Ev ahalisi, ‘Ufak Tefek Cinayetler‘i izliyor. Şahsen diziyi bu sezonun en iyi projelerinden biri olarak gördüm. Senaryosu, müziği, oyuncuları her şeyiyle...
Fakat son bölümlerde bir şeyler oldu. Hani neredeyse tüm saatimizi bir yangına
ayırdığımız bir bölüm vardı.
Ev ahalisi, geçtiğimiz salı akşamı isyan etti: “Bu kadar da pasif bir Oya karakteri, artık canımızı sıktı. İlişkilerin tümü neredeyse bir ileri, iki geri ritminde gidiyor. Koca bir site, bir kadının iki dudağı arasında hali de baydı. Bu kadar edilgen erkekler topluluğu olabilir mi? Biri intihar süsü veriyor, öteki hamileyim diyor, bir diğeri ayaklarını camla kesiyor ve adamlar boynu bükük, kaderlerine razı bir halde evin yolunu tutuyor. Kadınların hiç çalışmayarak, para yiyerek, egemen olduğu bir dünyayı, çok fazla gözümüze sokarak veriyorlar ve bu durum hayli sıkmaya başladı.” “Ne yapsınlar 120 dakika her bölümü?” diyorum. Ev ahalisi, “13 bölümlük yazılsın ve bitsin” diyor.
Hemen bir örnek veriyorlar, ‘Poyraz Karayel’ gibi bir dizi, tüm olumsuzluklara rağmen nasıl ayakta durabildi? Bu da benzer kategoride yer alıyor. Ne yapıp edip diziyi hareketlendirecekler. Artık cinayetler mi işlenecek, ne yapacaklarsa yapsınlar...”
Eleştirileri de takip ediyorlar internet ortamında, “Bak aynısını yazmış hatta ben artık izlemem diyor yazan...” Bu sayı, son bölümde epey artmış. Sezonun eli yüzü düzgün ender dizilerinden ve kendisini toparlayıp, yoluna devam etmesini isteriz.
NASIL BİR FATİH İZLEYECEĞİZ?
‘Mehmed: Bir Cihan Fatihi’ dizisi, ikinci fragmanından sonra bize nasıl bir Fatih portresi vereceğini net bir şekilde gösterdi. Fatih, elinde kılıçla savaş meydanlarında en ön safta... Bir nevi Cüneyt Arkın imzalı ‘Malkoçoğlu’ dedim. Son fragmanda, ‘Beni seven arkamdan gelsin’ diye bir gidişi vardı. Tam da bu filmleri hatırlattı bana. Fatih bu kadar meydana indi mi? Bir padişah savaşın içine bu kadar girer mi? Teke tek elinde kılıç, etrafı
5-6 düşmanla çevrili... ‘Dizi, biraz hayaldir ve görülmek istenen ne ise onu verir’ ve ‘İzleyici, böyle bir Fatih seyretmek istiyor bu durum da, Kenan İmirzalıoğlu’na yakışıyor’ diyorlar. Yine de sordum. “O dönemde, kılıç kesiği çok tehlikeli, insanlar ölebiliyor. Hatta anlatılırmış, Avrupa’da şövalyeler bir kılıç yarası yerine, bütün kemiklerinin kırılmasına razı olurlarmış.” Böyle bir not geldi.