Pazar 20 yıl aradan sonra yeniden Tunç Okan...

20 yıl aradan sonra yeniden Tunç Okan...

19.05.2013 - 02:30 | Son Güncellenme:

Ses dergisinin kapak yıldızı seçildi. İlk başrolünü Türkan Şoray’la paylaştı. Çok ünlü olmuşken birden yurt dışına çıktı. Cenevre’de diş hekimliği yapmaya başladı. Bu arada “Otobüs” ve “Sarı Mercedes” filmlerini yönetti. Tunç Okan 20 yıl aradan sonra bu kez “Umut Üzümleri” isimli filmi ile sinemalarda...

20 yıl aradan sonra  yeniden Tunç Okan...

Pazartesi sabahları Nice’te, yeşillikler içindeki evinde uyanıyor. Karısına, çocuklarına “Hoşçakalın” deyip uçağa atladığı gibi Cenevre’deki muayenehanesine gidiyor. Burada üç gün boyunca hastalarını görüyor, ameliyatlara giriyor. Çarşamba akşamı İstanbul’a uçuyor. Perşembe-cuma burada yeni filmiyle ilgilenip hafta sonunu Nice’te geçirmek üzere yeniden yollara düşüyor. Pek çok uluslararası ödül alan “Otobüs” (1976), “Cumartesi Cumartesi” (1985) ve “Sarı Mercedes” (1994) filmlerinin yönetmeni Tunç Okan, son aylarını böyle geçirdi. Okan hayat tarzıyla ilgili “Üç ayrı ülkede geçen, üç ayrı filmin başrolündeymişim gibi hissediyorum. Biraz bilim, biraz sanat... Daha ötesi yok benim için” diyor.
1965’te Ses dergisinin yarışmasında kapak yıldızı seçilmesiyle sinema dünyasına adım atan Okan bir süre oyunculuk yaptıktan sonra yurt dışında yaşamaya başlamıştı. Bir yandan
diş hekimliği bir yandan da yönetmenlik yapıyordu. 20 yıldır film çekmeyen yönetmenin yeni filmi “Umut Üzümleri” bu hafta vizyona girdi.

Tunç Bey, neden bu kadar uzun bir ara verdiniz?

Ben vermedim aslında, koşullar verdirdi. Son filmimden sonra film çekmek için yeterli para bulamadım. Bu işler biraz böyle oluyor nedense. Koskoca Robert Redford bile finansman arıyor. Milos Forman bile filmi için senelerdir para bulamıyor. Bir de benim bir doktorluk tarafım var. Bu geçen sürede onda da hep en iyisi olmaya çalıştım. Buna bazı özel durumlar da eklendi, boşanma, yeni evlilik, çocuklar...

Haberin Devamı

Yeniden sinemaya dönüş için neden bu hikayeyi seçtiniz?

Bu filmin çıkış noktası Fakir Baykurt’un “Kaplumbağalar” romanıdır. Bir gün havaalanında o kitabı aldım, okudum, çok etkiledi beni. Kimsenin aklına gelemeyen bir finali var, o beni çok çarptı. Bir de bir mizah var hikayede. O da benim sinema anlayışıma çok uyan bir şey.

Siz bu hikayeyi çok uzun zamandır çekmek istiyorsunuz değil mi?

Evet, 80’li yıllarda çok uğraştık. Yurt dışında çok ilgi var bu hikayeye. İtalya’dan, Fransa’dan, Hollywood’dan büyük yapımcılar girmek istedi bu işe.
Bir ara Anthony Quinn, Nastassja Kinski oynayacaktı. Anlaşma bile hazırdı ama hep son anda bir aksilik çıktı. 2010’da çok büyük bir finansman bulunmuştu, Mario Adorf oynayacaktı. O da son anda patladı. Şimdi yapımcılığını kendim yaptım. Ama yurt dışıyla ortak yapım oldu. Ana finansman dışarıdan geldi. Türk sinemasına göre büyük, yurt dışında göre ufak bir prodüksiyon oldu.

Haberin Devamı

“Çekimlere üç gün kala başrol oyuncusu hâlâ netleşmemişti!”

Senaryo o zamanlar yasaklanmıştı değil mi?

Evet, o zamanlar senaryonuzu başta bir kurula onaylatmanız gerekiyordu. Kurulun “Çekilmez” dediği film sayısı son derece azdı. Bu filme “Çekilmez” dediler. Devleti bireye karşı gösteriyormuş. Beni çok çeken, giderek de aktüel hale gelen bir şey var filmde; devlet mekanizmasıyla birey arasındaki çatışma... Kanun mu önemli, insan mı önemli sorusu... Daha önce de “Otobüs” yasaklanmıştı. Bu işe girerken zaten bunun gibi zorluklarla mücadeleye girdiğinizi biliyorsunuz biraz.

Her şeye rağmen bu filmi çekmekte ısrar etmişsiniz...

Bu biraz da benim hikayem çünkü. Hikayedeki hocayı biraz kendime benzetiyorum. Umut oldukça yılmadan, bütün problemlerle mücadele ederim ben de. “Umut Üzümleri” adını o yüzden koydum. İnanmayacaksınız, film aslında gösterime girmeden birkaç gün önce bitti. Bu, filmin 16’ncı kurgusu... Benim bu film için ne kadar uğraştığımı bilen Alman bir senarist arkadaşım “Sen bu film için Odise’nin yolculuğunu yaptın” dedi. Bence de öyle oldu. Bu film için yola çıktık ve binbir macera yaşadık.

Haberin Devamı

“Bizim enteller filme gülünsün ya da ağlansın istemezler”

Kadroyu nasıl belirlediniz?

Ahmet Mekin’i televizyonda bir ödül töreninde gördüm. Rolü teklif edince “Fiziksel açıdan bu rolün altından kalkamam” dedi. Ben de İlyas Salman’a yöneldim. “Sarı Mercedes”te beraber çalışmıştık. Muhtelif nedenlerden olmadı. Çekimlere üç gün kala yeniden Ahmet Mekin’e döndük. Set kurulmuştu, daha başrol oyuncumuz netleşmemişti! Sonunda Ahmet Mekin kabul etti. Altan Erkekli’yi de gazetede gördüm. Onda da biraz Kırım-Tatar havası vardır ya, gözler hafiften çekik... Sönük bir roldü ama Altan Erkekli o role öyle bir hava kattı ki... Yetkin Dikinciler’i de tavsiye ettiler. Baktım, “Tam kafamdaki gibi” dedim.

Film Antalya Film Festivali’nde gösterildi ilk kez. Nasıl tepkiler aldı?

Festivalde gösterildiğinde daha bitmemişti film. Çok rica ettiler. Ben de kaba montajının gösterilmesini kabul ettim, hata mı ettim bilmiyorum. Eleştiren de oldu, beğenen de... Ama ben seyircinin ne tepki verdiğini görmüş oldum. Benim için önemli olan o. Seyircinin salonda reaksiyon göstermesini istiyorum. Bir titreşim olmuyorsa, seyirci böyle soğuk soğuk izliyorsa ne yapayım ben o filmi? İstediği kadar ödül alsın. Bizim enteller filme gülünsün, ağlansın istemezler. Siz hiç komikçe bir filmin bir festivalde ödül aldığını gördünüz mü? Biraz komik unsurlar görünce hemen “Aa bu iş filmi” deniyor. Filmin festivalde gösterilen haliyle
bu hali arasında çok büyük fark var. 40 dakika kesildi bir kere. Bambaşka bir film oldu.

Haberin Devamı

“Hürmet göstermelerine çok şaşırıyorum, alt tarafı üç film çektim”

Nasıl hatırlıyorlar burada sizi?

Aşırı bir hürmet gösteriyorlar. Bu beni hem çok şaşırtıyor hem de çok duygulandırıyor. Ben böyle bir şey beklemiyordum. Alt tarafı üç tane film çektim. Üçünün de seneler geçtikçe değer kazandığını görmek beni çok mutlu ediyor. Böyle olmayı Türkiye’nin en zengin adamı olmaya tercih ederim.

Dışarıdan bakınca nasıl görülüyor Türkiye?

Müthiş bir gelişme görüyorum bu ülkede. Ama biraz dengesiz bir büyüme var. Beni en çok rahatsız eden, aşırı zevksiz, beton şehirleşmesi. Onun dışında Türk insanına ümitle bakıyorum. Buraya geldiğimde insanlarda bir güç, bir enerji görüyorum. İnsanlar müthiş girişken. Hiçbir şeyden korkmuyorlar. Buna hayranlıkla bakıyorum. O taksi şoförlerinin oturuşu bile bir başka... Böyle bir kendine güven var. Dünyanın hiçbir yerinde göremezsiniz bunu.

Haberin Devamı

“Durmadan film çekmek istiyorum”

Türk sinemasını, televizyonunu nasıl buluyorsunuz?

Türkiye’de büyük çoğunluk sinemayı ya sırf para için yapıyor ya da sırf sanat için... Bunun arası yok mudur? Öte yandan da Türkiye’de sinema filmi yaparak yaşamak imkansız. Cem Yılmaz, Şahan Gökbakar, Yılmaz Erdoğan gibi starlardan biri değilseniz tabii...
Pek televizyon seyretmiyorum ama dizilere şöyle bir baktığımda çok kalitesiz olduklarını görüyorum. Yönetmeninden oyuncusuna
hepsi sadece para kazanmak için yapıyor dizi işini.

Ferzan Özpetek, Fatih Akın gibi yönetmenleri nasıl buluyorsunuz?

Çok başarılılar. Ama ben onlara Türk kökenli İtalyan ya da Türk kökenli Alman diye bakıyorum. Ben Türk kökenli Türk yönetmen olarak kaldım. Tek başıma ve bağımsızım. Bundan da şikayetçi değilim.

Bundan sonraki projeleriniz neler?

Çok proje birikti bu senelerde. İmkan bulabilirsem durmadan film çekmek istiyorum. İstanbul’un filmini çekmek istiyorum. Yarı duygusal-yarı matrak bir hikayesi var. Benim özgün senaryom. “Otobüs”te olduğu
gibi bir gazete olayından yola çıktım.

“Yedek subaylığım bitmeden üç filmde başrol oynamıştım”

Nasıl bir ortamda yetiştiniz?

Orta halli bir ailenin çocuğuydum. Babam Sümerbank Mağazaları’nın müdürüydü. İstanbul’da doğdum ama çocukluğumda hep Anadolu’yu dolaştık. O da belki bana gittiğim yere kolay uyum sağlama becerisi verdi.

Ses dergisinin yarışmasında birinci olduktan sonra tanındınız. Nasıl hatırlıyorsunuz şimdi o günleri?

Üniversiteden sonra askere gittim, Yassıada’da bahriyeli yedek subaydım. Askerliğim devam ederken yarışmaya başvurdum. Şimdi olsa hapse atarlar belki. Kameraman yardımcısı bir asker vardı. “Teğmenim siz yakışıklısınız, sizi sinemaya sokalım” dedi. Sırrı Gültekin’e gittik beraber. Bana “Bak Ses mecmuasının yarışması var, gir buna, adın duyulsun” dedi. Bir baktım 3 bin 500 kişi içinden birinci seçmemişler mi? Birinci seçilenlere
10 filmde başrol oynamayı garanti ediyorlardı. Yedek subaylığım bitmeden üç filmde başrol oynamıştım. ilk başrolümü Türkan Şoray’la “Veda Busesi”nde oynadım. 22 yaşındaydım.

20 yıl aradan sonra  yeniden Tunç Okan...

Tunç Okan, Ses dergisinin yarışmasında 3 bin 500 kişi arasından birinci seçildi.

“Cenevre’nin önde gelen diş doktorlarındanım”

Ne oldu da vazgeçtiniz?

İkinci filmde Türkan Şoray ve Sadri Alışık’la oynadım. Üçüncü filmimde de Ajda Pekkan’la... Sonra “Ben bu işleri bırakacağım, hür olmak istiyorum” dedim. “Bu adam delirmiş” dediler. Daha yedi filmlik hakkım vardı. Ama o yedi filmi seçme şansım yoktu. Anlaşmayı bozduk. Ben yine yedi filmde oynadım ama kendi istediğim yedi filmde... Sonra ne olacak bu işin sonu diye düşünmeye başladım. Dünyayı görmek istiyordum, lisan öğrenmek istiyorum. Bir de o zaman her ay bir film çekiliyodu, filmler pek kaliteli değildi. Pek kültürlü bir ortam yoktu. İş beni tatmin etmemeye başladı. Ben de çektim gittim. Önce Almanya’ya gidip Almanca öğrendim. Sonra İsviçre’ye geldim. Sonra da Paris’e gidip Fransızca öğrendim.
Üç film çektim o arada. Bir yandan da diş hekimliği eğitimimi devam ettirdim. Üç evliliğim oldu. Üç de çocuğum var.

Neler yapıyor çocuklarınız?

Büyük kızım avukat oldu. Cenevre’de yaşıyor. İkinci kızım 16 yaşında. O da avukat olmak istiyor. Küçük oğlum 13 yaşında.

Şimdi nasıl bir hayatınız var?

Dokuz senedir Nice’teyim. Âşığım Nice’e. Doğası çok güzel. Bir de estetiği var. Doktor olduğum için çok sıhhatli yaşıyorum. Eşim de öyle. O zaten benden 25 yaş genç. Spor yaparım, yemeğime dikkat ederim. Pazartesi Cenevre’ye gidiyorum. Oranın önde gelen diş doktorlarından biriyim. Üç gün sonra ya Nice’e dönüyorum ya da İstanul’a geliyorum. Bir günlüğüne bile ülke değiştirdiğim oluyor. Ama bu bana çok büyük bir keyif veriyor. Hiç canım sıkılmıyor. Üç filmin başrolünde gibiyim. Hafta boyunca her gittiğim ülkede başka olaylar yaşıyorum.