çok daha fazla olurdu” dediler. Hep öyle diyorlar zaten. Ama gerçekten düğün salonu epey sapa bir yerdeydi. Heyecan kalitesi mükemmeldi. Tabii düğün salonu sound’u duruma hakimdi ama önemli değil. Sanki aşağıda yani yeni Mardin’de çalsak daha yapay olacaktı. Rock eski Mardin’e daha çok yakıştı gibime geldi. Bir daha çağıracaklarını söylediler. O zaman konferans salonunda yapacaklarmış.