Başlığımı tuhaf ya da abartılı bulanlar olabilir ama değil... Geçen hafta Fransa’nın Cannes şehrinde MIPCOM fuarı yapıldı. Bu fuar dünyanın en önemli ve prestijli televizyon fuarı. Dünyanın hemen hemen her ülkesi dizilerini ve televizyon programlarını burada tanıtıyor. En büyük televizyon kanalları, yapımcılar, senaristler, yönetmenler ve starlar katılıyor. Televizyonculuğun bugünü ve geleceğinin tartışıldığı, şekillendiği bir organizasyon. İşte bu fuarın bu yılki onur konuğu ülkesi Türkiye’ydi.
Neden Türkiye? Çünkü artık Türkiye dizi sektöründe dünya birinciliğine oynuyor.
Onur konuğu olmanın ne anlamı var? Bir kere bu fuarda en çok ‘Muhteşem Yüzyıl - Kösem’, ‘Filinta’, ‘Paramparça’ ve ‘Karadayı’ gibi Türk dizileri konuşuluyor. Demek ki bu yıl daha çok dizimiz satılacak, belki de hiç yayınlamayan ülkeler de yayınlamaya başlayacak. Daha çok kazanan sektör de bu talebi karşılamak için kendini yapılandıracak.
Bu, ülkemiz için daha çok tanıtım, ihracat ve turizm demek. Seyirci için daha kaliteli ve dünya standartlarına uygun diziler demek. Sadece televizyon sektörünü de ilgilendirmiyor bu durum. İşin içine turizm ve ihracat girince neredeyse bütün sektörlerin yararlanacağı bir gelişme.
Peki ya sinema?
Bu yıl yerli film sayısının 130’a çıkması bekleniyor. Bu, 70’ler Yeşilçam rüzgarından beri ilk defa ulaşabildiğimiz rakamlar. Seyirci sayıları da her geçen yıl artıyor. Üstelik de yerli filmi yabancı filmlere tercih etme konusunda dünyada da ilk üç sıradayız hep.
Televizyon sinemadan yeni ve daha dinamik. Bu nedenle dizi sektörünün ivme kazanması sinemayı da yukarılara çekiştirecek, bu kaçınılmaz. Önümüzdeki birkaç yıl içinde sinema sektöründe de benzer gelişmeler olacak. Sinema filmlerimiz dizilerin satıldığı bu ülkelerde vizyona girecek. Daha çok sayıda, daha büyük bütçeli filmler yapma şansımız olacak.
2065’İ MERAK EDEN VAR MI?