Cadde Sohbetin de isyanın da merkeziydi

Sohbetin de isyanın da merkeziydi

09.02.2013 - 19:07 | Son Güncellenme:

Osmanlı’nın ilk kahvehaneleri, kahvenin gelmesinin ardından, 1553’te açıldı. Mahalleye yabancının girmesi bile yasakken kahvehaneler sosyal hayatı tamamen değiştirdi. Toplum birbirine yaklaştı. İşte Osmanlı kahvehaneleri, işlevleri, yasakları, müdavimleri...

Sohbetin de isyanın da merkeziydi

Osmanlı döneminde İstanbul’da cami, tekke ve mescitler dışında, bireylerin toplanma yeri yoktu. Halk arasında açıkça buluşup sohbet etme yolunu, Türk kesiminin hiç bilmediği iki ürünün piyasaya çıkması sağladı: Kahve ve tütün. Bunlarla yepyeni bir toplumsal buluşma yeri de belirdi: Kahvehaneler.
İlki 1553-1554’te Tahtakale’de açılan kahvehaneler, alkol içermediğinden, başlangıçta tepki almadı ve az zamanda meyhaneleri geride bırakan artış gösterdi. Böylece toplantı yeri olarak yaygınlaştı. Mahallelinin dışında birbirini tanımayan insanlar da buralarda bir araya gelebiliyor ve konuşabiliyorlardı.

Haberin Devamı

Yeniçeri, devlet işlerini kahvede konuşurdu
Mustafa Ali, 16’ncı yüzyılın son çeyreğinde kaleme aldığı eserinde, kahvehanelerin “Kostantiniyye’de ve bütün Osmanlı ülkesindeki sayısız toplantı yerlerinde akıllı ve akılsız kişilerin kaynağı” olduğunu belirttikten sonra, bu grupları şöyle sıralıyor: “Dervişler ve irfanlı kişiler sohbet için; garipler, fakirler parasızlıktan; şehir oğlanı ve akılsızlar dedikodu yapmak için; sipahi ve yeniçeri övünme için; hak ehli kimseler sade kahve içme için; derbederler sade satranç, tavla ve kumar oynamak için gelir.”
Görüldüğü gibi, kahvehanelerin her çeşit insanı ilk kez bir araya getiren bir toplanma yeri haline dönüştüğü anlaşılıyor.

Saraylı da içiyor ama halka yasak
Hezarfen, kahvehanelerin kısa sürede yaygınlaşmasını şöyle anlatır: “Kimi kitap okur, kimi tavla ve satrançla meşgul olurdu. Kimi de yeni yazılmış gazeller getirip maariften bahsolunurdu. (...) Böyle eğlenecek mahal olmaz diyerek oturacak yer bulunmaz oldu. Öylesine ün kazandılar ki, giderek güftu gzya (dedikoduya) sebep oldular.”
Kahve için bir araya gelen insanların bu fırsatla başka sohbetlere girişmesi kaçınılmazdı. Nitekim dinci kesim tarafından -alkol bahis konusu olmasa da- hemen meyhaneye benzetildi, camilerde aleyhte vaazlar verildi. Ebussuud Efendi tarafından verilen “Kömürleşmiş kahvenin haram sayılması gerektiği” gerekçeli fetva uyarınca, kahvehaneler yasaklandı. Ancak sadece ulema değil, saray erkanı da kahve tutkunuydu. 1574-1595 arasında kapatılmış olmasına rağmen ilgi önlenemedi ve yasak kalktı.

Haberin Devamı

Akademik muhitin kuruluşuna katkı
17’nci ve 18’inci yüzyılın düşünürleri, kahvehaneleri giderek ‘boş konuşulan bir toplantı yeri’ olarak gördüler. Oysa, 20’nci yüzyıl tarihçileri, Osmanlı toplumsal yapısının değişmesinde kahvehanelerin olumlu etki yaptığı fikrindedir. Örneğin Nihad Sami Banarlı, ‘akademik muhit’ görevini üstlendiğini belirtir. Bireye eğitim kurumlarının veremediği serbest düşünme anlayışını kahvehanelerin oluşturmaya başladığını kabul etmek gerekir. Aşık nağmeleri ya da Karagöz’ün eğlendirici eleştirileri sayesinde, toplumumuzda yeni bir düşünür tipinin yerleşmeye başlamasını kahvehaneler sağladı. Doğal olarak bunun birkaç yüzyılda sonuç alması doğaldır. Nitekim, 1826’da Yeniçeri Ocağı’nın kaldırılması sonrasında devlet sohbetleri yepyeni bir içerik kazandı.
Kağıt oyunları ve tavla gibi hem eğlence hem de kumar araçları yoğunlaşırken, gazete yayını başlayınca kahvehaneler de okuma salonlarına dönüştü. Yeni Osmanlı, arkasından İttihat ve Terakki’ciler, ‘devlet sohbeti’ yeri olarak kahvehaneleri kullandılar. Özellikle İstanbul, İzmir, Selanik gibi şehirlerde deniz kenarı kahvehaneleri, jurnalci izlemesini zorlaştırdığı için öne çıktı.
İkinci Meşrutiyet yıllarında da, Kurtuluş Savaşı döneminde de, İstanbul’un kahvehaneleri siyasi amaç için bolca kullanılmıştır. Cumhuriyetin ilanından sonraysa dinlenme ve eğlence merkezine dönüştüler. Zaten sinemanın yanı sıra pastanelerin, lüks otellerin, erkek-kadın buluşmalarının yoğunlaşması, kahvehanelerin işsizlerin ve yaşı ilerlemişlerin buluşma merkezi olmasına zemin hazırlamıştır.

Haberin Devamı

iSTANBUL’UN EN ÜNLÜ KAHVEHANELERi

Sarafim Kıraathanesi: Beyazıt’ın Okçularbaşı Caddesi’nde kurulduğu için ilk zamanlar bu isimle anılmış. En son Ermeni sahibi Sarafim Efendi’nin adıyla akıllarda kalmış. Kıraathane ismiyle anılan ilk mekân olan Sarafim’in en önemli özelliği, dönemin gazete ve dergilerini bulundurması ve arşivlemesiydi.
Acemin Kahvesi: Beyazıt’tan Laleli’ye doğru inen cadde üzerindeydi. Naci Şensoy, Emin Ali Çavlı ve İsmail Dümbüllü gibi entelektüeller de uğrardı.
Fevziye Kıraathanesi: Şehzadebaşı Caddesi’nin Fevziye Caddesi’yle kesiştiği köşede yer alan bir kıraathane. En parlak yıllarını 1885-1900 arasında yaşamış. Bugün o köşede bir otel var. Fevziye Kıraathanesi tiyatro gösterilerine, konferanslara, musiki fasıllarına ve devrin aydınlarına ev sahipliği yapmış.
İhsan Kıraathanesi: Babıâli Yokuşu’ndaki kıraathanede, muhabirler özel olmayan haberlerini değiş tokuş etmek için toplanırmış. Şimdi bulunduğu yerde bir iş hanı var.
Kaynak: (Eski İstanbul Kahvehaneleri, Cem Sökmen, Ötüken Neşriyat, 2011)

Haberin Devamı

Son dönemin gözdeleri

Haberin Devamı

Osmanlı son döneminin, adları hâlâ hatırlanan ve aydınların buluşma mekânı olan kahvehaneleri de vardı. Edebiyatçılar, düşünürler ve ilim adamları, bu kahvehanelerde bir araya gelip fikirlerini paylaşırdı. ‘Küllük’, ‘İkbal’, ‘Meserret’ ve ‘Marmara’ kıraathaneleri, ilk akla gelenlerdi.

Patrona Halil isyanı planlandı

28 Eylül 1830’da çıkan Patrona Halil Ayaklanması’nın hazırlığı Beyazıt’ta, yeniçerilerin sık gittiği kahvehanelerde yapılmıştı. Patrona Halil ve yardımcıları, İstanbul’un çeşitli yerlerinde kahvehane, hamam ve camilere dağılarak halkı isyana kışkırttılar.

Yazının tamamını dergide okuyabilirsiniz.