Habertürk’teki ‘Tarihin Arka Odası’nda Alaturka Records vardı. Özetle, “Taş plaklardaki tavır devam etseydi bugün nasıl olurdu?” sorusunun cevabını bu topluluk veriyor. Albümleri çıkmış. Yukarıdaki başlık ve daha fazlası işte bu muhabbet sırasında çıktı.
Bu konuların tartışılmasını yararlı görüyorum. Merakımdan, bu müzik işine ilgi ve alakamdan oturdum not aldım.
Murat Bardakçı sordu: “Tasavvuf müziği diye bir tür var mıydı eskiden? Dini müziktir; tekke müziğidir.”
O dönemde öyle bir isim konulamayacağı söylenmesi üzerine Bardakçı; “Zaten şu anda oturdu, artık değişmez. Galata meşhur oldu” dedi. Bu gönderme işin ‘turistik hale’ gelmesineydi... Mesela bu konu tartışılsın ekranda...
TSM’Yİ TRT İCAT ETTİ
Konuşulur, sonra üstü örtülür bir konu da bu; Türk Sanat Müziği ya da musikisi... Rahmetli ninemden hatırlarım. Bizimkiler çalıştığı için gündüzleri benimle haşır neşir olurdu. Radyoda hep ‘alaturka’ dinlenirdi. Öyle söylerdi; ben de öyle bilirdim; alaturka musiki.
Bu konu da gündeme geldi ‘Tarihin Arka Odası’nda. Nereden çıktı Türk Sanat Müziği?
“TRT’den çıktı. Sanki müziğin sanatsızı var. TRT’de Modal (tek sesli müzik) Şube Müdürlüğü kuruldu. İsim babası Adnan Saygun. Teknik bir terimdir ama bu aşağılama maksadı ile konulmuştur. Sonra Türk Sanat Müziği oldu...”
Bardakçı’nın anlatımıyla, Türk Sanat Müziği’nin kısa hikayesi böyleydi.
EĞLENCELERDE NASIL SÖYLENİRDİ?
50-60’lı yıllar arasındaki yani Orhan Boran ve Altan Varol’un şovlarında, radyodaki eğlence programlarında anonslar ‘Türk Müziği’ olarak yapılırmış. Peki sonra ne oldu?
Yine ‘Tarihin Arka Odası’ndan aldığım notlarımda var; “Tüm bu değişikliklerin nedeni siyasi.”
Bunları tartışmıyoruz, konuşmuyoruz. Bir sanat programının mesela en keyifli işlerinden biridir ama sadece edebiyat veya sanatın tartışıldığı tartışma programı var mı?
Bizim sanat programları daha çok takvim gibidir. Öyle ateşli isimler var ki, çıkarın bakalım, o istediğiniz ‘reyting’i alır mı, almaz mı görün!
MÜZİK ÇALMAYAN KANALLAR VARDI
Erhan Afyoncu, ‘muhafazakar’ camianın içinden bir isim. Yani anlatırken en başında, “Arkadaşlarım vardı” diye bir izahattta bulundu.
90’lı yıllarda özel televizyonla tanışmamızın bu kesimdeki yankısı farklı olmuş: “Muhafazakar kanallarda musiki uzun süre çalınmadı. Bazı hocaefendiler “Çalınabilir” dedikten sonra girmeye başladı. İlahi bile okumuyorlardı bazılarında.”
YILBAŞINA ÇÖZÜM
Afyoncu, yılbaşında muhafazakar kanalların durumunu şöyle anlattı: “Yılbaşı da tartışmalıydı. Sonra birisi Mekke’nin fethini 31 Aralık’a getirdi. ‘Mekke’nin fethini kutluyoruz’ diye değişik bir yılbaşı yaptılar.”
Bu yorumdan sonra gelen bir e-posta enteresandı: “Ulan sana ne yılbaşı kutlamasından yobaz!”
Özel televizyonlar arasında izlenme oranı yüksek ve yaygın iki kanalımız var. Birinde ben hâlâ ‘müzik programı’ görmedim. Sabah programı yok, bir şov, eğlence (hani edepli de olsa!) yer almaz ama ilginçtir; dondurma, çikolata ya da ped reklamı var!
FAKİR OKULUN SAHASI MUHTEŞEM!
‘Güneşi Beklerken’ dizisi sona yaklaşıyor. Güneş’in, Kerem’in makyajla yüzü çirkinleştirilmiş hali olduğunu öğrendik.
Cihan Hoca, kenar mahallelerin birinde (senaryo böyle demiş) bulunan okula beden eğitimi öğretmenliği teklifi geliyor. Gittiği güzel okulun büyük ortağının Sayerler olduğunu öğrenince bırakıyor ve işssiz kalıyor. Arkadaşı bu okulu buluyor. Hocamızı kapalı salonda, parkeleri incelerken görüyoruz. Zemin felaket. Geçtim zemini yahu, hangi kenar mahallenin M.E.B yazan okulunda, böyle bir kapalı salon var? Keşke olsa, iş zemine kalsa!
Cihan Hoca’yı mesela bahçede potaya top atarken görseydik daha gerçekçi olmaz mıydı?
Düzeltme: Dünkü yazımda ‘Kaynak: Ajans Press’ yazdım; doğrusu ‘Kaynak: Inter Press’ olacak, düzeltirim.